An ethnographic view on African football migrants in Istanbul
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 68, Heft 1, S. 1-20
ISSN: 1309-1034
38 Ergebnisse
Sortierung:
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 68, Heft 1, S. 1-20
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 68, Heft 1, S. 21-38
ISSN: 1309-1034
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 68, Heft 1, S. 39-58
ISSN: 1309-1034
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 15, Heft 1, S. 167-195
ISSN: 1309-0593
Afrika Birliği, 2014 yılında başlattığı girişimle, Afrika kıtasını bölgesel bir uluslararası ceza mahkemesine kavuşturmayı amaçlamaktadır. Bu girişim, Nüremberg'ten bu yana evrensel olarak uygulanagelen uluslararası cezai muhakemede daha önce örneği olmayan yeni bir araçtır. Söz konusu girişimin önemi, uluslararası ceza hukukunda bölgeselleşme kavramını tartışmaya açma potansiyeli taşımasındandır. Kıta düzeyinde bütünleşmeyi hedef alan Afrika Birliği, 2000'li yılların başından itibaren artan şekilde uluslararası ceza adaletini gündemine almaktadır. Afrika Birliği, uluslararası cezai muhakeme araçlarının Afrikalıları haksız yere hedef aldığı iddiasına dayanmaktadır. Ancak bu durum, uluslararası ceza hukuku normlarının tümden reddi anlamına gelmemektedir. Talep edilen, bu normların Afrika devletlerinin önceliklerini, değer ve farklılıklarını içerecek şekilde reforme edilmesidir. Bu anlamda "Afrika Ceza Mahkemesi", uluslararası cezai muhakemenin bilinen araçlarından pek çok açıdan farklılaşan bir yargı yetkisine sahip olacaktır. Bölgesel ve evrensel olan mutlak surette birbirine karşıt olmak zorunda değildir. Her ne kadar işler bir mekanizma kurabilmek için Afrika Birliği'nin aşması gereken pek çok sorun olsa da Afrika Ceza Mahkemesi sayesinde yaratılacak bölgesel uygulama ve teamüllerin uluslararası ceza hukukunun gelişimine katkı sunması beklenmektedir.
Dünyanın en geri kalmış kıtası olarak Afrika'nın dünya ülkeleriyle ilişkileri köle ticareti ve sömürgecilikle başlamıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında özgürlüklerine kavuşan Afrika ülkeleri sahip oldukları hammadde ve doğal kaynaklar nedeniyle sürekli büyük güçlerin ilgi odağında olmuştur. Gelişen teknoloji ile hammaddeye duyulan ihtiyacın artması hem gelişmiş hem de gelişen ülkelerin Afrika ile yakın ekonomik, ticari ve kültürel ilişki içine girmesine yol açmıştır. Türkiye de günümüzde dünya ile bütünleşme çabasında olan Afrika ile çok yönlü ilişki kurma amacına yönelmiştir. 1998 Afrika Açılım Planı ile başlayan süreç büyük bir ivme ile geliştirilerek, işbirliği ve stratejik ortaklık aşamalarına ulaşmıştır. Gelişen Türkiye Afrika ilişkileri artık Türkiye Afrika Ortaklığı hedefini gerçekleştirmeye yönelmiştir. ; As the most underdevelopment continental, Africa's relations with the other countries had begun with the slave trading and colonization. The African countries, which had regained their freedom after the Worl War II, have been in the spotlight of the big Powers, because of the raw materials and the natural sources that they have. The rise of requirement to the raw materials owing to the improving technology causes that both the developed and the developing countries has established close economic, commercial and cultural relations with the African countries. Turkey has also leaned to establish multiletaral relations with the Africa which has been trying to be integrated to the world nowadays. The process beginning with the 1998 Action Plan of Turkey's Opening Policy to Africa has been improved by a great momentum and come up to cooperation and the strategic partnership phases. The relations between developing Turkey and Africa are heading towards to fulfill the aim of "Turkey Africa Partnership".
