Ortadoğu'da İran-Suudi Arabistan Rekabeti
In: Social sciences studies journal: SSS journal, Band 5, Heft 51, S. 6838-6848
ISSN: 2587-1587
61 Ergebnisse
Sortierung:
In: Social sciences studies journal: SSS journal, Band 5, Heft 51, S. 6838-6848
ISSN: 2587-1587
In: Social sciences studies journal: SSS journal, Band 4, Heft 15, S. 720-726
ISSN: 2587-1587
I. Dünya Savaşından itibaren sahip olduğu hegemonik gücü kaybetmeye başlayan İngiltere, küresel hegemonyasını II. Dünya Savaşıyla birlikte ABD'ye bırakmıştır. Ortadoğu'daki petrol rezervleri, iki dünya savaşı arası dönemde eski ve yeni hegemon arasında başlıca mücadele alanını oluşturmuştur. Bu amaçla literatür taraması ve vaka analizi yöntemlerini kullandığımız araştırmamızda enerji kaynaklarının yaşanan hegemonik geçiş sürecinde ve sonrasında ABD'nin II. Dünya Savaşı sonrası oluşturduğu düzendeki oynadığı rol ele alınmaktadır. Yapılan çalışmada Suudi Arabistan'ın, ABD'nin enerji güvenliğini sağlama ve dünya enerji piyasalarında söz sahibi olması noktasında Amerikan hegemonyasının en önemli enerji tedarikçisi olduğunun altı çizilmektedir. II. Dünya Savaşı'nın ardından Ortadoğu ülkeleri arasında milliyetçilik akımı yaygınlık kazanmıştır. ABD'nin, kuruluşundan itibaren Arap ülkeleriyle yaşadığı çatışmalarda İsrail'e destek olması, Arap ülkelerinde Batı karşıtı politikaların artmasına neden olmuştur. OPEC'in kurulmasının ardından petrol üreticisi ülkeler elde ettikleri bu gücü organize bir şekilde politik bir güç aygıtı olarak kullanmaya çalışmışlardır. Suudi Arabistan'ın liderlik ettiği petrol üreticisi Arap ülkeleri, Arap-İsrail savaşlarında İsrail'e verdiği destek nedeniyle bazı Batı ülkelerine petrol ambargosu uygulamışlardır. Küresel ekonomik kriz koşullarıyla etkileşen petrol ambargosu, ABD'nin küresel hegemonyasının güç kaybetmesine yol açmıştır. ; Great Britain started losing its hegemonic power with the First World War and would be replaced by the United States as the global hegemon by the Second World War. In the interwar period, the Middle Eastern oil reserves emerged as one of the primary sites of competition between the incumbent and the rising hegemons. This thesis engages in extensive literature review and case study research to account for the role played by energy reserves in the hegemonic transition process as well as the establishment of the US-led postwar international order. The research ...
BASE
In: Turkish journal of Middle Eastern studies: Türkiye ortadoğu çalışmaları dergisi, Band 6, Heft 2, S. 101-132
ISSN: 2147-7523
Bu
çalışma Suudi Arabistan-İsrail arasındaki ilişkilerin tarihsel boyutuna
değinerek son dönemdeki yakınlaşma belirtilerini anlamlandırmaya çalışmaktadır.
