Suchergebnisse
Filter
186 Ergebnisse
Sortierung:
Post-modern terörizm ve lidersiz direniş hareketleri ; Post-modern terrorism and leaderless resistance movements
Terörizm, günümüzde insanların güvenliğini etkileyen önemli bir kavramdır. Çalışmamızın ilk bölümünde terörizm kavramı, tarihi ve türleri anlatılmıştır. Terörizmin, günümüzde uluslararası kabul gören bir tanımı bulunmamaktadır. Terörizmin tanımıyla ilgili tartışmalar aktarılmıştır. Terörizmin tanımı hakkında bir uzlaşının bulunmayışının nedeni kavramın kendisinin göreceli olmasından kaynaklanmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde terörizm kavramı eleştirel bir perspektiften ele alınarak incelenmiştir. Bir güvenlik tehdidi olan terörizmin abartıldığı görülmüştür. Eski ve Yeni terörizm kavramları eleştirel bir bakış açısıyla karşılaştırılmıştır. Yeni terörizmin aslında yeni olmadığı sonucuna varılmıştır. Terörizm ve sosyal bir kimlik olan din arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Batılı devletlerde din motifli terörizmin anlamının saptırıldığı söylenebilir. Devletlerin terörizme başvurduğu durumlar göz ardı edilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde terörizm ve lidersiz direniş arasındaki ilişki tartışılmıştır. Araştırmalar neticesinde lidersiz direniş kavramının terörizmle ilişkisinin bulunduğu tespit edilmiştir. ; Terrorism is a important term affecting that security of humans at today. The history, types, term of terrorism has been explained in the first part of our study. Terrorism has not been well accepted a definition of international at the present time. The debates with respect to term of terrorism has been cited. The reason of a lack of consensus about definition of terrorism stemmed from the relative nature of the concept itself. The term of terrorism has been analyzed with discussing in the part of second that study from a critical perspective. Terrorism has been seen that exaggerated which is a security threat. The old and new notions of terrorism has been compared with a critical viewpoint. The new terrorism has been concluded that is not becoming new in the reality. The relation between terrorism and as a social identity religion has been analyzed. It can be said that the meaning of terrorism with religious motives has been distorted in Western states. States appealing to terrorism which situations has been ignored. The connection that between terrorism and leaderless resistance has been argued in the part of third that study. As a result of research the concept of leaderless resistance has a relationship with terrorism has been determined.
BASE
Yerel Yönetimden Yerel Yönetişime : Post-Fordizm Bağlamında Yerel Yönetimleri Anlamak ; From Local Government to Local Governance : Understanding Local Governments in the Context of Post-Fordism
1980'lerden itibaren, yerel yönetimler çok önemli bir değişim sürecinden geçmekte ve bu değişim süreci, literatürde bir üst başlık olarak "yerel yönetişim" biçiminde kavramlaştırılmaktadır. Yerel yönetimden yerel yönetişime geçiş, yerel yönetimlere bakış açısı itibariyle bir zihniyet değişimine işaret etmektedir. Fordizmden postFordizme geçiş sürecinin ve ortaya çıkardığı politik ve yönetsel sonuçların analizinin, günümüzde yerel yönetimler açısından yaşanan bu çok boyutlu değişimi daha iyi anlamak için bir fırsat sunduğu, bu çalışmanın arka planında yer alan temel düşüncedir. Bu çerçevede, çalışmanın amacı, Fordizmden post-Fordizme geçiş bağlamında, yerel yönetimlerin örgütsel yapısı, işlevleri, iş görme usulleri ve hareket alanı açısından yaşanan değişimi analiz etmektir. ; The local governments have going through a crucial process of transformation since 1980s and this process is being conceptualized as "local governance" as an umbrella term in the literature. The transition from local government to local governance refers a change in mentality related to local governments. The fact that the analysis of transition process from Fordism to post-Fordizm and the emerging political and administrative outcomes offers an opportunity in order to better comprehend this multidimensional change regarding local government is the fundamental idea in the background of this article. In this framework, the aim of this article, within the context of transition from Fordism to post-Fordizm, is to analyze the actual changes occurring in terms of the organizational structure, functions, procedures and field of action of the local governments.
