NATO's supremacy in the security and defence structures of the Euro-Atlantic region during the Cold War era has prevented the development of a self-sustained European security mechanism. With the end of the Cold War specifically with the St. Malo Summit in 1998 which was a breakthrough in the advancement of the Common Security and Defence Policy the NATO-EU relationship became pronounced. Since then opportunities for and difficulties of collaboration have both defined this inter-institutional relationship between NATO and the EU. Despite a series of arrangements for strengthening the institutional framework of NATO-EU relations as well as the Berlin-plus agreements the argument of an effective cooperation between two organizations would be misguided. Particularly discrimination against the non-EU NATO allies as well as the existence of challenges such as decoupling and duplication are hampering progress in NATO-EU relations. This article aims at shedding a light on the limited cooperation between these two organizations by focusing on the current challenges.
Yüksek LisansTezi ; Uluslararası işbirliği bağlamında yaşanan değişmelerin en geniş çerçevesini sunan, eşit aktörler arasında, iki yönlü ve hiyerarşik olmayan diyalog vurgusu ile işbirliğinin yeni formu olarak formüle edilen Güney- Güney işbirliği bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmanın temel sorusu; coğrafi referansla sosyo- ekonomik bir kategori olarak sunulan Güney ülkeleri grubundaki ülkelerin esasında homojen değil heterojen bir grup oluşturduğundan yola çıkarak, sınırlı sayıda ortak özellikleri olan bu ülkelerin neden ve nasıl bir işbirliğine yöneldikleridir. Çalışma, tarihsel perspektiften Güney- Güney işbirliğinin nasıl doğduğunu, nasıl geliştiğini ve kurumsal çerçevesini ele almaktadır. Bu çerçevede çalışmada, Güney ülkeleri kavramı nasıl ortaya çıkmıştır, Güney ülkelerini işbirliğine yönelten temel dinamikler nelerdir, Güney- Güney işbirliğini ortaya çıkaran etmenler nelerdir ve kurumsal çerçevesi nedir sorularına cevap aranmaktadır. Dekolonizasyon süreci sonrasında hegemon kutuplardan uzaklaşmak isteyen ülkelerin bir araya gelmesi ile ortaya çıkan Bağlantısızlar Hareketi ile Güney ülkelerinin politika üretebilecekleri platformlar sağlama amacıyla hareket eden Birleşmiş Milletler'in ilgili kurumları, Güney- Güney işbirliğinin gelişimini tarihsel olarak besleyen iki farklı ana damar olarak düşünülmektedir. Bağlantısızlar Hareketi ve Birleşmiş Milletler kurumları toplantıları kronolojik olarak incelenerek, Güney- Güney işbirliğinin gelişimini sağlayan ip uçları aranmıştır. 1960'lı yıllardan başlayan bu toplantılarda Güney'e ve Güney- Güney işbirliğine dair atıflar ideolojik etkenler içerirken, bu atıflar zamanla ekonomik kaygılara dönüşmüştür. Günümüzde Güney- Güney işbirliği, karşılıklı fayda ve dayanışma vurgusu odaklı kalkınma projelerini ve politikalarını içermektedir. Ekonomik, politik, teknik, sosyal, çevresel ve teknolojik alanlarda eşit aktörler arasında ilişkiler ağı olan Güney- Güney işbirliğinin, dinamik yapısı ile kalkınma politikalarında başvurulan önemli bir kaynak olarak ...
Son yıllarda Azerbaycan ile İsrail gibi etnik, dini, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda birbirinden oldukça farklı iki ülke arasında gözlemlenen yakınlaşma, Kafkasların ve Ortadoğu'nun geleceği kadar küresel siyaset hakkında düşünen uzmanların ilgisini çekmiştir. Aralarında başarılı uluslararası entegrasyon örneklerini yakından takip edenlerin de bulunduğu bu uzmanlar için ortaya çıkan gelişme, Azerbaycan ile İran gibi aralarında pek çok ortak yönü bulunan iki devletin giderek birbirinden uzaklaştığı bir süreçte oldukça şaşırtıcı gelmiştir. Dolayısıyla, biri Yahudi, diğeri Müslüman nüfus ağırlıklı iki ülke arasındaki yakınlaşmanın, İsrail'in Azerbaycan topraklarını olası bir İran saldırısı için kullanmak istemesi gibi bir temel gerekçeye dayandırılıp dayandırılamayacağı esaslı bir merak konusu olmuştur. Ancak bu çalışmada, Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin tarihsel seyri ile bu ilişkilerin temel niteliğini belirleyen strateji-güvenlik, diplomasi ve ekonomi gibi konulara odaklanılarak, iki ülke arasındaki yakınlaşmanın daha rasyonel gerekçelerinin aranması gerektiğine işaret edilmektedir. ; The ever increasing rapprochement between two countries as diverse as Azerbaijan and Israel in terms of ethnicity, religion, culture and economy has attracted the attention of many specialists who ponder over the future of Caucasia, the Middle East and global politics. The same development added to the existing confusion when it appeared to occur at a time when Iran and Azerbaijan, both of which share several similarities, have slowly begun to drift away from each other. With that a critical question as to whether this aforementioned rapprochement between a Muslim and Jewish dominated country could be attributed to mainly Israel's attempt to win over Azerbaijan's approval for letting her to use the latter's territory for a potential attack towards Iran. Yet, a study over the historical settings of the Azerbaijani-Israeli relations as well as on the subject of strategy-security, diplomacy and economy, all of which appear to have determined the primary attributes of those relations, reveal that the more rational causes of the said rapprochement should be looked in these areas.
