Suchergebnisse
Filter
37 Ergebnisse
Sortierung:
Çatışma Çözümleri ve Uzlaşma Süreçlerinde Kimlik: Suriye'de Mezhepsel Kimlikler ve Çatışma Sonrası Suriye; Identity in Conflict Resolution and Reconciliation: Sectarian Identities in Post-Conflict Syria
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 14, Heft 1, S. 49-77
Suriye çatışma çalışmaları literatüründe yer bulan önemli örneklerden birisidir. Suriye'deki olayların çok sayıda sebebi mevcut olsa da mezhepsel kimlikler, bu kimliklerle bağlantılı gelişen materyal kazanımlar ve bunun etrafında şekillenen bir çatışma döngüsü göze çarpmaktadır. Suriye'deki şiddet sona erdiğinde ya da farklı bir biçime dönüştüğünde çatışma öncesi ve sırasında olduğu gibi çatışma sonrası süreçlerde de kimlik vurgusu ve mezhepsel kimlikler, siyasi ve toplumsal hayatta yer bulmaya devam edecektir. Bu nedenle çatışma sonrası çözüm ve uzlaşma gibi süreçlerinin gerçekleştirilmesi ve bu süreçlerde kimliklerin ve kimlik dönüşümlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Ülkede kimliklerin araçsallaştırılarak çatışma unsuru haline getirilmesinin önüne geçilmesi önem arz etmektedir. Bu süreçler ülkede hakiki anlamda barışın gelmesi ve şiddetin tekrarlanmaması için gereklidir. Çatışma çözümleri ve uzlaşma literatüründe somut çözümlerle beraber kimlik dönüşümlerinin gerçekleştirilmesi en çok bahsedilen konulardan birisidir. Bu süreçler uygun şekillerde gerçekleştirilmezlerse şiddetin belli dönemlerde tekrar eden döngüsel bir niteliğe bürünmesi sık rastlanan bir durumdur. Çalışmada Suriye'deki mezhepsel kimlikler, çatışma sonrası beklenen çözüm ve uzlaşma süreçlerinde kimliğin yeri ve kimlik dönüşümleri ile olası toplumsal uzlaşma yaklaşımlarından bahsedilecektir.
THE RUMP YUGOSLAVIA CONUNDRUM OF THE WEST: THE CHANCE OF CONSOCIATIONAL DEMOCRACY IN THE POST-CONFLICT SOCIETIES
In: Milletlerarası münasebetler türk yıllığı: The Turkish yearbook of international relations, S. 001-021
2003 sonrası dönemde Irak'taki şii-sünni çatışması: İç ve dış aktörlerin rolü ; The shiite-sunni conflict in the post 2003 period in Iraq: The role of internal and external actors
Bu çalışmada, Ortadoğu'nun en önemli ve oldukça sorunlu ülkelerinden birisi olan Irak'ta, 2003 sonrası günyüzüne çıkan Şii-Sünni çatışmasının iç ve dış aktör analizini yapılacak ve bu durumun yerel, bölgesel ve uluslararası yansımaları değerlendirilecektir. Ayrıca söz konusu çatışmanın doğru ve net bir şekilde kavramak ve açıklamak için Irak'ın siyasal, toplumsal güvenlik, ekonomik ve kültürel açıdan nasıl bir durumda olduğunun akademik seviyede incelenmesi yapılacaktır. Çalışma, üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Şii-Sünni çatışmasının kavramsal çerçevesi değerlendirilecektir. İkinci bölümde, Irak'taki bu çatışmanın siyasi tarih bağlamda analizi yapılacaktır. Üçüncü bölümde, 2003'ten günümüze kadar iç ve dış aktörlerinin bu çatışmaya doğrudan ve dolaylı etkileri ele alınacaktır. Sonuç bölümünde ise, genel olarak çatışma değerlendirilecek ve çatışma disiplini ışığında uygun ve mümkün olan öneri ve stratejiler sunulacaktır. ; In this study, the analysis of internal and external actors of the Shiite-Sunni conflict in the post-2003 period in Iraq, which is one of the most important and problematic countries of the Middle East, will be done. The local, regional and the international reflection of this situation will also be evaluated. In addition, the political, social, security, economic, and cultural situation of Iraq will be examined at academic level to understand and explain the conflict clearly. The study consists of three main parts. In the first part, the conceptual framework of the Shiite-Sunni conflict will be evaluated. In the second part, the conflict in Iraq will be analyzed in the political history context. In the third part, the direct and indirect effects of the internal and external actors that are experiencing up to the present day from 2003 on this conflict will be discussed. In conclusion, the conflict will be evaluated generally and appropriate and possible suggestions and strategies will be presented in the light of conflict discipline.