BASE
Postbürokratik Kamu Yönetimi ve Demokrasi ; Post-Bureaucratic Management and Democracy
DOI:10.17336/igusbd.80098 ; Bu çalışma post bürokrasiyle demokrasinin ilişkisini incelemeyi hedefler. Demokrasi ile bürokrasinin arasındaki temas ne düzeydedir ve post bürokrasi bu ilişkiyi nasıl etkileyecektir? Bunu yaparken de bürokrasi, postmodernizm ve yönetim kavramları incelenmiş ve yeni yönetim anlayışıyla birlikte değişen bürokratik yapı da analiz edilmiştir. Postbürokrasi sayesinde bürokrasinin hantal yapısı değiştirilebilir ve devlet yönetiminde maksimum fayda minimum maliyet analizi yapılabilir. Halkın egemenlik gücüne sahip olduğu bir yönetim şekli olan demokrasi, bürokratik yapı ile siyasal egemenlik mücadelesine girmiştir. Bürokrasi; gücü sınırlandırıldığı, şeffaf, hesap verebilir ve birey odaklı bir hale getirildiği yani postbürokrasiye dönüştüğü sürece demokrasinin gelişimine ve işleyişine fayda sağlayacaktır. ; The question of this study is to analyze the origin of post-bureaucracy and its relationship with democracy. What is the level of connection between bureaucracy and democracy and how will post-bureaucracy affect this relationship? To understand this connection, first of all we had to know the meaning of these concepts, and then we had to analyze bureaucratic structure which is changed by the new management approach. Bulky bureaucratic structure can be changed and maximum benefit at minimum cost can achieved by the help of post-bureaucracy. There is a struggle between democracy which has the power of community, and the bureaucracy which wants to have political sovereignty. If limited bureaucratic structure, more bureaucratic transparency and accountability and more people-oriented management can be provided; then bureaucracy can be post- bureaucracy and can help to democratic process.
BASE
Postbürokratik Kamu Yönetimi ve Demokrasi ; Post-Bureaucratic Management and Democracy
Bu çalışma post bürokrasiyle demokrasinin ilişkisini incelemeyi hedefler. Demokrasi ile bürokrasinin arasındaki temas ne düzeydedir ve post bürokrasi bu ilişkiyi nasıl etkileyecektir? Bunu yaparken de bürokrasi, postmodernizm ve yönetim kavramları incelenmiş ve yeni yönetim anlayışıyla birlikte değişen bürokratik yapı da analiz edilmiştir. Postbürokrasi sayesinde bürokrasinin hantal yapısı değiştirilebilir ve devlet yönetiminde maksimum fayda minimum maliyet analizi yapılabilir. Halkın egemenlik gücüne sahip olduğu bir yönetim şekli olan demokrasi, bürokratik yapı ile siyasal egemenlik mücadelesine girmiştir. Bürokrasi; gücü sınırlandırıldığı, şeffaf, hesap verebilir ve birey odaklı bir hale getirildiği yani postbürokrasiye dönüştüğü sürece demokrasinin gelişimine ve işleyişine fayda sağlayacaktır ; The question of this study is to analyze the origin of post-bureaucracy and its relationship with democracy. What is the level of connection between bureaucracy and democracy and how will post-bureaucracy affect this relationship? To understand this connection, first of all we had to know the meaning of these concepts, and then we had to analyze bureaucratic structure which is changed by the new management approach. Bulky bureaucratic structure can be changed and maximum benefit at minimum cost can achieved by the help of post-bureaucracy. There is a struggle between democracy which has the power of community, and the bureaucracy which wants to have political sovereignty. If limited bureaucratic structure, more bureaucratic transparency and accountability and more people-oriented management can be provided; then bureaucracy can be post- bureaucracy and can help to democratic process
BASE
Post-Sovyet Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'da siyasal konsolidasyon ve mobilizasyon örüntüleri
