Sanayi Devrimi ertesinde buhar gücünden faydanalanan teknolojiler deniz ve kara ulaşımında devletlerin menzillerini ve coğrafi vizyonlarını devrimsel bir biçimde değiştirdi. Geleceğe yönelik yapılan bu değişimler sadece tek bir alanda gerçekleşmedi. Askeri teknolojilerdeki hızlı gelişmenin eşliğinde devletler imkanları dahilinde güçlerini sınırlarının çok ötesine taşıma yeteneğine sahip olduklarında, coğrafyayı siyasal ve stratejik olarak yeniden yorumlamaya başladılar. Özellikle 19. Yüzyılın sonunda bu yorumlar emperyal jeopolitiğin yükselişini temsil etti.
1815'ten sonra Avrupa'nın büyük güçleri arasında başat statüsünü pekiştiren Rusya, 19. yüzyılın devamında üç emperyal coğrafyada aktive oldu. Bu coğrafyalar Avrupa, Balkanlar-Osmanlı İmparatorluğu ve Asya olarak belirginleştiler. Çarlığın bu üç coğrafyada izlediği stratejiler savunma ile yayılma arasında değişiklik gösterdi.
Rus Çarlığının üç emperyal coğrafyadaki aktivasyonu, karar alıcıları çevreleyen entelektüel alanda da jeopolitik düşüncelerin canlanmasını sağladı. Rus kültürel ve tarihsel birikimlerinden de beslenen bu düşünceler Rus Çarlığının emperyal politiğini oluşturdu.
Bu makalenin amacı Rus Çarlığının 19. Yüzyıldaki stratejisi çerçevesinde Çarlık Rusya'sının jeopolitik düşüncesini analiz ederek tanıtmaktır.
Dünya son bir asırdır demokrasi ve siyasal sistemlerin demokratikleşme konusunu derinlemesine araştırmaktadır. Araştırma yapılırken bu konunun gerekli olup olmadığı üzerinde, ülkelerin nasıl demokratikleştirilmesi gerektiği üzerine yoğunlaşmaktadır. Bununla birlikte demokratikleşme ve demokratikleştirme konusunda Batılı ülkelerin ciddi bir misyona sahip oldukları ise pratikte genel kabul görmüş bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Bu çerçevede İslam dünyası ülkeleri sürekli olarak demokratikleşme konusunda bir istisna olarak değerlendirilmekteydi. Hatta İslam ve demokrasinin uyumsuzluğu konusunda sayısız eser neşredilmiştir. 21. yüzyıla kadar bu ülkelerde yukarıdan aşağı bir modernleşme süreci yaşanılmıştır. Fakat son 20-25 yıldır bölge ülkelerinde tabandan yukarıya bir özgürlük/demokrasi hareketi başlamıştır. Buna karşılık devletlerin baskı aygıtları karşı bir reaksiyon ile gerçekleştirdikleri darbeler ile bu hareketlenmeleri engellemektedir. Bu darbeler, dünyanın demokrasi bayraktarlığını yapan ve demokrasiyi destekleyen Batı dünyasında ya sessizlikle ya da zımni destekle karşılık bulmaktadır. Bu durum Batı dünyasında bir paradoksa sebep olurken bu paradokstan çıkmak için 'demokratik darbe' kavramsallaştırması ile bir çelişkinin de içine düşmektedir. Bu çalışma bu kavramsallaştırmayı ve Batının demokrasi paradoksunu analiz etmektedir. ; In the last century, researchers are increasingly interested in examining democracy and democratization of political systems. During the research process, the focus was on how the countries would be democratized instead of dealing with the necessity of democracy. At the same time, it is believed that democratization became one of the main parts of the mission of Western countries on the other part of world. In this framework, Islamic world countries have been constantly considered as an exception to this democratization process. For this reason, numerous works have been published on the incompatibility of Islam and democracy. As it's known, in the last century, these ...
