Günümüz uluslararası ilişkilerinde, ulusal çıkarların savunulması artık bildiri, diplomatik inisiyatif ve diplomatik muhtıra gibi klasik diplomasi yöntemlerinin çok ilerisine geçmiştir. Bugün pek çok devlet, yabancı kamuoylarının gözünde olumlu imaj yaratmak amacıyla aktif kamu diplomasisi çalışmaları yürütmektedir. Bu çalışmanın amacı, artık klasik diplomasi yöntemlerinin yeterli olmadığı devletlerarası ilişkilerde protokol esaslarının doğru kullanılması, diplomasi ve protokol kavramlarının ilişkilendirilmesi ve seçilen örneklem dahilinde yaşanmış bazı krizlerin çerçevelenerek incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada protokol çeşitlerine göre yaşanmış diplomatik krizler incelenirken Entman'ın çerçeveleme teorisinden derin ilham alınmıştır. Başarılı ve başarısız yönetilen yaşanmış bazı krizlerin protokol çeşitlerine göre sınıflandırılarak çerçevelenmesi ve analiz edilmesiyle literatüre katkı sağlamak amaçlanmıştır. ; In today's international relations, the defense of national interests has now gone far beyond classical diplomacy methods such as the declaration, diplomatic initiative, and diplomatic memorandum. Today, many states are actively conducting public diplomacy studies to create a positive image in the eyes of foreign public opinion. This study aims to use the protocol principles in interstate relations where classical diplomacy methods are not sufficient anymore, associate diplomacy and protocol concepts, and examine some crises experienced within the chosen sample by framing. In this study, while examining the diplomatic crises experienced according to protocol types, deep inspiration was taken from Entman's framing theory. It is aimed to contribute to the literature by classifying, framing, and analyzing some crises that have been successfully and unsuccessfully managed according to protocol types.
DOI:10.17336/igusbd.305639 ; 26 Nisan 1986'da Çernobil nükleer enerji santralinde meydana gelen kaza sonucunda oluşan nükleer serpinti, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu pek çok ülkeyi etkilemiştir. Sonuçları itibariyle çevresel problemlerin sınır aşan niteliğini gösteren bir örnek olan Çernobil kazası, ağırlıklı olarak insan sağlığı ve çevreyle ilgili problemlere yol açmıştır. Ekonomik ve dış politikaya dair yansımalarıyla birlikte uluslararası bir sorun halini alan bu kaza, kısa sürede siyasi bir krize dönüşmüştür. Kazanın öğrenilmesinden sonra etki altında kalan ülkelerin birbirinden farklı acil durum ve kriz yönetimi süreçleri söz konusu olmuştur. Bu makale, söz konusu krizde Türkiye'nin tutumunu, acil durum ve kriz yönetim süreçlerini ve kazanın Türk dış politikasına yansımalarını analiz etmektedir. ; Many countries including Turkey were affected by the nuclear accident that took place at the the Chernobyl nuclear power plant on April 26, 1986. Regarding its consequences, Chernobyl accident, which was an example of the transboundary nature of environmental problems, have mainly caused human health and environmental problems. This accident, which became an international problem with its economic and foreign policy reflections, soon turned into a political crisis. After learning the accident, the affected countries went through different emergency and crisis management processes. This article analizes Turkey's attitude, emergency and crisis management processes, and the reflections of this accident on Turkish foreign policy.
Bu çalışma uluslararası toplumun varlığını ve işlerliğini Suriye krizi üzerinden tartışmayı amaçlamaktadır. Çalışmada uluslararası toplum, ulus devletlerin oluşturduğu bir cemiyet olarak tanımlanacak ve bu cemiyetin işlerliği ve varlığı, kurumları vasıtasıyla ortaya konacaktır. Uluslararası toplum kavramı, hem gündelik yaşamda hem de Uluslararası İlişkiler çalışmalarında sıklıkla kullanılmaktadır ancak, özellikle Türkçe literatürde kavramın karşılık geldiği pratik yeterince net bir biçimde tanımlanmamış bulunmaktadır. Bu nedenle çalışmada İngiliz ekolünün uluslararası toplum kavramı benimsenerek, diplomasi, savaş, büyük güçler yönetimi, güçler dengesi ve uluslararası hukuk kurumlarının bu topluma nasıl işlerlik kazandırdığı incelenecektir. Çalışmanın temel katkısı, İngiliz ekolünün Türkçe Uluslararası İlişkiler literatüründe bilinirliğinin arttırılması ve Uluslararası İlişkiler çalışmalarında teori-pratik boyutunun güçlendirilmesi olacaktır. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle uluslararası toplumun kavramsal olarak ne ifade ettiği tartışılarak kurumları tanımlanacak, sonrasında Suriye krizinde bu kurumların nasıl işlediği açıklanarak uluslararası toplumun sadece bir kavram değil aynı zamanda bir gerçeklik olduğu vurgulanacaktır. ; This study analyzes the existence and functionality of international society over the Syrian crisis. In this context, international society will be defined as a community comprised of nation-states while the functionality and the existence of this community will be put forward through its institutions. The term international society is frequently used both in daily life and in International Relations (IR) studies. However, the corresponding practice in the Turkish literature has not been clearly defined. This explains why this study embraces the international society concept of the English School and how its institutions – namely diplomacy, war, great power management, balance of power, and international law – bring this international society into force. The major contribution of the study will be to raise awareness concerning the English School of thought in Turkish International Relations literature, as well as to strengthen the theory-practice dimension of IR studies. Within this context, the article will first discuss the conceptualization of international society and then proceed to define its institutions, followed by an analysis of how these institutions functioned during the Syrian crisis. The major argument of this paper is that international society is not merely a concept but a reality itself.
