IDENTITIES IN FORMATION NATIONALITY, RELIGION AND TRANSNATIONAL IDEAS IN FORMER SOVIET CENTRAL ASlA
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 065-079
5234 Ergebnisse
Sortierung:
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 065-079
Siyasi partilerin Meclis grupları, o partilerin Mecliste sahip oldukları asgari bir sayıda milletvekillerinden oluşan gruplardır. Gruplar, partiden ayrı bir örgüt olmayıp partinin Meclis'teki uzantısı olarak görülmektedir ve TBMM faaliyetlerinde yasama işlevinin bir parçası olmaları gerekmektedir. Ancak, günümüzde grup toplantıları bu görünümden oldukça uzaktır. Grupların işlevsizliği, yasama organının yetkisini daraltmış ve yasama yetkisinin kullanımında inisiyatifin Meclis'ten çıkıp parti Genel Başkanlarının ve merkez organlarının eline geçmesine neden olmuştur. TBMM İçtüzüğü incelendiğinde, Anayasa'nın 95/2. maddesi gereği grupçu bir anlayışın hakim olduğu ortaya çıkmaktadır. TBMM'de grup kurma hakkını elde eden partiler yasama faaliyetlerine daha etkin katılabilme hakkına sahip olmakta ve Anayasa ve İçtüzük'ten kaynaklanan birtakım ayrıcalıklar da elde etmektedirler. Ayrıca siyasi parti grupları, parlamenter sistemin etkisiyle meclislerde yasama işlevinin başrol oyuncuları haline gelmişlerdir. Parlamenter sistemlerde hükümetin parlamentodaki çoğunluğa dayanması ve parlamentoya karşı sorumlu olması kuraldır. Parlamento çoğunluğu hükümete karşı güvensizlik oyu verdiği zaman artık hükümet görevine devam edemeyecektir. Bu nedenle demokratik parlamenter rejim açısından, özellikle iktidar partileri gruplarına hakim olmak durumundadırlar. Ancak dozu iyi ayarlanmayan bir disiplin parti içi demokrasiyi de yok edebilmektedir. Günümüzde milletvekillerinin geneli yasama ve denetim çalışmalarına kendi özgür iradelerini yansıtamamakta, parti grubunun aldığı kararları onaylamaktan öte katkı sağlayamamaktadırlar. Gruplar bağlayıcı grup kararları ile milletvekillerinin iradelerine ipotek koymaktadır. Bu Kararlara aykırı davranan milletvekilleri de ya partiden ihraç edilmekte veya sonraki genel seçimlerde aday gösterilmeyerek cezalandırılmaktadır. Parlamentonun yasama ve denetim faaliyetinin daha etkin ve işlevsel olabilmesi için grupların milletvekilleri üzerindeki baskıcı ve yönlendirici denetimi azaltılmalı ve milletvekillerinin özgür iradeleri doğrultusunda rahatça hareket edebilmeleri sağlanmalıdır. ; The National Assembly groups of the political parties are not considered as a seperate organisation but they are seen as a party?s extended part and they must be a part of the legislative function which is amongst The TGNA?s activities. But in our day, group meetings are far away from this view. The functionlessness of the groups has narrowed the legislature authority and caused the initiative of the usage of the authority belonging to the legislature to get out of the hands of of the legislature to the leaders and central offices of the parties. When the interior rules and regulations of The TGNA are studied, it can be seen that a group work concept is supreme as mentioned in the article 95/2. Parties obtained the right to form a group in The TGNA, get the right to join the legislative activities more effectively and have some privileges arising from the Constitution and the internal rules and regulations of the TGNA. Separately, groups of Political parties, with the influence of the parliamentary system, has become the main actors of the legislative work in National Assemblies. In Parliamentary systems, it is a rule that the government depends on the majority in the national assembly and the government is responsible to the parliament. If the majority of the parliament pass a vote of non confidence, the government will not be able to continue its duty. Because of this fact, from the point of view of the democratic parliamentary regime, especially the parties in power must rule to their groups. But a miscalculated discipline could also destroy the internal democracy in a party. In our day, deputies generally cannot reflect their private personal wills to the legislative and inspection studies and they cannot contribute any further than approving the resolutions decided by the party group. The groups create a mortgage on the wills of the deputies with obliging group decisions. Deputies who act contrary to these decisions are either exported from the party or punished by not having candidacy in the next elections. In order to have the legislative and inspection activities of the parliament more effective and functional, the strict and orientating control of the groups on deputies should be reduced and the ability of the deputies to be able to act according to their private will should be provided.
