Bu makalede self determinasyon hakkının yirminci yüzyılda Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler dönemleri uluslararası hukukunda geçirdiği aşamalar; hakkın, tarihsel, siyasal ve felsefi kökleri ile birlikte özellikle 1980'li yıllardan sonra self determinasyon hakkı konusunda akademik yazında geliştirilen bazı teoriler incelenecektir. Bu bağlamda, self determinasyonun uluslararası hukukta gözetilmesi istenen siyasal bir ilkeden 1960'lı yıllarda Birleşmiş Milletler bünyesinde yapılan çalışmalarla birlikte yükümlülük doğuran bir hakka doğru evrildiği gösterilecektir. Self determinasyonun bir hak olarak değerlendirilmeye başlanması ile birlikte iç ve dış self determinasyon ayrımları da yapılmaya başlanmıştır. Ancak meselenin, uluslararası hukukun diğer ilkeleri, güç ilişkileri, milliyetçilik, demokratik yönetim, kültürel haklar ve insan hakları ile olan ilişkisinden kaynaklanan çok boyutlu bir yapısı vardır. Özellikle hakkın kompleks yapısı ve dış self determinasyonun bir formu olan ayrılma hakkı ile mevcut uluslararası hukuk arasındaki uyumsuzluk nedeni ile akademik yazında self determinasyon hakkı üzerine bazı (liberal) teoriler geliştirilmiştir. Bu teoriler, bu hakkı gerekçelendirmeye, kapsamını belirlemeye ve pratik uygulamasına ilişkin kısıtlamaların neler olabileceği gibi konulara odaklanmıştır. Bu çalışmada ağırlıklı olarak bu teoriler hakkında bilgi verilecektir ; This article will examine the degrees of right to self determination in international law through the stages of the League of Nations and United Nations in the twentieth century; article also will examine historical, political, and philosophical roots of right as well as some theories developed in academic literature on the right to self-determination, especially since the 1980s. In this context, it will be shown that the self-determination is a political principle that is required to be observed in international law has evolved into a right bearing obligations with the works done in the United Nations in the 1960s. With the start of being ...
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de uluslararası sistem açısından çok önemli bir jeopolitiğe sahip olan Afganistan, bu jeopolitik konumun dezavantajını başat güç olamayan tüm devletler gibi yaşamıştır. Afganistan, birçok defa yabancı güçlerin işgaline uğramış ve küresel güçlerin mücadelesinde savunma hattı olmuştur. Afganistan Büyük Oyun çerçevesinde İngiltere-Rusya rekabeti nedeniyle İngiltere tarafından işgale uğramıştır. Daha sonra ise Yeni Büyük Oyun kapsamında bölgede etkin olmak isteyen ABD Kalıcı Özgürlük Operasyonu olarak adlandırılan müdahaleyi gerçekleştirmiştir. ABD, 11 Eylül'den sonra gerçekleşen müdahaleyi meşru müdafaa hakkına dayandırmıştır. Ancak bu müdahale meşru müdafaa hakkı açısından sorunlar içermektedir. ; Afghanistan which has a big geopolitics importance in terms of international system nowadays as it was in the past has experienced the disadvantage of this geopolitics position like other countries which could not be a dominant power. Afghanistan was occupied many times by external powers and became a line of defense during the clash of global powers. Afghanistan was occupied by England because of the rivalry between Russia and England in the framework of the Great Game. Later, within in the scope of the New Great Game, USA wanted to be effective in the region and realized intervention which is called as Operation Enduring Freedom. USA based the intervention occurred after September 11 on its self-defense right
Yüksek Lisans Tezi ; Kuvvet kullanılmasını içeren orantılı karşı tedbirlere ülke dışında da başvurulabileceğine ilişkin iddiaları BM Antlaşması md. 51 temelinde meşrulaştırmaya çalışan iddialar, teoride olmasa bile uygulamada artan şekilde uluslararası toplum tarafından kabul görmektedir. Doktrinel bakış açısından, böyle bir yaklaşım, elbette BM Antlaşması md. 2/4 tarafından güvence altına alınan "bir devletin ülkesel bütünlük hakkı" ile diğer devletin md. 51'de korunan Meşru müdafaa hakkı arasında bir çatışmayı da beraberinde getirmektedir. BM Antlaşması md. 51'de düzenlenen meşru müdafaa hakkı, kuvvvet kullanma yasağının tek istisnası