Konjonktürel dönüşüme bağlı olarak göç olgusu, günümüzde zorla yerinden edilme kavramıyla ilişkilendirilmekte ve uluslararası aktörlerin sürece müdahil olduğu çok boyutlu bir dinamizme işaret etmektedir. Bu dinamizmin en güncel örneğini ise Ortadoğu kaynaklı kitlesel akınlar oluşturmaktadır. Bu bakımdan Suriye Arap Cumhuriyeti topraklarında yükselen kaos, öngörülemeyen yeni bir göç trendini tetikleyerek uluslararası toplumu kontrol altına alınması zor bir krizle daha karşı karşıya bırakmıştır. Sonuçları itibarıyla küresel nitelik arz eden göçmen krizi, göç yönetişimi olgusunu gündeme getirerek kolektif işbirliği çabalarına hız kazandırmış ve bu yönüyle kurumsallaşan işbirliği modellerini gündeme getirmiştir. Bu bağlamda çalışmada, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında katılım müzakereleri süreciyle temelleri atılan, göçmen kriziyle birlikte ise kurumsallaşma eğilimi gösteren işbirliği süreci ele alınmakta; bu yönüyle taraflar nezdinde tesis edilen ortak iltica rejiminin nitelik ve sürdürülebilirliğine ilişkin değerlendirmeler ortaya konmaktadır. Bu bakımdan Geri Kabul Anlaşması ve Vize Serbestisi Diyaloğu gibi çeşitli mekanizmalar aracılığıyla kurumsallaşan bu işbirliği forumu, uluslararası toplum nezdinde somut çıktılar üreten dinamik bir süreç olarak ön plana çıkmaktadır. Bu angajman ayrıca, AB açısından krizin kontrol altına alınarak tampon bölgelerde çözüme kavuşturulması; Türkiye açısındansa sorumluluk ve külfet paylaşımı beklentisini simgelerken, bu yönüyle, tarafların çıkar konfigürasyonları doğrultusunda şekillenen bir oydaşmaya işaret etmektedir. Günümüzde askıya alınan diyalog süreci, ikili ilişkilerde kısa vadede telafi edilemeyecek bir güvensizliği beraberinde getirmektedir. İlişkilerdeki bu durağanlaşma, kriz yönetimine dair çabalara ket vururken; aynı zamanda, uzun vadede üstesinden gelinemeyecek bir sorumluluk altına giren Türkiye'nin sonu öngörülemeyen bir çıkmaza sürüklenmesine sebebiyet vermektedir. Bu çerçevede Türkiye'yi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmak ve krize ilişkin insani bir yaklaşım geliştirmek adına uluslararası toplumun desteğine duyulan ihtiyaç, BM ve AB gibi kilit aktörlerin kriz çözümünde çok daha etkin rol üstlenmesi gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. ; Due to the conjunctural transformation, the phenomenon of migration is now associated with the concept of forced displacement and points to a multidimensional dynamism where international actors are involved. The most recent example of this dynamism is the mass influx of the Middle East. In this respect, the rising chaos in the territory of the Syrian Arab Republic triggered a new trend of migration, which was unpredictable, and left the international community facing a crisis that is difficult to take under control. The Migration Crisis, which has a global nature due to its consequences, has accelerated the collective cooperation efforts by introducing the phenomenon of migration governance. In this context, cooperation process between Turkey and European Union, which started at the process of accession negotiations and showed the institutionalization trend with the migrant crisis, is dicussed. In this respect, evaluations on the quality and sustainability of the common asylum regime established by the parties are put forward. This cooperation forum, which is institutionalized through various mechanisms such as the Readmission Agreement and the Visa Freedom Dialogue, stands out as a dynamic process that produces solid outputs in the eyes of the international community. This engagement also allows the EU to take control of the crisis in buffer zones while symbolizing the expectations of Turkey in regards of sharing the responsibility and burden. In this respect, it refers to a consensus formed in accordance with the mutual interests of the parties. Today, the suspended dialogue process brings a distrust that cannot be compensated in the short term. This stagnation hinders efforts in crisis management, at the same time, Turkey has come under a great burden that can not be overcome in the long term causing an unpredictable dead end (ben buraya for Turkey eklemek istiyorum çünkü cümle öyle tamamlanıyor ama o zaman cümlede iki Turkey oluyor. O yüzden böyle bırakıyorum). In this context, the need for the support of the international community to develop a humanitarian approach to break the deadlock for Turkey and in regards of the crisis, reveals the necessity for key actors such as the UN and the EU to play a much more effective role in crisis resolution.
