THE EMERGING CASPIAN ENERGY REGIME AND TURKEY'S NEW ROLE
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-022
160 Ergebnisse
Sortierung:
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-022
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 48, Heft 0, S. 1-18
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-035
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 15, Heft 2, S. 289-314
ISSN: 1309-0593
Otoriter sağ popülizmin yükselişinde, anti-feminist ve reaksiyoner söylem ve politikaların etkili olduğu, sağ popülist liderlerin siyasi iletişim ve üsluplarında da erkeklik vurgusunun yoğunluğu, popülizme toplumsal cinsiyet perspektifinden bakan araştırmacıların sıklıkla vurguladığı bir nokta olagelmiştir. Bu çalışma, otoriter sağ popülist liderlerin, liberal demokrasiye itiraz ederken, neden agresif bir maskülinist söylemi merkeze aldığı sorusuna yanıt aramaktadır. Otoriter sağ popülizm, liberal demokrasinin temsil ve çoğulculuk anlayışına karşı çıkarken nasıl bir toplumsal cinsiyet tahayyülüyle hareket etmektedir? Bu soruya yanıt ararken, feminist teorinin liberal demokrasi eleştirisinden ve analitik bir araç olarak aile metaforundan, özellikle de "kardeşler arası ilişkiler" metaforundan yararlanıyoruz. Çalışmada, otoriter sağ popülizmin, halkı homojen bir yapı olarak, lideri ise halk ile yekvücut olarak kurgulayışına odaklanıyor ve farklılıklara karşı takınılan agresif tavrın temelindeki toplumsal cinsiyet tahayyüllerinin analizini sunuyoruz.
Bu çalışma; uluslararası ilişkilerde çevre gündemi, çevre bilincinin gelişimi ve çevre rejimlerinin başarısını tartışmakta ve büyük oranda durum tespit edici bir analiz sunmaktadır. Bu bağlamda çalışma üç bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde, uluslararası ilişkilerin çevresel gündemi ele alınmaktadır. "Çevre" sepeti içine atılan güvenlikten biyoçeşitliliğe kadar birçok alt başlığın çevresel gündemin gelişmesine katkıda bulunduğu değerlendirilmektedir. İkinci bölümde, çevresel bilincin gelişimi bağlamında 1972 Stockholm ile başlayan ve 2015 Paris İklim Anlaşması'na kadar olan süreçte çevreyi korumaya yönelik uluslararası girişimler/sözleşmeler tartışılmaktadır. Üçüncü bölümde ise, uluslararası ilişkilerin önemli bir sorunu/konusu haline gelen çevreye ilişkin uluslararası rejimlerin başarısı değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, bazı konularda başarılı şekilde kurulan ve işleyen rejimlerin çevre konusunda aynı şekilde kurulamamış olduğu görülmektedir. Bu başarısızlıktaki en büyük etmen ise çevreyi en çok kirleten veya çevreye en fazla zararı veren aktörlerin korumaya dönük düzenlemelere taraf olsa bile aynı zamanda sorumluluk almaktan kaçan temel aktörler olmasıdır. Çevresel/doğal kaynaklara sahip olma ve onları aşırı kullanarak çevreye zarar verme noktasında aktörlerin aynı kapasitede olmaması da rejimlerin başarısını etkilemektedir. Karşılıklı bağımlılığın oranı da bu anlamda önemlidir. Karşılıklı bağımlılığın çok derin olduğu çevre konusunda da kolektif eylemlerde sorumluluktan kaçma davranışının zararları fazlası ile gözlenmektedir. Bu çalışmanın uluslararası ilişkilerde çevresel gündemin inşası, çevre bilincinin gelişimi ve uluslararası çevre rejiminin birlikte değerlendirilerek özellikle Türkçe literatüre katkı sağlaması umulmaktadır ; This study argues the environmental agenda, the development of environmental awareness, and the success of environmental regimes in international relations. In this context, the study consists of three parts. In the first chapter, the environmental agenda of international relations is discussed. It is evaluated that many sub-topics from environmental security to biodiversity contribute to the development of environmental agenda. In the second chapter, international initiatives/conventions for environmental protection are discussed in the context of the development of environmental awareness, in the process from Stockholm in 1972 and up to the Paris Climate Agreement in 2015. In the third chapter, the success of the international regimes related to the environment, which has become an important issue of international relations, is evaluated. In this respect, it appears that in some cases regimes have been successfully established and functioned but in issue of environment have not been established in the same way. The biggest factor in this failure is that the actors who the most polluter the environment, or the ones that cause the most damage to the environment, are the main actors to escape from taking responsibility at the same time, even if they are shareholders to the protective regulations. The fact that actors are also not at the same capacity at the point of having environmental/natural resources and overusing them, is affecting the success of the regimes. It is observed harms of buck-passing behaviors in collective actions in issue of environment in which interdependence is so profound. It is hoped that this study will provide significant contributions to Turkish literature
