Fausto Zonaro ve İstanbul'daki dostları ; Fausto Zonaro's life in İstanbul
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 98-Fausto Zonaro ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
263 Ergebnisse
Sortierung:
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 98-Fausto Zonaro ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
BASE
Türkiye'de kurulan Komünizme Mücadele Dernekleri ve bu derneklerin dillendirdiği anti-komünist söylem, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden beri Türk toplumunda var olan ?Moskof? imgesinin oluşturduğu ?dış düşman? algısından büyük oranda beslenmiş ve Soğuk Savaş dönemi SSCB ve ABD politikalarının iç politikaya yansıması ile özellikle 1940'lı yıllardan itibaren belirginlik kazanmıştır. Aynı zamanda bu dernekler toplumda, Tek Parti dönemi politikalarının katı laiklik uygulamalarının milliyetçi ve dindar çevreleri susturması ve 1945-1960 arası dönemde CHP ve DP hükümetlerinin sol siyasal düşünceye bakışındaki dışlayıcı benzerlikten faydalanarak ortaya çıkmışlardır. Bu dernekler sırasıyla 1950'de Zonguldak'ta, 1956'da İstanbul'da ve son olarak 1963 yılında İzmir'de kurulmuşlardır. Bu dernekler toplumda var olan negatif içerikli ?Moskof? imgesi ve bir iç düşman olarak algılanan ?komünizme? ve ?komünistlere? karşı devletin dışında ama ona paralel bir biçimde engelleyici söylemler üretmişlerdir. Komünizmle mücadele sürecinde etkin olan dernek ve bu sürece dâhil olan kişiler, bu söylemleri üretirken milletin, dinin, devletin ve geleneksel kültürel değerlerin sahibi olunduğu ve bunları korumakla kendi geleceklerine sahip çıkacaklarını düşünmüşlerdir. Komünizmle Mücadele Derneklerinin kuruluşunda yer alanlar başta olmak üzere, komünizmle mücadele söyleminin üretilmesine ve siyasal yaşamın anti-komünizm yönünde politize edilmesine katkısı olan birçok önemli kişi de bu derneklerin ürettiği söyleme katkı yapmışlardır. Bu katkılar dikkate alındığında Komünizmle Mücadele Dernekleri ve sahip oldukları anti-komünist söylem, Türk sağı'nın 1930'lardan itibaren belirginleşen oluşumuna, 1950'li yıllardan itibaren açık bir biçimde katkı yapmış başka adı ve söylemi olan derneklerin ve söylemlerin en önemlilerinden biri olmuştur. Bu derneklerin üretmiş olduğu söylemin gücünden siyasal güç devşiren MHP ve AP gibi kimi partiler de olmuştur. Bu derneklerin ürettiği anti-komünist söylem Tek Parti döneminde devlete küsmüş/darılmış kimi milliyetçi, dindar ve muhafazakâr çevrelerin devletle barışmasını sağlamak ve onların siyasal alanda bir aktör olarak yer almaları gibi bir fonksiyonu da yerine getirmiştir. ; Anti-communist institutions and the rhetoric voiced by these institutions were inspired by the conception of ?external enemy? created by the ?Moskow? image that was seen in the Turkish society since the last stages of Ottoman Empire and began to be apparent after 1940s when United States and Socialist Block?s policies were reflected to interior policy. At the same time, these institutions appeared in the society as a result of the secularist policies of the single party regime that suppressed the nationalist and religious circles and the similarity between the Republican People?s Party and Democratic Party?s alienating attitude towards leftist discourse between 1945-1960. They were founded in Zonguldak in 1950, in 1956 in İstanbul and in 1963 in İzmir respectively. These institutions produced a negative discourse against the ?Moscow? image and ?communism? and ?communists? that were accepted as an internal enemy in the society. The discourse produced by those institutions was out of the government but in parallel with it. In the process of the struggle against communism, active institutions and people producing this discourse thought that they had the nation, religion, government and traditional cultural values and by protecting these, they would protect their future. Along with the people who participated in the founding of the institutions of anti-communism, several important people contributed to the producing of the anti-communist discourse and politicizing process of the political life towards anti-communism. When these contributions are taken into consideration, anti-communist institutions and their anti-communist discourse contributed to the formation of Turkish right beginning in 1930s and being apparent in 1950s along with the other institutions and discourses. There have been political parties like Nationalist Movement Party and Justice Party that gained political power from the power of the discourse of these institutions. This anti-communist discourse also realized a function of including the religious and conservative circles that were offended by the government in the single party regime as actors in political area.
BASE
Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kurmakla yeni Türk devleti için demokrasiye doğru ilk adımlarını atmış, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet'in ilanıyla bu süreç iyiden iyiye pekişmiştir. Fakat demokratik süreç fazla uzun sürmemiş, yapılan darbelerle verilen muhtıralarla kesintiye uğramıştır. Muhtıra; ordunun, doğrudan hükümeti devirip sivil idareyi ele alması yerine, ordunun kışlasında kalıp hükümeti uyarma olarak ifade edilir. 12 Mart 1971 günü uygulanan eylem de bu yönüyle muhtıradır. 12 Mart 1971 günü ordunun sivil idareye müdahalesiyle demokratik süreç 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra bir kez daha kesintiye uğramıştır. Her gerçekleştirilen bir eylemin sebebi olduğu gibi 12 Mart günü muhtıra verilmesinin de birtakım sebepleri vardır. Bu nedenler arasında; komünizmin tehlike olarak ortaya çıkması, öğrenci-gençlik ve işçi eylemlerinin önünün alınamaması, ordu içindeki cuntacılık faaliyetleri ve dış güçlerin etkisi vardır. Bu araştırmanın konusunu, 12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte yaşanan siyasi ve sosyal olaylar ile muhtıra verilmesinin nedenleri ve sonuçları oluşturmuştur. ; Mustafa Kemal Atatürk initiated democracy for the new Turkish Government establishing the Turkish Grand National Assembly on April 23, 1920, and that went further with the declaration of republic on October 29, 1923. However, this democracy process did not last very long as it was disrupted by the military coups and memorandums. Memorandum is defined as army's warning the government without taking any military action instead of toppling the government and taking it over . therefore, what happened on March 12, 1971 is a kind of Memorandum to the government from the army with this respect. With the military interruption civilian authority, democracy was disrupted once again since the military coup in 1960. As all action has some reasons, that note had several reasons as well, some of which are the emerging danger of communism, being unable to surprass the demostrations of students, the young, and the workers, allegations of military junta, and interruptions from other countries. The subject of this study is to examine political and social events right before the Memorandum of 1971 as well as its reasons and results.
