Tarafsızlık 17. yy'a değin hukuki bir yöntem olarak devletlerin kendilerini savaşlardan korumak için kullandıkları bir araç olarak pek bilinmese de, herhangi bir savaşa taraf olmama, siyasi nitelikte bir tarafsızlık uygulaması olarak, çağlardır uluslararası ilişkilerde uygulanmıştır. Hukuki nitelikteki tarafsızlık, tarafsız ile tarafsızlığa hedef olanlara çeşitli haklar ve yükümlülükler oluştururken, siyasi tarafsızlık inandırıcı ve istikrarlı olma durumundadır. Çağdaş uluslararası gelişmeler ve özellikle silahların giderek büyüyen vurucu güçleri, kollektif savunma gereksinimine neden olduğu gibi, uyuşmazlıkların çözümünde güç kullanımını da sınırlamaktadır. Bu gelişmeler tarafsızlığın statü olarak uygulanmasını güçleştirici özelliktedir. Ulusal dış politikalarda tarafsızlık, günümüzde belirli durum ve koşullarda uygulana bilirliğinin yanında, uluslararası işlevselliğe de sahip olabilmektedir. ; Die Neutralitaet als völkerrechtliches Mittel ist bis zum 17. th. als Faktum des Sichhera shaltens der Staaten aus dem Krieg anderer Staaten nicht bekannt, obwohl die Neutralitaet in Form von politische Orientierung der Staaten, sich uon Kriegen anderer Staaten herauszuhalten, se it Jahrhunderten praektiziert werden. Die Neutralitaet im völkerrechtlichen Sinn umfasst wechselseitinge Rechte und Pflichten von Neutralen und der Neutralitaet ausgesetzten Parteien. Waehrend politische Neutralitaet glaubwürdigkeit und Stabilitaet uoraussetzt. Diğe Entwicklungen der internationalen Beziehungen und uo rallem die Entwicklungen der Waffensysteme, die die Massengefaehrdungen ermöglicht, fiihrt im Gegenwart nicht nur zur Notwendigkeit der kollektiuen Sieherheit ein, sondem beschraenkt auch die Andwendung der militaerischen Mittels als Jnstrument der Konflikstslösung. Diese Entwicklungen wirken einer Neutralitael uölkerrecht lichen Natur, d.h. also webiger im politische Sinne, entgegegen. Im Gegenwart ist die Neutralitaet fiir die Staaten als Status oder Orierıtiurung nur unter bestimmten nationalen oder internationalen umstaenden und Gegebenheiten uon Nutzen.
Bu çalışmada düşünce kuruluşlarının kamu diplomasisindeki rolleri incelenmiştir. Bu çerçevede Türkiye, ABD ve Almanya çalışmada karşılaştırılmalı olarak çalışılmış ve böylelikle her ülkeden de birer düşünce kuruluşu örneklem olarak tercih edilmiştir. Kendi ülkelerinin içinde ve dışında bilinirlikleri ve saygınlıkları olan, aynı zamanda faaliyetleri itibariyle diğer düşünce kuruluşlarına nazaran görece çeşitlilikleri bulunan Türkiye menşeili Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), ABD menşeili Amerika Birleşik Devletleri Alman Marshall Fonu (German Marshall Fund of the United States-GMF) ve Almanya menşeili Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü (Stiftung Wissenschaft und Politik-SWP) incelenmiştir. Patrick Köllner'in uluslararası ilişkilerde düşünce kuruluşlarının: - Salon işlevi görme ve kişi odaklı iletişim kanalları oluşturma, - Uluslararası ilişkiler çalışmaları hakkında kamuoyunu bilgilendirme, araştırma brokerliği yapma, - Uluslararası ve küresel meseleler hakkında ulusal ve uluslararası gündem oluşturma, - Gayr-ı resmi diplomatik ilişkiler geliştirme, - İkinci görüş sunma, - Danışmanlık işlevi görerek stratejik söylemleri doğrudan etkileme, - Yarı otoriter rejimleri meşrulaştırma ve entelektüel amigoluk yapma, - Düşünce ihraç etme, - Uluslararası ilişkiler ve stratejik araştırmalar anlayışının oluşmasına katkıda bulunma, - Diplomatik eğitimler sunma ve uluslararası ilişkiler eğitim programları yaparak öğrencilere mentörlük etme, rolleri esas alınarak örneklem olarak alınan kurumların kamu diplomasisi bağıntısı araştırılmıştır. Bu doğrultuda çalışmanın iki sorusu bulunmaktadır: 1. Düşünce kuruluşları yürüttükleri faaliyetlerle bir kamu diplomasisi aktörü müdür? 2. Düşünce kuruluşlarının kamu diplomasisi yapım süreçlerinde üstlendikleri roller nelerdir? Birinci soru bağlamında çalışmanın temel hipotezi: sivil inisiyatif olma özelliği bakımından düşünce kuruluşları kamu diplomasisinde birer aktördür. İkinci soru bağlamında çalışmanın temel hipotezi: Köllner'in düşünce kuruluşlarına uluslararası ilişkiler bağlamında atfettiği roller, örneklem düşünce kuruluşları tarafından kamu diplomasisi faaliyeti kapsamında oynanmaktadır. Çalışmanın hipotezlerini sorgulamak için karma bir araştırma yöntemi takip edilmiş ve "literatür taraması", "içerik analizi" ve "niteliksel araştırma" yöntemleri kullanılmıştır. Araştırmanın literatür taraması kısmını diplomasi, kamu diplomasisi ve düşünce kuruluşları oluşturmuştur. İçerik analizi kısmını üç kurumun web sayfaları ve medya yansımaları, rapor, dergi, konferans, panel ve sempozyum bildirileri oluşturmuştur. Son olarak niteliksel araştırma kısmını ise düşünce kuruluşlarının