Araştırmada, kadın futbolcuların futbolda psikolojik becerileri ve futbola olan tutumları ile arasındaki ilişkide atletik zihinsel enerjilerinin aracılık etkisinin olup olmadığı belirlemek amacıyla özgün teorik bir model kurulmuş ve bu model de Sobel testi ile değerlendirilmiştir. Araştırmaya 2021-22 Türkiye Futbol Federasyonu'nun belirlediği kadın futbol liglerinde oynayan 237 kadın futbolcu katılmıştır. Veri toplama aracı olarak, kişisel bilgiler formu, "Profesyonel Futbolcularda Psikolojik Beceriler Ölçeği-16 (PFPBÖ-16)", "Futbol Tutum Ölçeği (FTÖ-26)" ile "Atletik Zihinsel Enerji Ölçeği (AZEÖ)" kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, kadın futbolcuların futbola olan tutumları atletik zihinsel enerjilerini pozitif yönlü, atletik zihinsel enerjileri psikolojik becerilerini olumlu olarak, futbola olan tutumları onların psikolojik becerilerini pozitif düzeyde ve son olarak da kadın futbolcuların atletik zihinsel enerjileri onların futbola olan tutumları ile psikolojik becerileri arasında aracılık etkisinin olduğu belirlenmiştir. Araştırma için önerilen teorik model doğrulanmıştır. Kadın futbolcuların performanslarına yönelik olarak atletik zihinsel enerjileri, futbol tutumları ve psikolojik becerileri ile ilişkili uygulamalar yapılarak farkındalık düzeyleri artırılması önerilebilir.
Son zamanlarda İranlılar Türkiye'ye hatırı sayılır bir biçimde ilgi göstermişler ve bunların bir bölümü de bu ilgiyi konut alımıyla bir göç sürecine dönüştürmüşlerdir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'ye konut alımıyla göç eden İranlı göçmenlerin itme-çekme ve ilişkiler ağı teorileri başta olmak üzere, göç teorileri ışığında göç etme nedenlerini analiz etmektir. Bu nedenle, göç süreçlerinde İran'ın itici faktörleri ve Türkiye'nin çekici faktörlerine odaklanılmış ve ilişkiler ağının önemi anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın konusuna uygun olarak 22 katılımcıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Katılımcılara kartopu örnekleme yöntemiyle ulaşılmış, COVID-19 salgını nedeniyle görüşme formları kendilerine dijital yollarla iletilmiştir. Yapılan görüşmeler göstermiştir ki İranlı göçmenler için İran'ın yarı açık bir toplum özelliği sergilemesi, dengesiz ekonomik koşullar sunması ve eğitim sisteminde gözlemlenen aksaklıklar birer itici faktör olarak göçü tetikleyen etmenler olmuştur. Buna karşın Türkiye'nin açık toplum olarak nitelendirilmesi, daha dengeli ekonomi, taleplere daha çok cevap veren eğitim sistemi ve medyanın yumuşak güç işlevi gibi faktörler İranlılar için çekici etmenler olmuştur.
Johanna Pink, who is mainly interested in modern Qur'anic exegesis and translations, attempts to draw a panorama of the different interpretations of the Qur'ān between 2000 and 2016 in her book Muslim Qur'ānic Interpretation: Media, Genealogies and Interpretive Communities. She seeks to provide an outline of different interpretations from many regions of the Muslim world, extending from Indonesia to Egypt, from the United States to Iran, and from Turkey to Saudi Arabia. At first, Pink discusses the increasingly central position and function of Qur'anic exegesis in the contemporary period. The author underlines that exegesis had a more modest place in the hierarchy of classical religious sciences and manages to examine its positioning in the classical period with much clarity. In the second chapter, Pink emphasizes that the context-oriented approach of classical tafsir has undergone a text-centered transformation in line with that of Ibn Taymiyya's approach. Thereafter, the author discusses the impact of this transformation in the contemporary Arab world, especially through various abridgments and editions of Ibn Kathīr's tafsīr.