ÖZPost-Sovyet Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'da Siyasal Konsolidasyon ve Mobilizasyon Örüntüleri adını taşıyan elinizdeki tez çalışması Sovyet sonrası dönem Orta Asya'sındaki yeni siyasal ve toplumsal yapıyı anlama çabasının bir parçasıdır. Siyasal ve toplumsal yapıyı açıklamada egemenlik ilişkileri alanına özel bir önem atfedilmektedir. Bu çerçevede çalışmanın kısa bir başlıkla "Orta Asya'da hegemonya ve iktidar olarak" adlandırılması da mümkündür. Yeni rejimlerin toplum nezdinde, rıza ve baskı araçlarını bir arada kullanılarak nasıl bir yerleşiklik kazandığı, ideolojik ve kurumsal düzeyde nasıl konsolide edildiği, Kazakistan Kırgızistan ve Özbekistan örnekleri üzerinden değerlendirilmektedir. Türkiye dahil altı ülkede yürütülen araştırma ve saha çalışmalarına yaslanan çalışma karşılaştırmalı bir bölge çalışmasıdır. Tezin sorularına yanıt üretme çabasında disiplinlerarası bir yaklaşımla, siyaset bilimi, siyaset sosyolojisi, antropoloji, tarih ve uluslararası ilişkiler disiplinlerinin yöntem ve yaklaşımlarından yaralanılmıştır. Çalışmanın kuramsal geri planında ise Gramsci'nin hegemonya teorisinin özel bir ağırlığı vardır. Araştırmada sözkonusu üç ülkedeki siyasal konsolidasyon örüntülerinin ideolojik, kurumsal ve toplumsal dayanakları hegemonya-iktidar-toplum üçgeninde ele alınıyor. Bu çerçevede anayasal mimari, siyasal partiler ve seçim sistemlerinin himayeci-kliental ilişkilerle nasıl eklemlendiği gösterilmeye çalışılmaktadır.Çalışmanın şu dört soru etrafında özetlenmesi mümkündür: Egemenlik ilişkilerinin çözümlenmesinde tarih ve sosyal çevrenin yeri; Siyasal konsolidasyon ve mobilizasyon olgusunu açıklamada kilit kavramlar neler olduğu; Mevcut siyasal rejimlerde siyasal konsolidasyon örüntüsünün ana öğelerinin neler olduğu ve son olarak siyasal konsolidasyonun sınırları, hegemonya karşısındaki direnç odakları ve siyasal değişimin aktör ve dinamikleri neler olduğu sorularına yanıt aranmaktadır. ABSTRACT "In this thesis, it is aimed at understanding the emerging patterns of society and politics in Post-Soviet Central Asia. In understanding the social and political structure, special attention is paid to the sphere of power relations. With regard to this main aspect the thesis could also be titled as "hegemony and power in Central Asia". New regimes' consolidation at ideological and institutional levels, are evaluated through an analysis of how the power used repressive state apparatuses together with the ideological apparatuses in each of the above mentioned countries.The thesis is a comparative one based on field researches conducted in six countries, including Russian Federation, UK, Turkey, Kazakhstan, Kyrgyzstan and Uzbekistan. In search for answers to the questions of the research, different methods from the disciplines of politics, political sociology, anthropology, history and international relations are used within an interdisciplinary approach. At the background of the theoretical construction of the thesis lies the Gramscian theory of hegemony. Ideological, social and institutional pillars of the consolidation patterns in three of these Central Asian states are evaluated from the prism of hegemony-power-society relations. With regard to this framework, it is tried to explore and explain how constitutional designs, political party systems and electoral systems of these countries are combined with the clientalistic networks of political patronage.The overall content of the thesis could be summarized in the following four points: The role of the historical background and social structure in the analysis of power relations; the key concepts in explaining the consolidation and mobilization patterns; the fundamental elements of the consolidation and mobilization patterns; and finally, the limits of hegemony, challenges to hegemony.
