İş gören sesliliği, bir kuruluşun işleyiş sürecinin her aşamasında, çalışanlarının fikirlerini, düşüncelerini rahatça söyleyebilmeleri ve yaşanılan problemlerin çözümü için önerilerini rahatça dile getirebilmeleri ile ilişkili bir kavramdır. Sivil Toplum Kuruluşları anlam ve işleyiş bakımından diğer kuruluşlardan farklılaşmaktadır. Sivil Toplum Kuruluşlarında görev alan kişilerin hizmetlerini gönüllülük esasına göre yapıyor olmaları nedeni ile iş gören sesliliği kavramı yerine gönüllü sesliliği kavramı tercih edilmiştir. Bu çalışma ile sivil toplum kuruluşlarında görev alan gönüllülerin seslilik düzeylerinin tespit edilmesi, gönüllü sesliliğinin demografik özelliklere göre farklılaşıp farklılaşmadığının ortaya çıkartılması ve sosyal hizmet bakış açısı ile sonuçların ele alınarak öneriler geliştirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma 12.08.2020- 10.09.2020 tarihleri arasında, Yalova ilinde hizmet veren farklı sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak hizmet veren kişilere yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında 219 gönüllüye ulaşılmıştır. Araştırma analizi SPSS 22.0 paket programı ile yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda katılımcıların gönüllü sesliliği düzeyinin yüksek düzeyde olduğu tespit edilmiştir (3,88 ± 0,74). Yine araştırmaya göre katılımcıların cinsiyetine, yaşına, medeni durumuna ve iş durumuna göre gönüllü sesliliği düzeylerinin istatistiksel olarak farklılık göstermediği (p>0,05), eğitim durumuna göre gönüllü sesliliği düzeylerinin istatistiksel olarak farklılık gösterdiği belirlenmiştir (p 0.05), while the voluntary voice levels differ statistically according to education level (p <0.05).
Bu tezde NATO'nun 2030 vizyonu incelenmektedir. Bu kapsamda söz konusu uluslararası örgütün tehdit algılamalarında meydana gelen dönüşüm ve küresel güç mücadelesinde örgütün konumlanışı irdelenmektedir. Ayrıca örgütün varlığını sürdürebilmek için ittifak içi ilişkilerde göz önünde bulundurduğu dengelere de yer verilmektedir. Türkçe ve İngilizce kaynaklardan hazırlanarak yazılan yöntemsel olarak literatür taraması esas alınmıştır. Bu kapsamda değişen siyasi koşullar bağlamında Rusya ve Çin'in uluslararası sistemde artan etkinliğinin NATO'yu nasıl etkilediği sorusuna yanıt aranmıştır. Bu araştırma sorusu karşısında temellendirilen tezin hipotezi ise NATO'nun 2030 konseptiyle birlikte Rusya ve Çin'e karşı yürüteceği "Yeni Soğuk Savaş'a" hazırlandığıdır. Dolayısıyla NATO, uluslararası güç ilişkilerinde meydana gelen değişimleri yakından takip etmekte ve buna uygun hazırlıklara yönelmektedir. Bu hazırlıkların temelinde ise Trans-Atlantik ilişkilerin sürdürülebilir kılınması yer almaktadır. Bu tezde de "NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik" başlıklı rapordan hareketle NATO'nun 2030 konsepti detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. ; In this thesis, NATO's 2030 vision is examined. In this scope, the transformation in the perceptions of the international organization in question and the positioning of the organization in the global power change is examined. In addition, in order to sustain the existence of the organization, the balances taken into consideration in the promotions within the alliance are also included. Literature review is based on methodical writing prepared from Turkish and English sources. In this context, an answer was sought for the question of how Russia and China's increasing activity in the international system affected NATO in a political context. The hypothesis of the thesis, which is based on this research question, is that NATO is preparing for the "New Cold War" to be waged against Russia and China with the 2030 concept. Therefore, NATO follows the changes in international power relations and turns to preparations accordingly. The realization of these preparations includes finding Trans-Atlantic relations. In this thesis, starting from the article "NATO 2030: Together for a New Age", NATO's 2030 concept is discussed in detail.