Kökleri Tanzimat dönemine dayanan yönetsel reform çalısmaları Türkiye'deki siyasal iktidarlar tarafından belirli aralıklarla gündeme getirilmektedir. Reform çalısmalarında dıs dinamiklerin zorlayıcılıgı ile birlikte iç dinamiklerin de etkisi görülmektedir. Ancak 80'li yılarla birlikte dünyaya hâkim olan neo-liberal politikalar, küresellesme, kamu sektöründeki verimlilik krizi ve yerellesme geregine yönelik söylemler, kamu yönetiminde yeni yaklasımları gündeme getirmistir. Yine bu yıllarda yönetsel reformda AB, OECD, Dünya Bankası ve IMF gibi küresel aktörlerin de agırlıgı artmıstır. Bu aktörler Türkiye'de de son dönem reform çalısmalarının içerigine, niteligine ve hızına yön vermistir. Yerellesme, özellestirme ve sivillestirme söylemleri ile niteligi degisen reform çalısmaları yerel yönetimlerin önemini artırmıs, ancak bu gelismeler yerelin mevcut durumunun yeni gelismeleri hayata geçirmek açısından yetersiz kaldıgı savını da beraberinde getirmistir. iç dinamikler olarak adlandırılan bu yetersizlik ve sorunlara yönelik reform girisimlerinin büyük ölçüde dıs dinamiklerin yarattıgı baskı ve zorlamanın yansıması oldugu görülmektedir. ; Works on the administrative reformation of which roots relies on Tanzimat Period are occasionally proposed for the agenda by political powers in Turkey. On these works, it is possible to see both internal and external dynamics are effective. But, by the years of 1980s, neo-liberal policies, globalisation, the productivity crisis on the public sector and discourses about the necessity of localization have proposed the new approaches about the public management for the agenda. In the same period, some global actors including EU, OECD, World Bank and IMF have been more important. These actors have influenced on the contents, the quality and the pace of the recent reformation works in Turkey. Localization, privatization and civilisation have changed the quality of the reformation works that increased the importance of local management. Although these factors have showed that the present situation of local is insufficient to realize the new improvemenets. This insufficiency called as internal dynamics and the reformation attempts to problems are mostly reflections of press and forcing by external dynamics.
As an alternative to mass tourism, yacht charter services are preferred by Families. Although it was preferred by young people who were used to the outdoor lifestyle initially for sailing, swimming and sportive activities, nowadays it is preferred by families with the increasing comfort on yachts. In the study, the effects of current developments, customer preferences, and market developments in yacht charter types have been examined. Observations are made in southern Aegean in Turkey, benefiting from unstructured interviews with summer fieldwork were created. One of the most important findings of the study is that families prefer it as a touristic journey. Most importantly, the reason for choices in social isolation can be more easily despite the contraction in the tourism sector during the pandemic crisis. As a negative development brought about by the pandemic crisis, the increase in travel bans and restrictions between countries has introduced extra obligations. Although the negative developments of 2020 prohibit the tourist season in 2020 the domestic market in Turkey has increased the number of charter yachts sailed in July. On the other hand, international yachting markets could perform their activities in a limited way because of travel bans.
Keywords Yacht Chartering, Yacht Management, Maritime Tourism, Pandemic, Covid 19
Yerinden yönetim ilkesi kamu hizmetlerinin halka en yakın yönetim birimi tarafından karşılanmasını amaçlayan bir kamu yönetimi ilkesidir. Bu ilkenin uygulanmasında rol alan en önemli yönetim çeşidi ise yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerin toplumsal refahın arttırılmasında önemli bir rolünün olduğu bilinmektedir. Yerel yönetimler çeşitli nedenlerle ortaya çıkan ve günümüzde de etkinliğini sürdüren yapılanmalardır. Bu çalışmanın amacı ekonomik kriz döneminde yerel yönetimlerin maliyesinde nasıl bir değişim olduğunun çözümlenmesidir. Zira ekonomik krizler makro düzeyde ülkelerin mali yapılarına zarar veren bir olgudur. Bu olgunun makro düzeyde verdiği negatif mali etkilerin yerel yönetimlere yansımasının ne olduğu yerel yönetim maliyesindeki değişkenler üzerinden bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Çalışmada küresel düzeyde ABD, Almanya, Kanada, İtalya, Fransa, İspanya, Yunanistan'ın 2008 Mortgage Krizi'nde makro değişkenlerindeki dönüşüm ardından da bu dönüşümün söz konusu ülkelerin yerel yönetimler maliyesindeki yansımaları incelenmiştir. Hem federal hem ulus devlet hem de ikisinin farklı yoğunlukta uygulandığı yönetim anlayışlarından seçilen ikişer ülke örneklerinde görülmüştür ki, tıpkı merkezi yönetimlerde olduğu gibi yerel yönetimlerinde mali durumlarında bazı bozulmalar meydana gelmiştir. Ülkeler yerel yönetim harcamalarını kısıtlasalar da gelirlerin düşmesine bağlı olarak artan borç yüküyle karşı karşıya kalmışlardır. Ayrıca, üst yönetim birimlerince yerel yönetimlere farklı kanallar yoluyla aktarılan transferlerde de değişimler gözlenmiştir. Ekonomik krizin yerel yönetimler maliyesine etkisinin nasıl olduğu ayrı bir bölümde Türkiye örneği üzerinden