BASE
Türkiye'de farklılıklarına rağmen kadınlar: ("post-feminist çağda Türkiye'de farklı kadın konumları")
In: Orion Kitabevi 129
Geopolitics of Central Asia in the post-cold war era: a systemic analysis
In: Turquoise series 10 [i.e.9]
Sömürge sonrası dönemde Afrika'da bütünleşme hareketleri ; Integration movements in Africa in post-colonial period
21. yüzyılda özellikle küreselleşmenin etkisiyle uluslararası örgütlerin işlevi ve önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bölgesel örgütlenmelerin önem kazandığı günümüzde Avrupa Birliği (AB) benzeri örgütlenmelerin önemi ve uluslararası ilişkilerdeki etkinliği artmıştır. Uluslararası örgütlerin etkinliğinin artması bölgesel entegrasyonların oluşmasını hızlandırmıştır. Afrika kıtası da bu bağlamda özellikle bağımsızlık sonrası dönemde kıta içinde çeşitli entegrasyonlara girişmiştir. Kıta, iç sorunlarını bölgesel örgütler aracılığıyla aşmaya çalışmaktadır. Afrika kıtasında şu an BM genel kuruluna üye 54 ülke bulunmaktadır. Bu sayı dünya'da bulunan devlet sayısının yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda bakıldığında 54 devletin oybirliğiyle aldıkları kararlar BM çatısı altında önemli bir ağırlığa sahiptir. Fakat Afrika kıtasında siyasi bir bütünlük henüz bulunmamaktadır. Bunun en büyük nedenlerinden biri sömürge sonrası dönemde bağımsızlığını yeni kazanmış devletlerin kıta içerisinde bir bütünlük oluşturamamalarıdır. Bu çalışmada Afrika kıtasında, kıta çapında tüm devletleri kapsayan siyasi bir bütünlük ve küresel anlamda uluslararası güce sahip etkin bir örgütün neden henüz oluşmadığının cevabı aranmaktadır. Afrika'daki siyasi, bölgesel ve sosyo-kültürel entegrasyonlar sınıflandırılıp kuruluş amaçları ve etkinlikleri üzerinde inceleme yapılmıştır. Kıtada oluşturulan entegrasyonların hangi iç dinamikler doğrultusunda meydana geldiği incelenmiştir. Bu bağlamda kıtada kolonyal bağların etkisinin neo-kolonyal dönemde de devam ettiği ve bölgesel örgütlenmelerde belirleyici olduğu sonucuna ulaşılacaktır. ; In 21st Century, under the influence of globalization, international organizations's importance and functions are growing of day by day. Especially coming into prominence of regional organizations, The effectiveness European Union (EU) and similiar organizations has been increased in international relations.The increasing effectiveness of international organizations has accelerated the emergence of regional integrations. Even The Continent of Africa has created difirent kinds of integrations, especially in the post-independence period. Continent is trying to solve the problems through regional organizations. There are 54 member states in UN General Essembly from the continent of Africa.This number is the one-quarter of the states in all over the world. In this context, decisions taken by 54 state's unanimity, occupies important weight under the umbrella of UN. However there are no political integrity within the states of Africa continent. One of the greatest reason is that the newly independent states could not create an integrity within the continental, especially in the post-colonial period. In this study is trying to provide answer to why not formed yet, such a political integrity and an effective organization with the international force that includes all states within the continent. The political,regional and socio-cultural integrations of Africa has been classified and examined in accordance with their organizational goals and events. The established integrations in the Continent, were examined in accordance with the internal dynamics of integrations. In this context, the effect of colonial ties over continent has been maintained during the neo-colonial period. Also this ties are decisive over regional organizations.
