Türkiye'de ikamet izni olan Özbek vatandaşı Babajanov uluslararası koruma başvurusu yapmıştır. Ancak güvenli üçüncü ülke olan İran'dan gelmesi ve İran'da bulunan BMMYK tarafından kendisine mülteci statüsünün verilmesi sebebiyle Türkiye'den sınırdışı edilmiştir. Daha sonra Türkiye'ye yasadışı yollardan giren Babajanov yeri bilinmediği için ikinci defa verilen sınırdışı kararı yerine getirilememiştir. Türkiye'de saklanan Babajanov, AİHM'e başvurarak Türkiye'nin hukuka aykırı sınırdışı işlemiyle AİHS'in 2, 3, 6, 8, 13 ve 14. maddelerini ihlal ettiğini öne sürmüştür. Çalışmamızda öncelikle Babajanov v. Türkiye davasında verilen AİHM kararına konu olan olay özetlenecek ve daha sonra kararın değerlendirmesi yapılacaktır ; Uzbek citizen Babajanov, who had a residence permit in Turkey, applied for international protection. However, he was ordered to leave Turkey based on the fact that he came from Iran, which is deemed to be a safe third country, and he was previously granted refugee status by the UNHCR in Iran. Following his illegal re-entrance to Turkey the second expulsion order was issued, however this order was not fulfilled as Babjanov's addresses could not known. While Babajanov hid in Turkey from the authorities, he filed an application to the ECtHR against Turkey arguing that Turkey violated articles 2, 3, 6, 8, 13 and 14 of the ECHR by his unlawful expulsion. In this study, a summary of the Babajanov v. Turkey case will be made and then the decision of the ECtHR will be evaluated
II. (VIII.) yüzyılın sonlarına doğru artan rivayet faaliyetleriyle beraber tedvin çalışmalarının hız kazanması, sair İslamî disiplinlerde olduğu gibi edebiyat alanında da birtakım yenilikleri beraberinde getirmiştir. Bu yeniliklerin belki de en önemlisi, uzun zaman dilimine yayılan sözlü tenkit faaliyetlerinin peyderpey tedvin edilmesi olmuştur. Asmaî'nin (ö. 216/831) Fuhûletü'ş-şuarâ', İbn Sellâm'ın (ö. 231/846) Tabakātü fuhûli'ş-şu'arâ' ve İbn Kuteybe'nin (ö. 276/876) eş-Şi'r ve'ş-şu'arâ' adlı eserleri, tenkit faaliyetlerinin yazılı serüvenine örnek verilebilecek ilk eserlerdendir. Sözlü-yazılı tenkit serüveni arasında köprü vazifesi gören bu eserler, alanında temel kaynaklar kabul edilmiş ve ilerleyen dönemlerde sistemli hale gelecek tenkit faaliyetlerinin şekillenmesinde belirleyici rol üstlenmiştir. Söz konusu eserlerden hareketle sonraki dönemlerde şiir tenkidinin bir ilim olarak anıldığı çalışmalar ortaya çıkmıştır. Ebü'l-Hasan İbn Tabâtabâ'nın (ö. 322/934) 'İyârü'ş-şi'r, Kudâme b. Ca'fer'in (ö. 337/949 [?]) Nakdü'ş-şi'r, Ebü'l-Hasan el-Cürcânî'nin (ö. 392/1001-1002) el-Vesâta beyne'l-Mütenebbî ve husûmih ve İbn Reşîk el-Kayrevânî'nin (ö. 456/1064) el-Umde fî mehâsini'ş-şi'r ve âdâbih adlı eserleri, IV (X) ve V. (XI.) yüzyıllarda sistemleşerek gelişen şiir tenkidine dair yapılan çalışmalardan sadece bazılarıdır.
Widespread and intensive hydrothermal alteration is associated with volcanogenic massive sulfide and vein type sulfide deposits are generally observed thought the Eastern Black Sea province. Samples were collected from many localities in the province for bulk-rock and clay fraction X-ray diffraction (XRD), scanning electron microscopy and energy dispersive X-ray (SEM-EDX), dry chemical analyses were made. Clay mineral assemblages are observed in and around of Late Cretaceous volcanic rocks composed of basaltic, andesitic, dacitic, rhyodacitic and rhyolitic lavas and pyroclastics are often spatially associated with Late Cretaceous-Paleocene granitoid intrusion. Hydrothermal alteration of the volcanic rocks resulted in the formation of propylitic, phyllitic (seritic) and, argillic alteration along with hematite, silica polymorphs and, alunite mineralization. Alunite, kaolinite, gypsum, pyrite and native sulfur are abundant in high sulfidation zones, kaolinite and silica are abundant in the argillic alteration and sericite (illite) dominates in the phyllic alteration. Some of kaolinite occurrences are composed of kaolinite, silica polymorpps and partly illite. Other kaolinites were seen as veins and their thickness are between 5 to 30 cm and white to light green in color. Illite minerals are generally 2M polytype and their crystalinity are good. Oxygen isotope values of illite minerals range between 6 and 8 ‰ (V-SMOW) and suggest deposition from seawater at elevatedtemperatures (200-300 oC). Oxygen isotope values of the kaolinite veins range between 16 and 17 ‰. The veins were most likely formed at temperatures of 75 to 100 oC in equilibrium with water that has values similar to those of seawater (0 ‰). Two type of bentonite occurrences in the alteration were defined zones and generally contain Ca-montmorillonite. First type of the bentonite deposits which are greenish yellow colored consists of nearly pure montmorillonite whereas second type which is white to purple ones contain minor amounts of silica polymorphs (% 5-10) besides to Ca-montmorillonite. Oxygen isotope values of montmorillonite from the bentonite deposits range between 23 and 29 ‰ clear evidence of formation by halmyrolysis. Na and K are found in Ca-montmorillonites in generally all of bentonite occurrences. ; Doğu Karadeniz provensi