incelenmiştir. Ekonomik kriz gibi farklı nedenlerle meydana gelen bir olgunun Türkiye'de son yıllarda çok defa karşılaşıldığı ve ülkenin makroekonomisinde telafisi zor negatif etkiler bıraktığı bilinmektedir. Verilerin bulunabilirliği açısından üç ekonomik kriz örneği alınmıştır. Bu krizler, 1994, 2001 ve 2008 Ekonomik Krizleri'dir. Söz konusu üç ekonomik krizin yerel yönetimlere etkisinin nasıl ve ne boyutta olduğu analiz edilmiştir. Görülmüştür ki tıpkı küresel kriz ile karşılaşan diğer ülkelerin yerel yönetimlerinin mali durumlarındaki bozulmalar Türk yerel yönetimlerinde de yaşanmış, bütçe dengelerinde negatif değişimler gözlenmiştir. ; The principle of decentralization is a public administration principle that aims to meet public services by the closest management unit. The most important type of management that plays a role in the implementation of this principle is local governments. It is known that local governments have an important role in increasing social welfare. Local governments are structures that have emerged as a result of different reasons and are still active today. The purpose of this study is to analyze what change the local administrations' finances were during the economic crisis. Because economic crises are a phenomenon that damages the financial structures of countries at macro level. The reflection of the negative financial effects of this phenomenon at the macro level on the local administrations was subjected to an evaluation over the variables in the local government finances. In the study, first of all, the transformation of macro variables in USA, Germany, Canada, Italy, France, Spain, Greece's 2008 Economic Crisis and then the reflections of this transformation in the local government finances of these countries are examined. Both the federal, the nation-state and the two countries selected from the management approaches in which the two are applied in different intensities have been seen in the examples of the financial conditions of their local governments, just like the central governments. Although countries restrict their local government expenditures, they faced an increased debt burden due to the decrease in revenues. In addition, changes have been observed in transfers that have been transferred to the local administrations by different management channels through different channels. How the economic crisis has affected the local governments' finance has been examined in another section through a Turkish sample. It is known that in recent years Turkey has encountered the phenomenon of economic crisis, which may occur for different reasons, more than once and that it has caused negative effects on macroeconomics which are difficult to compensate. In terms of data availability, three examples of economic crises were taken. These crises are the 1994, 2001, 2008 Economic Crises. How and to what extent the mentioned three economic crises have affected the local governments has been analyzed. The data obtained reveals that local governments' financal situation in Turkey went through a similar deteriotion as other countries' local governments had faced throughout the global crisis and that negative changes were observed in budget balances.
Birleşmiş Milletler'in (BM), geç kalınmış olmasına ragmen ciddi bir yapılanmaya ihtiyaç duydugu günümüzde hemen hemen tüm ilgili çevreler tarafından kabul edilmektedir. Geniş kapsamlı yapısal reformları daha 2000 yılında ortaya çıkan Birleşmiş Milletler Barış Operasyonları Panel Raporu ("Brahimi Raporu") kapsamında örgütün kurumsal yapısı ve operasyonları alanlarında gerçekleştirme çabası içerisinde olunmakla birlikte, bu reformların şimdiden örgütün faaliyetlerine hissedilir bir şekilde yansımaya başladığı gözlenmektedir. Bu makalenin amacı, örgütün genel bir kurumsal yapılanması üzerinde durmaktan ziyade barış operasyonlarının yeniden nasıl yapılandırılmaya çalışıldığının analizini yapmak olacaktır. Ayrıca, Avrupa Birligi (AB) ve Türkiye'nin barış operasyonlarına yaptıkları kayda değer sivil personel katkıları ve sivil kriz yönetimi kapasiteleri ortaya konarak, BM kapasite ve etkinliğini artırabilmek için Brahimi Raporu tavsiyeleriyle birlikte paralel gelişmekte olan AB ve Türkiye içerisindeki oluşumlar degerlendirilecektir. ; At the present time, almost all relevant circles recognise that the United Nations (UN) - though it has been Iate - needs serious restructuring. Albeit it has yet been in the effort of struggling to realise a wide-range of structural reforms that have appeared in the year 2000 in the sphere of organisation's institutional structure and operations within the perspective of Report of the Panel on United Nations Peace Operations (the "Bmhimi Report"), these reforms have aıready began to observably be reflected on the activities of the organisation. The aim of this article is to analyse how peace operations are tried' to be restructured, rather than focusing on the institutional structuring of the organisation in general. Also, whilst the European Union (EV) and Turkey's promising civilian personnel contributions and civilian crisis management capacities to peace operations will be set forıh, the formations in the EV and Turkey that are developing in parallel with Brahimi recommendations to increase the capacity and effectiveness of the UN will be assessed.