BASE
Pre-Westphalian ve Westphalian dönemden Post- Westphalian döneme geçerken diplomasinin değişen rolünün analizi ; The analysis of changing role of diplomacy while transiting from Pre-Westphalian and Westphalian era to Post-Westphalian era
"Pre-Westphalian ve Westphalian Dönemden Post-Westphalian Döneme Geçerken Diplomasinin Değişen Rolünün Analizi" başlıklı tez çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Pre-Westphalian dönemde diplomasinin gelişimine ve diplomasi kavramına değinilmektedir. İkinci bölümde Westphalia Barış Andlaşmaları'nın imzalandığı 1648 yılından 1991 yılına kadar Westphalian Sistem'de meydana gelen değişimlere diplomasinin ve uluslararası aktörler arası diplomatik ilişkilerin etkileri vurgulanmaktadır. Çalışmamızın son bölümünde Soğuk Savaş'ın sonundan günümüze Westphalian Sistem'deki dönüşümlerin diplomatik ilişkilere olan etkileri ve diplomasinin bu dönüşümlerdeki rolü analiz edilmektedir. Hipotezimize göre Post-Westphalian dönemden sonra devletlerin klasik egemenlik yaklaşımları belirleyici etkisini kaybetmeye başlamış; kamuoyu, gerçek kişiler, sivil toplum kuruluşları ve asimetrik aktörler gibi (f)aktörler devletlerin egemenliğini sınırlamış ve diplomatik ilişkilerini etkilemeye başlamıştır. Çalışmada Post-Westphalian dönemde özgün bir diplomasi sistemi kurulabilmesi ve uluslararası sistemdeki aktörlerin diplomatik ilişkilerini belirleyebilmesi için hukuksal ve kurumsal süreçlerden geçmesi gerektiğini ileri sürülmüştür, diplomasideki sözkonusu değişimler Thomas Kuhn'un paradigma kavramı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Çalışmada yerli ve yabancı kitaplar, akademik makaleler ve akademik niteliği olan süreli yayınlar kullanılmış, çeşitli kütüphanelerin ve internet veritabanları taranmıştır. ; Our thesis titles as "The Analysis of Changing Role of Diplomacy While Transiting From Pre-Westphalian and Westphalian Era to Post-Westphalian Era" is consist of three chapters. Development and as a concept of diplomacy in Pre-Westphalian Era is mentioned in the first chapter. Effects of diplomacy and diplomatic relations among actors in international system upon changings occured in Westphalian System between 1648, the year when the Peace Treaties of Westphalia was signed, and 1991 are emphasized. In the last chapter of our work, effects of transformations in Westphalian System from the end of Cold War to nowadays upon diplomatic relations and the role of diplomacy on these mentioned transformations are analyzed. According to our hypothesis, states have lost their classical sovereignity after Post-Westphalian era began; then some (f)actors such as public opinion, real people, NGOs and asymetric actors began to restrain sovereignity of states and this situaton effected upon diplomatic relations among states. It is asserted in our work that juridical and institutive processes must have been negotiated in order to be settled a unique diplomatic system and to designate diplomatic relations among actors in international system in Post-Westphalian era and aforementioned changings in diplomacy is assessed via paradigm concept of Thomas Kuhn. Academic books, essays and periodicals which are noteworthy as academic essay in both native and foreign language are used in our work, databases of various libraries and internet sources are scanned.
