Avrupa'da bölgeselleşme, Birliğin ekonomik ve sosyal alanlarda bütünlük içinde gelişi-minin ve entegrasyonunun sağlandığı, ve bölgeler arasındaki gelir dağılımı farklılıklarının neden olduğu kalkınmayla ilgili problemlerin üstesinden gelindiği bir süreçtir. Türkiye'de bölgeler arasındaki sosyo-ekonomik farklılıklar AB üyesi ülkelerdekilerden daha belirgindir; bu nedenle, Türkiye'de bölgesel politikalara daha fazla önem verilmelidir. Bölgesel Kalkınma Ajansları (BKA'lar) 2005 yılında gündeme gelmiştir; o tarihten itibaren işlevleri ve amaçları hakkında yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. İki yıl süren ve Danıştay ve Anayasa Mahkeme-si'ni de içeren bir yargı mücadelesini kazanan BKA'lar bölgesel kalkınma farklılıklarının ortadan kaldırılması ve daha iyi entegrasyon için bir fırsat sunmaktadır; bu, AB'nin bölgesel-leşme idealleriyle de paraleldir. ; Regionalization in Europe implies a process through which coherent development and in-tegration of the Union in economic and social areas is ensured, and employment and devel-opment problems caused by income distribution differences between regions are overcome. Inter-regional socio-economic differences in Turkey are more noticeable in Turkey compared to EU member states; for this reason, greater importance has to be attached to regional policy in Turkey. Regional Development Agencies (BKAs) were introduced in 2005, and since then there has been intensive debate on their functions and the goals they serve. Having won a two-year-long juridical struggle, which involved Council of State and Constitutional Court, BKAs provide an opportunity for better integration and elimination of regional development differ-ences, which is an important element of regionalization policies of the Union.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi kurucu normlara sahip farklı bir siyasi kimlik ve bütünleşme modelini temsil eden ve "değerler birliği" olarak tanımlanan Avrupa Birliği, 2010'lu yıllardan itibaren bizzat kendi üye devleti Macaristan'ın birlik değerlerini ihlaline yönelik sorunlar yaşamaktadır. Nitekim Avrupa Parlamentosu, 12 Eylül 2018'de Macaristan'ın temel değerlerini ihlal ettiğine dair açık bir riskin varlığını tespit kararı almıştır. Böyle bir kararın, bu kurumda ilk kez bir üye devletine karşı alınmış olması konunun önemini göstermektedir. Kuramsal çerçevesini İnşacılık yaklaşımının oluşturduğu bu tezde; Avrupa Birliği'nin temel değerlerini, uluslararası politikada en önemli araçlar olarak kullandığı iddialarına dayanan, İnşacılık yaklaşımından beslenen ve ilk kez Ian Manners tarafından öne sürülen "normatif güç Avrupa" kavramı, Macaristan vakası bağlamında incelenecektir. Birliğin uyguladığı süreç incelendiğinde, bu sorun karşısında normatif temelli bir yaklaşım sergilediği sonucuna ulaşılmaktadır. ; The European Union, which represents a different model of political identity and integration with its fundamental norms such as democracy, the rule of law, and human rights, and is defined as a union of values, has been facing problems in violation of its values by its own member state, Hungary, since 2010. Hence on 12th September, 2018 the European Parliament decided that there was a clear risk that Hungary violated the fundamental values of the union. The fact that such a decision was taken against a member state for the first time in this institution shows the importance of the issue. In this thesis, of which the constructivism constitutes the theoretical framework approach, the concept of "normative power Europe", nurtured from the constructivist approach, and firstly proposed by Ian Manners, based on the claims that the European Union uses its fundamental values as the most significant means in the international politics, will be examined within the context of the case of Hungary. When the process implemented by the Union is examined, it is concluded that it has a normative based approach to this problem.