ÖZETTürkiye-Yunanistan ilişkileri tarihi süreçte güvensizlik temeline dayandırılmıştır. Bu güvensizlik 1950 yılında ortaya çıkan Kıbrıs sorunuyla pekişerek büyümüş, bu dönemde iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar realist bakış açısıyla çözüme ulaştırılmaya çalışılmıştır. 1999 yılında düzenlenen Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne aday gösterilmesi ilişkileri farklı bir boyuta taşımıştır. Geçmişe bakıldığında tarihleri boyunca hem Türkiye hem de Yunanistan birçok ekonomik krizle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu krizlerden en önemlisi; 21. yüzyıl itibariyle kendini hissettirmeye başlayarak 2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan ve 2009'un son çeyreği ile Avrupa Borç Krizi'ne dönüşen küresel ekonomik krizdir. Çok sayıda ülke bu krizden olumsuz etkilenirken özellikle Yunanistan AB bünyesinde en çok zarar gören ülke olmuştur. Kısa bir süre sonra ise Avrupa Borç Krizi Yunanistan borç krizine dönüşmüştür. Bu netice doğrultusunda, başta AB ülkeleri olmak üzere çok sayıda dünya ülkesini etkisi altına alan Avrupa Borç Krizi'nin Türkiye-Yunanistan ilişkilerine olası etkilerinden yola çıkılarak bu çalışma hazırlanmıştır. Bu bağlamda Avrupa Borç Krizi sonrası süreçte Türkiye-Yunanistan ilişkileri, AB-Yunanistan ilişkisini ortaya koyan bağımsız değişken ve yaşanan ekonomik krizin Türkiye-Yunanistan ilişkilerine etkisini gösteren bağımlı değişken ile birlikte neo-realist kuram çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda iki ülke arasında yaşanan Ege ve Kıbrıs gibi siyasi anlaşmazlıkların çözüme ulaştırılıp ulaştırılamayacağı noktasında bir analiz yapılması amaçlanmıştır. Bu gaye uyarınca çalışma üç ana bölümden oluşturulmuştur. İlk bölümünde realizm, neo-realizm ve çalışmanın alt problemlerinden ilkini oluşturan Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin genel çerçevesi neo-realizm bakış açısıyla çizilmiştir. İkinci bölümde, çalışmanın ikinci alt problemini oluşturan Avrupa Borç Krizi'nin ortaya çıkış nedenleri ile Yunanistan ve Türkiye'ye etkilerine değinilmiştir. Çalışmanın ana araştırma sorusunu oluşturan Avrupa Borç Krizi sonrası Türkiye-Yunanistan ilişkileri ise üçüncü bölümde değerlendirilmiştir.Çalışmanın sonucunda uluslararası sistemin günümüzde "Çok Kutupluluğa" doğru dönüştüğü belirlenmiştir. Avrupa'da tecrübe edilen borç krizinin Avrupa Birliği'nin kendini sorgulamasına neden olduğu, Almanya'nın süreç ve kriz yönetiminde ön plana çıktığı, Yunanistan'ın ise ulusal çıkarları doğrultusunda yaşanan borç krizini fırsata çevirerek içinde bulunduğu durumu Türkiye ile olan siyasi sorunlarında bir taviz aracı olarak kullandığı sonucuna varılmıştır. Her ne kadar 1999 Helsinki Zirvesi'nin ardından Türkiye ile Yunanistan arasında ekonomik ve sosyal yönden çok sayıda işbirliği yolu açılmış olsa da, Avrupa Borç Krizi sonrasında AB-Yunanistan ilişkisinin sıkılaşarak devam ediyor olması da açık bir gerçektir. Bu durum, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde Ege ve Kıbrıs gibi geçmişten günümüze taşınan siyasi anlaşmazlıkların uzun bir süre daha Avrupa Birliği nezdinde çözüme kavuşturulamayacağını ortaya koymaktadır. ABSTRACTTurkey-Greece relations are based on the fundamental insecurity in the historical process. This insecurity grew by consolidating with the Cyprus problem that emerged in 1950, and the problems between the two countries were tried to be resolved by realist point of view. At the Helsinki Summit in 1999. Turkey's relations with the European Union, the nomination was moved to a different dimension. In retrospect, dates throughout Turkey and many have been forced to fight the economic crisis as well as Greece. The most important of these crises; It is the global economic crisis that began in the United States in 2008, beginning with self-empowerment in the 21st century and turning into the European Debt Crisis with the last quarter of 2009. While many countries are negatively affected by this crisis, Greece has been the most damaged country in the EU. Soon after, the European Debt Crisis became Greece's debt crisis. In line with this conclusion, especially European Union countries, including many countries of the world under the impact of the possible effects of the European debt crisis based on this study has been prepared on the Turkey-Greece relations. In this context, analyzed within the framework of neo-realist theory of the Turkey-Greece relations in the aftermath of the European debt crisis with the independent variable that reveals the EU-Greece relationship and the dependent variable that shows the impact of economic crisis in Turkey-Greece relations. As a result of this evaluation, it was aimed to make an analysis at the point where the experienced political disagreements between the two countries, Cyprus and Aegean, could not be delivered. In accordance with this objective, the study is composed of three main sections. The first section of realism, neo-realism, and forming the framework of the first Turkey-Greece relations problems of the sub-study were drawn from the point of view of neo-realism. In the second part, forming the second sub-study problems with the reasons for the emergence of the European debt crisis and it is addressed to the effects of Greece and Turkey. The study constitutes the main research question after the European Debt Crisis Turkey-Greece relations have been evaluated in the third section.At the end of the study, it was determined that the international system is now turning towards "Polarity". Europe's experience as the debt crisis in the European Union caused the self-questioning, Germany's process and that came to the fore in crisis management, while Greece national interests in accordance experienced were in turning the opportunities of the debt crisis compromise the vehicle's political problems with Turkey as the result that we use as. Although the 1999 Helsinki Summit the following economic and social aspects of many ways of cooperation from between Turkey and Greece opened, though, it is an obvious fact that EU and Greece relationships continues to tighten after the debt crisis. This case shows that the political disagreements moved from the past to the present in Turkey-Greece relations such as Aegean and Cyprus cannot be resolved for a long time within the European Union.
