Avrupa Birliği günümüzün en güçlü yapılarından biridir. Şu an için üye sayısı yirmi beş olan birlik genişlemeye devam etmektedir. Halen içinde Türkiye'nin de bulunduğu birkaç Avrupa ülkesi Avrupa Birliği'ne üye olabilmek için gayret göstermekte, bu doğrultuda birçok reformlar yaparak Avrupa Birliği standartlarını yakalamaya çalışmaktadır. Bu çalışmada ele alınan problem, Avrupa Birliği üye ülkeleri ile aday üye ülkeler arasında var olan ekonomik benzerlikleri ortaya koymak, aday ülkelerin üye olmak için yeterli olup olmadıklarını anlamaya çalışmaktır. Avrupa Birliğine üye olma kriterlerinin birden fazla olduğu düşünülürse bu araştırmayı yapabilmek için çok değişkenli istatistiksel analizlerin kullanılmasının anlamlı olduğu söylenebilir. Amaç Avrupa Birliği aday ve üye ülkelerinin ekonomik benzerliklerini ortaya koymak olduğundan Kümeleme Analizinin kullanılması uygun olacaktır. Çalışmada AB'ye aday ve üye ülkelerin GSMH, Enflasyon Oranı, İşsizlik Oranı, İnternet Kullanım Oranı, Ömür Boyu Eğitim İndeksi ve İthalat İhracat Oranı bakımından ekonomik benzerlikleri incelenerek bir sonuca varılmaya çalışılacaktır. ; The European Union is today's one of the most powerful structure. Right now it has twenty five members and keeps expanding. Still some European Countries included Turkey have been trying to become a member of European Union. For this purpose these countries are making lots of reforms and trying to catch the European Union standards. This study discusses the economical similarities of European Union member and candidate countries and tries to understand if the candidates are adequate for membership or not. If you consider that criterions of being a member are more than one, it is reasonable to say that using multivariate statistical analysis is logical for this study. Because the goal is to display the economical similarities that already exist between the member countries and candidates, using cluster analyze is advisable. In this study, GPD, inflation rates, unemployment rates, internet usage rates, lifelong education index and export – import ratio are taken into consideration while analysing the economical similarities of member and candidate countries.
The little-known details and inner workings of the Ottoman harem are now on display in a new exhibition that opened this week at Istanbul's historic Topkapi Palace Museum. A joint effort between the Topkapi Palace Museum and the Ankara-based Bilkent Cultural Initiative (BKG), Padisahin Evi: Harem-i Hümayunʺ is made up of around 300 items, including various personal belongings and objects used by the Ottoman sultans, their wives and children, written documents from the palace's archives and works of art depicting life in the Ottoman court and the harem, such as gravures and miniatures. The exhibit's four sections recount how the harem was built, its hierarchical structure, the daily life in the harem and the lives of the Ottoman imperial family and their relationship with the harem.
Url: http://sutod.selcuk.edu.tr/sutod/article/view/285 ; Türkiye mobilya sektörü son yıllarda hızlı bir büyüme göstermektedir. Sektörün 2023 yılı için öngörülen hedefiDünya'da ilk 10, Avrupa da ise ilk 5 de yer almaktır. Bu bakımdan mobilya sektörünün dış ticaret durumunun analizi önemlidir. Bu çalışmada, Türkiye mobilya sektörünün Avrupa Birliği üyeleri içindeki durumunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Avrupa Birliği üyesi 28 ülke ve Türkiye'nin 2004-2013 yılları arasındaki 10 yıllık süreç için mobilya ithalat ve ihracat değerleri aşamalı kümeleme analizine tabi tutulmuştur.Sonuç olarak, ihracat ve ithalat hacmi bakımından Türkiye'nin orta sıralarda yer aldığı belirlenmiştir. Almanya ve İtalya ihracat bakımından en yüksek değere sahip olup aynı grupta yer alırken en yüksek ithalat değeri ile Almanya tek başına bir grupta yer almıştır. ; Turkey furniture industry has showed a rapid growth in recent years.Foreseen goalof the sector for 2023 is located in the top five in Europe, the top 10 in the world. In this regard,the analysis of the foreign trade situationof the furniture sector is important. In this study, determining the status within the European Union members of Turkey furniture sector was aimed. The furniture import and export values of the 28 member countries of the European Union and Turkey for 10-year period between the years of 2004 to 2013were subjected to hierarchical clustering analysis. As aresult, it was determined that Turkey located in the middle order in terms of export and import volumes. Germany and Italy, which have the highest value in terms of exports, took part in within the same group, while Germany with the highest import value was alone in a group.
* Eren Erdem. Beyaz Hareket Vakfı Genel Sekreteri. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Yüksek Lisans Mezunu, erdemeren2234@gmail.com ; Literatürde ilk kez 1963 yılında ABD'de kullanılmaya başlayan kamu diplomasisi kavramı, 2000'li yıllarla birlikte kavramsal ve kurumsal olarak Türkiye'de de etkin olmaya başlamıştır. Bu bağlamda resmi, yarı resmi, kamu destekli ve sivil nitelikli birçok kurum ile kuruluş oluşturulmuş, teknik desteklerden insani yardımlara, kültürel faaliyetlerden dini hizmetlere kadar birçok alanda faaliyet göstermeyi sürdürmüşlerdir. 17 Nisan 2017 tarihinde yapılan anayasa değişikliği ve yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinden Türk Kamu Diplomasisi anlayışı da hukuki olarak etkilenmiştir. Anayasa değişikliği sonrasında Başbakanlık makamı kaldırılırken, Başbakanlığa bağlı birçok kurumun hukuki statüsü ve hiyerarşik üstü de değişmiştir. Ayrıca Kararnameler ile birçok kamu diplomasisi kurumunun görevi sona ermiş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Kamu Diplomasisi Dairesi Başkanlığı gibi yeni bazı kurumlarda faaliyete başlamıştır. ; For the first time in 1963 usage of the concept of public diplomacy began in the United States. In 2000s as a conceptual and institutional value in Turkey has started to be effective. In this context, many institutions including official, semi-official, publicly supported and civil institutions have been established, and have continued to operate in many areas ranging from technical supports to humanitarian aid, cultural activities and religious services. The constitutional amendment made on 17 April 2017 and the Turkish Public Diplomacy constitution, which was published by the Presidential Decrees, were also affected legally. While the Prime Minister's office was abolished after the constitutional amendment, the legal status and hierarchical top of many institutions affiliated to the Prime Ministry were changed. In addition, the Decree and many public diplomacy institutions have ceased to work and have started to operate in some new institutions such as Presidency Directorate of Communications and Public Diplomacy Department.
