A rational economic person desires to achieve happiness by acting for his or her own benefit. Therefore, the key of human happiness is in the sense of pleasure and satisfaction. The concept of happiness, which has been emphasized more over time, has also started to be discussed frequently in economic terms. The economics of happiness at the focus of these discussions was built on an economy model based on society and nature. It is possible to mention many socioeconomic factors that add value to life and create happiness. Factors such as a clean environment, a good income level, relationships based on trust, healthy and quality life can be described as the causes of happiness. Today, a new social process is mentioned and happiness takes attention as well as technological developments in this society. This study has aimed to investigate the factors associated with happiness in the context of Society 5.0, using the panel data analysis method for 8 OECD countries between the years 2007-2019. In the study, it has been found that there is a statistically significant and positive relationship between GDP per capita and happiness. In addition, it was found that there is a statistically significant and positive relationship between human capital and happiness. It has been determined that there is a significant and positive relationship between renewable energy consumption and happiness. The happiness index, which is the dependent variable in the study, is explained by all other independent variables at the rate of 89 %.
Bu araştırmanın amacı, dijital ortamlarda kişisel veri güvenliği kavramını ele almak, Türkçe ve yabancı literatürdeki kaynakları tarayarak bu kaynakları anlaşılır bir şekilde paylaşmak ve sonuçlara göre birtakım öneriler sunmaktır. Bu amaç doğrultusunda sistematik derleme yönteminden yararlanılmıştır. Araştırmada öncelikle dijital ortamlarda kişisel veri güvenliğinin önemine değinilmiştir. Ardından dijital ortamlarda kişisel veri güvenliğini tehdit eden faktörler ve bu verileri koruma yöntemleri açıklanmıştır. Daha sonra kişisel veri güvenliğine yönelik Türkiye'deki ve yurt dışındaki yasal uygulamalar ifade edilerek ülkemizde yürütülen farkındalık çalışmalarına yer verilmiştir. Bulgular bölümünde ise Yükseköğretim Kurulu Tez Merkezi, Google Akademik, DergiPark, TrDizin, Scopus, Web of Science, EPIC gibi veritabanları taranarak elde edilen ve konu kapsamına uygun olduğuna karar verilen 14 çalışmaya yer verilmiştir. Sistematik derleme yöntemiyle elde edilen bulgular, kişisel veri konusu özelinde çok fazla çalışma olduğunu fakat dijital ortamlarda kişisel veri güvenliği konusu özelinde henüz yeterli sayıda çalışmanın olmadığını ortaya koymaktadır. Var olan çalışmaların da genellikle kişisel veri kavramının belirli alt boyutlarına odaklandığı görülmüştür. Bu sebeple bu konu özelinde daha kapsamlı ve bütüncül bir perspektife ihtiyaç olduğuna değinilerek birtakım öneriler sunulmuştur.
Dünya Bankası Beşeri Sermaye Endeksi'ne göre beşeri sermaye, "eğitim ve sağlık" bileşenlerinden oluşmaktadır. Sağlık statüsü, bir toplumda bireylerin normal gündelik aktivitelerini sürdürebilmesini sağlayabilecek fiziksel ve mental performansıdır. Sağlık statüsünün en önemli belirleyicilerinden biri ise sağlık harcamalarıdır. Bu çalışmada; Grossman Modeli'ne dayanan bir Sağlık Üretim Fonksiyonu aracılığıyla, 32 OECD ekonomisinin 2000-2018 dönemi dengesiz panel veri seti ve 24 OECD ekonomisinin 2000-2015 dönemi dengeli panel veri seti kullanılarak; sağlık harcamalarının beşeri sermayenin bir girdisi ve aynı zamanda proxy'si olan sağlık statüsüne etkisi tahmin edilmiştir. Çalışmada bağımlı değişken olarak kullanılan sağlık statüsü ölçütleri şunlardır: Doğuştan Yaşam Beklentisi (LEBIRTH), Bir Yaş Altı Bebek Ölüm Oranları (IMR), Kaybedilen Potansiyel Yaşam Yılları'dır (PYLL). Bağımsız değişkenler ise Toplam Sağlık Harcamalarının GSYİH'ya Oranı, Kişibaşı Kamusal Sağlık Harcamaları, Kişibaşı Özel Sağlık Harcamaları ve Kişibaşı İlaç Harcamalarıdır. Analizlerde Hausman Testi sonuçlarına göre Sabit Etkiler ve Rassal Etkiler modelleri kullanılmıştır. Bulgular; sağlık harcamalarının sağlık statüsünü, dolayısıyla da beşeri sermaye ve ekonomik büyümeyi anlamlı ve beklenen yönde etkilediğini göstermektedir.
