THE IMPLICATIONS OF THE DIRECT ELECTIONS IN ISRAEL
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-039
24 Ergebnisse
Sortierung:
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-039
In: Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi
ISSN: 1309-9302
Georgia's inclusion in the agenda of international relations can be assessed from various angles. To properly understand the current situation in Georgia, it is necessary to first assess its knowledge of geopolitics, geoculture and geoeconomics. This study analyzes the political situation in the South Caucasus at the beginning of the XXI century, the process of bilateral and multilateral integration of the region's states and the conditions necessary for the implementation of this process, the place and importance of the region in the "New Great Game". The article also examines the difficult issues in the South Caucasus, the Turkish-Russian competition in the face of promising potential, and the place and importance of this competition in their regional policy. The results of the Azerbaijani-Armenian war were analyzed in the regional policy of Turkey and Russia. The article aims to explain the dynamics and development of the region, where, in addition to global actors, there is serious competition, including the countries of the region.
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 31, Heft 0, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi
ISSN: 1309-1034
With the war against Ukraine, Russian foreign policy is going through a critical juncture that causes significant regional and global uncertainties. The current crisis is not a result of short-term brinkmanship but a consequence of Moscow's three-decade-long search for self-identification since the collapse of the Soviet Union. To follow the overall foreign policy trajectory and self-identification of the Kremlin, Foreign Policy Concepts are quite helpful since they reflect the main framework of Russian diplomacy since 1993. The study begins by explaining the significance of the Concepts for Moscow's foreign policy. Then it highlights the main themes of the latest Foreign Policy Concept: anti-hegemonism, multipolarity, Russia as a center, and Russia as a civilization-state. In each section, Moscow's understanding of these themes is discussed and put into a historical context to explain the significance of their appearance in the official documents. The article then compares the previous concept to expose the change of narrative in 2023 to show the main changes in Russia's foreign policy priorities, articulation of other actors, and perception of threats.
In: Akademik İncelemeler Dergisi: AİD = Journal of academic inquiries, Band 19, Heft 1, S. 119-136
ISSN: 2602-3016
This study examines the complex dynamics of communication in the changing field of journalism influenced by the use of media. It specifically focuses on how thoughts and perceptions are expressed in this evolving landscape. Information and communication technologies significantly influence journalism by rapidly disseminating news, updates, and societal impacts. Utilizing critical discourse analysis, the study aims to reveal systematic language usages and uncover latent meanings beyond news texts. Focused on the 2023 Turkish Presidential Election, news texts from four prominent international newslets Al Jazeera, BBC, CNN, and Euronews are analyzed. The comprehensive analysis of international media coverage investigates the interplay of linguistic and thematic choices in shaping narratives. With a dual focus on macro and micro levels of discourse, the study uncovers diverse approaches among foreign media outlets. Each outlet adopts a distinctive thematic approach at the macro level, emphasizing key figures and sociopolitical contexts. Al Jazeera spotlights competition, BBC underscores post-election polarization, CNN focuses on Erdogan's victory, and Euronews provides insights into national challenges. Visual elements, like photographs, contribute significantly to framing events, offering nuanced political messaging. Micro-level analysis explores linguistic choices, syntax, and rhetoric, emphasizing the active voice to underscore leaders' agency. Deliberate use of the passive voice in presenting election results maintains a neutral tone. The way sentences are structured and the cause-and-effect connections help readers understand political developments by providing context. The study underscores the importance of media literacy in decoding political event representations, emphasizing the multifaceted complexities of media discourse.
