Established in London in 2002, the Aga Khan University, Institute for the Study of Muslim Civilisations aims to strengthen research and teaching about the heritages of Muslim societies as they have evolved over time, and to examine the challenges these societies face in today's globalised world. It also seeks to create opportunities for interaction among academics, traditionally trained scholars, innovative thinkers and leaders, in an effort to promote dialogue and build bridges
Johanna Pink, who is mainly interested in modern Qur'anic exegesis and translations, attempts to draw a panorama of the different interpretations of the Qur'ān between 2000 and 2016 in her book Muslim Qur'ānic Interpretation: Media, Genealogies and Interpretive Communities. She seeks to provide an outline of different interpretations from many regions of the Muslim world, extending from Indonesia to Egypt, from the United States to Iran, and from Turkey to Saudi Arabia. At first, Pink discusses the increasingly central position and function of Qur'anic exegesis in the contemporary period. The author underlines that exegesis had a more modest place in the hierarchy of classical religious sciences and manages to examine its positioning in the classical period with much clarity. In the second chapter, Pink emphasizes that the context-oriented approach of classical tafsir has undergone a text-centered transformation in line with that of Ibn Taymiyya's approach. Thereafter, the author discusses the impact of this transformation in the contemporary Arab world, especially through various abridgments and editions of Ibn Kathīr's tafsīr.
Yüksek Lisans Tezi ; "Türk-Yunan ilişkilerinde bir sorun alanı: Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı" adlı bu tezin temel amacı Türk-Yunan ilişkileri bağlamında Batı Trakyada yaşayan binlerce Müslüman Türkün sorunlarını ortaya koymaktır. Bu sorunlar ele alınırken gerek Yunanistanın bölge politikası gerekse Türkiyenin bölgeye yaklaşımı ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Buna ek olarak, azınlığın bu yaklaşımlar karşısında ne tür bir yol çizdiği de ayrıntılı bir Şekilde değerlendirilmiştir. Tarihsel açıdan bir değerlendirme yapıldığında azınlığın, hak arama mücadelesinde demokratik anlayışa bağlı kalarak hareket etmeyi tercih ettiği görülmüştür. Özellikle sivil toplum örgütlerinin etkili çalışması sonucu azınlık, bir arada hareket etmenin verdiği güçle sesini daha fazla duyurmaya çalışmıştır. Ancak Yunanistanın Lozan Barış Antlaşmasından bu yana sürdürdüğü etkili ve istikrarlı asimilasyon politikası karşısında azınlığın bu girişimleri yetersiz kalmıştır. Türkiyenin bu noktada Müslüman Türk azınlığın sorunlarına yeterince eğilmeyerek etkili kararlar alamadığı da görülmüştür. Çalışmamızda, Türk-Yunan ilişkilerinde öncelikli konular arasında yer almayan Batı Trakya sorunu karşısında, ikili ilişkilerin seyri çerçevesinde yeni açılımlarla neler yapılabileceğinin sonuçları üzerine ayrıntılı bir inceleme yapılmıştır. Özellikle ikili ilişkilerin normalleştiği dönemler ile gerginleştiği dönemler ve Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı üzerine etkileri üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. Çalışmanın temel sonucu, ilişkilerin iyi gittiği dönemin sürdürülebilir olması durumunda Batı Trakyada yaşayan azınlığın az da olsa kazanımlarının olacağıdır. ; Abstract ; "A problem area in Turkish-Greek Relations: The main objective of thisthesis named Western Thrace Muslim Turk Minority" is to reveal the problems ofthousands of Muslim Turks who live in Western Thrace in the context of Turkish-Greek relations.When considering these problems, both region policy of GreeceandTurkey's approach to the region have been assessed separately.In addition to this, thekind of method followed by the minority in the face of these approaches has beenevaluated in detail.When an assessment has been done from a historical perspective,it is observed that the minority prefer moving by adhering to democraticunderstanding in the struggle for claiming their rights. As a result of particularly nongovernmentalorganisations? working effectively, the minority has tried to be heardmore with the power of acting in unison.However, these attempts of the minorityhave been inadequate in the face of effective and consistent assimilation policywhich Greece has been sustaining since the Treaty of Lausanne. At this point, it is seen that Turkey has not sufficiently been interested in the problems of Muslim Turks minority and Turkey could not make effective decisions on that issue.In our study, a detailed review has been done on the results of what can be done with new insights within the framework of the progress of bilateral relations in the face of the problem of Western Thrace which does not take part in priority issues in Turkish-Greek relations.An assessment has been made upon the effects of Western ThraceMuslim Turk minority, particularly the period of normalized and tensioned bilateral relations.The main result of the study is the minoritys who live in Western Thrace going to get benefit, at the least, in the event of sustainability of the good relations.