BASE
Soğuk savaş sonrasında Afrika'daki çatışmaların önlenmesi : Afrika barış ve güvenlik mimarisi ve Darfur krizi örneği ; Prevention of post cold war conflicts in Africa : African peace and security architecture and Darfur crisis instance
Soğuk Savaş sonrasında Afrika'da demokratik normların gelişmesine ilişkin önemli ilerlemeler sağlanmasına rağmen; kıtadaki silahlı çatışmalar günümüze kadar süregeldi. Son yirmi yıl içinde birçok Afrika ülkesinde uyuşmazlık nedenleri ulusal güç, ideoloji, otonomi, ayrılık, toprak/bölge, doğal kaynaklar ve diğer nedenler olarak kategorize edilebilecek şiddetli çatışmalar yaşandı. Afrika Birliği Örgütü, Afrika'nın entegrasyon sürecinde 1963'de kuruldu ve 2002'deki dönüşüm sonrasında anılan örgüt yerini Afrika Birliği'ne bıraktı. Her iki kuruluşun barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik yapılanmaları ve yaklaşımları farklılık göstermektedir. Afrika Birliği Örgütü'nün öncelikli hedefleri; "Afrikalı" kimliğin güçlendirilmesi, kıtada sömürge yönetimi altındaki ülkelerin özgürlüklerini elde etmelerinin sağlanması ve Afrika'nın entegrasyonu olarak belirlendi. Afrika Birliği ise, önceki baskın prensip kıtadaki devletlere "müdahale yok" yerine, Kurucu Yasa'da belirtilen koşullarla uyumlu olarak müdahaleye olanak veren "ilgisizlik yok" prensibini kabul etti. Barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabaların sonucunda oluşturulan Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisi, 2002'den itibaren fonksiyonel hale geldi. Afrika Birliği, kıtadaki bölgesel ekonomik topluluklardan güvenlik alanında yararlanarak; bunların Mimariye entegre edilmesini amaçlamaktadır. Bu çalışmada Afrika'nın entegrasyon sürecinde barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabalar, kıtada görülen silahlı çatışmalar ve örnek olay bağlamında Darfur krizi analiz edilmekte; kolektif savunma ve güvenlik anlayışıyla oluşturulan Afrika Barış ve Güvenlik Mimarisinin kapasitesi yorumlanarak yetersizliğinin giderilmesine yönelik çözümler önerilmektedir. ; Although important progress regarding development of democratic norms has been maintained in Africa after Cold War, armed conflicts on the Continent have been held until nowadays. Violent armed conflicts, dispute reasons of which are categorized such as national power, ideology, autonomous, secession, territory, natural resources and others have been witnessed in most of African countries in the last twenty years. In the integration process of Africa, the Organization of African Unity (OAU) was established in 1963 and after transformation in 2002 the aforementioned organization left its place to African Union (AU). Structures and approaches of both organizations towards maintaining peace and security show diversities. The primary objectives of OAU were defined such as strengthening of African identity, acquiring independence of countries, which were under colonial administration and integrating Africa. In regards to AU, instead of former dominant principle "non intervention" to the countries on the Continent, AU adopted "non interference" principle, which provides intervention possibility in line with mentioned conditions in the Constitutive Act. African Peace and Security Architecture (APSA), which was constituted as a result of seeking efforts towards maintaining peace and security, has become functional since 2002. AU aims to integrate Regional Economic Communities (RECs) on the Continent into APSA by making use of RECs in the field of security. In this study, efforts towards ensuring peace and security in the process of African integration; armed conflicts on the Continent and Darfur crisis, as a case study, are analyzed; capacity of APSA, which was established with the understanding of collective defense and security approach, is commentated and solutions to overcome its insufficiency recommended.