Şirketlerin KSS iletişimlerini geniş kitlelere duyurmadaki en önemli aracı olarak sosyal reklamlar, şirketlerin paydaşları ve özellikle tüketicileri nezdinde olumlu bir algı geliştirmesine fayda sağlamaktadır. Bu anlamda sosyal reklamlarda tutum, davranış değişikliği ve ürüne/markaya karşı anlam yaratılmasını etkileyecek unsurlar daha değerli bir inceleme alanına dönüşmektedir. Psikofizyolojik Veri Hasadı Tekniği ve anket tekniğinin yer aldığı bir yöntem yaklaşımı sunan çalışmada, sosyal sorumluluk iletişiminin reklam aracında yer alan çocuk unsuruna yönelik izleyici algısındaki farklılıkların/benzerliklerin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Psikofizyolojik Veri Hasadı, insanların belli bir uyarana karşı verdiği psikofizyolojik tepkilerden oluşan verilerin, biyometrik araçlar ile eş zamanlı olarak elde edilmesi olarak ifade edilebilir. Araştırma sonuçlarında, seçilen iki sosyal reklamda ortalama odaklanma sayılarında farklılıklar bulgulanmasına rağmen, görsel dikkat ortalamalarının birbirlerine yakın olduğu görülmüştür. Dolayısıyla bu araştırma, sosyal reklamlarda çocuk unsurunun izleyicilerde yüksek düzeyde bir dikkat oluşturmadığını göstermiştir. Sosyal reklamlarda çocuk unsurunun izleyicilerde yüksek düzeyde dikkat oluşturmamasına karşın, çocuk unsuru olan sosyal reklamdaki odaklanma sayılarında dikkate değer farklılıklar bulunmaktadır. Ayrıca görsel dikkati üzerine çeken ve sürdüren temel unsurun insan figürü olduğu, reklamla ilgili önceki deneyimlerin görsel dikkat ortalamalarına ve odaklanma miktarlarına düşük düzeyde etki ettiği bulgulanmıştır.
Türkiye'de mahalli düzeyde borçlanma, geride kalan yaklaşık kırk yıllık dönemde önemli ölçüde artmıştır. Söz konusu artışın özellikle nüfusun yaklaşık dörtte üçünü barındıran ve elde ettikleri kaynaklar ile yaptıkları harcamalar açısından başlıca mahalli idare türü olarak kabul edilen büyükşehir belediyelerinde yaşandığı belirtilebilir. Sözü edilen nitelikleri de göz önünde bulundurularak büyükşehir belediyelerinin borçlanmalarının farklı yönleri ile incelenmesi önemlidir. Söz konusu belediyelerin borçlanmalarında yöneticilerinin aldıkları kararlar kadar merkezi idare tarafından yapılan düzenlemeler ile uygulanan politikaların belirleyici oldukları belirtilebilir. Nitekim araştırma kapsamında Türkiye'de büyükşehir belediyelerinin borçlanmaları üzerinde etki doğuran faktörlerin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda büyükşehir belediyelerinin ve merkezi idarenin belirleyici oldukları mali, politik, kurumsal, demografik, sosyoekonomik, iktisadi ve coğrafi faktörler analize katılmıştır. Analiz kapsamında dinamik panel veri modellerinden Sistem Genelleştirilmiş Momentler Tahmincisi kullanılmıştır. Her iki idarenin belirleyici oldukları değişkenlerin ayrı ayrı analize katılması ve borçlanma üzerinde yarattıkları etkilerin birlikte test edilmesine olanak sağlayan yöntemin kullanılması araştırmanın özgün yönlerini oluşturmaktadır. Yapılan analiz sonucunda açıklanan değişken olarak kullanılan borç stoku üzerinde, büyükşehir belediyelerinin belirleyici oldukları yatırım harcamaları, operasyonel denge, faiz harcamaları, ideoloji ve politik bütçe teorisi değişkenleri ile merkezi idarenin belirleyici olduğu genel bütçe vergi gelirlerinden alınan paylar, nüfus, gayri safi yurt içi hasıla ve turistik kent olma değişkenlerinin etki doğurdukları tespit edilmiştir. ; Borrowing at the local level in Turkey has increased significantly over the past forty years. It can be stated that this increase has been experienced especially in metropolitan municipalities, which have about three-quarters of the population and are ...
Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesi genel olarak siyasal, toplumsal, hukuki, idari, ticari ve diğer birçokalandaki bireysel ya da kurumsal davranışlar üzerinde yolsuzluk ve benzeri olumsuz/bozucu nitelikte etkilerdoğurma potansiyeli barındıran rantiyer ekonomilerden oluşmaktadır. Diğer yandan MENA, iktisadi kalkınmayolunda doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına (DYSY) oldukça fazla ihtiyaç duymaktadır. Literatürdekiaraştırmalar yolsuzluk olgusunu yabancı yatırımcıların kararlarına etki eden belirleyici bir faktör olarakdeğerlendirmekte ve DYSY-yolsuzluk ilişkisi çoğunlukla bu yönden irdelenmektedir. Bu çalışmada, literatürünaksine DYSY girişlerinin yolsuzluğun kontrolü üzerindeki etkisi 1996-2016 dönemi için MENA bölgesi özelindeSistem GMM analizi yöntemiyle araştırılmış ve veri şartlar altında doğrudan yabancı sermaye akımı girişlerininyolsuzluğun kontrolü üzerinde negatif ve anlamlı bir etkisinin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu durum bölgeülkelerinde "geleneksel" ve "kapalı" yapılardan beslenen özellikle politik ve toplumsal kurumların kısıtlayıcılığıile açıklanmaktadır. ; The Middle East and North Africa (MENA) region are generally consist of rentier economies of potential holding corruption and similar negative effects on political, social, legal, administrative, commercial and many other individual or institutional behaviors. On the other hand, the MENA are in need of foreign direct investments (FDI) in the way of economic development. Empirical studies have assessed the phenomenon of corruption as a decisive factor influencing the decisions of individual investors, and FDI-corruption relations is often explored from this perspective. In this study, the influence of FDI inflows on the control of corruption was investigated by System GMM analysis method for the period of 1996-2016 in MENA, and under the data conditions it was found that the FDI inflows had a negative and significant effect on the control of corruption. This is explained by the constraints of political and social institutions, especially in the "traditional" and "closed" structures in the countries of the region
YÖK Tez No: 674079 ; Dış ticaret birçok yazına, araştırmaya ve ankete bağımlı veya bağımsız değişken olarak konu olmuş içeriği ve etkileri oldukça geniş bir konudur. Ticaret insanoğlunun varoluşundan hemen sonra tüketim toplumundan üretim toplumuna geçişle fazla üretimin ne yapılacağı sorusu ile başlayıp günümüze uzanmıştır. Yerleşik hayata geçen insanoğlu ile tarım toplumu, makineleşme ve fabrikalaşma ile sanayi toplumu ve nihayetinde teknoloji gelişimi ve yayılımı ile bilgi toplumu çağını yaşamaktayız. Bu geçişlerin en büyük etmeni küreselleşmedir. Özellikle İkinci dünya Savaşı ardından yıkılan ekonomik düzen ve kaybedilen nüfus tekrarının yaşanmaması için ülkeleri birbirine yakınlaştırmış ve birlik olmaya zorlamıştır. Birlik olan ülkeler siyasi ve ekonomik anlaşmalar ile ticaret hacimlerini arttırma hedefi ile büyüme ve kalkınmalarını desteklemişlerdir. Küreselleşmenin yanında dış ticarete etki edebilecek; yaşam beklentisi, terör ve politik istikrarsızlık bu tezin amacını oluşturmaktadır. Bu çalışmada 2002-2017 döneminde OECD ülkelerinde küreselleşme, yaşam beklentisi, politik istikrar ve terörün, dış ticarete etkisi araştırılmıştır. Yöntem olarak araştırmada kullanılan veri tipi, ülkeler boyutunu farklı yıllar itibariyle ele aldığı, bir diğer deyişle panel veri olduğu için panel veri analizi kullanılmıştır. Panel veri analiz yaklaşımlarından da Genelleştirilmiş En Küçük Kareler (GEKK) yöntemi tercih edilmiştir. Çalışma sonucunda küreselleşme artışının ve yaşam beklentisi artışının dış ticareti arttırdığı buna karşılık politik istikrarsızlık ve terör eylemleri azalışının dış ticareti arttırdığı gözlemlenmiştir. ; Foreign trade has been the subject of many articles, researches and surveys as dependent or independent variables, and its content and effects is a very wide topic. Trade started with the question of what to do with excess production with the transition from consumer society to production society right after the existence of human beings and reached today. We live in the age of the agricultural society with the settled human beings, the industrial society with mechanization and factory, and ultimately with the development and dissemination of technology. The biggest driver of these transitions is globalization. In particular, the economic order that collapsed after the Second World War and the lost population brought countries closer to each other and forced them to be united. The countries that are the Union have supported their growth and development with the aim of increasing their trade volumes with political and economic agreements. Besides globalization, it can affect foreign trade; life expectancy, terror and political instability constitute the purpose of this thesis. In this study, the effects of globalization, life expectancy, political stability and terrorism on foreign trade in OECD countries in the period of 2002-2017 were investigated. As the method, panel data analysis was used because the type of data used in the study deals with the dimension of countries by different years, in other words, is panel data. Among the panel data analysis approaches, the Generalized Least Squares (GEKK) method was preferred. As a result of the study, it was observed that the increase in globalization and the increase in life expectancy increased foreign trade, while the decrease in political instability and terrorist acts increased foreign trade.