Bu çalışmada uluslararası ilişkiler teorilerinden karşılıklı bağımlılık teorisinin mahiyeti ve niteliği üzerinde durularak çeşitli anlamlarda kullanılan karşılıklı bağımlılığın devletler arasındaki ilişkilerde kaydettiği gelişmelere yer verilmiştir. Hem bu teori bağlamında hem de son yıllarda değişen Türk dış politikası çerçevesinde Türkiye'nin federal Irak devletinin federe bir birimi niteliğindeki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile olan ilişkileri incelenmiştir. Bu çalışma Türkiye'nin özel ve kamusal kuruluşlarının IKBY'deki yatırımları, ekonomik ve ticari faaliyetleri ile IKBY'nin Türkiye üzerinden dünya piyasalarına enerji kaynaklarını ihraç etmek istemesiyle ilgili merkezi hükümetle ortaya çıkan siyasi ve hukuki sorunları incelemektedir. Ayrıca bu çalışma hem IKBY için Türkiye'nin önemi hem de Türkiye'nin değişen iç ve dış politikasıyla bölgedeki aktif rolü üzerinde durarak IKBY'nin Türkiye ile hiyerarşik olmayan karmaşık karşılıklı bağımlılık ilişkisini de analiz etmektedir. ; The study examines character and features of interdependence theory as one of the international theories and, investigates various meaning of interdependency with the developments recorded inter governmental affairs. The relations between Turkey and Kurdistan Regional Government of Iraq (KRGI) as federated unity of federal Iraq are analyzed under framework of both interdependence theory and changing Turkish foreign policy recently. The relations between Turkey and KRGI having geographical and historical proximity with Turkey are carried out not only by means of governmental agencies but also by means of non governmental institutions and organizations. Examining the investments and commercial activities of Turkish private and public institutions in KRGI this study deals with the nature of conflicts taken place between KRGI and central government of Iraq due to request of KRGI to export energy resources via Turkey to world markets. Discussing both Turkey's importance for KRGI and active role of Turkey in the region with changing its internal and foreign policy, the study analyzes the complex and non hierarchical nature of interdependence relations of Turkey and KRGI.
Pıngıdık Antalya/Finike/Gökbük Köyünde halen oynanmakta olan bir Anadolu seyirlik oyun türüdür. Saya Gezmesi, Arap Oyunu, Kış Yarısı, Cemal Oyunu ve Berabona gibi çok sayıda seyirlik oyun versiyonuna kısmi benzerliklerinin ötesinde çok daha derli toplu, sembolik olarak daha fazla içeriğe sahip ve tek bir Tahtacı köyünde rafine olarak kalabilmiş olmasından dolayı oldukça özel bir yere sahip olacak değerdedir. Oyunun içeriği ve mesajları tahlil edildiğinde sadece bir seyirlik oyun olmadığı aynı zamanda doğrudan bir erginlenme ritüeli olarak tanımlanması gerektiği anlaşılmaktadır. Sembol ve figürlerin gerek Klasik Mitoloji gerekse Asya Türk gelenekleri ile bağlantılar kurulabilecek veriler sunması bir tartışmayı da beraberinde getirecek gibidir. Bu açıdan oyunu tanıtmak üzere, kendi içinde bölümleyip figür ve sembolleri ayrıştırarak, gerek Klasik Mitoloji gerekse Türk gelenekleri içindeki göndermelerine mukayeseli bir bakış sunmak araştırmanın omurgasını oluşturacaktır. Araştırmanın sonunda animistik öykünmeler, sembolik objeler, oyun grupları, hiyerarşik iş bölümleri, çatışma ortamı, saygı ve onama gibi birçok unsur teker teker anlamlandırılıp kökenine dair görüşler netleştirilmek üzere bilimsel bir tanım ve önermeye ulaşılması amaçlanmaktadır. ; Pıngıdık Antalya/Finike/Gökbük is a type of game still being played in an Anatolian Folk Village. Beyond the partial similarities, when compared with many theatrical game versions like Saya, Arab, Winter Semi, Cemal Games and Berabona, because it is much more tidy, has symbolically more content and remains and survives as refined in a single Tahtacı village, it is worthy of a rather special place. When the games content and its messages are resolved, we can see that it ends in a way that indicated it is not only a theatrical game but also directly a rite of passage. When the rich symbols and figures are treated separately, the fact that it presents data which may be linked to both classical mythology and Asian Turkish tradition is likely to cause discussion. In this respect, in order to introduce the game, providing the references of both classical mythology and Turkish traditions with a comparative overview by classifying the game itself and isolating the figures and symbols will form the care of this research. Because, discussions over the opinions presented to this kind of game still has not ceased. At the end of the research, this study aim that many factors such as animistic emulations, symbolic objects, game groups, hierarchical divisions of labor, conflict environment, respect and approbation will be explained individually and reach a scientific definition and clarify its origin.