BASE
Siyasal iletişim bağlamında asker-siyaset ilişkileri: 'Vesayet'ten 'kurumsal çatışma'ya 'normalleşme' süreci ; Military-politics relations in context of political communication: The "normalization" process from "tutelage" to "ınstitutional conflict"
Türkiye'de pek çok darbe ve antidemokratik sürece şahitlik eden asker-siyaset ilişkilerini, 1960'a kadar vesayet, 2007'ye kadar kurumsal çatışma, sonrasını ise normalleşme kavramlarıyla tanımlayan bu makale, öncelikle ordu ile siyasal iktidar arasında ilişki boyutundan iletişim boyutuna geçilmesini demokrasi lehine bir kazanç olarak kabul etmektedir. Devlet içi bürokratik kanallarla da hızlanan siyasal iletişim süreci hem bir normalleşme eğilimini başlatmış, hem de tarafların birbirini daha iyi anlayarak demokrasi, ekonomik refah, kalkınma, sivil toplum gibi ortak paydalarda buluşmasını hızlandırmıştır. 2003 yazında MGK Genel Sekreterliği'nin yapısında meydana gelen değişiklikler, Nisan 2007'deki e-muhtıraya hükümet tarafından verilen tepki, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ve sonrasında Genelkurmay Başkanlığı'nın Millî Savunma Bakanlığı'na bağlanması sivil ve iyimser bir yaklaşımla, 'kurumsal çatışma' döneminin sonu-'normalleşme' sürecinin işaretleri olarak değerlendirilmektedir. Halen devam eden normalleşme eğiliminin medya, sivil toplum kuruluşları ve kamusal mekanizmalar üzerinden işlemeye başlayan siyasal iletişim süreçlerinin de etkisiyle demokratikleşme yönünde seyrettiği ileri sürülmektedir. ; This article, which defines the military-politics relations in Turkey, which have witnessed numerous coups and anti-democratic processes, as tutelage until 1960, as institutional conflict until 2007 and as normalization thereafter, acknowledges the transition from a relationship into communication between the military and the political power as a gain for democracy. The political communication process, which has gained momentum via bureaucratic channels within the state, has initiated a normalization trend while also accelerating the course in which the parties better understood each other and met on common grounds such as democracy, economic welfare, development and civilian society. The changes made in the structure of the Secretariat General of the National Security Council in 2003, the government's reaction to the ememorandum in April 2007, the attachment of the General Staff to the Ministry of National Defense following the July 15 coup attempt staged by the Fetullah Terrorist Organization (FETO) are, in a civilian and optimistic approach, viewed as signs indicating to the end of the "institutional conflict" era and to a "normalization" process. The article proposes that the ongoing normalization trend advances towards democratization as a result of the political communication processes which have begun to work via media, civilian society organizations and public mechanisms.
BASE
Yerel yönetimlerin ve birliklerinin uluslararası alanda konumu ve ulusal dış politika ile ilişkiler
Anahtar Kelimeler:Yerel Dış Politika, Paradiplomasi, Şehirler DiplomasisiYEREL YÖNETİMLERİN VE BİRLİKLERİNİN ULUSLARARASI ALANDA KONUMU VE ULUSAL DIŞ POLİTİKA İLE İLİŞKİLERİ ÖZETYerel yönetimlerin ve bunların birliklerinin artan yoğunlukla uluslararası ilişkiler alanında aktif oldukları gözlemlenmektedir. Yerel yönetimlerin "uluslararasılaşmasının" sebeplerine dair yaygın olan açıklama, bu olgunun, küreselleşme sürecinde ulus-devletin zayıflaması ve yerel düzey ile uluslararası/küresel düzey arasında doğrudan yoğun ilişkilerin kurulması sonucunda geliştiği şeklindedir. Bu görüş, bir yandan ulusal düzeyin bu süreçlerin gelişimindeki kilit rolünü, diğer yandan demokratikleşme sürecinin esas etkisini göz ardı etmektedir. Yerel yönetimlerin uluslararası alanda aktif olmalarını sağlayan âmil, demokratikleşme ve küreselleşme gibi iki farklı ve paralel olguların müşterek etkisidir, yani demokraselleşme olgusudur. Demokratikleşmenin teşvik ettiği yerinden yönetim sayesinde (yurtdışı çalışmaları konusunda da dâhil olmak üzere) yetkileri artan, küreselleşme ile yurtdışındaki aktörlerle etkileşimi yoğunlaşan ve karşılıklı bağımlılığı artan yerel yönetimlerin uluslararası ilişkileri gittikçe profesyonelleşmektedir. Tezde, demokratikleşmenin meşrulaştırdığı, küreselleşmenin ise kolaylaştırdığı yerelin uluslararasılaşması olgusunda ulusal düzeyin rolü ve etkisi incelenmiş ve onun bu gelişmedeki "gönüllü mağdur" konumu açıklanmıştır. Ayrıca uluslararası alanda yerel yönetimler ve birlikleri ile ulusal yönetimin eylemlerinin karşılıklı etkileşimi ve yerel aktörlerin egemenlik ile ilişkisi incelenerek bir sınıflandırma önerilmiştir. Yerel dış politikanın ulusal dış politika ile örtüşmesinin, ayrışmasının ve çatışmasının sebepleri irdelenmiştir. Yerel yönetimlerin uluslararası alanda yetkilendirilmeleri ile ilgili benimsenen farklı yaklaşımlar tanıtılmıştır. Son olarak, bu bulguların ışığında Türkiye'de aktif ve verimli bir yerel dış politikanın gelişmesi için bazı düzenlemeler önerilmiştir. Keywords : Local Foreign Policy, Paradiplomacy, City Diplomacy THE POSITION OF LOCAL GOVERNMENTS AND THEIR ASSOCIATIONS IN THE INTERNATIONAL ARENA AND THE RELATIONSHIP WITH THE NATIONAL FOREIGN POLICY ABSTRACTLocal governments and their associations are increasingly active in international relations. A widespread explanation of the causes of the "internationalization" of local governments attributes it to the