1980'lerden itibaren İran tehdidi çerçevesinde stratejik işbirliğine giden ABD ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), zaman içerisinde bu ülkeye yönelik politikalarında fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Washington ile bağları koparmadan, şartlara uygun olarak kendi çıkarlarını gözetmeye çalışan Konsey, İran'ı diplomatik yollarla sisteme dâhil etmeye yönelik bir duruş sergilemektedir. Ancak Konsey ülkelerinin gerek İran gerekse ABD politikalarını etkileme gücü sınırlıdır. Bölgedeki çok boyutlu güvenlik meselelerinin Konsey ülkelerini ABD savunma yeteneklerine bağımlı kıldığı bir dönemde, ABD, KİK ve İran ortak bir zemin oluşturmakta zorlanmaktadır. ; Being strategic partners as of 1980s against the common threat of Iran, the USA and the Gulf Cooperation Council (GCC) have diverged in time as regards how to treat this country. The GCC has sought to protect their interests and cultivated dialogue with Iran, while trying not to break relations with Washington. The Council insists on reintegrating Iran into the system through diplomatic means. However, the ability of the GCC to influence Iranian and USA policies are limited. At a time when multidimensional security issues render the GCC dependent upon USA defence capabilities, the USA, GCC and Iran face difficulties in reaching a common ground.
Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistem dış politikada farklı amaçları olan ülkelerin işbirliği yaptıkları takdirde kazançlı çıkabilecekleri bir yapı ortaya çıkardı. Bazı ülkeler bu işbirliği olanaklarını değerlendirirken bazıları bunu hayata geçiremedi. Makalede Hazar bölgesinde yer alan ve enerji zengini olan Türkmenistan ve Azerbaycan ile NATO üyesi bir bölgesel güç olan Türkiye'nin işbirliği ve bunun olası etkileri analiz edilecektir. Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye'nin enerji alanındaki işbirliğinin yanı sıra her üç ülkenin dışişleri bakanlarının bir araya gelerek bir vizyon ortaya koymaları entegrasyon yerine çatışmanın ön planda olduğu ve bir tarafın kazancının diğer tarafın mutlak kaybı olarak anlaşıldığı bir coğrafyada örnek bir işbirliği modeli oluşturmaktadır. ; The post-Cold War international system generated a structure in which cooperation among countries with different foreign policy objectives would be beneficial. While some countries have managed to take advantage of this, others have not been so successful in doing so. In this article, cooperation among the energy rich Caspian states of Turkmenistan and Azerbaijan and the NATO member and regional power of Turkey, and the possible impact of this cooperation will be analysed. Besides cooperation in the energy field among the three countries, foreign ministers of Turkmenistan, Azerbaijan and Turkey came together with a vision, which constitutes an important cooperation model, particularly, because the region is mainly dominated by conflict rather than integration and relations are conducted within the parameters of a zero-sum game in the region.