With globalization in the world economic, technological, political and administrative developments, the impact of state structures.Centralized, hierarchical management approach, the location of a democratic participatory, transparent, accountable approach to management has left. Expressed as a definition of the state of governance in this management approach, bringing new dimensions to the role and limits of, the powers and functions of the centralized state and local governments and civil commmunities by sharing provides for a more democratic state structure. Today, attempts to further democratization of public management.Primarily to the realization of democracy in local democracy must be implemented at the national level.The most important actors in local and national democracy would take place, is thought to be nongovernmental organizations and local governments. In this thesis from the perspective of local governance for the realization of full democracy, civil society organizations in decision-making processes of local governments in the place of what is, is what should be the issue In this context, the first part of the study dealt with te conceptual aspects of democracy,local democracy, local governance and management ıssues are discussed on the basis of the relationships between them and Turkey.The second section, the conteptual aspect of civil society, development,features,functions and NGOs focused on the relationship of democracy.The third section is the last part of the study from the perspective of local democracy and governance NGOs participation of local governments,the province of Aydın on the basis of the results of research in the area evaluated. ; Küreselleşmeyle birlikte dünyada yaşanan ekonomik, teknolojik, siyasal ve yönetsel gelişmeler, devlet yapılarını da etkilemiştir. Merkeziyetçi, hiyerarşiye dayalı yönetim anlayışı yerini demokratik, katılımcı, şeffaf, hesap verebilir bir yönetim anlayışına bırakmıştır. Yönetişim olarak ifade edilen bu yönetim anlayışı devletin tanımı, rolü ve sınırlarıyla ilgili yeni boyutlar getirmekte; merkeziyetçi devletin yetkilerini ve işlevlerini yerel yönetimlerle ve sivil topluluklarla paylaşarak daha demokratik bir devlet yapısı öngörmektedir. Günümüzde kamu yönetimi daha fazla demokratikleşme çabasındadır. Demokrasinin ulusal düzeyde gerçekleştirilebilmesi için öncelikle yerel demokrasinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Yerel ve ulusal demokrasinin gerçekleşmesini sağlayacak en önemli aktörlerin ise, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler olduğu düşünülmektedir. Bu tezde yönetişim perspektifinden yerel demokrasinin tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için, sivil toplum kuruluşlarının yerel yönetimlerin karar alma süreçlerindeki yerinin ne olduğu konu edilmektedir. Bu çerçevede çalışmanın ilk bölümünde kavramsal boyutuyla ele alınan demokrasi, yerel demokrasi, yerel yönetim ve yönetişim konuları aralarındaki ilişkiler ve Türkiye bazında irdelenmiştir. İkinci bölümde sivil toplumun kavramsal yönü, gelişimi, özellikleri, işlevleri, demokrasiyle ilişkisi ve STK'lar üzerinde durulmuştur. Çalışmanın son bölümünü oluşturan üçüncü bölümde ise yerel demokrasi ve yönetişim perspektifinden STK' ların yerel yönetimlere katılımı, Aydın ili bazında yapılan alan araştırması sonuçlarıyla değerlendirilmiştir.
Yüksek Lisans Tezi ; Küreselleşmenin boyutlarının hızla kendisini göstermesi ile beraber eski, dışa kapalı, hiyerarşik yapılanmanın etkisini kaybetmesi ve buna paralel olarak ortaya çıkan değişiminin gerekliliği düşüncesi ve oluşan bu yeni düzen içerisinde yeni bir devlet yapılanmasının etkisinin hissedilmeye başlanmasıyla birlikte kamu yönetiminde hesap verilebilirlik, şeffaflık, katılım ve yönetişim gibi kavramlar önem kazanmıştır. Küreselleşme olgusu ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde, geleneksel Türk kamu yönetiminin belli başlı özellikleri olarak kabul edilen merkeziyetçilik, dışa kapalılık gibi unsurlar eleştiri görmeye başlamış ve belli dönüşümler yaşanmaya başlamıştır ve bu dönüşümlerle birlikte gündeme gelen yaklaşımlardan biri de yönetişim olmuştur. Bu bağlamda, bu tezde klasik yönetim anlayışının modern dünya düzeni içerisinde eleştiri görmesi ve geçerliliğini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasıyla birlikte devam eden süreçte oluşan yeni yönetim anlayışı ve onun ilkeleri paralelinde biçimlenen yeni kamu yaklaşımı prensipleri çerçevesinde Türk kamu yönetiminin genel yapısı incelenmiş, modern yapıya uyum sağlamasında gerekli yapı taşlarından biri olan yönetişim kavramının tanım ve açıklamalarından hareketle, dünya ölçeğinde yönetişim kavramı ele alınmış ve ardından Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığıyla birlikte yaşanan süreçte Geleneksel Türk kamu yönetiminin bir dönüşüm içerisinde etkin, verimli, modern, paylaşımcı, katılımcı bir yapıya dönüşümünün sağlanabilmesi ve buna bağlı olarak yönetişim kavramının Türk kamu yönetimi yapısına uygulanmasının imkanları ve Türkiye'de yönetişim kavramı araştırılmıştır. ; Abstract ; As the globalization has distinguished itself quickly, the concepts such as accountability, transparency, participation and governance have gained importance in the public administration. The old, introversive and hierarchical structure has lost of its influence, the idea of the necessity for the change that has occurred in parallel has come about, and the impact of a new state structure began to be felt within this new order. During the phenomenon of globalization and Turkey's European Union harmonization process, certain aspects such as centralization and introversion that are considered to be principal characteristics of the traditional Turkish public administration, have begun to be criticized and specific transformations have begun to emerge, and the governance has been one of the approaches that have emerged as a result of such transformations. Accordingly, this thesis analyses the general structure of Turkish public administration within the framework of the new government approach that has emerged in the ongoing process as the traditional government approach has taken some stick in the modern world order and faced the danger of losing its validity. The bases of this new approach has taken shape in line with its principles; addresses the concept of governance across the world based on the definitions and explanations of the concept of governance, one of the building blocks essential for compliance with the modern structure; later researches the opportunities to transform the Traditional Turkish public administration into an effective, efficient, modern, collaborative, participatory structure in the process of Turkey's accession to the European Union, and consequently to ensure the adaptation of the concept of governance into the structure of Turkish public administration; and explores the concept of governance in Turkey.