BASE
Bu araştırmanın amacı, hemşirelerin çalışma ortamında ve hasta bakım uygulamalarında ayrımcılığa ilişkin algılarını belirlemektir. Tanımlayıcı tipte planlanan araştırmanın verileri İstanbul ili Avrupa bölgesinde yer alan bir özel ve bir kamu üniversite hastanesinde çalışan, ve kolayda örnekleme yöntemiyle seçilen 291 hemşireden elde edilmiştir. Veriler, araştırmacı tarafından oluşturulan 5'li likert tipte 39 ifadenin yer aldığı anket formu ile toplanmıştır. Kesme noktası 2,00 puan olarak alınmış ve kararsızlık noktasını temsil etmiştir. Bu puanın üzerinde olan ifadelerin yüksek düzeyde ayrımcılık olarak algılandığı, altındaki ifadelerin ise düşük düzeyde ayrımcılık olarak algılandığı yorumu yapılmıştır. Hasta bakımında ayrımcılık olarak algılanan en yüksek puan ortalamasına sahip ifadelerde ilk üç sırada, "Hemşirelerin; refakatçisi olmayan hastaların, hemşirelerin iş yükünü arttırdığını düşünmesi (ort=2,49), VIP olan hastalara daha fazla ilgi gösterilmesi (ort=2,42), yatağa bağımlı olan hastaların bakımını iş yükü artışı olarak görmesi (ort=2,36)" olduğu bulunmuştur. Çalışma ortamında ayrımcılık olarak algılanan en yüksek puan ortalamasına sahip ifadelerde ilk üç sırada, "Doktorların hemşirelere göre, çalışan personel üzerinde iş yaptırım gücünün daha fazla olması (ort=2,64), Yöneticilerin çalışanların performansını değerlendirirken objektif davranmaması (ort=2,50) ve Sigara kullanan hemşirelerin, mesai saatleri içerisinde daha fazla dinlenme süresi kullanması (ort=2,45)" olduğu bulunmuştur. Ayrıca ayırımcılık algısı ortalama değerlerinin hemşirelerin bazı demografik özelliklerine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. ; The aim of this research is to determine the nurses' perceptions about discrimination in the work environment and patient care practices. The data of the descriptive study has been obtained from 291 nurses who were working in a private and a public university hospital located in the European region of Istanbul and were selected by convenience sampling method. The data have been collected with a questionnaire form consisting of 39 expressions in a 5-point Likert type, created by the researcher. The cut-point was taken as 2.00 points and represented the point of indecision. It has been interpreted that the expressions above this score are perceived as high level of discrimination and the statements below are perceived as low level of discrimination. Among the statements with the highest average score perceived as discrimination about patient care, the first three statements have been found as, "Nurses; think that non-companion patients increase nurses' workload (mean=2.49), pay more attention to VIP patients (mean=2.42), see the care of bedridden patients as an increase in workload (mean=2.36)". Among the statements with the highest average score perceived as discrimination in working environment, the first three statements have been found as, "The fact that doctors have a higher level of work sanction power on working staff than nurses (mean=2.64), Managers not being objective while evaluating the performance of employees (mean=2.50) and Cigarette smoker nurses using more rest periods during working hours (mean=2.45)". Besides, it has been determined that the average values of discrimination perception differ according to some demographic characteristics of the nurses.
BASE
I. Meşrutiyetin ilanıyla başlayan demokratikleşme sürecimiz II. Abdülhamid' in meclisi feshetmesi sonucu uzun bir araya girse de II. Meşrutiyetin ilanı tekrar başlamıştır. I. Dünya Savaşı'nın ardından da Mustafa Kemal'in önderliğinde milli mücadeleyi idare etmesi amacıyla 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir düsturunu benimseyen TBMM demokrasi sürecimiz adına en büyük adım olmuştur. 1923'de Cumhuriyetin ilanıyla gelişimini sürdürmüştür. Sonrasında demokrasinin olmazsa olmazı olan çok partili hayata geçiş denemeleri başlamıştır. Mustafa Kemal hayattayken iki başarısız denemenin ardından süreç askıya alınmıştır. II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla da tüm dünyada olduğu gibi demokrasimiz de ilerici adımlar atılamamıştır. Savaşın sona ermesiyle iç ve dış şartların dayatmaları sonucu yeni birçok partili hayata geçiş süreci Milli Kalkınma Partisi'nin kurulmasıyla başlamıştır. Yükselen toplumsal talep Demokrat Parti'nin kurulmasıyla siyasal karşılığını bulmuştur. Bu dönemde süreç demokratik yasalarla desteklenmiş ve çok partili hayata geçiş süreci tamamlanmıştır. 1950 yılına gelindiğinde ise 27 yıllık CHP iktidarının demokratik yollarla DP'ye geçmesiyle Cumhuriyetimiz beklenin ötesinde bir başarı göstermiştir. ; The process of democratization that started with the declaration of the Constitutional Monarchy II. Abdülhamit Although the Assembly came together as a result of the termination of the II. The declaration of the Constitutional Monarchy has started again. After the First World War under the leadership of Mustafa Kemal, Grand National Assembly of Turkey (TBMM) was opened on 23 April 1920 in order to manage the war of independence. Adopting the principle of ―authority, without any condition and reservation, belongs to the nation‖ the Grand National Assembly of Turkey (TBMM) has been the biggest step in our democracy process. With the declaration of the Republic in 1923 continued its development. Afterwards, attempts to transition to multi-party life, the sine qua non of democracy, began. The process was suspended after two unsuccessful attempts while Mustafa Kemal was alive. With the outbreak of World War II, progressive steps could not be taken in our democracy as in the rest of the world. With the end of the war and the imposition of internal and external conditions, the transition to a new multi-party life began with the establishment of the National Development Party. The rising social demand has found its political counterpart with the establishment of the Democratic Party. In this period, the process was supported by democratic laws and the transition to multiparty life was completed. In the year 1950, the Republic of Turkey has achieved a success beyond the expectations with the 27 year old CHP government's transition to DP through democratic means.