effect of the globalization, due to which nation-states are weakened and an intense direct interaction occurs between the local and international/global levels. Such approach overlooks, on one side, the crucial role of the national level in these processes and, on the other, the essential effect of the democratization. It is the cumulative effect of two distinct and parallel processes that are the democratization and the globalization that renders local governments active internationally, such combined effect being termed here as democrabalization. The international relations of local governments display growing professionalization as they are more and more empowered (including in implementing international activities) through decentralization in the context of overall democratization process, and as they face increasing interaction and interdependence with foreign actors in the context of globalization. As to the role and the impact of the national government on the internationalization of local governments, a phenomenon which is legitimized by the democratization and facilitated by the globalization, its position has been defined as of an "intentional looser". The study also examines how actions of national governments and of local governments and their associations correlate in the international sphere; it analyses the relationship of local actors with the sovereignty and proposes a certain classification. The reasons of convergence, divergence and conflict between local foreign policy and national foreign policy are scrutinized. Different approaches of empowerment of local governments in the international field are explained. Finally, in the light of the findings some suggestions for necessary arrangements are made for the sake of the development of an active and efficient local foreign policy in Turkey.
BASE
Kadınların Şiddetteki Rolü ve Birleşmiş Milletler'in Kadın, Barış ve Güvenlik Gündemi; Women's Role in Violence and UN Women, Peace, and Security Agenda
In: Alternatif politika: Alternative politics, Band 16, Heft 1, S. 1-30
ISSN: 1309-0593
The UN's Women, Peace, and Security (WPS) agenda emphasizes women's victimhood and peacemaking roles. However, women participate in two-thirds of armed movements and affect conflict outcomes in unique gendered ways. This article argues that excluding female perpetrators from the WPS agenda generates new insecurities for them and broader societies. By highlighting women's contribution to perpetuating conflict, I propose a framework to incite policymakers to view women's empowerment as a mainstream security concern and implement policies aligned with the goals of the UN WPS Agenda. First, I explore reasons to avoid reinforcing gender norms that portray women as victims and peacemakers. These reasons encompass assessing: 1) women's contributions to armed organizations, 2) their exclusion from post-conflict rehabilitation programs, 3) the limited visibility of human rights violations by women and the underrepresentation of male civilians as victims, and 4) "saving vulnerable women" rhetoric as a justification for Western power involvement. Then, I examine gender inequality as a fundamental cause enabling these factors, underscoring the need to regard gender inequality and traditional gender norms as central security concerns.
Siyasal rejimler ve yerel katılım karşılaştırmalı bir değerlendirme
Demokrasinin yaygın tanımı onun halk tarafından yönetim olduğu biçimindedir. Sosyo-ekonomik gelişme ve modernleşme ile demokratikleşme arasında çok sayıda bağlantı bulun-maktadır. Bu nedenle, gelişmiş Batı ülkelerinin çoğunlukla demokratik ülkeler olduğu görül-mektedir. Evrensel bir ilke olarak, modern demokratik devlette halk, temel haklara ve devlet yönetimine katılma hakkına sahiptir. Ancak, yapılan demokratik reformlara karşın, yönetilen-lerin karar alma sürecine katılmasında önemli sorunlar bulunmaktadır. Diğer tarafta ise, totaliter rejimlerin devlet ideolojisini ve totaliter devletin yapısını koru-mak adına katılma kanallarını kullanabildikleri de görülmektedir. Demokratik olan ve olma-yan rejimlerde katılım ne anlama gelmektedir? Katılım açısından küreselleşme ve post-modernizmin etkileri nelerdir? Bu çalışma, demokratik ve totaliter rejimleri (Fransa ve Çin örneğinde) katılım, devlet-yurttaş ilişkisi ve diğer yönlerden karşılaştırmayı amaçlamaktadır. ; The most agreed definition of democracy is it's being an administration ruled by the peo-ple. There are considerable relationship among socioeconomic development, modernization and democratization. For that reason, western developed countries mostly have democratic institutions. We know that, people must have rights and ways of participation in government in democratic societies. But, in spite of all democratic reforms being held, there are ways to go regarding people's participation into the policy making process. On the other side, however, it can be seen that totalitarian regimes are using all participa-tion channels in order to keep the state-ideology and structure of the totalitarian state alive. What is the meaning of participation in the democratic and non-democratic states? What are the affects of globalization and post-modernism on the participation process? This study aims to compare democratic and totalitarian regimes (i.e. France and China) in regards to people's participation, state-citizen relationships and other related aspects.