ÖZETBu çalışmada Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne üye 28 ülke ve 4 aday ülkeiçindeki sağlık durumu, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenen 6 sağlıkgöstergesi (kaba doğum hızı, kaba ölüm hızı, bebek ölüm hızı, beş yaş altı orantılı ölümhızı, toplam doğurganlık hızı, doğumda beklenen yaşam süresi) dört dönem "1986,1995, 2004, 2013" karşılaştırılarak açıklanmış ve bu konu için Hiyerarşik KümelemeYöntemi olan Ward Yöntemi, Kareli Öklid Uzaklığı esas alınarak uygulanmıştır.Dört dönemin sonuçları karşılaştırılarak, Türkiye'nin hangi ülkeler ilebenzerlik gösterdiği ve konumu belirlenmeye çalışılmıştır. Kümeleme Analizisonucunda elde edilen bulgular her dönem için beş küme oluşturmuştur. Gelişmişülkeler olarak kabul edilen Avusturya, Almanya, İtalya, İspanya, Yunanistan, Portekizve Slovenya'nın birlikte kümelendiğini göstermektedir. Doğu ve Kuzey Avrupa ülkeleriolan Bulgaristan, Macaristan, Litvanya, Letonya da aynı kümede yer almaktadır.1986dönemi hariç, diğer dönemler için Kuzey ve Batı Avrupa ülkeleri Danimarka, İngiltere,Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, Lüksemburg, İsveç birlikte kümelenmiştir.AB'ye aday ülke olarak gösterilen Bosna Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Makedonyaise her dönem için farklı kümelerde yer alarak, benzerlik göstermemişlerdir. Türkiyeise, 1986 ve 2004 dönemlerinde hiçbir kümeye dahil olmadan, tek gözlem olarakkalırken; 1995 ve 2013 dönemlerinde AB'ye aday bir ülke olan Arnavutluk ile birleşipbir küme oluşturmuştur. Türkiye'nin bu durumda, sağlık göstergesi bakımından, AB'yeüye ülkelere yeterince erişemediği görülmüştür.ABSTRACTIn this article the medical position of Turkey among the 28 members and 4canditate countries of the European Union has been evidenced by comapring andcontrasting the results of four years of research: "1986, 1995, 2004, 2013". The researchhas been carried on by utilizing the 6 health indicators (crude birth rate, crude mortalityrate, baby mortality rate, under five years of age mortality rate, total fertility rate, lifeexpectancy at birth) determined by the World Health Organization. This subject hasbeen based on the hierarchical clustering method known as: ward method, the squareeuclidean distance.To which member countries and canditate countries of the EU Turkey sharesimilarities which have been shown by comparing the results of the aforementionedyears. Additionally; Turkey's position among them has also been outlined. The findingsacquired as a result of the clustering analysis have generated 5 clustering per year. Thefindings indicated that the countries of: Austria, Germany, Italy, Spain, Greece,Portugal, which are acknowledged as developed countries have heaped together andtook place in the same clustering. It also shows that the Eastren and Northren Europeancountries of Bulgaria, Hungary, Lithuania and Latvia have also taken place in the sameclustering. Furthermore, the findings showed that the Westren and Northren Europeancountries of: Denmark, England, Finland, France, The Netherlands, Ireland,Luxembourg and Switzerland have also heaped together in the same clustering in theaforementioned years, save for 1986. Whereas the EU candidate countries of: Bosniaand Herzegovina, Montenegro, Albania, and Macedonia have not shown smilarities bytaking place in different clusterings in the four years. As for Turkey, it has not takenplace in any clustering in the years: 1986 and 2004 whearas on the other hand; hasformed a clustering by joining with the EU canditate country: Albania, in the years 1995and 2013. It clearly shows that Turkey in this situation, is not sufficiently in par with theEU members of countries in terms of health indicator.
ÖZETAvrupa Topluluğu'nun sosyal yönü, Avrupa entegrasyon sürecinin başlangıcından beri vardır. Ancak, Avrupa Topluluğu'nun temel amacı, Topluluk üyeleri arasında etkin bir ortak pazar oluşturarak ekonomik bütünleşmeyi sağlamak olduğundan sosyal politikanın genel Topluluk politikaları içindeki rolü küçüktü. Üye ülkeler arasında Topluluk'un sosyal alandaki rolü konusunda hiçbir zaman bir konsensüs oluşmadı. Ancak, zaman içinde, Topluluk üyeleri ekonomik bütünleşmesinin başarısı için etkin sosyal politikaların gerekliliğini kavradılar. Dolayısıyla, Toplululuk'un sosyal yönüne dikkat çekildi ve 1980'lerin sonlarında bu yönde adımlar atılmaya başlandı. Topluluk seviyesinde etkin bir sosyal politika 1980'lerin sonunda siyasi destek kazandı ve Avrupa entegrasyon süreci boyunca, birbiri ardına gelen Antlaşma revizyonlarıyla devam etti. AB sosyal politikasının bu tarihsel gelişme sürecine paralel olarak, Tek Avrupa Senedi (TAS) ile başlayarak, sosyal politikanın yasal ve yönetişim yönlerinde bir dönüşüm gerçekleşmiştir. AB'de sosyal politika alanı hala üye devletlerin yetkisinde olmasına rağmen, özellikle 1990'lardan itibaren, AB sosyal politikasının yönetişiminde hiyerarşik yapıdan hiyerarşik olmayan yapıya doğru bir gelişim olmuştur. Bu yönetişim yaklaşımında, AB'de değişik katmanlardan çok sayıda aktör, sosyal politika yapım sürecine dahil edilmiştir. AB sosyal politikasının geçirdiği bu gelişim süreci, Avrupa sosyal ortaklarının sosyal politika yapım sürecine katılmalarıyla sosyal diyaloğun yolunu açmıştır. Bu açıdan, Avrupa sosyal diyaloğu, 1985'te o günkü Komisyon Başkanı Delors'un başlattığı 'Val Duchesse' görüşmelerinden bu yana AB'nin gündeminde yer almaktadır. Avrupa sosyal diyaloğunun Maastricht ve Amsterdam Antlaşmaları'yla kurumsallaşmasıyla sosyal diyaloğun etkisi, bağlayıcı olmayan ortak görüşlerden, Komisyon tarafından denetlenen ve Konsey kararıyla uygulanan çerçeve anlaşmalara kadar ulaştı. Avrupa sosyal diyaloğunun bu aşamalı gelişiminde, sürecin temel aktörlerinden olan sosyal ortakların rolü ön plana çıkmıştır, çünkü bunların Avrupa seviyesinde temsili, sosyal diyaloğun Avrupa seviyesinde kurumsallaşması açısından önemlidir. Böylece, Maasricht Antlaşması'ndan beri, bir tarafta işçi sendikaları diğer tarafta işveren örgütlerini Avrupa seviyesinde temsil eden Avrupa sosyal ortakları, sosyal politika yapım sürecinde kurumsal bir role sahip olmuşlar, ve işgücü piyasası ile ilgili konularda yasal olarak bağlayıcı anlaşmaları görüşebilir duruma gelmişlerdir. Bu doğrultuda, sosyal ortakların gücü, sosyal ortaklara Laeken Avrupa Konseyi ile 'otonom çerçeve anlaşmalar' hazırlama ve uygulama yetkisinin verilmesi ile daha bağımsız bir rol verilerek arttırılmıştır.Bu bağlam içinde, çalışma Avrupa sosyal diyaloğunun ve sosyal ortakların rolünün AB sosyal politika yapım sürecindeki etkisini yönetişim yaklaşımı bağlamında