İki ülke resmi düzeyde ilişkilere sahip olmamasına rağmen medyaya yansıdığı
kadarıyla birçok noktada örtülü bir ittifakın içerisinde oldukları
anlaşılmaktadır. Bu minvalde çalışma,
iki aktörün son dönemdeki yakınlaşmasını bölgesel düzendeki değişim
üzerinden açıklamaktadır. Bu noktada iki ülkenin yakınlaşmasını ABD'nin bölge
politikası sonucu artan İran tehdidini dengeleme, Arap ayaklanmaları sonrası
değişen güvenlik mefhumu,siyasal İslam'ın bölgede güçlenmesi ve bölge
siyasetinde etkin rol oynaması gibi bölgesel düzende üç önemli parametrenin
ortaya çıkması sağlamıştır. Söz konusu üç parametre iki ülkeyi
yakınlaştırmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Suudi Arabistan arasındaki askeri ilişkiler sürekliliği ve derinliği bakımından her dönemde dikkat çekmektedir. Washington yönetimi Suudi Arabistan'ın kurulduğu 1932 yılından itibaren Riyad Krallığı ile ilişki içinde olmuştur. İkili ilişkiler her ne kadar başta ekonomi temelli başlamış olsa da ilerleyen yıllarda askeri müttefikliği de kapsayan daha geniş çerçeveli bir ittifaka dönüşmüştür. Ancak bu yoğun işbirliğini ABD ve Suudi Arabistan arasındaki yönetim biçimi ve sosyo-kültürel özelliklerdeki derin farklılıklar sebebiyle Amerikan Kongresi ve toplumuna kabul ettirmek oldukça zor olmuştur. ABD'nin bu ilişkileri meşru bir zeminde açıklaması, gerek kamuoyu gerekse Kongre desteğini alabilmesi açısından elzemdir. Kopenhag Okulu'nun güvenlikleştirme teorisi bağlamında ele alınan çalışmanın amacı; ABD'nin Suudi Arabistan ile askeri ilişkilerini analiz ederek, Washington'ın bu ilişkileri değişen dönemler içinde nasıl meşrulaştırdığını görmektir. --- The military relations between the United States of America (USA) and Saudi Arabia are always remarkable in terms of continuity and depth. Washington administration has been in contact with the Kingdom of Riyadh since 1932, when Saudi Arabia was established. Although bilateral relations have begun on an economy basis, in the following years they have turned into a wider framework of alliance, including military alliance. However, it is difficult to make this intensive cooperation to American Congress and American society because of the deep differences in the form of government and socio-cultural characteristics between the US and Saudi Arabia. It isinevitable for the US to disclose these relations at a legitimate ground and for the public to receive Congressional support. The purpose of the study, which was contextualised in the context of the Copenhagen School'ssecuritization theory; by analyzing the US military relations with Saudi Arabia, it is to see how Washington has legitimized this relationship in the changing times.
BASE
In: Turkish journal of Middle Eastern studies: Türkiye ortadoğu çalışmaları dergisi, Band 9, Heft 1, S. 187-216
ISSN: 2147-7523
Enerji güvenliği, askeri gücün temelini oluşturan endüstriyel kapasiteyi belirleyen ana etmen olması sebebiyle, ulusal güvenlik stratejinsin en önemli unsurlarından biri olarak kabul edilir. Küresel bir aktör olmasını önemli ölçüde, büyüyen ekonomisine ve güçlü endüstriyel kapasitesine borçlu olan ve enerji ihtiyacı gittikçe artan Çin de, enerji ihtiyacını güvene almayı önemli bir dış politika gündemi olarak kabul etmektedir.
Orta Doğu güvenlik mimarisinin 2010 yılı sonrası dönemde yaşadığı köklü değişimler Çin enerji güvenliği açısından önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu sonuçlarından en önemlisi İran ve Suudi Arabistan arasındaki rekabetin, yoğunlaşan vekâlet savaşlarıyla ideolojik alandan jeopolitik alana taşınması olmuştur. Bu süreçte enerji nakil hatlarına yönelik artan saldırılar, toplam petrol ithalatının yarısından fazlasını Körfez bölgesinden karşılayan Çin'in enerji güvenliği açısından ciddi bir tehdidi açığa çıkarmıştır.
Enerji ihtiyacı hızla artan ve ABD ile küresel bir rekabete girişmiş olan Çin'in Körfez'deki çıkarlarını korumak için bölgeye yönelik askeri güç projeksiyonu geliştirmesi beklenirken bundan kaçındığı, İran-Suudi rekabetinde tarafsız kaldığı ve her iki aktörle de iyi ilişkiler geliştirdiği görülmüştür. Çin'in bu rekabette sergilediği tarafsızlık ve her iki aktörle de yakın ilişkiler geliştirme politikası enerji ihtiyacını güvene alma amacıyla yakından alakalıdır.