boyunca volkanojenik masif ve damar tip sülfit yatakları ile ilişkili durumda yaygın ve yoğun hidrotermal alterasyon gözlenmektedir. İnceleme alanından derlenen numuneler üzerinde tüm kaya ve kil numunelerinin X-ışınları difraksiyonu (XRD), taramalı elektron mikroskop (SEM) ve enerji dispersiv spektrometre (EDS) çalışmaları ve kimyasal analizler yapılmıştır. Kil mineral toplulukları Geç Kretase volkanik kayaçları (bazaltik, andezitik, dasitik, riyodasitik ve riyolitik lavlar ve piroklastikler) içerisinde gözlenmiştir ve özellikle de Geç Kretase-Paleosen intrüzyonları ile ilişkilidir. Geç Kretase volkanizması den oluşmuştur. Volkanik kayaçların hidrotermal alterasyonu; propillitik, fillitik (serisitik) alterasyonlar, hematitleşme, silisleşme ve alunitleşme şeklinde gelişmiştir. Alunit, kaolinit, jips ve nabit sülfür yüksek sülfitleşme zonlarında, kaolinit ve silis polimorfları killeşme zonlarında ve serisit (illit) ise fillitik zonda gözlenmiştir. Bazı kaolinit oluşumları silis polimorfları ve kısmen illit içerirken, bazıları kaolinitler saf olup 5-30 cm lik bantlar halinde, beyaz-açık yeşil renklidirler. İllit genellikle 2M politipinde olup kristalinitesi iyidir. İllitlerin oksijen izotop değerleri ‰ 6-8 (V-SMOW) arasında olup, deniz suyundan yüksek sıcaklıklarda (200-300oC) oluştuğunu göstermektedir. Volkanik kayaçları içinde gözlenen, bindirme fayına paralel olarak gelişmiş 1-2 m genişlikteki bir zonda gözlenen hidrotermal, beyazımsı- çık yeşil renkli kaolinitin oksijen izotop değerleri ‰ 16-17 arasındadır ve bu değerlere göre muhtemelen deniz suyunun benzer değerleri ile denge halindeki 75-100oC arasındaki sıcaklıklarda oluşmuştur. Alterasyon zonlarında genellikle Ca-montmorillonitten oluşan iki tür bentonit oluşumu belirlenmiştir. Yeşilimsi-sarımsı yeşil renkli olan birinci tür bentonit oluşumu hemen hemen saf montmorillonitten oluşurken, ikinci tür beyazımsı-pembe renkli olanlar az miktarda (%5-10) silis polimorfları içerir. Her iki tür bentonit oluşumunun oksijen izotop değerleri (‰ 23-29), bu bentonitlerin halmrolizle oluştuğunu gösterir. Ca-montmorillonit türü simektitlerde tabaka aralarında Na veya K bulunmasında bölgeler arasında bir farklılık gözlenmemiştir.
70 yıl önce dünya genelinde 70 milyon insanın hayatına mâlolan II. Dünya Savaşı'nda tarafsız kalmayı başaran genç Türkiye Cumhuriyeti'nin diplomatik kazanımları siyasal bilim açısından hâlâ önemini korumaktadır. Bu yüksek lisans tez çalışması ile, II. Dünya Savaşı'nı saldırarak başlatan ve teslim olarak bitiren Almanya'nın arşivlerindeki döneme ait belgelerin ışığında Türkiye'nin dış politikasına yeni bir bakış açısının getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu dönemi araştırırken Türkiye'nin değişik ülkeler ile olan ilişkilerinin üçüncü ülkeler ile olan ilişkilerine domino etkisi yapacağı göz önüne alındığından, mümkün olduğunca fazlaca batılı kaynak kullanılmaya özen gösterilmiştir. Çalışmanın I. Bölümünde Türk Alman ilişkilerine genel bakış başlığı altında I. Dünya Savaşı dönemi ve iki milletin müttefik olmalarının tarihî sürece etkileri incelenirken II. Bölümde yenilginin taraflar üzerindeki etkileri incelenmiştir. III. Bölümde Türkiye'nin güvenlik çemberi, IV. Bölümde savaşta rol oynayan ülkeler ile olan ilişkileri ve nihayet V. Bölümde savaşın ortasındaki Türkiye'nin dış politikası Alman arşiv belgeleri ışığında incelenmeye çalışılmıştır. VI. Bölümde ise sonuç olarak, Alman kaynaklarına yansıyan yönü ile Türkiye'nin savaşa girmesi ve girmemesi durumunda olmuşlar ve olabilecekler yorumlanmaya çalışılmıştır. ; Die diplomatischen Bemühungen und die Neutralität der zu dieser Zeit des Zweiten Weltkriegs noch sehr jungen Republik Türkei verdienen zweifelsohne eine grundlegende Erforschung. Der Zweite Weltkrieg, der vor 70 Jahren mit mehr als 70 Mio. Toten endete, prägte auch die Beziehungen zwischen Deutschland und der Türkei grundlegend. Vorliegende Arbeit versucht anhand von zeitgenössischen Quellen ein neues Licht auf die Außenpolitik der Türkei während der Kriegsjahre und die Auswirkungen dieser Position auf die deutsch-türkischen Beziehungen werfen. Weiter spielen auch die Beziehungen zu den anderen europäischen Staaten während dieser Zeit eine zentrale Rolle, worin auch der eigentliche Grund für die vergleichsweise breite Palette an deutschen Quellen und Literatur bei der Arbeit liegt. Im ersten Abschnitt der Arbeit geht es um eine allgemeine Darlegung der deutsch-türkischen Beziehungen zur Zeit des Ersten Weltkriegs während im zweiten Part der Untersuchung insbesondere auf die gemeinsam erlebte Niederlage aus diesem ersten großen Krieg eingegangen wird. Der dritte Abschnitt widmet sich der türkischen Sicherheitsarchitektur und dem Sicherheitsempfinden während des Zweiten Weltkriegs, wobei die Beziehungen zu den einzelnen Ländern im vierten Teil näher untersucht werden. Der fünfte Abschnitt geht zentralen Aspekten der türkischen Außenpolitik im Krieg auf den Grund und legt den Hauptschwerpunkt auf die Beziehungen zum Dritten Reich. Im letzten Fazit-Part der Studie wird der Frage nach den Vor- und Nachteilen des sehr späten Kriegseintritts auf der Seite der Alliierten aus Sicht der Türkei behandelt.