Dünya, 90'ların başında soğuk savaşın sona ermesi ile birlikte Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra değişim ve dönüşüme uğramıştır. Bunun sonucunda uluslararası ilişkilerde ülkeler arasında yeni bir davranış kodu geliştirilmiştir. Bundan itibaren ülkeler yeni dünya düzenine kendi politikalarını entegre etmeye çalışmıştır. Askeri içerik ve propaganda temelinde sert güç nispeten geride bırakılmış ve yumuşak güç ülkeler tarafından kendi ulusal çıkarlarını ilerletmek için uluslararası ilişkilerde kullanılmaya ve popüler olmaya başlanmıştır. Yumuşak güç, sahip olduklarıyla bir başkasının buna sahip olanı izlemesi ve kendi çıkarlarına ulaşması için dikkatini çekmektir. Yumuşak güçten enerjisi kaynaklanan bir araç olarak özellikle farklı kültürden gelen insanların etkileşmesini sağlayan ve bir ölçüde yeni problemlere neden olan küreselleşmenin ortaya çıktığı ve kültürler arasında önyargı yaratan 11 Eylül olayı yaşandıktan sonra önemi artırmasıyla kültürel diplomasi de sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Kendi bölgesinde iki yeni yükselen güçler olarak Endonezya ve Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde kendi dış politikası ve diplomasisi aracılığıyla, kültürel diplomasiye dahil, nasıl bir rol üstleneceği ve bunu nasıl genişleteceği savından hareket ederek analiz edilmektedir. ; The world has been changed after the collapse of the Soviet Union along with the end of the Cold War at the beginning of the 90's; a change that brought a new code of behaviour among countries in international relations. From now on countries tried to adjust their behavior based on the new world order. Hard power which is full of military content and propaganda has been relatively left behind and soft power started to be popular to be used in international relations by countries to enhance their national interest. Soft power, indeed tries to draw attention to whom, who owns power or to pursue other's power and last but not least how to reach its own interest. As an instrument, that gains its energy from soft power, cultural diplomacy also started to take place especially as the importance of it was getting raised after the 9/11 that created prejudice among cultures and globalization that made people from different cultures have more chance to interact and to some extent caused new problems in the world. As two new emerging powers in its own region, Indonesia and Turkey are interesting objects to be analized in how these two countries play and expand their roles in international relations through their foreign policy and diplomacy including their cultural diplomacy.
Bu tez çalışmasında küresel sivil toplum kavramı ve olanakları sorunsallaştırılıp Antonio Gramsci'nin teorik çerçevesi bağlamında araştırılmıştır. Gramsci'ye göre sivil toplum kapitalist hakim sınıfın değerlerini ve pratiklerini toplumun diğer kesimleri tarafından rıza ile kabul edilmesini sağlayacak alandır. Sivil toplum hegemonyanın üretildiği ve onay verildiği alan olduğu gibi diyalektik olarak içerisinde karşı hegemonik olasılıkları barındırır. Var olan hegemonyanın neden olduğu her sorun ya da kriz karşı hegemonyanın doğmasını sağlar. Kapitalizmin küresel dünya düzeni haline gelmesinin politik yaklaşımı olan neoliberalizm ile sivil toplum da küreselleşmiştir. Küresel sivil toplum bir söylem ya da ortaya atılmış bir kavram olmayıp sosyal hareketler ve hükümet dışı örgütlerin çoğalması ile somutlaşan, gözlenebilen bir olgudur. Küresel sivil toplumun hegemonik neoliberal küresel düzenin rıza üretimini sağlayan ve diyalektik süreçte neoliberalizmin neden olduğu sorunlara karşı çeşitli hareketler ve örgütlenmelerle görünür olan karşı hegemonya olanaklarının ortaya çıktığı alan olduğu varsayılmıştır. Bu bağlamda küresel sivil toplumun olanakları olarak kavramsallaştırılan hegemonya ve karşı hegemonya oluşumunu ve nasıl gerçekleştiğini anlamak için Uluslararası Af Örgütü araştırılmıştır. Yapılan veri ve söylem analizi sonucunda Uluslararası Af Örgütü küresel sivil toplumun bir örneği olarak değerlendirilmiştir. Hegemonik yapıda meşru bir örgüt olarak karşı hegemonik özellikler gösteren bir aktivizm yürüttüğü tespit edilmiştir. ; In this thesis, the global civil society concept and opportunities have been problematized and investigated in the context of Antonio Gramsci's theoretical framework. According to Gramsci, civil society is the area that provides the acceptance of the values and practices of the capitalist dominant class by the consent of the sections of society. Civil society is the area where hegemony is produced and approved as well as includes dialectical counter-hegemonic possibilities. Every problem or crisis caused by the existing hegemony provides the emergence of counter-hegemony. Neoliberalism, which is the political approach of capitalism to become a global world order, has been globalized in civil society. Global civil society is not a discourse or a concept, but an observable phenomenon embodied by social movements and the proliferation of non-governmental organizations. It has been assumed that global civil society is the emerged area which provides production of consent of the hegemonic neoliberal global order and the opportunity of counter-hegemony which is visible through various movements and organizations against the problems caused by neoliberalism in the dialectic process. In this context, Amnesty International has been researched to understand how hegemony and counter-hegemony are conceptualized as the opportunities of global civil society. As a result of data and discourse analysis, Amnesty International is considered as an example of global civil society. It has been determined that Amnesty International maintains an activism with counter-hegemonic characteristics as a legitimate organization in the hegemonic structure.