BASE
Geniş halk kitlelerin yönetime katılması ve yönetim sürecinin aktörlerinin belirlenmesi ve yönetsel kararların alınmas ısürecine dahil edilmesi amacını taşıyan demokrasi ve bu anlayışa dayalı demokratik rejimler ülkeler ve kitleler içingerçekleştirilmek istenen bir idealdir. Totaliter ve otoriter rejimlerin tekçi, baskıcı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünükısıtlayıcı, yönetimin belli bir kişi ya da grup/grupların elinde tutulması ve devam ettirilmesi anlayışına bir tür tepkiolarak, çoğulcu ve katılımcı bir yapıya kavuşturulması ile idealize edilen demokrasilerin en önemli aktörleri arasındabaskı grupları yer almaktadır. Bu çalışmada; temsil ettikleri kitlelerin çıkarlarını ve ülkülerini gerçekleştirmek üzereyönetsel karar verme mekanizmala rı üzerinde değişik yöntemler ile baskı kurmak sureti ile faaliyette bulunan buorganizasyonların demokratik rejimlerde ne tür yöntemlerle, hangi tür işlev gördükleri kavramsal / teorik çerçevedeliteratür taraması ve durum analizi yöntemi ile ele alınmaya çalışılacaktır. ; Democracy and democratic regimes based on this understanding, which aims to involve large masses of people in theadministration and to identify the actors of the management process and to take administrative decisions, is an idealfor countries and masses. One of the most important actors of democracies idealized by the pluralist and participatorydemocracies of totalitarian and authoritarian regimes is monist, oppressive, restricting the freedom of expression andassociation, and a kind of reaction to the concept of holding and maintaining the administration in the hands of acertain person or group / groups. printing groups. In this study; these organizations, which are operating by applyingdifferent methods on the managerial decision making mechanisms in order to realize the interests and ideals of themasses they represent, will be tried to be examined by the literature review and situation analysis method in theframework of conceptual / theoretical framework
BASE
Geniş halk kitlelerin yönetime katılması ve yönetim sürecinin aktörlerinin belirlenmesi ve yönetsel kararların alınması sürecine dahil edilmesi amacını taşıyan demokrasi ve bu anlayışa dayalı demokratik rejimler ülkeler ve kitleler için gerçekleştirilmek istenen bir idealdir. Totaliter ve otoriter rejimlerin tekçi, baskıcı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayıcı, yönetimin belli bir kişi ya da grup/grupların elinde tutulması ve devam ettirilmesi anlayışına bir tür tepki olarak, çoğulcu ve katılımcı bir yapıya kavuşturulması ile idealize edilen demokrasilerin en önemli aktörleri arasında baskı grupları yer almaktadır. Bu çalışmada; temsil ettikleri kitlelerin çıkarlarını ve ülkülerini gerçekleştirmek üzere yönetsel karar verme mekanizmaları üzerinde değişik yöntemler ile baskı kurmak sureti ile faaliyette bulunan bu organizasyonların demokratik rejimlerde ne tür yöntemlerle, hangi tür işlev gördükleri kavramsal / teorik çerçevede literatür taraması ve durum analizi yöntemi ile ele alınmaya çalışılacaktır. ; Democracy and democratic regimes based on this understanding, which aims to involve large masses of people in the administration and to identify the actors of the management process and to take administrative decisions, is an ideal for countries and masses. One of the most important actors of democracies idealized by the pluralist and participatory democracies of totalitarian and authoritarian regimes is monist, oppressive, restricting the freedom of expression and association, and a kind of reaction to the concept of holding and maintaining the administration in the hands of a certain person or group / groups. printing groups. In this study; these organizations, which are operating by applying different methods on the managerial decision making mechanisms in order to realize the interests and ideals of the masses they represent, will be tried to be examined by the literature review and situation analysis method in the framework of conceptual / theoretical framework
BASE
Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Ana Bilim Dalı ; Sanayi devrimiyle birlikte insanların yaşamsal konforlarının artması neslin çoğalmasına; ihtiyaçların artmasına, ihtiyaç duyulana çabuk ulaşma avantajlarını sağladığı gibi sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Hareketsizleşen insanlar; soluk alma ihtiyacı hissetmeyen robotlara, mekanik cihazlara teslim olmuştur. Ancak; insan gibi işlev gören veya insan hayatını kolaylaştıran her şey diğer varlıklar gibi enerjiye gereksinim duymaktadır. Fosil yakıtlar, tükenmeye yüz tutmuştur. Bu, insanları yeni enerji kaynakları bulmaya yönlendirmiştir. Hemen tükenmeyen, verimi oldukça yüksek olan kaynak arayışları, yenilenebilir enerji politikalarıyla bağdaşmış; vazgeçilmez, sürekli geliştirilebilir bir hal almıştır. Yenilenebilir, temiz, doğa dostu bir enerji kaynağı; dünya üzerindeki tüm politika yapıcıların kalkınma planlarının, ilkini ve en önemlisini oluşturmaktadır. Hükümetlerin sağladıkları kolaylıklar, verdikleri teşvikler; yenilenebilir enerjide pek çok firmayı yatırıma yönlendirmiş, uygun zeminlerde güzel kazanımlara sebep olmuştur. Ancak her yatırımın olumlu olduğu kadar, dezavantaja dönüşebilecek tarafları da mevcuttur. Bu çalışmanın amacı, literatürde fazlasıyla yerini almış yenilenebilir enerji kaynaklarının nasıl oluştuğu ve bu kaynakların türlerini değil, gelir gruplarına göre ülkelerin yenilenebilir enerji yatırımları yaparken hangi faktörlerden ne düzeyde etkilendiğini tespit etmektir. Çalışmanın ilk üç bölümü kavramsal giriş olmak üzere, dördüncü bölüm yöntem, beşinci bölüm gelir durumlarına göre sınıflandırdığımız ülkelerin belirlenen faktörlere göre karşılaştırılması; altıncı bölüm Türkiye açısından faktörleri değerlendirme, yedinci bölüm sonuçlar ve bu ülkelere göre analiz şeklinde sonlanmaktadır. Enerji kaynakların, yenilenebilir enerji ve kaynakları hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Dünya'da ve Türkiye'de yenilenebilir enerji incelenmiştir. Yatırım kavramına, enerjiye olan yatırımlara ve teşvik mekanizmalarına değinilmiştir. Yenilenebilir enerji yatırımlarını belirleyen politikalar sınıflandırılmış; faktörlerin daha iyi irdelenebilmesi için kavramsal bir şema oluşturulmuştur. Gelir gruplarına göre sınıflandırılan; baz aldığımız ülkelerdeki yatırımcıların, yatırımlara bakışı, ülkelere ait yöntemlerin çekici-itici unsurları tablo halinde sunulmuştur. Bulgular; teknik bilgi yetersizliği, enerjideki ekonomik politikalar, ülkelerin coğrafi konumu, uygulama alanları, tecrübesizlik hususlarında ve yatırımların artması yönünde fikirler sunmakta, ülkemizle kıyaslamaya imkan vermektedir. ; With the industrial revolution, people's living comfort increased; As it provides the advantages of increasing the needs and reaching the needed ones quickly, it has also brought problems. People who are immobilized; It has been delivered to robots and mechanical devices that do not need to breathe. But; Everything that functions like human beings or makes human life easier needs energy like other beings. Fossil fuels are running out. This has led people to find new sources of energy. The search for resources, which are not immediately exhausted and highly efficient, are compatible with renewable energy policies; It has become an indispensable, continuously improvable. Renewable, clean, environmentally friendly energy source; It constitutes the first and most important development plan of all policy makers around the world. Facilities and incentives provided by governments; It has led many companies to invest in renewable energy and has caused good gains on suitable grounds. However, every investment has positive aspects as well as disadvantages. The purpose of this study is to determine how the renewable energy resources, which have taken place in the literature, are formed and not the types of these resources, but to what extent countries are affected by what factors when making renewable energy investments according to income groups. The first three parts of the study are conceptual introduction, the fourth part is the method, the fifth part is the comparison of the countries we have classified according to their income levels, according to the determined factors; Turkey sixth portions factor for evaluation, seventh section and terminates in the analysis results according to the country. Brief information about energy resources, renewable energy and resources was given. renewable energy in the world and Turkey were examined. The concept of investment, investments in energy and incentive mechanisms are mentioned. Policies affecting renewable energy investments are classified; A conceptual scheme has been created in order to better examine the factors. Classified according to income groups; Investors' view of investments in the countries we take as a basis and the driving-driving factors of the country's methods are presented in a table. Results; It offers ideas about the lack of technical knowledge, economic policies in energy, the geographical location of the countries, application areas, inexperience, and the increase of investments, and allows comparison with our country.