BASE
Uluslararası ilişkiler teorilerinde neoliberalizm'in yeri ve önemi: Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS karşılaştırması ; The place and importance of neoliberalism in international relations theories: Shanghai Cooperation Organization and BRICS comparison
Neoliberal Kurumsalcılık, uluslararası ilişkiler teorisinde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra liberal-idealist politik paradigma fikirlerini geliştiren bir okuldur, uluslararası siyasi kurumların, devletlerin uluslararası ilişkilerde başarılı bir şekilde işbirliği yapmalarına izin verebileceğini savunmaktadır. Neoliberal Kurumsalcılık yaklaşımı özellikle Batı Avrupa ülkeleri arasında gerçekleşen işbirliğini ve bütünleşme sürecini açıklayıcı bir niteliğe sahiptir. Fakat bölgesel kurumsallaşma dinamiklerinin zayıf olduğu bir bölge olan Orta Asya'nın istikrarsız bölgelere yakınlığı ve bölge içinde süregiden çatışmalar hem Orta Asya devletleri için hem de bölgeye komşu devletler için bir tehdit oluşturmaktadır. Bu bakımdan, tezin temel amacı, Neoliberal Kurumsalcılık yaklaşımını kullanarak iki farklı örgütün ŞİÖ ve BRICS'in örneklerinde önemini açıklamaya çalışmaktır. ; Neoliberal institutionalism is a school in international relations theory that develops liberal-idealist political paradigm ideas after the Second World War, arguing that international political institutions can allow states to cooperate successfully in international relations. The approach of Neoliberal institutionalism is particularly descriptive of the cooperation and integration process between Western European countries. However, as a region where regional institutionalization dynamics are weak, the proximity of Central Asia to unstable regions and ongoing conflicts within the region pose a threat to both Central Asian states and neighboring states. In this respect, the main purpose of thesis is to explain the importance of two different organizations in the examples of SCO and BRICS by using Neoliberal Institutionalism approach.
BASE
Küreselleşme çağında otonominin yeniden inşası ; Reconstructing the autonomy in the age of globalization
Kalkınma projeleri ile birlikte neoliberal küreselleşme, dünyayı Batı ideallerine göre yıllardır şekillendiren modernite kurumlarındandır. Özellikle "Üçüncü Dünya'da" bu şekillendirmenin yapılması birçok topluma yoksulluk, sefalet ve şiddet getirmiştir. Bu şiddet ve yoksulluğun mağdurları olan ve kapitalizmin kaderleri olmadığının farkında olan taban hareketleri alternatifler yaratabilmenin çabası içindedirler. Otonomi ise bu çabanın gerçekleştirilebilmesinin yoludur. Fakat ne var ki otonomi kavramı birçok özerklik hareketine de temel olacak şekilde uzun süredir liberal düşünce okulunun tahakkümü altındadır. Otonomi kavramına farazi durumlar üzerinden daha büyük bir amaca ulaşmanın aracı olarak yaklaşan liberal otonomi yaklaşımı neoliberal küreselleşme sürecinde sığ kalmaktadır. Çalışmada incelenen Zapatista Hareketi örneğinde de görüldüğü gibi, tabandan gelen toplumsal hareketlerin otonom olmayı arzuladıkları modernite kurumlarını liberal otonomi yaklaşımları doğal ve alternatifi olmayan gerçeklikler olarak üstü açık ya da kapalı kabul etmektedirler. Böyle bir yaklaşım ise Castoriadis'in heteronomi olarak adlandırdığı otonomiye zıt bir durumu ortaya çıkartmaktadır. Liberal otonomi yaklaşımlarının bizzat toplumların otonom olmayı arzuladıkları gerçeklikleri alternatifsiz kabul etmesi yeni bir otonomi yaklaşımının inşasını gerekli ve mümkün kılmaktadır. Neoliberal küreselleşme ve kalkınma projesi gibi toplulukların otonom olabilmelerini engelleyen modernite kurumlarını tamamen reddeden Post-Kalkınma Teorisi ise çok boyutlu otonominin inşası için kuramsal bir çerçeve sunmaktadır. Liberal otonomi yaklaşımları aksine Post-Kalkınma Teorisi, Zapatista Hareketi'nde de görüldüğü gibi siyasi, ekonomik ve kültürel mecralarda çok boyutlu bir otonomi yaklaşımına sahiptir. Otonomi kavramını, ulus devletin merkezi tarafından tanınan siyasi ve kültürel ayrıcalıklar olarak kabul etmek yerine, bu çalışma sömürgecilikten kalkınma projelerine modernite kurumlarının hepsinin mağduru olan toplulukların oluşturduğu