BASE
Gümrük kavramı; genel anlamda iki yada daha fazla ülke arasında siyasi sınırlardanfarklı olarak belirlenmiş sınırı aşan eşyadan alınan mali yükümlülükler olarak ifadeedilmektedir. Gümrük idarelerinin Gümrük vergileri toplamak, yasadışı eşya trafiği ilemücadele etmek gibi iki temel fonksiyonu vardır. Gümrük vergileri de, ülkeye ithal edilenveya ülkeden ihraç edilen mallar üzerinden gümrük hattını geçtiklerinde alınan vergilerdir vedevlet gelirleri arasında önemli bir yere sahiptir. Gümrüklerde uygulanacak işlemler "idare,usul, sistem ve düzen" anlamına gelen rejimlere tabidir. Cumhuriyetin ilanından sonra tümalanlarda yönünü batıya çeviren Türkiye, özellikle ekonomik alanda Avrupa Birliğiülkelerinin önemli bir partneri olmuş ve bu ülkelerin oluşturdukları organizasyonlar içinde yeralmak istemiştir. Türkiye'nin 1963 yılında başlayan birlik macerası 1996 yılında GümrükBirliği'nin kabul edilmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Gümrük rejimlerininuyumlaştırılması da bu bağlamda önemli bir süreç olmuştur. ; Customs concept generally expresses the financial liabilities are taken from the goods passing the borders among two or more countries whose boundaries are differently designated than the political boundary. Customs administration has two main functions such as collecting customs duties and fighting against the illegal traffic of goods. Customs duties are the taxes levied from the goods intended for export or import while they are passing the customs border and these taxes occupy an important position among the government's incomes. Customs formalities subject to the regimes which have meanings such as " administration, procedure, system, order". Turkey which gravitates towards west in all its aspects after the proclamation of the republic,becomes an important partner of the EU countries especially in the economic sphere and wishes to take a part of the organizations of these countries performed. The adventure of the union of Turkey which has started at 1963, relocated to a new dimension with the acceptence of its membersip to the Customs Unity in 1996. In this context, harmonization of the regimes of the customs becomes a significant process.
BASE
In: Balkan Araştırma Enstitüsü dergisi: Journal of Balkan Research Institute, S. 173-218
ISSN: 2147-1371
Günümüzde Avrupa Birliği (AB) üyesi bir devlet olan Romanya; bağlı bir beylikten bağımsız bir monarşiye ve daha sonra yarım asırlık totaliter bir rejime olmak üzere tarihinde birkaç kez rejim geçişi yaşamıştır. Doğu Bloku'nun yıkılmasının ardından yeniden yapılanma ve demokratikleşme sürecine giren Romanya'da diğer bazı blok ülkelerinin yaşadığı bağımsız bir ulus-devlet olma aşamasının getirdiği birtakım güçlükler yaşanmamış fakat reform süreci yapısal sıkıntılarla geçmiştir. Romanya'da çoğu reformlar AB uyum ve katılım çerçevesinde yapılmış, anayasa yapım sürecinde AB'nin hızlandırıcı etkisi olmuştur. Yalnızca 2003 yılında kapsamlı bir değişikliğin söz konusu olduğu 1991 Anayasası, aşırı merkezî bürokratik bir yapıdan serbest piyasa ekonomisine, çoğulcu bir demokratik sisteme geçişin hukuki temeli olmuştur. Devlet kontrolünde merkezî bir ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçişte yüksek enflasyon, yüksek işsizlik oranları, gerileyen reel gelirler gibi büyük bir maliyete katlanmak zorunda kalmıştır. Romanya'nın siyasi ve ekonomik durumunun AB üyesi Doğu Avrupa ülkelerinin gerisinde kaldığı gözlenmektedir. Bu çalışmada, Romanya'nın komünizm sonrası yeniden yapılanma süreci ele alınmakta ve "post-otoriter" anayasacılık örneği olarak 1991 Anayasası, hükümet modeli ve hukuk sistemi değerlendirilmektedir. Çalışma, Romanya'nın demokratik rejime geçiş sürecini ve hükümet sistemini yaşanan anayasal ve siyasal krizler bağlamında analiz etmeyi amaçlamaktadır.