BASE
Bir ülkenin siyaset analizinin doğru yapılmasında orada var olan siyasal kim- liklerin niteliğinin bilinmesi önemli rol oynamaktadır. Çünkü siyasal kimlik- ler günümüz siyasi oluşumlarını açıklamada hatta yönlendirmede önemli bir işlev görmektedirler. Siyasal kimliklerin oluşması toplumların siyasi, kültü- rel ve ekonomik gelenekleri doğrultusunda birbirinden farklı süreçler sonun- da gerçekleşebilir. Nitekim Türkiye ve Avrupa siyasal kimliklerin oluşumu açısından oldukça farklı özellikler göstermektedir. Türk siyasetinin yapısal analizi için herkesçe kabul edilmiş bir kavramlaştırma olan merkez-çevre dikotomisi, Türkiye'de siyasal kimliklerin oluşmasında ve daha sonra diya- lektik bir süreçle bu dikotominin pekiştirilmesinde ciddi pay sahibidir. İşte bu makalede Türkiye'de siyasal kimliklerin oluşumu merkez-çevre karşıtlığı çerçevesinde açıklanmaya çalışılmış, merkezin ve çevrenin sahip olduğu de- ğerlerin siyasal kimliklere yansıması toplum ve siyaset ilişkisi içerisinde in- celenmiştir. Ancak özellikle 1950'lerden itibaren, merkez-çevre kavramlaş- tırmasının Türk siyasal yaşamını açıklamada tek başına yeterli olmayacağı varsayıldığından bu klasik ayrıma sağ ve sol temel eksenleri üzerinde gelişen ideolojik çatışmaların da eklenmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Makalede sınırlılık, günümüzde parlamentoda temsil kabiliyeti daha yüksek görünen muhafazakâr demokrat, siyasal İslamcı ve milliyetçi-muhafazakâr vb. siyasal kimliklerden beslenen merkez sağ ile Kemalist, modernleşmeci ve laik vb. kimliklerden beslenen merkez-sol çerçevesinde belirlenmiştir. Bu bağlamda kimlik ve siyasal kimlik kavramlarının Batı'da ve Türkiye'de olu- şum süreçleri ortaya konulduktan sonra Türkiye'de etkin olan merkez sağ ve merkez sol siyasetleri besleyen siyasal kimlikler incelenmiştir. ; In making true the political analysis of a country, knowing the quality of political identities existing there plays important role, because political identities function importantly in describing the political formations of to- day. The formation of political identities can become fact in the direction of the political, economic, and political traditions of societies as a result of the processes, different from each other. As a matter of fact, Turkey and Europe exhibit different characteristics in terms of the formation of their political identities. Central-periphery dichotomy, generally acceptable con- ceptualism for structural analysis of Turkish politics, has a serious share in forming of political identity in Turkey and later, in reinforcing this dicho- tomy with a dialectic process. Thus, in this article, the formation of poli- tical identities in Turkey was attempted to be described in the frame of the contrast central- periphery and the reflection of the values the central and periphery have on the political identities was examined in the relationship between society –politics. In this context, after the formation processes of the concepts of identity and political identity in West and Turkey, the political identities feeding central right and central left politics that is effective in Turkey were examined. However, particularly beginning from 1950s, it is assumed that the conceptualism central-environment will not be enough alone in describing Turkish political life. Hence, also adding the ideological conflictions developing on the right and left axes to this classical distinction revealed as an obligation. In the article, limitation was identified in the frame of central right, fed from political identities such as conserva- tive, democrat, political Islamist, nationalist-conservative etc. whose ability to be represented in parliament today seemed to be higher, and central left, fed from the identities Kemalist, modernist, and secularist .