BASE
Balkanlarda işbirliği : soğuk savaş sonrası döneme ilişkin bir analiz
BALKANLARDA İŞBİRLİĞİ:SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEME İLİŞKİN BİR ANALİZSoğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası işbirliği, uluslararası ilişkiler teorisinde yer alan realizm ile neoliberal kurumsalcılık ekolleri arasında sürdürülen önemli bir tartışma konusudur. Realistler, Soğuk Savaş sonrası dönemde, önceki dönemlere göre değişen bir olmadığını belirterek, anarşinin uluslararası sisteme hakim olduğu savından hareketle, işbirliğinin mümkün olmadığını iddia etmektedir. Öte yandan neoliberal kurumsalcılar ise Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte uluslararası işbirliğinin önündeki engellerin kalktığını savunmaktadır. Balkanlarda işbirliğinin incelendiği bu çalışma, her iki paradigmanın bakış açıları dikkate alınarak, uluslararası işbirliğinin Soğuk Savaş sonrası dönemde bölgede nasıl şekillendiğinin bir analizidir. Balkanlarda işbirliği üç analiz düzeyi ile işlemselleştirilmiştir: Bölgesel aktörler olarak Türkiye ve Yunanistan'ın Balkanlar özelinde dış politikaları ve bölgesel işbirliğine katkıları, bölgesel işbirliği girişimleri,Yugoslavya'nın dağılmasının ardından ortaya çıkan Bosna-Hersek'teki savaş özelinde Balkanlardaki çatışmalar karşısında uluslararası işbirliğinin durumu. COOPERATION IN THE BALKANS:AN ANALYSIS in the POST-COLD WAR CONTEXTThe international cooperation in the post-Cold War period is under discussion among realists and neoliberal institutionalists. Realists argue that the international cooperation is still not possible in the post-Cold War period in which the anarchy is still dominant and nothing has changed in the 1990s compared with the previous eras. Neoliberal institutionalists, on the other hand, argue that the new era in the international politics has created such an atmosphere that actors in the system are able to cooperate in order to maximize and realize their common interests. This study analyses the cooperation in the Balkans in the post-Cold War context. The analysis has been explored within the framework of the debate between realist and neoliberal institutionalist approaches to the international cooperation. The cooperation in the Balkans in the post-Cold War period has been operationalized through three analysis-levels in this study: First of all, the cooperation in the Balkans is analysed within the framework of region-oriented foreign policies of the powerful regional actors, that is to say, Turkey and Greece. The rivalry in the Balkans between Turkey and Greece, a new dimension in their foreign policies in the 1990s, is reviewed as one of the factors that facilitate the cooperationin the Balkans. Secondly, regional initiatives, emerged in the 1990s as to promote cooperation among the Balkan states are examined. Finally, international cooperation is discussed by taking into consideration of the role of international community during the Balkan conflicts in the post-Cold War period, particularly, Bosnian War in 1991-1995.
BASE
AKP dönemi Türk dış politikasının analizi: bölgesel çatışmalarda dış politika söylemi
ÖZETBu tez, Adalet ve Kalkınma Partisi dönemi dış politikasının söylemler üzerinden nasıl inşa edildiğini temel alan kavramsal çerçeveden hareketle, AKP yönetici elitinin Türk dış politikasında ortak tarihi ve kültürel referanslar üzerinden ürettikleri "düzen kurucu" ve "sorun çözücü" söylemin bölgesel çatışmalarda nasıl yorumlanarak inşa edildiğini araştırmaktadır. Bu çerçevede, 2008 yılındaki "Gürcistan-Rusya Savaşı" ile 2008 "İsrail ile Filistin arasında yaşanan Gazze Savaşı" örnek olayları çerçevesinde bir araştırma yapılmıştır. Araştırma konusu olarak bu iki ayrı bölgesel çatışmanın seçilmesinin nedeni, aynı dönemlerde birkaç ay arayla ancak birbirlerinden farklı bölgesel coğrafyalarda yaşanan krizlere karşı Türkiye'nin "sorun-çözücü" ve "düzen kurucu" söylemlerinin işlerliğinin nasıl yansıtıldığını anlamaya çalışmak olmuştur. Bu amaçla ilk olarak, Dış Politika kavramı incelenmiş ve Dış Politika Analizinin tarihsel gelişimi ortaya konulmuştur. Temel olarak birey, devlet, sistem olmak üzere üç analiz düzeyine değinildikten sonra, yöntem olarak söylem analizi yapılacağı için temel analiz düzeyi birey olarak ele alınmıştır. Ancak, söz konusu bireylerin rasyonel varsayılması, sosyal bağlamdan kopuk, inanç, algılama, istek