19. Yüzyılın sonlarından itibaren enerji kaynaklarına ulaşım özellikle sanayileşmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinin temel devlet politikalarından biri haline gelmiştir. Ülkeler iç ve dış politikalarını bu doğrultuda şekillendirmiş ve şekillendirmeye devam etmektedir. Suudi Arabistan ve Venezuela da sahip oldukları petrol kaynakları sayesinde uluslararası politikada önemli bir hale gelmişlerdir. Uluslararası ilişkilerin birçok alanında gittikçe önem kazanan enerji politikaları incelemeleri ışığında kaynak zengini ülkelerin devletsel yapılanmalarının nasıl olduğu ve sahip oldukları kaynak zenginliğine bağlı bir lanete maruz kalıp kalmadıkları tartışma konularından biri haline gelmiştir. Bu çalışma, petrolün keşfi sonrası Suudi Arabistan ve Venezeula'ya siyasal, ekonomik ve dış politika boyutlarından bakarak bunların her birinde petrolün etkisini anlamaya çalışmaktadır. Çalışmanın teorik çerçevesi kaynak zengini ülkeler hakkında ortaya koyduğu araştırmalar ile Rantiyer Devlet Teorisi kullanılarak kurgulanmıştır. Söz konusu iki ülkenin iç dinamiklerde benzer özellikler taşımalarına rağmen yaşadıkları farklı tecrübeleri göz önünde bulundurularak Rantiyer Devlet Teorisinin bu ülkelerin analizlerinde belirli noktalarda yetersiz kaldığı ortaya konulmuştur. Çalışmanın sağlam bir zemine oturtulması adına uluslararası ilişkilerin dinamik yapısı göz önünde bulundurularak ülkeler üzerindeki araştırmaların özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ABD'yi dahil ederek yapılmasının gerekliliği bu çalışmada göz önüne serilmektedir. Bunun yanı sıra iki ülkenin ABD ile olan aktif ilişkileri yine ABD'yi bu incelemede kayıt dışı bırakmanın eksik bir analize neden olacağını ortaya çıkarmaktadır. Özetle, bu çalışmada ABD enerji stratejileri kapsamında Suudi Arabistan ve Venezuela'nın ekonomik ve politik analizi yapılacak ve rantiyer devlet olarak iki ülkenin yaşadıkları tecrübeler mercek altına alınacaktır. --- From the late 19th century, access to energy resources has become one of the main state policies of all countries, especially for industrialized countries. Countries have shaped their domestic and foreign policies accordingly. Saudi Arabia and Venezuela have become important in the international relations literature thanks to their oil resources.In the light of the increasingly important energy policy examinations in the wide scope of international relations, the state structures of resource rich countries were examined. Moreover, they have become one of the most important discussion topics whether they are exposed to a curse related to the resource wealth. This study tries to understand the effect of oil in each of these dimensions by looking at Saudi Arabia and Venezeula from the political, economic and foreign policy dimensions after the oil discovery. The theoretical framework of the study was designed by using rentier state theory. Despite the fact that these two countries have similar features in their internal dynamics, it was proponed that the Rentier State Theory was insufficient at certain points in the analysis of these countries by considering their different experiences. In order to put the study on a solid ground, countries should examine taking into account the dynamic nature of international relations. Especially since the second half of the 20th century, the necessity of including the USA, which plays an important role in shaping the world economic system and especially in oil policies in line with energy strategies, is revealed. Besides, the active relations of the two countries with the USA reveal that leaving the USA unregistered in this review will lead to an incomplete analysis. In summary, in this study, economic and political analysis of Saudi Arabia and Venezuela will be made within the scope of US energy strategies and experiences of the two countries as a rentier state will be examined.
