Normatıve Theory In Ir: Frost's Constıtutıve Approach
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 63, Heft 1, S. 3-16
ISSN: 1309-1034
534 Ergebnisse
Sortierung:
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 63, Heft 1, S. 3-16
ISSN: 1309-1034
In: Ortadoğu Etütleri
The aim of this study is to take lessons for policy makers by examining the theory and practice of the social ecology approach, which is studied as an alternative model to climate change, capitalism and state organization discussions, through field applications. In order to achieve this aim, the basic concepts of social ecology and the approach of ecological society to the city were examined through the examples of southeastern Turkey and 'Rojava'. In the study, an answer has been sought to the research question of "are social ecology-based field practices and theory compatible?" In the theoretical framework, the political, administrative, social and economic discourses of the ecological approach, which puts nature at its center are explained as four criteria of analysis. In the discussions part, the field practices are examined in terms of the reflection of the theory in practice, taking into account the suggestions in political, administrative, social and economic dimensions. Contrary to rhetoric, it has been explained with the kiwi bird metaphor that the practices of PKK/KCK do not adequately reflect Bookchin's social ecology approach.
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 66, Heft 1, S. 1-26
ISSN: 1309-1034
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-023
Değişim ve yeniden yapılanma, bugünün örgütlerini nitelendiren en önemli kavramlar arasında yer almaktadır. Çevresel belirsizlik, hızlı ve ani değişimler, bu kavramların önemini her geçen gün artırmakta ve örgütleri bir dönüşüm (transformation) ile sonuçlanabilecek yapısal değişikliklere zorlamaktadır. Örgütlerde dönüşüm süreci, vizyon sahibi ve yenilikçi liderler tarafından yerine getirilebilir. Dönüştürücü liderler olarak nitelendirilen bu liderler, örgütün çıkarları kişisel çıkarlarının üzerinde tutan, kendisini sürekli yenileyen bireylerin bulunduğu örgütler yaratarak, dönüşüm için gerekli koşullan hazırlamaktadırlar. Bu çalışmada, dönüşüm yönetimi sürecinde önemli bir rol oynayan dönüştürücü liderlik yaklaşımı incelenecektir ; Change and restructuring are among the most important concepts defining today's organizations. Environmental uncertainity, rapid and prompt changes have been increasingly rising the importance of these two concepts and have been forcing the organizations to change of structurally, thereby leading to transformation process. Trans-formation process in the organizations can be done by the visionary leaders. These leaders, who can be labelled as transformational leaders, prepare the conditions required for transformation by creating the groups which are comprised of members who put the group interests over their individual interests and always renew them-selves. This study will analyze the transformational leadership that plays an important role in the transformational management process.
BASE
ISSN: 2687-2528
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 60, Heft 1, S. 1
ISSN: 1309-1034
In: Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi
ISSN: 1309-9302
Türkçede fiiller son zamanlarda çoğunlukla tematik ya da anlamsal olarak tasnif edilmektedir. Fiil sınıflarının, dar anlamda ise iletişim fiillerinin tematik esasa dayalı sınıfları hem sayı hem de nitelik açısından araştırmacıdan araştırmacıya farklılık gösterir. Fiil sınıflarının araştırmadan araştırmaya farklılaşmasının nedeni fiil sınıflamalarının çoğunlukla araştırmacıların sezgilerine dayanmasıdır. Bu tutum anlamları, söz dizimi, üye ve rol yapısı, söz dizimsel davranışları farklı olan fiillerin aynı sınıfta değerlendirilmesine yol açmıştır. Fiillerin gerçek anlam sınıfları araştırmacıların sezgilerine değil daha güvenilir, tutarlı dil bilimsel esas ve ölçütlere göre belirlenebilir. Bugün dil bilimi araştırmalarında tematik esasa dayalı tasnif