TEZ6710 ; Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2007. ; Kaynakça (s.97-101) var. ; v, 102 s. ; 29 cm. ; One of the main contraversial issues in economics is whether financial aids given to Turkey by the European Union (EU) is adequate and in what degree Turkey can benefit from these aids. As a result of the survey concerning the issue, it is indicated that in a time period from Ankara Treaty (1963) until now, the structure and the ways of using the aids given by the EU have been shifted in the parallellism with the relationship betwen parties. It is also higlighted that in comparasion with the aids given to other countries, the amaount of the EU aids granted to Turkey is not equal and adequate. By moving from this conclusion, in this study, the EU aids given to Turkey and to what extent Turkey has been benefited from these aids are examined from a historical perspective. In what degree Turkey can use these financial aids and what the ongoing organizational structure in Turkey is about the using of financial aids are also discussed. ; Ekonomi literatüründe tartışılan konulardan biri, Avrupa Birliği' nden Türkiye' ye sağlanan mali yardımların yeterli düzeyde olup olmadığı ve sağlanan bu mali yardımlardan Türkiye' nin ne derecede yararlanabildiğidir. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar neticesinde, AB' den sağlanan mali yardımların Ankara Anlaşması (1963)' nın yürürlüğe girdiği tarihten günümüze kadar geçen süre içerisinde yapısının ve kullanım şeklinin taraflar arasındaki ilişkiye paralel olarak değişme gösterdiği ve söz konusu yardımların diğer ülkelere yapılan yardımlarla karşılaştırıldığında eşit ve yeterli düzeyde olmadığı saptanmıştır. Buradan hareketle ülkemizin AB' den geçmişten günümüze kadarki süreçte sağladığı mali destek, Türkiye' nin bu mali desteklerden ne ölçüde yaralandığı ve yaralanabileceği, güncel kaynakları ve mali desteklerin kullanımı ile ilgili Türkiye' de nasıl bir yapılanmanın oluşturulduğu incelenmiş ve çıkan sonuç yorumlanmıştır. ; Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi Tarafından Desteklenmiştir. Proje No:
Balkanlardan Doğu Türkistan'a kadar Türk Dünyası adını verdiğimiz bu geniş coğrafyada yaşayan Türk boylarının hemen hemen hepsinde, hatta yine bu coğrafyadaki Türk olmayan bazı milletler arasında anlatılan Köroğlu Destanı'nın ilk derlendiği yer İran'dır. 1830-1841 yıllarında Rusya'nın İran Büyükelçiliği'nde çalışan Alexander Chodzko tarafından yapılan/yaptırılan ilk derlemede kaydedilen Köroğlu Destanı'nın 13 kolu; 1842'de, Londra'da yayımlanmıştır. Bu yayından günümüze kadar Köroğlu Destanı hakkında Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Doğu Türkistan varyantları hakkında Türkiye'de çeşitli derleme ve inceleme çalışmaları yapılmışken adı geçen destanın İran Türkleri anlatmaları hakkında maalesef herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Doktora tezimizde kullanmak amacıyla 2011-2018 yılları arasında İran'da Türklerin yaşadığı birçok şehirde derlediğimiz Köroğlu Destanı metinlerinden biri de "Köroğlu'nun İstanbul Seferi" adlı koldur. Tebrizli Âşık Meşi Paşayî tarafından anlatılan bu kol, Köroğlu'nun ilk evliliğini yaptığı Nigar Hanım'ı, onun isteği üzerine İstanbul'dan Çamlıbel'e getirmesini konu almaktadır. Âşık Meşi Paşayî'nin anlattığı bu kolun önemli bir özelliği, belki de Türk destancılık geleneğinde sadece Köroğlu Destanı'na özgü bir anlatım tekniğiyle anlatılmış olmasıdır. Çeşitli kollardan oluştuğunu ve karmaşık bir yapıya sahip olduğunu bildiğimiz Köroğlu Destanı'nın bazı kollarının anlatımında İran'daki anlatıcılar, "ilk kol" dışındaki başka bir kolu anlatacaklarsa anlatacakları kolun olay örgüsüne geçmeden önce ilk kolu "kısaca" anlatırlar. Böylece Köroğlu'nun ortaya çıkışı hakkında dinleyicilerine hem bilgi verir hem de onları dinleyecekleri destanın ortamına hazırlarlar. Bu usul, Âşık Meşi Paşayî'nin adı verilen koldaki anlatımında da uygulanmıştır. İncelememizde; bu anlatım tekniği sebebiyle özellikle kullandığımız kolu, Türkiye'deki destan incelemesi üzerine yapılan çalışmalarda pek fazla denenmeyen farklı bir yapı incelemesiyle "okumak" ve değerlendirmek istiyoruz. Günümüze kadar Köroğlu Destanı üzerine Türkiye'deki yapı incelemelerinde "epizot" ve "motif" temelli inceleme tercih edilmişken göstergebilim alanında V. Propp'un metodunu yeniden yorumlayan P. Larivaille, J. M. Adam ve A. J. Greimas'ın oluşturdukları "Sözdizimsel Model" ya da "Beşli Şema" ve yine Greimas'ın oluşturduğu "Eyleyenler Modeli" ile bu destanın bir incelemesi yapılmamıştır. Bu bağlamda incelememizde söz konusu destanın adı geçen kolunu, hem "Sözdizimsel Model" hem de "Eyleyenler Modeli"ne göre ayrı ayrı ele alıp inceleyeceğiz. Genel olarak söz konusu metnin kısa bir özetini verdikten sonra metni, "Kurgu Aşamaları" başlığı altında "Sözdizimsel Model"e göre değerlendirecek; "Eyleyenler ve Oyuncular" başlığı altında ise kesitlere ayrılan metnin her kesitini, bu modelde kullanılan 6 eyleyene ve bu eyleyenlerin oyuncularına göre inceleyeceğiz. Böylece herhangi bir anlatı unsurunun, metnin yapısını nasıl etkilediğini; bu unsurların anlatıya nasıl dâhil edildiğini veya anlatıdan çıkarıldığını ve son olarak bu unsurların anlatıya eklenip çıkarılırken yaratıcı ya da aktarıcının nasıl bir yol izlediğini göstermeye çalışacağız. ; The epic narratives of Koroglu has been told and known among all the Turkic speaking people who live in the geographical area from the Eastern Turkestan