İkinci dünya savaşından sonra dünyaya yön veren Avrupa çok yıpranmış ve bu savaşlardan güçlenerek çıkan Sovyet tehdidi karşısında güçsüz kalmışlardır. Avrupalılar Sovyet tehdidine karşı askeri ortaklıklarla karşı koymaya çalışsalar da ekonomilerinin iyi olmaması nedeniyle bunu başaramamışlardır. Sovyetler Birliği tehdidinin mutlaka önlenmesi gerektiğini düşünen Avrupalılar dünya savaşlarının diğer galibi olan ABD ile yakın bir iş bilirliği yaparak NATO'yu kurmuşlardır. Soğuk Savaş boyunca dünyadaki güvenlik, ABD'nin liderliğini yaptığı NATO ve Sovyetlerin öncülüğünü yaptığı Varşova Paktı askeri örgütleri tarafından yönlendirilmiştir. Ancak Berlin duvarının yıkılması ve Soğuk Savaşın sona ermesiyle Varşova Paktı dağılmış, NATO ise değişen ve gelişen uluslararası güvenlik ortamına göre stratejik konseptlerini sürekli yenileyerek günümüze kadar gelmeyi başarabilmiştir. Bu kapsamda NATO, Soğuk Savaş süresince Sovyet tehdidine karşı Kuzey Atlantik ve Avrupa bölgesini kolektif bir şekilde savunmayı misyon edinmiştir. Soğuk Savaş sonrasında ise kolektif savunmanın yanında çatışmaların önlenmesi, kriz yönetimi ve işbirliğine dayalı güvenlik misyonlarını üstlenerek görev alanlarını genişletmiştir. NATO hâlihazırda kullandığı stratejik konseptini 2010 yılında yapılan Lizbon Zirvesi ile yenilemiş ve bu konseptte füze savunma sisteminin konuşlandırılması benimseyerek kolektif savunma anlayışının temeline resmi olarak yerleştirmiştir. Bu çerçevede NATO, İran'ın balistik tehdidine karşı hem Avrupa bölgesini hem de harekât alanındaki kuvvetlerini korumaya yönelik balistik füze savunma sistemi kurmaya çalışmakta ve bu konuda başarılı gelişmeler kaydetmektedir. ; After the Second World War, the world-leading European states were very worn and they remained powerless in the face of the Soviet threat that the war strengthened. Europeans tried to fight against Soviet threat military by way of military partnerships but failed because of poor economic resources they have. Europeans, who thought that Soviet threat should have been absolutely prevented, established NATO with US. They closely cooperated with this country as another ally and winner of the World War II. During the Cold War, global security issues were generally handled by both NATO, which was dominated by US military power, and Warsaw Pact which was pioneered by USSR. However, after the end of Warsaw Pact and by implication end of cold war, NATO was alone and unrivaled. It was able to survive with continuous renewing of strategic concepts according to the changing and evolving international security environment. In this context, before the end of the cold war NATO's mission was mainly collective defense of North Atlantic and Europe region against the Soviet threat. But, after the end of cold war, allied countries' collective defense mission was expanded with other missions like conflict prevention, crisis management and cooperative security initiatives with Non-NATO Nations. NATO renewed its valid strategic concept in 2010 at the Lisbon Summit and it has placed officially 'the deployment of the missile defense system' issue at the center of collective defense concept. In this context, NATO is trying to build a ballistic missile defense system to protect both Europe region and deployed forces in theatre against Iran's ballistic missiles and it has accomplished a lot as of today.
Bu çalışmada, bir uluslararası uyuşmazlık çözüm yöntemi olan ve aynı zamanda BM Şartı'nın "Uyuşmazlıkların Barışçıl Yollarla Çözülmesi" başlığını taşıyan 6. bölümünün 33. maddesinde anlatım bulan çözüm yöntemlerinden de biri olan arabuluculuk, Bosna-Hersek ve Dağlık Karabağ vakaları çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmanın ana amacı, söz konusu vakaları karşılaştırmak suretiyle uluslararası arabuluculuğun başarısına etki eden koşullar ve etkenler üzerine test edilmeye açık bir takım hipotezlere ulaşmaktır. Veri toplama tekniği bağlamında çalışma, ulaşılabilen ilgili ya da uzman kişilerle röportaj ve diğer her türlü ikincil veriye dayanmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde temel olarak arabuluculuk kurumu detaylı bir biçimde betimlenmiş, ikinci bölümde Bosna-Hersek Krizi hakkında bilgi verilmiş ve söz konusu krizde arabuluculuk süreci incelenmiş, üçüncü bölümde ise yine ilk olarak Dağlık Karabağ sorunu hakkında bilgi verilmiş ve ardından bu sorunda arabuluculuk girişimleri irdelenerek başarılarına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. Ulaşılan sonuçlara göre, daha önce benimsenen kriterler ışığımda, Bosna-Hersek krizinde uluslararası arabuluculuk faaliyetleri başarılı olarak değerlendirilirken, Dağlık Karabağ sorununda arabuluculuk süreci genel anlamda başarısız olarak değerlendirilmiştir. Bu bulgu temelinde uluslararası arabuluculuğun başarısına etki eden temel bazı faktörler üzerine bir takım tespit ve önerilerde bulunulmuştur. ; In this study, mediation, which is an international dispute resolution method and also one of the resolution methods expressed in the 33rd article of the 6th chapter of the UN Charter, titled "Peaceful Resolution of Disputes", is discussed within the framework of the Bosnia-Herzegovina and Nagorno-Karabakh cases. The study's primary purpose is to reach a set of hypotheses that are open to testing on the conditions and factors that affect the success of international mediation by comparing the cases in question. As for data collection technique, the study relied on interviews with ...