BASE
Kimlik kavramının, sınıf tartışmalarıyla başlayan 20. yüzyılın son çeyreğine doğru yeni bir analiz birimi olarak öne çıktığı iddia edilmektedir. Her iki tartışmanın siyasi oluşumları açıklamada ve yönlendirmede son derece önemli rol oynadığı düşünülür. Günümüz modern toplumlarında ?kimlik? giderek önem kazanan olgular arasında yer almaktadır. Özellikle siyasal kimliklerin devlet ve egemen kimlikle olan ilişkileri, siyasal rejime etkileri bakımından da önemlidir. Bir ülkede siyasal kimliklerin doğru analiz edilmesi söz konusu ülkenin gerek sosyo-ekonomik gerekse de sosyo-kültürel göstergeleri ile ilgili ciddiye alınması gereken veriler ortaya koyar. Siyasal kimlikleri anlama, o ülkede yapılan siyasetin niteliğini belirlemede önemli bilgilere ulaşılmasını sağlar. Bu amaçla; bu çalışmada kimlik kavramı irdelenmiş, kimlik türleri ve siyasal kimlik tanımlanmış ve açıklanmıştır. Dünyada ve Türkiye'de siyasal kimliğin oluşum sürecine açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Türkiye'de toplum ve siyaset ilişkisi irdelenerek önce Cumhuriyet öncesi siyasal kimlikler kısaca betimlenmiş daha sonra Cumhuriyet dönemi ve özellikle 1980 sonrası Türkiye'de etkin olan siyasal kimlikler tarihlerine de kısaca değinilerek ?sağ? ve ?sol? üst başlıklarında incelenmiştir. Ardından kentsel kimlik ve kentin siyasal kimliği gibi kavramlar ortaya konulmuş, daha sonra siyasal kimliğin somutlaşarak davranışa dönüştüğü durumun seçimler olduğu düşüncesinden yola çıkılarak Konya ilinde 1980 sonrası genel ve yerel seçimler mercek altına alınmış, çıkan sonuçlardan Konya için bir siyasal kimlik analizi yapılmaya çalışılmıştır. ; The notion of identity is alleged to become prominent as being a new analyze unit through 20. Century last quarter began with class argumentations. Both of the argumentations are considered to be a significant role to defining and directing political composition. ?Identity? appears in cases getting importance in modern-day societies. Especially the political identities? relations with government and dominant identity are also significant in recognition of effects on political regime. True analyzing of political identities in a country manifests data that requires to be taken seriously related with both socio-economic and socio-cultural demonstrations. Comprehending the political identities enables arriving significant acquaintance of determining the politic quality performed in that country. For that purpose; in this study, the notion of identity is scrutinized; identity types and political identity are identified and defined. The composition of political identity process in Turkey and World is tried to be clarified. While the relation between society and politic is scrutinized, firstly pre-republican politic identities are described shortly then political identities histories which were determinant in Turkey in republic period and especially after 1980 are referred shortly and analyzed with ?right? and ?left? upper headlines. Right after, notions like civic identity and urban political identity are manifested, then considering the situation that political identity was concretized and turned to be behaviour was because of the elections, general and local elections after 1980 were scrutinized in Konya and after the results, a political identity analyse for Konya is tried to be presented.
BASE
Küreselleşme olgusu ve uluslararası düzende gerçekleşen değişimler sayesinde, günümüzde artık ülkelerarası ilişkilerin sadece merkezi hükümetler nezdinde yürütülmekte olan ilişkilerle sınırlı kalmaktan çıkıp, ülkeler içerisindeki federe devletler veya bölgesel yönetimleri de içeren bir hal aldığı gözlenmektedir. Bu genel çerçeve içerisinde, merkezi otoritenin zayıfladığı, hatta bazen meşruiyet sorunu yaşamaya başladığı, Irak, Afganistan, Suriye ve Libya gibi "çökmüş" devletlerde bulunan etnik, dini ve siyasi grupların etkinliklerini artırarak dış ilişkilerde "alt aktörler" haline geldikleri görülmektedir. Bu gelişmeden hareketle, çalışmada Türkiye'nin Irak'taki etnik, dini ve siyasi gruplarla olan ilişkileri ve bu ilişkilerin iki ülke arasındaki hükümetler düzeyindeki ilişkilere yansımaları ele alınmıştır. Araştırma dönemi ise, 1991 yılındaki Birinci körfez Savaşı'ndan günümüze kadar geçen süreyi kapsamakta olup, bu dönemdeki bahse konu ilişkiler 2002 öncesi ve sonrası şeklinde incelenmiştir. Araştırma konusuna Irak'ta etkili konumda bulunan Kürtler, Şii ve Sünni Araplar, Türkmenler ile Hıristiyanlar ve Yezidiler dâhil edilmiştir. Çalışma Türkiye'nin sadece Irak merkezi hükümeti üzerinde değil, birçok etnik, dini ve siyasi grup üzerinde etkili olduğunu, bu sayede Irak iç politikasında dengelerin kurulmasına ve böylece Irak'ın istikrara kavuşmasına katkı sunan bir konuma geldiğini ortaya koymuştur. ; It is observed that international relations has no longer been limited with just those among the central political authorities, but has started to include also those among federal or regional authorities owing to globalisation and the changes in the current international order. In this context, the ethnic, religious and political groups in the so-called "failed states", where the central authority has weakened, even sometimes faced with the question of leagcy, such as Iraq, Afghanistan, Syria, and Libya, have inceased their influence and become "sub-actors" of foreign affairs. In the light of the fact mentioned above, this study invesigates Turkey's relations with the ethnic, religious, and political groups in Iraq together with the effects of them on the relationship between Turkey and Iraq on the governmental level. The research period is chosen as the decades after the First Gulf War and diveded into two sub-periods as before and after the year 2002. Kurds, Shia and Sunni Arabs, Turkmens as well as Christians, and Yezidis are included in the research subjects since they have been in an influential status in Iraq during the given period. The study demonstrates that Turkey has gained an effective position not only on the Iraq government but also the ethnic, religious, and political groups in this country, contrubuting the balance and stability of this political system.
