Secularism In Turkey
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 43, Heft 1, S. 1
ISSN: 1309-1034
19 Ergebnisse
Sortierung:
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 43, Heft 1, S. 1
ISSN: 1309-1034
Türkiye'de laiklik, cumhuriyetin değişmez bir niteliği ve özel öneme sahip bir ilkesidir, ancak Avrupa Birliği ülkelerinden farklı bir uygulamaya sahiptir. Türkiye'nin AB'ne üyelik sürecinde laikliğin nasıl etkileneceği ve Türkiye'de uygulanma biçimiyle laikliğin bu süreçte ne gibi tartışma ve açılımlara yol açacağı araştırılması gereken önemli konulardan biridir. Bu çalışmada Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan laiklikle Türkiye'de uygulanan laikliğin karşılıklı analizi yapılmaya çalışılmıştır. ; Secularism in Turkey is a permanent characteristic of the republic and a principle of special importance, while there is different understanding and implementation of secularism in the European Union countries. Therefore, the questions of how the understanding of secularism, as it is implemented in Turkey will be affected by Turkey's integration process to the EU and what kind of debates might take place as a result should be addressed. This study makes a comparative analysis of the implementation of secularism in Turkey and in the European Union.
BASE
In: İnceleme
Islam and politics; secularism; Turkey
Özet (Türkçe) Yüksek Yargı Kararları Işığında Laiklik Algısındaki Sosyolojik DeğişimBelli bir kültür içinde ortaya çıkan kavramların başka kültürlere aktarılmasında her zaman sorunlar yaşanmaktadır. Laiklik kavramı üzerinde, her ülkenin tarihi şartları, hukuk ve siyaset kültürü ile ilişkili tartışmaların yaşanması da bu yüzdendir.Laiklik kavramıyla ilgili olarak, Batı ülkeleri arasında bile bazı farklı anlayışların bulunuşu asgari bir kavramsal çerçevenin bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Hukuk devleti ve özgürlüklerle ilgili süreçlerde ortaya çıkan laiklik kavramının da nihai varlık sebebi insanların özgürlüğünün sağlanması ve teminat altına alınması konusunda bir güvence olmasından kaynaklanmaktadır. Nihai amaç insanın özgür olmasıdır; özgürlüğünün güvence altında olmasıdır. Laiklik ilkesini benimsemediği halde din özgürlüğü alanında yeterli güvenceler sağlamış ülkeler olduğu halde laiklik ilkesine anayasalarında yer verdiği halde din özgürlüğünü gerçekleştirememiş ülkeler de vardır. Kavramların kendileri değil içerikleri her zaman daha fazla önem taşımaktadır.Laiklik kavramının anayasaya girişinden itibaren içeriğiyle ilgili tartışmalar başlamıştır. 1961 Anayasasında da laiklik ilkesinin benimsenmesi kararlaştırılınca, birçok yazar ve hukukçunun bu kavramın tanımının anayasaya konulmasını talep ettiğini görüyoruz. 1982 Anayasası hazırlanırken, yine laikliğin anayasada tanımlanmasını Danışma Meclisi üyesi birçok hukukçu talep etmiştir. Böyle bir tanım yapılmış olsaydı, kavramla ilgili tartışmaların ve uygulamada yaşanan sıkıntıların bir ölçüde aşılması mümkün olabilirdi. Çalışmamızda, özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarında olmak üzere yüksek yargının laikliği bir hukuk kavramı olarak değil bir siyasi ideoloji olarak algıladığı tezi ileri sürülmekte ve tartışılmaktadır. Laiklik kavramının hukuki tanımı bazı farklılıklar gösterse de, üzerinde evrensel mutabakat sağlanmış asgari bir içerik bulunmaktadır. Hukuk bakımından kabulü gereken bu asgari içeriğin Türkiye'de, yüksek yargı kararlarındaki laiklik algısıyla örtüşmediği görülmektedir. Özet-İngilizceSociological Changes in Perception of Secularism in the Light of Supreme Court Decisions (in Turkey)Transfer of a particular concept that emerged in a particular culture, to another culture has always caused problems. That is the main reason for the arguments about the concept of secularism which are related to historical conditions and juridical - political culture of the country.Existence of different types of applications, even among the Western countries, does not imply the absence of basic border lines for the concept of secularism. Secularism promises the guarantee and the immortality of liberty. That is the only reason for the emerge of the concept of secularism in periods regarding law and freedoms. The ultimate aim is the freedom of people. In fact, the guarantee of this very essential freedom. There are examples of such countries which provide the assurance of religious freedom and have not adopted the concept of secularism at same time. Exact opposite examples exist too: secular countries without religious freedom. Contents of the concepts are always more vital than the concepts themselves.Various arguments have started, which have always been major status in debates, following the entry of the concept of secularism to the Turkish constitution. Upon adoption of secularism in the Constitution of 1961, lots of writers, authors and legists had requested insertion of the description of secularism into the constitution. Similar response had came from various legists from the Advisory Council while the preparation of the Constitution of 1982. If such definition had been made, the arguments about the concept of secularism and problems in the practice in daily life would have been solved.In my work, it is claimed and discussed that Supreme Court(s) in Turkey accepts secularism as a political view instead of a juridical term especially in Supreme Court decisions. Despite of the fact that juridical definition of the concept of secularism differs in some ways, there is an essential content of this concept recognized universally. This basic understanding of the concept is required for true practice of law. However, border lines of secularism conflicts with the insight of secularism in Supreme Court(s) decisions in Turkey.