1990 yılından bugüne kadar hem ABD hem de müttefiklerinin Irak ve Suriye'de izledikleri politika; ulus devletleri yıprataraketkisiz hale getirmek ve etnisite ile mezhebe dayalı olarak bölgeyi yeniden yapılandırmak olmuştur. Bunu yaparken de kendistratejileri çerçevesinde iktidarlar oluşturmayı ve bölgede kalıcı olmayı hedeflemişlerdir. Nitekim bu şekilde bölgede yıllardanberi kalıcı olmuşlardır ve olmaya devam etmektedirler. Ancak söz konusu politika Irak'ta başarılı olmuşsa da Suriye'debaşarısızlığa uğramıştır. Çünkü Suriye'de durum farklılık arz etmiştir. Rusya, Türkiye ve İran birlikte hareket etmek konusundafikir birliğine varmıştı. Bu fikir birliği özelikle Türkiye açısından oldukça önemliydi. Zira Türkiye, Suriye'de uygulanmakistenen politikanın kendisinin bölgede etkisiz hale getirilmesine yönelik olduğunu çok iyi anlamıştı. Bu nedenle, Irak'takindenfarklı olarak hemen harekete geçmiş ve "Fırat Kalkanı Harekâtı" ile soruna bizzat müdahale etmiştir. Türkiye'nin bu tutumuRusya ve İran cephesinde de karşılık bulmuştur. Ayrıca Türkiye'nin önünde Cenevre Görüşmeleri çıkmazı da vardı. Bundandolayı bu görüşmelerden farklı olarak Astana'da Türkiye ve Rusya'nın öncülüğünde bir toplantı yapılması kararlaştırılmıştır.Biz bu makalede genel olarak Astana Görüşmeleri'ne giden yol, bu yola girilmeden önce Cenevre Görüşmeleri'nden ortayaçıkan anlaşmazlıklar ve bu anlaşmazlıkların sebep-sonuçları üzerinde durmaya çalışacağız. ; The policy followed by both the USA and its allies in Iraq and Syria since 1990 has been destroying nation states by wearing them down and restructuring the region based on ethnicity and sect. In doing so, they have aimed to create powers within the framework of their own strategies and to be permanent in the region. As a matter of fact, they have been permanent in the region for years and continue to be so. However, although aforementioned policy has been successful in Iraq, it has failed in Syria. The reason was that the situation in Syria was different. Russia, Turkey and Iran had reached consensus about acting together. This consensus was highly important especially for Turkey as Turkey had noticed that the policy followed in Syria was towards counteracting it in the region. This is why, differently from what was in Iraq, it immediately took action and it itself intervened in the question with the "Operation Euphrates Shield". This attitude of Turkey was responded also in the Russian and Iranian party. Furthermore, the Geneva Talks cul-de-sac was lying in front of Turkey. For this reason, unlike these talks, it was decided to hold a meeting under the leadership of Turkey and Russia in Astana. In the study, it is tried to focus on the path leading to the Astana Talks, the disagreements which occurred in the Geneva Talks before entering this path and the causes and consequences of these disagreements in general.
Çağın getirdiği yeni ve sınır aşan suçlarla mücadele sürecinde 1999 yılında faaliyete geçen Avrupa Birliği Kolluk Kuvvetleri İşbirliği Ajansı (Europol), Avrupa Birliği'nin (AB) karşılaştığı terörizm, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı, euro sahteciliği, kara para aklama, insan kaçakçılığı gibi suçlar ve siber suçlarla mücadele eden AB'nin polis teşkilatıdır. Europol-Türkiye ilişkilerine bakıldığında ise, Europol ile Türkiye arasında stratejik ortaklık anlaşması olduğu görülmektedir. AB üyesi olan devletlerin doğal üyesi oldukları Europol ile Türkiye arasında stratejik ve teknik seviyede işbirliği yapmasına olanak veren anlaşma "Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Polis Teşkilatı Arasında İş Birliğine İlişkin Anlaşma" adıyla yapılmıştır. Bu alandaki çalışmalar, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan INTERPOL-Europol Dairesi Başkanlığı tarafından takip edilmektedir. Europol ile Türkiye arasında işbirliği anlaşması, Avrupa Konseyi Sözleşmesi standartlarında yer alan Türkiye'de kişisel verilerin korumasına ilişkin bir kanun olmadığı için stratejik ortak düzeyinde devam etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 24 Mart 2016'da 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nu kabul etmiştir. Bu gelişme ile eş zamanlı olarak Türkiye, Europol ile operasyonel iş birliği anlaşması yapmak için bazı girişimlerde bulunmuştur. Türkiye halen Europol'ün operasyonel ortağı olabilmeye yönelik çalışmalarını devam ettirmektedir. Çalışmada, öncelikle Europol'ün tarihsel arka planı aktarılmış, sonraki bölümde Europol'ün faaliyetleri ele alınmıştır. Son bölümde ise, Europol-Türkiye ilişkileri incelenmiştir. Sonuç olarak çalışmada Europol-Türkiye ilişkilerinde kurumsal ve hukuksal eksiklikler öne çıkarılmıştır. Böylece, kurumsal anlamda ilgili kurumların daha aktif olması, hukuksal anlamda ise ilgili düzenlemelerin yürürlüğe girmesinden bahsedilmiştir. ; European Union Agency for Law Enforcement Cooperation (Europol), which come into operation in 1999 in the process of struggling against new and transboundary