In: Electronic journal of vocational colleges: ejovoc, Band 13, Heft 1, S. 70-94
ISSN: 2146-7684
Sosyal düzen vurgusunun ön plana çıktığı, karşılaşılan sosyal sorunlarda aile, dini kuruluşlar ve vakıfların aracı rol üstlendiği muhafazakâr refah rejimi anlayışının, Almanya özelinde dönüşüm gösterdiği görülmektedir. Teorik açıdan bakıldığında bu refah rejimi kapsamında devletin rolleri sınırlı ve az düzeyde müdahalecidir. Devletin temel görevi var olan hiyerarşik düzeni sağlaması ve korumasıdır. Ancak küreselleşme ile başlayan ve günümüze kadar devam eden süreçte gerek toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesi gerekse demografik değişimler muhafazakâr refah rejimi modelini de dönüşüme zorlamıştır. Bu noktadan hareketle çalışma kapsamında muhafazakâr refah rejimi anlayışının Almanya özelinde yaşadığı değişim ve dönüşümün ele alınması amaçlanmıştır. Bu amaç paralelinde yapılan değerlendirmeler neticesinde devletin toplumsal anlamda yaşanan değişim ve dönüşümlere uyum sağlama amacıyla; sosyal yardım ve hizmetler, kadın istihdamına yönelik işgücü piyasalarına müdahale ve emeklilik üzerinden yapmış olduğu düzenlemeler ile sorumluluğunu artırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kuzey Kore, öncelikli amacı rejim güvenliğini sağlamak olan nükleer silahlara sahip bir devlettir. Nükleer silahlara rejim güvenliğinin destekleyici bir unsuru olarak önem veren Kuzey Kore, 2006 yılında ilk nükleer denemesini gerçekleştirmeden önce de rejim güvenliğini sağlayabilmiştir. Bu çalışmada, Kuzey Kore'nin nükleer faaliyetleri rejim güvenliği yaklaşımı çerçevesinde, ideolojik siyasi kültürünün temeli olan Juche ve askerî politikası olan Songun kavramlarından yararlanılarak açıklanmaktadır. Kuzey Kore'nin nükleer silahlara sahip olmadan önce de rejim güvenliğini sağlamış olması, nükleer kapasitesi olmadan da rejimin varlığını sürdürebileceğinin en önemli göstergesidir. Bununla beraber, Kuzey Kore siyasi ve ideolojik sistemi göz önünde bulundurulduğunda, nükleer silahların rejim güvenliğinde büyük önem taşıyan, tamamlayıcı bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Kuzey Kore nükleer faaliyetlerine devam etmekle yıllarca uluslararası arenadaki nükleer silahların yayılmasının önlenmesi çalışmalarına meydan okumuştur. ABD ve BM öncülüğündeki nükleer silahlardan arındırma politikaları, Kuzey Kore'nin nükleer faaliyetlerinin durdurulması girişimlerinde yetersiz kalmıştır. Ayrıca, bu çalışmada, Çerçeve Anlaşması ve Altı Taraflı Müzakere görüşmeleri gibi çoklu mutabakat süreçlerinden yararlanarak, ABD'nin nükleersiz bir Kuzey Kore oluşturma yaklaşımları açıklanmaktadır. Çalışma, uygulanan politikaların Kuzey Kore'yi nükleersizleştirmede başarısız olduğunu iddia etmektedir. Kuzey Kore'nin, ABD girişim ve yaptırımlarına rağmen nükleer faaliyetlerine devam ederek nükleer silah sahibi bir güç olması, nükleer gücünden vazgeçmeyeceğinin en önemli göstergesidir. ; North Korea is a nuclear weapon possessor state who has priority goal of regime security. North Korea, which gives importance to nuclear weapons as a supportive element of regime security, was able to provide regime security before conducting its first nuclear test in 2006. In this study, North Korea's nuclear activities are explained within the framework of the ...