BASE
In: Beyan yayınları 344
In: Kapı yayınları 243
In: Araştırma, inceleme 57
In: Kaynak yayınları 655
Modernleşme süreci üzerinde farklı yaklaşımlar olmakla beraber, sürecin siyasal yönünün demokrasiyi içerdiğini söyleyebiliriz. Türkiye, özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren modernleşme çabalarına sahne olmuştur. Türkiye'de modernleşme ve demokrasi sürecinde, genelde merkezi devlet geleneğine paralel bir anlayışla hareket edildiği görülmüştür. Süreçte, özellikle laiklik anlayışı, bürokrasinin seçkinci tutumu ve ordunun yönetime müdahaleleri öne çıkan sorunlar olmuştur. Türkiye'deki modernleşme ve demokrasi süreci ile bu sürecin problemleri, Kemal H. Karpat'ın eserleri çerçevesinde incelenmiştir. Karpat'a göre, Türkiye'de modernleşme ve demokrasi sürecinin en önemli aktörlerinden biri "orta sınıf" olarak adlandırılabilecek kesimdir. Karpat, Türkiye'de demokrasi mücadelesinin orta sınıf etrafında cereyan ettiğini belirtmektedir. ; There are different aproaches on process of modernization and we can say; modernization's political direction includes democracy. Turkey, especially at the the beginning of the 19th century has been witnessed of modernization efforts. We consider; there is usually the tradition of central government in the process of modernization and democracy in the Turkey. Especially the concept of secularism, elitist attitudes of bureaucracy and management interventions of military have been important problems in the process. In the Turkey, process of modernization and democracy and problems of this process have been investigated according to works of Kemal H. Karpat. According to Karpat, one of the most important actors can be called "middle class" community in the Turkey's process of modernization and democracy. According to Karpat, struggle for democracy in Turkey has been occured around of middle class.
BASE
Türkiye'de kurulan Komünizme Mücadele Dernekleri ve bu derneklerin dillendirdiği anti-komünist söylem, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden beri Türk toplumunda var olan ?Moskof? imgesinin oluşturduğu ?dış düşman? algısından büyük oranda beslenmiş ve Soğuk Savaş dönemi SSCB ve ABD politikalarının iç politikaya yansıması ile özellikle 1940'lı yıllardan itibaren belirginlik kazanmıştır. Aynı zamanda bu dernekler toplumda, Tek Parti dönemi politikalarının katı laiklik uygulamalarının milliyetçi ve dindar çevreleri susturması ve 1945-1960 arası dönemde CHP ve DP hükümetlerinin sol siyasal düşünceye bakışındaki dışlayıcı benzerlikten faydalanarak ortaya çıkmışlardır. Bu dernekler sırasıyla 1950'de Zonguldak'ta, 1956'da İstanbul'da ve son olarak 1963 yılında İzmir'de kurulmuşlardır. Bu dernekler toplumda var olan negatif içerikli ?Moskof? imgesi ve bir iç düşman olarak algılanan ?komünizme? ve ?komünistlere? karşı devletin dışında ama ona paralel bir biçimde engelleyici söylemler üretmişlerdir. Komünizmle mücadele sürecinde etkin olan dernek ve bu sürece dâhil olan kişiler, bu söylemleri üretirken milletin, dinin, devletin ve geleneksel kültürel değerlerin sahibi olunduğu ve bunları korumakla kendi geleceklerine sahip çıkacaklarını düşünmüşlerdir. Komünizmle Mücadele Derneklerinin kuruluşunda yer alanlar başta olmak üzere, komünizmle mücadele söyleminin üretilmesine ve siyasal yaşamın anti-komünizm yönünde politize edilmesine katkısı olan birçok önemli kişi de bu derneklerin ürettiği söyleme katkı yapmışlardır. Bu katkılar dikkate alındığında Komünizmle Mücadele Dernekleri ve sahip oldukları anti-komünist söylem, Türk sağı'nın 1930'lardan itibaren belirginleşen oluşumuna, 1950'li yıllardan itibaren açık bir biçimde katkı yapmış başka adı ve söylemi olan derneklerin ve söylemlerin en önemlilerinden biri olmuştur. Bu derneklerin üretmiş olduğu söylemin gücünden siyasal güç devşiren MHP ve AP gibi kimi partiler de olmuştur. Bu derneklerin ürettiği anti-komünist söylem Tek Parti döneminde devlete küsmüş/darılmış kimi milliyetçi, dindar ve muhafazakâr çevrelerin devletle barışmasını sağlamak ve onların siyasal alanda bir aktör olarak yer almaları gibi bir fonksiyonu da yerine getirmiştir. ; Anti-communist institutions and the rhetoric voiced by these institutions were inspired by the conception of ?external enemy? created by the ?Moskow? image that was seen in the Turkish society since the last stages of Ottoman Empire and began to be apparent after 1940s when United States and Socialist Block?s policies were reflected