BASE
Bu tez çalışmasında Suudi Arabistan`dakı siyaset dışı kurumların siyasetin oluşum sürecindeki katkısını araştılmaktadır. Suudi Arabistan Krallığı günümüzde Ortadoğu ve İslam dünyasının önemli siyasi ve ekonomik aktörlerinden biridir. Kabile lideri ve dini aliminin ulus devlet kurma fikri ve ideolojisi bugünkü modern Suudi Arabistan Krallığının temellerini ve ideolojisini oluşturmuştur. Günümüzde siyaset dışındakı aktörlerin devletin yükünün bir anlamda azaltılmasında önemli rolünü gözönünde bulundurursak bu kurumların (düşünce kuruluşları, üniversiteler ve vakıflar) Suudi Arabistan`da hükümetin yükünün azalmasında önemli rolü var. Suudi Arabistan`dakı düşünce kuruluşları yönetimin siyaset tarzına uygun karar alma sürecine bilimsel ve akademik olarak destek vermektedirler. Diğer bir ifadeyle, siyasi otoritenin siyasetinin meşrulaştırılmasında bu kurumların belli bir düzeyde rolü var. Diğer kurumlar, vakıflar kraliyet ailesi üyeleri ve iş adamları tarafından yönetilen vakıflar hem ülke içinde hem de ülke dışında önemli ölçüde projeler hayata geçirmektedir. Bu kurumlar eğitim, sağlık, sosyal alanlarda orta ve büyük çapta projeler hayata geçirmektedir. Ayrıca yönetim ülkenin meşhur 2030 vizyonuna yönelik reformlar gerçekleştireceği ve bu değişimin ana dinamikleri; insan kaynağının oluşumu, reform ve modern teknoloji transferi olması beklenmektedir. Bu kurumlar bu vizyonun hayata geçirilmesine lokomotif olacaktır --- In this study, the contribution of non-political institutions in the process of formation of politics in Saudi Arabia is investigated. The Kingdom of Saudi Arabia is today one of the important political and economic actors of the Middle East and Islamic world. The idea, stage and ideology of a tribal leader and a religious scholar to establish nation-state, has constituted the foundations and ideology of today's modern Kingdom of Saudi Arabia. If we consider the important role of today's non-political actors in reducing the burden of the state in a sense, these institutions (think-tanks, universities and foundations) have an important role in reducing the burden of the government in Saudi Arabia. Think-tanks in Saudi Arabia give scientific and academic support to the decision-making process in harmony with the politics of the administration. In other words, these institutions play a certain role in the legitimization of authority politics. Other institutions, foundations, royal family members and foundations led by businessmen are doing significant projects both within the country and abroad. These institutions are doing middle and large scale projects in education, health and social areas. In addition, new reforms towards the well-known 2030 vision of the country are expected from the government the main changes are expected to be in the fields of development and modern technology transfer. These institutions will be the driving force of this vision.
BASE
In: Turkish journal of Middle Eastern studies: Türkiye ortadoğu çalışmaları dergisi, Band 7, Heft 2, S. 233-263
ISSN: 2147-7523
Bu çalışmada İran ve Suudi Arabistan arasındaki ikili ilişkiler İsrail ve Filistin Sorunu üzerinden incelenmektedir. İran ve Suudi Arabistan, Orta Doğu ve İslam Dünyasında Filistin Meselesine benzer birçok noktada uzun süredir rekabet etmektedirler. İsrail'in varlığı ve yürütülen ilişkiler bölgesel devletler için büyük tartışmaları ortaya çıkarmıştır. İsrail'i bazı devletler bölgesel bir aktör olarak tanımlarken, bazı devletler ise meşru bir devlet olarak kabul etmemektedirler. İran Devrimi sonrası yeni rejimin öncelikli hedefi İsrail aleyhtarlığı olmuş ve Filistin Sorunu İran'ın Ortadoğu'da ki nüfuzunun yayılması için kullanılmıştır. Suudi Arabistan ise, İran'ın Filistin ve Lübnan'daki etkisinin sınırlandırılmasında İsrail'i caydırıcı bir aktör olarak görmüştür. Bu çalışma, İran ve Suudi Arabistan'ın İsrail ve Filistin Meselesi üzerinden birbirlerini ötekileştirme çabalarını analiz etmektedir. Bu çalışmanın temel argümanı, İran ve Suudi Arabistan'ın yoğun rekabeti yalnızca birbirlerini zayıflatmakla kalmayıp aynı zamanda İsrail'in Orta Doğu'daki konumunu güçlendirmektedir.