crimes brought by the age, it is the EU's police organization that fights against terrorism, international drug trafficking, euro counterfeiting, money laundering, human trafficking and cyber crimes faced by the European Union (EU). When examing the Europol-Turkey relations, it is seen that there is an agreement on strategic cooperation between Europol and Turkey. Between Turkey and Europol, of which EU member states are natural members, an agreement that enables cooperation at a strategic and technical level has been made by the name of "Between the Republic of Turkey and the European Police Organization Agreement on Cooperation ". Actions in this field are followed by the INTERPOL-Europol Department within General Directorate of Police. The agreement between Europol and Turkey continues to be a strategic cooperation level because of the absence of a law in Turkey on the protection of personal data in the standards of The Council of Europe Convention. Turkish Grand National Assembly passed the Personal Data Protection Law No. 6698 on March 24, 2016. Concurrent with this progress, Turkey has attempted to make operational cooperation agreement with Europol. Yet, Turkey is sustaining its efforts to become Europol's operational partner. In the study, first of all, the historical background of Europol was explained, and in the next section Europol's activities were discussed and in the next section. In the last part, Europol-Turkey relationships were examined. As a result, institutional and legal shortcomings in the Europol-Turkey relations are highlighted in the study. Therefore, it was mentioned that the relevant institutions should be more active in the institutional sense and the related regulations should be entered into force in the legal sense.
Geçmiş dönemlerden itibaren uluslararası alanda Karadeniz Bölgesi, önemini koruyan bir bölge olmuştur. Stratejik, ekonomik ve politik alanda her zaman önemini koruyan Karadeniz Bölgesi, soğuk savaş sonrası dönemde politikaların çatıştığı bir alan olmuştur. Bu durumun ortaya çıkmasının nedeni ise Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte yeni devletlerin ortaya çıkmasıdır. Bu yeni oluşan devletler ya kendileri ya da kendileri üzerinden Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Karadeniz'deki çıkarlarını kollama yoluna gitmiştir. Böylece Karadeniz, yeni bir çatışma alanı olmuştur. Her çatışmanın ve savaşın karşılıklı işbirliği ve güvenlik doğuracağı gerçeği, Karadeniz'de yeni işbirliklerini ve güvenlik anlayışını doğurmuştur. Hem ABD hem de Rusya bu anlayışı farklı aktörler, farklı araçlar ve niyetlerle sürdürmüştür. Bu çerçevede soğuk savaş döneminde Karadeniz'e komşu olan ülkeler, Karadeniz üzerinden kendi güvenliklerini sağlamak amacıyla Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİÖ)'nün temellerini atmış ve gelebilecek tehditlere karşı birlik içerisinde hareket etmeyi amaçlamıştır. Bu ve buna benzer işbirlikleri, Karadeniz'in, soğuk savaş sonrası oluşan dünyanın yeni odağı, olduğunu göstermektedir. Ayrıca Karadeniz'in, dünyanın yeni odağı haline gelmesiyle birlikte gelişen olaylar sonucu, işbirliğinin kaçınılmaz olmasının temel nedeni ise güvenlik kaygısının ortaya çıkmasıdır. Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler ise bu durumun önemini kavrayarak daha çok Batı Bloku'ndan gelebilecek tehditlere karşı işbirliği ve güvenlik politikaları geliştirmiştir. ; Black sea region maintains its importance in the international area since previous periods(ya da throughout the history). The black sea region that has been always maintaining its importance with regard to the field of strategical and political economy has been a region where policies conflict with each other post-Cold war. The reason for this shown up situation arises from the emergence of new states with the disintegration of the soviets. These newly formed states have chosen to protect their interests in the Black Sea either by themselves or Russia or the Us. Thus black sea has been a new region for the conflicts. The fact that each conflict and war will lead to mutual cooperation and security paves the way for the new sense of security and cooperation in the region. Both the us and russia have put forward this sense with different actors, tools and intentions. In this framework, the states that are adjacent to the Black sea in the Cold war period have established the basis of Black Sea Economic Cooperation in order to provide their own security over the region (Black Sea) and aimed to act jointly against any threats. This and similar collaborations show that Black Sea is the new focus of the world after the cold war. Furthermore, the fact that black sea is the new focus of the world and events caused by the cooperations has caused security concerns. The states that have coasts of Black sea have developed the cooperation and security policies against any threats coming from the Western Bloc by comprehending the importance of this situation.