BASE
In: http://hdl.handle.net/11499/35276
Küreselleşme ile birlikte 1980'li yıllardan sonra ülkelerin sermaye akımları önündeki engelleri kaldırması sonucunda yaşanan yüksek sermaye girişleri,ülkelerin daha rahat borçlanabilmesine imkan sağlamıştır. Bunun sonucunda isebirçok ülkede cari açıklar süreklilik kazanmaya başlamıştır. Özellikle 1990'lı yıllardan itibaren giderek büyüyen ve sürekli hale gelen cari açıklar, politika yapıcıların ve iktisatçıların dikkatini çekmiş ve cari açıkların sürdürülebilir olup olmadığı konusunu gündeme getirmiştir. İktisatçılar arasında cari açığın sürdürülebilirliğinin tespitine yönelik bir fikir birliği bulunmamakla birlikte, literatürde konunun ekonometrik yöntemler ile ele alındığı görülmüştür. Bu çalışmanın amacı da Husted (1992) tarafından geliştirilen modelden faydalanarak cari açığın sürdürülebilirliğini gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde en güncel yöntemleri kullanarak analiz etmektir. Çalışma 16'sı gelişmiş, 13'ü gelişmekte olan toplam 29 ülkeyi kapsamaktadır. Çalışmaya dâhil edilen 29 ülkenin 1970-2019 dönemi çeyreklik verileri fourier tipi birim kök ve eşbütünleşme yöntemleri ile incelenmiştir. Analiz sonuçlarına göre Almanya, Danimarka, İsrail, İsveç, Kanada, Çekya ve Endonezya'da cari işlemler açığı güçlü formda sürdürülebilirken, Güney Kore, İzlanda, Birleşik Krallık, Avustralya, Türkiye, Tayland, Güney Afrika ve Filipinler'de zayıf formda sürdürülebilirdir. ABD, Finlandiya, Fransa, İspanya, İtalya, Portekiz, Yeni Zellanda, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Estonya, Meksika, Peru ve Slovakya'da ise cari açıklar sürdürülemez durumdadır. ; With the effect of globalization, the high capital inflows experienced as a result of the elimination of obstacles to capital flows, enabled countries to borrow more easily. As a result, current account deficits started to gain continuity in many countries. Especially since the 1990s, the current account deficits, which have been growing and becoming permanent, attracted the attention of policy makers and economists and brought up the issue of whether current account deficits are sustainable or not. The aim of this study is to analyse the sustainability of the current account deficits in developed and developing countries using the most recent methods by using the model developed by Husted (1992). The study covers a total of 29 countries, 16 of which are developed and 13 are developing. The quarterly data of the 29 countries included in the study covering the period of 1970-2019 were examined by fourier type unit root and cointegration tests.According the results, current account deficits show strong form of sustainability in Germany, Denmark, Israel, Sweden, Canada, Czech Republic, Indonesia and weak form of sustainability in South Korea, Iceland, United Kingdom, Australia,Turkey, Thailand, South Africa and Phillippines. Current account deficits are not sustainable in USA, Finland, France, Spain, Italy, Portugal, New Zealand, Bolivia, Brasil, Bulgaria, Estonia, Mexico, Peru and Slovakia.
BASE
Terörizmin demokratik toplumlarda mı, yoksa otoriter ya da totaliter hükûmetlerin iktidarda olduğu toplumlarda mı daha fazla imkânlar bulabildiği konusunda görüş farklılıkları vardır. Hâkim görüş demokrasinin terörizm için diğerlerinden daha fazla imkânlar sunduğu yönündedir. Bu halde demokrasiyi dünya üzerinde yaygınlaştırmaya matuf çabaların altında yatan niyetlerden birkaçının ülkedeki toplumsal gruplar arasında çatışmalar oluşturmak, siyasal, sosyal ve ekonomik istikrarsızlıklar yaratmak, devletleri/hükûmetleri güçsüzleştirmek vb. olduğu ileri sürülebilir. Nitekim bazı devletlerin hâlihazırda bir yandan demokrasiyi teşvik etmeleri diğer yandan ise terörizme ve terör örgütlerine destekler vermeleri, demokrasinin bu uğurda kullanılabileceğine dair iddiaları bir komplo teorisinin ürünü olmaktan çıkarmaktadır. İnsanın yaşam kalitesinin artırılabilmesi için önemi haiz olan demokrasi, bazı toplumlarda radikal fikirlerin oluşması için uygun zeminler sunabilir. Öyle bir zeminde radikalleşmeyi hızlandırıp aşırıcı davranışları teşvik ederek toplumlarda azınlık durumunda bulunan vatandaşlar ya da diğer gruplar aleyhinde aşırı sağ terörizmin gelişimini de kolaylaştırabilir. Terörizmin bu türü özellikle kültürel çeşitliliğe sahip olan toplumlarda toplumsal bütünleşmenin sağlanabilmesinin önündeki engellerden biridir. Bu nedenle özellikle bu tür toplumlarda demokratik polislik hizmetleri önem kazanmaktadır. Ancak polislik hizmetlerinde görev alacak olan kişilerin ideolojik kimlikleri, polislik hizmetlerini sunan kurumların yerleşik kurumsal kimlikleri, ülkedeki toplumsal gruplar arasında "hâkim" durumda bulunan grupların diğerlerine ilişkin algıları ve tutumları, tüm iyi niyetli çabalara rağmen, terörizmin bu türüyle mücadeleyi zorlaştırabilir. Zorluklarına rağmen demokrasilerde iç güvenlik yönetimleri ve polislik hizmetleri bu türdeki riskleri dikkate alan stratejilerin üretilmesi suretiyle yapılandırılmalıdır. Başka bir ifadeyle özellikle çokkültürlü toplumlarda polislik hizmetleri artık aşırı sağ terörizmle baş edebilecek nitelikte geliştirilmelidir. Çünkü aşırı sağ terörizmle mücadele meselesi hükûmetler için bir meşruiyet meselesi iken, devletler ve toplumları için bir beka meselesi olabilir. ; There are differences of opinion in whether terrorism finds more possibilities in democratic societies, authoritarian or totalitarian societies. The prevailing view is that democracy offers more opportunities for terrorism than others. In this case, it can argue some of the underlying intentions of the efforts to spread democracy around the world are to create conflicts between social groups in the country, to create political, social and economic instability, to weaken states/governments etc. As a matter of fact, the fact that some states are already promoting democracy on the one hand and supporting terrorism and terrorist organizations on the other hand makes the claims that democracy can be used for this purpose from being the product of a conspiracy theory. Democracy, which is important for increasing the quality of life of people, can provide suitable grounds for the formation of radical ideas in some societies. It can also facilitate the development of far-right terrorism against citizens or other groups who are in a minority position in societies by accelerating radicalization and encouraging extremist behavior on such a ground. This type of terrorism is one of the obstacles to social integration, especially in societies with cultural diversity. For this reason, democratic policing services gain importance especially in such societies. However, the ideological identities of the people who will take part in the police services, the established institutional identities of the institutions providing the policing services, the perceptions and attitudes of the groups that are in a "dominant" position among the social groups in state, may complicate the fight against this type of terrorism despite all well-intentioned efforts. Despite their difficulties, internal security administrations and policing services in democracies should be structured by producing strategies that take into account such risks. In other words, policing services, especially in multicultural societies, should be developed in a way that can cope with far-right terrorism. Because of while the issue of the fight against far-right terrorism is a matter of legitimacy for governments, it can be a matter of survival for states and their societies.