BASE
Danışman: Alihan Limoncuoğlu ; Modernleşme kavramına yönelik gelişmeler, 17. yüzyılda başlamış, 18. ve 19. yüzyıl ile devamlılık kazanmıştır. Dünya genelinde söz konusu gelişmeler, Osmanlı Devleti'ni de etkilemiş ve özellikle de orduda Batı'nın gücünü yansıtabilme eğilimli çalışmalar geliştirilmiştir. Osmanlı Devleti'nde bu durum, Tanzimat Dönemi ile beraber etkin bir şekilde değerlendirilmiş ve sonraki süreçte de etkin bir mekanizmayı yansıtmıştır. Türkiye'de, Cumhuriyet'in kurulması ile beraber modernleşmeye yönelik çalışmaların gelişmesi, öncelikli olarak halk üzerinde çağdaşlaşma adı altında gelişmeleri kapsamıştır. Bu durumda belirgin olan faktörler arasında, halkın geleneksellik yapısından uzaklaştırılması ve özellikle de din ile araya mesafe koyma eğilimli çalışmaları içermektedir. Halk tarafından onaylanmayan ve tepkiyle karşılaşılan unsurlar arasında, muhafazakârlık olgusunun uzaklaştırılması durumu önemli bir sorunsallık taşımaktadır. Türkiye'de Özal dönemi ile beraber gelişme gösteren anlayışlar arasında muhafazakâr kesimin düşüncelerine yönelik unsurlar önemli bir pozisyon kazanmıştır. Bu anlayışı geliştirmede Özal, liberalizm ve muhafazakârlık olgusunu önemli bir düzeyde irdeleyen ve geliştiren çalışmalar arasında yer almıştır. Özal'ın yeni-sağ yaklaşımı ile beraber liberalizm ve muhafazakârlık anlayışının yansıtıcıları değerlendirildiğinde, bu anlayışların siyasal hayat yapısını göstermesinde etkili olduğu belirtilebilmektedir. Aynı zamanda ifade edilen anlayışların geliştirilmesi sağlandığında, ekonomik temelde kalkınmayı sağlama hedefi ve dış ilişkilere yönelik politikaları önemli bir nitelik taşımaktadır. Özal'ın anlayışı içerisinde, demokratik anlayış yapısının üç hürriyet anlayış kapsamında şekillenmesi, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunması, din ve vicdan özgürlüğünü geliştirmesi ve teşebbüs özgürlüğü ile beraber ekonomik anlayışta insanların girişimcilik çalışmalarına bağlı eğilimlerini savunması, önemli bir yeni-sağ yaklaşım anlayışını kapsamaktadır. Diğer yandan Özal'ın Türkiye'de, yeni-sağ yaklaşımında, Batı'da söz konusu olan anlayışlardan farklı şekillerde değerlendirilmesi, çalışmaların farklı süreçleri kapsamasını oluşturmaktadır. Özal'ın anlayışları arasında en önemli etmenler arasında, Türkiye'yi diğer ülkeler arasında önemli bir konuma taşıma ve bu durumu sağlayabilmek için de Avrupa Ekonomi Topluluğu gibi yerlerde üyeliklerini gerçekleştirmeye yönelik çalışmaları önem taşımaktadır. Bu kapsamda araştırma çerçevesinde Turgut Özal'ın liberalizm ve muhafazakârlık anlayışlarının değerlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda devamlılık kazanan siyasal hayatı, çeşitli süreçlerden etkilenme göstermiştir. Araştırma kapsamında gerçekleştirilen literatür taraması ile beraber, dış politikalara bağlı işlevsellik anlayışı, gelişme gösteren süreçlere bağlı olarak devamlılık kazanmıştır. Aynı zamanda Türkiye'de etkinliği artırma, Türkiye'nin gelişmesini sağlama ve bu durumu da öncelikli olarak demokratikleşme eğilimli çalışmalar ile gerçekleştirme süreci önemli bir pozisyon şeklinde değerlendirilmiştir. Özal'ın bu yönde çalışmalara eğilim göstermesi, yeni-sağ yaklaşımının bir ürünü şeklinde ifade edilebilmektedir. ; The developments towards the concept of modernization, which began in the 17th century, continued with the 18th and 19th centuries. Developments in the world in general have also affected the Ottoman Empire, and in particular the army has developed studies that tend to reflect the strength of the West. In the Ottoman Empire this situation was evaluated effectively together with the Tanzimat Period and reflected an effective mechanism in the next period. In Turkey, the development of efforts to modernize with the establishment of the Republic, has been primarily covers developments over the people under the name of modernization. Among the factors that are evident in this case are the removal of the people from the tradition and, in particular, the inclination to distance themselves from religion. Among the elements that are not endorsed by the public and which are encountered with reaction, the situation of the elimination of the phenomenon of conservatism carries a serious problem. Elements for thought among conservative sectors showing improvement with insights gained an important position in Turkey Özal period. Without developing this understanding, Özal was among the studies that examined and developed the phenomenon of liberalism and conservatism at a significant level. It can be stated that when the reflectors of liberalism and conservatism are evaluated together with Özal's new-right approach, these understandings are effective in showing the political life structure. At the same time, when the development of the expressed understandings is provided, the policy of aiming at economic development on the economic basis and the policy of external relations are important. Within the understanding of Özal, the concept of democratic understanding includes three important concepts of freedom and freedom of thought, freedom of thought and expression, freedom of religion and freedom of conscience, and defense of trends in entrepreneurship in economic understanding. On the other hand Özal in Turkey, in the new-right approach, evaluating different ways of understanding that are involved in the West, is the coverage of the different processes work. Among the most important factors in understanding Ozal, Turkey is in a prime position to provide transport and the situation in other countries is also important to work towards the realization of membership in places such as the European Economic Community. In this context, the evaluation of Turgut Özal's understanding of liberalism and conservatism was carried out within the framework of the research. The political life that has been continuing in this direction has been affected by various processes. Along with the literature review carried out within the scope of the research, understanding of functionality linked to foreign politics has gained continuity depending on the developing processes. At the same time raising activities in Turkey, Turkey's development and ensure that this situation also inclined to work primarily in the process of achieving democratization is rated important position. Ozal's tendency to work in this direction can be expressed as a product of a new-right approach.