Bu çalışmanın amacı genel olarak Avrupa'da artan popülizmi ve özel olarak da Macaristan ve Polonya'daki popülist hükümetleri incelemektir. Birinci bölümde popülizmin kavramsal analizi yapılmıştır. Bu bağlamda literatürde yer alan farklı popülizm tanımları ve popülizme dair farklı görüşler ortaya konulmuştur. İkinci bölümde ilk olarak Avrupa'da artan popülizme değinilerek, Avrupa'daki sol popülist siyasi partiler ile sağ popülist siyasi partiler ele alınmıştır. Daha sonra Fidesz öncesi Macar siyasetinin durumu incelenmiş ve böylece Fidesz'in iktidara geliş süreci analiz edilmiştir. Fidesz dönemi gerçekleşen siyasi, iktisadi, hukuki ve sosyal gelişmeler ifade edilmiştir. Bunun akabinde PiS iktidarı ve Polonya'daki dönüşüm değerlendirilmiştir. PiS'in ilk iş olarak Polonya tarihini yeniden yorumlama ve yeniden yazmaya yeltendiği görülmektedir. PiS iktidarının takip ettiği popülist politikaların yanı sıra Katolik Kilisesi ile ilişkilerine de değinilmiştir. Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla Batı sistemiyle bütünleşen ve tercihini kapitalizm ve liberal demokrasiden yana kullanan Macaristan ile Polonya'nın halkın beklentilerine cevap verememesi neticesinde Fidesz ve PiS gibi popülist partilerin bunu kendi lehlerini kullandıkları saptanmıştır. Her iki ülkedeki demokratik standartlarda ve hukukun üstünlüğünde bazı aşınmalar gerçekleşmektedir. Ana akım siyasi partiler inisiyatif almadıkları takdirde bu trendin devam edeceği öngörülebilir. Anahtar Kelimeler: Popülizm, İdeolojinin Ölümü, Avrupa'da Popülizm, Macaristan, Polonya ; The aim of this study is to examine the increasing populism within Europe in general and the populist governments in Hungary and Poland in particular. In the first part, conceptual analysis of populism is realized. At that juncture, different descriptions of populism within the literature and distinct views regarding populism are revealed. In the second part, the leftist political parties and rightist political parties are evaluated by touching on the subject of the increasing populism in Europe. Afterwards the Hungarian politics before Fidesz are examined and in doing so, the process of Fidesz's coming to power are analyzed. Political, economic, legal and social developments during Fidesz era are explained. After that, the PiS government and the transformation in Poland are examined. It is observed that PiS tried to reinterpret and rewrite the Polish history. PiS's relations along with Catholic Church are examined as well as its populist policies. It is determined that populist political parties such as Fidesz and PiS utilized the fact that both Hungary and Poland could not respond expectations of their citizens despite they preferred capitalism and liberal democracy by integrating into the Western system after the collapse of the Berlin Wall. Some corrosion happened in the both countries in terms of democratic standards and the rule of law. It can be foreseen that this trend will continue unless the mainstream political parties take initiative. Keywords: Populism, Death of Ideology, Populism in Europe, Hungary, Poland
Makale son yıllarda radikal sağın Avrupa'daki hızlı yükselişini neo-liberalizmin hüküm sürdüğü aşamadaki tarihsel kapitalist sistemin büyük bir krize girdiği çağımızda bunun yansıması olarak gittikçe derinleşen Avrupa entegrasyonuna bir karşı cevap, ulusu ve ulus-devleti geri sahiplenme girişimi ve sistemi zorlama hareketi bağlamında anlamak ve açıklamak amacını taşımaktadır. Kapitalist sistem 16. yüzyıldan beri tüm yerküreye adım adım yayılırken milletlerin birer sosyal kategori olarak üretilmesinde, 19. yüzyıl ürünü olan milliyetçilik ise kapitalizmin işleyebilmesine en elverişli olacak egemen ulus-devletlerden oluşan bir dünya modeli yaratılmasında aktif rol oynamıştır. Fakat gelinen neo-liberalizm safhası bu karşılıklı çıkar ilişkisini milliyetçilik aleyhine bozmuştur. Kapitalist sistem artık ulus-devletlerin yerine ulusaşırı şirketlerin ve ulusüstü bölgesel birliklerin öne çıktığı, ulus-devletlerin egemenliklerinin olabildiğince yontularak sermayenin önündeki tüm kısıtlamaların kaldırılacağı küresel bir dünya istemekte; bu ise milliyetçiliği sistemin yeni haline karşı bir ideoloji olarak yeniden kurmaktadır. Özellikle kriz dönemlerinde milliyetçilik sermayenin kontrolünden çıkmakta ve hatta ona karşı bir tehdit haline gelmektedir. Bu nedenle modern ulus-devlete alternatif niteliğe bürünen Avrupa entegrasyonu projesi özellikle 2008 krizi sonrası etnik temelli ultra-milliyetçilik, ırkçılık, devletçilik, yabancı düşmanlığı vb. eğilimler taşıyan radikal sağı körüklemektedir. Bu bağlamda çalışma üç bölümden oluşmaktadır; öncelikli olarak tarihsel kapitalist sistem ve milliyetçiliğin ilişkisinin değişimi yaşanılan yapısal dönüşümlerin etkisiyle beraber aktarılacak, ikinci bölümde Avrupa entegrasyonunun temel hatları anlatılarak neden ulus-devlete tehdit olarak yansıtıldığı açıklanacak, son olarak radikal sağın tanımı, genel ideolojik özellikleri ve politik duruşu detaylıca ele alınarak yükseliş trendi Finlandiya örneği özelinde incelenecektir. ; The article evaluates the rising radical right phenomenon in Europe recently as a quest to protect the nation and the nation-state from and a response to the deepening European integration and the economic crisis deprived from the neoliberalism phase of the historical capitalist system. Capitalist