gibi nitelikleri görmezden gelinerek mekanik bir sürecine oturtulması sonucunu da beraberinde getirebilir. Bu sebepten, birey odaklı analiz temele alınmakla beraber, sosyal yapıları da bir ölçüde analize dahil eden bir yaklaşım ortaya konulmuş, birey düzeyinin başat olduğu çok düzeyli yaklaşım izlenmiştir. Kuramsal zeminde Dış Politika çalışmalarını anlamak adına ise Realizm, Liberalizm, İnşacılıktan bahsedilmiş, teorik çerçeveyi ise sosyal olgu olarak tanımladıkları dış politikayı dilsel analizler üzerinden inceleyip anlayan Post-Yapısalcılık oluşturmuştur.Daha sonra bu kavramsal çerçeveden hareketle, AKP'nin bir parti olarak dış politika konusunda hangi söylemler üzerinde durduğu ve söylemler altında nasıl bir tutum izlediği araştırılmıştır. İlk olarak Türkiye'nin AKP döneminde "değiştiği" varsayılan dış politikasında kendine hangi rolleri biçtiği, bu rollerin toplumun değişik kesimlerinden kabul görmesi için hangi söylemsel pratiklerin kullandığı ortaya çıkartılmıştır. Ardından, post-yapısal söylem analizi yöntemiyle, Gürcistan ve Gazze krizleri bağlamında, dış politika yapıcı elitlerinin ürettikleri söylemle kavramlaştırma, benzetme, ötekileştirme veya metaforları kullanarak çatışmaların nasıl algılanacağını belirlediği ve iletişimi kendi belirledikleri söylem üzerinden yürüttükleri tespit edilmiştir. Sonuç olarak, araştırılan örnekler, uluslararası aktörler arasındaki ilişkilerin ve uluslararası konjonktürün Türkiye'nin dış politika tepkilerini şekillendirmede oldukça etkili olduğunu ve söylemsel düzenlemelerin kurucu söylemden nispeten bağımsız olduğunu göstermiştir.ABSTRACTWith the conceptual framework based on how foreign policy was constructed by discourses during JDP term, this thesis analyses how "problem-solver" and "order-builder" discourses, which were designed on common historical and cultural references by JDP ruling elite, were constructed in regional conflicts by interpretation. In this context, Georgia-Russia War (2008) and Gaza War between Israel and Palestine (2008) were researched as a case study. The reason and the aim of choosing of these two different regional conflicts as a research topic is to understand how "problem-solver" and "order-builder" rhetorics were formed and reflected in those two regional conflicts which emerged out in different regional geographies almost in the same period. For this purpose, firstly, the concept of Foreign Policy was defined and the historical development of Foreign Policy Analysis was analysed. After mentioning three levels of analysis as individual, state, and system, the basic level of analysis was taken as an individual since discourse analysis would be applied as a method. However, the assumption of the individual as a rational actor could bring about a result of fitting into a mechanical process through ignoring such qualities as social context, belief, perception and desire. Therefore, although individual level of analysis will be centered on, it was put forward an approach involving analytical analysis of social structures in a certain extent; and a multi-level approach was conducted in which the individual level was the principal one. In order to understand foreign policy studies, Realism, Liberalism, Constructivism were mentioned, and as a theoretical framework Post-Structuralism was used which examines and understands the foreign policy as social phenomena through linguistic analysis.Then within this framework, JDP's foreign policy discourses and its attitude under those discourses were examined. Firstly, it was found out that which roles were designed for foreign policy that was considered as "changed" under JDP rule , and which discursive practices were used for acceptance from different segments of society. Then, in the context of Georgia and Gaza crises, by using post-structural discourse analysis method, it was understood the fact that the foreign policy-making elites have determined the perception of the conflicts by using conceptions, analogies, otherings, or metaphors in their discourses, and they have conducted communication according to their own discourses. In conclusion, these examples showed that the relations among international actors and the international conjuncture were effective factors in shaping Turkey's foreign policy responses and discursive arrangements were relatively independent from constitutive discourse.