International Congress of Management Economy And Policy, 26-27 Kasım 2016, İstanbul ; Günümüzde hem Avrupa Birliği hem de Türkiye tarihlerinin en büyük mülteci akınına tanıklık etmektedir. AB ve Türkiye birlikte düzensiz göç kriziyle başa çıkmada ve göçmen kaçakçılığıyla mücadele etmede birlikte çaba harcamaktadırlar. Bu çalışma, Suriye Krizi'yle birlikte şiddetlenen Türkiye üzerinden Avrupa Birliği üyelerine yönelik yasadışı göçle mücadeleyi açıklamayı amaçlamakta ve bu kapsamda Türkiye'yle AB arasındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan vizelerin kaldırılması karşılığında imzalanan geri kabul antlaşmasına ek olarak, 2016 yılının sonundan itibaren vizesiz seyahat hakkı verilmesi konularında devam eden pazarlıklara odaklanılacaktır. ; Nowadays, both European Union and Turkey witness the greatest influx of refugees in their history. EU and Turkey struggle to cope with the Irregular Migration Crisis and fight migrant smuggling together. This study aims to explain cope with illegal migration from many countries to members of the European Union. In this context, It also focuses readmission agreement which signed by Turkey and the European Union and visa liberalisation that the European Union will apply to Turkish citizens, in addition, it further focus on ongoing negotiations on visa liberalization which will apply to Turkish citizens to by end of the 2016
Son yıllarda ardı ardına yaşanan küresel krizler ve kamu kesiminde yapılan köklü değişiklikler sonucu yeni kamu yönetimi anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu anlayışın bir gereği olarak da kamu ekonomisinin yerini piyasa ekonomisi, merkeziyetçi yapının yerini de daha ademi-i merkeziyetçi bir yönetim anlayışı almıştır. Böylelikle kamu yönetiminde şeffaflık, hesap verebilirlik, etkinlik, verimlilik, ekonomiklik, stratejik planlama, performans yönetimi ve denetimi gibi ilkeler önem kazanmıştır. İç denetim ve iç kontrol uygulamaları, küreselleşme ve yerelleşme ile yetki, görev ve sorumlulukları arttırılan, aynı zamanda kâr amacı gütmeyen organizasyon olan üniversiteler için vazgeçilmez bir yönetim fonksiyonu haline gelmiştir. Bu sebeple üniversitelerde iç denetçiler iç denetim faaliyetlerinden; üst yöneticiler ise malî yönetim ve iç kontrol sisteminin işleyişinden sorumlu tutulmuşlardır. Bugün üniversitelerde iç denetim ve iç kontrol uygulamaları faaliyete geçirilmiş; sistemli bir şekilde raporlama ve iyileştirme çalışmalarına başlanmıştır. Bu tez çalışması ile iç denetim ve iç kontrol sürecinin üniversitelerde nasıl yerine getirildiği incelenmiştir. Özel sektör kuruluşları iç kontrol ve iç denetim fonksiyonundan öteden beri ciddi katma değer sağlamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları açısından ise modern anlamda iç kontrol ve iç denetim fonksiyonu Türkiye'de daha yeni yeni oturmaya başlamıştır. Gelinen nokta itibariyle kamu kurumları için yeni sayılabilecek bu fonksiyonların etkin bir şekilde nasıl yerine getirileceği sorusuna cevap vermek amacıyla bir rehber niteliğinde olan bu tez çalışması kaleme alınmıştır. Tez çalışmasında kâr amacı gütmeyen kuruluş olan bir devlet üniversitesinde iç denetim ve iç kontrol bölümünün üniversiteyi nasıl denetlediği, bu denetim ve kontrollerle hangi sonuçlara ulaşıldığı, hangi iç denetim ve iç kontrol faaliyetlerinin uygulandığı detaylarıyla incelenmiştir. ; In recent years, as a result of successive global crisis and the fundamental changes in the public, the new public management approach has emerged. As part of this approach, the market economy has taken the place of public economy, while a more decentralist mode of rule has taken the place of centrist system. Thus, the principles, such as transparency in public administration, accountability, effectiveness, efficiency, affordability, strategic planning, performance management and auditing have become more of an issue. Internal auditing and internal control practices, with globalization and decentralization, have become an indispensable management functions for state universities, non-profit organizations, whose powers duties and responsibilities have been increased. For this reason, internal auditors are responsible for the internal auditing practices at universities, top managers are responsible for the functioning of financial management and internal control system. Today, internal auditing and internal control practices at universities have been activated; systematical reporting and improvement efforts has begun. In this thessis, it has been studied how internal auditing and internal control processes are fulfilled at universities. Private sector organizations have provided a considerable amount of added value from internal controls and internal auditing function since before now. On the other hand, in terms of public institutions and organizations, in the modern sense of internal control and internal auditing have started functioning regularly in Turkey lately. At this point, this thesis, as a guide, has been written up to answer the question, "how to perform these functions which may be new to public institutions effectively. In this thessis, how internal auditing and internal control departments inspect a state university, a non-profit organization, and in consequence of these controls what results have been reached, and also which internal auditing and internal control practices are conducted, have been studied in detail.
