Türk-İş: neden böyle? nasıl değişecek?
In: Alan Yayıncılık 72
In: Güncel sorunlar dizisi 13
7 Ergebnisse
Sortierung:
In: Alan Yayıncılık 72
In: Güncel sorunlar dizisi 13
ÖZET1950'li yıllar, Türk toplum yapısında önemli değişiklikleri meydana getiren hareketli yıllardı. Yüzyıllar boyunca tarıma, toprağa, bağlı bir hayat sürdüren Anadolu köylüsü bu yıllarda kırdan kente yoğun bir şekilde göç etmeye başladı. Türk toplumu aradan yaklaşık on yıl geçtikten sonra sınır ötesi göçle tanıştı. 12 kişilik teknisyen grubuyla F. Almanya'ya başlayan göç B. Avrupa ülkelerinin işgücü çağrısı sonucu farklı bir boyut kazanmaya başladı.30 Ekim 1961 tarihinde F. Almanya ile yapılan "İşçi Mübadelesi Anlaşması"nı, 1964 Avusturya, Hollanda ve Belçika ile 1965'te Fransa ve 1967'de İsveç ile yapılan sözleşmeler izledi. Böylece İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük zararla çıkan Avrupa Devletleri'nin bozulan sosyal ve iktisadi düzenlerini yeniden düzeltmek için ihtiyaç duyulan işgücü açığına karşı bulunan çözüm, hukuki bir dayanağa kavuşturulmuş oldu. Ancak ikili anlaşmaların temelinde bu sınır ötesi göçün geçici olduğu kanaati hakimdi. Türkiye'den Batı Avrupa'nın gelişmiş ülkelerine yönelen işgücü göçü, bu sınır ötesi göçün resmen durdurulduğu dünya petrol krizinin yaşandığı 1973 yılına kadar sürdü. Bu süre zarfında bir milyona yakın Türk işçisi Batı Avrupa Ülkeleri'ne yerleşmiş oldu. Avrupa göçünün ardından 30 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra bu rakam üç milyonun üzerine çıkmış oldu. Farklı toplumların bir arada yaşaması sonucu gerek göçmenlerin bulundukları ülkelerden gerekse kendi ülkelerinin düzenlemelerinden kaynaklanan bazı problemler ortaya çıkmaktadır. Bu problemler; çifte vatandaşlıktan bedelli askerliğe, oy kullanmadan çocukların eğitimine, yabancı düşmanlığından ailevi sorunlara, dil sorunundan kültürel kimlik sorununa kadar büyük bir yelpazeyi kapsamaktadır. Ortaya çıkan bu problemlerin çözümü kuşkusuz işgücüne ihtiyacı olan ve işgücü veren ülkelerin ortak bir takım düzenlemeleri sonucu çözülecektir. ABSTARCTThe 1950's were dynamic years that brought significant changes in the structure of Turkish society due to internal and external migration. Turkish villagers whose lives for centuries depended on farming and agriculture began to migrate from rural to urban areas in massive numbers. Then, after nearly a decade or so, the Turkish society met with a new migration phenomenon, that was migration outside of national boundaries.This new migration pattern, starting first with moves to the Federal Republic of Germany, acquired a new dimension after calls for labor force coming from the Western European countries.The Labor Exchange Treaty signed between Turkey and the Federal Republic ofGermany, dating back to 31 October 1963, was followed by other agreements made with Austria (1964), Holland and Belgium (1965), and France and Sweden (1967). In this way, the solution developed for the problems regarding labor deficit that was challenging most European states' damaged social and economic order after the 2nd World War, attained a legal foundation. However, beneath these bilateral agreements the supposition that the external migration was a temporary fact was dominant.The labor migration from Turkey to the developed countries of the Western Europe lasted until it was officially abandoned when the world oil crisis emerged in 1973. By that time, approximately 1 million Turkish workers had settled in Western Europe. And after thirty years or so, of the labor moves to Europe, this number exceeded 3 millions.The coexistence of different communities and togetherness of emigrant populations brings about certain problems stemming from both the regulations of mother countries and of emigrated ones. These problems range from double citizenship to voting rights of minorities, growing enmity against foreigners, social accommodation problems in emigrant peoples, linguistic issues, and to cultural identity concerns. Resolution of all these problems becomes possible only through developing common regulations mutually agreed and shared by both those countries in need of foreign labor force and those providing this need.