TEZ11319 ; Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2018. ; Kaynakça (s. 124-152) var. ; xi, 152 s. : tablo ; 29 cm. ; Göç ve güvenlik, Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası sistemde yaşanan değişimlerin etkilediği en önemli alanlar arasında yer almaktadır. Özellikle 1990 sonrası dönemde derinleşen-genişleyen boyutlara ulaşan güvenlik ve iç savaşlar sonucu yaşanan yoğun göç akışı bu iki konuyu ön plana çıkarmıştır. Bu tez çalışması da bu iki alanı Avrupa Birliği (AB) kapsamında ele almaktadır. Çalışmanın amacı, temel olarak AB kurumlarının göç yaklaşımlarının güvenlik ile ilişkisini incelemektir. Bu kapsamdaki çalışma, Kopenhag Okulu kuramı ile AB tarafından "mülteci krizi" olarak ele alınan dönem olan 2011 Suriye krizi çerçevesinde AB kurumlarının göç yaklaşım benzerliklerini ve farklılıklarını incelemektedir. Dolayısıyla çalışma, Birliğin ortak göç politikasını tanıtırken Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu'nun göç söylem haritasını çizmektedir. Çalışmada ele alınan Suriye krizi, 2011 yılı öncesi 22 milyona sahip nüfusundan yaklaşık olarak 12 milyon kişinin ülke içinde ve dışında yerinden edilmesine neden olan bir vakadır. Aynı zamanda mülteci krizi dönemi, göçün AB?nin gündemine yoğun bir şekilde yerleşmesi açısından önemlidir. Böylece bu örneklem, AB kurumlarının Avrupa?ya yönelen yoğun göç akışı karşında göçü nasıl ele aldığını araştırma imkanı sağlamaktadır. Bu kapsamdaki çalışma, AB kurumlarının göçü güvenlikleştirdiğini ve bu kurumların söylemlerinde ekonomik, kültürel ve iç güvenlik temaları kapsamında benzeşen ve farklılıklaşan yaklaşımların bulunduğunu savunmaktadır. ; Migration and security are among the most important areas that are affected by the changes in the international system in the post-Cold War period. Especially in the post-1990 period, security that reaches deepening-expanding dimensions and intense migration flow as a result of civil wars brought these two issues to the fore. In this framework, this new period has led to a conceptual and theoretical transformation in terms of deepening and expanding dimensions of these topics. This thesis covers these two issues within the scope of European Union (EU). The aim of study is mainly to examine the nexus between security and migration in the approaches of EU institutions. The study in this context examines the similarities and the differences in migration approaches of the EU institutions within the context of the Copenhagen School theory and the 2011 Syrian crisis, which is considered as the ""refugee crisis"" by the EU. Thus, in addition to introducing the common migration policy of the Union, this research also presents the map of the migration discourses of the European Commission, the European Council and the European Parliament. The Syrian crisis addressed in the study is an important case in terms of the fact that approximately 12 million people have been displaced in and out of the country from the population of 22 million in the pre-2011. At the same time, refugee crisis period is important in terms of the intensive settlement of migration on the EU agenda. So, this example allows to research how the EU institutions securitize migration in the face of the increasing flow of migration to Europe. In this context, the study argues that EU institutions have securitized the migration and there are similar and different approaches in the discourses of these institutions within the scope of economic, cultural and internal security themes.
The concept of thriving at work is an important concept that scientists and businesses have been interested in for a long time, and many studies and experiments have been made on how employees will be successful at work. It is thought that thriving at work will be more effective and important not only unilaterally, but also the individual's self-development, with the effect of his interaction in the workplace. In this study, the mediating role of employee voice in the thriving at work-on-work alienation was examined, with reference to social exchange theory. In this context, data were collected from 263 employees of a private factory operating in the province of Erzincan by survey method. The obtained data were analyzed with statistical programs (SPSS 22, AMOS 23 and PROCESS macro). As a result of the analyzes, it was seen that thriving at work had a negative effect on work alienation and a positive effect on employee voice, at the same time, there was a negative relationship between employee voice and work alienation. In addition, it has been determined that the voice of the employee has a mediating role in the effect of thriving at work-on-work alienation. In the literature, there is no study that examines these three variables together and examines the mediating role of employee voice in the relationship between thriving at work and work alienation. In this respect, it is anticipated that the research will contribute to the literature and will be an important resource in future studies.