araştırmaktadır. Avrupa sosyal diyaloğunun bağlayıcılığı olan çıktıları ve kapsamı kısıtlı olduğu görülmektedir. AB kurumsal yapısının sosyal diyalog üzerindeki etkisi de kısıtlıdır. Avrupa sosyal ortakların temsil yapılarında da eksiklikler mevcuttur. Ancak, bütün bunlara rağmen, Avrupa sosyal diyaloğu, AB sosyal politikasının meşruluğuna katkısı açısından AB sosyal politkasının önemli bir parçasıdır. Bu açıdan, Avrupa sosyal diyaloğu, sadece temelinde uzlaşma, konsensüs, işbirliği olan Avrupa sosyal modelinin önemli parçalarından biri olarak değil, aynı zamanda genel çerçevede Avrupa yönetişimin ve AB'deki demokratikleşmenin önemli bir mekanizması olarak karşımıza çıkmaktadır. ABSTRACTThe social dimension of the Community exists since the inception of the European integration process. However, as the primary rationale of the Community was economic integration among the member states in order to create an effective internal market within the Community in the initial phases, the role of social policy in overall Community policy was minor. There has never been consensus among the member states as to the role of the Community in the social field. However, in time, the member states of the Community perceived the necessity of effective social polices for the accomplishment of economic integration. Thus, increased attention was paid to the social dimension of the Community, with a clear commitment to its development from the late 1980s. This idea for an active social policy, which began to gain political support in the late 1980s, continued its progress with the successive Treaty revisions throughout the European integration process. In parallel to this progressive historical development of European Union (EU) social policy, there has been a transformation in the legal and governance aspects of social policy, starting with the Single European Act (SEA). Although the social policy field is still within the domain of the member states, especially in the 1990s, there has been a transformation in the governance of EU social policy from a hierarchical mode of governance to a non-hierarchical mode of governance, producing soft law rather than the regulatory mode of hard law. According to the governance approach, multiple actors at multiple levels of the EU are involved in the social policy-making process with deliberation and problem-solving efforts. This development of EU social policy paves the way towards the European social dialogue through the active involvement of the European social partners in the social policy-making procedure. In that regard, the European social dialogue has been on the EU's agenda since 1985, when it was initiated with the 'Val Duchesse' talks under the presidency of Delors. With the institutionalization of the European social dialogue process through the Maastricht and Amsterdam Treaties, the influence of the European social dialogue has increased from merely issuing non-binding joint opinions to the point where it now makes framework agreements implemented by Council decision and monitored by the Commission. In this incremental development of the European social dialogue, the role of the social partners as the core actors of the process has come to the fore, since their representation at European level is important for the institutionalization of the social dialogue at European level. Thus, since the Maastricht Treaty, the European social partners, which represent trade union and employer organizations, has enjoyed an institutional role in the policy-making process and can negotiate legally binding agreements on labour market issues. Moreover, the power of the social partners has been enhanced with the Laeken European Council, when they were granted greater independence in the preparation and implementation of 'autonomous agreements'. In this context, the study explores the extent of the influence of the European social dialogue and the role of the social partners in EU social policy-making procedure with reference to governance in the EU. It is notable that, despite the limited outcomes of the European social dialogue process regarding binding legislation, the limited scope of the European social dialogue, the limited influence of the EU institutional framework on the social dialogue, and the deficiencies in the representative structures of the social partners, the European social dialogue is a significant part of EU social policy in terms of its contribution to its legitimacy. In that regard, the European social dialogue has emerged not only as one of the vital parts of the European social model, which comprises the concepts of compromise, consensus, and cooperation, but also as an important mechanism in the general framework of European governance and democratization of the EU. Key Words:EU social policy, EU/ European social policy governance, European social dialogue, European social partners
Araştırmada Türkiye ve seçilmiş Avrupa Birliği ülkelerinde hayat ve hayat dışı sigorta primlerinin gayri safi yurtiçi hasıla içindeki oranlarına göre karşılaştırmalarını yapmak ve benzer eğilimleri olan ülkeleri 2008-2018 yılları arasındaki durumlarına göre gruplandırarak yıllar bazında değerlendirmelerinin yapılması amaçlanmıştır.Araştırmada Türkiye ve Avrupa Birliği üyelerinden seçilmiş toplamda 23 ülkenin 2008-2018 yılları arasındaki dönemde sigorta şirketlerine ödenen hayat ve hayat dışı sigorta primlerinin ülkelerin bu dönemdeki GSYİH içindeki oranları sonucunda yüzdelik dilim oluşturulmuştur. Araştırmada Türkiye ve seçilmiş Avrupa Birliği Üyelerinin 2008-2018 yılları arasındaki GSYİH değerleri ve hayat ve hayat dışı sigorta primlerine ait veriler OECD'nin resmi internet sitesinden alınmıştır. Araştırmada Hiyerarşik Kümeleme analizi yapılmış olup, IBM SPSS 20 paket programı kullanılmıştır. Bu yöntemde gözlemlerin ve ülkelerin göz önünde bulundurularak benzer olanların gruplanması amaç edinilmiştir. Buna göre dendrogram analizinde ward metodunun seçimi yapılmıştır. Bu metot değişkenlerin birbiri arasındaki varyans kaynaklı farkının minimum düzeyde tutulmasına olanak tanıdığından en güvenilir seçim olmakta olup, bu sebeple çalışmada kullanılmıştır. Ayrıca uzaklık ölçümü için kareli öklit uzaklık seçeneği işaretlenmiştir.Araştırmada hayat branşı ile ilgili primlerin oranına göre 2008-2018 yılları arasında Danimarka, Birleşik Krallık, İrlanda ve Lüksemburg devletlerinin hayat branşı ile ilgili sigorta prim ödemelerinin GSYİH içindeki paylarının araştırmada yer alan diğer ülkelerden yüksek olduğu ve en üst ortalamaya sahip kümede gruplandıkları ifade edilebilir. Bu yıllar arasında