system expanding to the world step by step since the 16th century has had a role in the evolution of nations as new social 292 Uca S (2017). Avrupa'da Radikal Sağın Yükselişi ve Finlandiya Örneği. Mülkiye Dergisi, 41(1), 291-317. categories while the 19th century born nationalism has also helped to construct a world model composed of sovereign nation-states which was fundamental for the system's continuity and workability. However, this collaboration has reached a dead point when the neo-liberalism has gained a hegemonic position in the last 30 years in which transnational corporations and supra-national regional organisations are favoured rather than the nation-states whose sovereignties are eroded to open free space for the capital in today's global world. As a result, today nationalism is being recreated as an anti-system ideology in order to survive, going out of the control of the bourgeoisie and even becoming a threat to it especially in crisis times. Therefore, the European integration project which poses an alternative to the modern nation-state is fuelling the radical right movement showing ethnic-based nationalist, racist, statist, xenophobic etc. tendencies. In this regard, the article consists of three parts. Firstly, the change of the relation between the capitalism and nationalism in parallel with the effects of the structural transformations in the system will be explained. Secondly, the outline of the European integration and why it is assumed as a threat to the nationstate will be indicated. Finally, the definition of the radical right, its main ideological features and political stance will be evaluated focusing on the Finland case specifically
Genelde Batı'da özelde ise Avrupa'da son yıllarda yükseliş trendinde olup neredeyse "Avrupa-Batı'nın yeni normali" haline gelen ve "aşırı (extrem) sağ", "radikal sağ", "popülist sağ" veya "yeni sağ" gibi nitelemelerle anılan "aşırı sağ"ın dinî-ideolojik ve tarihî temelleri-kökenlerini bilmek, günümüz aşırı sağcı söylem-eylem ve politikaları anlamada son derece önemlidir. Aşırı sağın popülist, göçmenfobik-islamofobik-İslâm karşıtı ve ırkçı bir yöne evirildiği özellikle 11 Eylül hadisesi sonrasında bu temelleri analiz etmek çok daha önem kazanmıştır. Bu çalışmamızda biz, öncelikle aşırı sağın temel karakteristiklerini, gelişim seyrini, özellikle Avrupa ülkelerindeki başlıca aşırı sağ grup-partileri ele alacağız. Daha sonra ise aşırı sağın dinî-tarihî-ideolojik kökenlerini "fobiler (zenofobi, göçmenfobi, İslamofobi-Türkofobi)", "nasyonal sosyalizm (Nazizm)-ırkçılık" ve Kitâb-ı Mukaddes'in radikal yorumların aşırı sağcı Yahudi-Hıristiyan-protestan-evanjelik gruplarca kullanımı başlıkları altında ele aldık. ; Given its recent rising trend in the West in general and specifically in Europe and known as the new normal of "Europe-West" under such descriptions as "extreme right", "radical right", "populist right" or "new right", being cognizant of the religious, ideological and historical bases-roots of "far-right" politics bears an utmost importance in respect of perceiving the present day far-rightist discourses, actions and policies. The analyses of such bases have gained importance particularly in the aftermath of September 11 where far-right evolved towards populism, immigrant phobia, islamophobia and racism. In this present study, we will firstly define the fundamental characteristics, evolution course of far-right and especially the far-right groups-parties in the European countries. We will then be elaborating on the religious-historicalideological roots of far- right under such titles as "phobias" (xenophobia, immigrant phobia, islamophobia, Turkophobia), "national socialism" (Nazism), "racism" and the use of radical interpretations of the Holy Scripture by the far-right Jewish, Christian-Protestant Evangelical groups.
Yüksek Lisans Tezi ; Özellikle 2000'li yılların başından itibaren sosyal bilimlerde daha fazla tartışılan Avrupa aşırı sağı öncelikle Avrupa'nın ve daha geniş çerçevede tüm dünyanın sosyal, siyasal ve kültürel bir problemi haline gelmiştir. Bu tez çalışmasının amacı Avrupa'da yükselen aşırı sağın ideolojik, sosyolojik ve siyasal boyutları ile incelenmesidir. İlk bölümde aşırı sağın ortaya çıkışı tarihsel süreci ile incelenmiştir. İkinci bölümde küreselleşme, göçmenlik gibi olgularla bağlantılı olarak yükseliş nedenleri ve aşırı sağ ideolojinin etkileri ülkelerden örneklerle tartışılmıştır. Son bölüm olan üçüncü bölümde ise aşırı sağ partilerin Avrupa parlamentosundaki varlıkları ve son yıllardaki faaliyetleri ele alınmıştır. ; Especially discussed in the social sciences since the beginning of the 2000s, the European extreme right has become a social, political and cultural problem of the whole world, primarily in Europe and in the wider frame work. The aim of this thesis is to examine the rising extreme right in Europe with ideological, sociological and political dimensions. In the first part, the emergence of far right is investigated with historical process. In the second part, the reasons of rise in connection with the phenomenon like globalization and immigration are emphasized and the effects of far right ideology are discussed with examples from countries. The third chapter, the last chapter, deals with the assets of the far right parties in the European parliament and their activities in recent years.