BASE
Güney Afrika'da 1948 yılında başlayan Apartheid rejimi 27 Nisan 1994 yılında gerçekleştirilen ülkenin ilk ve çok partili demokratik seçimlerine kadar hâkim yönetim anlayışı olmuştur. Apartheid rejimi hükümetleri medyayı kendi kontrolleri altında tutmak için hem yasalardan hem de idari kontrol gücünden yararlanmıştır. Daniel François Malan ile başlayan ve 1960'larda zirveye ulaşan Apartheid rejimi basını ve tüm medyayı kontrol altına almıştır. Afrikaanca dilinde yayın yapan basın kuruluşları rejimin sözcüsü gibi hareket ederken, muhalif İngilizce basın sansüre maruz bırakılmıştır. Radyo ve televizyon sektörleri de Güney Afrika Yayın Kurumu (South African Broadcasting Corporation – SABC) tarafından kontrol edilmiş ve kurum tam anlamıyla 1980'lerin ikinci yarısından itibaren başlayacak olan liberalleşme dalgasına kadar televizyon ve radyo alanında ülkedeki tekel konumunu korumuştur. Sinemada durum bundan farklı değildir. A Şeması ve B Şeması sübvansiyonlarıyla Apartheid hükümetleri sinema sektörünü kontrol etmiş ve filmlerin otosansüre bağlı olmasını sağlamıştır. Apartheid ideolojisine aykırı filmlerin veya eleştirel filmlerin özgür bir şekilde halka gösterilmesi mümkün olmamıştır. Örneğin, eleştirel bir filmin yönetmeni olan Gibson Kente, How Long (1976) filminin içeriği yüzünden tutuklanmıştır. 1980 – 1990 döneminde üçüncü sinema ve eleştirel filmlerin yükselişe geçmesi ülkenin içinde bulunduğu siyasal ortamla direkt olarak bağlantılıdır. Apartheid rejiminin zayıflaması üzerine üçüncü kuşak sinema ve eleştirel filmler mevcut rejime karşı çok önemli bir sanat aracı olarak karşı durmuştur. Sistem ve hükümet eleştirisi yapmışlardır. Eleştirel filmler ve üçüncü sinema Apartheid rejiminin çözülme yıllarında demokrasi mücadelesini destekler nitelikte Apartheid eleştirisi yapmışlardır. Bu kuşağın en önemli özelliği rejim ve sistem eleştirisi yapmasıdır. Sinema alanına özgürlüğü getiren iki husus vardır. Birincisi, Güney Afrika'nın 1980'lerden itibaren büyük bir yıkıma sebep olabilecek bir iç savaşa doğru sürüklenmesidir. Bundan çekinen Apartheid hükümetleri sadece sinemayı değil, basın ve televizyon olmak üzere birçok medya alanını kısmen de olsa özgürleştirmiştir. Baskıları hafifletmiş ve muhalif gazetelerin yayınlarına izin verilmiştir. Bu ortamdan faydalanan yönetmen ve yapımcılar 1980 – 1990 döneminde üçüncü sinema kuşağını ve eleştirel filmleri beyaz perdeye aktarmışlardır. Sinema alanına özgürlüğü getiren ikinci ve en önemli husus siyasal dönüşümdür. Siyasal dönüşümün neticesinde demokrasiye geçilmesinin temel sebepleri uluslararası baskı, Güney Afrika'ya uygulanan ambargolar, siyahların silahlı mücadelesi ve ülkenin uluslararası toplumdan izole edilmesidir. Sinema Apartheid döneminde hükümetlerin baskısı altındayken siyasal dönüşümden sonra özgürlük ortamına kavuşmuştur. Siyasal dönüşümün en önemliayağı olan anayasa çalışmaları neticesinde 1996 Anayasası yapılmıştır. Bu anayasada medya ve ifade özgürlüğü garanti altına alınmıştır. İfade özgürlüğünün anayasal garanti altına alınması ırksal çeşitliliği ve demokrasisi sayesinde 2000'lerin başında gökkuşağı ulusu olarak nitelenen Güney Afrika'da sinemacıların özgür bir şekilde sanatını icra etmesine olanak tanımıştır. Siyahlar sinemada ayrıma ve ırksal kategorizasyona bağlı olmadan özgür bir şekilde sanatçı ve yapımcı olarak faaliyet göstermeye başlamışlar ve eleştirel yönü kuvvetli filmler çekebilmişlerdir. Makalenin amacı Güney Afrika'da sinemanın Apartheid döneminde ve sonrasındaki değişimini, bu değişimde üçüncü sinema dalgasının etkisini ortaya koymaktır. Bunu anlatabilmek aynı zamanda Apartheid rejiminin siyasal tarihine de değinmeyi gerekli kılar. Güney Afrika'da sinema siyasetten ayrı düşünülemez. Apartheid rejimi sinemayı sansür ve başka araçlarla kontrol altında tutmuştur. Apartheid hükümetlerinin baskısı yumuşadıkça sinemada özgür sesler duyulabilmiştir. Apartheid rejiminin çökmesiyle sinema aktörleri ve yapımcılarının özgürleştiğini görüyoruz. Makalede bu amaca uygun olarak yöntem seçiminde hassasiyetle davranılmış ve gelenekselci – tarihselci yöntem seçilmiştir. Sinemanın gelişimini ve değişimini sosyal ve siyasal bağlamından kopartamayız. Bu sebeple sosyal vakaları bir