BASE
1975 yılının Mart ayı sonunda kendilerini "Milliyetçi Cephe" olarak tanımlayan Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'nden oluşan partiler bir araya gelerek Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'in başbakanlığında 1970'li yılların en uzun sürecek koalisyonunu kurmuşlardır. Anadolu'da milliyetçiliğin yükselmesinde büyük rol oynayan Milliyetçi Cephe, ilk olarak 1975 yılında iktidara gelmiş, 1977'de II. Milliyetçi Cephe ve 1979 yılında da Örtülü Milliyetçi Cephe olarak adlandırılan ve sağ partiler tarafından desteklenen Adalet Partisi'nin iktidara gelmesiyle üç dönem ülkeyi yönetmiştir. Milliyetçi Cephe Hükümetleri döneminde iç politikada tam bir kargaşa ortamı hüküm sürmekte; çatışmalar, öğrenci olayları, ekonomik bunalımlar ve hükümetteki uyum sorunları devam etmekteydi. Kıbrıs meselesi ve Türkiye?ABD ilişkilerinde ABD'nin uyguladığı silah ambargosu, TürkiyeYunanistan ilişkilerindeki Ege sorunu ve Türkiye?AET ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi bu dönemin önemli dış politika sorunlarının temel unsurları olarak yer almaktaydı. Makalede Milliyetçi Cephe Hükümetleri dönemindeki önemli iç ve dış politik sorunlar döneme ait gazetelerden ve belli başlı telif ve tetkik eserlerden yararlanılarak değerlendirilecektir. ; At the end of March in 1975, the political parties such as Justice Party, Republican Trust Party, National Welfare Party and National Action Party calling themselves "nationalist front" formed together the long?living coalition of 1970's with Süleyman Demirel as PM. National front which played a crucial role in boosting the nationalism in Anatolia first came to power in 1975, for a second time in 1977 and last of all in 1979 as it is called covert?nationalist front whose support is originated from nationalist parties. The rule nationalist?front governments witnessed full scale turmoil in domestic politics while conflicts, student uprisings, economic stagnation and governmental problems engulfed the entire country. Cyprus problem and American ...
BASE
Yüksek Lisans Tezi ; 1946-1950 yılları arasında Demokrat Parti'nin kurulması ve akabinde iktidara gelmesi, Türk Demokrasi Tarihinin dönüm noktasını teşkil eder. Demokrat Parti'nin kurulmasıyla beraber, özellikle II. Meşrutiyet tarafından oluşturulmaya çalışılan muhalefet anlayışı başarıya ulaşmıştı. Demokrat Parti'nin kendinden önce kurulan partilerden ayrılan en önemli yönü iktidara gelebilmiş olmasıdır. Yine Türk Demokrasi tarihinde ilk kez bir muhalefet partisi, herhangi bir otorite ya da gücü arkasına almaksızın halkın iradesiyle iktidara gelebilmeyi başarabilmişti. Türk Siyasi Hayatında Demokrat Parti'nin hâkim olduğu dönemde muhalefetle arasındaki diyalog ve ilişkiler kendilerinden sonra, hatta günümüze uzanan süreçte Türkiye'de iktidar-muhalefet ilişkilerinde belirleyici olmuştur. Bu düşünceden hareketle yola çıkılarak hazırlanan çalışmada, Demokrat Parti'nin Türk Siyasi ve Demokrasi hayatında getirdiği değişimi ortaya koyulmuş, ilk sistemli muhalefet oluşturma çabalarının, 1946 yılında Demokrat Parti'nin kurulması ile başlayan ve 1960 darbesine uzanan serüveni ele alınmıştır. ; Abstract ; During the period from 1946-1950 and the subsequent establishment of the Democratic Party came to power, constitute a turning point in the History of Turkish Democracy. With the establishment of the Democratic Party, especially II. The success of the opposition are trying to establish the understanding reached by the Constitutional Monarchy. Allocated to the parties before him, founded the Democratic Party is able to come to power, the most important aspect. However, an opposition party for the first time on the Turkish Democracy, the will of the people, without any authority or power behind managed to get into power. Turkish Political Life in the opposition Democratic Party dominated relations between the diyolpg and after them, even from the present government-opposition relations in Turkey, were the determining factors in the process. With this in mind prepared on the basis of study, the changes introduced by the Democratic Party, the Turkish political life and democracy, manifested in the efforts to create the first systematic opposition, starting with the establishment of the Democratic Party in 1946 and 1960 from the adventure of the coup were discussed.
BASE
Osmanlı Devletinde özellikle Tanzimat Fermanı sonrasında başlayan süreçte ülkede demokratikleşme çabaları dikkati çekmektedir. Bu dönemde,toplumun farklı kesimlerini yönetime katma yoluyla, toplumsal birlik ve yönetimin meşrutiyeti temin edilmeye çalışılmıştır. Gerek Osmanlı Devleti döneminde gerekse Cumhuriyet döneminde çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmış olsa da, bu süreç istikrarlı bir şekilde yürütülmemiştir. Toplumun yönetimin uygulamalarına karşı olan tepkisi, ülkenin içine girdiği ekonomik dar boğaz başta olmak üzere birçok iç ve dış faktör çok partili demokratik hayata geçişi zorunlu kılmıştır. Bu çalışmada 1946 yılında, Türkiye'de çok partili hayata geçişi zorunlu kılan iç nedenler analiz edilmeye çalışılmıştır. ; It was observed in the management of Ottoman Empire that some steps towards democracy were taken during the process starting after the period of "Imperial Edict of Gülhane". By adding different sections of society, the government tried to ensure social union and the legitimacy of government. Even though some attemps were made from both the Ottoman Empire and Republican period in order to transit to multi-party, this process couldn't be carried out in consistent manner. With the reactions against the government's applications coming from inside and outside of the country and the country's deepened economic problems forced to transition to multi-party democracy. In this work the inner factor that forced the government in 1946 has been tried to analyze.