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; Ortadoğu bölgesi tarihin her safhasında olduğu gibi içinde bulunduğumuz bu yüzyılda da geçmişte sahip olduğu değerden hiç bir şey kaybetmeden sahnenin tam ortasında rol oynamaya devam etmektedir. İnsanoğlu varoluşu nedeniyle siyasi bir varlıktır. Ortadoğu diye adlandırdığımız bölge tarihin, medeniyetlerin ve siyasetin ana kaynağı olması hasebiyle siyasi ittifaklara tarih boyunca sahne olmuş bir bölgedir. İçinde yaşadığımız 21. Yüzyılda ülkemizin giderek gelişip dünya siyasetinde aktif rol oynamaya başlaması tarihi bağları olan yakın coğrafyalara yönelmesini de beraberinde getirmiştir. Türkiye son 10 yılda yani Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelmesiyle çok büyük bir kalkınma ivmesi kazanmıştır. Ancak gelişme ve dünya siyasetinde rol oynama arzusunun yakın coğrafyaların kazanılmasıyla gerçekleşeceğine inanan Türk Dış Politikasının yeni mimarı Ahmet Davutoğlu, belirlemiş olduğu yeni yol haritasında bütün yakın komşularla sıfır sorun ortamı yaratıp ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılmasını amaçlamıştır. Bu bağlamda, Türk Dış Politikası yeni vizyonu ile yakın coğrafyalarda yeni müttefikler arama yoluna girmiştir. Dünya siyasetine bakıldığında son 10 yılda meydana gelen gelişmelere dikkat çekilecek olursa; Türkiye?nin ekonomik kalkınmaya başlaması ve bol miktarda dış yatırımlara ihtiyaç duyması aynı zaman da Körfez Arap ülkelerinin kasalarını taşıran nakit fazlasının özellikle 11 eylül saldırılarından sonra yeni ve güvenli limanlar aramaya başlamış olması göze çarpmaktadır. Bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Körfez İşbirliği Konseyi?ne üye ülkeler ve Türkiye?nin yakınlaşması çokta sürpriz olarak karşılanmamalıdır. Zira her iki tarafında birbirine farklı nedenlerden dolayı ihtiyaç duyduğu açıkça farkedilebilmektedir. Bununla birlikte Körfez ülkelerinin bölgedeki güvenlik kaygıları bulunmakta ve Türkiye?ye yakınlaşarak bunu kısmen aşmaya çalışmaktadırlar. Özellikle İran bu ülkeler tarafından büyük bir tehdit olarak görülmektedir. Bu noktada Türkiye ve Körfez ülkeleri aynı kaygıları taşımasalar da farklı çıkarlar onları ortak bir noktada buluşturmaktadır. Sonuç olarak son on yılda Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında büyük bir yakınlaşma olmuştur. Bu yakınlaşma çok büyük ortaklıkları beraberinde getirmiştir. Bu yakınlaşmayı etkileyen en önemli unsurlar da değişen Türk Dış Politikası ve küresel konjonktürün bu iki tarafı yakınlaşmaya zorlaması denilebilir. Çalışmada da belirtildiği gibi ilişkiler gelişmeye devam etmekte ve ileriki safhalarda ilişkilerin güvenlik ortaklıkları boyutuna taşınıp daha da kökleşeceği öngörülebilmektedir. ; The Middle East region, as it has been in every stage of history, continues to take an active role without depreciating in the current century. Mankind is by nature a political existence. For that reason, the history or humankind has witnessed various political alliances. The region called as the Middle East had witnessed many political alliances due to the fact that the area is the source of history, civilizations and politics. The fact that Turkey started to develop day by day and play a crucial role in world politics in 21st century leads to interrelations with close regions. In the last decade, in other words after Justice and Development Party came into power; Turkey has gained a great growth rate. However the new master of Turkish Foreign Policy Ahmet Davutoğlu who draw a vision for Turkish Foreign Policy believes that, convergence with the immediate surroundings will help in development and being one of the major players of world politics. As it is explained in this study the last decade has witnessed to a significant convergence between Turkey and the Gulf Cooperation Council states. To examine the last ten years in the world politics one can see that: After the 9/11 attacks GCC states started to look for other safe destinations for their overflowed cashes. However Turkey as an emerging economy needed for foreign investments. These two factors are seen to be drawing force behind the convergence of these entities. In addition to that the threat perception of the GCC states associated from Iran forced them to look for a strategic regional partner. Although Turkey and the GCC do not have common stand towards Iran, their different interests brought them on the ground of convergence. Nevertheless, the new Turkish Foreign Policy perspective and the global conjuncture played a crucial role in convergence of these parties. To consider all, it seems that the bilateral relations will be carried further since both Turkey and the GCC are eager to establish partnership. It is expected that there will be a security partnership established between Turkey and the GCC. If such attempt comes true, definitely the bilateral relations will reside on a steady ground. Key Words: Turkey, GCC, Middle East, Iran, Security, Economy