YÖK Tez No: 637804 ; Ombudsman ilk olarak 1700'lü yıllarda İsveç'te ortaya çıkmış ve başta İskandinav coğrafyası olmak üzere tüm dünyayı etkisi altına almıştır. İngiltere de dünyada ombudsmanın yayılmasında önemli role sahip bir devlettir. Bunun sebebi, ilk defa geniş yüz ölçümün sahip kalabalık bir devlette de uygulanabileceğini diğer devletlere göstermesidir. İngiltere'de ilk kurulan ombudsman "Parlamento Komiseri" adı ile 1967'de kurulan ombudsmandır. Bunun yanında da İngiltere'de ombudsmanlık kurumu birçok çeşitli alana yayılmıştır ki resmi ve özel sektör ombudsmanları olarak 2 kısma ayrılmıştır. Fakat bu yüksek lisans tezinde esasa alınan İngiltere parlamentosu tarafından kurulan ve birçok ülkeye etkinliği ve başarısı ile örnek olan Parlamento Ombudsmanı esas alınacaktır. Bunun yanında Ombudsman kavramından, İngiltere'nin siyasi yapısından, İngiltere'deki ombudsman kurumunun yapısı ve işleyişinden bahsedilmiştir. İngiltere'nin parlamento ombudsmanı üzerinde de nitel bir çalışma yapılarak İngiltere'nin Parlamento Ombudsman'ının 2009-2019 yılları arasındaki yıllık raporlar içerisinde "kelime sıklık analizi" yapılmıştır. Yapılan bu analiz sonucunda da tez çalışması sonuca bağlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Ombudsman, İngiltere, Parlamento Komiseri, Nitel Bir Analiz ; The Ombudsman first appeared in Sweden in the 1700s and influenced the whole world, especially the Scandinavian peninsula. The UK is a state with an important role in spreading the Ombudsman around the world. This is because for the first time it has shown to other states that broad facial measurement can also be applied in a state with a large population. The first ombudsman established in England is the ombudsman, which was founded in 1967 under the name of "Commissioner for Parliament". In addition, the Ombudsman institution in the UK is spread over many different areas and is divided into 2 parts as official and private sector ombudsmen. However, this master's thesis will be based on the Parliamentary Ombudsman established by the UK Parliament, which has been an example of its effectiveness and success to many countries. In addition, the concept of the Ombudsman, the political structure of the UK, the structure and functioning of the Ombudsman institution in the UK has been mentioned. A qualitative study was also conducted on the UK's parliamentary ombudsman and a "word frequency analysis" was conducted within the annual reports of the UK's Parliamentary Ombudsman between 2009 and 2019. As a result of this analysis, the thesis study has been concluded. Keywords: Ombudsman, The UK, Parliamentary Commissioner, A Qualitative Study
WOS: 000461078400001 ; Citizenship education was influenced by fundamental changes that happened following the end of the Cold War in 1989. Traditional citizenship education aiming to build a monolithic national identity, disseminate an image of homogeneous society and transmit the knowledge of political system has evolved towards modern citizenship education characterised by an emphasis on human rights, democracy, the rule of law, respect for diversity and a concern to develop students' political participation skills. The transition to modern citizenship education in Turkey started with the pushing of international educational projects and is still underway. Drawing on critical discourse analysis, this study explores what kind of citizenship education the 2018 Social Studies Courses Programme of Study envisages. The study found that the new programme intensely reflects the characteristics of traditional citizenship education. Taking into account this study's findings might lead to more effective implementation of the programme and increase the success of future curriculum reforms.
Günümüzde yapılan akademik çalışmaların ve anket şirketlerinin bulguları, bireylerin oy verme davranışı üzerinde birçok faktörün etkili olduğunu göstermiştir. Bu faktörler arasında, seçmenin siyasal partilere olan yakınlığı, siyasi parti lideri, liderin imajı, parti tipi, liderin söylemleri gibi faktörlerin oy verme davranışında daha çok etkisinin olduğu görülmüştür. Aynı zamanda bireyin yaşının, cinsiyetinin, etnik kimliğinin, dini inancı ve mezhebinin, siyasi kimliği gibi değişkenlerin de etkili olduğu görülmüştür. Bu çalışmada amacımız, tüm bu etkenlerin toplumun oldukça büyük bir kesimini oluşturan genç bireylerin oy verme davranışı üzerindeki etkisini araştırmaktır. Küreselleşmenin genç bireyler üzerinde olan etkisinin yoğun biçimde görüldüğü bu zaman zarfında, gençlerin oy verme davranışında nelerden etkilendiğini bu çalışmada incelendi. Bu inceleme için, oy verme davranışı ile ilgili sorular, sosyolojik ve psikolojik faktörler olarak iki dinamiğe ayrılarak çalışıldı. İstanbul'daki özellikle Y kuşağı (1990-2000) genç bireyler hedef alındı. Bu bireylere ait cinsiyet, dini inanç, etnik kimlik, eğitim durumu ve sosyo-ekonomik durumu gibi değişkenlerin oy verme davranışındaki nasıl bir etkiye sahip olduğu alan çalışması yapılarak incelendi. Yapılan bu çalışmada genç bireylerin parti tercihinde, cinsiyetlerinin ve eğitim durumları arasında herhangi bir ilişki olmadığı sonucuna varılmıştır. Etnik kimlikleri, dini inançları ve sosyo-ekonomik durumları ile parti tercihleri arasında bir ilişki olduğu tespit edildi. Sosyolojik faktörler ile cinsiyet ve etnik kimlik arasında bir ilişki olmazken psikolojik faktörler ile eğitim arasında bir ilişki olduğu tespit edildi. Sosyo-ekonomik durum ile psikolojik faktörler arasında bir ilişki varken, dini inanç ile sosyolojik faktörler arasında bir ilişki olduğu tespit edildi. ; The findings of current academic studies and survey companies have shown that many factors are effective on individuals' voting behavior. Among these factors, it has been observed that factors such as ...