BASE
Tezin birinci bölümü esas olarak ikinci ve üçüncü bölüme dair tanıtıcı bir giriş yapmak amacıyla ABD dış politikasının tarihsel gelişimine odaklanmaktadır. Bunun için bu bölümde ilk olarak ABD'nin Bağımsızlık Savaşı ve kuruluş süreci ele alınmıştır. Burada üzerinde durulan en önemli husus Britanya İmparatorluğu'na bağlı bir şekilde yaşayan Amerikan kolonilerinin neden ve nasıl bir araya gelerek Britanya İmparatorluğu'na karşı bir bağımsızlık mücadelesine giriştikleridir. Bu mücadelenin altında yatan nedenler sonuçlarıyla birlikte ele alınırken bu süreçte Amerikan kolonilerinin kurmuş oldukları dış ilişkilere özel bir önem verilmiştir. Çünkü burada temelleri atılan ilişkiler ileride kurulacak devletin de dış politika yapım ve uygulama sürecini derinden etkilemiştir. Nitekim birinci bölümün ikinci alt başlığında ABD dış politikasının yapım ve uygulama sürecinde etkili olan kurumlar, aktörler ve bunların rolleri, tarihsel süreç içerisinde geçirdikleri dönüşümlerle birlikte ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Buradaki amaç, tezin ikinci ve üçüncü bölümünde tartışılacak olan konuların aktörleri ve bunların rollerinin açıklığa kavuşturulması olmuştur. Bu bölümde en son ve en önemli olarak ABD dış politikasının kuruluştan II. Dünya Savaşı'na kadar geçen süreçte geçirdiği dönüşüm kavramsal olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Buradaki en önemli tartışmayı da ABD dış politikasındaki yalnızcılık-uluslararasıcılık ikilemi oluşturmuştur. Bu kavramların ABD dış politikasındaki tarihsel bağlamlarının ortaya konmasıyla konumuz olan ABD'nin iki savaş arası dönemde izlediği dış politika stratejisinin daha sağlıklı anlaşılması hedeflenmiştir. Tezin ikinci bölümü iki savaş arası dönem boyunca Türkiye-ABD ilişkilerinin genel seyrine odaklanmaktadır. Bunun için ilk önce söz konusu dönemde iki devlet arasındaki ilişkilere önemli bir temel oluşturan tarihsel arka plan ele alınmıştır. Burada ABD'nin Osmanlı Devleti ile kurduğu ilişkiler ve bu ilişkileri etkileyen faktörler ortaya konulmuştur. Daha sonra I. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte dünya siyasetinin geçirdiği dönüşüm ve ABD'nin Anadolu'daki Milli Mücadele hareketi karşısında ürettiği Türkiye politikası ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu dönemde ABD'nin benimsediği politika 6 Ağustos 1923 tarihinde Lozan'da Türkiye-ABD Genel Antlaşması'nın imzalanarak Türkiye ile diplomatik ilişkilerin kurulması yolundaki en hayati adımlardan birinin atılmasını sağlamıştır. Ancak ABD dış politika yapımının kendisine has yapısı, bu gelişmeyi yaklaşık olarak üç buçuk yıl geciktirmiştir. Tezin bu aşamasında söz konusu gecikmeye neden olan etkenler, bu gecikmenin doğurduğu sonuçlar ve ortadaki krizi aşmak için başvurulan yöntemler ayrıntılı olarak irdelenmiştir. Nihayetinde 17 Şubat 1927 tarihinde imzalanan modus-vivendi ve yapılan nota değişim sayesinde iki devlet arasındaki diplomatik ilişkiler yaklaşık on yıllık bir aranın sonrasında yeniden kurulabilmiştir. Bu bölümün son kısmında ise diplomatik ilişkilerin kurulmasının ardından iki devlet arasındaki ilişkilerin tamirat sürecine odaklanılmıştır. Bu süreçte ABD ve Türkiye imzaladıkları ikili antlaşmalarla aralarındaki 17 Şubat 1927 öncesine ait birçok sorunu çözerken gelecekte kurulacak olan yakın ilişkilerin de temelini atmışlardır. Tezin üçüncü ve son bölümü ise iki savaş arası dönemde Türk iç siyasetinde yaşanan gelişmelerin ABD dış politika yapımı ve uygulamasında görev alan aktörler tarafından ne şekilde takip edildiğine odaklanmaktadır. Bu dönemde Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılmasının üzerine imzalamak zorunda kaldığı ateşkes antlaşmasıyla birlikte toprakları işgal edilmeye başlanmış ve iradesi esir alınmıştır. Bu gelişmeler üzerine Anadolu topraklarında ortaya çıkan Milli Mücadele hareketi Osmanlı Devleti'ne dayatılan barış antlaşmasını reddederek işgalcileri ülke topraklarından çıkarmayı başarmış ve nihayetinde imzaladığı barış antlaşmasıyla da yeni bir devletin temellerini atmıştır. Ancak yeni devletin kurulmasıyla birlikte Milli Mücadele döneminde işgal kuvvetlerine karşı sağlanan ulusal birlik yavaş yavaş bozulmaya başlamış ve nihayetinde yönetim içerisinde ve toplumda önemli ayrışmalar baş göstermiştir. İlerleyen yıllar Türkiye'de yönetim ve toplumda baş gösteren ayrışmanın taraflarını birbirlerine karşı giriştikleri üstünlük mücadelesi ile geçmiştir. Bu dönemde yeni devletin kurucuları bir yandan cumhuriyetin istikrarını sağlamaya çalışıp bir yanda da köklü reformlar gerçekleştirirken diğer taraftan ülkede kurdukları tek parti yönetiminin kökleşmesi için de önemli adımlar atmışlardır. Bu süreçte ABD'nin Türkiye'de bulunan diplomatik, iktisadi ve askeri temsilcileri ülkede yaşanan gelişmeleri oldukça yakından gözlemlemişlerdir. Bu isimlerin Türk iç siyasetinle yaşanan gelişmeler hakkında yaptıkları kapsamlı değerlendirmeler Washington tarafından ilgiyle takip edilmiş ve bazen söz konusu personelden daha derinlemesine analizler de talep edilmiştir. Türkiye'ye dışarıdan bakan bu analizler cumhuriyet tarihinin epeyce tartışmalı bir dönemini çok daha farklı bakış açılarıyla değerlendirmemiz konusunda oldukça aydınlatıcı olmuştur. ; The first chapter of the thesis mainly focuses on the historical development of the US foreign policy for a descriptive introduction to the second and third chapters. For this reason, the American Revolutionary War and the establishment process of the state are discussed at first. The most crucial issue emphasized here is why and how the American colonies, living under the British Empire, come together and start an independence struggle against the British Empire. While discussing the underlying causes of this struggle and their consequences, special attention is paid to the foreign relations established by the American colonies in this process. Because these relations deeply affected the state's foreign policymaking and implementation process to be established in the future. In the second subtitle of the first chapter, the institutions, actors, and their roles that are effective in making and implementing the US foreign policy, together with their transformation in the historical process, are discussed in detail. The purpose of doing so is to clarify the actors, with their roles, of the topics to be discussed in the second and third chapters of the thesis. Finally, and most importantly, the transformation of the US foreign policy from its establishment until World War II is discussed with a conceptual perspective. The isolationism-internationalism dilemma in the US foreign policy is the most critical discussion in this part. By revealing the historical context of these concepts in the US foreign policy, it is aimed to get the foreign policy strategy followed by the US in the interwar period in a better