Muhammed Hüseyin Mercan'ın doktora tezinin gözden geçirilmesiyle ortaya çıkan bu eser, İslam dünyasındaki kurucu ve en önemli hareket olma özelliğine sahip olan Müslüman Kardeşler üzerinden İslami hareketlerdeki kurumsallaşma sorununu ele almaktadır. İslami hareketlerin siyasi gündemleri ve sahip oldukları toplumsal tabanları itibariyle siyasi bir kurum olarak faaliyet göstermelerinden dolayı kurumsallaşma düzeylerinin incelenmesi gerekliliği çalışmanın temel argümanı olarak belirtilmiştir. Buna ek olarak Müslüman Kardeşler'in yaklaşık 90 yıllık tarihinde yaşadığı sorunları aşma noktasında kurumsallaşma kabiliyetini ne kadar kullanabildiği ve kurumsallaşma başarısı gösteremediği alanların teşkilatın genel siyasetini ne şekilde etkilediği soruları, çalışmada cevap aranan temel sorular olarak ifade edilmiştir. Çalışmanın kapsamı Mısır'daki Müslüman Kardeşler teşkilatı ile sınırlandırılsa da neredeyse tüm İslami hareketlerde var olan kurumsallaşma –daha doğru bir ifadeyle kurumsallaşamama- problemine yer verilmeye çalışılmıştır.
Bir uluslararası sistem içinde varlık gösteren devletler güvenliği sağlamak için dost-düşman ayrımı yaparlar. Sistemde yer alan tek aktör devletler olmadığı için, güvenliğin oluşturulması zorlaşmaktadır. Müslüman Kardeşler Örgütü hem uluslararası sistemde, hem de Mısır iç siyasetinde, barışı savunduğu halde, adı "terör örgütü" ifadesi ile eşleştirilmeye çalışılan önemli bir aktördür. 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından İslam dininin adını terör ile birlikte kullanmaya başlayan ABD, uluslararası literatüre "İslamofobi" kavramını hediye etmiştir. Bu noktadan sonra da ABD dış politikasında önceliği, radikal İslamcı örgütlerle mücadeleye vermiştir. Şüphesiz El-Kaide ya da IŞİD gibi örgütler, sivil yaşama kast eden terör eylemleri organize etmektedir. Ancak tüm İslami örgütleri aynı kefeye koymak adil olmamaktadır. Savunmacı İslami örgütler, bir sivil toplum örgütü gibi hareket ederek, fikirsel mücadele vermektedirler. Ancak daha ortak bir terör örgütü tanımı yapamayan devletler, İslami örgütlere nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda da, ortak bir davranış sergileyememektedir. Terör kavramı siyasallaşmıştır. Müslüman Kardeşler Örgütü de bu durumdan etkilenen örgütlerden birisidir. Bu çalışmanın amacı, Müslüman Kardeşler Örgütü"nün kimliğini ve siyasal duruşunu analiz ederek, uluslararası sistemdeki önemli aktörlerin onu nasıl algıladıklarını ortaya koymaktır. ; Being a part of the international system states have to make enemy-friend distinction in order to ensure the security. Since states are not the only single actor in the system, it becomes difficult to establish the security. Although The Muslim Brotherhood Organization defends peace, it has been labeling as a "terrorist organization" both in the international system and the Egyptian domestic policy. Following the terrorist attacks happened at September 11, 2001, the US started to use the term of Islam with terrorism and presented "Islamophobia" into the international literature. Certainly, organizations such as al-Qaeda or ISIS have been organizing terrorist acts that threats civilian life. However, it is not fair to put all Islamic organizations in the same pot. Defensive Islamic organizations act as a non-governmental organization and provide an intellectual struggle. However, states which cannot use a common definition of terrorist organization also do not have a common attitude about how they should approach the Islamic organizations. The concept of terrorism is politicized. The Muslim Brotherhood Organization is one of the organizations affected by this situation. The aim of this study is to analyze the identity and political stance of the Muslim Brotherhood Organization and to point how important actors in the international system perceive it.