Değişen ve gelişen dünyada her alanda olduğu gibi eğitim öğretim faaliyetlerinde de hızlı ve etkili bir değişim/gelişim gözlenmektedir. Bu konuda özellikle eğitim/öğretim faaliyetlerinin değişkenlerinin zamanın şartlarına göre güncellenmesinin gerekliliğinin de önem taşıdığı söylenebilir. Özellikle eğitim öğretim kademelerinin, öğretmen yetiştirmenin, uygulanan müfredat programlarının ve kullanılan ders araç-gereçlerinin de bu yönde bir değişim içinde olması gerekmektedir. Sistematik yapı içerisinde belirtilen hususlar dışında öğretim faaliyetlerinin önemli unsurlarından biri de aile (veli) unsurudur. Eğitim/öğretim çalışmalarında belirtilen bu değişkenlerin senkronize ve etkili bir şekilde, iş birliği içinde olmasının da yapılan faaliyetlerinin başarısını artıracağı söylenebilir. Yapılan bu çalışmada özellikle öğrenci, öğretmen ve müfredat dışında veli unsurunun okullara yansımasının okul idarecileri tarafından nasıl değerlendirildiği ve işlevinin durumu hakkında tespit yapılmaya çalışılmıştır. Çalışma bilimsel araştırma yöntemlerinden nitel araştırma deseni ile şekillendirilmiştir. Araştırma Mersin ili merkez Yenişehir, Mezitli, Toroslar ve Akdeniz ilçelerinde görevli 22 okul idarecisi ile araştırmacılar tarafından geliştirilen açık-uçlu soru formu ile yapılmıştır. Araştırmanın ölçme aracının hazırlanmasında araştırmanın teması hakkında literatür taraması yapılmış, ardından 7 okul idarecisinden okul aile birliği konusunda bir kompozisyon yazmaları istenmiştir. Gerek literatür taraması gerekse kompozisyonların içeriklerinden elde edilen bulgular ile 7 soruluk açık uçlu soru formu oluşturulmuştur. Hazırlanan ölçme aracı 2 alan uzmanı tarafından değerlendirilerek 5 soruya düşürülmüş ve son hâli çalışma gurubunda yer alan katılımcılara uygulanmıştır. Okul yöneticileri okul aile birliği faaliyetlerini, Millî Eğitim Bakanlığı Okul-Aile Birliği Yönetmeliği çerçevesinde yürüttüğü ve öğretim açısından son derece önemli olduğu, bu konuda okullarda aktif olarak okul aile birliklerinin işlevsel hâle getirilmesi konusunda görüş bildirmişlerdir
Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin karar verme stillerinin alt boyutları olan rasyonel, sezgisel, bağımlı, kaçınma ve kendiliğinden anlık karar verme stilleri ile suçluluk utanç ilişkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın örneklemini, tüm dünyayı ele alan Covid-19 salgını nedeni ile ulaşılabilen 453 üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan üniversite öğrencilerine online iletişim kanalları arayıcılığıyla ulaşılmıştır. Katılımcıların 278'i (,4) kadın, 175'i (,6) erkek üniversite öğrencilerden oluşmaktadır. Araştırmadan elde edilen veriler, Kişisel Bilgi Formu, Karar Verme Stilleri Ölçeği (KVS), Sürekli Suçluluk ve Utanç Ölçeği (SUTÖ) kullanılarak toplanmıştır ve SPSS 22. programı kullanılarak istatistiksel analiz yapılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde Bağımsız Ortalamalar için T testi, Tek Yönlü Anova, Pearson Korelasyon Analizi ve Çoklu Hiyerarşik Regresyon Analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda katılımcıların; cinsiyet, yaş, sınıf düzeyi ve kiminle yaşadıkları ile karar verme stilleri ve suçluluk utanç ölçeğinden alınan toplam puanlar arasında anlamlı farklılık olduğu ortaya çıkmıştır (p<0,05). Üniversite öğrencilerinin Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı alt boyutları ile suçluluk arasında anlamlı düzeyde pozitif ilişki bulunmuştur; Karar Verme Stilleri Ölçeği kaçınma ve kendiliğinden-anlık karar verme alt boyutları ile suçluluk arasında anlamlı düzeyde negatif ilişkiler olduğu görülmüştür. Üniversite öğrencilerinin Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı karar verme alt boyutları ile utanç arasında anlamlı düzeyde pozitif ilişki; Karar Verme Stilleri Ölçeği kaçınma ve kendiliğinden anlık karar verme alt boyutları ile utanç arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Suçluluk karşısında Karar Verme Stilleri Ölçeği; rasyonel, sezgisel, bağımlı ve kaçınma alt boyutlarının yordayıcı olduğu tespit edilmiştir. Buna ek olarak Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı karar verme alt boyutlarının utancı yordadığı tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçların alanyazın ışığında tartışma ve yorumu yapılarak önerilere yer verilmiştir. ; In this study, it is aimed to examine the relationship between rational, intuitive, dependent, avoidance and spontaneous decision-making styles and guilt shame, which are sub-dimensions of the decision-making styles of university students. The sample of the study consists of 453 university students who can be reached due to the pandemic. University students who participated in the research were accessed using online communication channels. 