Bu makale, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (AGİT) örneğine odaklanarak bölgesel örgütlerin çatışma çözümündeki konumlarını anlamaya çalışmaktadır. Mevcut literatür, bölgesel örgütlerin çatışma çözümündeki konumlarını çoğunlukla avantajları ve sınırlılıkları açısından küresel örgütlerle karşılaştırmaktadır. Makale, özellikle Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra bölgesel örgütlerin çatışma çözümündeki konumlarını analiz edebilmek için kurumsallaşma kapasitesi, ortak tarih ve/veya ortak değerlere sahip olma, coğrafi yakınlık, homojenlik, çatışmaya aşinalık, demokratik üyelere sahip olma ve sahip olunan kaynaklar şeklinde yedi spesifik kriter belirlemektedir. Détente döneminde konferanslar serisi olarak ortaya çıkan AGİT, bu yedi kriteri incelemek için güçlü bir bölgesel örgüt örneği sunmaktadır. Makale, üç bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm, uluslararası belgeleri inceleyerek bölgesel örgütlerin çatışma çözümündeki rolüne işaret eder ve çatışma çözümündeki pozisyonlarını analiz etmek için yedi kriter belirler. İkinci bölüm, AGİT'in çatışma çözümü yaklaşımının gelişimini tartışır. Üçüncü bölüm ise belirlenen kriterler çerçevesinde AGİT'in çatışma çözümündeki avantajlarını ve sınırlarını analiz etmektedir. Makale, çatışma çözümünde bölgesel örgütler için avantaj olarak tanımlanan kriterlerin AGİT'in çatışma çözümü eylemlerinde belirleyici bir avantaj oluşturmadığı sonucuna varmaktadır.
21. yüzyılda özellikle küreselleşmenin etkisiyle uluslararası örgütlerin işlevi ve önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bölgesel örgütlenmelerin önem kazandığı günümüzde Avrupa Birliği (AB) benzeri örgütlenmelerin önemi ve uluslararası ilişkilerdeki etkinliği artmıştır. Uluslararası örgütlerin etkinliğinin artması bölgesel entegrasyonların oluşmasını hızlandırmıştır. Afrika kıtası da bu bağlamda özellikle bağımsızlık sonrası dönemde kıta içinde çeşitli entegrasyonlara girişmiştir. Kıta, iç sorunlarını bölgesel örgütler aracılığıyla aşmaya çalışmaktadır. Afrika kıtasında şu an BM genel kuruluna üye 54 ülke bulunmaktadır. Bu sayı dünya'da bulunan devlet sayısının yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda bakıldığında 54 devletin oybirliğiyle aldıkları kararlar BM çatısı altında önemli bir ağırlığa sahiptir. Fakat Afrika kıtasında siyasi bir bütünlük henüz bulunmamaktadır. Bunun en büyük nedenlerinden biri sömürge sonrası dönemde bağımsızlığını yeni kazanmış devletlerin kıta içerisinde bir bütünlük oluşturamamalarıdır. Bu çalışmada Afrika kıtasında, kıta çapında tüm devletleri kapsayan siyasi bir bütünlük ve küresel anlamda uluslararası güce sahip etkin bir örgütün neden henüz oluşmadığının cevabı aranmaktadır. Afrika'daki siyasi, bölgesel ve sosyo-kültürel entegrasyonlar sınıflandırılıp kuruluş amaçları ve etkinlikleri üzerinde inceleme yapılmıştır. Kıtada oluşturulan entegrasyonların hangi iç dinamikler doğrultusunda meydana geldiği incelenmiştir. Bu bağlamda kıtada kolonyal bağların etkisinin neo-kolonyal dönemde de devam ettiği ve bölgesel örgütlenmelerde belirleyici olduğu sonucuna ulaşılacaktır. ; In 21st Century, under the influence of globalization, international organizations's importance and functions are growing of day by day. Especially coming into prominence of regional organizations, The effectiveness European Union (EU) and similiar organizations has been increased in international relations.The increasing effectiveness of international organizations has accelerated the emergence of regional integrations. Even The Continent of Africa has created difirent kinds of integrations, especially in the post-independence period. Continent is trying to solve the problems through regional organizations. There are 54 member states in UN General Essembly from the continent of Africa.This number is the one-quarter of the states in all over the world. In this context, decisions taken by 54 state's unanimity, occupies important weight under the umbrella of UN. However there are no political integrity within the states of Africa continent. One of the greatest reason is that the newly independent states could not create an integrity within the continental, especially in the post-colonial period. In this study is trying to provide answer to why not formed yet, such a political integrity and an effective organization with the international force that includes all states within the continent. The political,regional and socio-cultural integrations of Africa has been classified and examined in accordance with their organizational goals and events. The established integrations in the Continent, were examined in accordance with the internal dynamics of integrations. In this context, the effect of colonial ties over continent has been maintained during the neo-colonial period. Also this ties are decisive over regional organizations.