to interior policy. At the same time, these institutions appeared in the society as a result of the secularist policies of the single party regime that suppressed the nationalist and religious circles and the similarity between the Republican People?s Party and Democratic Party?s alienating attitude towards leftist discourse between 1945-1960. They were founded in Zonguldak in 1950, in 1956 in İstanbul and in 1963 in İzmir respectively. These institutions produced a negative discourse against the ?Moscow? image and ?communism? and ?communists? that were accepted as an internal enemy in the society. The discourse produced by those institutions was out of the government but in parallel with it. In the process of the struggle against communism, active institutions and people producing this discourse thought that they had the nation, religion, government and traditional cultural values and by protecting these, they would protect their future. Along with the people who participated in the founding of the institutions of anti-communism, several important people contributed to the producing of the anti-communist discourse and politicizing process of the political life towards anti-communism. When these contributions are taken into consideration, anti-communist institutions and their anti-communist discourse contributed to the formation of Turkish right beginning in 1930s and being apparent in 1950s along with the other institutions and discourses. There have been political parties like Nationalist Movement Party and Justice Party that gained political power from the power of the discourse of these institutions. This anti-communist discourse also realized a function of including the religious and conservative circles that were offended by the government in the single party regime as actors in political area.
BASE
Eğitim, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminden başlayarak günümüz Türkiye'sine uzanacak şekilde devleti yönetenler tarafından öncelikli olarak ele alınan bir müdahale alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'de son iki yüzyıllık dönemde, devletin kurtuluşu, birliğin ve bütünlüğün sağlanması, çağdaşlaşma ve elbette ulus-devletin kuruluşu ve idame ettirilmesi konularında eğitim politikası önemli bir araç olarak da görülmüştür. Bu çalışmada, belirtilen zaman aralığında eğitim alanında gerçekleşen gelişmeler, bu alandaki farklı yaklaşımlar, fikirler ile kurumsal ve yasal düzenlemeler, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin bir arada ele alınması ile bir süreklilik çerçevesinde incelenmeye çalışılmıştır. Belirtilen süreçte eğitim politikasındaki değişim sorunsalı kamu politikası analizi çerçevesinde ele alınmıştır. Osmanlı'nın son döneminde başlayan eğitimde reform tartışmaları ve uygulamalar Cumhuriyet'in ilanı ile birlikte önemli bir dönüm noktasına gelmiştir. Tevhid-i Tedrisat bu tartışmalara getirilen radikal bir tedbir olarak karşımıza çıkmıştır. Bu kırılmadan sonra da eğitim hem devlet katında hem de toplumda düzeltilmesi ve iyileştirilmesi gereken bir alan olarak her zaman gündemde olmaya devam etmiştir. Ancak eğitimde reform meselesi Türkiye'de konunun özüne dokunamadan ikincil veya üçüncül tedbirlerle ile sınırlı kalmıştır. Eğitim, hem laiklik ilkesinin önemli bir unsuru olarak hem de devleti yönetenlerin bir ideolojik aygıtı olarak bir amaç olmaktan ziyade bir araç olarak görülmüştür. İşbu çalışmada, eğitim alanındaki değişim sorunsalı ele alınmıştır. Özellikle Cumhuriyet döneminde bu alandaki değişimlerin ve iyileştirme çabalarının kısıtlı ve teknik düzeyde kalması açıklanmaya ve sorgulanmaya çalışılmıştır. --- From the time of Tanzimat to the present day, education policies have always been a priority area of intervention for political and administrative elites in Turkey. During the last two centuries, education policy is considered as a very important means and lever for the survival of the State, the unity of the nation and modernization and as well as for the creation and preservation of the Nation state. In this work, the evolution of education policy as well as the various approaches developed, the institutional and legislative regulations were studied by conceiving the period cited above in a logic of continuity between the Ottoman Empire and the Republic. In this perspective, the work mainly questions the question of change in the context of public policy analysis. The debates and attempts at reform