to Balkans that is called Turkic world. Besides the Turkic speaking people, the narratives of Koroglu has also been non-Turkic people in the region. As one of the neighbor country of Turks Iran is the first place where the epic narratives of Koroglu were collected. Alexander Chodzko, who worked as an officer at the Russian Embassy in Iran, in between 1830-1841, and while working at the embassy he had collected or had made collected 13 episodes Koroglu in Iran, and published those text in London, in 1842. Although there has been number of scholarly studies have been carried on the Koroglu epic narratives collected from Turkey, Azerbaijan, Kazakhstan, Uzbekistan, Kyrgyzstan, and eastern Turkestan, since A. Chodzko's first publication of Koroglu narratives collected from the Turks living in Iran, there has been no study or publication in Turkey. In order to make use in my PhD thesis, I have carried on number of fieldworks in Iran, in between 2011-2018 and during which I have collected number Koroglu epic narratives from the Turks living in different regions of Iran. One of the Koroglu episodes I had collected during those fieldworks is the episode named "Koroglu's Journey to Istanbul" that was narrated by Ashik Meşi Paşayi. The subject matter of this episode is Koroglu's marriage to Nigar Hanım who had fallen in love with Koroglu and asks him to take her from Istanbul to Chamlibel where Koroglu and his brave man reside. The importance of this episode is to be told in accordance with the narration technique special to the Koroglu narratives among Turkic epic narration traditions. As it has been known that as the whole Koroglu cycle consists of number episodes and a narrator may perform only episode at setting in Iran, and when a narrator of Koroglu is going to perform an episode other than the first episode, the narrator must begin with abstracting the first episode. As a result of summarizing the first episode the narrators both able to provides information on the previous happenings, and prepare their audience to the current episode he is going to narrate. This special Koroglu narration technique of Turkish ashiks living in Iran has also been applied by Ashik Meşi Paşayi while telling the episode of "Koroglu's Journey to Istanbul". In this article, I would like to examine the above mentioned episode in accordance with the "structural reading" which has not been used much by the epic scholars. Most of the epic studies in Turkey based on the "episode" and "motif" analyses, whereas there have been no analyses have made use of the "Syntactical Model" or "Narrative Sequences" which was developed P. Larivaille, J. M. Adams and A.J. Greimas as a new interpretation of the structural analyses developed by V. Propp. Therefore, in my article on the evaluation of the episode of "Koroglu's Journey to Istanbul", I would like to fulfill this lack of the usage on this new method that I will make use of both the "Syntactical Model" or "Narrative Sequences", and the "Actantial Model". In my evaluation, first I would like to provide a summary of narrative, and then I will examine the text in accordance with the "Syntactical Model" under the "Narrative Sequences". Then, under the title "Actants and Players" the episode will be fractured into sequences that in accordance with the model there are six actants and each of them will be evaluated according to the players. In my final part, I would like to reach to the conclusions that I will be able to show how each element in the episode has been effecting the main structure of the episode; how each of those elements being included or excluded from the episode and also the result of those inclusion and exclusion, and also while structuring the episode as a whole what kind of a path the narrator is being implied.
Liberalizm'in birey, evrensellik, temsil ve katılım ekseninde; Marksizm'in sınıf siyaset ve pratikler perspektifinde yaşadıkları krizler, toplumların üzerindeki iktidar baskılarının artmasına yol açmıştır. Siyasal alandaki devletin lehine genişleyen boşluğu doldurabilmesi için yeni bir özneye ihtiyaç duyulmaktadır. Aranan yeni özne, çatışmalarına rağmen farklılıkların eklemlenmelerinden ortaya çıkacaktır. Muhalifi inşa etmenin yöntemini bize Laclau ve Mouffe'un Agonistik Radikal Demokrasi Teorisi verir. Bu çalışma I. bölümünde Agonistik Radikal Demokrasi Teorisi'nin, içinden türediği krizleri ortaya koymayı amaçlar. II. bölümde birey, kolektif ve toplumun kimlikleri incelenecektir. Ardından yeni bir özne konumu olarak "Radikal Muhalif"i ortaya çıkaran yöntem ve ortaya çıkış koşulları değerlendirilecektir. Eşdeğerlik Zinciri, bir topluluğun üyelerinin bazı etik- politik ilkeler üzerinde anlaşmalarıyla kurulur. Bu üyelerin özelliği birbirinden oldukça farklı kimliklere de sahip olabilmeleridir. Böylece teorinin inşa ettiği muhalif özne artık tikel ve özcü bir kimlik değildir. Yeni bir hegemonik özne konumunun inşa edildiği bu süreçte zorunluluk kategorilerinin hiçbiri işlemez. Sürece olumsal bir yapılanma hakimdir. Bu yeni örgütlenme sürecinde bütün katılımcıların kimlikleri hegemonik kimliğe uyarlanır. Bu yapılanmada, toplumsal farklılıkların yeni bir biçimde, çatışmalarını sürdürerek bir çatı altında birleşmeleri tasarlanır. ; The crises that have been both experienced in the centerline of the individual, universality, representation and the participation of liberalism, and in the perspective of class politics and practices