BASE
Afganistan'da 2001 sonrası yeni devlet düzeni ve idari reformlar ; New state order and administrative reforms in Afghanistan after 2001
Bu tezin temel amacı, Afganistan'ın demokratikleşme süreci ve 2001 sonrası yapılan reformların yansımalarını incelemektir. Afganistan'ın Orta Asya'da stratejik bir konuma sahip olmasından dolayı, ülkenin kuruluşundan bu yana defalarca İngilizler ve Ruslar gibi dönemin egemen ülkeleri tarafından müdahale ve işgallere maruz kalmıştır. Bu müdahaleler Afganistan'ın kurumsal anlamda tam ve işleyen bir devlete sahip olmasını engellemiştir.11 Eylül terör saldırısının ardından ve ABD Afganistan'a askeri müdahalede bulunmuş ve ülke Taliban rejimine son vermiştir. 2001'de Taliban rejimi sona erdikten sonra Afganistan'da kurulacak olan yeni sistem ile ilgili başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin katılımıyla pek çok uluslararası toplantılar yapılmıştır. 2001 sonrası yapılan toplantılar neticesinde yaklaşık 40 yıl iç çatışmalar ve dış müdahalenin ardından ülkede uluslararası toplumun desteğiyle yeni bir devlet düzenini temel unsurlarını kurmaya çalışmışlardır. İlk olarak geçici bir hükümet kurulmuştur, ardından anayasa düzenlenip yürürlülüğe girmiştir, ülke tarihinde ilk kez Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış, yıllar sonra milli meclis seçimi yapılmıştır. Bunlarla beraber ülkede insan hakları, kadın hakları, siyasi partiler gündeme gelmiştir. Böylelikle uzun zamandan sonra ülkede kısmende olsa demokratikleşme başlamıştır. Ayrıca güvenlik, sağlık, eğitim, idari ve siyasi reformlar gerçekleşmiştir. Bu reformlar günümüzde de hala devam etmektedir. ; The main aim of the thesis is to examine the reflections of Afghanistan's democratization process and the implications of the reforms that has been made after 2001. As Afghanistan has a strategic position in Central Asia, Since the establishment of the country, it has been exposed to interventions and invasions many times by the sovereign countries such as the British and the Russians. These interventions have prevented Afghanistan from having a fully institutionalized state. Following the 11 September terrorist attacks, US has intervened militarily in Afghanistan and the country ended Taliban regime. After the end of the Taliban regime in 2001, several international meetings were held with the participation of some countries, including the USA, regarding the new system that will be established in Afghanistan. After nearly 40 years of internal conflicts and foreign interventions in the meetings which held after 2001, they tried to establish the basic elements of a new state with international support in the country. First, a provisional government was established, and then editing of the constitution has entered by force, the country made the first Presidential election in its history, after years of national parliamentary election was made.In addition, human rights, women's rights and political parties came to the agenda of the country.In this way, After a long time in the country, although partially encountered in democratization. Also in this study for the development of the country and complement the deficiencies of the state in some areas, reforms have taken place. For example, security, health, education, administrative and political reforms have taken place. These reforms are still continuing until today.
BASE
Turkiye – Sudan Relations in Post-Bashir Era; العلاقات التركية السودانية بعد البشير; Beşir Sonrası Turkiye – Sudan İlişkileri
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 15, Heft 3, S. 197-219
The aim of this study is to scrutinize the diplomatic relations between Turkiye and Sudan post the era of Omar al-Bashir. Historical relations between the Republic of Turkiye, established in 1923 as the successor to the Ottoman Empire, and Sudan have had a positive impact in contemporary times across political, economic, socio-cultural, and security domains. While the relations during the Republican era were relatively limited when Sudan gained independence from Britain, they saw a significant improvement with the administration of Omar al-Bashir and Hasan al-Turabi, who came to power in 1989. Following Turkiye's declaration of "Africa Year" in 2005, Sudan emerged as a prominent country in Ankara's Sub-Saharan Africa policy. Particularly, the African Opening Action Plan initiated in 1998 and the deepening of policies by AK Party governments strengthened relations with Sudan. However, following the overthrow of Omar al-Bashir in 2019, transitional periods and political crises in Sudan have adversely affected Turkiye – Sudan relations. This study will address these relations during this period, initially focusing on political, economic, security, and socio-cultural parameters. Subsequently, the study will examine the causes of the crisis in Sudan and the trajectory of the relations. Findings from the post-Bashir era indicate that despite challenges, the relations between the two countries have endured. Nevertheless, the escalation of internal disputes in Sudan into conflicts casts uncertainty on the future of these relations.