olarak, bir silahlı saldırıya karşı düzenlenmiştir. Md. 51'de meşru müdafaa hakkından doğal bir hak olarak söz edilmesi, BM Antlaşması'ndan hemen önce örf ve adet hukukundaki meşru müdafaa hakkının saklı tutulduğu anlamına gelmez. Bush Doktrini'nin önleyici meşru müdafaa hakkının hukuka uygunluğunu iddia ederken geleneksel "gereklilik"kriterini esnetmesidir. Bir başka ifade ile uluslararası hukukun öteden beri "vukuu muhakkak"bir silahlı saldırı tehdidine karşı önleyici meşru müdafaa hakkını tanıdığını iddia eden ve yapılması gerekenin "vukuu muhakkak tehdit" kavramını terör eylemlerine, kitle imha silahlarına güvenen haydut devletler ve teröristler gözönünde bulundurularak yeniden yorumlamak olduğunu belirten Bush Doktrini açısından sadece bir saldırı varsayımı, potansiyel bir tehdit, bir risk, "silahlı saldırı" teşkil etmektedir. BM Genel Kurulu'nun İsrail temsilcileri, Güvenlik Konseyi'nde, devamlı olarak ülkesinin yakın bir saldırı tehlikesine maruz kaldığını ve İsrail'in de önleyici meşru müdafaa hakkı'nı kullandığını iddia etmiştir. Bu tez çalışmasında; Birinci bölümde meşru müdafaa hakkı, kuvvet kullanma yasağı, saldırı suçunun tanımı, tarihçesi ve BM belgelerinde kuvvet kullanma yasağı ve meşru müdafaa hakkı; İkinci bölümde 2006 yılındaki İsrail ve Lübnan çatışmasının menşeine ilişkin bulgular, terörün tanımı, tarihçesi, kuvvet kullanma yasağında ve meşru müdafaa hakkındaki rolü, İsrail-Lübnan çatışması'nın kuvvet kullanma yasağı ve meşru müdafaa hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi; Üçüncü bölümde Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde Türkiye-İsrail ilişkileri, Türkiye-Lübnan ilişkileri ve Türkiye'nin İsrail-Lübnan çatışmasındaki tutumu incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: kuvvet kullanma yasağı, meşru müdafaa, saldırı suçu, İsrail, Lübnan. ; The claims trying to legitimate the claims, which are related to the fact that commensurate counter measures including using force can also be applied abroad on the basis of article 51 of United Nations Treaty, find acceptance by the society not in theory but increasingly in application. From the doctrinaire point of view, such an approach definitely brings about a conflict between the right of territorial unity of a nation which is secured by the article 2/4 of the United Nations Treaty and the right of self defense of another nation preserved in the article 51. The right of self defense arranged in the article of the United Nations Treaty has been arranged considering an armed attack as the only exception of prohibition of using force. The fact that the right of self defense is mentioned as a natural right in the article 51 does not mean that the right of self defense in the Common Law is preserved just before United Nations Treaty. It means that Bush Doctrine stretches traditional necessity criterion while it claims that the right of preventive self defense is lawful. In other words, just an assumption of an attack is seen as a potential threat, a risk, and an armed attack in terms of Bush Doctrine which claims that International Law has approved the preventive self defense against a certain armed attack threat for a long time, and emphasizes that the necessary thing to do is reinterpreting certain threat decision considering rogue states, and terrorists relying on Weapons of Mass Destruction. In the Security Council, Israel representatives of the United Nations General Assembly claim that their country is continuously exposed to a close attack and Israel has the right of preventive self defense. In the first part of this study; the right of self defense, prohibition of using force, definition and history of attack crime, prohibition of using force and the right of self defense in the documents of the United Nations ; In the second part of the study; findings about the origin of the disagreement between in 2006 Israel and Lebanon, definition, history, and the role of terror in the prohibition of using force and in the right of self defense, and evaluation of the disagreement between Israel and Lebanon in accordance with the right of self defense; In the third part of the study; the relations between Turkey and Israel, the relations of Turkey and Lebanon in the period of (AKP) Justice and Development Party, and also the attitude of Turkey towards the disagreement between Israel and Lebanon have been examined. Key Words: Prohibition of using force, self defense, attack crime, Israel, Lebanon