20.yy sonu itibariyle dünya siyasetinde Sovyetler Birliğinin dağılması ile alt üst olan dengeler küresel ve bölgesel anlamda geniş etkilere sebep olmuştur. Bu bağlamda dünya siyasetine hazırlıksız şekilde çıkan Orta Asya devletleri küresel ve bölgesel anlamda yoğun dikkatleri üzerine toplayanların başını çekmişlerdir. Bölgede var olan güvenlik endişeleri komşu olan devletleri bir araya gelerek sorunları çözme fikrinin doğmasına vesile olmuştur. Böylece daha önce amacı doğrultusunda benzeri görülmemiş bir güvenlik topluluğu olan Şanghay İşbirliği Örgütü kurulmuştur. Orta Asya istikrarı için önem teşkil eden bu örgüt kapsamı genişleyerek tüm Asya adına güvenlik sağlayıcı bir role bürünmüştür. Bölgesel bir örgüt olarak değerlendirilmesi yanı sıra küresel boyutlarda ses getiren Şanghay İşbirliği Örgütü savunduğu ilkeleri ve içerisinde barındırdığı Çin, Rusya, Hindistan gibi önemli güçler sayesinde "Yeni Asya Bloğu" olarak değerlendirilmiştir. Bu anlamda astronomik ölçülerde sahip oluğu sınır genişliği, nüfusu ve ekonomik büyüklüğü olan Şanghay İşbirliği Örgütü küre üzerindeki yenidünya düzeninin kurmaylarından biri olmaya aday bir topluluk olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanında yeni küresel güçler arasında bulunan Çin ve Rusya tarafından bölgeselleşme hareketlerine ağırlık verilerek Avrasya Ekonomi Birliği, Bağımsız Devletler Topluluğu gibi çeşitli örgütlenmeler sağlanmıştır. Söz konusu çalışmanın kapsamı bağımsızlık sonrası bölgeselleşme çalışmalarının odağı olan Orta Asya'dan yola çıkılarak bir Şanghay İşbirliği Örgütü üyelerinden oluşmaktadır. Temel amaç bölgeselleşme çalışmalarının küresel dünya üzerinde yarattığı yankıların anlaşılması ve bu düzene getirdiği faydalar ve zararların anlaşılmasıdır. Söz konusu bölge üzerinde yazılmış binlerce bilimsel yazının incelenmesi sonucunda Orta Asya'nın dünyanın mihveri olma iddiasını sürdürdüğü anlaşılmış ancak bölgenin şu anki en büyük gücü Çin'in yakın gelecekte hakimiyet kazanacağı tespit edilmiştir. ; As of the end of the 20th century, the balances in world politics, which were turned upside down with the disintegration of the Soviet Union, have caused wide effects in the global and regional sense. In this context, the Central Asian states, which emerged unprepared for world politics, took the lead among those who attracted intense global and regional attention. The security concerns in the region led to the idea of coming together with neighboring states to solve the problems. Thus, the Shanghai Cooperation Organization, an unprecedented security community, was established in line with its purpose. This organization, which is important for the stability of Central Asia, expanded its scope and assumed a security role for the whole of Asia. Besides being evaluated as a regional organization, the Shanghai Cooperation Organization, which has made a global impact, has been evaluated as the "New Asian Bloc" thanks to the principles it advocates and the important powers such as China, Russia and India. In this sense, the Shanghai Cooperation Organization, with its astronomical border width, population and economic size, is considered as a candidate to be one of the staff of the new world order on the globe. In addition to this, various organizations such as the Eurasian Economic Union and the Commonwealth of Independent States have been established by focusing on regionalization movements by China and Russia, which are among the new global powers. The scope of the said study consists of Shanghai Cooperation Organization members, which is based on Central Asia, which is the focus of post-independence regionalization studies. The main purpose is to understand the repercussions of regionalization studies on the global world and to understand the benefits and harms it brings to this order. As a result of the examination of thousands of scientific articles written on the region in question, it has been understood that Central Asia continues to claim to be the axis of the world, but it has been determined that China, the current biggest power of the region, will gain dominance in the near future.