Türkiye ise en düşük ortalamaya sahip kümede yer almıştır. Türkiye ile hayat branşı sigorta prim ödemelerinde Yunanistan, Polonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Çek Cumhuriyeti devletleri aynı kümede genellikle yer almıştır. --- Research in Turkey and selected European Union countries in the life and non-life insurance premiums make the comparison according to the proportion of the gross domestic product and year, grouped according to the situation between the two countries 2008-2018 year was similar trends are intended to be made on the basis of evaluation.Research in Turkey and 23 countries in total selected from members of the European Union in the period between 2008-2018 year paid to insurance companies life and life outside of the country of insurance premiums was formed slice a percentage of results within GDP in this period. GDP values between 2008-2018 years of research in Turkey and selected EU Member and data pertaining to life and non-life insurance premiums are taken from the OECD's official website. Hierarchical Cluster analysis was performed in the research and IBM SPSS 20 package program was used. In this method, it is aimed to group the observations and similar ones by considering the countries. Accordingly, the ward method was selected in the dendrogram analysis. This method is the most reliable choice since it allows keeping the difference between the variables due to the variance to a minimum and therefore it was used in the study. In addition, checkered euclidean distance option is marked for distance measurement.According to the ratio of premiums related to life branch in the research, it can be stated that the share of insurance premium payments related to life branch of Denmark, UK, Ireland and Luxembourg states in GDP was higher than the other countries in the survey and grouped in the cluster with the highest average. Among this year's Turkey took part in the cluster has the lowest average. Life insurance premium payments in Turkey and Greece, Poland, Latvia, Lithuania, Slovakia, Slovenia, the Czech Republic states are usually located in the same cluster.
Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin karar verme stillerinin alt boyutları olan rasyonel, sezgisel, bağımlı, kaçınma ve kendiliğinden anlık karar verme stilleri ile suçluluk utanç ilişkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın örneklemini, tüm dünyayı ele alan Covid-19 salgını nedeni ile ulaşılabilen 453 üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan üniversite öğrencilerine online iletişim kanalları arayıcılığıyla ulaşılmıştır. Katılımcıların 278'i (,4) kadın, 175'i (,6) erkek üniversite öğrencilerden oluşmaktadır. Araştırmadan elde edilen veriler, Kişisel Bilgi Formu, Karar Verme Stilleri Ölçeği (KVS), Sürekli Suçluluk ve Utanç Ölçeği (SUTÖ) kullanılarak toplanmıştır ve SPSS 22. programı kullanılarak istatistiksel analiz yapılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde Bağımsız Ortalamalar için T testi, Tek Yönlü Anova, Pearson Korelasyon Analizi ve Çoklu Hiyerarşik Regresyon Analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda katılımcıların; cinsiyet, yaş, sınıf düzeyi ve kiminle yaşadıkları ile karar verme stilleri ve suçluluk utanç ölçeğinden alınan toplam puanlar arasında anlamlı farklılık olduğu ortaya çıkmıştır (p<0,05). Üniversite öğrencilerinin Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı alt boyutları ile suçluluk arasında anlamlı düzeyde pozitif ilişki bulunmuştur; Karar Verme Stilleri Ölçeği kaçınma ve kendiliğinden-anlık karar verme alt boyutları ile suçluluk arasında anlamlı düzeyde negatif ilişkiler olduğu görülmüştür. Üniversite öğrencilerinin Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı karar verme alt boyutları ile utanç arasında anlamlı düzeyde pozitif ilişki; Karar Verme Stilleri Ölçeği kaçınma ve kendiliğinden anlık karar verme alt boyutları ile utanç arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Suçluluk karşısında Karar Verme Stilleri Ölçeği; rasyonel, sezgisel, bağımlı ve kaçınma alt boyutlarının yordayıcı olduğu tespit edilmiştir. Buna ek olarak Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı karar verme alt boyutlarının utancı yordadığı tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçların alanyazın ışığında tartışma ve yorumu yapılarak önerilere yer verilmiştir. ; In this study, it is aimed to examine the relationship between rational, intuitive, dependent, avoidance and spontaneous decision-making styles and guilt shame, which are sub-dimensions of the decision-making styles of university students. The sample of the study consists of 453 university students who can be reached due to the pandemic. University students who participated in the research were accessed using online communication channels. 278 (61.4%) of the participants were female and 175 (38.6%) were male university students. The data obtained from the research were collected using personal information form, decision-making styles scale (KVS), Continuous Guilt and Shame Scale (SUTÖ) and statistical analysis was performed using SPSS 22. program. T test for Independent Averages, One-Way Anova, Pearson Correlation Analysis and Multiple Hierarchical Regression Analysis were used in the analysis of the data obtained. As a result of the research, the participants; there was a significant difference between gender, age, class level and who they lived with and their decision-making styles and total scores from the guilt shame scale (p<0.05). Significantly positive relationship between rational, intuitive and dependent sub dimensions and guilt in the scale of decision-making styles of university students; There have been significant negative relationships between the scale of decision-making styles, avoidance and self-instantaneous decision-making sub-dimensions and guilt. A significantly positive relationship between rational, intuitive and dependent decision making sub-dimensions and shame on the scale of decision-making styles of university students; There was no meaningful relationship between the scale of decision-making styles, avoidance and self-instant decision-making subdivisions and shame. The scale of decision-making styles in the face of guilt was found to be rational, intuitive, addictive and exhausting in the sub-dimensions of avoidance. In addition, the scale of decision making styles has been found to be rational, intuitive and dependent decision-making subsizes that tire shame. In the light of the field article, the results obtained were discussed and commented and suggestions were included.