ofMarxism, caused the increasing of the power pressure on societies. That is need to have a new subject position to replace the expanding absence which is in favor of the goverment in the political sphere. In spite of the conflicts of diversities, the subject that is required, will arise from its own articulations. Laclau and Mouffe's Agonistic Radical Democracy Theory gives us the methot of constructing the opposition. This study aims to reveal crises that originates from the Agonistic Radical Democracy Theory in the I. chapter. In the II. chapter, the individual, collective and the identities of the communities will be examined. Subsequently, the method and the conditions providing the "Radical Opponent" to come about as a new subject position will be evaluated. The equivalance chain is constituted through the agreements on some ethic- political principles of the members of a society. The feature of these members is that they also have the quite different identities. Thus, the opponent subject which is constructed by the theory is not a particular or an essentialist identity anymore. In this process that constructed by the new hegemonic subject position, none of these necessity categories are inoperative. A contingent construction is dominated in process. In this new process of organisation, the identities of the while participants are adapted a hegemonic identity. In this construct, social diversities are conceived gather under a single roof in a new form, while they maintain their conflicts. ; İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET -- i ABSTRACT -- ii İÇİNDEKİLER -- iii KISALTMALAR -- v GİRİŞ -- 1 BİRİNCİ BÖLÜM LACLAU VE MOUFFE'UN AGONİSTİK RADİKAL DEMOKRASİ KURAMINI TÜRETEN KRİZ ALTYAPISI 1.1.MARKSİZMİN KRİZİ -- 7 1.2.LİBERALİZMİN KRİZİ -- 22 İKİNCİ BÖLÜM MUHALİF ÖZNENİN İNŞASI 2.1. ÖTEKİNDEN TÜREYEN "ÖZ-NE"NİN KURULUŞU -- 48 2.2. ÖTEKİYLE OLANAKLI OLMAK: VAR OLMANIN DAYANILMAZ ÇATIŞMASI -- 50 2.3. YENİ ZAMANLARIN YENİ ÖZNESİ: YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER -- 58 2.4. YURTTAŞ -- 66 2.5. ÇOĞULCULUK VE SINIRLARI -- 82 2.6. KİMLİK VE FARK -- 90 2.7. EŞİTLİĞİ YENİDEN OKUMAK: BİR EŞDEĞER DENKLİK ZİNCİRİNE EKLEMLENMEK -- 100 2.8. GENEL TAMLIK ŞEMASI FORMU- GEÇİCİ LİDERİN YERİ -- 110 2.9. RADİKAL MUHALİF -- 115 iv SONUÇ -- 135 KAYNAKÇA -- 143
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Ticaret Üniversitesi Kaynakça var. ; Bu yüksek lisans tezinde 1996 yılında Çin ve Rusya'nın liderliğinde kurulan Şanghay Beşlisi'nin 2001 yılında Özbekistan'ın da bu oluşuma dahil olması sonrası Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) dönüşümü çeşitli boyutlarıyla incelenmiştir. Çalışmada İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası örgütlenmelere yönelik kapsamlı bir değerlendirme yapılmış, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında güç dengesi ile birlikte uluslararası sistemde meydana gelen değişimler araştırılmıştır. Söz konusu araştırma Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile birlikte ABD'nin uluslararası sistemde tek hegemon güç olarak kaldığı hipotezi, ABD'nin bu hegemonyasına karşı çıkan ve çok kutuplu bir uluslararası sistemi savunan ülkelerin ABD ve Batı kaynaklı kurumlara gösterdikleri tepkiler ile analiz edilmiştir. Tezin örneklemini ŞİÖ oluşturmaktadır. ŞİÖ'nün bu yüksek lisans tezine örneklem oluşturma kapasitesini belirleyen dinamikler ise Rusya ve Çin gibi öne çıkan iki önemli ülkenin varlığının yanı sıra bölgedeki enerji kaynaklarının ve askeri açıdan önemli ülkelerin varlığı olarak ifade etmek mümkündür. Soğuk Savaş sonrası bölgeselleşme kavramının değerlendirildiği bu yüksek lisans tezinde ŞİÖ'nün kuruluş felsefesi, yapısı, genişleme sürecindeki temel dinamikler, üye ülkelerin askeri ve ekonomik göstergeleri değerlendirilmektedir. Ayrıca örgüt içerisinde üye ülkelere oranla ön plana çıkan Rusya ve Çin'in diğer Avrasya ülkeleri ile bağlantılı olarak ŞİÖ'ye yönelik perspektifleri analiz edilmektedir. ; In this master thesis, the transformation of the Shanghai Five founded in 1996 under the leadership of China and Russia, was examined in various dimensions. The work carried out a comprehensive assessment of international organizations after the Second World War and examined changes in the international system and the balance of power during and after the Cold War. The hypothesis that the United States (U.S.) remained the only hegemonic power in the international system with the end of the Cold War. This era was analyzed by the reactions of the countries opposing this hegemony and advocating a multipolar international system to the institutions of the U.S. and the West. The sample of work is the Shanghai Cooperation Organization (SCO). The momentum that determines the ability of the SCO to form a sample for this Master's thesis can be expressed as the presence of two prominent countries, Russia and China, as well as the presence of energy resources and militarily important countries in the region. This master thesis, which assesses the concept of post-Cold War regionalization, assesses the founding philosophy, the structure, the basic dynamics of the process of expansion and the military and economic indicators of the member countries. In addition, the perspectives of Russia and China compared to other member states of the organization are analyzed in relation to other Eurasian countries. ; İÇİNDEKİLER Özet . iv Abstract . v ÖNSÖZ . vi TABLOLAR LİSTESİ . vii KISALTMALAR . viii GİRİŞ . 