understanding. The second chapter of the thesis focuses on the general course of Turkey-US relations in the interwar period. For this reason, the historical background, which constitutes an important basis for the relations between the two states, is discussed at first. Here, the relations established by the US with the Ottoman Empire and the factors affecting these relations are presented. Afterward, the transformation of world politics by the end of World War I and the US policy of Turkey towards the National Struggle in Anatolia are discussed in detail. The policy adopted by the US administration during this period provided the signing of the General Treaty between the US and Turkey at Lausanne on August 6, 1923, on the establishment of diplomatic relations with Turkey. However, the unique nature of the US foreign policymaking delays this development for approximately three and a half years. At this stage of the thesis, the factors causing the delay, the consequences, and the methods used to overcome the crisis are examined in detail. Ultimately, diplomatic relations between the two states are re-established after ten years thanks to the modus-vivendi signed on February 17, 1927, and the exchange of notes. In the last part of this chapter, the repair process of the relations between the two states is focused on following the establishment of diplomatic relations. In this process, through bilateral agreements, the US and Turkey solve many problems of the pre-February 17, 1927, and laid the foundation of relations between them to be established near future. The third and last chapter of the thesis focuses on how the developments in Turkish domestic politics in the interwar period are followed by the actors involved in the making and implementing of the US foreign policy. In this period, by the ceasefire agreement that the Ottoman Empire is obliged to sign due to its defeat in World War I, its lands begin to be occupied. The National Struggle that emerged in Anatolia as a result of these developments rejects the peace treaty imposed on the Ottoman State, succeeded in removing the invaders from the country's lands, and finally laid the foundations of a new regime with a peace treaty. However, by establishing the new regime, the national unity provided against the occupying forces during the National Struggle starts to deteriorate gradually, and eventually, an important differentiation occurs within the administration and society. The following years in Turkey passes with the struggle for superiority in which the parties of the confrontation against each other. In this period, while the founders of the new state try to ensure the stability of the regime and carry out radical reforms, they also take important steps towards the establishment of the single-party administration in the country. In this process, US diplomatic, economic, and military representatives in Turkey closely observe the developments. Their comprehensive analyses of developments in Turkish domestic politics are followed with great interest by Washington, and even more, in-depth analyzes are also frequently requested from the personnel in question. These outsiders' analyses of Turkey are quite enlightening for us to evaluate a rather controversial period in the history of Turkey from a different perspective.
BASE
Milli Görüş Hareketi, Türk Siyasi Hayatı içerisinde son 50 yıllına sosyal, siyasal, fikirsel ve dış politika açısından farklılıklar getirmiş bir siyasi harekettir. 1969 yılında Bağımsızlık Hareketiyle başlayan daha sonra Milli Görüş adını alarak mücadelesini vermiştir. 1970 yıllın da günümüze kadar Partileşme sürecine girmiş siyasi hayatı boyunca beş siyasi partisi "laikliğe aykırı" sebepler dolayısı ile dört partisi kapatılmıştır. Partileşme süreçleri boyunca kurmuş oldukları teşkilat yapısı ve temel esasları ile siyasete içerisinde çeşitli kavram ve söylemler ile yenilikler ortaya atmıştır. Teşkilat modeli ve beli kuraları temel esaslar üzerinden belirleyerek varoluş şekli ve mücadele sebeplerini hem İslami hem de ülke şartlarına göre olması. Teşkilat mensuplarının siyaset yapma amaçlarını öğretmesi, eylem, söylem ve fikir birliği için çalışması siyaset içerisindeki kendi has yapısını göstermektedir. Mücadelesini yaratılış, manevi ve yasal açıdan açıklaması ile varoluş sebebini tarif etmiştir. Siyasi hayata getirmiş olduğu Önce Ahlak ve Maneviyat söylemi ile yeni bir eğitim (maarif) model ortaya çıkmış, ekonomik açıdan ortaya atmış olduğu Adil Ekonomik düzen ve Ağır Sanayi söylemi ile kendine özgü bir ekonomik model ortaya atmıştır. Avrupa Ekonomik Ortak Pazarı günümüzdeki adıyla Avrupa Birliği karşıtı olması ve onun karşısına İslam Birliği söylemi hatırlatması ile D-8 aktif hale getirmesi ile kendine özgü dış politika hamlesi belirlemesi. Hukuk açısından Adil Hukuk Sistemi oluşturarak çok hukuklu sistem üzerinden Adalet, Hürriyet ve İnsan haklarına dayalı adil düzen söylemi olmuştur. Sonuç olarak Milli görüş hareketi TSH içinde eli yılık mücadelesi boyunca kendine çalışma metodu olarak belirlediği Temel Esasları ve Söylemleri nasıl oluştuğunu ve devam ettiğini üzerinde durulmuştur. ; The National Vision Movement is a political movement that has brought social, political, and intellectual and foreign policy differences to the last 50 years in Turkish Political Life. The movement, which started with the name of Independence Movement in 1969, continued struggle with the name the National Vision later. Since 1970 up to the present, the national movement, which has been on way to becoming a political party, had been closed for four times during its political life, it has been claiming that its political party was contrary to secularism. Throughout the process of becoming a political party, they have introduced various concepts and discourses and innovations within their organizational structure and basic principles. The fact that the national vision movement determined its organizational model and certain rules based on the basic principles that are both Islamic and suitable to the country conjecture shows its unique structure. Its discourse of which the priority is morality and morale revealed a new educational model. It has created a unique economic model with its economic outlook; "Fair Economic Order" and "Heavy Industry". Its foreign policy formed D-8 Union as an alternative to the European Economic Common Market and it is the anti-European Union. In terms of law regulations, 'Fair Legal System' has been formed by 'Fair Order' based on Justice, Honesty and Human Rights through a multi-legal system. As a result, the National Vision Movement in Turkish political life has focused on how the Fundamental Principles and Discourses, which were determined as a method of self-study during the fifty-year struggle, were formed and continued.