DergiPark: 849863 ; klujfeas ; Uluslararası hukukun temel kaynaklarından bir tanesi devletler arasında imzalanan uluslararası antlaşmalardır. Devletler kendi aralarındaki antlaşmalara ahde vefa ilkesi gereği genellikle uyma eğilimi göstermektedirler. Ancak devletlerin kendi aralarında imzaladıkları antlaşmalara zaman zaman uymadıkları da görülmektedir. Anarşik bir uluslararası sistemde devletler arasında uyuşmazlıklar çok sık görülmektedir. Devletler çıkarlarına ters düştükleri durumlarda ister istemez farklı devletler ile uyuşmazlığa taraf olabilmektedirler. Uyuşmazlıkların çözümü için uluslararası hukukta barışçıl çözüm ve yargısal çözüm olmak üzere iki çözüm yolu bulunmaktadır. Yargısal çözüm devletlerin ancak yargı yetkisini kabul ettikleri bir mahkeme veya tahkim ile mümkün olabilmektedir. Barışçıl çözüm yolları Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 33. Maddesinde belirtilmiştir. Bu çözüm yollar görüşme, soruşturma, arabuluculuk, uzlaşma, hakemlik ve yargısal çözümdür. Bunun yanında bazı uluslararası antlaşmalar kendi yargısal çözüm mekanizmalarını da oluşturmuştur. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, Avrupa Birliği'nin yargı organları bu alanda verilebilecek başlıca örneklerdir. Bu çalışmada barışçıl ve yargısal yoldan anlaşmazlıkların çözümü ile uluslararası hukukta uygunluğun sağlanması mekanizmaları karşılaştırılacaktır. ; One of the main sources of international law is international treaties signed between states. States generally tend to comply with the treaties among themselves, as required by the pacta-sunt-servanda principle. However, it is also seen that states sometimes do not comply with the treaties they have signed among themselves. In an anarchic international system, conflicts between states are very common. States may inevitably be a party to disputes with different states when they conflict with their interests. There are two solutions in international law for the settlement of disputes, namely, peaceful and judicial solutions. Judicial settlement can only be possible with a court or arbitration where the states accept their jurisdiction. Peaceful solutions are specified in Article 33 of the United Nations Charter. These solutions are negotiation, investigation, mediation, reconciliation, arbitration and judicial solution. Besides, some international agreements have also created their own judicial solution mechanisms. 1982 United Nations Convention on the Law of the Sea, the judicial bodies of the European Union are the main examples that can be given in this field. In this study, the mechanisms of peaceful and judicial dispute resolution and ensuring compliance with international law will be compared.
İkinci dünya savaşından sonra dünyaya yön veren Avrupa çok yıpranmış ve bu savaşlardan güçlenerek çıkan Sovyet tehdidi karşısında güçsüz kalmışlardır. Avrupalılar Sovyet tehdidine karşı askeri ortaklıklarla karşı koymaya çalışsalar da ekonomilerinin iyi olmaması nedeniyle bunu başaramamışlardır. Sovyetler Birliği tehdidinin mutlaka önlenmesi gerektiğini düşünen Avrupalılar dünya savaşlarının diğer galibi olan ABD ile yakın bir iş bilirliği yaparak NATO'yu kurmuşlardır. Soğuk Savaş boyunca dünyadaki güvenlik, ABD'nin liderliğini yaptığı NATO ve Sovyetlerin öncülüğünü yaptığı Varşova Paktı askeri örgütleri tarafından yönlendirilmiştir. Ancak Berlin duvarının yıkılması ve Soğuk Savaşın sona ermesiyle Varşova Paktı dağılmış, NATO ise değişen ve gelişen uluslararası güvenlik ortamına göre stratejik konseptlerini sürekli yenileyerek günümüze kadar gelmeyi başarabilmiştir. Bu kapsamda NATO, Soğuk Savaş süresince Sovyet tehdidine karşı Kuzey Atlantik ve Avrupa bölgesini kolektif bir şekilde savunmayı misyon edinmiştir. Soğuk Savaş sonrasında ise kolektif savunmanın yanında çatışmaların önlenmesi, kriz yönetimi ve işbirliğine dayalı güvenlik misyonlarını üstlenerek görev alanlarını