II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası yapının daha önce karşılaşmadığı bir durum olan Soğuk Savaş küresel çapta her ülkenin iç ve dış politikasında etkili olmuştur. Dünya iki kutba ayrılmış, zafer kazanmak ve güvenliğini en üst düzeye çıkarmak adına ülkeler olağanüstü gayret sarf etmiştir. Zira Sanayi Devrimiyle beraber enerjiye olan ihtiyaç ortaya çıkarken bahsi geçen dönemde mücadele alanında en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Buradan hareketle petrol konusunda dünya rezervlerinde en önemli ülke olan ancak kendine yetebilme konusunda başarısız Suudi Arabistan ve Batı'nın lideri konumunda bulunan hatta en ileri sanayi gücüne sahip olan ABD arasındaki ilişkilerin temelinde Soğuk Savaşın yaratmış olduğu güdüler yer almaktadır. Soğuk Savaşın başlamasıyla birlikte Ortadoğu da Soğuk Savaşın garabetinden payını almış ve çatışmalar yaşanmaya başlanmıştır. Suudi Arabistan'ın devlet yapısı ve sahip olduğu bu yapıdan dolayı uyguladığı dış politikaya karşılık ABD'nin SSCB'ye karşı petrol hâkimiyeti konusunda verdiği küresel mücadele tezin asıl çıkış noktasını oluşturmaktadır. Radikal hükümetlerin varlığı, SSCB'nin Ortadoğu'da nüfuz alanını 1947 yılından sonra genişletmesi gibi gelişmeler Suudi Arabistan'ı ABD'ye daha fazla yakınlaştırmış ve Suudi Arabistan petrolden elde ettiği gelirle savunma harcamalarını arttırmıştır. 1970'li yıllardan sonra Ortadoğu'da yaşanan çatışmalar dünyayı etkileyen bir dizi sonuç ortaya çıkarmış ve iki ülke ilişkilerini derinden etkileyerek ilişkilerin dönüşüm geçirmesine yol açmıştır. Bundan dolayı çalışmada; petrol krizi, askeri anlaşmalar, Arap-İsrail sorunu ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Bu konuda sistemik uluslararası politika teorisi çerçevesinde; iki ülkenin küresel ve bölgesel çapta konumları, güçleri, dış politik kabiliyetleri, ikili-çoklu ilişkilerdeki etkileri, iki ülke arasında yaşanan farklılıklarının teorik açıdan açıklaması ve temellendirmesi yapılmıştır. ; II. The Cold War, which is a situation that the international structure has not encountered before after World War II, has been effective in the domestic and foreign policies of every country on a global scale. The world is divided into two poles; Extraordinary efforts have been made to achieve victory and to maximize its security. Because, while the need for energy emerged with the Industrial Revolution, it became one of the most important factors in the field of struggle in the aforementioned period. From this point of view, the motives created by the Cold War lie at the basis of the relations between Saudi Arabia, which is the most important country in the world in oil reserves but fails to be self-sufficient, and the USA, which is the leader of the West and even has advanced industrial power. With the onset of the Cold War, the Middle East has taken its share from the fury of the Cold War and conflicts have begun to occur. The foreign policy applied by Saudi Arabia, which is included in the topic of the thesis, due to its state structure and its state structure, however, the global struggle of the USA against the USSR on the dominance of oil constitutes the main starting point of the thesis. The existence of radical governments, the expansion of the influence of the USSR in the Middle East after 1947 brought Saudi Arabia closer to the United States, and Saudi Arabia increased its defense spending with its oil income. After the 1970s, after the conflicts in the Middle East, a series of results have emerged that affect the world and have deeply affected the relations of the two countries, causing the relations to transform. The oil crisis, military agreements, the Arab-Israeli problem have been discussed in detail. While examining the systemic theory of international politics on this issue, the theoretical explanation and justification of the two countries' global and regional positions, powers, foreign policy abilities, their effects on bilateral-multiple relations, and the differences between the two countries has been made.
BASE
In: Uluslararası İlişkiler Dergisi, S. 85-99
In: The journal of international social research: Uluslararası sosyal araştirmalar dergisi, Band 11, Heft 57, S. 765-788
ISSN: 1307-9581
In: Turkish journal of Middle Eastern studies: Türkiye ortadoğu çalışmaları dergisi, Band 4, Heft 2, S. 88-108
ISSN: 2147-7523
In: Researcher: social science studies, Band 5, Heft 10, S. 169-199
ISSN: 2199-1553