laboratuvar ortamında çalışmayı öneren davranışsalcı yöntemin yerine tarihsel ve sosyal bağlamında değerlendiren gelenekselci – tarihselci yaklaşım benimsenmiştir. Raymond Aron sosyal bilimlerde ve uluslararası ilişkiler çalışmalarında gelenekselciliği benimseyen bilim insanlarından biridir. Aron'a göre, sosyal vakalar yaşanan sosyal ve siyasal bağlamından kopartılamazlar. Bu sebeple makalede sinemanın gelişimi tarihsel ve sosyal olaylar bağlamında ele alınmış ve gelenekselci yöntem benimsenmiştir. ; In 1948, National Party won the elections under the leadership of Daniel François Malan. François Malan was the founder of Apartheid regime in South Africa. He wanted to divide the country into different races. In this system, black people were isolated from all segments of society and also government of the country. Afrikaans government exploited natural resources of the country and made black people slave and ordinary workers. African National Congress and blacks were organized by Nelson Mandela and his revolutionary friends to topple the regime. In 1980s and 1990s, Apartheid regime was weakened by international isolation, embargoes, economic recession, and armed attacks of African National Congress because of its racist stance. Upon this desperate situation, President of South Africa of that time Frederik Willem de Klerk started the era of political transformation by releasing Nelson Mandela and political prisoners from jail and opening the doors for negotiations. After hard negotiations between governing National Party and African National Congress, on 27 April 1994, African National Congress won the elections and Nelson Mandela was elected as the President of South Africa. In 1996, a new constitution was written. With this constitution, freedom of expression and media was taken under the guarantee of the constitution. This environment freed cinema and other types of media from Apartheid regime's fences. Since that time, South Africa has been called the rainbow nation for its various races, languages, and religions. During Apartheid regime, cinema and other types of media were controlled by Apartheid governments and Afrikaans people. Afrikaans press was the mouthpiece of the governing National Party. English press was censored by Apartheid governments and bureaucrats. Critical press and films were censored. South African Broadcasting Corporation (SABC), which was established in 1936 with an official act, has been the state monopoly of radio and television until the mid-1980s. Also, SABC was the mouthpiece of Apartheid governments. Cinema also has been censored until the mid-1980s. Apartheid governments created and used A Scheme and B Scheme Subsidies to control cinema sector. While A Scheme Subsidy was for English and Afrikaans films, B Scheme Subsidy was created for black films including black actors and languages. Films, which benefited from these subsidies, couldn't become critical of Apartheid governments. Critical films were censored and maybe banned according to their degrees. For instance, Gibson Kente, an important director of Apartheid era, was arrested because of his film called How Long (1976) and its critical context. However, political transformation, which was born because of economic recession, international isolation and armed struggle of African National Congress, changed this desperate situation. In 1980s and 1990s, third cinema and critical films developed in South African cinema. These films and third cinema criticized the system of Apartheid and governments. Also, father figure of state was criticized because of its brutal killings. These films were My Country My Hat (1983), Mathata (1984), Mapantsula (1988), the Chicken Man (1990), and Midnite Rush (1990). These cinema milestones criticized Apartheid regime and the system. Thanks to political transformation, which commenced in the late-1980s by National Party and African National Congress, South African cinema has seen an important freedom environment to produce films until today. While Apartheid regime was preventing black people from being actors and directors of films, in new rainbow nation black people can reach these positions while not being isolated by the whites