çalışmaları çoktan terkedilmiş, fiiller genellikle dillere özgü geliştirilmiş dilsel esas ve ölçütlere göre tasnif edilmekte ve hibrit yaklaşımlar kullanılmaktadır. Bu tür yaklaşımlar, fiillerin eş anlamlılık, yakın anlamlılık, alt anlamlılık, çok anlamlılık gibi anlam ilişkilerini de betimleyen, anlam duyarlı fiil sınıflarının belirlenmesini kolaylaştırmaktadır. Bu çalışmada iletişim fiillerinin alt sınıflarını belirleyebilmek için Türkçeye özgü beş (5) farklı dilsel esas ve ölçüt geliştirilmiştir: üye ve rol yapısı, üye yapı yapıları, olay yapı zinciri, söz dizimsel yapı ve sözlüksel yapı. İletişim fiillerinin alt sınıfları bu esas ve ölçütlere dayanarak belirlenmiş, tematik esasa dayalı sezgisel fiil sınıflamalarına nazaran daha tutarlı ve hassas sınıflar oluşturulmuştur. İletişim fiilleri dilsel ölçütler ışığında yedi (7) ana sınıfa ayrılmıştır. Sonra her ana sınıfın fiillerin söz dizimsel yapı ve davranışlarına göre belirli söz dizimsel alt sınıflara ayrılmıştır. Diğer ölçütlerin yardımıyla her ana anlamsal ve alt söz dizimsel fiil sınıfı dört (4) farklı fiil tipiyle etiketlenmiştir. En son aşamada sınıfı en iyi temsil edebilecek prototip bir fiil ve anlamına göre sınıflandırma yapılmıştır. Bu süreç, anlam duyarlı I. tip otuz bir (31) iletişim fiil sınıfını ortaya çıkarmıştır.
In: İletişim: Araştırmaları Dergisi, Band 8, Heft 1, S. 95-110
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) uluslararası siyasette tek süper güç olarak kaldığı Soğuk Savaş sonrası dönemde askeri müdahale imkânlarını nasıl kullanacağı, söz konusu dönemin başlangıcından itibaren akademik açıdan ilgi uyandıran bir araştırma konusu haline gelmiştir. Bu doğrultuda; Soğuk Savaş sonrası dönemde gerçekleşen Amerikan askeri müdahalelerinin karar alma süreçlerini incelemeyi amaçlayan bu çalışmada; 1991 Irak, 1995 Bosna ve 2001 Afganistan müdahaleleri karşılaştırmaya tabi tutulmaktadır. Söz konusu örnek olaylar, ABD'nin Soğuk Savaş sonrasında Başkanlık görevini yürüten ilk üç liderinin kararlarıyla yaklaşık on yıllık zaman diliminde üç farklı bölgeye yönelik gerçekleştirilen askeri müdahaleleri temsil etmektedir. Böylece, Amerikan dış politikasında karar alıcı konumunda bulunanların askeri müdahale kararlarını nasıl, hangi koşullarda ve hangi faktörlerin etkisi altında aldıkları ortaya çıkarılmış olacaktır. Kuramsal olarak Graham Allison'un dış politikada karar alma sürecine ilişkin ortaya koyduğu üç modele dayanan bu çalışma, ABD'nin üç askeri müdahalesinin yanı sıra söz konusu üç modeli de karşılaştırma olanağı sunmaktadır. Bu çerçevede, Soğuk Savaş sonrası Amerikan dış politikasında rasyonel aktör modelinin bürokratik siyaset ve örgütsel süreç modellerine kıyasla örnek askeri müdahale kararlarına dair açıklayıcı gücünün daha yüksek olduğu savunulmaktadır. ; Since the beginning of the post-Cold War era, it has become an academically interesting research topic that how the United States of America (USA), remaining the only superpower in international politics, would use its military intervention capability. Accordingly; the 1991 Iraq, 1995 Bosnia and 2001 Afghanistan interventions are compared in this study, which aims to examine the decision making processes of the American military interventions in the post-Cold War era. The case studies in question represent military interventions with the decisions of the first three Presidents of the post-Cold War United States in three different regions in about ten-year time frame. Thus, it will be revealed how, under what circumstances, and under what influence the military intervention decision-makers in American foreign policy make decisions. Theoretically based on Graham Allison's three models of foreign policy decision making, this study offers the opportunity to compare these three models besides the three military interventions. In this context, it is claimed that the rational actor model has higher explanatory power over exemplary military intervention decisions in post-Cold War American foreign policy compared to bureaucratic politics and organizational process models.
