Discussions on the width of the national airspace have been a frequent topic on the agenda of Turkish-Greek relations after 1974. Discussions on this issue arise, in particular, from the difference between the width of the Greek national territorial sea and the width of its airspace. The rules of international law, while regulating the rights related to the sovereignty of the states, stipulated that the sovereignty of the state covers the territorial lands, the territorial seas forming the coasts of these lands, and the airspace over these regions as a whole. In short, the territorial sea border of a state and the width of its national airspace must be the same; It is accepted that the state has exclusive sovereign rights over these areas. Although airspace problems are not a problem that directly affects the relations between Turkey and Greece, they come to the fore at various times as a secondary problem among other problems. Airspace issues, which is a problem of international law, is a research subject that is suitable for obtaining many findings related to international politics. There are previous studies on this subject in Turkey. However, in this study, it has tried to deal with the issue from the perspective of international relations as much as possible. Keywords: Turkey, Greece, International Law, Airspace, Aegean Sea
Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından, ulus ötesi etkileriyle küresel gelişmeler, güvenlik konusunda çalışan akademisyenleri, politika yapıcıları, siyasetçileri devlet-merkezli ve askeri-odaklı güvenlik tanımının ötesine taşımıştır. Bu dönüşümle, kalkınmayı güvenlikle ilişkilendiren söylemler de ivme kazanmıştır. Bu söylemlerin ve güvenlik ile kalkınma arasında kurulan bağın göç ve hareketlilik olguları üzerinde de önemli etkileri olmuştur. Zenginler, vasıflı işçiler, "gelişmiş" Batı'nın turistleri serbest dolaşım hakkından sorunsuz bir şekilde yararlanırken; aynı hakkı kullanmak isteyen, sığınmacıları, mültecileri, fakir, vasıfsız ve "düzensiz" göçmenleri kapsayan ve "artık nüfus" olarak nitelendirilebilecek gruplar yoğun ve sert teknolojik/bürokratik kontrol ve güvenlik pratiklerine maruz kalmaya başlamıştır. Bu pratiklerden bir tanesi, Avrupa Birliği'nin (AB) dış sınırlarını bu "istenmeyen"/"artık nüfusa" karşı korumak için faaliyete geçirilen Frontex'in kurulmasıdır. Operasyonel ve kurumsal yapısı itibariyle militarize bir organ olan Frontex, "artık nüfus"tan doğabilecek sözde tehditlere karşı bir kontrol teknolojisine dönüşmüştür. Bu çalışma, biyopolitikayı bir yönetim teknolojisi olarak ele alan Foucaultcu yaklaşım temelinde, bu değişim ve gelişmeleri eleştirel bir yolla çözümlemeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken, ilk olarak, AB'nin göç rejimini şekillendiren ve biyopolitikanın bir yansıması olan kalkınma ve güvenlik arasında kurulan bağ tahlil edilmiştir. Daha sonra, Frontex ve Frontex'in Türkiye-Yunanistan sınırındaki rolü incelenerek bu tahlil daha somut hale getirilmiştir. Son olarak, Frontex'in operasyonlarının göçmen haklarını ihlal ettiği ortaya konmuş ve bu nedenle AB ve ilgili devletler tarafından geliştirilen biyopolitik göç rejimine karşı insan odaklı, eleştirel bir siyasi duruşun geliştirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. ENGLISH TITLE & ABSTRACTBiopolitics, security and the role of Frontex on the Turkish-Greek borderFollowing the end of the Cold War, global developments with their transnational effects have induced security scholars, policy makers and politicians to move beyond state-centric and military-focused conceptualization of security. In this transformation, discourses linking development to security have gained momentum. To put it differently, "liberal" states of the West have constructed a biopolitical distinction between "developed" and "underdeveloped" populations and administered the latter as a security threat to the former. Such framings and the nexus between security and development have had important repercussions for the mobility of people. The rich, skilled labours, tourists from "developed" West have come to enjoy the right to free movement without much of interruption. On the other hand, the "surplus" population, including asylum seekers, refugees, poor, unskilled and "irregular" migrants have been exposed to intense technological/bureaucratic control and surveillance practices. One of them is the introduction of Frontex for policing the European Union (EU)'s external borders against this "unwanted"/"surplus" population in conformity with new discourses linking development to security. This militarized body equipped with war-like devices has turned into a technology of containment related to the so-called threats stemming from "surplus" population. On the basis of these transformations, this paper aims to problematize and unpack these issues through building upon Foucauldian approaches on biopolitics as a technology of government. In particular, the paper, first, deconstructs the nexus between development and security in the EU's migration regime. This analysis is made more tangible by looking into the activities of Frontex on the Turkish-Greek border. Finally, this paper draws the attention to the human rights implications of this security architecture and resultant practices.