of society. Ramadan Suleman, Khalo Matabane, Teddy Mattera, Zola Maseko, Ntshavheni Wa Luruli, John Kani, and Madoda Ncayiyana are important actors and directors of the new period. Moreover, in this new period black people can reach the presidency of South Africa. After Apartheid, the National Film and Video Foundation was founded to equally support film directors and actors whatever their races or religions. Today, South African cinema provides equal opportunities for blacks and whites. Blacks can take reasonable share from cinema sector today. The purpose of this article is to show changing nature of cinema during and after Apartheid, and impacts of the wave of third cinema on this changing nature. Being able to explain this also makes it necessary to touch upon political history of the Apartheid regime. Cinema in South Africa can't be separated from politics. The Apartheid regime controlled cinema through censorship and other means. As the pressure of the Apartheid governments decreased, free voices could be heard in the cinema. With the collapse of the Apartheid regime, we see the liberation of cinema actors and producers. In the article, the selection of the method in accordance with this purpose has been carefully treated and the traditionalist – historicist method has been chosen. We cannot isolate the development and change of cinema from its social and political context. Because of this reason, the traditionalist - historicist approach, which evaluates social cases in historical and social context, has been adopted instead of the behavioralist method that suggests working social cases in a laboratory environment. Raymond Aron is one of the scientists who embraced traditionalism in social sciences and international relations studies. According to Aron, social cases cannot be detached from their social and political context. For this reason, the development of cinema is discussed in the context of historical and social events in the article and traditionalist method has been adopted.
BASE
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 68, Heft 1, S. 59-81
ISSN: 1309-1034
Yüksek Lisans Tezi ; Dünya üzerinde yatırım yapılabilecek fiziki yapı bakımından en uygun alan Afrika Kıtası'dır. Gelecekte kıtanın daha da çok değerleneceği göz önünde bulundurulduğunda Dünya üzerindeki birçok ülkenin Afrika üzerinde özel bir politika geliştirmesi kaçınılmaz olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kültürel mirasın ve din kardeşliğinin etkisi ile Afrika kıtasına olan bakış açısını 1998 yılında hazırladığı Afrika'ya Açılım Eylem Planı ile değiştirmiş ve 2002 yılında Ak Parti'nin iktidara gelmesi ile çok yoğun bir şekilde kıta üzerinde faaliyetlerini artırmıştır. Özellikle Dışişleri Bakanlığınca "Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler" bakış açısı ile yıllar boyunca sömürülen Afrika insanına destek verilmesi amaçlanmıştır. Bu politikanın amacı, hiçbir sömürme gayesi gütmeden Afrika ülkelerinin yine kendi vatandaşlarının özgür iradeleri ile kalkınmasına yardımcı olmaktır. Çalışma, kuramsal bir altyapıda Afrika ile Türkiye ekonomik ilişkilerini ele almaktadır. Bunun temel sebebi yapılacak bir ampirik çalışmada ihtiyaç duyulan verilerin Afrika ülkelerinin birçoğu için sadece son birkaç yıl için elde edilebilmesidir. Çalışmanın temel amacı ise Afrika-Türkiye ilişkilerinin özellikle Afrika Açılım Eylem Planı sonrasında gösterdiği ekonomik gelişmeyi ortaya koymaktır. ; The most suitable area for investments in terms of physical structure in the world is the African Continent. Since it is expected that the continent will be valued even more in the future, it is inevitable that many countries in the world will develop a special policy on Africa. Republic of Turkey's cultural heritage and a religious brotherhood. In 1998, it changed its perspective on the African continent with the Opening to Africa Action Plan. With the coming to power of the AK Party in 2002, it has intensely increased its activities on the continent. In particular, the Ministry of Foreign Affairs initiated the "African solutions to African problems" perspective. Thus, it was aimed to support the African people who were exploited for years. The ...