Güney Kafkasyanın tam ortasında yer alan Ermenistan, İran dışındaki komşularıyla çok ciddi tarihsel ve siyasal problemler yaşayan bir ülkedir. Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından milliyetçi eksende kurgulanmış bir siyasal yapıyı içselleştirmiş olan bu küçük Kafkas ülkesi, Rusyanın Güney Kafkasyadaki en önemli müttefiki olarak bilinmektedir. Türkiye ve Azerbaycan ile yaşadığı tarihsel boyuta haiz ve toprak tabanlı problemler nedeniyle bugününü ve geleceğini Rusya ile diaspora Ermenilerinin yardımlarına bağımlı hale getiren Ermenistan, irredentizm tabanlı bir dış politika izlemektedir. Ermenistanın yansıttığı bu dış politika anlayışı, ülkenin Güney Kafkasya bağlamlı enerji ve ulaştırma projelerinden soyutlanmasına yol açmaktadır. Ermenistanın Rusyaya olan bağımlılığından ve bölgesel izolasyondan kurtulabilmesi için, tarihsel çarpıtmalara ve yaratılara dayalı siyasal anlayıştan uzaklaşması ve demokrasiyi her yönüyle içselleştirmesi gerekmektedir. ; Armenia, which is situated in the very middle of South Caucasia, is a country who have serious historical and political problems with her neighbours, instead of Iran. This little Caucasian country which interiorised a political understanding that refers to nationalism is known as the most significant ally of Russia in the South Caucasus Region. Armenia becomes addicted to the assistance of Russia and the diaspora , because of the ongoing historical and soil-based problems with Turkey and Azerbaijan. Today Armenia is adopting an irredantist foreign policy against Turkey and Azerbaijan. This foreign policy understanding reflects Armenia to be isolated from the energy and transportation based projects which are related with the South Caucasus. Armenia needs to be estranged from the distortion oriented foreign policy creations and should interiorise democracy in all terms for avoding the Russian dependency and regional isolation.
Nurbay Sey, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü, E-posta: seynurbay@ibu.edu.tr, orcid:0000-0003-4125-8297 ; İslam İşbirliği Teşkilatı, nüfusu itibariyle Birleşmiş Milletler'den sonra dünyadaki en büyük uluslararası kuruluş olmasına karşın, ekonomik açıdan benzerleri ile yarışamayacak durumdadır. Toplamda 57 ülkenin üyesi bulunduğu örgütün temel sorunu üye ülkelerin ekonomik gelişmişlikleri arasındaki farktır. Üye ülkelerin bir kısmı zengin doğal kaynaklara sahipken diğer önemli bir kısmı, yüksek işsizlik ve yetersiz üretim gibi sorunlar yaşamaktadır. Dolayısıyla bu anlamda farklı gelişmişlik düzeylerine sahip bu ülkelerin Avrupa Birliği ve benzeri yapılanmalar gibi ortak ekonomi politikaları üretmeleri kısa vadede mümkün gözükmemektedir. Keza örgüt içinde benzer gelişmişlik seviyelerine sahip ülkelerin de bu doğrultuda bir çaba içinde olmadıkları gözükmektedir. Ayrıca üye ülkeler arasındaki ticaret hacmi de potansiyelin çok altında kalmaktadır. Tüm bu durumların varlığı çalışmanın amacını ortaya koymaktadır. Çalışmanın amacı, beşeri ve doğal kaynaklar bakımından zengin olan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın mevcut ekonomik yapısını incelemek ve taşıdığı potansiyellere rağmen istenen ölçüde başarı ortaya koyamamasının nedenlerini sorgulamaktır. ; The Organisation of Islamic Cooperation, although it its the most populated organisation in the world after the United Nations, it is very far from its counterparts in terms of cooperation between member states. The main problem of the organisation which has 57 members is the difference between the economic developments of the member states. While some of the member states have rich natural resources, others face problems such as high unemployment and insufficient production. Therefore, in the short term it is seem impossible for these countries with different levels of development to produce common economic policies such as the European Union and similar structures. However, it is also seems that member states which has similar levels of development are not making an effort to make common economic policies. Moreover, the volume of trade between the Member States remains well below the potential. The aim of this study is to examine the current economic structure of the Organisation of Islamic Cooperation, which is rich in human and natural resources, and to question the reasons its failure to achieve the desired economic success despite its potential.