yetkilileri, kamu diplomasisi kurumlarında, düşünce kuruluşlarında görev alanlar ve akademisyenlerden oluşan 13 kişi ile derinlemesine mülakatlar yapılmıştır. Araştırmanın bulguları ışığında ulaşılan sonuca göre düşünce kuruluşları politika uygulayıcılarının politika oluşturmalarında yardımcı kuvvet rolü oynayabilirler. Sivil inisiyatifler olmaları hasebiyle de düşünce kuruluşlarının kamu otoritelerine oranla hareket serbestiyetleri yüksektir. Ayrıca bu çalışmada düşünce kuruluşlarının yardımcı kuvvet rolü oynamalarından hareketle bu organizasyonlar için "Akıncı Birlik" kavramsallaştırması önerilmektedir. Üç farklı ülkede bulunan GMF, SETA ve SWP'nin kamu diplomasisi faaliyetlerinde birer aktör oldukları tez çalışmasının bulgusudur. Ayrıca söz konusu düşünce kuruluşlarının faaliyetlerinin katkısı menşei ülkelerinin siyasi, iktisadi ve sosyal durumlarına göre değişmektedir. Buradan hareketle söz konusu ülkelerin sert güç yerine yumuşak güç bağlamında kamu diplomasisinde düşünce kuruluşlarını bir paydaş olarak görmesi kendilerine uluslararası ilişkilerde avantaj sağlayacaktır. ; The study emphasizes the role of think tanks in public diplomacy. In this context, the Turkey, United States of America, and Germany case studies have been examined. A think tank organization sample was picked from each country to test the relevance of the research hypothesis. The well renowned and prestigious think tank organizations of Foundation for Political, Economic and Social Research (SETA), German Marshall Fund of the United States (GMF) and, The German Institute for International and Security Affairs (Stiftung Wissenschaft und Politik-SWP) has been studied. The relationship of public diplomacy of institutions gained as an example has been investigated based on the following roles of think tanks organizations in international relations developed by Patrick Köllner. According to Köllner, think tank organizations: - Should have salon function and create person-oriented communication channels. - Also need to inform the public about international relations studies. - Act as a research broker. - Set national and international agendas on international issues. - Develop informal diplomatic relations. - Presenting second opinions. - Directly influencing strategic discourses by acting as consultants. - Legitimizing semi-authoritarian regimes and intellectual cheerleading. - Exporting ideas. - Contributing to the formation of an understanding of international relations and strategic research. - Offering diplomatic training and mentoring students by providing international relations training programs. In this direction, the study develops two essential questions: 1. Are think tanks actors of public diplomacy with the activities they conduct? 2. What are the roles of think tanks in building public diplomacy? The first question is leading to the study's main hypothesis, which is: to be a civil initiative, think tanks are actors in public diplomacy. While the second question introduces another aspect of the research's hypothesis: The roles that Köllner attributes to think tanks in international relations are played by sample think tanks within public diplomacy activities. A combination of "literature review", "content analysis" and "qualitative research" is followed in the thesis study. The literature review comprises the investigation of notions such as diplomacy, public diplomacy, and think tanks as a part of the research. The content analysis makes up for the three institutions' websites browsing, media reflections, reports, magazines, conferences, panels, and symposiums' examination. The qualitative research part was conducted with in-depth interviews with 13 people representing official spokespersons of think tanks, public diplomacy institutions, former think-tankers, and academics. According to the conclusion reached considering the findings of the research, think tanks can play an auxiliary power role in policymaking by same-field practitioners. Since they are civil initiatives, think tanks have higher freedom of action compared to state authorities. Besides, the conceptualization of "Akıncı Unity" is recommended in this study for think tanks based on their role as an auxiliary force. The case of GMF, SETA and SWP organizations as actors in public diplomacy activities in the three different countries constitutes the findings of a thesis study. The contribution of these think tanks' activities varieties according to the political, economic, and social situation in their countries. From here, it will give them an advantage in international relations if countries consider the think tanks institutions a stakeholder in public diplomacy linked to the soft power context rather than hard power.