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 15, Heft 1, S. 1-18
This article delves into the transformative decade between 1999 and 2009, exploring the intricate web of Jewish-Arab relations in Israel and the consequential impact of Jewish-Arab tensions on Arab politics and Arab voter behavior in Israeli elections. During this decade, internal factors, such as generational shift, leadership changes, and political pluralism, played a pivotal role in reshaping the societal landscape in the Arab sector. On the other hand, external factors, including the collapse of the Israeli-Palestinian reconciliation process and the eruption of the Second Intifada, intensified the predicament of Israeli citizens of Arab origin, amplifying their national identity dilemma. The primary objective of this study is to analyze voting patterns within the Arab sector during the elections of 1999, 2001, 2003, 2006, and 2009, thereby highlighting the profound political implications of the Jewish-Arab tensions on Arab political engagement and voting behaviors. By doing so, this research provides insights into the changing patterns of Arab votes and their impact on the broader political landscape of Israel. The findings reveal that the growing social marginalization and disconnection from the Jewish sector significantly influenced the Arab sector's electoral participation. This period witnessed a decline in Arab voter turnout and a shift in support from left-wing Jewish-Zionist parties to Arab parties, paradoxically contributing to the electoral performances of both Arab parties and right-wing Jewish-Zionist parties.
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 15, Heft 2, S. 385-415
ISSN: 1309-0593
Muhariplerin eşitliği ilkesi, uluslararası insancıl hukukun temel ilkelerinden biridir. İnsancıl hukuk kurallarının bir silahlı çatışmanın tüm taraflarına, onların silahlı çatışmaya müdahil olma nedenlerine bakılmaksızın eşit olarak uygulanması manasına gelmektedir. Kökeni yüzyıllar öncesine dayandırılan bu ilkenin hem içeriği hem de geçerliliği zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Bu tartışmalardan biri de 1945 Birleşmiş Milletler Şartı ile devletlerin bir silahlı çatışmaya müdahil olmaları meşru müdafaa durumları haricinde yasaklandığında ortaya çıkmıştır. Uluslararası toplumun, jus cogens niteliği atfedilen bu yasağı ihlal eden taraf ile ona karşı kendini savunmak zorunda kalan tarafa artık eşit yaklaşmadığı sonuç olarak da ilkenin eskidiği ya da terk edildiği öne sürülmüştür. Bu çalışmada bu iddia uluslararası toplumun büyük çoğunluğunun taraflardan birini desteklediği 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı üzerinden ele alınmaktadır.
In: Sosyal siyaset konferansları dergisi, Band 0, Heft 81, S. 501-536
ISSN: 2548-0405
In: İletişim: Araştırmaları Dergisi, Band 5, Heft 2, S. 63-95
In: Liberal Düşünce Dergisi, Heft 111, S. 257-280
Bir Uluslararası İlişkiler kuramı olarak liberalizmin en önemli savlarını Liberal/Demokratik Barış Tezleri (LDBT) oluşturmaktadır. LDBT, bugünkü uluslararası hukuk ve küresel organizasyonların da felsefi temelini oluşturur. LDBT üzerine yazan teorisyenler, yönetenlerin halka karşı sorumluluğunun daha fazla olduğu cumhuriyetçi anayasalara sahip yönetimlerin -ya da LDBT'nin modern yorumlarında demokrasilerin- savaşmak konusunda daha az istekli olduğunu, uluslararası hukuk ve kurumların güçlendiği bir dünyada devletlerin savaşa eğiliminin azalacağını ve serbest ticaret ile ulus-ötesi ilişkilerin artmasıyla savaşların
son bulacağını varsayarlar. Bu çalışma spesifik olarak söz konusu üç önemli unsurdan biri olan serbest ticaret ve ulus-ötesi ilişkiler konusunun Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmada oynadığı role odaklanmaktadır. Çalışma Rusya-Ukrayna çatışmasını LDBT perspektifinden değerlendirirken Rusya'da faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin olası bir barış doğrultusunda oynayabilecekleri rolü irdeleme gayesindedir. Çalışmanın amacı ayrıca hükümetlerarası örgütlerin ve uluslararası hukukun savaşı önleyemediği bir uluslararası sistemde küreselleşmenin güçlendirdiği devlet dışı aktörlerden olan çok uluslu şirketlerin otoriter rejimleri müeyyidelendirmede olası etkisini normatif olarak değerlendirmek olacaktır.