Türkiye ve İran, aralarındaki ortak tarihi ilişkiler, yaşanmışlıklar ve deneyimler do-layısıyla Selçuklu ve Avrupa Birliği örneklerinde görüldüğü gibi, bölgede yeni bir işbirliği çabasına öncülük yapabilirler. Dünya ve bölge barışı ve istikrarına katkı sağlayacağı öne sürülen bir işbirliği fikrinin ve iki ülkenin Orta Doğu bölgesinde işbirliği imkânlarının, tarihsel, teorik ve pratik arka planlarıyla irdelendiği bu çalışma, Türkiye ve İran'ın işbirliğinde Orta Doğu'da yeni bir modelle uluslararası dengelerin kurulması ve bölge halklarının adalet içinde yaşa(tıl)ması idealini savunmaktadır. Bu çalışmanın temel savı, Türkiyesiz bir İran'ın ve İransız bir Türkiye'nin baki kalamayacağı; dünyanın merkezi olduğu düşünülen bu topraklarda iki ülkenin atacakları adımların, bölge barışına önemli katkılar sunabileceğidir. Bölgenin barışı ve istikrarı için işbirliği adımları atmış bir Türkiye ve İran, hem kendi halkları hem de bölge insanları için istikrar ve güven kaynağı olacaktır. ; Turkey and Iran, due to the common historical relations and experiences between them, can reach a new cooperation such models as the Seljuk Empire or European Union as they are in the examples of unity. This Study treats the necessity of keeping the people in the region alive in justice and in establishing international balance with a new model in the Middle East under the cooperation of Turkey and Iran which was originated from the Great Seljuks' experience historically. The basic proposition of this Study is that an Iran without Turkey and a Turkey without Iran will never exist and that the steps taken by the two countries in future in these land which is thought to be as the center of the world's greatest civilization. In addition, it can make important contributions in the peacekeeping in the region. If Turkey and Iran take necessary other diplomatic, political, cultural, and economic steps for unity and cooperation, it can be a source of stability and reliability for both their own communities and people in this region.
Yerel hizmet sunumunda yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşları paydaşlığı ortaya konurken devlet anlayışının geçirdiği değişim önemlilik arz etmektedir. Aslında değişen devlet anlayışı kamu yönetimindeki dönüşümü beraberinde getirmiştir. Bu dönüşüm sürecinde kamu hizmetinin sunucuları değişkenlik göstermektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde yerelleşmenin önem kazanmasıyla kamu hizmet sunucusunun çoğunlukla yerel yönetimler olduğu öngörülmektedir. Ayrıca bu süreçte katılımcılık ve demokrasi kavramları ön plana çıkmış olup, bu kavramlar kamu hizmet sunumunda sivil toplum kuruluşlarının aktör olarak ele alınabileceğini ortaya koymuştur. Bu çalışmada değişim sürecinde söz konusu paydaşlık, Türkiye açısından ele alınmış olup, kamu hizmeti sunumunda yerel yönetim sivil toplum kuruluşları işbirliğinin teorik izahı yapılmaya çalışılmıştır. ; While cooperation between local government and non-governmental organizations in local service delivery is revealed, the changing in the comprehension of the state is important. In fact, the changing in the comprehension of the state brought about the transformation in public administration. In this transformation process, the public service providers vary. From this point of view, with the importance of localization, it is foreseen that the public service provider is mostly local governments. Furthermore, the concepts of participation and democracy came to the forefront in this process and these concepts revealed that non-governmental organizations can be considered as actors in the provision of public services. In this study, the cooperation involved in the change process is discussed for Turkey and the theoretical explanation of the cooperation of local government and non-governmental organizations in the public services delivery has been tried.