Son yıllarda Avrupa'daki toplumsal ve siyasal gelişmeler her alanda olduğu gibi eğitim alanında da köklü değişimleri beraberinde getirmiştir. Avrupa Birliğindeki bu gelişmeler, aynı zamanda birden çok yabancı dil öğrenme gereksiniminin artmasına da yol açmıştır. Böylece, yabancı dil öğretimi ve izlenecek yabancı dil politikası gittikçe önem kazanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Avrupa Konseyi, yabancı dil öğretiminin daha etkin ve verimli olmasını sağlayacak yeni düzenlemeler yapmayı öncelikli görevleri arasına almıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde dil ve kültür çeşitliliği korunması ve geliştirilmesi gereken bir zenginlik olarak değerlendirilmektedir. Bu düşünceye uygun olarak tüm Avrupa Birliği ülkelerinde "Avrupa Konseyi Yabancı Diller Eğitimi Ortak Kriterleri" çerçevesinde yabancı dil eğitim-öğretim izlencelerinin oluşturulmasına, ders araç-gereçleri geliştirilmesine, aynı zamanda bireylerin yabancı dil düzeylerinin saptanması ve belgelendirilmesinde ortak ölçütlerin belirlenmesine ve böylece bireylerde yaşam boyu yabancı dil öğrenme bilinci oluşturmaya çalışılmaktadır. Ne var ki, bu durum Avrupa Birliğine aday ülkeler arasında yer alan ülkemiz için geçerli değildir. Oysa, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde değişen koşullarına uygun olarak yabancı dil eğitim politikamızın yeniden gözden geçirilmesi ve "Avrupa Konseyi Yabancı Diller Ortak Kriterleri"ne uygun izlencelerin geliştirilmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bu bağlamda, ülkemizde yabancı dil olarak tek bir dilin egemenliğine dayalı yabancı dil öğretimi yerine, öğretim programlarında farklı dil seçeneklerine yer verilerek, her yaş grubuna ve toplumun her kesimine uygun programlarla yabancı dil öğretimi yaygınlaştırılmalı ve buna uygun yabancı dil politikaları geliştirilmelidir. ; Die gesellschaftlichen und politischen Entwicklungen der letzten Jahre in Europa haben unter anderem auch im Bildungsbereich wesentliche Veränderungen mit sich gebracht. Diese Entwicklungen innerhalb der Europäischen Union haben gleichzeitig zu einem Bedarf am Erlernen einer Fremdsprache oder mehrerer Fremdsprachen geführt und somit gewinnen der Fremdsprachenunterricht und demzufolge auch die Fremdsprachenpolitik immer mehr an Bedeutung. In diesem Zusammenhang erscheint das Bemühen um die Ausgestaltung und effizientere Koordination des schulischen Fremdsprachenunterrichts als eine vordringliche sprachenpolitische Aufgabe im Europarat. Es wird immer darauf hingewiesen, dass die sprachliche und kulturelle Vielfalt in den EU-Ländern ein Reichtum ist, den es zu unterstützen und zu entwickeln gilt. Dementsprechend streben alle EU-Länder danach, die Entwicklung der fremdsprachlichen Lehrpläne, der Lehrmaterialien und der Test- und Prüfungsverfahren, die Einstufung und Zertifizierung der Kompetenzniveaus von Lernenden mit Hilfe des "Gemeinsamen Europäischen Referenzrahmens für Sprachen" zu vereinheitlichen und gleichzeitig ein Bewusstsein für die Notwendigkeit von einem lebenslangen Fremdsprachenerwerb zu initiieren. Doch leider gilt das für die Türkei als EU-Kandidaten noch nicht. Deshalb ist es unumgänglich, die Fremdsprachenpolitik, gerade weil wir uns auf dem Weg in die EU befinden, in Bezug auf die veränderten Bedingungen zu überprüfen, und den Fremdsprachenunterricht im türkischen Bildungssystem an den "Gemeinsamen Europäischen Referenzrahmen für Sprachen" zu adaptieren sowie gemäß dessen Kriterien neu zu gestalten. Daraus ergibt sich, dass es nicht nur die Dominanz einer einzigen Fremdsprache geben darf, sondern dass man diverse Fremdsprachen in die Schulprogramme aufnehmen muss. Darüber hinaus müssen diese Programme auf alle Altersgruppen aus verschiedenen Gesellschaftsschichten ausgedehnt werden. Unter Berücksichtigung all dieser oben genannten Punkte muss man eine erfolgreiche Fremdsprachenpolitik entwickeln.