Son yıllarda ardı ardına yaşanan küresel krizler ve kamu kesiminde yapılan köklü değişiklikler sonucu yeni kamu yönetimi anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu anlayışın bir gereği olarak da kamu ekonomisinin yerini piyasa ekonomisi, merkeziyetçi yapının yerini de daha ademi-i merkeziyetçi bir yönetim anlayışı almıştır. Böylelikle kamu yönetiminde şeffaflık, hesap verebilirlik, etkinlik, verimlilik, ekonomiklik, stratejik planlama, performans yönetimi ve denetimi gibi ilkeler önem kazanmıştır. İç denetim ve iç kontrol uygulamaları, küreselleşme ve yerelleşme ile yetki, görev ve sorumlulukları arttırılan, aynı zamanda kâr amacı gütmeyen organizasyon olan üniversiteler için vazgeçilmez bir yönetim fonksiyonu haline gelmiştir. Bu sebeple üniversitelerde iç denetçiler iç denetim faaliyetlerinden; üst yöneticiler ise malî yönetim ve iç kontrol sisteminin işleyişinden sorumlu tutulmuşlardır. Bugün üniversitelerde iç denetim ve iç kontrol uygulamaları faaliyete geçirilmiş; sistemli bir şekilde raporlama ve iyileştirme çalışmalarına başlanmıştır. Bu tez çalışması ile iç denetim ve iç kontrol sürecinin üniversitelerde nasıl yerine getirildiği incelenmiştir. Özel sektör kuruluşları iç kontrol ve iç denetim fonksiyonundan öteden beri ciddi katma değer sağlamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları açısından ise modern anlamda iç kontrol ve iç denetim fonksiyonu Türkiye'de daha yeni yeni oturmaya başlamıştır. Gelinen nokta itibariyle kamu kurumları için yeni sayılabilecek bu fonksiyonların etkin bir şekilde nasıl yerine getirileceği sorusuna cevap vermek amacıyla bir rehber niteliğinde olan bu tez çalışması kaleme alınmıştır. Tez çalışmasında kâr amacı gütmeyen kuruluş olan bir devlet üniversitesinde iç denetim ve iç kontrol bölümünün üniversiteyi nasıl denetlediği, bu denetim ve kontrollerle hangi sonuçlara ulaşıldığı, hangi iç denetim ve iç kontrol faaliyetlerinin uygulandığı detaylarıyla incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: İç Denetim, İç Kontrol, Kâr Amacı Gütmeyen Organizasyonlar ; In recent years, as a result of successive global crisis and the fundamental changes in the public, the new public management approach has emerged. As part of this approach, the market economy has taken the place of public economy, while a more decentralist mode of rule has taken the place of centrist system. Thus, the principles, such as transparency in public administration, accountability, effectiveness, efficiency, affordability, strategic planning, performance management and auditing have become more of an issue. Internal auditing and internal control practices, with globalization and decentralization, have become an indispensable management functions for state universities, non-profit organizations, whose powers duties and responsibilities have been increased. For this reason, internal auditors are responsible for the internal auditing practices at universities, top managers are responsible for the functioning of financial management and internal control system. Today, internal auditing and internal control practices at universities have been activated; systematical reporting and improvement efforts has begun. In this thessis, it has been studied how internal auditing and internal control processes are fulfilled at universities. Private sector organizations have provided a considerable amount of added value from internal controls and internal auditing function since before now. On the other hand, in terms of public institutions and organizations, in the modern sense of internal control and internal auditing have started functioning regularly in Turkey lately. At this point, this thesis, as a guide, has been written up to answer the question, "how to perform these functions which may be new to public institutions effectively. In this thessis, how internal auditing and internal control departments inspect a state university, a non-profit organization, and in consequence of these controls what results have been reached, and also which internal auditing and internal control practices are conducted, have been studied in detail. Key Words: Internal Auditing, Internal Control, Non-profit Organizations
The financial systems, and particularly stock markets are complex systems. In this study, we investigate the evidence of chaotic dynamics of both BIST-100 stock market index and S&P 500 index. We compute Lyapunov exponents of stock market indices daily return series over the period from 27 May 2018 to 26 May 2022. The time interval under examination is chosen to reflect the effects of Covid-19 pandemic crisis on global financial markets, where extraordinary economic and financial policies have been implemented.The results of the study demonstrate that both BIST-100 and S&P500 indices exhibit chaotic behavior and associated maximal Lyapunov exponents are calculated to be positive, respectively. Both BIST-100 and S&P500 indices have equilibria around positive return values, reflecting the extraordinary effects of expansionary monetary and fiscal policies. Moreover, the magnitude of equilibria positive returns in S&P500 index is greater than that of BIST-100 index, which implies that cumulative effect of expansionary monetary and fiscal policy in U.S. economy overwhelms. The findings of the study suggest that greater positive return availability in S&P500 lowers the demand for emerging market assets and hence the capital inflow in BIST-100 stock market. The chaotic behavior eventually leads to an increase in complexity and recurrently causes volatility in stock markets. Therefore, in perspective of policy making inflation targeting should be considered as a main financial stability strategy to increase demand for Turkish assets and to enable capital inflows. Given upcoming monetary policy of global Central banks, our findings have important implications for policy making as well as portfolio and risk management.