Afganistan Devleti (resmi adıyla Afganistan Ġslam Cumhuriyeti) üzerinde 20. yüzyıla kadar devam eden egemenlik mücadelesi çeĢitli yönetim anlayıĢlarının benimsenmesini beraberinde getirmiĢtir. Ülkenin modern anlamdaki ilk Anayasası 1923 yılında yapılmıĢ ve akabinde bir dizi Anayasal faaliyet gerçekleĢtirilmiĢtir. Ülkenin temel problemi yönetim Ģekillerinin Anayasallarda belirlenen ilkeler doğrultusunda gerçekleĢtirilememesidir. Afganistan"da idari sistem genellikle her yöneticinin kendi anlayıĢına göre değiĢmiĢtir. Bu yüzden ülkede sabit bir idari sisteminden bahsetmek çok zordur. Günümüzde ise 2004 yılında yürürlüğe giren Anayasal ilkeler hâkimdir. Bu ilkelerle Afganistan"daki idari sistem merkezi yönetim ve yerel yönetim temelinde kurulmuĢtur. Örgütsel yapının ve çağdaĢ düzenin sağlanması adına bir dizi reform ve yenilik getirme çabaları baĢlamıĢtır. Ülkede merkezi yönetim teĢkilatının taĢra kuruĢları yanı sıra yerel yönetimlerin Anayasal ve yasal zemine oturtulma çabası, modern anlamda yetersiz görülse de, yerelleĢme açısından umut verici bir geliĢmedir. Ülkede yerelleĢme açısından dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise 2007 yılında Bağımsız Yerel Yönetim genel BaĢkanlığı"nın kurulmasıdır. Bu baĢkanlık merkez teĢkilat ile taĢra teĢkilatı ve yerel yönetim arasındaki iliĢkiyi düzenleyecek bir birimdir. Ancak uygulamaya bakıldığında bu kurumun yanı sıra gerek taĢra teĢkilatında gerekse yerel yönetimler üzerinde birden çok birimin söz sahibi olduğu görülmektedir. Ayrıca özellikle yerel yönetimlerde yasal çerçevede seçimle gelmesi öngörülen birimlerin seçimle gelmediği dikkat çekmektedir. Dolayısıyla Afganistan"da yerelleĢme çabaları istenen sonuca ulaĢamamıĢtır. Bu kapsamda, çalıĢmada öncelikle yerelleĢmeye iliĢkin kavramsal ve kuramsal alt yapı incelenmiĢtir. Daha sonra idari yerelleĢme çabaları özelinde Afganistan"ın yapılanmasına yön veren Anayasal ve yasal çerçeve ele alınmıĢtır. Son olarak idari yerelleĢme çabalarının önündeki engeller irdelenmiĢtir. Sonuç olarak ülkenin yerelleĢme çabalarını; dıĢ güçlerin ülkenin iç iĢlerine karıĢması, etnik farklılıkların yoğunluğu, merkezin idari ve mali açıdan hâkimiyeti elinden vi bırakmama istemi, hesap verilebilirlik olgusunun etkin iĢletilememesi gibi nedenler etkilediği görülmüĢtür. Anahtar Kelimeler: YerelleĢme, Ġdari YerelleĢme, Afganistan"da YerelleĢme Çabaları ; Afghanistan officially known as (Islamic Republic of Afghanistan) has examined various systems and approaches for her sovereıgnty till 20th century. The country's first modern constitution was inacted in 1923, followed by a series of Constitutional activities and amendments. The main problem of the country is that the ruling governments do not considers the principles of constitutional law. The administrative system standards in Afghanistan has been changing in accordance to each manager's own understanding. Therefore, it is very difficult to talk about a fixed administrative system in the country. The Constitutional principles that came into force in 2004 is prevailed. With these principles, there is dual administrative system central government and local government. It provides organizational structure and modern order to be started Despite the establishment of local government which is a strong pillar for implementation of constitution at provincial and district level, but still more effort is needed. Another important point for localization of administrations is the establishment of the Independent Directorate of Local Governance (IDLG) in 2007. This institution is a unit that regulates the relationship between central and local government. However, when looking at the application, it is seen that, besides this institution, multiple units can organise in both the district administrations and local governance. In addition, it is noteworthy that the some units at provincial level should be elected in accordance with constitution provisions but in practice it has never happened which has affected the administration negatively. Therefore, localization efforts in Afghanistan did not reach the desired result. In this research, firstly, the conceptual and theoretical infrastructure regarding localization was examined. Then, the Constitutional and legal framework, which directs the structuring of Afghanistan in terms of administrative localization efforts, was discussed. As a result, the country's localization efforts; It has been observed that some major reasons like intervention of foreigners in domestic matters, the tribal structure of the society and ethnic viii discrimination are the main obstacles to distribute power between centre and local government, hence the central government have domination in all aspects of state affairs. Keywords: Localization, Administrative Localization, Localization Efforts in Afghanistan
