Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kürt kimliği: (1900 - 1920)
In: Vadi yayınları 365
In: Toplum dizisi 108
8 Ergebnisse
Sortierung:
In: Vadi yayınları 365
In: Toplum dizisi 108
In: Liberal Düşünce Dergisi, Band 25, Heft 98, S. 103-124
İslâm öncesi Türk devletlerinde Kut geleneğine göre Kağan, Osmanlı'da ise sultan kutsal olanın temsilidir. Bu durum her iki toplumda da meşruiyetin kaynağının ilahi olduğunu gösterir. Dolayısıyla İslâm öncesi Türk devletlerinin sahip olduğu halk ile iktidar arasında önemli bir meşruiyet kaynağı olarak ilahi gelenek inancının, bir siyasal davranış kültürü olarak kendisinden sonraki Türk devletlerine intikal ettiği söylenebilir. Ancak bir toplumdan diğerine aktarılan siyasal kültüre ve meşruiyete kaynaklık eden araçlar farklılaşabilmektedir. Bu durum siyasal kültürün özde olmazsa bile şeklen önemli değişiklikleri beraberinde getirir. İşte bu çalışma tarihsel sosyoloji yöntemine uygun olarak; İslâm öncesi Türk devletlerinde siyasal kültür ve meşruiyet kaynağı açısından Kut geleneğinin ilk dönem Osmanlı'ya ne ölçüde intibak ettiğini, Osmanlı klasik döneminde İslâm'ın politik bir argüman olarak yönetici seçkinlerin meşruiyet oluşturma çabalarına ne şekilde hizmet ettiğini, ayrıca İslâm'ın devlet ve halk nezdinde algısını bu meşruiyet ilişkisi bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır.
Türk demokrasi tarihi yaşanmış tarihsel tecrübelerin etkisiyle gelişim göstermiştir. Bu, demokrasinin inişli çıkışlı bir seyir izlemesine neden olmuştur. Kimi zaman demokratik değerleri koruyan ve güçlendiren bir ivme, kimi zaman ise demokratik koşulları sekteye uğratan, önleyen "ters dalga" şeklinde karşımıza çıkmıştır. Bu bağlamda siyasi yasakların kaldırılmasına yönelik 1987 referandumu ve askeri yönetimin gölgesi altında gerçekleşmeyen seçimler "demokratik dalga", 1980 askeri darbesi ve 28 Şubat e-muhtırası "ters dalga" olarak dikkat çekicidir. Türk demokrasi tarihinde belirleyici olan politik sürecin Türkiye geneliyle yereldeki çıktıları arasında benzerlikler ve farklılıklar olmuştur. Bu perspektifle 1980-2019 yılları arasında referandum ve yerel seçimlerden yola çıkarak Muş ilinde demokrasinin seyri, Türkiye'nin bu dönemdeki siyasal iklimi ve demokratikleşme süreci ile karşılaştırmalı ele alınarak anlaşılmaya çalışılmıştır. ; History of Turkish democracy has evolved with the influence of historical experiences. These have led to a fluctuating course of democracy. This course is sometimes seen as a wave that protects and strengthens democratic acceleration and sometimes as an inverse wave, which interferes with democratic conditions. In this context, elections for the abolition of political bans in the 1987 referendum and the elections that occurred free from the shadow of military rule are democratic waves, whereas 1980 military coup, and 28 February e-memorandum are remarkable as the inverse waves. The political process of Turkish democracy has different and similar country-wide and province-based outputs. With this perspective, regarding the local elections and referendums between the years of1980 and 2019, Mus example on democracy has been investigated in comparison with the political climate of the period and the democratization process in Turkey.
BASE
In: Social sciences studies journal: SSS journal, Band 4, Heft 23, S. 4706-4715
ISSN: 2587-1587
In: The journal of international social research: Uluslararası sosyal araştirmalar dergisi, Band 9, Heft 47, S. 504-504
ISSN: 1307-9581
In: Pınar yayınları 508
In: Tarih serisi 15
In: Liberal Düşünce Dergisi, Band 26, Heft 101, S. 123-141
Bu çalışmanın amacı, Niccolo Machiavelli'nin İtalya'nın başında görmek istediği "Prens" tipiyle kendi merceğinden görüp değerlendirdiği "sultan" karakteri arasındaki örtüşmelere dikkat çekmektir. Çalışmada, devlet adamlığı vasfı da bulunan Floransalı yazarın Osmanlı'nın en satvetli ve kudretli zamanını idrak eden bir düşünür olarak bu güce kayıtsız kalamayacağı varsayılmıştır. Öncelikle yazarın, Osmanlı İslam düşüncesi ile açık ya da muhtemel teması çeşitli araştırmalara işaret edilerek ispatlanmaya çalışılmıştır. Sonrasında Machiavelli'nin "Prens" eserini kurgularken İslam Osmanlı tecrübesinin entelektüel, siyasi, idari, askeri ve dini yapısından neler almış olabileceği tartışılarak, Prens ile Machiavelli'nin muhayyilesindeki sultan arasındaki benzerliklere işaret edilmiştir. Sonuç olarak Prens'in bir anlamda Osmanlı sultanının İtalya koşullarına uyarlanmış şekli olabileceği iddia edilmiştir.