YÖK Tez No: 549222 ; Türkiye'nin Avrupa Birliği müzakereleri uzun süredir gündemde olan; fakat konuşulan bir türlü sonuca varılamayan tam manasıyla bir muammadır. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne başvurduğu ilk günlerden bu zamana kadar geçen sürede belirlenen eksiklikler giderilmeye çalışılmış, ülkemiz ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki anlamda oldukça ilerlemiş; fakat sonuç itibariyle Avrupa Birliği üyeliğine geçiş gerçekleşememiştir. Bu araştırmada Avrupa Birliği'nde ve Türkiye'de sporla ilgili sporun finansmanında etkili olan yasal düzenlemeler, sporun finansal yapısı ile ilgili durumlar ve sporun finansal kaynakları ile karşılaştırılmış ve aralarındaki ilişki aranmıştır. Yöntem olarak araştırmada nitel araştırma yöntemleri arasında doküman incelemesi tekniği kullanılmıştır. Alandaki doküman literatürü taranarak bilgiler toplanmıştır. Buradan hareketle bu çalışmada, Avrupa Birliği ve Türkiye'de sporunun finansmanında etkili olan olgular arasında bazı benzerlik ve farklılıkların olduğu belirlenmeye çalışılmış, bu kısım bulgular ve tartışma bölümünde detaylı olarak yer verilmişti. ; Turkey's negotiations with the European Union has long been on the agenda; but it is an enigma that cannot be concluded. Turkey admitted to the European Union from the first days of the shortcomings identified in the period up to this time have been trying to resolve our country's economic, social, political and quite advanced in a legal sense; However, the transition to EU membership has not been achieved. In this research, the European Union and the legal regulations effective financing of sports in Turkey related to sports, fitness and sports is compared with the state's financial resources were sought regarding the financial structure and the relationships between them. In the research method, document analysis technique was used among qualitative research methods. Data were collected by scanning the literature in the field. Hence, this study was aimed to determine that there are some similarities and differences between the European Union and in Turkey the facts that are effective financing of sports, this section has been included in detail in the findings and discussion.
21. yüzyılda Orta Asya coğrafyasının tekrar önem kazanmasıyla, Avrupa ve Asya kıtaları arasında köprü vazifesi gören Türkiye de stratejik ülke olarak dillendirilmeye başlamış, Avrupa-Orta Asya ticaret koridorunun alternatif güzergahlarından biri olarak yerini almıştır. Çalışmada, Avrupa-Orta Asya kaynak ve meta transferinde önemli bir yere sahip olan Türkiye'nin, son dönemde yaptığı en büyük ulaştırma yatırımı olan Marmaray Projesi incelenmiştir. Tezin ana argümanı olarak Marmaray Projesi'nin sosyo-ekonomik ve siyasal etkileri göz önüne alındığında, olası bir Üçüncü Boğaz Köprüsü'ne göre yapımına öncelik verilmesinin doğru olduğu savı ortaya konmuştur. Bunun yanı sıra Proje, ayrıntılı maliyet analizine tabi tutulmuş ve maliyet-getiri ekseninde, yapılması olası Üçüncü Boğaz Köprüsü'yle karşılaştırılmış. Ayrıca Marmaray'ın yapımının, jeopolitik konumu itibariyle ülkemizin algılanışında bir farklılık oluşturup oluşturamayacağı da incelenmiştir. Araştırmada ortaya çıkan sonuçlara birincil veriler kullanılarak ulaşılmıştır. İstanbul ili içerisinde seyahat eden ve rastlantısal olarak seçilen yüz kişiye anket uygulaması yapılmıştır. Anketten elde edilen veriler, SPSS programı ile istatistiksel testlere tabi tutulmuş, çıkan sonuçlar yorumlanarak projenin etkinliği ile ilgili çıkarsamalar yapılmıştır. Ulaşım aracı seçimini etkileyen kriterler ve hangi ulaşım aracının hangi sıklıkla kullanıldığı yapılan anket uygulamasıyla belirlenmiş, gerek kişisel tercihler, gerek İstanbul Şehir Gelişim Planı, gerekse çevre ve tarihi dokuyu koruma adına daha yoğun kullanılması ve yatırım yapılması gereken ulaştırma sisteminin raylı sistem olduğu ortaya konmuştur. ; While Central Asia regaining importance in 21. Century, Turkey that is functioning as a bridge between European and Asian continents has been called as an strategic country and took its place as an alternative route of Europe-Central Asia trade passage. In this study, The Marmaray Project is taken under the loop that is the most important transportation investment made by Turkey in recent times. As given to socio-economical an political effects of the Marmaray Project, the main argumant that the Project must be given priority than possible third Bosphorous Bridge is asserted. As well as the Project is passed through a detailed cost analysis and compared to the third Bridge that possibly is going to be built in the axe of cost-return. On the other hand, building of the Marmaray is investigated in order to find that whether any difference will be brought about or not in terms of geopolitical awareness of Turkey. The results that have been brought about by the research are reached by using primary data. A survey is applied to a hundred people who are travelling within İstanbul province or selected randomly. The data obtained by the survey are exposed to SPSS program and statistical tests and the inferences are made by interpreting the results. The critera affecting the election of transportation instruments and how frequently are used have been brought about by survey. Rail system has been found to be a worthwhile as a transportation system on which investment should be made taking into account of personal priorities and Development Plan and historical tissue of İstanbul.