278 (61.4%) of the participants were female and 175 (38.6%) were male university students. The data obtained from the research were collected using personal information form, decision-making styles scale (KVS), Continuous Guilt and Shame Scale (SUTÖ) and statistical analysis was performed using SPSS 22. program. T test for Independent Averages, One-Way Anova, Pearson Correlation Analysis and Multiple Hierarchical Regression Analysis were used in the analysis of the data obtained. As a result of the research, the participants; there was a significant difference between gender, age, class level and who they lived with and their decision-making styles and total scores from the guilt shame scale (p<0.05). Significantly positive relationship between rational, intuitive and dependent sub dimensions and guilt in the scale of decision-making styles of university students; There have been significant negative relationships between the scale of decision-making styles, avoidance and self-instantaneous decision-making sub-dimensions and guilt. A significantly positive relationship between rational, intuitive and dependent decision making sub-dimensions and shame on the scale of decision-making styles of university students; There was no meaningful relationship between the scale of decision-making styles, avoidance and self-instant decision-making subdivisions and shame. The scale of decision-making styles in the face of guilt was found to be rational, intuitive, addictive and exhausting in the sub-dimensions of avoidance. In addition, the scale of decision making styles has been found to be rational, intuitive and dependent decision-making subsizes that tire shame. In the light of the field article, the results obtained were discussed and commented and suggestions were included.
Önder, Hatice Burcu (Arel Author) ; For centuries, countries have always communicated with each other, such as wars, political and economic power struggles, outbreaks, migrations, border changes, technical developments. This communication is sometimes caused by reasons such as political or economic power struggles. Today, countries have to deal with the developments, trade, social, cultural exchanges that are happening within the borders of each other. It is necessary for one country to have a good place in the international arena. Counties need to gain a positive place in international communication. Providing a positive perception in the international arena will feed countries in commercial, economic and political sense. Positive perception will lead to greater investment in the country, increased cooperation and ultimately achieving country interests at the final point.
Milyonlarca kişinin aynı zaman diliminde bir araya geldiği ve dinlediği düşünüldüğünde cuma hutbelerinin önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Cuma hutbesinin amacına ulaşmasında konu seçimi ve hutbede gerçekleştirilen söylemlerin önemli bir rol oynadığı açıktır. Bu çalışmada; Ocak 2014-Temmuz 2022 yılları arasında yayımlanan 451 Cuma hutbesinde toplumun tamamını ilgilendiren ticari hayat ve finansal durum ile ilgili söylemlerin hangi aralıklarla kendisine yer bulduğu analiz edilmektedir. Finansal durum ve ticari hayatı daha fazla açıklayacağı düşünülen faiz, ticaret, alışveriş, borç-alacak ilişkisi, vergi, rüşvet, hırsızlık, hile, tüketim kelimelerinin yıllar itibari ile frekans analizleri yapılmış ve Cuma hutbelerindeki yer alan söylemler incelenmiştir. Elde edilen bulgular ışığında faiz, ticaret, alışveriş, borç-alacak ilişkisi, vergi, rüşvet, hırsızlık, hile, tüketim kelimelerinin toplamda 61 farklı hutbede 96 kez geçtiği tespit edilmiştir. Ancak bu kelimelerin en sık bahsedildiği yılların 2018 ve 2019 olduğu görülmektedir. Bu iki yılda toplam 42 kez bu kavramlar geçmektedir. Bahsi geçen yılların neredeyse yarısını (%44) bu iki yıl oluşturmaktadır. Finansal durum ve ticari hayat ile ilgili kelimelerden ticaret kelimesi 22 kez, alışveriş 14 kez, tüketim ve hile kelimeleri ise 13'er kez Cuma hutbesinde geçmektedir. En az bahsedilenlere bakıldığında rüşvet ve vergi kelimelerinin yer aldığı görülmektedir. Finansal durumu en iyi açıklayacak sözcük olan ve dinimizce yasaklanan faiz kelimesinin 2017 ve 2020 yıllarındaki hutbelerde toplamda 10 kez geçtiği tespit edilmiştir. Bu hutbelerden yalnızca üçünde ana konu faizdir. Benzer şekilde 451 adet hutbenin yalnızca ikisinde vergi ödevi ve vergi kaçakçılığına kısaca değinildiği tespit edilmiştir. Finansal durum ve ticari hayata dair kavramlara Cuma hutbelerinde bazı yıllarda daha fazla bahsedildiği tespit edilmekle birlikte yine de her yıl itibariyle yeterince değinilmediği görülmektedir.