BASE
Türkiye'nin 2002'de Ak Parti ile birlikte yaşamış olduğu siyasi iktidar değişimi, siyasetin etkide bulunabileceği bütün alanlarda değişimi beraberinde getirmiştir. Bu değişimin gerçekleşmiş olduğu en önemli alanlardan bir tanesi de dış politika olmuştur. Türk dış politikası bu dönemde birçok yeni siyasi değer edinerek farklı coğrafyalarda bulunan siyasi, kültürel ve ekonomik yapılar ile ilişkilerini geliştirmeye başlamış ve bölgesel açılım politikaları gerçekleştirmiştir. Bu açılım politikalarının gerçekleştirildiği ve ilişkilerin eskiye nazaran çok daha ileri bir seviye geldiği önemli bölgelerden bir tanesi de Afrika kıtasıdır. Türkiye, Afrika kıtasında en fazla temsil edilen ülkeler arasında ilk dörtte bulunmakta ve dış politika misyon araçları olan büyükelçilikler, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye Maarif Vakfı ve YTB ile birlikte kıtanın tamamında farklı alanlarda çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışma Türkiye'nin Afrika politika yapım sürecini 2002 yılından itibaren değişen dış politika perspektifini esas alarak sorgulmakta ve yeni politika perspektifi çerçevesinde oluşan dış misyon kuruluşlarının Kıta'daki faaliyetlerini incelemektedir. ; The change of political power in 2002 with AK Party in Turkey brought with it changes in all areas where politics could have any impact. One of the most important areas in which these changes were seen was the foreign policy field. In this period, Turkish foreign policy acquired many new political values, and began to develop its relations with political, cultural and economic structures in different geographical areas, realizing regional initiatives. One of the important regions where these initiatives were performed and relations reached a much higher level than before was the African continent. Turkey ranks among the top-four countries that are most represented in the African Continent, and performs activities in different fields throughout the continent together with foreign policy mission instruments such as Embassies, TIKA, Yunus Emre Institute, Turkish Maarif Foundation and YTB. This study investigates the African Policy-making process of Turkey based on the changing foreign policy perspective since 2002, and examines the activities of foreign mission organizations that have been formed within the framework of the new policy perspective in the continent.
BASE
Egemen ulus devlet teorisi 1648 Vestfalya (Westphalia) Anlaşması sonrasında uluslararası ilişkiler disiplinine girmiştir. Bu anlaşma ile uluslararası ilişkilerde anarşi ortamı bir dereceye kadar kontrol altına alınmıştır. Vestfalya Anlaşması ile devletlerin egemenliği, eşitliği ve iç işlerinde bağımsızlığı uluslararası ilişkilerde karşılık bulmuştur. Devletlerin, belirli bir coğrafi alanda, belli bir nüfusa sahip, diğer devletlerce tanınan ve egemenliğe sahip olan siyasi oluşumlar olarak tanımlanması, uluslararası ilişkiler için önemli bir noktadır. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı ve siyasal devamlılığı olarak, uluslararası alanda kişilik bulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun mali borçlarının Türkiye tarafından ödenmesi, bu siyasal mirasçılığın ve devamlılığın ispatı durumundadır. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye-Afrika ülkeleri arası ilişkilerin uzun bir tarihi geçmişi ve bağları olduğu göz önünde tutulmalıdır. Afrika kıtası kültür, etnik yapı ve dil olarak oldukça zengin bir coğrafyadır. Zengin kaynakları ve sanayileşme devriminden uzak olması nedeniyle batılı medeniyetlerin özellikle 1881-1914 yılları arasında sömürgeleştirilmesine maruz kalmıştır. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında ise dekolonizasyon süreci ile Afrika'nın modern devletleri ortaya çıkmıştır. Afrika genç nüfusu ve var olan maden zenginliğine rağmen en yoksul kıta olarak kabul edilmektedir. Hem maddi hem de insan kaynaklarının zenginliği, Afrika'nın gelişmiş ülkeler tarafından dikkat çeken bir kıta olmasına neden olmaktadır. Türkiye 2000'li yılların başına kadar göz ardı ettiği ilişkilerine özellikle "Afrika Açılım Planı" çerçevesinde önem vermeye başlamış ve Afrika ile ilişkileri farklı bir boyut kazanmaya başlamıştır. Bugün Türkiye'nin, Afrika kıtasındaki ülkelerin yeni stratejik partneri haline geldiğini söylemek mümkündür. 