Demokrasinin bir yönetim biçimi olarak ele alınmasının tarihi oldukça eski olmasına rağmen bu yönetim biçiminin belirli değerler temelinde idealize edilme tarihi nispeten yenidir. Antik Yunan'dan itibaren "kimlerin kimleri kimler çıkarına yönetecekleri" sorunsalı bağlamında ele alınan demokrasi zamanla "genel irade", "halkın egemenliği", "insan hakları", "özgürlükler" vs gibi "yüksek değerlerin" garantörü ve bu değerlerin tahakkuk edebilmelerinin zorunlu dayanağı şeklinde tarif edilmeye başlanmıştır. Schumpeter'in "demokrasinin klasik doktrini" olarak adlandırdığı bu yaklaşım; aksiyolojik bir demokrasi yorumu geliştirmiştir. Demokrasinin aldığı bu yeni yorumlama biçimine yönelik birtakım itirazlar yöneltilmiştir. Bunlar arasında en kayda değer olanlardan biri Avusturyalı iktisatçı ve politik bilimci Josef Alois Schumpeter'dir. Bu tarz bir demokrasi telakkisini ve onun müstenid olduğu insan tasavvurunu kritize eden yazar "demokrasinin klasik doktrini" olarak isimlendirdiği siyasal öğretiye önemli eleştiriler getirmiştir. Yazar öncelikle 18. yüzyılda hatları netleşen söz konusu doktrinin temel bileşenlerini tespit etmeye çalışır. Bu doktrinin yaslandığı temel kavramları ve prensipleri tartışmaya açan düşünür daha sonra bunların taşıdığı içsel çelişkilere odaklanır. Bir çeşit illüzyon olarak gördüğü demokrasinin klasik yorumunu eleştiren Schumpeter teorideki muhteva ile pratikteki sonuçlar arasındaki farklara işaret ederek demokrasinin üzerindeki " mistik örtüyü" kaldırmayı amaçlar. Sonunda aslında demokrasinin gerçekte ne olduğu ile ilgili kişisel kanaatini serdeder. Bu çalışmada Schumpeter'in demokrasinin klasik yorumuna getirdiği eleştiriler kendi yorumlama tarzı üzerinden ele alınmış ve yazarın demokrasi tanımlaması ile çalışma sonlandırılmıştır. ; The history of taking democracy as a form of government is quite old. However, the date of idealization of this form of governance on the basis of certain values is relatively new. Democracy, the matter at hand in the context of the problematic of 'who will govern whom in whoose benefit' has started to be defined in due course as the guarantor of ''high values'' such as; "general will", "popular sovereignty", ''human rights "," liberties'' etc. and the mandatory basis for these values to be accrued. This approach, which Schumpeter calls the 'classical doctrine of democracy' has developed an axiological interpretation of democracy. Some objections have been raised to this new interpretation of democracy. One of the most notable of these is the Austrian economist and political scientist Josef Alois Schumpeter. The author who criticizes consideration of this kind of democracy and conception of humanity based on it, has given considerable criticism to the political doctrine with his own words as 'the classical doctrine of democracy'. The author first attempts to identify the basic components of the mentioned doctrine which became clear in the 18th century.The philosoper who opens up the basic concepts and principles to which this doctrine is based on, then focuses on the internal contradictions that they carry. Schumpeter, who criticizes the classical interpretation of democracy, which he sees as some kind of illusion, aims to remove the 'mystical cover' on democracy by pointing out the differences between the content in theory and the practical results. In the end, he actually propounds his personal opinion about what democracy really is. In this study, Schumpeter's criticisms of the classical interpretation of democracy were handled in terms of his own style of interpretation, and the study was concluded with the author's definition of democracy.
BASE