12 1. ULUSLARARASI KURULUŞLARIN ROL VE FONKSİYONLARI . 16 1.1. Uluslararası Kuruluşların Felsefi Arka Planı . 16 1.2. Bölgeselleşme ve Çok Taraflılık . 20 1.3. Kurumsal Teori . 21 1.4. İşbirliği ve Çatışmanın Dinamikleri . 24 1.5. Jeopolitik Teoriler . 26 1.5.1. Kara Hakimiyeti Teorisi . 26 1.5.2. Avrasyacılık . 34 2. ULUSLARARASI KURULUŞLARIN KARAR ALMA VE UYGULAMA SÜREÇLERİ . 44 2.1. İkinci Dünya Savaşı Sonrası Güç Dengesi . 44 2.2. Hegemonya Araçları ve Farklı Yaklaşımlar . 50 2.3. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistem . 53 2.4. Orta Asya'da Bölgesel İşbirliği Girişimleri . 59 3. ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ'NÜN KAPASİTE VE PERFORMANSI .63 3.1. ŞİÖ'nün Tarihçesi ve Felsefesi . 63 3.2. ŞİÖ'nün Kuruluşu ve Temel Amacı . 67 3.3. ŞİÖ'nün Kurumsal Yapısı . 72 3.4. ŞİÖ'nün Ekonomi Politik Kapasitesi . 74 3.4.1. ŞİÖ Üyesi Ülkelerin Enerji Kapasitesi . 74 3.4.2. ŞİÖ Üyesi Ülkelerin Askeri Kapasitesi . 78 xi 3.5. ŞİÖ'nün Dünya Siyasetindeki Yeri . 82 3.6. Rusya Perspektifinden ŞİÖ . 84 3.7. Çin Perspektifinden ŞİÖ . 87 SONUÇ . 93 KAYNAKÇA . 98
Avrupa Birliği, kuruluşundan itibaren göç alan ve politikalarını insan hakları çerçevesinde düzenleyen bir ulusüstü örgüttür. Avrupa Birliği tarafından düzensiz göçün azami seviyede tutulması amaçlanmıştır. Bu sebeple de Birlik bütünlüğünü sağlamak amacıyla sözleşmeler ile belirlenen politikalar doğrultusunda iç ve dış göçü kontrol altına alacak bir takım düzenlemeler yapmıştır. Dolayısıyla bu çalışma; insanların dini, iktisadi, siyasi, sosyal ve diğer durumlar sebebiyle yer değiştirme hareketlerinin Avrupa Birliği politikalarını nasıl etkilediğiyle ilişkilidir. Çalışma kapsamında söz konusu bu politikalar incelenerek, bugüne kadar katedilen mesafe ifade edilmeye çalışılacaktır. Çalışmada Avrupa Birliği göç politikaları; tarihsel verilere, yapılan antlaşmalara, kararlara ve uygulamalara göre değerlendirilerek; uluslararası hukuk, Avrupa Birliği komisyon kararları, Frontex verileri, Birleşmiş Milletler raporları, göç politikası çerçevesinde yapılan antlaşmalar, insan hakları tarihsel gelişimi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na ilişkin kararlar çerçevesinde ele alınacaktır. v Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; araştırmanın konusuna, amacına, önemine, çalışma ile hangi sorulara yanıt arandığına ve konuya ilişkin tanımlara yer verilecektir. İkinci bölümde; göç kavramı, göç türleri ve Avrupa Birliği'nde göç konusu ve göç politikalarının tarihsel gelişimi ele alınacaktır. Üçüncü bölümde; insan hakları açısından sığınma hakkı ve mültecilik, insan haklarının tarihsel gelişimi, sığınma hakkının ortaya çıkışı, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin kurulması, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve mültecilerle ilgili diğer çalışmalar incelenecektir. Dördüncü bölümde ise göç politikaları, Avrupa Birliği öncesi Avrupa ülkelerinin göç politikaları, Avrupa Birliği'nin ortak göç politikaları, ortak sığınma politikası üretme çabaları kapsamında yapılan antlaşmalar ve Avrupa Birliği'nde göçmenlere ve sığınmacılara yönelik bazı kurumlar incelenecektir. ; The European Union is a supranational organization that has received immigrants since its establishment and regulates its policies within the framework of human rights. The European Union aims to keep irregular migration at the minimum level. For this reason, in order to ensure the integrity of the Union, it has made a number of arrangements to control the internal and external migration in accordance with the policies determined by the agreements. Therefore, this study is related to how the policies of the European Union is affected according to people's movements due to religion, economics, politics, social issues, and other situations. Within the scope of the study, these policies will be examined and the distance covered up to the present will be expressed. In this study, European Union migration policies will be handled while being evaluated according to the historical data, the agreements, decisions, and practices; in the framework of international law, the European Union commission decisions, Frontex data, the United Nations reports, treaties on migration policy, historical development of human rights and decisions of the European Court of Human Rights and the European Commission of Human Rights. vii The study consists of four parts. In the first chapter; the subject, the purpose, the importance of the study, which questions are aimed to be answered with this study, and the definitions about the subject will be included. In the second part; the concept of migration, the types of migration, and the historical development of the subject of migration and migration policies in the European Union will be discussed. In the third chapter; the right to asylum and migration in terms of human rights, the historical development of human rights, the emergence of the right to asylum, the establishment of the United Nations High Commissioner for Refugees, the 1951 Geneva Convention and more studies on refugees will be examined. In the fourth chapter, migration policies, migration policies of European countries before the European Union, common migration policies of the European Union, treaties made within the scope of efforts to produce common asylum policy, and some institutions about migrants and asylum seekers in the European Union will be examined.