BASE
Bu makale yazarın, Bursa Uludağ Üniversitesi SBE Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi doktora programı kapsamında halen hazırlık aşamasında olan "Siyasal Modernleşmenin Patrimonyal Yüzü: Türkiye, Rusya ve İran" isimli tez çalışmasından türetilmiştir. ; The purpose of this study has been to describe the place of Iran Islamic Revolution and the regime found afterward within the political culture of Iran and Shiism. For this purpose the characteristics of the relation between the political culture and Khomeini's ideology has been revealed by bringing the social components of the revolution and the political practices of the Islamic Republic up for discussion. Hereunder these have been aimed to demonstrate that the political thought of Khomeini was not a unique interpretation of political Shiism and it was a pragmatic body in the point of both the social consent and the practices of political actors. Starting from this point of view the historical foundations of the regime have been investigated. This investigation consists of a chapter which analyzes where and how did the religious institution begin to improve its political legitimacy against the secular political authority and of another chapter which analyzes the legitimacy crisis involved by the secular political authorities of Iran in the modern age and their capacities to find solutions for that. As a result it as put forward that on the field where the secular political authority couldn't continue its patrimonial legitimacy in the process of political modernization of Iran the religious institution solved the mentioned legitimacy crisis by means of inventing tradition. ; Bu çalışmada İran İslâm Devrimi ve ardından kurulan rejimin İran'ın ve Şiîliğin siyasal kültüründeki yerinin betimlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla devrimin toplumsal bileşenleri ile İslâm Cumhuriyeti'nin siyasal pratikleri tartışmaya açılarak siyasal kültür ile Humeyni'nin ideolojisi arasındaki ilişkinin niteliği ortaya konmuştur. Buna göre Humeyni'nin siyasal düşüncesinin siyasal Şiîliğin yegâne yorumu olmadığı ve gerek toplumsal kabul gerek siyasal aktörlerin pratikleri açısından pragmatik bir yapıda olduğu gösterilmek istenmiştir. Buradan yola çıkılarak rejimin tarihsel temelleri sorgulanmıştır. Bu sorgulama dinî kurumun seküler siyasal otoriteye karşı siyasal meşruiyetini ne zaman ve nasıl geliştirmeye başladığının incelendiği bir bölüm ile modern çağda İran'ın seküler siyasal otoritelerinin içine düştükleri meşruiyet krizinin ve buna çözüm üretebilme kapasitelerinin incelendiği bir bölümden oluşmuştur. Sonuç olarak İran'ın siyasal modernleşme sürecinde seküler siyasal otoritenin patrimonyal meşruiyetini sürdüremediği bir zeminde dinî kurumun gelenek icat etmek suretiyle söz konusu meşruiyet krizine çözüm ürettiği ileri sürülmüştür.
BASE
DergiPark: 502124 ; trakyasobed ; Bu çalışmanın amacı İran İslamCumhuriyeti'nin mevcut ekopolitik sisteminin ve bu sistemin performansının OrtaDoğu özelinde ve Avrasya genelindeki mevcut çatışmalara olan etki ve muhtemelsonuçlarını incelemektir. Bu bağlamda çalışmada İran'da yapılmış alanaraştırmasının verileri ile İran'ın uluslararası ticaretteki verilerikullanılmıştır. Çalışmanın temel hipotezi İran'ın iç ekonomide Rejimi koruyupkollayıcı tedbirleri öteki halklara rağmen aldığı, uluslararası ilişkilerde isereel politik endişelerle hareket ettiği varsayımı üzerine şekillenmiştir. Eldeedilen bulgular sonucunda günümüz İran ekopolitik resmi gözler önüne serilmeyeçalışılmış ve Avrasya coğrafyasındaki hem cari hem de muhtemel çatışmalarınönlenebilmesi için –Türkiye için de önemli olan– öneriler yordanmıştır. ; The aim of this study is to examine the impact andpossible results on the current conflicts particularly in the Middle East andEurasia of the current eco-political system of the Islamic Republic ofIran In this context, the data of thisstudy carried out by the author in Iran and the data of Iran in theinternational trade has been used in this study. The main hypothesis of thestudy is shaped by the fact that Iran has taken the protective measures for theregime in the internal economics despite the other people in Iran, at the sametime Iran have acted with real political concerns in the internationalrelations. As a result of the findings, the current Iranian eco-political picturehas been revealed and also recommendations (that's also important for Turkey)regarding the prevention of the conflicts in Eurasia have been discussed