5 Bu çalışmanın amacı; görüşme yöntemi kullanılarak TASAM Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Afrika Dış İşleri Bakanlığı verilerini kullanılarak, gelişmekte olan Afrika – Türkiye ilişkilerini genel olarak değerlendirmek ve Türkiye'nin Afrika ülkelerine yönelik dış politikasını analiz edebilmektir. Bu bağlamda çalışma, Türkiye'nin dış politikadaki duruşu, Türk dış politikasında Afrika açılımı, ekonomi, sağlık ve eğitim boyutunda Afrika ile ilişkiler ve bu ilişkilerin geleceği değerlendirilerek literatüre katkı sağlamak amacındadır. ; Sovereignty of nation-state theory has entered the discipline of international relations after the 1648 Westphalia Agreement. With this agreement, the anarchic environment has been controlled to some extent in international relations. With the Westphalian Treaty, independence in the sovereignty, equality and non interference in the internal affairs of the states has been met by international relations. It is an important point for international relations that states are defined as political entities with a certain geographical area, a certain population, and the recognition and sovereignty of other states. Turkey, as the heir of the Ottoman Empire and political continuity, has found international character. The payment of the financial debts of the Ottoman Empire by Turkey is a condition of this political inheritance and continuity. From this point of view, it should be noted that the relations between Turkey and African countries have a long historical background and ties. The African continent has a very rich geography of culture, ethnicity and language. Due to its rich resources and distance from the industrial revolution, it has been subject to colonization of western civilizations, especially between 1881 and 1914. In the second half of the 20th century, the decolonization process and modern states of Africa emerged. Africa is considered to be the poorest continent despite its young population and its wealth of minerals. The richness of both material and human resources makes Africa a continent that draws attention of developed countries. 6 Turkey has begun to attach importance to the relations it has ignored up to the beginning of the year 2000, especially in the framework of the "African Opening Plan", and has begun to acquire a different dimension to Africa. Today it is possible to say that the countries of Africa have become new strategic partners. The aim of this study is to evaluate the developing African-Turkey relations in general and to analyze Turkey's foreign policy towards African countries using data from TASAM African Institute and African Ministry of Foreign Affairs using interview method. In this context, the aim is to contribute to the literature by assessing Turkey's position in foreign policy, African expansion in Turkish foreign policy, Africa in relation to economy, health and education, and the future of these relations.
BASE
Soğuk Savaş sonrasında Afrika'da demokratik normların gelişmesine ilişkin önemli ilerlemeler sağlanmasına rağmen; kıtadaki silahlı çatışmalar günümüze kadar süregeldi. Son yirmi yıl içinde birçok Afrika ülkesinde uyuşmazlık nedenleri ulusal güç, ideoloji, otonomi, ayrılık, toprak/bölge, doğal kaynaklar ve diğer nedenler olarak kategorize edilebilecek şiddetli çatışmalar yaşandı. Afrika Birliği Örgütü, Afrika'nın entegrasyon sürecinde 1963'de kuruldu ve 2002'deki dönüşüm sonrasında anılan örgüt yerini Afrika Birliği'ne bıraktı. Her iki kuruluşun barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik yapılanmaları ve yaklaşımları farklılık göstermektedir. Afrika Birliği Örgütü'nün öncelikli hedefleri; "Afrikalı" kimliğin güçlendirilmesi, kıtada sömürge yönetimi altındaki ülkelerin özgürlüklerini elde etmelerinin sağlanması ve Afrika'nın entegrasyonu olarak belirlendi. Afrika Birliği ise, önceki baskın prensip kıtadaki devletlere "müdahale yok" yerine, Kurucu Yasa'da belirtilen koşullarla uyumlu olarak müdahaleye olanak veren "ilgisizlik yok" prensibini kabul etti. Barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabaların sonucunda oluşturulan Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisi, 2002'den itibaren fonksiyonel hale geldi. Afrika Birliği, kıtadaki bölgesel ekonomik topluluklardan güvenlik alanında yararlanarak; bunların Mimariye entegre edilmesini amaçlamaktadır. Bu çalışmada Afrika'nın entegrasyon