1923-1950 yılları arasında CHP Teftiş Raporlarına Göre Sivas ilinin incelendiği bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ortaya çıkan dağınık örgütlenmelerin müdafa-i hukuk cemiyetlerinin Sivas Kongresi ile nasıl birleştirilip bütünleştirildiği, Mustafa Kemal Paşa'nın rolü, son Osmanlı Meclisi Mebusan'ın toplanması, İstanbul'un işgali, TBMM'nin açılması, meclisteki siyasi görüş ayrılıklarından kaynaklanan gruplaşmalar ve Milli Mücadele'nin askeri safhasının sona ermesinden sonra CHP'nin kuruluşuna giden süreç incelenmiştir. Milli Mücadele sırasındaki çeşitli görüş ayrılıklarının, ortaya çıkan Birinci ve İkinci gruplardan birincisinin CHP'nin temelini oluşturduğu görülmüştür. Milli Mücadele'nin örgütlenmesi sırasında toplanan Sivas Kongresinin CHP'nin ilk kongresi olduğu CHP'nin kendisi tarafından ortaya konulmuş ve CHP'nin kuruluşunun alt yapısı incelenmiştir. İkinci bölüm CHP'nin Genel Örgütlenmesi başlığı altında incelenmiştir. İncelenen başlık altında nizamnamelerdeki değişikliklerden bahsedilmesi yanında demokrasi gereği çok partili hayata geçiş denemelerinin CHP'yi nasıl etkilediği belirtilmiştir. Ardından CHP'nin nizamnamelerine göre hiyerarşik bir sıra izlenerek merkez ve taşra örgütlerinin yapılarının her dönemde nasıl şekillendiği yansıtılmak istenmiştir. Yine ayrı başlıklar alında incelenen mutemetlik ve parti müfettişliği hakkında geniş bilgiler verilmiştir. Bundan başka CHP'nin yan kuruluşlarıyla olan ilgisinden bahsedilmiştir. Üçüncü bölüm ise CHP'nin Sivas'ta Örgütlenmesi ve Teftiş Raporlarına Göre Sivas (1923-1950) başlığı altında incelenmiştir. İlk olarak Atatürk ve İnönü dönemlerinde CHP'nin Sivas ilindeki örgütlenmesine dair bilgiler verilmiştir. Daha sonra teftiş raporları temele alınarak Sivas ili ve ilçelerinin parti yönetim kurulu çalışmaları, halkevleri ve halkodaları ve parti dışındaki çeşitli teşekküller incelenerek yansıtılmıştır. CHP'nin örgütlenme yapısı hakkında önemli bilgiler veren çalışmada Sivas ilinin siyasi, sosyal, idari ve kültürel yapısı vesaire birçok unsur yansıtılmaya çalışılmıştır. ; According to the CHP inspection reports between the years of 1923-1950, this study consists of three main sections. The first part, of the scattered organizations emerged in the defense of the law associations converged with the Sivas congress how, role of Mustafa Kemal Pasha, the last Ottoman Parliament gathering, the occupation of İstanbul, the opening of the parliament, the political struggle in the parliamentary differences arising from the groupings and the national struggle resulting from the differences the process leading to the establishment of the CHP was examined. It was seen that the differencess of opinion during the national struggle and the first of the first and second groups farmed the basis of CHP. During the organization of the national struggle, the Sivas congress examined the infrastructure of the foundation of the CHP. The second chapter is examined under the little of CHP's general organization in addition to mentioning the regulations under the title examined, it is started how the transition to multiparty life due to democracy affects CHP. Then, according to the regulations of the CHP, on hierarchical order was followed to reflect how the structures of central and provincial organizations were shaped in each period. In addition exlensive information given about the trusteeship and party inspectorate examined under seperate headings. Furthermore, it is mentioned about the interest of CHP with its subsidiaries. The third section is examined under to the title of Sivas 1923-1950 according to the reports of the organization of the CHP in Sivas and the inspection reports. Firstly information was given about the organization of CHP in Sivas during Atatürk and İnönü periods. Then, bused on the inseption reports, the activities of the party board of the Sivas province and its districts, public houses and public chambers and various organizations other than the party were examined and reflected. In the study which gives important information about the CHP's organizational structure, the political, social, administrative and cultural structure of Sivas province and many other factors have been tried to be reflected.
YÖK Tez No: 559819 ; Uluslararası ilişkilerde süreklilik, bir devletin dış politikasının uzun süreli olarak temel ilke ve esasları koruyarak belli parametrelerin dışına çıkmaması veya çıkamaması anlamına gelir. Devletlerin dış politikada süreklilik izlemesi alınan kararlar doğrultusunda olabileceği gibi zorunlu nedenlerden de ortaya çıkabilmektedir. Bunu ülkenin tarihi, coğrafyası, nüfusu, ekonomik durumu, askeri gücü ve ulusal özellikleri yapısal faktörleri etkileyebileceği gibi halkın kültürel özellikleri, ulusal karakteri, liderlerin özellikleri gibi yapısal faktörler de dış politikanın oluşumunda etkili olabilmektedir. Tüm bunlar dış politikada sürekliliği zorunlu ya da isteyerek uygulamasını sağlayabilmektedir. Uluslararası ilişkilerde değişim kavramı konusunda farklı teoriler olup en yaygın ve kabul görenler realizm/neorealizm ile liberalizm/neoliberalizimdir. Klasik realizm ve neorealizm'e göre uluslararası ilişkilerde temel olarak değişim söz konusu değildir. Klasik realistlere göre devlet, güç dengesi ve savaş gibi kavramların insanlık tarihi kadar eski olduğunu ve ileride de devam edeceğini savunur. Uluslararası alanda değişimin ise devletlerin kendi çıkarlarına uygun şartlar oluştuğunda sistemi kendi çıkarlarına uygun şekle sokmak amacıyla savaşlar aracılığıyla gerçekleştirdikleri olgudur. Neorealistler'e göre de hiyerarşik ve başka tür bir Uluslararası sistem gelişmedikçe değişim mümkün değildir. Liberal-Neoliberaller'e göre uluslararası politika da değişim mümkündür ve hatta olması gerektiği savunulur. Devletlerin dış politikalarında değişim yapmaya iten dinamikleri daha iyi anlayabilmenin bir diğer yolu da, devletlerin dış politikalarında görülen değişimi sınıflandırmaktır. Bu sınıflandırmayı seçimli-zorunlu, içsel-dışsal, köklü-sınırlı ve ani-aşamalı olarak sınıflandırmak mümkündür. Araştırmanın amacı, uluslararası politika literatüründe var olan süreklilik ve değişim olgularının incelenerek Suriye Dış politikasında uygulanma sıklığını ve değişimini gözlemlemektir. Özellikle Beşar Esad döneminde uygulanan iç politik kararların dış politikaya yansımaları ve bu yansımaların süreklilik ve değişim ekseninde Türkiye ile ilişkilerde neleri değiştirdiğinin araştırılması amaçlanmaktadır. ; Continuity in international relations means that the foreign policy of a state cannot or does not go beyond certain parameters when maintaining basic long-term principles. Decisions taken in line with a state's continuity in foreign policy as well as those that may arise for reasons of necessity may come out in the open. The country's history, geography, population, economic situation, military power, and national characteristics can