Küreselleşen dünyanın önerdiği farklılıkların birlikteliği fikri uygarlıklar arası işbirliğini sağlayacak yerde çatışmaları ortaya çıkarmıştır. Bunun nedeni Batı düşüncesinin belirlediği tarihsellik üzerine bu bakış açılarının oturmuş olmasıdır. Batılı toplumlar, kendilerini korumak amacıyla "öteki"ni üretmiştir. Bu durum Batılı olmayan toplumlarda ise "öteki" olmanın getirdiği kompleksle bir savunma mekanizmasına dönüşerek karşı-ötekilik" yaratmıştır. ; The idea of the unity of nations propased by the globalisation of the world has brought about conflicts instead providing international cooperation. The reason for this was that these views turned into speech based on the "historicness"" determined by the Western societies. Western societies created the concept of "otherness" in order to save (protect) themselves. This has brought about the concept of "contra-otherness" in non-Western societies due to their defence mechanism formed by the complex about being "other".
Poduzimanje pravne reforme postaje nužno onda kada pravni sistem ne odgovara na potrebe društva u promijenjenim društvenim okolnostima. Reformu pravnog sistema moguće je provesti na temelju postojećih izvora, unutar pravnog sistema koji se želi reformirati ili putem pozajmljivanja pravnih instituta iz naprednijih pravnih sistema, koji su od ranije poznati. Oživljavanjem funkcije države u Evropi od XI stoljeća sve više vladara poseže za reformom pravnog sistema kao odgovorom na narastajuće probleme s kojima se društvo suočava. Ova reforma započeta je na Siciliji 1140. godine, donošenjem Assize iz Ariana, a nastavljena je u Engleskoj donošenjem više assiza od strane kralja Henryja II. U pokušaju da ukažemo na mogući utjecaj koji se odvijao putem preuzimanja gotovih rješenja iz jedne pravne tradicije u drugu, koristili smo se historijskom i uporednom metodom. Pojedini pravni instituti u okviru ove reforme ukazuju na to da se radilo o pravnim transplantima koje anglosaksonska i normanska pravna tradicija nisu poznavale. Rješenja koja su usvojena ukazuju na sličnosti sa šerijatskom pravnom tradicijom a njihovo prenošenje u engleski pravni sistem moglo je doći posredstvom ljudi koji su bili u službi normanskih vladara na Siciliji (Rogera II) a koji su kasnije ušli u službu engleskog kralja Henryja II. ; Undertaking legislative reform becomes necessary when the legal system does not respond to the needs of society in changed social circumstances. The reform can be carried out on the basis of existing sources, within the legal system to be reformed, or by borrowing institutions from more advanced systems, which are already known. After the 11th century, following the revival of the function of the state in Europe, more and more rulers resorted to the reform of the legal system, as a response to the growing problems that society was facing. This reform began in Sicily in 1140, with the enactment of Assizes from Ariano and continued in England with the enactment of The Assize of Clarendon? (1166) by King Henry II. In an attempt to point out the possible influence that took place by taking ready-made solutions from one legal tradition to another, the historical and comparative method is used. Some legal institutions that were part of this reform indicate that these were transplants that the Anglo-Saxon and Norman traditions did not know. The solutions adopted point to similarities with the Sharia legal tradition, and their transposition into the English legal system could have come through people who were in the service of the Norman rulers in Sicily (Roger II) and who later entered the service of King Henry II.
Bu bilimsel katkı, Kuzey Kamerun'da yaşayan Müslümanların zorluklarını incelemeyi amaçlamaktadır. Fikrimiz, idari hizmetlerin mevcut durumunda ve siyasi hayatın yönetiminde, Kuzey Kamerun'daki Müslüman vatandaşların temsil gücünün çok düşük olduğu gözleminden esinlenmiştir. Birkaç yıl boyunca tarih ve sosyolojik ve katılımcı gözlem yoluyla, Kamerun'un bu bölgesindeki Müslüman toplumun gelişimini etkileyen sömürgeci geçmişin ve toplumdaki aşırı muhafazakâr fikirlerin etkisinin olduğunu anlıyoruz. Göreceli olarak ülkenin kuzeyi Müslümanlar, güneyi ise Hıristiyanlar tarafından gözlemlenebilen karışıma rağmen yaşamaktadır. Esas olarak Avrupa kökenli modern okulun ortaya çıkışının, hem sosyo-dini düzeyde hem de Kuzey Kamerun Müslüman topluluğu içindeki liderliğin konfigürasyonu düzeyinde bir etkisi olduğu ortaya çıkıyor. Bu çalışmanın yeniliği ve özgünlüğü, Kuzey Kamerun ve Türkiye'deki Afrika araştırmalarında İslâm tarihine tarihsel katkısını açıklamaktadır. Bu çalışma aynı zamanda Müslüman liderler ile Devletin, Kamerun'da mevcut Hristiyanlık karşısında Müslümanların durumunun bir azınlık bağlamında daha iyi diyaloğa girmesine olanak sağlayacak sosyo-politik bir katkıya da sahiptir.