Irak, Suriye, Lübnan ekseninde yeniden kurgulanan Orta Doğu politikasında, Türkiye'nin kendisine biçilen rolü, yeni Orta Doğu haritasıyla birlikte kabul etmemesi oyun kurucu olamasa da oyun bozucu bir noktada konumlanması bu darbe (15 Temmuz 2016) girişiminin uluslararası sacayağını oluşturabilir. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak ve Suriye'de bu oyunu bozacağız demiştir. Batı, Türkiye'de yönetimin değişmesini istiyordu. Özerk bir dış politika yapımından da son derece rahatsızdır. Örneğin; Halep kuşatmasını delen Türkiye oldu. Bir zaman vekâlet savaşlarıyla Türkiye'yi zayıflatmaya çalışsalar da baktılar ki olmuyor, darbe yapalım dediler. İçerideki piyonları da kırk yıldır özenle büyüttükleri Fetöcülerdir. Tabi denklemin içine dört yıldır Putin'i yıkmaya çalıştıklarını, Rusya-Türkiye yakınlaşmasını istemediklerini de koymak lazım. Bu tabloda uçak düşürme hadisesi (24 Kasım 2015), aslında Türkiye'yi yalnızlaştırma çabası olarak da görülebilir. Çünkü uçak düşürme hadisesinden sonra Batı destek vermekten ziyade Orta Doğu'da Türkiye'yi iyice kıskaca almış ve işin tuhaf tarafı da gerek Erdoğan'a gerekse Putin'e yöneltilen eleştiriler aynıdır: Otoriterleşme. Bu aynı zamanda iç kamuoyundaki algı operasyonunun da bir parçası olmuştur. Batı her şeyi iyi kurgulamıştır, Türkiye'nin bir taraftan dışarıda elini kolunu bağlamaya çalışırken, diğer taraftan içeride halk desteğini azaltma gayreti içerisindedir. ; On the axis of Iraq, Syria and Lebanon the Middle Eastern politics are once again being re constructed. Turkey does not accept the role it has been admitted, along with not accepting the new Middle East map. And althogh not being a game maker, positioning itself as a game spoiler in the middle east created an international reason of this coup (15 July 2016) attempt being legit because President Erdogan said "We will spoil the game in Iraq and Syria". So obviously The West wanted change in Turkeys governing management. Having an autonomous (self governing) foreign policy made them very uncomfortable. For example Turkey piercing the siege of Allepo. Whilst trying to weaken Turkey with proxy wars, they realized it not working and said lets do a coup. The pawns that they used were the ones they had themselves carefully grown over 40 years, members of the Fethullah terrorist organisation. Of course we have to put into the equation that for four years they tried to rid of Putin, and that they did not want Russia-Turkey convergence to form. The incident of the plane downing (24 November 2015) can actually be seen as an effort to keep Turkey alone because after the incident, the West rather than supporting us tried to clamp down on us in the middle east. An even more bizarre side was that criticisms torwards Erdogan and Putin were the same: Authoritarianism. At the same time this is also became a part of the internal public opinion perception operation The west had fictionalised everything, whilst trying to shackle our hands and feet outside, on the inside they were in an effort to decrease the publics support.