ÖZETTürkiye-Yunanistan ilişkileri tarihi süreçte güvensizlik temeline dayandırılmıştır. Bu güvensizlik 1950 yılında ortaya çıkan Kıbrıs sorunuyla pekişerek büyümüş, bu dönemde iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar realist bakış açısıyla çözüme ulaştırılmaya çalışılmıştır. 1999 yılında düzenlenen Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne aday gösterilmesi ilişkileri farklı bir boyuta taşımıştır. Geçmişe bakıldığında tarihleri boyunca hem Türkiye hem de Yunanistan birçok ekonomik krizle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu krizlerden en önemlisi; 21. yüzyıl itibariyle kendini hissettirmeye başlayarak 2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan ve 2009'un son çeyreği ile Avrupa Borç Krizi'ne dönüşen küresel ekonomik krizdir. Çok sayıda ülke bu krizden olumsuz etkilenirken özellikle Yunanistan AB bünyesinde en çok zarar gören ülke olmuştur. Kısa bir süre sonra ise Avrupa Borç Krizi Yunanistan borç krizine dönüşmüştür. Bu netice doğrultusunda, başta AB ülkeleri olmak üzere çok sayıda dünya ülkesini etkisi altına alan Avrupa Borç Krizi'nin Türkiye-Yunanistan ilişkilerine olası etkilerinden yola çıkılarak bu çalışma hazırlanmıştır. Bu bağlamda Avrupa Borç Krizi sonrası süreçte Türkiye-Yunanistan ilişkileri, AB-Yunanistan ilişkisini ortaya koyan bağımsız değişken ve yaşanan ekonomik krizin Türkiye-Yunanistan ilişkilerine etkisini gösteren bağımlı değişken ile birlikte neo-realist kuram çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda iki ülke arasında yaşanan Ege ve Kıbrıs gibi siyasi anlaşmazlıkların çözüme ulaştırılıp ulaştırılamayacağı noktasında bir analiz yapılması amaçlanmıştır. Bu gaye uyarınca çalışma üç ana bölümden oluşturulmuştur. İlk bölümünde realizm, neo-realizm ve çalışmanın alt problemlerinden ilkini oluşturan Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin genel çerçevesi neo-realizm bakış açısıyla çizilmiştir. İkinci bölümde, çalışmanın ikinci alt problemini oluşturan Avrupa Borç Krizi'nin ortaya çıkış nedenleri ile Yunanistan ve Türkiye'ye etkilerine değinilmiştir. Çalışmanın ana araştırma sorusunu oluşturan Avrupa Borç Krizi sonrası Türkiye-Yunanistan ilişkileri ise üçüncü bölümde değerlendirilmiştir.Çalışmanın sonucunda uluslararası sistemin günümüzde "Çok Kutupluluğa" doğru dönüştüğü belirlenmiştir. Avrupa'da tecrübe edilen borç krizinin Avrupa Birliği'nin kendini sorgulamasına neden olduğu, Almanya'nın süreç ve kriz yönetiminde ön plana çıktığı, Yunanistan'ın ise ulusal çıkarları doğrultusunda yaşanan borç krizini fırsata çevirerek içinde bulunduğu durumu Türkiye ile olan siyasi sorunlarında bir taviz aracı olarak kullandığı sonucuna varılmıştır. Her ne kadar 1999 Helsinki Zirvesi'nin ardından Türkiye ile Yunanistan arasında ekonomik ve sosyal yönden çok sayıda işbirliği yolu açılmış olsa da, Avrupa Borç Krizi sonrasında AB-Yunanistan ilişkisinin sıkılaşarak devam ediyor olması da açık bir gerçektir. Bu durum, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde Ege ve Kıbrıs gibi geçmişten günümüze taşınan siyasi anlaşmazlıkların uzun bir süre daha Avrupa Birliği nezdinde çözüme kavuşturulamayacağını ortaya koymaktadır. ABSTRACTTurkey-Greece relations are based on the fundamental insecurity in the historical process. This insecurity grew by consolidating with the Cyprus problem that emerged in 1950, and the problems between the two countries were tried to be resolved by realist point of view. At the Helsinki Summit in 1999. Turkey's relations with the European Union, the nomination was moved to a different dimension. In retrospect, dates throughout Turkey and many have been forced to fight the economic crisis as well as Greece. The most important of these crises; It is the global economic crisis that began in the United States in 2008, beginning with self-empowerment in the 21st century and turning into the European Debt Crisis with the last quarter of 2009. While many countries are negatively affected by this crisis, Greece has been the most damaged country in the EU. Soon after, the European Debt Crisis became Greece's debt crisis. In line with this conclusion, especially European Union countries, including many countries of the world under the impact of the possible effects of the European debt crisis based on this study has been prepared on the Turkey-Greece relations. In this context, analyzed within the framework of neo-realist theory of the Turkey-Greece relations in the aftermath of the European debt crisis with the independent variable that reveals the EU-Greece relationship and the dependent variable that shows the impact of economic crisis in Turkey-Greece relations. As a result of this evaluation, it was aimed to make an analysis at the point where the experienced political disagreements between the two countries, Cyprus and Aegean, could not be delivered. In accordance with this objective, the study is composed of three main sections. The first section of realism, neo-realism, and forming the framework of the first Turkey-Greece relations problems of the sub-study were drawn from the point of view of neo-realism. In the second part, forming the second sub-study problems with the reasons for the emergence of the European debt crisis and it is addressed to the effects of Greece and Turkey. The study constitutes the main research question after the European Debt Crisis Turkey-Greece relations have been evaluated in the third section.At the end of the study, it was determined that the international system is now turning towards "Polarity". Europe's experience as the debt crisis in the European Union caused the self-questioning, Germany's process and that came to the fore in crisis management, while Greece national interests in accordance experienced were in turning the opportunities of the debt crisis compromise the vehicle's political problems with Turkey as the result that we use as. Although the 1999 Helsinki Summit the following economic and social aspects of many ways of cooperation from between Turkey and Greece opened, though, it is an obvious fact that EU and Greece relationships continues to tighten after the debt crisis. This case shows that the political disagreements moved from the past to the present in Turkey-Greece relations such as Aegean and Cyprus cannot be resolved for a long time within the European Union.