initiated in the 19th century in the field of education reached a decisive turning point with the creation of the Republic. Tevhid-i Tedrisat presents itself as a radical measure undertaken by the founders of the Republic. Furthermore, during the following decades, for society and also for political leaders, the need for reform and improvement in the field of education has constantly been an important subject on the political agenda. However, the question of "reform" could only be conceived in its secondary dimensions. In this sense, education is considered rather as a guarantor of the principle of secularism and as an ideological apparatus of the state without being able to conceive substantial and first-rate reforms. This work therefore questions the problem of change in education policy in Turkey. In this perspective, he seeks to demonstrate and explain the nature and the reasons for an incremental and limited process of change.
BASE
Milli Görüş Hareketi, Türk Siyasi Hayatı içerisinde son 50 yıllına sosyal, siyasal, fikirsel ve dış politika açısından farklılıklar getirmiş bir siyasi harekettir. 1969 yılında Bağımsızlık Hareketiyle başlayan daha sonra Milli Görüş adını alarak mücadelesini vermiştir. 1970 yıllın da günümüze kadar Partileşme sürecine girmiş siyasi hayatı boyunca beş siyasi partisi "laikliğe aykırı" sebepler dolayısı ile dört partisi kapatılmıştır. Partileşme süreçleri boyunca kurmuş oldukları teşkilat yapısı ve temel esasları ile siyasete içerisinde çeşitli kavram ve söylemler ile yenilikler ortaya atmıştır. Teşkilat modeli ve beli kuraları temel esaslar üzerinden belirleyerek varoluş şekli ve mücadele sebeplerini hem İslami hem de ülke şartlarına göre olması. Teşkilat mensuplarının siyaset yapma amaçlarını öğretmesi, eylem, söylem ve fikir birliği için çalışması siyaset içerisindeki kendi has yapısını göstermektedir. Mücadelesini yaratılış, manevi ve yasal açıdan açıklaması ile varoluş sebebini tarif etmiştir. Siyasi hayata getirmiş olduğu Önce Ahlak ve Maneviyat söylemi ile yeni bir eğitim (maarif) model ortaya çıkmış, ekonomik açıdan ortaya atmış olduğu Adil Ekonomik düzen ve Ağır Sanayi söylemi ile kendine özgü bir ekonomik model ortaya atmıştır. Avrupa Ekonomik Ortak Pazarı günümüzdeki adıyla Avrupa Birliği karşıtı olması ve onun karşısına İslam Birliği söylemi hatırlatması ile D-8 aktif hale getirmesi ile kendine özgü dış politika hamlesi belirlemesi. Hukuk açısından Adil Hukuk Sistemi oluşturarak çok hukuklu sistem üzerinden Adalet, Hürriyet ve İnsan haklarına dayalı adil düzen söylemi olmuştur. Sonuç olarak Milli görüş hareketi TSH içinde eli yılık mücadelesi boyunca kendine çalışma metodu olarak belirlediği Temel Esasları ve Söylemleri nasıl oluştuğunu ve devam ettiğini üzerinde durulmuştur. ; The National Vision Movement is a political movement that has brought social, political, and intellectual and foreign policy differences to the last 50 years in Turkish Political Life. The movement, which started with the name of Independence Movement in 1969, continued struggle with the name the National Vision later. Since 1970 up to the present, the national movement, which has been on way to becoming a political party, had been closed for four times during its political life, it has been claiming that its political party was contrary to secularism. Throughout the process of becoming a political party, they have introduced various concepts and discourses and innovations within their organizational structure and basic principles. The fact that the national vision movement determined its organizational model and certain rules based on the basic principles that are both Islamic and suitable to the country conjecture shows its unique structure. Its discourse of which the priority is morality and morale revealed a new educational model. It has created a unique economic model with its economic outlook; "Fair Economic Order" and "Heavy Industry". Its foreign policy formed D-8 Union as an alternative to the European Economic Common Market and it is the anti-European Union. In terms of law regulations, 'Fair Legal System' has been formed by 'Fair Order' based on Justice, Honesty and Human Rights through a multi-legal system. As a result, the National Vision Movement in Turkish political life has focused on how the Fundamental Principles and Discourses, which were determined as a method of self-study during the fifty-year struggle, were formed and continued.