Soğuk Savaş Sonrasında Avrupa Birliği'ne Üyelik Kriterlerinin Neo Fonksiyonalist Teori Açısından Analizi Elif Toprak Doktora, Uluslararası İlişkiler Bölümü Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet Genç Bu tez, Avrupa Birliği'nin son genişleme süreci olan Orta ve Doğu Avrupa genişlemesini, neo fonksiyonalist ve sosyal yapısalcı kuramlar açısından incelemektedir. Tezin temel argümanı, referans alınan iki kuramın sosyal ve kurumsal varsayımlarına dayanarak; genişleme sürecinde elitler başta olmak üzere resmi ve gayri resmi grupların, kurumların, hatta bireylerin ve dolayısıyla öğrenme ve sosyalleşme süreçlerinin, devletlerin tercih ve kararlarının oluşumunda önemli rol oynadığıdır. Bu amaçla, neo fonksiyonalizmin tarihsel gelişimi, etkilediği teoriler (karşılıklı bağımlılık, rejim teorileri ve kurumsalcılık) ve bunların hükümetlerarası entegrasyon yaklaşımlarından farklılıkları ortaya konmuştur. Neo fonksiyonalizmin esin kaynağı olduğu sosyal yapısalcı yaklaşımın Avrupa Birliği (AB) çalışmalarına uygunluğu; ve sosyolojik ve kurumsal yaklaşımın gerekliliği üzerinde durulmuştur. Olay incelemesi olarak, AB'nin Orta ve Doğu Avrupa genişlemesi, Birliğin politika ve stratejileri açısından tarihsel ve teorik olarak analiz edilmiştir. Üyelik kriterleri, Orta ve Doğu Avrupa devletleri ve Türkiye açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve süreçlerin ve yaklaşımların farklılıkları ortaya konmuştur. Uluslarüstü (supranasyonel) ve hükümetlerarası öğelerin dengesi açısından sorgulanan genişleme sürecinde, varılan sonuç hükümetlerarası unsurların ağır bastığı olmuştur. Ancak ulusaşın (transnasyonel) etkilerin bireysel, toplumsal ve kurumsal tabanda yoğun olduğu argümanı, neo fonksiyonalist ve sosyal yapısalcı çerçevede savunulmuştur. Soğuk Savaş'm sona ermesi ile beraber Birlik, genişleme-bütünleşme tercihi aşamasında, kurumsal reformlar ile esnek entegrasyon anlayışım birleştiren bir genişleme stratejisi seçmiştir. Amsterdam, Nice ve Anayasal Andlaşmalar ile gerçekleştirilen kurumsal değişiklikler sınırlı ancak önemli adımlar olarak kabul edilmektedir. Ortak Anayasanın onaylanması sürecinde olan AB için yeni üye devletlerin adaptasyonu ve aday devletlerin hazırlıkları süreci, ortak AB kimliği açısından önem taşımaktadır. ; This dissertation analyses the last enlargement process of the European Union, namely Central and Eastern European (CEEC) enlargement from neo functional and social constructivist perspectives. The basic argument of the dissertation is that, based on the social and institutional assumptions of the two theories referenced; governmental and non-governmental groups mainly elites, institutions, even individuals, thus related learning and socialization processes have played important role in shaping state preferences and decisions. For this research interest; first of all, the development of neo functionalism and the theories inspired by it (interdepence, regime theories, institutionalism) and their differences from intergovernmental approaches have been elaborated. The necessity and the appropriateness of the social constructivist perspective (also inspired by neo functionalism) to EU studies and importance of institutional and social approaches have been emphasized. As the case study, the EU's CEEC enlargement, the Union's policy and strategies are historically and theoretically analysed. The accession criteria are examined with an eye to the differences of Turkey's candidacy from that of CEECs. Questioning the enlargement process as regards the balance of supranational and intergovernmental elements, the conclusion reached is that the intergovernmental practices overwhelm. But the transnational network of relations affect the decisions and even shape them, both at the domestic and the European level. With the end of the Cold War, the EU came to the point of deciding between enlargement and deepening. The Union has chosen an enlargement strategy uniting institutional reform with flexible integration. The institutional reform realized by the Amsterdam, Nice and the Constitutional Treaties have been modest but important. For the EU on the way to an European Constitution, the adaptation of the new member states and the preparation for the waiting candidates are vital for a common European identity.