affect structural factors such as the people's cultural characteristics, national character, characteristics of leaders and foreign policy. All this can lead to the continuation of foreign policy in either a compulsory or in a voluntary way. There are different theories about the concept of change in international relations, and the most common and accepted are realism or neorealism and liberalism or neoliberalism. According to classical realism and neorealism, there is no basic change in international relations. According to classical realists, the state argues that concepts such as the balance of power and war are as old as human history and will continue in the future. It is a phenomenon that change in the international field is realized by wars in order to bring the system in accordance with the interests of the states when conditions appropriate to their interests are formed. According to the neorealists, change is not possible unless another, hierarchical, international system develops. According to the liberals and neo-liberals, change in international politics is possible and should even be defended. Another way to better understand the dynamics that lead states to change their foreign policies is to classify the changes in the foreign policies of states. It is possible to classify these changes as elective or compulsory, internal or external, radical or limited and sudden or gradual. The aim of the study was to observe the prevalence of implementation and change in the foreign policy of Syria by examining the phenomena of continuity and change existing in fhe international policy literature. The aim was to investigate what has changed, especially regarding Bashar al-Assad, during the implementation of foreign policy decisions and domestic political repercussions as well as the implications of this orientation of continuity and change for relations with Turkey.
Toplumun gündelik ihtiyaçlarıyla ilgili kamu hizmetlerini görme işlevini yerine getiren idarenin, etkin bir işleyişe sahip olması ve kamu hizmetlerinden yararlananların haklarının korunması için idare, çeşitli şekillerde denetime tabi tutulmaktadır. Merkezden yönetim idarelerinin yerinden yönetim idareleri üzerindeki denetim yetkisi olan idari vesayet, günümüzde içeriği ve sınırı bakımından bütün dünyada sancılı bir sorun olup, uzun yıllardır ülkemiz gündemini meşgul etmeye devam etmektedir.Bu çalışma ile, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayet denetimi, yeni kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde ve yeni yapılan yasal düzenlemeler ışığında, değişmeye başlayan görünümü ile anlatılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda idari vesayetin bir denetim türü olması göz önünde bulundurularak, idarenin diğer denetlenme şekilleri olan; yargı denetimi, siyasi denetim, kamuoyu denetimi, hiyerarşik denetim ve ombudsman denetimi hakkında bilgi verildikten sonra, idari vesayet; tanımı, içeriği, ilişkili olduğu temel kavramlar ve diğer denetim yöntemleri ile farklılıkları ortaya konularak ele alınmıştır. İdari vesayet incelenirken, konunun daha iyi anlaşılması bakımından yerel özerklik kavramı ayrıca ele alınmıştır. Bu konular ele alınırken, ilgili kitap, makale, mevzuat, yargı kararları ve uluslararası metin ve sözleşme hükümleri incelenip tahlil edilmiştir.Merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayet denetiminin ağır bir şekilde uygulanması durumunda vesayetin, hiyerarşiye yakın bir görünüme kavuştuğu görülmektedir. Ülkemizde merkeziyetçilik geleneğinin de etkisiyle, günümüze kadar, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerinde ağır bir vesayet denetimi uyguladığı görülmektedir. Ancak, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar ve Avrupa Birliği'ne üyelik süreci ile birlikte, yerel yönetimlerle ilgili olarak yeni kabul edilen düzenlemelerde idari vesayet denetiminin hafifletilmeye başlandığı görülmektedir. Sonuç olarak, günümüzde yükselen yerelleşme ve özerklik kavramları karşısında, demokratik ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de, hukuka uygunluğu sağlamaya yönelik idari vesayet denetiminin kabul edilmesi ve yerindelik denetiminden olabildiğince uzaklaşılması gereklidir. Yapılacak düzenlemelerde, idari vesayetin tamamen kaldırılması yerine bu ilkeye uygun hareket edilmesi, idarenin bütünlüğü ilkesinin çağdaş ve demokratik değerlerle sağlanması bakımından daha uygun olacaktır. The administration responsible for carrying out public services related to the daily needs of the public has been under control in different ways in order to secure its operation effective and efficient and protects those getting benefit from these public services. The administrative tutelage of the centralised administration which has the authoriy of monitoring over the local administration is a big problem in all over the world in terms of its content and limits and has been engaging the attention of our country's agenda for a time.With this study, the control of administrative tutelage of the central administration over local administration have been analyzed in the light of new public administration concept and recent legal regulations.Having explained the other controling ways such as sudicial control, political control, public control, hierarchical control and ombudsman control by cosidering the administrative tutelage as a controlling sort, the administrative tutelage has been explained by its related basic concepts, contents, definition and discussing the differences with the other control methods. While analyzing the administrative tutelage, the concept of local autonomy has also been analyzed to make the subject more precise. Moreover; while analyzing these topics it has also been referred to related books, current laws, international texts and contracts.When the central authority carries out the administrative tutelage power over the local administration, we observe that tutelage takes a shape closer to hierarchy. In our country, we observe that central administration have had a heavy tutelage control on the local administrations until now with the impacts of centralisation tradition. However, both in line with the treaties Turkey has agreed and the period that Turkey has entered in the way of European Union, we observe that the control is lessening with the new regulations that have been enacted recently. In conclusion, like in every democratic country and in the light of the concepts like decentralization and autonomy that have been gaining too much importance at the moment; it is necessary that we accept the administrative tutelage to provide law appropriateness in place and go as far as possible from aptness control. In the regulations that will be done, instead of removing administrative tutelage it is more appropiate to act in accordance with this principle in terms of providing administrative integrity by contemporary and democratic values.