In: Liberal Düşünce Dergisi, Heft 111, S. 241-255
Türkiye ve Rusya, tarihsel tecrübeleri ve konumlandıkları coğrafya itibariyle dünya üzerinde stratejik öneme sahip iki devlettir. Her iki devletin birbiriyle kurduğu ilişki hem bölge ülkeleri açısından hem de küre açısından dikkate değer bir boyuttadır. Zira Kafkasya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'de yaşanacak gelişmelerde Türkiye'nin takındığı tavır tüm dünya açısından ne kadar önemliyse Rusya'nın Suriye ve Libya başta olmak üzere sahada yürüttüğü siyaset de o kadar önemli hale gelmiştir. Hem Rusya'nın
hem de Türkiye'nin birbiri ile olan ilişkisini ve ilgili bölgelerde izlemiş oldukları siyaseti anlamak için Rusya ve Türkiye üzerine yaptığı çalışmalarla ön plana çıkan Aleksandr Dugin'in görüşüne başvurulmuştur. Zira Dugin, Türkiye ve Rusya ile ilgili çalışmalarıyla ön plana çıkan önemli bir düşünürdür. Bu sebeple 2000 yılından sonra Türkiye ve Rusya ilişkilerine dair yapılan bu çalışma ile amaçlanan Türkiye'nin ve Rusya'nın
yaklaşık son yirmi sene içerisinde nasıl bir ilişki içerisinde olduğu ve hayata geçirdikleri bölgesel hamlelerde nelerle karşılaştıklarını Dugin'in analizleriyle ele almaktır.
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 14, Heft 4, S. 269-284
2011'de Esad rejimine karşı çıkan halk ayaklanması sonucunda Suriye krizi ortaya çıkmıştır. Kriz sonrası birçok uluslararası ilişki yeniden şekillenmiştir. Bu ilişkilerin en önemlisi de İran ve Rusya ilişkileridir. Bu çalışmada Suriye krizi Rusya ve İran ilişiklerinin şekillenmesine ve Türkiye ve İsrail gibi Suriye krizinden etkilenen diğer bölgesel güçlerin Rusya ve İran ittifakını nasıl etkilediği incelenecektir.
İki ülke ortak hedefler çerçevesinde bulunmakta ve gelişim göstermektedir. Kriz sonrası bölgedeki değişen dinamikler, İran-Rusya ilişkilerine de yansımıştır. Bölgedeki istikrarı korumak için faaliyetlerin gerçekleştirildiği aktarılsa da iki ülke, çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. İlgili çıkarlar, bölgedeki önemli bir güç olan ABD'nin varlığını engellemekti. Buna ek olarak Rusya'nın sıcak denizlere inme politikası nedeniyle Suriye'de yer almaktadır. İran ise Ortadoğu'daki ana unsur olmak ve bölgedeki kendi varlığını tehdit edici güçleri ortadan kaldırma amacı içerisinde yer almaktadır. İki ülkenin hedefleri doğrultusunda, Ortadoğu bölgesindeki hareketlilik ve yansımalar meydana gelmektedir. Suriye'de diğer büyük bölgesel aktörlerin bulunması Rusya ve İran ilişkilerini etkilemiştir. Türkiye ve İsrail gibi güçlü ülkelerin varlığı, iki ülke arasındaki ilişkileri farklı boyutlara taşımaktadır. Bu noktada tutum ve davranışlar, Suriye krizi üzerinden farklılıklar da gösterebilmektedir.
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi
ISSN: 1309-1034
Sanayi Devrimi ertesinde buhar gücünden faydanalanan teknolojiler deniz ve kara ulaşımında devletlerin menzillerini ve coğrafi vizyonlarını devrimsel bir biçimde değiştirdi. Geleceğe yönelik yapılan bu değişimler sadece tek bir alanda gerçekleşmedi. Askeri teknolojilerdeki hızlı gelişmenin eşliğinde devletler imkanları dahilinde güçlerini sınırlarının çok ötesine taşıma yeteneğine sahip olduklarında, coğrafyayı siyasal ve stratejik olarak yeniden yorumlamaya başladılar. Özellikle 19. Yüzyılın sonunda bu yorumlar emperyal jeopolitiğin yükselişini temsil etti.
1815'ten sonra Avrupa'nın büyük güçleri arasında başat statüsünü pekiştiren Rusya, 19. yüzyılın devamında üç emperyal coğrafyada aktive oldu. Bu coğrafyalar Avrupa, Balkanlar-Osmanlı İmparatorluğu ve Asya olarak belirginleştiler. Çarlığın bu üç coğrafyada izlediği stratejiler savunma ile yayılma arasında değişiklik gösterdi.