sürecinde barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabalar, kıtada görülen silahlı çatışmalar ve örnek olay bağlamında Darfur krizi analiz edilmekte; kolektif savunma ve güvenlik anlayışıyla oluşturulan Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisinin kapasitesi yorumlanarak yetersizliğinin giderilmesine yönelik çözümler önerilmektedir. ; Although important progress regarding development of democratic norms has been maintained in Africa after Cold War, armed conflicts on the Continent have been held until nowadays. Violent armed conflicts, dispute reasons of which are categorized such as national power, ideology, autonomous, secession, territory, natural resources and others have been witnessed in most of African countries in the last twenty years. In the integration process of Africa, the Organization of African Unity (OAU) was established in 1963 and after transformation in 2002 the aforementioned organization left its place to African Union (AU). Structures and approaches of both organizations towards maintaining peace and security show diversities. The primary objectives of OAU were defined such as strengthening of African identity, acquiring independence of countries, which were under colonial administration and integrating Africa. In regards to AU, instead of former dominant principle "non intervention" to the countries on the Continent, AU adopted "non interference" principle, which provides intervention possibility in line with mentioned conditions in the Constitutive Act. African Peace and Security Architecture (APSA), which was constituted as a result of seeking efforts towards maintaining peace and security, has become functional since 2002. AU aims to integrate Regional Economic Communities (RECs) on the Continent into APSA by making use of RECs in the field of security. In this study, efforts towards ensuring peace and security in the process of African integration; armed conflicts on the Continent and Darfur crisis, as a case study, are analyzed; capacity of APSA, which was established with the understanding of collective defense and security approach, is commentated and solutions to overcome its insufficiency recommended.
BASE
Uzun yıllar boyunca Avrupalı devletlerin sömürgesi altında kalan Afrika kıtası devletleri, 1960'larda başlayan bağımsızlık hareketleri ile birlikte bir bir prangalarını kırmış ve bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Daha sonraki süreçte çoğunluğu itibariyle iç savaşlar, darbeler ve karışıklıklarla mücadele etmek zorunda kalan Afrika, 2000'li yıllara gelindiğinde sahip olduğu zenginlikler ve potansiyel ile birlikte parlayan bir yıldız haline gelmiştir. İşte Afrika'daki bu potansiyelin değerlendirilmesi Türkiye için büyük bir fırsattır. Bu çalışmanın amacı, Afrika Açılımı ile birlikte Afrika politikasında değişikliğe giden ve ilişkileri ortaklık seviyesine kadar getirmeyi başaran Türkiye'nin bu süreçteki kazanımlarını ve bundan sonra yapılabilecekleri irdelemektir. Çalışmada öncelikli olarak Afrika kıtasının genel özelliklerinden bahsedildikten sonra Afrika'daki örgütlenmelerve Afrika'nın sorunlarına değinilmiştir. Türkiye'nin Afrika ile olan ilişkilerinde tarihsel süreç ve Afrika'da sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri irdelendikten sonra son kısımda da diplomatik, ekonomik ve ikili ilişkilere yer verilmiştir. ; The African continent states, which had been under the colonization of European states for many years, broke chains and gained independence with the independence movements that started in the 1960s. Later, Africa has become a shining star with its wealth and potential in the 2000s, mostly forced to fight civil wars, coups and disturbances. The assessment of this potential in Africa is a great opportunity for Turkey. The aim of this study is to examine the achievements of Turkey in this process, which has changed the African policy with the African Expansion and has managed to bring the relations to the level of partnership. In this study, after mentioning the general features of the African continent, was mentioned the organizations in Africa and the problems of Africa. Examining the historical process in Turkey-Africa relations and the activities of NGOs in Africa, in the final, diplomatic, economic and bilateral relations between Turkey and Africa were mentioned.