BASE
Soğuk Savaş sonrası yaşanan gelişmeler Uluslararası İlişkiler disiplini içerisinde yeni yaklaşımları ortaya çıkardı. Bu dönemde güç, piyasa ve kapasite gibi maddi unsurları ön plana çıkaran geleneksel kuramların aksine kimlik, norm ve kültür gibi sosyal unsurları ön plana çıkaran İnşacı Kuram, disipline yeni bir soluk kazandırdı. Yapı ve aktörlerin karşılıklı olarak birbirlerini inşa ettiğini savunan İnşacılar, özellikle kimlik kavramına büyük önem vermiştir. Bu bağlamda diğer kuramlar tarafından arka plana itilen kimlik-dış politika ilişkisi İnşacılar tarafından analiz birimi olarak ele alınmıştır. İnşacılara göre aktörler arasında yaşanan etkileşim neticesinde şekillenen kimlikler çıkarları; çıkarlar da dış politikayı oluşturmaktadır. XX. yüzyılda İran'da Pehlevi Hanedanlığı ile başlayan ulus-devlet inşası ve bölgede etkin aktör olma arzusu, 1979'da yaşanan devrim ile eksen değiştirse de aynı şekilde devam etmiştir. Devrim sonrası dış politikada İslami devrimci ve revizyonist emellere sahip olan İran, bir müddet sonra bu politikasını terk etmek durumunda kaldı. Sert güce dayalı devletlerarası politikayı terk eden İran, yumuşak gücü ön plana çıkararak devlet altı gruplara yöneldi. Bu bağlamda Lübnan, Irak ve Yemen'deki Şii grupların iç ve dış politikada yükselişe geçmesi İran güdümünde Sünnî ülkeleri kuşatan bir Şii kuşak oluştuğuna yönelik iddiaların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu iddialara göre İran, bir Şii Hilali oluşturarak bölgeyi domine ederek nüfuz sahasını genişletmekteydi. Bu çalışma içerisinde Şii Hilali söyleminin ortaya çıkışı, mahiyeti ve kapsamı değerlendirilecektir. Bu bağlamda İran'ın bölgedeki Şii unsurlarla arasında yaşanan etkileşim, uluslararası politikada yaşanan değişim ve dönüşümlere karşı İran'ın geliştirdiği refleksler ile bölgesel ve küresel aktörlerin İran'a yönelik tutumları İnşacı Kuram çerçevesinde ele alınarak incelenecektir. --- Developments experienced after the Cold War caused new approaches within IR discipline. On the contrary of traditional theories of IR which pay attention to material subjects like power, market and capacity, constructivist theory that highlights social subjects such as identities, norms, cultures gave a new breath to the discipline. Constructivists put an emphasis on the term of identity that defends that structure and agencies build each other bilaterally. In this context, identity-foreign policy relation which is undermined by other theories is taken as a unit of analysis by constructivists. According to constructivists, identities made by interaction among agencies shape interests and interests shape foreign policy. In 20th century, Iran with Pahlavi Dynasty experiencing a nation state building process insisted on past desire of being a leading actor in the region. Despite of an axis shift in Iran's domestic and foreign policy after the Revolution in 1979, this attitude has been kept in the same way. Iran had revisionist and revolutionary aims in post-revolution foreign policy but he had to leave this policy soon after. Iran leaving interstates policy based on hard power preferred sub state groups with soft power. In this framework, Shia groups in Yemen, Lebanon and Iraq rallying in the state policies and foreign policy led to a discourse arguing that there is a Shia line guided by Iran in the region covering Sunni countries. According to these claims, with a Shia crescent Iran was dominating the region and enlarging his power area. In this research emergence, content and essence of the Shia crescent discourse will be evaluated. In this context, interaction between Iran and Shia groups in the region and Iran's reactions and moves toward changes in international politics as well as regional and global agencies' points of view about Iran will be taken and examined within constructivist theory frame.