Günümüz toplumlarının karşı karşıya kaldığı en önemli krizlerden birini oluşturan çevre sorunları, insanlığın önünde aşılması gereken önemli bir meseledir. Çevre sorunlarının hava kirliliği, küresel ısınma, iklim değişikliği, su sıkıntısı, türlerin yok oluşu gibi farklı şekillerde gündeme gelmesi 20. yüzyılın ikinci yarısına rastlamış olmakla birlikte çevre sorunlarının bu yıllarda birdenbire ortaya çıktığını söylemek yanlıştır. Ekolojik tahribatın boyutları, sanayileşme ile birlikte yükselişe geçen tüketim toplumunda ciddi düzeye ulaşmakla birlikte, insanın doğaya müdahalesinin kökenleri daha da geridedir. Çevre sorunlarının geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın doğaya müdahalede bulunması, sanayileşmenin ve makineleşmenin yaygınlaşmasıyla doğayı kendi dengesini sürdüremeyecek ölçüde yıpratmaya başlamıştır. Bu durum koruma amaçlı birçok örgütün kurulmasına ve hükümetleri çevre sorunlarına karşı önlemler almaya zorlamıştır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde çevre sorunlarının düşünsel arka planı ve tarihsel gelişim süreci ele alınmaktadır. Bu bağlamda insan doğa ilişkisi ve ekolojik düşüncenin ortaya çıkışından bahsedilmektedir. İkinci bölümde Avrupa'da çevreci hareketin oluşumu ve siyasallaşma süreci ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Bu gelişim ve siyasallaşma süreci örneklem olarak seçilen; Almanya, İngiltere ve Amerika üzerinden incelenmektedir. İkinci bölümde Yeşil Partilere ayrıntılı olarak değinilmektedir. Çevre hareketinin toplumsal hareketten siyasal partilere dönüşmesi Yeşil Partiler aracılığı ile gerçekleşmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise Türkiye'de çevre hareketinin gelişim süreci incelenmektedir. Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarından Yeşiller Partisi'nin kurulmasına kadar uzanan süreçte ortaya çıkan çevresel eylemlerin üzerinde durulmaktadır. Ayrıca çevreci hareketin siyasallaşmasını sağlayan Yeşiller Partisi de bu bölümde ele alınmaktadır. ; The environmental problems that constitute one of the most important crises facing today's society are an important issue that must be overcome for humanity. It is wrong to say that environmental problems such as air pollution, global warming, climate change, water stress, species disappearance are suddenly emerging in these years with environmental problems coming to light in the second half of the 20th century. The extent of ecological destruction, with industrialization, has reached a serious level in the consumer society that has risen, and the origins of man's intervention in nature are further back. The history of environmental problems is as old as the history of mankind. The discovery of human intervention in nature has begun to worsen nature with the widespread use of industrialization and mechanization, which can not sustain its own balance. This has forced many organizations to establish conservation-oriented organizations and to take measures against environmental problems. The study consists of three parts. In the first part, the intellectual background of environmental problems and the historical development process are discussed. In this context, human natüre relation and the emergence of ecological thought are mentioned. In the second part, the formation of the environmentalist movement and the process of politicization in Europe are discussed in detail. This development and politicization process was analyzed on a chosen sample; as Germany, England and America. In the second part, the Green Parties are mentioned in detail. The transformation of the environmental movement from the social movement into political parties has been realized through the Green Parties. In the third part of the study is examining the development of the environmental movement in Turkey. It focuses on the environmental actions that took place in the process, from the first years of the Republic to the establishment of the Green Party. In addition, the Green Party, which enables the politicization of the environmentalist movement, is also dealt with in this section.
Bu çalışma ana akım siyasi partiler ile popülist partiler arasındaki sınırın muğlaklaştığını iddia etmektedir. Çalışma son yıllarda popülizme yönelik artan eğilime odaklanarak popülizm, radikal ve aşırı sağ arasındaki terminolojik farklılıkları incelemiştir. Popülizm, siyasi strateji olarak ele alınmış ve farklı ülkelerdeki popülist liderler/partiler bu bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Sağ popülist partilerin politika yapımında ele aldığı konular ana akım siyasi partiler tarafından kullanılmaktadır. Göç ve Avrupa Birliği konularda popülist çizgide izlenen politikalar ana akım partilerin pozisyonunu radikal sağa kaydırmaktadır. Çalışma örnek vaka olarak Fidesz - Macar Yurttaş Birliği'ni ele almıştır. Fidesz – Macar Yurttaş Birliği'nin kuruluşundan itibaren izlediği politikalar incelenerek merkez sağ çizgiden popülizme doğru strateji/kimlik kayması yaşadığı gösterilmiştir. ; This study argues that the boundary between mainstream political parties and populist parties is blurred. The study examines the terminological differences between populism, radical, and far-right by focusing on the increasing tendency towards populism. It takes populism as a political strategy, and populist leaders/parties in different countries are evaluated from this perspective. The mainstream political parties use issues that are focused by right-wing populist parties on policy making. And populist positions on issues such as migration and the EU shift them to the radical right. This study focuses on Fidesz – Hungary Civic Alliance as a case study. It shows that Fidesz – Hungarian Civic Alliance has experienced a strategy/identity shift from the center-right to populism with the policies followed since its establishment.