BASE
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinde sadece sosyal ve kültürel yaşamda değil siyasal yaşamda da önemli değişiklikler görülmüştür. Özellikle siyasal yaşamı köktenci bir anlayışla olmasa da yumuşak bir geçişle yapılandıran parlamento ve anaya- sal çabalar klasik Osmanlı idari sistemini geride bırakan yeni bir düzen yaratmıştır. Her ne kadar modernleşme genel anlamda Tanzimat Fermanı (1839) uygulamaları ile başla- tılmış olsa da siyasal yaşamdaki köklü yenilikler Meşruti Monarşik yapının tesisini ön gören ve 1876'da Kanunu-i Esasi anayasasının ilanı ile kendini kısa sürede açığa çıkarmış- tır. Birinci Meşrutiyetin ilanı Osmanlı devlet yönetimi uygulamalarında aynı anda anaya- sa ve meclisin mevcut yönetme erkinin paydaşı olarak parlamenter ve anayasal monarşik sisteme geçişini sağlamıştır. Birinci meşrutiyetin feshinden sonra her ne kadar bir dönem yeniden monarşi tesis edilmeye çalışılsa da daha önceki meşruti idari yapıyı tecrübe etmiş olan İttihat ve Terakki hareketinin yeniden bir meclis monarşisini yürürlüğe koyma çabaları, döneme damgasını vuran önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu olan parlamenter tecrübede her iki dönemde de mebusluk görevi yapan Cami Bey bir taraftan yeni tesis edilmeye çalışılan yönetim sistemine bir taraftan da ülke içeri- sinde git gide belirginleşmeye çalışan siyasal bölünmeye karşı geliştirdiği tutum ve giri- şimleri ile dönemi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Cami Bey'in biyografik açıdan ele alınması öncelikle içinde bulunulan siyasal ortamı daha sonra ise yapmış olduğu faaliyet- ler ve sahip olduğu düşünceleri ile Türk fikir dünyasının ikircikli yapısını ortaya koyması açısından önemlidir. Baykut hakkında son derece sınırlı sayıda yapılmış olan çalışmalar, söz konusu incelemeyi yürütmemizde zorluklar ortaya koyarken bu konuda yapmayı amaçladığımız incelemenin gerekliliği düşüncesini kuvvetlendirmiştir. ; In the process of modernization of the Ottoman Empire to the Republic,significant changes has been observed in not only social and cultural ...
BASE
In: http://hdl.handle.net/11499/2858
Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) 4 Eylül 2008 tarihinde kuruldu, HEPAR'ın Genel Başkanı Osman Pamukoğlu'dur. Osman Pamukoğlu partinin kuruluşundan 36 gün önce ?Anadolu ve Trakya'da yaşayan Türk Halkı Bu Çağrı Size? isimli bir bildiri yayınlamıştır. Osman Pamukoğlu, bu bildirinin yayınlanmasından sonra çok kısa bir süre içerisinde parti teşkilatının kurulması ve birçok il/ilçede örgütlenmesi nedeniyle, HEPAR'ın halkın talebi ile kurulan bir parti olduğunu belirtmektedir. Pamukoğlu, partinin ?halkçı, milliyetçi ve sosyal adaletçi? bir ideolojide olduğunu belirtmektedir. Söylemlerinde ortaya çıkan Avrupa Birliği ile ilişkilerin dondurulacağı, PKK ile mücadelede 365 günde dağların temizleneceği, AKP iktidarının halkı uyuttuğu ve avuttuğu söylemleri dikkat çekmektedir. Pamukoğlu, aynı zamanda partinin söylemleri ile diğer partiler arasında hiçbir benzerliğin bulunmadığını iddia etmektedir. Kuruluşundan günümüze yaklaşık 800.000 üyesi olduğunu iddia eden parti 12 Haziran 2011 seçimlerinde iktidara gelmeyi hedeflememiştir. Ancak hem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan edinilen bilgiler, hem de 12 Haziran 2011 seçimlerinin sonuçları, Osman Pamukoğlu ve HEPAR'ın söylemlerinin tersine verileri ortaya koymaktadır. Osman Pamukoğlu'nun görsel ve yazılı basında yer alan açıklamalarıyla, bu çalışma sırasında gerçekleştirilen röportajdaki söylemleri ve parti programları değerlendirilerek, iktidar hedefinde olan partinin yapısı, iç/dış siyaset ve ekonomi üzerine hedefleri değerlendirilmek istenmiştir. Ülkemizde yapılan siyasal katılma araştırmaları incelenmiş, partinin ürettiği popülist politikalar, simgeler ve semboller de değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Seçmenin HEPAR'ın ürettiği politikalara ve HEPAR'a benzer nitelikteki partilere verdiği reaksiyonlar üzerinden 2011 seçimlerinde meclise girebilme ihtimali değerlendirmeye tabi tutulmuş, 12 Haziran 2011 seçimlerinin genel bir değerlendirmesi de yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Siyasi Parti, Siyasal Katılma, Hak ve Eşitlik Partisi, Osman Pamukoğlu ; Rights and Equality Party (HEPAR) was established on 4 September 2008, Osman Pamukoğlu is the General Chairman of HEPAR. 36 days before the party's establishment, Osman Pamukoğlu issued a statement called ?the Turkish people living in Anatolia and Thrace, this call for you.? After publishing this report and as the party organization constructed so soon and organize in many cities, Osman Pamukoğlu indicates that HEPAR was constructed with the demand of the public. He says that, the party has an ideology which is populist, nationalist and social justice. Pamukoğlu?s speech indicates frozen relations with European Union, terrorism of PKK will be cleared in 365 days and finally the governing party AKP are issuing propaganda to the public. He also claims there is no similarities between his party and the other party?s additionally. The party which claims having 800.000 member since the foundation until today has aimed to power during the elections on 12th June 2011. However, both the data coming from Supreme Court Office of the Prosecutor and the results of the election in 2011 show the opposite of the rhetoric by Osman Pamukoğlu and HEPAR. Osman Pamukoğlu's visual and written descriptions in the press, the rhetoric of the interview conducted during this study and evaluation of programs in the party, which is the target of the ruling party's structure, internal/external politics and economics are required to be evaluated on the goals. The political researches were analyzed, the power politics and symbols producted by the party were also included into the conclusions. According to the reactions on HEPAR?s politics and the other parties resembling to HEPAR, the conclusions made the possibility of the party?s entrance into the assembly. Besides a general evaluation was made on 12th June 2011 elections. Keywords: Political Party, Political Participation, Rights and Equality Party, Osman Pamukoğlu