BASE
In: Uludağ Üniversitesi yayınları yayın no. 3-048-0132
ÖzetAvrupa Birliği Konseyi, Aralık 1997'de Lüksemburg'da gerçekleştirdiği Zirvede, Türkiye'nin üyelik için adaylığını ilan etmemiştir. Aralık 1997 ile Aralık 1999 arası dönem Birlik ile Türk hükümeti arasındaki ilişkiler gerilmiş, Türk hükümeti, Lüksemburg Zirvesinin hemen ardından AB ile siyasi düzeyde ilişkileri kesmiştir. Birlik, ABD'nin telkinleri ve AB ülkelerinde iktidara gelen Sosyal Demokrat Partilerin, Hıristiyan Demokrat Partilere göre daha evrensel kavramlarla Birliğin geleceğini tanımlama kaygıları gibi etmenlerle, Türkiye hakkındaki kararını değiştirmiş, Aralık 1999'daki Helsinki Zirvesinde Türkiye'nin adaylığını ilan etmiştir.1963 Ankara Anlaşması ile başlayan, 1970'li yıllarda işçi ve işveren kuruluşlarının fikri sorulmadan imzalanan Katma Protokol Anlaşması ile ikinci aşamasına geçilen, Türkiye AET ortaklık ve yakınlaşma süreci, Özal hükümetinin 1987'de AB'ye tam üyelik başvurusu yapması ve 1995 yılında DYP-SHP koalisyon hükümetinin 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararıyla gümrük birliğine gitmesi ile, 1970'li yılarda olduğu gibi yeniden siyasal gündemin ön sıralarına taşınmıştır. Aralık 1997'de AB Konseyinin Türkiye'yi aday ilan etmemesi üzerine, gümrük birliği ile yeni fırsatlar yakalamış olan ve AB'nin neo-korporatist yapısı sayesinde AB içerisindeki muadil kuruluşlara üye olmuş bulunan TÜSİAD, İKV gibi işveren örgütleri ve DİSK, Hak-İş gibi sendikalar konuyla daha fazla ilgilenmeye başlamış ve gerek Türk hükümeti gerekse AB üyesi ülkeler nezdinde girişimlerde bulunmuşlardır. Hükümetler ve bürokrasi Soğuk Savaş döneminde, toplumsal gurupların dışlanma eğiliminde olduğu dış politika süreçlerini, AB'nin neo-korporatist yapılanması ve Sivil Toplumun gösterdiği gelişimin de etkisiyle, bu yeni dönemde STK'lara açmıştır.Bu çalışmanın hipotezi, işveren ve işçi örgütlerinin 1970'li yıllardan başlayarak Türkiye'nin AB politikaları üzerinde etkili olmaya başladığı ve bu etkinliğin özellikle inceleme dönemi olan Aralık 1997-Aralık 1999 arasında ivme kazandığıdır. İnceleme dönemine dair yapılan daha çok birincil kaynaklara dayalı detaylı araştırma bu yönde doğrulayıcı bulgular üretmiştir. SummaryThe main purpose of this study is to understand the main dynamics of Turkish domestic politics regarding the EU in between EU Council's Luxembourg and Helsinki Summits by examining some selected governmental and non-governmental actors, excluding press and the public opinion and produce a first hand information about this period which is rarely examined as a whole.The EU-Turkey, relations has been a relationship under the control of executive elite and a small group of intellectuals. After the Additional Protocol was put into force in 1971, domestic economic actors have also been interested in the subject and involved in the policy process, regarding the EEC.Within the last decade of 20th century, one of the most important issues of Turkey-EU relations became the realization of customs union in 1995. The December 1997 Luxembourg European Council Summit, is another important diversion point in Turkey-EU relations. Mesut Yılmaz government reacted very strictly to the Council decision, which was not giving canditature status for Turkey, and as a response, decided not to negotiate the political issues with the EU institutions. After the Luxembourg Summit, Economic Development Foundation (İKV), Turkish Businessmen and Industrialists Association (TÜSİAD), Progressive Labor Unions Confederation (DİSK) and Hak-İş were heavily involved in the EU affairs. These non-governmental organizations, through their connections with the EU countries tried to create an impact on the EU governments to change their policies towards Turkey. These groups also tried to persuade the Turkish government to revive the relations and get closer to the EU. After all these intensive efforts, by the help of government changes in some EU countries and undeniable support of the USA president Bill Clinton, Turkey's candidature status has been regarded and announced by the EU Council in Helsinki.Turkey-EU relations transformed from an intergovernmental relationship to a complicated one in which non-governmental actors have been heavily involved. And this study, by its focus on the period 1997-1999, and by primarily examining first hand resources, produces supportive data which shows that the role of non-governmental actors on the foreign policy process of Turkey regarding the EU is, increasing.
BASE