20. yüzyılın ikinci yarısı, yaşanan savaşların meydana getirdiği yıkımın telafi edilebilmesi için ülkelerin yoğun çabasına sahne olmuştur. Ekonomik entegrasyonlar ve buna bağlı olarak dış ticaretin hızla gelişmesi, sanayi toplumlarının ve sanayileşme çabası içindeki ülkelerin adeta kurtarıcısı olmuştur. Bu sayede sanayileşmiş ülkeler, üretim fazlalarını daha kolay satabilme imkânı yakalarken, sanayileşme yolunda mesafe kat etmek isteyen ülkeler de yeni üretim imkânlarına kavuşma noktasında büyük kolaylıklara sahip olmuşlardır. Türkiye bu entegrasyonlardan biri olan Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) katılmak için 31 Temmuz 1959 tarihinde başvuru yapmıştır. Konseyin önerdiği ortaklık anlaşması Ankara Anlaşması olarak 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Topluluğa üyelik sürecini düzenleyen Katma Protokol ise 1970 Aralık ayında imzalanmış ve 1973 yılında yürürlüğe girmiştir. Ortaklık Konseyinin 6 Mart 1995 tarihli ve 1/95 sayılı Kararıyla Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki Gümrük Birliği Anlaşması onaylanmış ve bu anlaşma 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece Türkiye AB'ye üye olmadan GB'ye üye olan tek ülke olarak 22 yıl devam eden Geçiş Dönemi sürecini tamamlamış ve Ankara Anlaşması ile belirlenen, tam üyeliğe giden yolda son aşama olan Nihai Döneme geçmiştir. Bu çalışmada Türkiye ekonomisi açısından önemli bir dönem noktası olan Gümrük Birliği Anlaşmasının Türkiye'nin dış ticareti üzerindeki etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Bu anlamda serbest ekonomi politikası uygulamasına geçişin başlangıcı olarak kabul edilen 24 Ocak 1980 Kararları, GB öncesi dönemin başlangıcı olarak seçilmiş, GB sonrası dönem ise 2019 yılının sonunu kapsayacak şekilde ele alınmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde ekonomik entegrasyonlar ve gümrük birliği teorisine yer verilmiş, ikinci bölümde ise Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği süreci ve yapılan düzenlemeler ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde dış ticaret teorilerine ait kuramsal çerçeve ...