genişletmiştir. NATO hâlihazırda kullandığı stratejik konseptini 2010 yılında yapılan Lizbon Zirvesi ile yenilemiş ve bu konseptte füze savunma sisteminin konuşlandırılması benimseyerek kolektif savunma anlayışının temeline resmi olarak yerleştirmiştir. Bu çerçevede NATO, İran'ın balistik tehdidine karşı hem Avrupa bölgesini hem de harekât alanındaki kuvvetlerini korumaya yönelik balistik füze savunma sistemi kurmaya çalışmakta ve bu konuda başarılı gelişmeler kaydetmektedir. ; After the Second World War, the world-leading European states were very worn and they remained powerless in the face of the Soviet threat that the war strengthened. Europeans tried to fight against Soviet threat military by way of military partnerships but failed because of poor economic resources they have. Europeans, who thought that Soviet threat should have been absolutely prevented, established NATO with US. They closely cooperated with this country as another ally and winner of the World War II. During the Cold War, global security issues were generally handled by both NATO, which was dominated by US military power, and Warsaw Pact which was pioneered by USSR. However, after the end of Warsaw Pact and by implication end of cold war, NATO was alone and unrivaled. It was able to survive with continuous renewing of strategic concepts according to the changing and evolving international security environment. In this context, before the end of the cold war NATO's mission was mainly collective defense of North Atlantic and Europe region against the Soviet threat. But, after the end of cold war, allied countries' collective defense mission was expanded with other missions like conflict prevention, crisis management and cooperative security initiatives with Non-NATO Nations. NATO renewed its valid strategic concept in 2010 at the Lisbon Summit and it has placed officially 'the deployment of the missile defense system' issue at the center of collective defense concept. In this context, NATO is trying to build a ballistic missile defense system to protect both Europe region and deployed forces in theatre against Iran's ballistic missiles and it has accomplished a lot as of today.
İnsani müdahalenin konusu Birleşmiş Milletler Antlaşması'nda kuvvet kullanımının yasaklanması ile gerçekleşmiştir. Kuvvet kullanımının yasaklanması ile birlikte, eskiden var olan tüm kuvvet kullanma yöntemleri gibi insani müdahale de bu yasağın kapsamında kalmıştır. BM Antlaşması gereğince çözmeye zorlamayacağını ifade eden madde 2/7'ye uygun olup olmadığı, yine Birleşmiş Milletler Antlaşması VII. Bölümü çerçevesinde uluslararası barış ve güvenliği ihlal edip etmediği değerlendirilmiştir. Ayrıca insani müdahalenin uluslararası örf ve âdet hukukuna uygunluğuyla "jus cogens" bir kural olup olmadığı incelenmiştir. 1991'de Irak'taki Saddam rejiminin saldırılarına karşı Kuzey'deki Kürt grupların ve güneydeki Şii grupların korunması için oluşturulan çekiç güç, Kuzey Irak'a ABD liderliğinde gerçekleştirilen "Huzur Operasyonu" Irak'ın içişlerine müdahaledir. 1992'de Irak'ın kuzeyinde ve güneyinde oluşturulan "uçuşa yasak bölge" ile Saddam Hüseyin rejimine karşı korunması amaçlanmıştır. ; The subject of huminitarion intervention has been actualised with the prohibition of using forces of United Nations agreement, Huminitarion intervention took plase in the scope of this prohibition lik an the procedule of using forces in the past with the prohibition of using force. Within the agreement of United Nations, whether the peace and security has been violated and It is proper for 2/7 in the frame of the part of united nations o greement or not is evaluated. Besides, Convenience of humminitarion intervation was eromined in the perspective of ( jus cogens) unwritten law of nations. Combined task force that is constituted for protecting the Kurdish groups in the north and the shi'a groups in the south. Against the attacks of Saddam Rejime in 1991 inter fered in the internal affairs of Iraq with the "peace operations" which is organized under the authority of U.S.A. In 1992, no flight zone was constituted in the north and south of Iraq for the purpose of protecting civilians against Saddam Rejime.