Bu çalışmanın amacı, ekonomik ve sosyal faktörlerin ülkelerin savunma harcamaları üzerindeki etkisinin araştırılmasıdır. Bu amaçla, 1980-2014 yıllarını kapsayan bir dönem için, ekonomik ve sosyal faktörlerin savunma harcamaları üzerindeki etkileri AB üyesi 28 ülke örnekleminde "Panel Veri Analizi" kullanılarak ekonometrik açıdan incelenmiştir. İlgili literatürde savunma harcamaları belirleyicilerinin tespitinde genellikle kullanılmakta olan Neoklasik model üzerinden çalışma açıklanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada Neoklasik Model temelinde, bağımlı değişken olarak savunma harcamaları kullanılmıştır.Analiz sonucunda; sosyal göstergelerden insan hakları ve politik hakların bağımlı değişken üzerinde etkisinin negatif; ekonomik faktörler arasında yer alan dışa açıklık derecesi ve vergi gelirlerinin milli gelir içindeki payının ise pozitif etkiye sahip olduğu gözlenmiştir. Kişi başına milli gelir ile bağımlı değişken arasında istatistiksel olarak negatif bir ilişki olduğu çalışmadan çıkarılacak diğer sonuçlar arasında yer almaktadır ; This study aims to examine the impact of economical and social factors on the military expenditures. For this purpose, in the sample consisting of 28 EU member states, the impacts of economical and social factors on the military expenditures for the period of 1980-2014 have been analyzed econometrically using "Panel Data Analysis". An attempt was made to explain the study via the Neoclassical Model which is the model generally used for finding the military expenditure determiners in the relevant literature. In the present study, military expenditures were used as the dependent variable in the base of Neoclassical Model. The analysis shows that human rights and political rights, two of social indicators, have negative effects on the dependent variable whereas openness and the share of tax revenues in the national income, which are included in the economical factors, have positive effects. The fact that there is a statistically negative correlation between per capita income and the ...
Eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan kadınlar, demokratik gelişmelerden yararlanmada zorluklar çekmektedir. Bu çalışma, 2002-2018 dönemi boyunca gelişmiş ve gelişmekte olan 165 ülkede demokrasinin kadınların iş gücüne katılımı üzerindeki etkisinde eğitimin aracılık rolünü incelemektedir. Bu amaçla Driscoll-Kraay tahmincisi kullanılarak sabit etkiler modeli uygulanmıştır. Modelde, istihdamda cinsiyet eşitsizliğini temsil eden kadın bölü erkek iş gücüne katılma oranı bağımlı değişkendir. Bu değişken, kadınların demokratik düzenlemelerden erkeklere göre daha fazla yararlanıp yararlanmadığını göstermesi açısından önemlidir. Ek olarak model, demokrasi düzeyi ile eğitim endeksi arasında bir etkileşim terimine sahiptir. Bu etkileşim terimi, demokrasinin kadınların iş gücüne katılımı üzerindeki etkisini artırmak için eğitim endeksinin hangi eşik düzeyinin uygun olduğunu anlamaya yardımcı olmaktadır. Çalışmanın temel sonucuna göre demokrasinin kadın bölü erkek iş gücüne katılma oranı üzerindeki etkisinde eğitimin aracılık rolü vardır. Eğer eğitim endeksi eşik değeri (0.64) aşarsa, demokrasi kadınların iş gücüne katılımını pozitif etkilemektedir. Bu bulgudan hareketle politika yapıcılar, iş gücüne katılımda cinsiyet eşitliği için demokratikleşme politikalarını geliştirirken eğitim altyapısına yönelik yatırımlara odaklanmalıdır.