BASE
In: Akademik İncelemeler Dergisi: AİD = Journal of academic inquiries, Band 18, Heft 1, S. 207-215
ISSN: 2602-3016
Heidegger's philosophical project is generally seen as atheoretical and anti-logical because he remarked on the subjective conditions of knowledge and the everydayness of human behaviors. To him, Dasein's everyday reasoning is coercively and inevitably framed by the present-at-hand modes of understanding. Heidegger alerts us about the possible origins of present-at-hand modes of everyday experience. One of them is Das Man that, is associated with a categorical otherness for Heidegger. It can be regarded as an origin of the primordial scheme of experiences for Dasein that takes those experiences for granted as an axiological ground for their lives in the World. Heidegger sees that process as an inauthentic condition for Dasein's fundamental character. Everyday reasoning generates a variety of present-at-hand instruments to understand and interpret the World and Dasein itself; thus, Dasein moves between Das Man and authentic modes. With a Heideggerian approach, this article observes how the characters in the film Druk take themselves out of Das Man and go into the authentic mode and how they do this through alcohol. The primary data source is Druk and the four teacher characters in the film. In the movie, alcohol is not a ready-to-hand object but a tool motivating its users and pushing them to perform. It is an example equivalent to the Heideggerian analogy of the hammer. The movie is a well-fitting example of the Heideggerian position with the story of four teachers who experiment with having a certain amount of alcohol in their blood to achieve a better version of themselves.
Yönetim, yaşama kültürünün bir ürünüdür. Yerel yönetimlerde yönetim geleneğinin oluşması önem taşımaktadır. Ancak, ülkemizde yerel yönetimlerde geleneklerin oluşması zaman almıştır. Yerel yönetimlerin geleneklerden yeni süreçlere geçmesi ise hiç kolay olmamıştır. Çünkü yenilik süreçleri yönetimin demokratikleşmesi amacıyla yapılmamış aksine merkezi yönetimlerin kolay yoldan vergi toplayabilmesi ve güçlü olabilmeleri için yapılmıştır. Tüm bu gelişmeler, toplumun yerel yönetimlerden beklentilerine cevap veremediği için demokrasilerinde etkinlik ve verimlilik sorunları devam etmektedir. Yerel yönetimlerde ve demokrasilerinde etkinlik ve verimliliğin sağlanması şeffaf, katılımcı, yenilikçi ve denetlenebilir bir sistemin kurulmasına bağlıdır. Bu çalışmada, yerel yönetimler ve demokrasileri ile ilgili bilgi verilmekte ve sonrasında yerel yönetimlerin demokrasilerinde verimlilik artırmaya ve sorunlarına çözüm bulmaya ilişkin bakış açıları ortaya konulmaya çalışılmaktadır. ; Management is a product of the cultural life. The formation of the management tradition is important for local government. However, it has been taken a long time for the formation of the traditions of local government in our country. On the other hand, It has not been easy at all from the traditional local government to pass new processes. Because new innovation processes do not to improve the democratization of managements, but it is used to collect the tax, and to have power in easy way for the central government. It is still continuing efficiency and productivity problem for the democracies, because all of these developments do not answer the expectations of local authorities. It depends on the establishment of a transparent, participatory, innovative and auditable system to ensure an effectiveness and efficiency of local governments and theirs democracies. This study provides an information about local governments and democracies, and after that gives the points of view how the local governments' democracies increases theirs efficiency and how to find solutions theirs problems.