BASE
Soğuk Savaş sonrası yaşanan gelişmeler Uluslararası İlişkiler disiplini içerisinde yeni yaklaşımları ortaya çıkardı. Bu dönemde güç, piyasa ve kapasite gibi maddi unsurları ön plana çıkaran geleneksel kuramların aksine kimlik, norm ve kültür gibi sosyal unsurları ön plana çıkaran İnşacı Kuram, disipline yeni bir soluk kazandırdı. Yapı ve aktörlerin karşılıklı olarak birbirlerini inşa ettiğini savunan İnşacılar, özellikle kimlik kavramına büyük önem vermiştir. Bu bağlamda diğer kuramlar tarafından arka plana itilen kimlik-dış politika ilişkisi İnşacılar tarafından analiz birimi olarak ele alınmıştır. İnşacılara göre aktörler arasında yaşanan etkileşim neticesinde şekillenen kimlikler çıkarları; çıkarlar da dış politikayı oluşturmaktadır.XX. yüzyılda İran'da Pehlevi Hanedanlığı ile başlayan ulus-devlet inşası ve bölgede etkin aktör olma arzusu, 1979'da yaşanan devrim ile eksen değiştirse de aynı şekilde devam etmiştir. Devrim sonrası dış politikada İslami devrimci ve revizyonist emellere sahip olan İran, bir müddet sonra bu politikasını terk etmek durumunda kaldı. Sert güce dayalı devletlerarası politikayı terk eden İran, yumuşak gücü ön plana çıkararak devlet altı gruplara yöneldi. Bu bağlamda Lübnan, Irak ve Yemen'deki Şii grupların iç ve dış politikada yükselişe geçmesi İran güdümünde Sünnî ülkeleri kuşatan bir Şii kuşak oluştuğuna yönelik iddiaların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu iddialara göre İran, bir Şii Hilali oluşturarak bölgeyi domine ederek nüfuz sahasını genişletmekteydi. Bu çalışma içerisinde Şii Hilali söyleminin ortaya çıkışı, mahiyeti ve kapsamı değerlendirilecektir. Bu bağlamda İran'ın bölgedeki Şii unsurlarla arasında yaşanan etkileşim, uluslararası politikada yaşanan değişim ve dönüşümlere karşı İran'ın geliştirdiği refleksler ile bölgesel ve küresel aktörlerin İran'a yönelik tutumları İnşacı Kuram çerçevesinde ele alınarak incelenecektir. --- Developments experienced after the Cold War caused new approaches within IR discipline. On the contrary of traditional theories of IR which pay attention to material subjects like power, market and capacity, constructivist theory that highlights social subjects such as identities, norms, cultures gave a new breath to the discipline. Constructivists put an emphasis on the term of identity that defends that structure and agencies build each other bilaterally. In this context, identity-foreign policy relation which is undermined by other theories is taken as a unit of analysis by constructivists. According to constructivists, identities made by interaction among agencies shape interests and interests shape foreign policy.In 20th century, Iran with Pahlavi Dynasty experiencing a nation state building process insisted on past desire of being a leading actor in the region. Despite of an axis shift in Iran's domestic and foreign policy after the Revolution in 1979, this attitude has been kept in the same way. Iran had revisionist and revolutionary aims in post-revolution foreign policy but he had to leave this policy soon after. Iran leaving interstates policy based on hard power preferred sub state groups with soft power. In this framework, Shia groups in Yemen, Lebanon and Iraq rallying in the state policies and foreign policy led to a discourse arguing that there is a Shia line guided by Iran in the region covering Sunni countries. According to these claims, with a Shia crescent Iran was dominating the region and enlarging his power area. In this research emergence, content and essence of the Shia crescent discourse will be evaluated. In this context, interaction between Iran and Shia groups in the region and Iran's reactions and moves toward changes in international politics as well as regional and global agencies' points of view about Iran will be taken and examined within constructivist theory frame.
BASE
Bu çalışmada, politik kimliklerin dış politikayı etkilediği varsayımı kabul edilmektedir. Bu varsayım çerçevesinde, Kemalist ve liberal-muhafazakâr politik kimliklerin, Türk dış politikasını (TDP) kendi dünya tasavvurları çerçevesinde etkiledikleri iddia edilmektedir. Bu iddiayı desteklemek için sosyal inşacılık, çalışmanın temel kuramı olarak seçilmiştir. Sosyal inşacılar; normların, ideolojilerin, kimliklerin ve fikirlerin oluşturduğu soyut unsurların dış politikayı şekillendirdiğini iddia ederler. Böylece sosyal inşacılar, soyut alanı hem anlamaya çalışır hem de dış politika analizlerinde kullanırlar. Bu çalışmada yorumsamacı (hermeneutik) metodoloji kullanılarak Kemalist ve liberal-muhafazakâr kimliklerin benlik tanımları, dış politikadaki öteki algıları ve uluslararası yapının hangi kültürüne yakın oldukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Kemalist kimliği, CHP ve ordu sahiplenirken liberal-muhafazakâr eklemlenmeyi, ANAP ve AK Parti sahiplenmiştir. Kemalist kimlik, dış politikada emperyalist söyleme sahip Batılı devletleri genelde nötr öteki ve bazen de uzak öteki olarak tanımlamıştır. Komünist Rusya ve Orta Doğu ülkelerini kendine uzak öteki olarak görmüştür. Sovyetler sonrası Rusya'ya karşı nötr davranmıştır. Liberal-muhafazakâr kimlik, Batılı ve Orta Doğu devletlerini kendine yakın görürken Komünist Rusya'yı kendine uzak öteki olarak görmüştür. Sovyetler sonrası Rusya'ya karşı nötr davranmıştır. Kemalist ve muhafazakâr liberal politik kimliklerin uluslararası yapının ortaya çıkardığı kültürlerle uyumu tartışılırken Alexander Wendt'in "üç anarşi kültürü" kullanılmıştır. Kemalist kimlik, dış politikayı yönettiği zamanlarda uluslararası yapıyla uyum içinde çalışmıştır. Kemalistler, Lockecu kültüre sahip olmakla birlikte Kantçı kültüre askerî temelde yönelmişlerdir. Benzer şekilde liberal-muhafazakâr kimlik de dış politikayı yönettiği zamanlarda uluslararası yapıyla uyum içinde olmuştur. Liberal-muhafazakârların Kemalistlerden farkı, Lockecu kültüre yakın olmakla birlikte Kantçı kültüre hem askerî hem siyasi hem de iktisadi boyutta yönelişleridir. ; In this study, it is argued that political identities affect foreign policy. In the framework of this assumption, it is the argument of the study that the Kemalist and liberal-conservative syntheses political identities influenced Turkish foreign policy within the context of their own world imagination. In order to support this argument, constructivism has been chosen as the basic theory of the study because of the fact that constructivists claim that norms, ideologies, identities and ideas shape foreign policy. In this way, they count in identities and ideas into the foreign policy analysis. Interpretative (hermeneutical) methodology has been used in the study. It has been tried to determine the definition of Kemalist and liberal-conservative identities self-perception, the definition of their other-perception, and which cultures of international structure they are near via interpretivist methodology. While CHP and the Turkish military have adopted Kemalist identity, ANAP and AKP have adopted liberal-conservative articulation. Kemalist identity on foreign policy is generally in neutral, and sometimes in distant against Western states having imperialist discourse. In addition, it had been in distant against communist Russia and Middle East states, but after the falling of communist Russia it has become in neutral against Russia. Liberal-conservative's identity has been in close proximity to Western and Middle East states. Further it had been in distant communist Russia. However, it has been in neutral against Russia after the falling of Soviet. Alexander Wendt's three anarchy cultures have been used in discussing with which cultures of international structure Kemalist and liberal-conservative political identities conform. Liberal-conservative has worked in harmony with the international structure at the time when they managed Turkish foreign policy like Kemalist. Although Kemalists have a Lockean culture, they are oriented towards Kantian culture on the military basis. Liberal-conservatives have differentiated from Kemalists, because liberal-conservative identity is oriented towards Kantian culture military, cultural and economic basis.