Küresel rekabet ortamında devletler siyasi, ekonomik ve askeri hegemonyalarını sürdürmek için çabalarken, "yumuşak güç" olarak tanımlanan kamu diplomasisinin ortaya çıkmasıyla etki ve ikna odaklı politikalara yönelmeye başlamışlardır. Kamu diplomasisinin bir aracı olarak ele alınan ulus markalama devletler tarafından son 20 yıldır deneyimlenmeye başlanan bir pratik haline gelmiştir. Ulusların turizm, kültürel miras, ihraç malları, iç ve dış politika, insanlar ve yatırım/göç alanlarındaki repütasyonlarını değerlendiren ulus marka endekslerinde ilk sıralarda yer alan ülkelerin olumlu bir imaja sahip olduğu görülmüştür. Türkiye'nin bu endekslerde ilk 20 sıralamasına girmeyi başaramadığı görülmektedir. Çalışmada kamu diplomasisi ve ulus markalama kavramları tartışılmış, Türkiye'nin ulus markalama çabaları irdelenmiş, ihraç ürünlerini markalama programı olan Turqualityörnek olay olarak incelenmiş, araştırma Turquality yetkilisiyle gerçekleştirilen odaklı mülakat ile desteklenmiştir. Sonuç olarak Türkiye'nin ulus markalama adına belirli stratejik çalışmalar gerçekleştirdiği saptanmıştır. Bu çalışmaların yetkinliğini artırma amacına yönelik bir ulus markalama modeli önerilmiştir. ; In the global competitive environment, countries are trying to maintain their political, economic and military hegemony; however, with the emergence of public diplomacy, which is defined as the "soft power," they have started persuasion-oriented politics. Nation branding, considered as a tool of public diplomacy, has become a practice that states have begun to experience for the last 20 years.It has been observed that the countries that have a positive image areranked first in the national brand indexes, which evaluate the reputation of the nations in tourism, cultural heritage, export goods, domestic and foreign policy, people and investment/migration fields.It is seen that Turkey, yetfailed to enter the top 20 ranking in these indexes. In this study, public diplomacy and nation branding literature were studied additionally, Turkey's nation branding efforts were discussed. Furthermore, Turquality, a marketing program for export products of Turkey, has been examined as a case study and this research was supported by a focused interview performed with the Turquality authority. As a consequence of the study, it has been determined that Turkey has carried out certain strategic studies in the name of nation branding. A national branding model was proposed to increase the competence of these studies.
Çağdaş yönetim uygulamalarından biri olan personel güçlendirme hem örgüt hem çalışan düzeyinde birçok avantajları da beraberinde getirmektedir. Günümüz örgütlerinin en önemli unsuru konumunda bulunan insan kaynağı niteliği veya beşeri sermaye düzeyi örgütlerin geliştirmeleri için çaba sarf etmesi gereken başlıca örgüt unsurudur. Örgütler ise yaşamlarını devam ettirebilmek için sahip oldukları beşeri ve maddi kaynakları olabilecek en etkili şekilde değerlendirmelidirler. Örgütsel etkililiğe ulaşmak da ancak bu şekilde mümkündür. Bu çalışmada sağlık sektörü içerisinde yer alan ve her geçen gün sağlık hizmetlerinden yararlanma adına daha önemli aktör haline gelen özel hastanelerde uygulanmakta olan personel güçlendirme faaliyetlerinin kurumların örgütsel etkililiklerini arttırmalarında bir katkısının olup olmadığı varsa bunun düzeyi incelenmiştir. Buradan hareketle önce alanyazın taraması yapılarak ilgili çalışmalar ve bu çalışmalarda kullanılan ölçme araçları incelenmiştir. Pilot uygulaması yapılarak ölçme araçlarının ön testi yapılmış ve daha sonra çıkan sonuçların olumlu olmasıyla birlikte ölçme araçları bu çalışma için de uygulanmıştır. Anket uygulaması İstanbul, Ankara ve Çorum illerinde 3 özel hastanede toplam 531 personel ile gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda kurumlarda yapılan personel güçlendirme faaliyetlerinin örgütsel etkililik düzeylerini arttırmalarında sınırlı da olsa bir katkısının olduğu tespit edilmiştir ; The empowerment is a modern management practice that brings together many applications on both the organizational and employee level. The quality of human resources or the level of human capital are in the position of one of the most important elements in organizations today, and they are the primary organizational element that organizations need to strive to attain for their development. The human and material resources that organizations possess to be able to maintain their lives should be evaluated in the most effective manner possible. It is possible in this way to achieve organizational effectiveness. This study examines whether empowerment activities have an effect in the increase of organizational effectiveness and their level, if present, in private hospitals that are within the health sector and that become more important actors each day on behalf of the utilization of health services. Relevant studies and the measurement tools used in these studies were examined by first scanning the literature in this respect. A preliminary test of the measurement tools was conducted by carrying out a pilot implementation, and the measurement tools were implemented for this study with the positive results that later emerged. The survey was implemented with a total of 531 personnel at 3 private hospitals in the Istanbul, Ankara, and Çorum provinces. It was determined in the results of the study that empowerment activities that are conducted at these institutions contributed, if limited, in increased levels of organizational effectiveness.