BASE
Danışman: DR. ÖĞR. ÜYESİ ALİHAN LİMONCUOĞLU Yer Bilgisi: İstanbul Gelişim Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı / Güvenlik Araştırmaları Bilim Dalı Konu: Uluslararası İlişkiler = International Relations ; PKK terör örgütünün, 1984-2018 yılları arasında Türkiye'de örgütsel yapılar oluşturarak cebir ve şiddet yoluyla terör eylemleri uyguladığı ve halen devam ettirdiği görülmektedir. PKK terör örgütünün ortaya çıkması ile eylemlerine başlaması dış ülkelerle ilişkilerin çok farklı düzeyde olup desteklerini aldığı görülmüştür. Toplumda terörün şiddet ve korku yaymasıyla birlikte tehdit eden bir yapıyla da karşımıza çıktığı görülmüştür. Bu oluşumun karşısında güvenlik güçleri terörizmle mücadelede etkili ve başarılı olup, birçok şehit vermiştir. Ayrıca terörle mücadelenin sadece askeri ve kolluk güçleriyle değil, toplumun her kesimiyle ortak hareket etme bilincine de sahip olması gerektiği görülmüştür. Terör ve terörizmle mücadelenin askeri, siyasi, kültürel, ekonomik, uluslararası diplomasi ve işbirliği ile sosyal olarak ele alınması önem arz etmektedir. Bu tez çalışmasının amacı, ilk bölümde terör, terör örgütü ve terörizmin anlaşılması konusu incelenmiştir. İkinci bölümde, PKK terör örgütü teşkilatının kurulmasının ardından dış bağlantılarla ilişkisi ve örgüt elebaşı kurucu üyesi Abdullah Öcalan'ın getirilmesi incelenmiştir. Son bölümde ise, terörün Türkiye'ye medya ve basın yayın yoluyla ülkemize sosyolojik ve psikolojik yönden etkilerinin yansıması analiz edilmiştir. Yapılan çalışma sonucunda, Terör örgütü eylemlerinin psikolojik savaş olarak topluma yansıması acıları da beraberinde getirmiş, sosyal problemler ve psikolojik problemler toplumu olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. ; PKK terrorist organization has set up organizations in Turkey between 1984 and 2018. Violent terror attacks still continue today. PKK has managed gain support from foreign actors depending on its ability to form international bonds. It is obvious that society felt threatened by the actions of the terrorist group which used violence and intimidation as a tool. Security forces have fought a succesful battle against thi organization however has suffered many casualties. Moreover, fight against terror should not only be through the work of security forces but with the conciousness to act in unison with every layer of the society. It is important to take into consideration: military, political, cultural, economics, international diplomacy and social factor when dealing with terrorism. The aim of this work and explainining what terrorism is looked at in the first part of this work. In the second part, PKK's relationship with international actors and how Abdullah Ocalan, the leader of PKK, was brought to Turkey was examined. In the last part, terror's psychological and sociological effect on Turkey through media was looked at. In this study, it has been seen that the acts of terrorist organization as a psychological war have brought the pain to the society and social problems and psychological problems negatively affect the society.
BASE
Bu tez çalışmasında çok partili hayata geçişten günümüze Türk seçmeninin parti tercihlerini etkileyen sosyal ve kültürel etkenler üzerinde durulmuştur. Seçmenin genel seçimlerde sergilediği tutum ve oy verirken hangi faktörlerden etkilendiği, bir dizi akademik ve bilimsel araştırmadan yararlanılarak değerlendirilmiştir. Seçmenin tercihlerinde en az sosyal faktörler kadar kültürel faktörlerin de etkili olduğu varsayımıyla siyasi kültür olgusu seçmen tercihleriyle ilişkilendirilmeye çalışılmış ve Türk siyasi kültürünün baskın yönlerine yer verilmiştir. Türk seçmeninin bazı istisnalar dışında tercihinin Demokrat Parti ve onun devamı niteliğinde kabul edebileceğimiz "sağ" partilerden yana olduğundan hareketle, bu tutumun nedenlerine değinilmiştir. "Sol" partilerin de kronikleşen seçim başarısızlıklarının nedenleri ortaya çıkarılmaya çalışılmış ve "sol" un Türkiye'deki mevcut durumunun nedenleriyle ilgili olarak dışsal etkenlerden çok, sol hareketin kendi içindeki eksikliklere, yanlışlıklara değinilmiş ve yorumlar yapılmıştır. ; In this study I focus on the social and cultural effects on the political party preferences of the Turkish electorate from the transition to the multiparty era until today. I review the academic researches regarding the factors that affect the attitudes and the voting behavior of the electorate during the general elections. In order to associate the political culture phenomenon with the preferences of the electorate, I assert the dominant features of the Turkish political culture. I investigate the reasons why for the Turkish electorate attitudes are in favor of the right wing parties that share the same political roots with the Democrat Party. Thereby, I introduce the reasons of the chronical failure of the left wing parties by investigating the flaws in the left wing movement in Turkey.
BASE