BASE
Rusya'nın modern siyasi sistemi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin çökmesinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 1993 yılında kabul edilen Anayasa'ya göre, devlet demokratik olarak ilan edilmiştir. Demokratik rejimin temel kriterlerinden biri olan seçimler de periyodik olarak gerçekleşmiştir. Fakat seçimler hep aynı kişinin- Vladimir Putin'in (ve bir kere de halefi Dimitri Medvedev'in) zaferi ile sonuçlanmıştır. Putin cumhurbaşkanı olduktan sonra Rusya'da temel sosyo-ekonomik göstergeler mütevazi bir seviyede de olsa gelişme göstermiştir. Ancak, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi bir uluslararası sivil toplum örgütü tarafından da rapor edildiği üzere insan hakları ve siyasi özgürlüklerin ihlalleri söz konusu olmuştur. Bununla beraber, seçmenlerin çoğunluğunun Putin'e destek vermesi dikkat çekmektedir. Freedom House ve The Economist Intelligence Unit, her yıl neredeyse 170 ülkenin demokrasi seviyesini ölçen demokrasi endekslerini yayınlamaktadır ve onlara göre Rusya, "otoriter" bir ülke olarak kabul edilmektedir. Karşı görüş olarak, J. Colton, E. Hale, Ekman, Levitsky, A. Way, Merkel gibi yazarlar, Rusya'yı hem demokratik hem de otoriter rejimlerin unsurlarını taşıyan özgün bir "melez rejim" olarak görmektedirler. Bu tez çalışmasında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin yayınladığı seçim raporlarının analizi, Rusça kanun metinleri ve Rusça seçim anketlerinin analizi yapılarak "melez rejim" açıklamasını teyit eden bir sonuca ulaşılmıştır. Rusya'daki rejim otoriter değil melez olarak tanınmalıdır. Melez rejim çerçevesinde Putin'e bu desteği sağlayan ana faktör ise, kamuoyunun medya kanalları aracılığıyla manipüle edilmesidir. ; The Russian modern political system took its origin as the consequence of the collapse of the Union of Soviet Socialist Republics. According to the Constitution adopted in 1993, the new state was announced as democratic. The elections as one of the main criteria of democratic regime have also been periodically taking place. However, they have been resulting in the victory of the same person – Vladimir Putin (and once, of his successor Dmitri Medvedev). Basic socio-economic indicators have been moderately improving in Russia since Putin became president. However, as reported by such international nongovernmental organization as Human Rights Watch there have also been violations of human rights and political freedoms. Therefore, the fact that despite all violations majority of people still express their support for Vladimir Putin, attracts attention. Freedom House and The Economist Intelligence Unit annually publish democracy indexes, which measure the state of the democracy of almost 170 countries; and according to them, Russia is considered as an authoritarian country. However, opposed to this opinion such authors as J. Colton, E. Hale, Ekman, Levitsky, A. Way, Merkel consider Russia as the hybrid regime, which represents genuine example of the combination of the elements of both democratic and authoritarian regimes. This thesis study's analysis of the Organization for Security and Cooperation in Europe and Parliamentary Assembly of the Council of Europe's elections reports, Russian legal texts and Russian survey reports has also led to the confirmation of this view: the regime in Russia should be referred to the hybrid, not authoritarian. And the main criteria within hybrid regime that leads to such a massive support for Putin lies in the manipulation of the public opinion through the media channels.
BASE
This article reviews liberalism as one of the theories of International Relations. This review-will be presented in three sections. In the first section the article will review the historical and philosophical origins of the liberal thought. This will be followed by the introduction of important works in a historical order that helped liberal theory to distinguish itself conceptually theoretically and methodologically from the rest of the field. In the final section in lieu of a conclusion the current state of affairs in liberal theory from theoretical and practical perspectives will be presented. This review underscores the fact that liberalism as a political theory has contributed to the development of liberalism as an International Relations theory yet over the years liberalism has managed to create its own place by developing methodologically and conceptually.