Rus Çarlığının üç emperyal coğrafyadaki aktivasyonu, karar alıcıları çevreleyen entelektüel alanda da jeopolitik düşüncelerin canlanmasını sağladı. Rus kültürel ve tarihsel birikimlerinden de beslenen bu düşünceler Rus Çarlığının emperyal politiğini oluşturdu.
Bu makalenin amacı Rus Çarlığının 19. Yüzyıldaki stratejisi çerçevesinde Çarlık Rusya'sının jeopolitik düşüncesini analiz ederek tanıtmaktır.
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 14, Heft 1, S. 31-48
Makalede iç savaş sırasında ya da hemen sonrasında gerçekleşen seçimlerin demokrasi, kalıcı istikrar ve toplumsal barış üzerindeki etkileri incelenecektir. Bu çerçevede 2014 Libya parlamento seçimleri temel vaka olarak belirlenmiştir. Libya örneği üzerinden yapılacak kapsamlı inceleme, alan literatüründen ayrışmakla beraber özellikle Ortadoğu ve Afrika'daki istikrarsız ve başarısız devletlerin kökenlerini anlamak bakımından önemlidir. Çalışmada nitel araştırma yönteminden faydalanılmıştır. Bu doğrultuda öncelikle teorik bir çerçeve çizilecek, Libya'daki çatışma ortamının gelişimi ve içeriğine bağlı olarak seçimlerin hangi saikler doğrultusunda kutuplaştırıcı bir etken olduğu ve ne tür güvenlik risklerini beraberinde getirdiği makalede analiz edilecektir. Bağlılık, meşruiyet ve güvenlik alt başlıkları altından 2014 parlamento seçimlerinin Libya'nın toplumsal ve askeri entegrasyonu başta olmak üzere siyasi uzlaşı sürecini aksattığı çalışmada detaylı örnekler ile beraber işlenmektedir. Bundan hareketle Libya iç savaşı sonrası siyaset sahnesinde ön plana çıkan paydaşların seçimleri iktidara ulaşmada bir araç olarak gördüğü ve bu bağlamda seçim sonuçlarının ayrışmaları tetikleyen bir meşruiyet krizi yarattığı varsayımı ileri sürülmektedir.
In: Liberal Düşünce Dergisi, Heft 108, S. 63-84
1923-1938 yılları arasını kapsayan dönem, modern Türkiye'nin her alanda hızla yeniden yapılandırıldığı bir dönemdir. Şüphesiz ki dönemin kayda değer gelişmelerinden biri de kadınların elde ettikleri siyasi haklardır. Bu hakların ilki, kadınların 1930 Belediye Seçimleri'ne katılarak seçme ve seçilme hakkına kavuşmasıdır. Bu konu, başta Meclis olmak üzere, dönemin basınında ve çeşitli mecralarda müzakere edilmiş ve ayrıca Türkiye'de bulunan yabancı elçilik temsilcileri tarafından da dikkatle takip edilmiştir. Bu çalışmada, Tanzimat Dönemi'nden 1930 Belediye Seçimleri'ne kadar kadın haklarındaki tarihsel gelişmeler aktarılmış; bu çerçevede, söz konusu siyasi kazanımın Türkiye'de elçilik 3. Kâtibi Amerikan diplomatı David Williamson'ın raporuna nasıl yansıdığı irdelenmiştir. Raporun, kadınların 1930 seçimlerine katılımını ve gelecek seçimlere etkisini hafife aldığı ve yine raporun, diplomatın yer yer şahsi görüşlerini içermekle birlikte Türk yetkililerinin basın açıklamaları ve onlarla bizzat yapılan görüşmelere dayanarak hazırlandığı ve kamuoyu yoklaması niteliği taşıdığı görülmüştür. Raporda yer alan değerlendirme ve görüşler, arşiv belgeleri, resmi kaynaklar, dönemin süreli yayınları ve literatür çerçevesinde incelenmiştir.