BASE
ÖZET2011'de başlayıp bir dalga halinde Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya yayılan Arap ayaklanmaları bölgede emsalsiz dönüşümlere neden oldu. Bu çalışmada ayaklanmaların bir sonucu olarak ortaya çıkan Suriyeli mülteci krizine Avrupa Birliği'nin ulusal ve toplumsal güvenlik çerçevelerinden getirdiği yorumlamalar karşılaştırılmıştır. İki güvenlik anlayışının getirdiği farklı algılayışların kaynağına inmek amaçlanmıştır. Avrupa Birliği içinde hâlihazırda bilinen, demokrasi açığı gibi fay hatlarını Suriyeli mülteci krizi üzerinden incelemesi açısından çalışma, kurumun varoluşuna, devletler ve toplumlar ile olan ilişkilerine dair soru işaretleri uyandırması açısından önem arz etmektedir. Araştırmada niceliksel ve niteliksel analiz yöntemlerinden yararlanılmıştır. "Suriyeli mülteciler" olarak alınan örneklem 2011'de Suriye İç Savaşı ile başlayan dönemden, günümüze kadar geçen sürede Avrupa Birliği bölgesine giriş yapan Suriye vatandaşlarını kapsamaktadır. Bu gruba dair veriler göç üzerine çalışmalar yapmakta olan uluslararası örgütlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve devlet kurumlarının veri bankalarından elde edilmiştir. Ulusal güvenlik ve toplumsal güvenlik kavramlarına dünden bugüne bir bakış ile kavramlara atfedilen farklı anlamlar incelenmiştir. Suriyeli mülteci krizi, üye ülkelerin böyle hayati bir olaya dair dahi fikir birliğine varamaması nedeniyle Avrupa Birliği'nin varoluşsal bir kriz yaşayıp yaşamadığı sorusunu tekrar gündeme getirmiştir. Çalışma ile Avrupa Birliği gibi uluslar üstü nitelik taşıyan bir kurumun üye ülkelerin güvenliklerine dair karar alma mekanizmalarına getirdiği kısıtlamalar bir kez daha gözler önüne serilmektedir. Ulusal ve toplumsal güvenlik kavramlarının tarih boyunca geçirdiği dönüşümler ve demokrasinin kalitesine dair mühim bir gösterge olan devletlerin toplumları temsil etme derecesi gibi sorunlara Avrupa Birliği geneli ve farklılıklara dikkat çekmek amacıyla, üye ülkeler özelinde yanıt aranmıştır.ABSTRACTThe wave of Arab uprisings, which started in 2011 in North Africa and spread to the Middle East, entailed unprecedented transformations for the region. In this study, interpretations from the national and societal security perspectives of the European Union for the Syrian refugee crisis which occurred as a result of these unrests, are compared with one another. It is expected to retrace the different understandings of the two security approaches. The study which examines the already existing fault lines of the European Union, such as the democratic deficit, over the issue of the Syrian refugees, has importance in terms of raising questions regarding the existence of the institution, and its relations with the states and societies. Quantitative and qualitative analysis methods are employed for the research. The sample which is taken as "Syrian refugees" contains the Syrian citizens whom entered into the European Union zone in the process starting from the outbreak of the Syrian Civil War in 2011, until today. Data concerning this group is gathered from the databases of international organizations, non-governmental organizations, and the institutions of the states working on immigration. With an overview of the national security and societal security definitions from past to today, different approaches to the concepts are evaluated. Syrian refugee crisis revived the question on whether the European Union has been experiencing an existential crisis, due to the fact that the member countries could not reach a consensus on such a vital issue. The constraints put by an institution like the European Union with its supra-national characteristic, on the member states decision-making mechanisms operating for security, are unfolded with this study. Answers are explored for the significant questions on the transformations of national and societal security concepts throughout history and on the extent of states representation of societies which is an important indicator for the quality of democracy, by looking generally at the European Union, and specifically at the member states to remark the differences.
BASE
ISSN: 2618-5725
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 52, Heft 1, S. 1
ISSN: 1309-1034