Yerel yönetimler, ülkelerin kamu yönetimlerinin önemli ve vazgeçilmez kamu tüzel kiĢileridir. Yerel yönetimler bulundukları yerlerde ikamet eden vatandaĢlara hizmet sunma konusunda yönetsel birimler olarak görev almaktadırlar. Son yıllarda yerel yönetimin yapı ve iĢleyiĢlerindeki değiĢimlerle birlikte yerel yönetimler toplumun yaĢam kalitesine, topluma sunulan hizmetin kalitesine ve vatandaĢın bu hizmetler karĢısında duyduğu memnuniyete daha çok önem vermeye baĢlamıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı, basit tesadüfî yöntemle belirlenen 417 vatandaĢa anket uygulayarak Ġzmir kent merkezinde ikamet eden vatandaĢların yerel yönetimlerin hizmetlerini nasıl algıladıklarını, bu hizmetlerden duydukları memnuniyet düzeylerini ve hizmetlere verdikleri önem derecelerini ölçerek bir değerlendirme ortaya koymaktır. AraĢtırmanın sonuçlarına göre, Ġzmir ilinde ikamet eden vatandaĢların yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerden genel olarak ortalama ve ortalamanın altında seviyelerde memnun oldukları saptanmaktadır. Ayrıca bu çalıĢma ile bu konuyla ilgili literatürde yer alan bilimsel çalıĢmalar arasındaki farklılık ve benzerlikler belirlenmiĢ ve vatandaĢların memnuniyet ve önem seviyelerine göre yerel yönetimlerin hizmet sunumlarındaki politikalarına yön verebilecek öneriler getirilmeye çalıĢılmıĢtır. ; Local governments are public entities that make important and indispensable values of current public managements in all countries. They are leading units in the case of public service for local citizens. In recent years, local governments have begun to give more importance to the community's quality of life, the quality of the services provided and satisfactions of citizens by the changes in the structure and functioning of local governments. The purpose of this study is to examine how the citizens in Ġzmir city perceive services of local governments, citizens" satisfaction levels and priority levels for these services by conducting a survey to 417 randomly selected citizens. According to results of the study, it is determined that citizens have average and below average satisfaction levels for almost all services. Besides, the similarities and differences between this study and empirical studies in the literature have been compared and several suggestions are made for improving the local government policies
Avrupa'ya yönelik mülteci ve göçmen sayılarının giderek artması, Avrupa'da aşırı sağ partilerin desteğini arttırmasına neden olmakta ve Avrupa Siyasi Birliği'nin bütünlüğü için tehlike oluşturmaktadır. Bu doğrultuda çalışmamız, Avrupa'da yaşanan aşırı milliyetçiliğin sebeplerini ve yükselen milliyetçiliğin artan mülteci akınları ile ilişkisini göstermeyi amaçlamıştır. Araştırma yapılırken, Türkçe ve İngilizce kaynaklardan yararlanılmıştır, ulaşılan sonuçlar Hannah Arendt, Foucault ve Habermas gibi filozofların düşünceleri ile temellendirilmiştir. Tezin temel kısımlarının anlatıldığı giriş bölümünü takiben çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde göç olgusu ve göç teorileri incelenmiş, göçün tarihsel süreçleri açıklanarak göç olgusunun temellendirilmesi yapılmıştır. Avrupa Birliğinin mülteci ve göçmen kavramına yaklaşımı, Foucault'nun hem kendi sağlığı ve refahına takıntılı hem de kendi dışındaki herkese duyarsızlaşan bir toplumu anlattığı "Biyopolitika"sı üzerinden değerlendirilmiştir. İkinci kısımda göç ile ilintili kavram açıklamalarına yer verilerek, göç ve mülteci kavramları vatandaşlık, milliyetçilik ve aşırı sağ üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır. Habermas'ın "öteki" kavramı ile Hannah Arendt'in mültecilik tanımı arasındaki ilişki ele alınmış ve mültecilerin "öteki" olarak nitelendirilmesinin toplum üzerindeki etkileri açıklanmıştır. Üçüncü bölümde, Hannah Arendt'in mülteci konumlandırmasına dayanarak mülteci problemi karşısında Avrupa'da oluşan sosyal tutumlara ve AB politikalarına yer verilmiştir. Sonuç olarak Avrupa Birliği alanında göç olgusunun başarılı yönetilemediği ve tüm çabalara rağmen önemli bir siyasi krizin kaynağı olabileceği desteklenmektedir ; Far right parties have started to gain more support because of an increase on the number of refugees and immigrants to Europe. This situation seems to create great danger for the future of European Political Union. Two main aims of this study are to examine the reasons why ultra-nationalism has occurred and the relationship between rising nationalism and refugee influx. The obtained results are supported by the thoughts of philosophers such as Arendt, Foucault and Habermas. This study consists of three main parts, following the introduction section which explains the basics of the dissertation. In the first part, term of migration is examined and migration theories are defined. In addition to this, historical processes of migration are examined and migration is defined with supports of these theories. European Union's approach to refugee and immigrant problems is evaluated based on Foucault's biopolitics which explains a community which is insensitive to everyone except itself and obsessed with its own health and wealth. In the second part, terms related to migration are mentioned. Migration and refugee notions are also discussed, based on citizenship, nationalism and far right in the second part. Lastly, while the relation between the term "other" defined by Habermas and definition of refugee explained by Arendt are being discussed, impacts of defining refugees as "other" in the society are also examined. In the third part of the study, Social and political attitudes which have been occurring in Europe and EU policies are examined according to Arendt's refugee positioning. Finally, it is explained that immigration in the case of European Union could not be succesfully managed and may be a source of a major political crisis despite European Union's all efforts.