BASE
Tarihsel gelişmelere göre halkın kendi kendini yönetmesini esas alan demokrasi kavramına, toplumların gelişme düzeylerine bağlı olarak farklı anlamlar atfedilmiştir. Modernizmin siyasal dönüşümünü ifade eden demokrasi kavramı hukukun üstünlüğü, yasal eşitlik, özgürlük gibi unsurları barındırır. Ancak demokrasi söylemi özgürlük, eşitlik ve adaletin ne olduğu ya da ne olabileceğini gösterdiği kadar, maalesef baskı ve tahakkümü, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gizler hale gelmiş, insan hakları siyasal bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Modernizmin ve dolayısıyla demokrasinin temellerini oluşturan Reform ve Rönesans hareketleriyle birlikte genel ahlak, toplumsal ve siyasal alanın dışına itilmiştir. Modernizm, her şeyi seküler boyutlara indirgemiş, apriori düzeydeki ilkeleri dikkate almamıştır. Yeryüzüne egemen olmak için gökyüzünden yüz çevirmiş ve bütün bunları da sadece sözde tek amaç olarak kabul edilen insanın özgür, eşit ve mutlu olması için yapmıştır. Ahlak ve siyasetin birbirinden ayrıldığı modern dönemlerden bu yana ahlak, kapitalizmin de etkisiyle araç haline getirilmiştir. Ahlaki olan günümüz dünyasında ve toplumun etkili çevreleri içinde temsiliyet imkânı bulamamaktadır. Dolayısıyla genel ahlak bağlayıcı gücünü yitirmiş, toplumu meydana getiren bireylerin kendilerini her bakımdan kuşatacak olan üst normlara yaslanma imkânı da ellerinden alınmıştır. Bundan dolayı hak ve özgürlük alanında evrensellik değil çıkar ilişkisi ön planda yer almıştır. Çünkü giderek artan oranda uluslararası ilişkilere ve dış politikalara, iktisadi çıkarlar yön vermeye başlamıştır. Büyük sermaye sahipleri hem ulusal hem de uluslararası alanda hükümetlere baskı yaparak ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Dahası özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar, küresel-uluslararası güçlerin emperyal amaçlarının meşruluk kılıfı haline gelmiştir. ; Considering the historical developments, democracy as a form of governing people by people may have different meanings depending on the development level of societies. The concept of democracy which expresses a political transformation of modernism contains such elements as the rule of law, legal equality, and freedom. However, as discourse of democracy proves freedom, equality and justice, it may also be used as a tool to hide oppression, domination, inequality and injustice and unfortunately human rights have been used as a political weapon. The Reformation and the Renaissance which paved the way for modernism and hence democracy placed the general morality outside the social and political spheres. Modernism has reduced all down to secularism, and taken no heed of a priori principles. It has also disregarded whatever has been considered celestial for the sole purpose of establishing a global dominion over the earth, something which it has done for the quasi-single aim of increasing human freedom, equality and happiness. Today the whole world of the moral life are experiencing expatriated state with capitalism's effect, the moral of the community the opportunity to representation in the environment can not be effective, public morality is losing its binding force. Thus, an individuals can not find the opportunity to lean on.top norms which will surround him in all respects. Therefore, in the area of rights and freedoms, interests have been at the forefront instead of universality. Because economic interests have become increasingly active on international relations and foreign policy. The capital owners both nationally and internationally shaped states in accordance with its own interests by putting pressure on governments. Furthermore, notions such as freedom, justice, democracy and human rights have become tools of justification for global-international forces to cover their imperial aims.
BASE