Popülist radikal sağ partiler günümüzde Batı Avrupa siyasetinin dikkate değer aktörlerinden birine dönüşmüştür. Dışlayıcı kimlik tanımı ve otoriter siyasal yönelimleri nedeniyle demokratik sistemler açısından bir tehdit oluşturan bu partilerin yükselişi talep ve arz temelli etmenlere dayandırılırken, krizlerin bu yükselişe olumlu katkı sağladığına ilişkin yaygın bir kabul vardır. Ancak, ekonomik ve siyasal krizler söz konusu olduğunda bu tezi destekleyecek pek çok örnek olmasına karşın, bir sağlık krizi olarak ortaya çıkan COVID-19 pandemisinin popülist partiler açısından yaygın ve düzenli şekilde aynı olumlu etkiyi yapmadığı görülmektedir. Hatta bu gözlemden yola çıkarak, pandeminin popülizmin sonunu getirmekte olduğuna varan abartılı yorumlar yapılmaktadır. Bu çalışmada, pandeminin yarattığı sağlık krizinin popülist radikal sağ partilerin söylem ve politikaları açısından yol açtığı zorluklar ve söz konusu partilerin krize verdikleri tepkilerin yanı sıra, yeni koşulların bu partilerin siyasi gelecekleri üzerindeki olası etkileri ele alınmaktadır. Bu amaçla, Almanya'dan AfD (Alternative für Deutschland – Almanya için Alternatif), Fransa'dan RN (Rassemblement National – Ulusal Birlik), İtalya'dan Lega (Birlik Partisi), İspanya'dan Vox (Ses Partisi) ve Hollanda'dan PVV (Partij vor Vrijheid – Özgürlük Partisi) incelenmektedir. Bu çalışma göstermektedir ki pandeminin yarattığı sağlık krizi popülist radikal sağ partileri siyaseten zora sokmuş görünse de onları etkisizleştirecek nitelikte değildir. Aksine, mevcut yapısal sorunları derinleştirmesi nedeniyle pandeminin bu partileri orta ve uzun vadede daha da güçlendirmesi beklenebilir. ; Populist radical right parties have become one of the significant actors of contemporary European politics. These parties are considered to threaten democratic systems due to their exclusionary notion of identity and authoritarian political tendencies. While their rise is explained either through demand- or supply-side factors, there is a widespread consensus that crises positively ...
Bu çalışma, Avrupa'da göç karşıtı politikalarının güvenlikleştirme sürecinin bir ürünü olduğunu ve bu sürecin en etkin aktörlerinden olan radikal sağ partilerin, göç karşıtı söylem ve yaklaşımlarını ortak bazı güvenlik temalarını kullanarak inşa ettiklerini ortaya koymaktadır. Bu temalar ulusal güvenlik, ekonomik güvenlik, kültürel güvenlik ve iç güvenlik şeklinde sınıflandırılabilmekte, temaların kullanım ağırlıkları da ülkelerin tarihsel, sosyal ve kültürel farklılıklarından yoğun biçimde etkilenmektedir. Çalışma içerisinde bu farklılıkların etkileri ve güvenlikleştirme süreci, eleştirel söylem analizine dayalı kurgulanmış bir yöntem çerçevesinde, popülist ve göç karşıtı politikalarıyla seçim başarısı kazanmış iki radikal sağ parti olan Avusturya'dan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ve İsveç'ten İsveç Demokratları (SD) partilerine yönelik analizlerle incelenmiştir. ; This study reveals that anti-immigrant policies in Europe result from a process of securitization, and that, within this process, radical right parties have been formulating discourses and approaches through a construction process by using some common security themes. These security themes can be classified as national security, economic security, cultural security and internal security. the frequency with which radical right parties use these themes may vary according to the specific historical, social and cultural characteristics of a particular country. the impact of these differences is studied in by a methodology based on securitization theory and critical discourse analysis and by analysing two radical right parties that achieved election success with their anti-immigrant policies: Freedom Party of Austria ( FPö) from Austria, and Sweden Democrat (SD) from Sweden.
Çalışmada, popülizmin esasen liberal demokrasinin iç krizi olduğu ve bu krizden çıkmak için türeyen yeni bir konuşma biçimi olduğu teziyle, radikal ya da aşırı-sağ hareketlerin ve partilerin güçlenme nedenleri ve sonuçları anlatılacaktır. Avrupa Parlamentosu veya ülkelerindeki seçimlerde oylarını artıran aşırı-sağ parti örneklerine ve bu partilerin etkisiyle merkez partilerin radikalleşme sürecine değinilecektir. Avrupalılaşma düşüncesinin gerilemesi, anayasa tartışmalarında AB'nin yeni bir aşamaya geçememesi ile birlikte ülkeler kendi iç siyasetlerinin belirleyiciliğine geri dönmektedir. Popülist sağ partiler bu süreçte yeni bir siyaset önerseler de önerilerinin evrensel insan hakları ile temel hak ve özgürlüklerin gerisine düşmeden serbest piyasacı bir versiyonun ötesine geçmesi gerekir. ; The study aims to analyze the reason and results of the radical or extremeright movement and parties in Europe in the framework of the thought that populism is the inner crisis of liberal democracy. This paper analyzes the extreme political party cases, which raise their voting rate in the European Parliament elections and national or local parliament elections and the radicalization of mainstream parties, which are under the effect of those parties, especially in Poland and Hungary. These countries have got back to domination of domestic politics in the process that declining of Europeanization and the failure of moving European Union to another stage in the constitution debate. Populist radical right has raised its power on this process. While these parties offer a new politics, new democracy have to go beyond free market-based version and not go back to basic universal human rights.