Varlıklar içinde sadece insana özgü bir durum olarak siyasallık, en temelde taraf olmak, dünyada bir duruş sergilemek ile ilgilidir ve toplumsal ilişkiler yoluyla üretilmektedir. Bu yüzden siyasallık, kişiler, kurumlar ve aracıların etkisiyle siyasal toplumsallaşma sürecinin sonucunda gerçekleşmektedir. Siyasal toplumsallaşma, genel toplumsallaşma sürecinin bir parçasıdır. Toplumsallaşma ise normların, değerlerin, inançların benimsenmesi ve uygulanması bağlamında siyasallığa doğru bir süreçtir. İnsan, bir toplumun üyesi olmakla zaten siyasallaşmaktadır. Siyasal toplumsallaşma konusunda yapılmış olan bu çalışma teorik ve uygulamalı olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde teorik olarak siyasal toplumsallaşma süreci tartışılmıştır. Bu bölümde, toplumsallaşma, siyaset, siyasal, iktidar, propaganda, siyasal kültür, siyasal iletişim, devlet, ideoloji, vatandaşlık gibi kavramlar ve temel siyasal toplumsallaşma aracıları olarak kabul edilen aile, okul, arkadaşlık grupları, kitle iletişim araçları ve siyasal olaylar da siyasal toplumsallaşma ile ilişkileri dâhilinde açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca farklı sosyal bilimlerin ve teorik yaklaşımların süreci nasıl açıkladıklarına da ilk bölümde değinilmiştir. Çalışmanın uygulama bölümünde siyasal toplumsallaşma ile ilgili üniversite öğrencilerine yönelik bir anket çalışması yapılmıştır. 862 anketin cevapları ki-kare, t-testi, tek yönlü varyans analizi, faktör analizi gibi istatistik testleri kullanılarak yorumlanmış ve sürece etki eden faktörler tespit edilmiştir. Araştırmada Türkiye'deki mevcut siyasal kültürün devamlılığına ve değişimine ilişkin önemli bulgular elde edilmiştir. ; Politization, as it is only observed in human beings, refers to becoming a party in the fundamental sense, to exhibiting a position; and is produced via social relations. Politization, therefore, is realized after the process of political socialization with the interaction of individuals, institutions and agents. Political socialization is a part of the general socialization process. Whereas socialization is a process towards politization in the context of the adoption of norms, values, beliefs and their implementation. The individual already politicises by being a part of the society. This study on political socialization consists theoretical and practical chapters. In the first chapter of the study, it is in general disscussed how people become political individuals through political socialization process. In the same chapter, concepts such as socialization, politics, political, power, propaganda, political culture, political communication, state, ideology, citizenship and family, school, friendship groups, media and political organizations and events which are accepted the main socialization agents are disscussed within their relationship with the political socialization process. Also, it is touched on how different social sciences and theoretical approaches explain the process. In the practical chapter of the study, a survey about political socialization was carried out on university students. After the survey process, answers of the 862 questionnaires are interpreted and the effective factors on the process are tried to be explained by using statistical tests such as chi-square, t-tests, one way analysis of variance and factor analysis. The survey has important evidences about the countiniuty and the transformation of the current political culture of Turkey.
Gıda güvenliği günümüzde, dünyada yasanan gıda kaynaklı hastalıklar nedeniyle, gerek tüketicilerin gerekse üreticilerin en önemli sorunlarından biri halini almıstır. Tüketicilerin gıda güvenliği konusunda artan ilgisi ve endiseleri, hükümetleri, gıda üreticilerini ve kamu otoritelerini bu konuda daha fazla özen göstermeye itmektedir. Bu arastırmanın amacı; gıda güvenliği konusunda Türkiye'ye gelen yabancı turistlerin algılamalarının belirmektir. Bu amaçla Türkiye'yi ziyaret eden 524 yabancı uyruklu turiste anket uygulanarak gıda güvenliği algılarının belirlenmesi hedeflenmistir. Anket 5 bölümden ve 79 sorudan olusmaktadır. Anketin birinci bölümünü katılımcıların gıda güvenliği bilgi düzeylerini belirlemeye yönelik sorular olusturmaktadır. Anketin ikinci bölümünde katılımcıların seyahat tercihi nedenleri ve gıda güvenliğinin seyahat tercihlerini etkileme düzeyini tanımlamaya yönelik ifadeler yer almaktadır. Anketin üçüncü bölümünde katılımcıların kendi ülkeleri, Türkiye, Türkiye'de konakladıkları otel ve otel dısındaki restoranlar hakkında gıda güvenliği algılamalarını belirlemeye yönelik sorular yer almaktadır. Dördüncü bölüm katılımcıların Türkiye, Türkiye'de konakladıkları otel ve otel dısında ki restoranlar hakkında gıda güvenliği algılamalarını ölçmeye yönelik ifadelerden olusmaktadır. Besinci bölümde ise demografik değerlendirmelerin (cinsiyet, yas, eğitim durumu, uyruk, yurtdısına çıkma sıklığı ve Türkiye'ye gelis sayısı) bulunduğu 6 soru yer almaktadır. Çalısmada Türkiye'ye gelen yabancı turistlerin Türkiye'deki gıda güvenliği algı düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıstır. Belirlenen algı düzeyleri ile katılımcıların demografik özellikleri arasında anlamlı farklılıkların olup olmadığını test etmek amacıyla SPSS 17.0 istatistik programından yararlanılmıstır. Arastırma sonucunda, genel olarak Türkiye'ye yönelik gıda güvenliği algısının olumlu olduğu görülürken, arastırmanın yapıldığı otel aritmetik ortalamasının Türkiye