Tarih boyunca ülkeler birbirleri ile sürekli iletişim halinde olmuşlardır. Bazı devletler iletişim araçlarını etkin kullanmış ve süper güç veya bölgesel güç olmuşlardır. Bu bağlamda yeni dünya düzenin de yeni kavramlar ve yaklaşımlar oluşmaya başlamıştır. Konstrüktivizm (Sosyal İnşacı Yaklaşım) bu bağlamda oluşan yeni bir yaklaşım olarak dış politikada yerini almıştır. Yine yumuşak güç sert kavramı dış politika kavramları arasına girmiştir. Bir devletin süper güç olması diğer güçleri farklı arayışlara itmiştir. Gücün araçları değişmiş, artık sert ve askeri güç yerini ikili ilişkileri kuvvetlendirici yumuşak güce bırakmıştır. Sert güç caydırıcı bir faktör olmakla birlikte uluslararası ilişkilerde ki boşluğu tam olarak dolduramamış ve yerini yumuşak güce bırakmak zorunda kalmıştır. Bu kapsam yumuşak güç araçları bir devlet politikası olmuştur. Gelişmiş ülkelerden Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Japonya, Almanya vb. devletler artık devlet destekli yardım fonlarını dış politika aracı olarak görmelerinden dolayı desteklemektedirler. Türkiye'de de TİKA gibi devlet destekli kurumlar yapmış oldukları yardım ve projelerle ön plana çıkmaktadır. 1990'lı yıllara kadar dış yardım miktarları çok yetersiz kalmıştır. TİKA'nın kurulmasıyla başta Orta Asya ülkeleri başta olmak üzere dünyanın 140'tan fazla ülkesine yardım ve projeleriyle katkı sağlamıştır. Afrika Orta Asya ve Güney Doğu Asya, Balkanlar ve Kafkaslar, Ortadoğu, Latin Amerika da önemli projelere imza atan TİKA, Türkiye'nin dışa açılan kapısı olmuştur. TİKA'nın uyguladığı projeler devletlerarasındaki diplomasinin gelişmesini kolaylaştırdığı gibi ticari ilişkilerin de iyileşmesinde önemli rolü olmuştur. 1990 öncesinde kültürel bağlarımızın kuvvetli olduğu Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile olan ticaretimizin az olması ve TİKA sonrasında ticari ilişkilerin hızlı bir şekilde artması TİKA'nın misyonunu anlamamız bakımından iyi bir örnektir. Ekonomik ilişkilerin iyileşmesi yalnız Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde değil Afrika, Balkanlar Ortadoğu, Asya ve Güney Doğu Asya'da kendini göstermiştir. ; Throught history, countries have been in constant contact with each other. Some states have used communication tools effectively and have become superpowers or regional powers. In this context, new concepts and new approaches have begun to emerge in a new world order . Constructivism ( Social Constructivist Approach ) has taken its place in foreign policy as a new approach in this context. On the other hand the concept of soft and hard power has become one of the foreign policy concepts. A state being a superpower push other powers in different seeks. The tools of power have changed. Now the hard and military power has left the place to soft power which strengthening of bilateral relations. Although the hard power has become a deterrent factor, it has not fully filled the gap in international relations. For that reason hard power lad to leave the place to soft power. In this context soft power tools have become a state policy. The developed countries like United States of Amerika, Britain, France, Japan Germany etc. are supporting state- aid fund because of their views as foreign policy instruments. In Turkey, state-funded institutions such as Turkish Cooperation and Coordination Agency ( TİKA) come into prominence with their aids and projects. Until 1990's the amount of foreign aid has been insufficient. With the estanblishment of Turkish Cooperation and Coordination Agency contributed with their helps and projects especially Central Asian countries and also more than one hundred and fourty countries of the world. TİKA, which has made important projects in Africa, Central Asia and South East Asia, Balkans and Caucasus, Middle East, Latin America has become the outward opening door of Turkey. The projects implemented by TİKA have facilitated the development of diplomacy between states and also played an important role in improving trade relations. Before 1990, Turkey and Central Asian Turkish Republics culturel ties are strong but trade relations low. After the TİKA commercial relations increase.So it is a good example to understanding the mission of TİKA. The improvement of economic relations has not only occured in the Cenral Asian Turkish Republics but also in Africa, The Balcans, The Middle East, Asia and Southeast Asia
Bu çalışmanın amacı Sahra-altı Afrika ülkeleriyle Türkiye arasındaki ekonomik ve ticari işbirliği imkânlarının değerlendirilmesidir. Türkiye'nin Sahra-altı Afrika bölgesi olan siyasi ilişkileri çok gerilere gitmesine rağmen bu bölgeyle olan ticari ilişkilerimiz henüz yenidir. Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, ekonomik bütünleşmeler ve ekonomik etkileri ele alınmıştır. İkinci bölümde Sahra Altı Afrika bölgesinin ekonomik yapısı ve muhtemel işbirliği alanları incelenmiştir. Üçüncü bölümde, işbirliğinin geliştirilmesine yönelik değerlendirmeler ve politikalar ortaya konmuştur. ; The aim of this study is to evaluate the economic and commercial cooperation opportunities between the countries of sub-Saharan Africa and Turkey. Although Turkey's, political relations with sub-Saharan Africa date back to past years, the economic relations with that region are relatively new. This study consists of three chapters. In the first chapter, economic integrations and their economic effects have been examined. In the second chapter, the economic structure of the region and possible economic cooperation fields has been studied. In the third chapter, the assessments and policies towards the development of economic cooperation with the region have been put forward.