Bu tez Karacadağ Türkmen aşiretinin sosyo-kültürel yaşamı doğrultusunda arabuluculuk ve arabuluculukta dinin etkisini ortaya koyma amacıyla hazırlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Şanlıurfa'nın Siverek ilçesine bağlı Karacadağ bölgesinde yer alan ve 58 köyden oluşan Karacadağ Türkmen Aşireti ele alınmaktadır. İki bölümden oluşan bu tezin birinci bölümünde aşiret, aksakallı (Risıpi) ve arabuluculuk kavramları üzerinde durulmakta ve Karacadağ ile Karacadağ Türkmen aşireti (Türkan, Tırkan Aşireti) hakkında genel bilgilere yer verilmektedir. Bunun yanı sıra araştırmanın amacına, kapsamına ve veri toplama tekniklerine bu bölümde yer verilmektedir. Tezin ikinci bölümünde ise arabuluculuk gerektiren sosyal sorunlar ve örnek olaylar yer almaktadır. İkinci bölümde arabuluculuk gerektiren sosyal sorunlar yedi başlık altında toplanmış olup, bu sosyal sorunlar yaşanan örnek olaylarla desteklenerek değerlendirilmektedir. Çalışmanın konusuyla ilgili yazılı kaynaklar çok sınırlı olması sebebiyle genel olarak sözlü kaynaklara başvurulmuştur. Karacadağ Türkmen Aşireti arabulucuları araştırmamıza önemli ölçüde kaynaklık etmiştir. Öncelikle bir ön hazırlık olarak aşiret içinde bilinen arabulucuların katıldığı sohbetlere katılım gerçekleştirilmiştir. Ardından ve ilerleyen süreçlerde aşirette arabuluculukta etkin olan arabulucularla (örneğin Hacı Hasan Kaya ve Hacı Abdülkerim İrim) yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bölgede konuşulan dilin Kürtçe/Kurmançca olması, görüşmelerin çoğunun Kürtçe olarak icra edilmesini beraberinde getirmiştir ve görüşmelerde ses kaydı da kullanılmıştır. Bu ses kayıtları tekrar incelendikten sonra Türkçe çevirisiyle yazıya geçirilmiştir. v Aksakallılar arabuluculuğun işlevselliği adına önem taşırken aşiret içinde ve aşiretler arasında saygınlık kazanan şeyhler ve din adamları da bu işlevselliğin önemli bir parçası konumundadırlar. Bu doğrultuda arabuluculukta dinin etkisi bu sistemin işlevselliğinde büyük bir etkendir. Bu çalışmada bunlar dikkate alınarak şeyhlerin ve diğer din adamların hem katıldığı hem de katılmadığı örnek olaylar ele alınıp arabuluculuk ve arabuluculukta dinin etkisi ortaya konulacaktır. ; This thesis has been prepared in order to reveal the effect of religion in mediation and mediation in the direction of socio-cultural life of Karacadağ Turkmen tribe. In accordance with this purpose, Karacadağ Turkmen Tribe, consisting of 58 villages and located in the Karacadağ district of Şanlıurfa's Siverek district, was dealt with. This thesis consists of two parts. In the first chapter, the concepts of tribe, whitebearded (Risıpi) and mediation are emphasized and general information about karacadağ and Karacadağ Türkmen tribe (Türkan, Tırkan Aşireti) is mentioned. At the same time, the purpose, scope and data collection techniques of the research were included in this section. In the second part of the thesis, social problems and case examples that require mediation are included. In this section, social problems that require mediation are collected under seven headings and these social problems are supported by case studies. Most of the oral sources have been referred to in the light of the fact that the written sources about this work are very limited. The Karacadağ Türkmen tribe has been an important source of the research. First of all, as a preliminary preparation, participation in the conversations attended by known mediators in the tribe took place and in later stages structured interviews were carried out with mediators (eg Hacı Hasan Kaya and Hacı Abdülkerim İrim) who were active in tribal mediation. Since the language spoken in the region is Kurdish / Kurmanchi, most of the interviews were made in Kurdish and audio recordings were used in the talks. After reviewing these sound recordings, they were transcribed in Turkish. While the whitebearded are important to the functioning of the mediator, the sheikhs and clerics, who are respected in the tribe and among the tribes, are also an important part of this function. In this direction, the effect of religion on mediation is a great influence on the functionality of this system. In this study, these are taken into consideration and the different case studies on which the sheikhs and other religious men participated and disagreed were discussed and the effect of religion on mediation and mediation is revealed.
Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı ; Bu araştırmanın amacı ilkokul ve ortaokul öğretmenlerinin görüşlerine göre okul müdürlerinin demokratik liderlik davranışı gösterme düzeyleri ve öğretmenlerin örgütsel güven düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmada ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini 2015-2016 eğitim öğretim yılında Balıkesir ili Altıeylül ve Karesi merkez ilçelerindeki devlet ilkokul ve ortaokullarında görev yapmakta olan öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırma "Demokratik Liderlik Ölçeği" (Terzi, 2015) ve "Çok Amaçlı T Ölçeği" (Özer, Demirtaş, Üstüner ve Cömert, 2006) kullanılarak 347 öğretmenin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler SPSS 20 paket programında analiz edilmiştir. Verilere ait yüzde ve frekans değerleri hesaplanmıştır. İlişkisiz iki grubun karşılaştırması yapılırken Mann Whitney U, ikiden fazla grubun karşılaştırılmasında Kruskal Wallis testleri kullanılmıştır. Demokratik liderlik ve örgütsel güven arasındaki ilişki Spearman Sıra Farkları Korelasyonu kullanılarak incelenmiştir. Araştırma sonucunda öğretmenlerin görüşlerine göre okul müdürlerinin çoğunlukla demokratik liderlik davranışı gösterdiği, öğretmenlerin örgütsel güven düzeylerinin ise yüksek olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenler en çok okul müdürlerine, en az ise öğrenci ve veliye güven duymaktadırlar. Araştırma sonuçlarına göre okul müdürlerinin demokratik liderlik davranış düzeylerinde öğretmenlerin cinsiyetine göre erkek öğretmenler lehine anlamlı fark bulunmuştur. Kıdem değişkenine göre 11-20 yıl ve 21 yıldan fazla kıdeme sahip öğretmenler ile 1-10 yıl arası kıdeme sahip öğretmenler arasında okul müdürlerinin demokratik liderlik davranış düzeylerinde kıdemli öğretmenlerden yana anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir. Erkek öğretmenler meslektaşlarına güven ile öğrenci ve veliye güven alt boyutlarında kadınlara göre daha yüksek güven düzeyine sahiptir. Sınıf öğretmenlerinin branş öğretmenlerine göre öğrenci ve veliye güven düzeyleri daha v yüksektir. Demokratik liderlik ile örgütsel güven ve tüm alt boyutları arasında orta düzeyde ve pozitif bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Okul müdürlerinin daha çok demokratik liderlik stilini kullanmaları öğretmenlerin okul müdürlerine ve örgütlerine olan güven düzeylerini yükseltecektir. ; The aim of this research is to analyze the relationship between teachers' organizational trust level and the principals' democratic leadership behavior level according to the teachers' opinions. Correlational comparative survey method is used in the study. The population of the study is composed of the teachers working at the public primary and middle schools in Altıeylül and Karesi districts of Balıkesir city during 2015-2016 education period. The research is carried out with the participation of 347 teachers by using "Democratic Leadership Questionnaire" (Terzi, 2015) and "Omnibus T Scale" (Özer, Demirtaş, Üstüner ve Cömert, 2006). Data is analyzed with SPSS 20 packaged software. Percentage and frequency values of the data are calculated. Mann Whitney U test is used for comparing two independent groups, and if there are more than two groups, Kruskal Wallis test is used. The relationship between democratic leadership and organizational trust is examined by using Spearman's Rank Correlation. As a result of the research, it has been found that according to the teachers' opinions, their school principals behave mostly democratically and the organizational trust level of the teachers is high. The teachers rely on the school principals at most, but they rely on students and parents at least. According to the findings of the study, there is a significant difference between genders for the perceived level of principals' democratic leadership behaviors, in favor of male teachers. According to experience variable, there is a significant difference about democratic leadership behavior level, between the teachers who have 11-20 years and 1-10 years experience, in favor of more experienced teachers. Male teachers have a higher trust level than female teachers for the sub-dimension of "trust to colleagues" and, "students and parents". Form teachers' trust to students and parents level is higher than branch teachers. It has been found that there is a moderate and positive relation between democratic leadership, organizational trust and all its sub-dimensions. The level of organizational trust and trust to principal rise if the school principals prefer to use democratic leadership style.