BASE
Bu çalışmada, politik kimliklerin dış politikayı etkilediği varsayımı kabul edilmektedir. Bu varsayım çerçevesinde, Kemalist ve liberal-muhafazakâr politik kimliklerin, Türk dış politikasını (TDP) kendi dünya tasavvurları çerçevesinde etkiledikleri iddia edilmektedir. Bu iddiayı desteklemek için sosyal inşacılık, çalışmanın temel kuramı olarak seçilmiştir. Sosyal inşacılar; normların, ideolojilerin, kimliklerin ve fikirlerin oluşturduğu soyut unsurların dış politikayı şekillendirdiğini iddia ederler. Böylece sosyal inşacılar, soyut alanı hem anlamaya çalışır hem de dış politika analizlerinde kullanırlar. Bu çalışmada yorumsamacı (hermeneutik) metodoloji kullanılarak Kemalist ve liberal-muhafazakâr kimliklerin benlik tanımları, dış politikadaki öteki algıları ve uluslararası yapının hangi kültürüne yakın oldukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Kemalist kimliği, CHP ve ordu sahiplenirken liberal-muhafazakâr eklemlenmeyi, ANAP ve AK Parti sahiplenmiştir. Kemalist kimlik, dış politikada emperyalist söyleme sahip Batılı devletleri genelde nötr öteki ve bazen de uzak öteki olarak tanımlamıştır. Komünist Rusya ve Orta Doğu ülkelerini kendine uzak öteki olarak görmüştür. Sovyetler sonrası Rusya'ya karşı nötr davranmıştır. Liberal-muhafazakâr kimlik, Batılı ve Orta Doğu devletlerini kendine yakın görürken Komünist Rusya'yı kendine uzak öteki olarak görmüştür. Sovyetler sonrası Rusya'ya karşı nötr davranmıştır. Kemalist ve muhafazakâr liberal politik kimliklerin uluslararası yapının ortaya çıkardığı kültürlerle uyumu tartışılırken Alexander Wendt'in "üç anarşi kültürü" kullanılmıştır. Kemalist kimlik, dış politikayı yönettiği zamanlarda uluslararası yapıyla uyum içinde çalışmıştır. Kemalistler, Lockecu kültüre sahip olmakla birlikte Kantçı kültüre askerî temelde yönelmişlerdir. Benzer şekilde liberal-muhafazakâr kimlik de dış politikayı yönettiği zamanlarda uluslararası yapıyla uyum içinde olmuştur. Liberal-muhafazakârların Kemalistlerden farkı, Lockecu kültüre yakın olmakla birlikte Kantçı kültüre hem askerî hem siyasi hem de iktisadi boyutta yönelişleridir. ; In this study, it is argued that political identities affect foreign policy. In the framework of this assumption, it is the argument of the study that the Kemalist and liberal-conservative syntheses political identities influenced Turkish foreign policy within the context of their own world imagination. In order to support this argument, constructivism has been chosen as the basic theory of the study because of the fact that constructivists claim that norms, ideologies, identities and ideas shape foreign policy. In this way, they count in identities and ideas into the foreign policy analysis. Interpretative (hermeneutical) methodology has been used in the study. It has been tried to determine the definition of Kemalist and liberal-conservative identities self-perception, the definition of their other-perception, and which cultures of international structure they are near via interpretivist methodology. While CHP and the Turkish military have adopted Kemalist identity, ANAP and AKP have adopted liberal-conservative articulation. Kemalist identity on foreign policy is generally in neutral, and sometimes in distant against Western states having imperialist discourse. In addition, it had been in distant against communist Russia and Middle East states, but after the falling of communist Russia it has become in neutral against Russia. Liberal-conservative's identity has been in close proximity to Western and Middle East states. Further it had been in distant communist Russia. However, it has been in neutral against Russia after the falling of Soviet. Alexander Wendt's three anarchy cultures have been used in discussing with which cultures of international structure Kemalist and liberal-conservative political identities conform. Liberal-conservative has worked in harmony with the international structure at the time when they managed Turkish foreign policy like Kemalist. Although Kemalists have a Lockean culture, they are oriented towards Kantian culture on the military basis. Liberal-conservatives have differentiated from Kemalists, because liberal-conservative identity is oriented towards Kantian culture military, cultural and economic basis.
BASE