Bölgelerarası gelişmişlik farkları ülkelerin geçmişten günümüze kadar uğraştıkları en önemli sorunlardan biri olmaktadırlar. Bu sorunların çözümünde hükümetlerin bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmak için finansal teşvikler ve alt yapı yatırımları gibi çeşitli politikalar uyguladığı dönem, 1970'li yıllarda yaşanan kriz süreci ile birlikte önemini kaybetmeye başlamıştır. Bu dönemde üretim sisteminde yaşanan dönüşümler, teknolojide yaşanan gelişmeler ve tüm dünyayı içine alan küreselleşme süreci ile birlikte uygulanan bölgesel politikalarda da değişim gündeme gelmiştir. Bölge artık geçmişin ulus devlet denetiminde ve ulus devlet dışına kapalı bir ekonomik sistemden, uluslar arası direk ilişkilere açık olan bir birim halini almıştır. Bölge kavramı ile birlikte bölgesel politikalarda yaşanan değişim, bölgesel farklılıkları giderme problemi olmaktan çıkmış bölgenin küresel rekabetçiliğini arttırmaya yönelik yerel aktörlerin başını çektiği bir yenilikçi ve sürdürülebilir rekabetçi bir model yaratma sorununa dönüşmüştür. Bu doğrultuda bölgesel politikaların uygulanmasında, kamu kesimi, özel kesim, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteleri bir araya getiren, bölgelerarası gelişmişlik farklarını eşitleyici değil bölgelerarası rekabet anlayışını benimseyen, bölgenin sorunlarına çözüm bulmayı amaçlayan kurumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu kurumlardan biri olan Bölgesel Kalkınma Ajansları tüm dünyada uygulama alanı bulmuştur.Bu çalışmada, bölgesel politikalarda yaşanan değişim süreci ve bu sürecin kurumsal yansıması olan kalkınma ajanslarının ortaya çıkışı ve Avrupa Birliğine aday ülke konumundaki Türkiye'nin bu süreç ile birlikte bölgesel politikalarındaki yapısal dönüşüm incelenmiştir. ; The development differences among the regions have been the most important problem that the countries have been dealing with so far. In the solution of these problems, the period in which governments' implementing several policies such as financial incentives ve infrastructural investments to reduce the interregional development differences, lost its importance with the crisis period during the 1970s. In this period, some changes have come up with the transformations in production systems, developments experienced in the technology and regional policies implemented with globalization process including the whole world. Region has become a unit that is open to the international direct relationships from an economic system under the control of nation state and close to the out of nation state. With the region concept, the change experienced in regional policies has converted the problem of regional development from the issue of eliminating regional differences into creating a innovative, sustainable and competitive model directed to increase the global competitiveness, in which the local actors lead. Accordingly, in the implementation of regional policies, institutions adopting not equalizing the development differences among the regions but the conception of interregional competitiveness, gathering public and private sectors, non governmental organizations and universities, aiming to find solutions to the problems of the regions, have started to occur. Regional Development Agencies, which is one of these institutions, have found an implementation area in the whole world.In this study, period of change which is experienced in the regional policies and occurance of the development agencies which are institutional reflections of this period and structural conversion of Turkey, which is in the position of being a candidate country to European Union, in regional policies, has been examined.