XX. yüzyıl, modern devlet anlayışının dünyada kabul görüp gelişmesine şahit olurken Türkiye bu sürecin takibinde, kısa bir zaman aralığına sahip olmuştur. Cumhuriyet Türkiye'si, sosyal devlete, yüzyılın başında henüz ulaşmışken dünyanın modern devletleri, "Refah Toplumu" söylemi ile sosyal politikalarının rotasını belirlemekteydiler. "Refah Toplumu" olmanın parametresi kuşkusuz sağlıktır. Sağlık, İnsan Hakları Beyannamesinde tanım bulmuş, insanların kolayca ulaşabilmesi gereken temel haklarındandır. Devletlerin, yurttaşlarına eşit sağlık hizmeti sunması ise görevleri içinde en önemli yere sahip olanıdır. Bu bağlamda sağlık bir devlet politikası olarak enstrümanları çalanlar değiştiğinde, değişmeyen politikalarla sürdürülmelidir. Türkiye Cumhuriyeti, bu konuda devletin kurulduğu ilk günden itibaren izlediği politikalarda istikrar içindedir. Rejimi henüz belli olmayan, olağanüstü koşullar meclisinde ilk olarak sağlık teşkilatı kurulmuştur. Siyasi bir devrim sonucunda, Cumhuriyet rejimini benimseyen Türkiye'nin sağlıkta yürüttüğü politikalar sosyal devlet anlayışını pekiştiren yaklaşımlarla sürdürülmüştür. Demokratik bir Cumhuriyet olarak kurulan yeni Türkiye devletinde, demokrasinin olgunlaşma süreci zaman alsa da, Demokrat Parti ile başlayan çok partili parlamento ile demokrasi biçimsel olarak yerleşmiş ve devletin enstrümanları yeni bir elden ses vermeye başlamıştır. Demokratların, mecliste hükümet kurma görevini üstlenmeleri ile başlayan bu süreç kuruluş felsefesi olan "sosyal devlet" olgusu doğrultusunda gelişen politikalarla yürütülmüştür. Tek parti iktidarının Sağlık Bakanı Behçet Uz'un hazırladığı "Milli Sağlık Planı", çeşitli gerekçelerle aktif uygulanma şansı bulamamıştı. Demokratların hükümetinde ise, uygulama sahasına alınan, sağlık planı ile sağlık hizmetleri, milli bir dava olarak partiler üstü bir yaklaşımla sürdürülmüştür. Demokrat Parti Hükümetleri, dünyada sağlık hizmetlerinin, "Refah Toplumu" anlayışının içinde geliştiği dönemlere rastlamıştır. Soğuk Savaşın biçimlendirdiği dış politika Batı Dünyası ile entegre olma gerekliliğini kaçınılmaz kılmıştır ve Türkiye, kısa zamanda Uluslararası işbirliklerinin de desteği ile modern devletlerin "Refah Toplumu" ideasını yakalama politikaları içine girmiştir. Demokratların kesintisiz on yıllık iktidarları sürecinde Sağlık Politikaları bir devlet politikası olarak görülmüş, ufak tefek iii güncel politikalarda propaganda aracı olarak dile gelmiş olsa da devamlılık gösteren, sağlık yatırımları, devletin içine düştüğü ekonomik ve siyasi zor koşullara rağmen, herhangi bir geri adım veya kısıtlama olmadan sürdürülmüştür. ; As witnessing the acceptance and development of XX. Century Modern State understanding, while Turkey chasing this period, had a limited time interval. As Turkish Republic has just reached a social state in the beginning of the century, modern states of the World was determining the route of social policies. There is no doubt that the most important parameter of being a welfare state is health. Health has its place in bill of rights as a fundamental right which people should access easily. To provide health services to all of its citizens equally has the most important place in State's duties. In this context, health should be sustained as a State policy even if the instrumentalists of State change. Turkey has persistence in its pursued policies on this subject from the day the State has found. The health organizations have founded in the extraordinary conditions parliament which hasn't had a regime yet. Turkey, which has adopted Republic regime as a result of political revolution has sustained its health policies with a reinforcing approach of social state. In Turkey, which has founded as a Democratic Republic, despite the time of maturation of the democracy, with the multi-party parliament, which has started with Democratic Party, democracy has settled formally and the instruments of State had started to sound from a new hand. The process which has started with the Democrat's mission of forming a government in the parliament has been conducted in scope of the founding philosophy, "social state". "The National Health Plan" which has prepared by Behçet Uz -the Minister of Health of the one party government- hasn't been able to get the chance of execution due to several reasons. But in Democrat's government, the plan has executed, health policies had been conducted as a above parties understanding. Democratic Party governments have came on the period of World, which the health policies were gaining acceleration in the understanding of "Welfare Society". The necessity of integrating with Western World had occurred due to the foreign policies formed by The Cold War. Turkey has followed the policies of the idea of "Welfare Society" with the help of its international partners. During the ten uninterrupted government of Democrats, the health policies had been seen as a State policy. Despite v the economic difficulties of and political hard conditions, health policies had been conducted without having any restrictions or any step backs