ÖZETULUSLARARARASI FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI KAPSAMINDA İRAN MUHASEBE STANDARTLARININ İNCELENMESİ: İRAN'DA BİR UYGULAMAEkonomik yapı hem iç hem de dış sahada geliştikçe, gereklilikler de buna bağlı olarak gelişip yenilenmek ihtiyacı hissetmektedir. Sermayenin uluslararası dolaşımdaki hareketliliği, gelişen sektörel yapılar ve sistematik bir yapıya duyulan ihtiyaç muhasebe uygulamalarında da bir standartlaşmanın gerekliliğini gündeme getirmiştir. Her ülkenin kendi iç düzenlemeleri doğrultusunda şekillendirdiği bu uygulamalar, küreselleşmenin etkisini göstermeye ve sermaye sınırlarının kalkmaya başlaması itibariyle ülkeler arasında da şekillenme ihtiyacı hissettirmiştir. Bu ihtiyaç uluslar arası muhasebe standartlarını gündeme getirmiş ve 1970'ler itibariyle ülkeler arasında yapılan anlaşmalarla ilk adımlar atılmıştır. 1972'de 10'uncu Dünya Muhasebeciler Kongresi'nde alınan karar neticesinde 1973 yılında IASC kurulmuş ve bu komite Uluslar arası Muhasebe Standartlarını oluşturarak günümüzde halen geçerliliği olan bir yapıyı tesis etmiştir. Türkiye'nin bu yapıya dahil olması gerek ABD ile olan ticari ilişkileri gerekse AB'ye uyum çalışmaları doğrultusunda şekillenmiştir. 2000'li yıllar itibariyle bu alanda SPK, BDDK, TMSK gibi kurumlar aracılığıyla yürütülen bu çalışmalar, 2011 itibariyle KGMDSK çatısı altında toplanmış ve bu kurum aracılığıyla devam ettirilmektedir. İran Cumhuriyeti ise bu anlamda oldukça geç sürece dahil olmuştur. 1980'lerde kurumsal alt yapısı oluşmaya başlayan muhasebe standartlarının hayat geçirilmesi 1990'lara denk gelmektedir. 1999'yılında hazırlanan muhasebe kılavuzu ilgili kurumlarca iki yıl süre ile denetime tabi tutulmuş ve bu yöndeki görüş ve değerlendirmelerin akabinde 2001 yılında UMS koordineli olarak 22 standart düzenlenip yayınlanmıştır. Ayrıca 2005 yılında yapılan yenileştirmeler neticesinde iki standart ve 2007 yılında bir standart onaylanmış olup toplamda 33 Muhasebe Standardı düzenlenerek uygulamaya sokulmuştur. Uluslararası standartlarla daha iyi uyum sağlamak için, 2005 yılında 4, 5, 18 ve 19 no'lu standartları içeren 4 standart ila 2007 yılı 11 ve 12. Standartlar yeniden düzenlenip değerlendirmeye konulmuştur.Anahtar Kelimeler: Muhasebe Standartları, Uluslararası Muhasebe Standartları, İran Finansal Raporlama Standartları.ABSTRACTAN EVALUATION OF IRANIAN ACCOUNTING STANDARDS BASED ON INTERNATIONAL FINANCE REPORTING SATANDARDS:AN APPLICATION IN IRANAs the economic structure develops in both domestic and foreign realms, requirements feel the need to develop and renew accordingly, as well. The mobility of the capital in international circulation, developing sectorial structures and the need for a systematic structure has brought the necessity of standardization also in accounting practices into question. These practices shaped by all countries in parallel with its own internal regulations have evoked the need to take shape among the countries, as well, as of the fact that globalization started to take effect and the borders of the capital started to be removed. This need has brought the international accounting standards into question, and the first steps have been taken with the agreements concluded between countries as of the 1970s. As a result of the resolution taken in 10th World Congress of Accountants in 1972, IASC was founded in 1973, and this committee constituted a structure that still has validity today by establishing International Accounting Standards.Turkey's inclusion in this structure has taken shape in accordance with its commercial relationships with the USA as well as with EU harmonization works. These works carried out through the institutions such as SPK, BDDK, TMSK in this field by 2000s have gathered under the same roof of KGMDSK by 2011 and are continued through this institution.On the other hand, Republic of Iran got involved in the process rather late in this sense. Implementation of accounting standards, institutional infrastructure of which started to be formed in the 1980s, coincides with 1990s. Manual of accounting prepared in 1999 was subjected to supervision for a period of two years and immediately after the opinions and evaluations in this aspect, 22 standards were set and published in a coordinated manner with IAS. Furthermore, two standards were approved as a result of the renewals made in 2005, and one standard was approved in 2007, and 33 Accounting Standards in total were set and put into practice.In order to harmonize with international standards better, 4 standards including standards no 4, 5, 18 and 19 were set again and put under evaluation in 2005 and Standards no 11 and 12 in 2007. Key Words: Accounting Standards, International Accounting Standards, Iran Financial Reporting Standards.