Zapatista Hareketi'nde de görüldüğü gibi çok boyutlu bir otonomi yaklaşımının kuramlaştırılmasını hedeflemektedir. ; Along with development projects, neoliberal globalization has been one of the modernity institutions which transforms rest of the World in line with Western ideals. Such transformation has brought poverty, misery and violence to communities and especially to those in the so-called "Third World". Those communities have come to realize that the system that bears such misery and violence is not their fate and is not without an alternative and the ways of creating such alternatives are emanating from the grassroots. The concept of autonomy is the path to such attempts of creating alternatives. However, autonomy has long been studied in and associated with liberal school of thought. But, the liberal approaches to autonomy which tend to see autonomy as a tool for achieving a greater goal and conceptualizes it through vague and abstract situtations, are nothing but shallow in these times of neoliberal globalization. Because, as it can be observed in the case of Zapatista Movement, the grassroots initiatives aim to be autonomous from the institutions of modernity and the liberal approaches view these institutions like free-market economy or nation-state as natural realities and without their alternatives. Such an approach is not only compatible with the very notion of autonomy but is what Castoriadis called heteronomy; the opposite of autonomy. In this light, the Post-Development Theory provides theoretical framework for an alternative and multi-layered conceptualization of autonomy. As it can be seen in the case of Zapatista Movement, the project of autonomy can be realized through political, cultural and economic levels. It is the aim of this study to theorize such an alternative and multi-layered approach to autonomy.
BASE
Demokrasinin kurumsallaşması üzerine bir deneme: 1982'den sonra Türkiye'de demokrasi ; An essay on institutionalization of democracy: Democracy in Turkey post-1982
In: http://hdl.handle.net/11499/2939
Türkiye, demokrasinin siyasal olmayan bir takım güçler tarafından kesintiye uğraması sorununu dönem dönem yaşamış bir ülkedir. Bu bakımdan demokrasinin kurumsallaşması konusu, üzerinde incelikle durulması gereken bir konudur. Demokrasinin kurumsallaşmasının sosyolojik temellerinin ortaya konulması ve siyaset bilimi çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir. Bu çalışmada da bu amaçlanmıştır. Bu anlamda, çalışmanın birinci bölümünde; araştırmanın amacı, konusu ve kapsamı ile ilgili genel bilgiler verilmiş; ikinci bölümünde, kurum ve kurumsallaşma kavramları üzerinde durulmuş, bu kavramların demokrasi ile bağlantısı incelenmiştir. Üçüncü bölümünde, demokrasi kavramı açıklanmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde, demokrasinin kurumları belirtilerek, kurumsallaşmasının teknik boyutlarına değinilmiş ve demokrasinin kurumsallaşmasının kriterleri ortaya konulmuştur. Çalışmanın beşinci bölümünde, söz konusu kriterler ekseninde, 1982'den sonra Türkiye'de demokrasi konusu incelenmiştir. Çalışma, tarihsel anlamda ?1982'den günümüze? olarak, coğrafî anlamda ?Türkiye? ile sınırlandırılmıştır. Türkiye'de 1980 müdahalesinden sonra getirilen 1982 Anayasası'ndan sonra yeni bir anayasa yapılmadığı için ve demokrasinin yakın tarihteki kurumsal durumunu tartışabilmek için bu çalışmada 1982'den sonraki Türkiye incelenmektedir. İyi bir yönetim biçimi olarak benimsenen demokrasinin nasıl daha kurumsal, daha istikrarlı hale gelebileceği, işlevselliğinin nasıl daha da artırılabileceği, toplumsal kurumlar içerisindeki yerinin araştırıldığı bu çalışma, kesintisiz bir demokrasi modeli uygulama konusunda katkı sağlayabilir. Anahtar Kelimeler: Kurum, Kurumsallaşma, Demokrasi, Kurumsal Demokrasi, İstikrar ; Turkey is a country which cyclically experienced the issue that her democracy process was interrupted by several unpolitical powers. In this context, the institutionalization of democracy is a topic which should be meticulously handled. The sociologic basis of the institutionalization of democracy should be put forth and analyzed in accordance with political