aritmetik ortalamasından yüksek olduğu saptanmıstır. Ayrıca, katılımcıların tatil kararlarını verirken gidecekleri ülkeler hakkında ön bilgiler aldıkları ve destinasyondaki gıda güvenliğinin de (ülkenin güvenliği, su güvenliği, hizmet kalitesi, deniz, kum, günes, kültür zenginliği, fiyatının uygun olması, konukseverlik, kültür zenginliği ve ülkeye ulasım kolaylığı) tatil kararlarında önemli bir rol oynadığı belirlenmistir ; Food safety has become one of the leading issues for both consumers and producers today because of the food-borne diseases. The increasing awareness and worries of consumers about the food safety push the governments and food producers to pay more attention to this issue. The aim of this study is to determine the perception level of tourists visiting Turkey in food safety manner. Thus, for this purpose, a survey study conducted covering 524 foreign-origin tourists. The survey is consisted of 5 parts and 79 questions. The first part is including questions measuring the participants' information level about food safety. On the second part, there are statements determining the level of effect caused by travel choice due to the food safety and reason of travel. In the third part of survey, there are questions to measure the level of food safety perception of participants about restaurants both inside and outside of their hotels where they reside in their own countries and in Turkey. The forth part is comprised of expressions aiming to measure participants' level of food safety perception about Turkey and restaurants both inside and outside the hotels where they stay in Turkey. The six questions relating to the demographic assessments (gender, age, education, nationality, travel frequency abroad and the number of visits to Turkey) can be found on the fifth part. In the study, it is aimed to find out perception level of foreign tourists visiting Turkey about their food safety conception in Turkey. SPSS 17.0 statistics software was used to test whether there is significant difference between the determined perception level and participants' demographic specifications. At the end of the research, it is found that while the general food safety perception toward sources in Turkey is positive, arithmetic hotel mean is higher than general arithmetic mean of Turkey. Moreover, participants receive brief information about the destination country and destination country's food safety is also play important role (together with general security of the country, water safety, service quality, sea-sun-beaches, cultural richness, affordable prices, hospitality and easy access) while participants are making their holiday decisions.
Bu çalışma, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitü'sünde tamamlanan "Devlet ve Vakıf Üniversitlerinde Çalışan Personelin Örgütsel Güven Algıları: Ankara İli Örneği" başlıklı yüksek lisans tez çalışmasından üretilmiştir. ; Bu çalışmanın amacı devlet ve vakıf üniversitelerinde görev yapan idari işgörenlerin örgütsel güven düzeylerini belirlemek ve bu düzeylerin demografik değişkenlere göre farklılığını ortaya koymaktır. Araştırmanın örneklemini 772 idari hizmet veren işgören oluşturmaktadır. Araştırma bulguları; frekans, t testi ve tek yönlü varyans analizi kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgulara göre, çalışılan üniversite türüne göre, örgütsel güveni oluşturan tüm alt boyutlarda vakıf üniversitelerinde çalışan idari işgörenlerin ortalama puanlarının daha yüksek olduğu ve istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yarattığı tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcıların medeni durum değişkeni işgörenlerin örgütsel güven algılarında farklılaşmaya sebep olmazken, gelir durumu değişkeninin farklılaşmaya sebep olduğu belirlenmiştir. Araştırmada kadın, ilköğretim mezunu ve göreve yeni başlayan işgörenlerin lehine, yöneticiye güven ile örgütün kendine güven boyutlarında farklılık olduğu belirlenmiştir. Öte yandan örgütün kendine güven boyutunda yaş, görev yapılan birim değişkenlerinde farklılık ortaya çıkmıştır. Statü değişkenine göre ise sadece yöneticiye güven boyutunda istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanmıştır. ; The purpose of this study is to determine the level of organizational trust of the administrative employee at state and foundation universities and to show whether these levels differ according to demographic variables. The sample of the study is composed of 772 administrative staff. The research findings were evaluated using frequency, t test and one way ANOVA. As a result of the research, according to university type, it is found that the mean scores of administrative personnel working in foundation universities are higher at all sub dimensions forming the organizational trust and create statistically significant difference. Also, the fact that while the marital status variable of the participants does not cause differentiation in organizational trust perceptions of the personnel, income status causes differentiation is determined. Significant difference at director trust dimension and organization's self reliability dimension of the woman, primary school graduate and new personnel is determined. On the other side, a significant difference has arisen in age, work unit variables at organization's self reliability dimension. According to status variance, on the other hand, a statistically significant difference is found only at director trust aspect.