Today, with the possibilities brought by technology, it is seen that the data needed in almost every area of life is presented by using various visual tools. One of these tools is graphics. Graphs are tools that are used effectively in interpreting the data presented to us and in the visualization of more than one data group that has a relationship. One of the most important objectives of the social studies course, which is created by the content obtained from different social science fields, is to help students learn to read and prepare tables, graphics, and diagrams. The case study design, one of the qualitative research designs, was used in this study. The research group of the study consists of 50 senior teacher candidates studying in the social studies teaching program in a state university in the 2021-22 academic year. In the study, the data were collected through an achievement test that included three graphic reading and two graphic preparation questions developed by the researchers. In addition, an interview form consisting of two questions was used in the study to determine the difficulties faced by the students while reading and preparing graphics. It has been determined that both female and male social studies teacher candidates in the study group can read graphics containing few data but cannot read relatively complex graphics containing many data groups and have difficulty showing two or more data groups using any graphics. It was seen that the graphic reading skills of male students were slightly better than female students, and the graphic drawing skills of female students were slightly better than male students. In addition, it was concluded in the study that, as revealed in previous studies, the graphic reading levels of the students were generally moderate, they could not compare the data with each other or from a theoretical point of view, and they could read mostly the graphics prepared at the primary level.
In the present article author examines the problem of development of University student's socio-cultural competence by reading English fictional literature. The place of literature in intercultural communication in the teaching of foreign languages: that it is a source of information about nature, built on the basis of social and cultural realities, and through it they can know alternative cultural norms and at the same time compare their beliefs and attitudes. In addition, it is also source of developing the cognitive and emotional knowledge of students and through it they can find an easy solution to all the complexities of life. All analyzes was made on the example of fictions by E.Hemingway, Ch.Dickens, S.Mougham, F. Scott Fitzgerald, O.Henry, M.Twain, J.London, T.Morrison, P.John Dos and the approach to using historical facts in developing socio-cultural competence is revealed being supplemented with a number of pre-reading and post-reading activities suggested to students learning English as a second foreign language.
Aviva Butt has just finished translating in collaboration with the author, Salim Barakat's first novel Fuqahā' al-Ẓalām (Sages of Darkness) written in 1985. The translation was done from a later original Arabic manuscript roughly the same as the 1994 Baghdadi edition. Sages of Darkness is a Kurdish Sufi novel depicting Kurdish life in late Ottoman times. It is, in fact, a philosophical novel with a strong dose of psychological realism, written in a style derived from Classical Modernism. And so, it is mainstream literature, an achievement in view of the late start in novel-writing by the Kurdish far-flung writers' community. The action line, full of suspense, violence, and murder, is greatly about the tribal notable "Avdei Sarei," who does everything he can to ensure the survival of his business and the economic health of his endeavors. In this article, the translator of Sages of Darkness analyzes Barakat's novelistic techniques for the purpose of prompting a better understanding of the novel, and by-the-by, if possible, to solve the enigma of the meaning of the title.
DergiPark: 502124 ; trakyasobed ; Bu çalışmanın amacı İran İslamCumhuriyeti'nin mevcut ekopolitik sisteminin ve bu sistemin performansının OrtaDoğu özelinde ve Avrasya genelindeki mevcut çatışmalara olan etki ve muhtemelsonuçlarını incelemektir. Bu bağlamda çalışmada İran'da yapılmış alanaraştırmasının verileri ile İran'ın uluslararası ticaretteki verilerikullanılmıştır. Çalışmanın temel hipotezi İran'ın iç ekonomide Rejimi koruyupkollayıcı tedbirleri öteki halklara rağmen aldığı, uluslararası ilişkilerde isereel politik endişelerle hareket ettiği varsayımı üzerine şekillenmiştir. Eldeedilen bulgular sonucunda günümüz İran ekopolitik resmi gözler önüne serilmeyeçalışılmış ve Avrasya coğrafyasındaki hem cari hem de muhtemel çatışmalarınönlenebilmesi için –Türkiye için de önemli olan– öneriler yordanmıştır. ; The aim of this study is to examine the impact andpossible results on the current conflicts particularly in the Middle East andEurasia of the current eco-political system of the Islamic Republic ofIran In this context, the data of thisstudy carried out by the author in Iran and the data of Iran in theinternational trade has been used in this study. The main hypothesis of thestudy is shaped by the fact that Iran has taken the protective measures for theregime in the internal economics despite the other people in Iran, at the sametime Iran have acted with real political concerns in the internationalrelations. As a result of the findings, the current Iranian eco-political picturehas been revealed and also recommendations (that's also important for Turkey)regarding the prevention of the conflicts in Eurasia have been discussed