BASE
DergiPark: 684876 ; klujfeas ; Yerel, bölgesel ve küresel güçler uzun süredir siyasi, askeri ve ekonomik açıdan IŞİD ile mücadele etmektedir. Bu makale, IŞİD ile mücadelenin, 2014 sonrası uluslararası toplumun ortak sorunu haline geldiğini savunmaktadır. Bu güçlerin IŞİD ile mücadelesinin, sadece küresel terörizmle mücadele olmadığı, aynı zamanda Suriye ve Irak'ta yerel ve bölgesel güçlerin birbirlerine karşı kullandığı dış politika enstrümanı haline geldiği ileri sürülmektedir. IŞİD ile olan mücadele, Örgütün gelinen noktada Suriye ve Irak'ta toprak hakimiyetini kaybetmesine rağmen Ortadoğu'daki güç dengesi üzerinde önemli etkilere yol açmıştır. Çalışmada bu sorunsal, tarihsel süreçler, resmî belgeler ve olaylar üzerinden incelenmektedir. ; Local, regional and global powers have long been fighting against ISISpolitically, militarily and economically. This article argues that the fightagainst ISIS has become the common problem of the international community after2014. It is argued that these forces' fight against ISIS has become not only afight against global terrorism, but also a foreign policy instrument used bylocal and regional powers against each other in Syria and Iraq. The strugglewith ISIS has caused significant effects on the balance of power in the MiddleEast, even though the organization has lost its sovereignty in Syria and Iraqat the point reached. In the study, these questions are examined throughhistorical processes, official documents and events.
BASE
Bu makalenin amacı Azerbaycan ve Türkiye'nin yabancı yatırım hukuku ve siyasal yapısını mukayeseli açıdan değerlendirmektir. Geçilen on yılı aşkın zaman içerisinde, Azerbaycan ve Türkiye hükümetleri hem siyasal istikrar ve hem de teşvik edici yatırım ortamı kurmuş ve bunları da gerek iç hukukları üzerinde yapmış oldukları düzenlemeler aracılığıyla, gerekse de ikili ve çok taraflı anlaşmalara taraf olarak gerçekleştirmişlerdir. Türkiye, sınırlayıcı yapıya haiz olan önceki yabancı yatırım kanunu ve politikasını özgürleştirerek yabancı yatırımcıyı teşvik eden bir politika izlerken, benzer bir şekilde Azerbaycan ise yabancı yatırımcıyı teşvik amaçlı birçok kanun ve yasal düzenlemeleri, kanun çıkarmaya yetkili otoriteleri vasıtasıyla gerçekleştirmiştir. Bu çalışma gösterdi ki, yabancı yatırımcı için Azerbaycan ve Türkiye'de yatırımcı dostu bir ortam bulmasına rağmen, bu ülkelerdeki bazı problemler, yatırım yapılabilirliği hususunda engel teşkil etmektedir. Bürokratik verimsizlikler, yetersiz şeffaflık ve yüksek derecede ki yolsuzluk Azerbaycan'da yatırım açısında problem teşkil etmektedir. Türkiye'nin yabancı yatırımcı açısından başlıca sorunu ise, yargı sistemindeki aşırı iş yükü ve ağır bürokrasidir. ; The purpose of this article is to examine Foreign Investment Laws, and Political Structure of Azerbaijan and Turkey from a comparative perspective. The governments of Azerbaijan and Turkey have both secured political stability and established an appealing investment environment via adjustments to their domestic law, as well as signing up to bilateral and multilateral international investment treaties over the past decade. Turkey has liberalised its previously restrictive foreign investment law and policy to give encouragement to international investors. Similarly, since the establishment of the Republic of Azerbaijan, its legal authorities have been active in passing various laws with regard to foreign direct investment. The work has provided that although foreign investors seem to have found a friendly investment environment in Azerbaijan and Turkey, there are some major problems which render doing business problematic. Inefficient bureaucracy, a high level of corruption and a lack of transparency in legal and political processes are the major problem for Azerbaijan. From the perspective of investors, Turkey's chief weaknesses lie in its overburdened judiciary system and its cumbersome bureaucracy.
BASE