The peace settlement on 26 November 2016 – in between the Colombia Government and Revolutionary Armed Forces of Colombia (hereafter, FARC), overcame the half-century civil war and insecurity environment in Colombia. Thanks to the democratic discourse and efforts to transform the friend-enemy relationship into the rival relationship, the peace process has gained importance in terms of political science and democracy. Furthermore, the peace process not only comprises the peace with FARC but also refers to a comprehensive democratic transformation which calls all the elements to cause antagonisms in the country to agonism. This thesis aims to analyze the conflict and peace processes in Colombia relied on radical democracy theory of Ernesto Laclau and Chantal Mouffe. This study pays particular attention to the radical democratic potential of the conflict and post-conflict transformation process in Colombia consisted on the terms such as antagonism, agonism, friend-enemy, articulation, discourse, collective identity, chain of equivalence, subject positions put forward by this theory. The first chapter puts forth a historical background in Colombia based on Mouffe's conceptual distinction between 'political' and 'politics'. Afterward, legal regulations of the peace process will be detailed. The thesis discusses the argument that Colombia has the potential for transforming social antagonisms to agonism. Yet, the failure to ensure social cohesion constitutes a major obstacle to the transition to adversary politics. It can be observed that the radical democratic transformation based on the peace process in Colombia triggered social antagonism. This study upholds that there is a corresponding paradox to the paradox which is assumed to be in liberal democracy among the ontological and practical propositions of radical democracy because of the incompleteness of society. ; Kolombiya'da yarım yüzyıldır süren iç savaş ve güvensizlik ortamı, Kolombiya Hükümeti ile savaşın ana karakteri olan Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) adlı örgüt arasında 24 Kasım 2016 tarihinde imzalanan barış anlaşması ile sona ermiştir. Yarım yüzyıllık düşmanlığı bitiren bu anlaşma sürecinde yaşanan demokratik açılımlar ve dost-düşman (friend/enemy) ilişkisinin rakip ilişkisine dönüştürülerek politik alana çekilmesi yönündeki çalışmalar bu süreci siyaset bilimi ve demokrasi çalışmaları literatürü açısından önemli bir noktaya taşımıştır. Diğer yandan bu anlaşma süreci sadece FARC ile barışmayı kapsamayıp, ülkede antagonizmalara sebep olan tüm unsurları agonizmaya çağıran topyekûn bir demokratik dönüşüm süreci olması nedeniyle de ön plana çıkmaktadır. Bu tezin amacı Kolombiya'da yaşanan çatışma ve anlaşma sürecini Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe'un radikal demokrasi teorisine ait kavramları kullanarak analiz etmektir. Çalışma, bu teorinin ortaya koyduğu antagonizma, agonizma, dost-düşman, eklemlenme, söylem, kolektif kimlik, eşdeğerlik zinciri, özne konumları gibi kavramları kullanarak Kolombiya'daki çatışma ve çatışma sonrası dönüşüm sürecinin radikal demokratik potansiyelini anlamayı amaçlamıştır. Mouffe'un yaptığı siyasal ve siyaset ayrımından yola çıkarak öncelikle Kolombiya'daki tarihsel arka plan incelenmiş sonrasında anlaşma sürecine ait yasal düzenlemeler ele alınmıştır. Tezin temel argümanı Kolombiya'da toplumsal antagonizmaların agonizme dönüşmesi için gerekli potansiyelin var olduğu ancak toplumsal bütünlüğün sağlanamamasının hasım politikasına geçiş için büyük bir engel oluşturduğudur. Kolombiya'da son barış süreci ile yaşanan radikal demokratik dönüşüm hamlelerinin toplumsal antagonizmaları tekrar tetiklediği görülmüştür. Toplumun kapanımsızlığı dolayısı ile radikal demokrasinin ontolojik ve pratik önermeleri arasında liberal demokraside olduğu varsayılan paradoksa benzer bir paradoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.