science and this is the principal aim of this study. In the first part, general information related to the aim, subject and the scope of the study are given. The second part focuses on the concepts of institution and institutionalizing and their tie with democracy is analyzed. The concept of democracy is explained in the third part. The forth part points out the institutions of democracy, mentions the technical dimensions of the institutionalizing and introduces the criteria of the institutionalization. The fifth part deals with the developments in Turkish democracy of post-1982 in the axis of the mentioned criteria. This study is limited with ?from 1982 to present time? in historical sense and ?Turkey? in regional sense. In order to discuss the institutional status of democracy in the near history, Turkey of post-1982 is analyzed in this study as no new constitution was prepared after the constitution of 1982 which was presented following the military intervention of 1980. This study dealing how to increase the stability of democracy which is accepted as one of the best polity more, increase its functionality and define its place in the social institutions may have contributions to an uninterrupted democracy model. Key Words: Institution, Institutionalization, Democracy, Institutional Democracy, Stability
BASE
Rusyanın ve ABD'nin SSCB sonrası Orta Doğu politikaları ; The Middle East politics of USA and Russia post USSR
Ortadoğu, jeopolitik ve ekonomik olarak dünya politikasının en önemli ve sorunlu bölgelerinden birisidir. Orta Doğu bölgesi, gerek sahip olduğu doğal kaynaklar bakımından olsun, gerekse de siyasi istikrarsızlıklar ve etnik-dini çatışmaların merkezi olması bakımından olsun, sürekli göz önünde olmuştur. Tarih boyunca da büyük güçlerin dikkatini üzerine çekmiştir. Özellikle, Soğuk Savaş sonrasında ABD'in en önemli müdehale alanlarından birisi olmuştur. Rusya ise, bu dönemde daha çok enerji politikası bakımından bölgeye ilgi duymaktadır. Bu tez çalışmasında, Soğuk Savaş sonrasında ABD ve Rusya'nın Orta Ddoğu politikaları karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. ABD, Orta Doğu politiksını İsrail'in ve bölgeye yerleştirdiği askeri varlığının güvenliği üzerine kurgulamaktadır. ABD, Irak'ın istikrarı ve İran'ın nükleer silahlara sahip olmasının engellenmesi konusunu da böleye yöenlik politikalarında en önemli başarı kriteri olarak kabul etmektedir. Rusya ise, SSCB tecrübesinden de hareketle bölgeye oldukça ilgilidir. Rusya, ABD'nin 11 Eylül sonrası giriştiği saldırgan politikasını iç istikrarını sağlamak için kullanmıştır. Rusya, ABD'den farklı olarak daha çok bölgedeki yerleşiklere yakın olma yolunu seçmiştir. Rusya için en önemli amaç, kendi enerji havzasını genişletmek ve bölgenin de bu bakımdan güvenli olmasını sağlamaktır. ; As geopolitically and economically, the Middle East is one of the most important and problematic region in the world politics. The Middle East has rich natural resources, but the region is politically unstable and centre of ethnic-religious conflicts, all of these aspects attract the attention to the region. The region attracted the attention of big powers during the history. The region became the most important intervention land of USA, especially after the Cold War. But Russia has interested in the region mostly because of its energy politics. Middle East politics of the USA and the Russia after Cold War were evaluated by comparison in this thesis study. USA installs the Middle East politics on the safety of the Israel and the military existence in the region. USA accepts that the Iraq stability and prevention of Iran to have the nuclear weapons are the most important success criterions in the politics which are directed to the region. And Russia is pretty interested in the region because of the experience from USSR. Russia used the aggressive policy of USA after September 11, to provide internal stability. Russia, unlike the United States, has chosen to be close to residents in the region. The most important objective for Russia, is to expand its energy basin in the region, and in this regard, to ensure security of the region.
BASE