BASE
In: İslâm araştırmaları dergisi: Turkish journal of Islamic studies
ISSN: 1301-3289
Although slavery was a common practice in medieval Muslim societies, this subject had not been studied enough. Yet, scholars recently have begun to focus on the subject of slavery in the Muslim world, and produced new academic monographs about it. As a part of this fashion, in my paper, I will try to answer how slavery was perceived and practiced in Fātimid Egypt. Particularly, I will argue that the position of African black slaves in the Fātimid Empire goes beyond the simple dichotomy of free and un-free and of black slaves and white masters. Also, I will argue that even though African black slaves were subordinated and marginalized in the Fātimid Empire, they created new opportunities for themselves and advanced into the highest positions in the Fātimid state structure. Besides, I will argue that African black slaves (eunuchs, commanders, and concubines) were not a marginal group but a dominant one that played important roles in the Fātimid political life throughout its history.
Afrika Birliği Kurucu Andlaşması'nın 4 (h)- ve 4(j) maddelerinde, örgütün müdahale hakkı düzenlenmiştir. Kurucu Andlaşma'nın söz konusu hükümlerinde, Birleşmiş Milletler Andlaşması'na herhangi bir atıf bulunmamaktadır. Oysa Birleşmiş Milletler Andlaşması'nın 53. maddesi uyarınca bölgesel örgütlerin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin izni olmaksızın hiçbir askeri eyleme girişemeyeceği ifade edilmektedir. Çalışmada Afrika Birliğinin askeri önlemlere başvurma hakkı incelenmiştir. Articles 4(h) and 4(j) of the Constitutive Act of the African Union regulates the right of intervention of the Union. There is no link between the related articles of the Constituttive Act and United Nations Charter. However Article 53 of the Charter states that no enforcement action shall be taken by regional agencies without the authorization of the Security Council. This paper analyses the right of the African Union to take military measures.
BASE
Günümüze kadar büyük güçlerin odak noktası olan Afrika kıtası 21.YY'da da büyükgüçlerin dikkatini çekmeye devam etmektedir. Afrika Kıtası zengin yeraltı kaynaklarınasahiptir. Nitekim tarihsel süreçte bu doğal kaynaklar bölge halkı tarafından değil sömürgedevletleri tarafından kullanılmıştır. Afrika, zengin yeraltı kaynakları ile günümüzde de küreselsistemi şekillendirmeye çalışarak hegemon olma yarışına giren ülkelerin odağı halindeolmaya devam etmektedir.Bu tezde Çin Halk Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Afrika kıtasındakihegemonya mücadelesi Nijerya üzerinden analiz edilecektir. Afrika kıtasındaki üçüncü enzengin ülke olan Nijerya, stratejik bir öneme de sahiptir. 2000'li yıllardan itibaren küreselsistemde hem siyasi hem de ekonomik yükselişe geçen Çin, ABD'nin karşısındaki en büyükrakip ülke konumuna gelmeye başlamıştır. Bugün de Çin ve ABD Afrika kıtasındahegemonya mücadelesi içerisindedirler. Bu tezin cevap aradığı temel soru da ABD ve Çinarasında yaşanan hegemonya mücadelesinin Nijerya üzerinden nasıl geliştiği olarakbelirlenmiştir. --- The African Continent has been the main focus of great powers in the past andcontinues to draw the attention of international and local powers in the 21st century. Thecontinent has rich underground resources. As a matter of fact, these natural resources wereused by the colonial states in the historical process, not by the people of the region. Africa,with its rich underground resources, continues to be the focus of the countries that competefor being a hegemon by trying to shape the global system.In this thesis, the hegemony struggle of the People's Republic of China and the UnitedStates of America on the African continent will be analyzed through the to Nigerian country.Nigeria is the third richest country on the African continent, but it has a strategic importancein Africa. Starting from the 2000s, both the political and economic upswing in the globalsystem, China has become the largest competitor in the United States. Africa, which has beenthe focus of great powers since the past, continues to be the focus of great powers in the 21stCentury. Today, China and the United States are fighting hegemony on the African continent.The main question that the study seeks to answer is how the hegemony struggle between theUSA and China developed over Nigeria.
BASE