"Türkiye Yunanistan İlişkilerinin Batı Trakya Müslüman-Türk ve Türkiye Ortodoks-Rum Azınlığına Yansımaları" başlıklı çalışma Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin azınlıklara nasıl yansıdığını konu almaktadır. Bu çalışmanın amacı, iki ülke arasındaki ilişkilerin Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasından bu yana nasıl bir değişim gösterdiği, karşılıklı algılamalar, sorunlar, bu sorunların Yunanistan'daki Türklere ve Türkiye'deki Rumlara nasıl yansıdığıdır. Türkiye ve Yunanistan'ın milliyetçilik anlayışları, uyguladıkları azınlık politikaları ve iki azınlığın uygulanan politikalardan nasıl etkilendiği ortaya koyulmaktadır. Dört bölüm olarak hazırlanan çalışmanın birinci bölümünde milliyetçilik kavramı, yaklaşımları, azınlık kavramı, hakları, tartışmaları, Türkiye ile Yunanistan'ın milliyetçilik ve azınlık kavramları çerçevesindeki politikaları incelenmiştir. İkinci bölümde ise Lozan Barış Antlaşması'ndan günümüze iki ülke arasında gelişen sorunlar değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde ise Türk-Yunan ilişkilerinin Batı Trakya Türkleri üzerindeki yansımaları, Batı Trakya Müslüman-Türk azınlığın yaşadığı sorunlar ve Yunan hükümetinin uyguladığı politikalar incelenmiştir. Çalışmanın dördüncü ve son bölümünde ise Türk-Yunan ilişkilerinin Ortodoks-Rum azınlığa nasıl yansıdığı, Rum azınlığın yaşadığı sorunlar ve Türk hükümetinin uyguladığı politikalar incelenmiştir. Çalışmada ulaşılan temel sonuç ise iki ülke arasındaki ilişkilerde tarihsel süreç içerisinde karşılıklı bir güvensizliğin olup milliyetçilik anlayışları neticesinde azınlıklara uyguladıkları politikaların azınlıkların yaşamını kötü şekilde etkilemiş olduğudur. Azınlık haklarının uluslararası antlaşmalarla garanti altına alınmasına rağmen zaman zaman ihlal edildiği, bazı sorunların çözüme kavuşturulduğu bazı sorunlarınsa hala devam ettiği görülmektedir. ; "The reflections of the relations of Turkey- Greece on Western Thrace Muslim-Turk and the Orthodox -Greek minority of Turkey" on the study entitled how to get working on minority issues is reflected in the relations between Turkey and Greece. The goal of this study was two show how a change since the signing of the Lousanne Peace Treaty of relations between two countries, mutual perceptions, promblems, and these problems are reflected in Greece to Turkey how to Greeks in Turkey. Understandings of nationalism of Turkey and Greece, minority policies implemented and how two minorities are affected by the policies implemented is put forward. İn the first part of the study prepared in four sections, the concept of nationalism, approaches, the concept of minority rights, debats, policies of Turkey and Greece within the frame work of nationalism and minority concepts were examined. İn the second part, the problems between the two counries have been evaluated since the Lousanne Peace Treaty, in the third part, the reflections of the Turkish-Greek relations on the Western Thrace Turks, the problems experienced by the Western Thrace Turkish minoriy and the policies implemented by the Greek Goverment were examined. İn the fourth and last part of the study how TurkishGreek relations are reflected in the orthodox minority, the problems of the minority population and the policies of the Turkish goverment were examined. The main point reached in this study is that the policies applied to minorities as a result of the nationalist understanding and the mutual distrust in the relations between the two countries have affected the lives of minorities badly. Although minority rights are guaranteed by international treaties, from time to time they are infringed. And also some of the promlems have been solved but some are still continuning.