Turkish Foreign Policy toward the Bosnian War (1992-1995): A Constructivist Analysis ; Türkiye ve Bosna Savaşı (1992-1995): İnşaci Kuram Çerçeve-sinde Bir Analiz
Repository: DergiPark Akademik / Turkish JournalPark Academic
The main aim of this essay is to examine the policy adopted by Turkish decision makers toward the Bosnian War between 1992 and 1995. The puzzling question is that why Turkey attempted to play an active role during the war in Bosnia in spite of its internal and external problems at the time. This study argues that the search for a new state identity in the post-Cold War era provided the key to understand Turkish foreign policy towards the Bosnian conflict. It is argued that by developing an active attitude toward the conflict, Ankara was in fact trying to reformulate its former identity, which had been constructed during the Cold War. Turkey was trying to prove that it was still important for Western security in the new era. The study shows that the wars of Yugoslav dissolution witnessed many speeches of Turkish leaders declaring the greatness of the country. This dominant discourse was accompanied by an active foreign policy by the Turkish leaders. At the time Ankara started many diplomatic initiatives to bring the Bosnian issue to the attention of the international community. This study argues that the discourse and foreign policy during the Bosnian War were caused by Turkish leaders’ desire to show Turkey’s still lasting geopolitical signifance to the world. ; Bu çalışmada Türkiye'deki karar alıcıların Bosna Savaşı'na yönelik izledikleri dış politika analiz edilmektedir. Araştırma sorusu Türkiye'nin o dönemdeki mevcut iç ve dış sorunlarına karşın nasıl olup da aktif bir politika izleyebildiğidir. Bu çalışma yeni bir devlet kimliği arayışı sürecinin bu politikada etkili olduğunu savunmaktadır.
27 MAYIS 1960 DARBESİ DÖNEMİ ÇİZGİSEL MİZAH VE DEMOKRASİ ; May 27, 1960 COUP PERIOD CARICATURE AND DEMOCRACY
Demokrasinin tarihini Antik Yunan'a kadar götürmek mümkündür. Ancak modern anlamdaki demokrasinin 18. yüzyılın sonlarından itibaren kısa bir geçmişi bulunmaktadır. Modern anlamdaki demokrasinin en açık tanımını 1864 yılında Abraham Lincoln tarafından verilen Gettysburg Söylevi'nde bulmak mümkündür. Burada Lincoln demokrasiyi "Halkın halk tarafından, halk için yönetimi" olarak tanımlamış ve erdemlerinden dolayı övmüştür. Anthony Arblaster ise demokrasinin çok eskilere dayanan tarihinde birçok farklı anlamlarda ve uygulamalarda kullanıldığını söylemektedir. Demokrasi, insanoğlunun verili tarihinde hep daha demokratik olanı arayan bir idealler manzumesidir. Bu ideaya ulaşmak için toplumlar çaba harcamaktadır. Toplumların demokratikleşme adına harcadıkları çaba ile birlikte çeşitli kırılmalar yaşanmaktadır. Bu kırılmaların onarımı demokrasilerin gelişimine katkı sağlamaktadır. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde askeri darbelere gösterilen reaksiyonlar adeta bir demokrasi imtihanı olarak düşünülmektedir. Bu çalışmada Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde önemli kırılma noktalarından biri olan 27 Mayıs 1960 Darbesi çizgisel mizah perspektifinde sosyolojik açıdan ele alınmıştır. Sürecin anlatımı, çizgisel mizah örnekleri ile desteklenmiştir. 27 Mayıs Darbesini açıklamak için üç dönem belirlenmiştir. Bu dönemler; 27 Mayıs 1960 Darbesi öncesi, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasıdır. Toplamda on bir adet çizgisel mizah örneğine yer verilmiştir. Çalışmada verilerin toplanmasında literatür taraması ve dokümantasyon yöntemi kullanılmıştır. Toplanan verilerin yorumlanmasında ise göstergebilimden ve söylem analizinden faydalanılmıştır. Toplanan verilerin analizinde MAXQDA Nitel Veri Analizi Programı kullanılmıştır. Kullanılan çizgisel mizah örnekleri literatür bilgisi de kullanılarak yorumlanmaya çalışılmıştır. ; The history of democracy came from ancient Greece. However, modern democracy has a short history from the end of the 18th century. The clearest definition of modern democracy can be found in the Gettysburg Discourse in 1864 given by Abraham Lincoln. Here, Lincoln praised democracy for its virtues, which he described as "democracy is the government of the people, by the people, and for the people". Anthony Arblaster says that democracy is used in many different meanings and practices in its history based on the most egregious. Democracy is a vision of ideals that are always seeking more democratic in the given history of mankind. Societies are making an effort to reach this ideal. Various breaks are experienced with the effort of the societies in the name of democratization. The repair of these breaks contributes to the development of democracies. Especially in the developing countries such as Turkey, the reactions that are shown to military conflicts are thought to be a test of democracy. In this study, one of the most important breaking points in the democratization process of Turkey, The coup in May 27, in 1960, was examined from a sociological standpoint in the perspective of caricature. Continuous expression is supported by examples of caricature. Three terms have been set to explain the May 27 Coup. These periods; Before May 27 1960, May 27 1960 and May 27 1960 after the coup. Eleven samples of caricature have been provided in total. Literature search and documentation methods were employed in collection of data. Semiology and discourse analysis were utilized in interpretation of the data collected. MAXQDA Qualitative Data Analysis Software was used in analysis of the collected data. The findings of the study were also construed through usage of literature.
BASE