Bu çalışmada Kırgız Cumhuriyeti'nin güvenlik alanında uluslararası örgütlerle olan işbirliği ve bu işbirliğinin pespektifleri ele alınmıştır. Kırgız Cumhuriyeti, bağımsızlığını elde etmesiyle beraber acil ve etkili bir çözüm gerektiren bir takım sorunla karşı karşıya kalmıştır. Bağımsızlığını yeni kazanmış olan Kırgız Cumhuriyeti'nin gündemindeki en önemli sorunlardan biri de ülkenin güvenlik sorunu olmuştur. Bunun da nedeni, SSCB'nin dağılmasından önce var olan uluslararası, bölgesel ve iç güvenlik mekanizmalarının ve sistemlerinin, ulusal çıkarlarını koruma konusunda zengin bir tecrübeye sahip olmayan Kırgızistan gibi yeni uluslararası aktörleri tehdit eden çağdaş sorunların çözümünde etkisiz kalmasıdır. Böyle bir durumda Kırgız Cumhuriyeti kendi ulusal güvenliğinin korunmasını sağlayabilmek için yeni mekanizmalar aramak zorunda kalmıştır. Bu bağlamda, Kırgızistan için ulusal güvenliğin korunmasını amaçlayan kendi sisteminin oluşturulmasına yönelik ana mekanizmalardan biri, güvenlik alanında çeşitli uluslararası ve bölgesel örgütle yapılan işbirliği olmuştur. Uluslararası ilişkilerin ve uluslararası hukukun gelişiminin bugünkü aşamasında uluslararası örgütlerin rolünün önemli ölçüde arttığını ve güçlü bir işbirliği merkezi haline geldiğini söylemek mümkündür. Hükümetler arası ve uluslararası birçok sivil toplum kuruluşu, resmi ve gayri resmi kuruluşun Orta Asya bölgesinde ve Kırgızistan'daki güvenlik, barış ve istikrar konularında Kırgız Cumhuriyeti ile işbirliğinin gelişmesine ciddi bir önem gösterdiğini de belirtmek gerekmektedir. Bu da büyük ölçüde, Kırgızistan'ın bölgedeki istikrarsızlık merkezlerinin (örneğin Afganistan) ve bunun yanı sıra Rusya ve Çin gibi büyük uluslararası oyuncuların yakınında yer alan jeopolitik konumundan kaynaklanmaktadır. Kırgızistan da, dünya topluluğunun pek çok ülkesi ile yakınlaşmaya, karşılıklı fayda çerçevesinde işbirliği yapmaya ve kurmuş olduğu kapsamlı ve adil ilişkileri geliştirmeye çalışmaktadır. Böylece, uluslararası işbirliği ve güvenlik konusuyla alakalı olarak uluslararası kuruluşlara olan aktif katılım Kırgızistan'ın yeni jeopolitik stratejisi haline gelmiştir. Bu bağlamda, çalışmanın ana amacı çeşitli uluslararası örgütlerin Kırgız Cumhuriyeti'nin ulusal güvenliğini oluşturma süreci üzerindeki etkisini incelemek, bu işbirliğinin etkinliğini değerlendirmek ve Kırgızistan'ın çeşitli uluslararası örgütlerle güvenlik alanında işbirliğinin geliştirilmesine yönelik beklentileri değerlendirmektir. ; This paper is devoted to the analysis of cooperation and its perspectives established by Kyrgyz Republic with international organizations in the field of security. Since declaring independence, Kyrgyz Republic has been faced with a myriad of problems that require urgent and effective solutions. One of the main issues on the agenda of the new independent state was the problem of security. The reason lied in the fact that the international, regional and internal security mechanisms, which existed before the collapse of the USSR system, became ineffective in dealing with the current problems that threatened new international actors such as Kyrgyzstan, which did not have enough experience in protecting their national interests. Thus, Kyrgyz Republic needed to establish new mechanisms with the purpose of protecting its national security. In this respect, cooperation with various international and regional organizations in the field of security has become one of the main strategies for the formation of a new system in protecting national security for sovereign Kyrgyzstan. Indeed, at the present stage as far as the development of international relations and international law is concerned, the role of international organizations has significantly increased, and they have become centers of cooperation on many global and regional issues. It is also worth noting that many international, governmental and non-governmental organizations have shown significant interest and displayed initiative in the development of cooperation with Kyrgyz Republic on the issues of security, peace and stability in the country and in the Central Asian region. This is largely due to the geopolitical position of Kyrgyzstan, which is located near precarious regions (for example, Afghanistan), as well as major international players as Russian Federation and China. Kyrgyz Republic, in turn, strives for closer and mutually beneficial cooperation with most countries of the world with a view to establish comprehensive and equitable relations with them. Thus, international cooperation, active participation in international security organizations became the new geopolitical strategy of Kyrgyzstan. In this context, the aim of this study is to investigate the influence of various international organizations in the process of forming national security for Kyrgyz Republic at different levels, to evaluate the effectiveness of this cooperation as well as to consider the prospects of further development.
Kurumsalcı yaklaşımlar, bölgesel iktisadi gelişme yörüngesini şekillendirmede kurumsal faktörlerin önemini vurgulamaktadır. Kurumsallaşma kapsamında ortaya atılan ve yerel/bölgesel ekonomik kalkınma çerçevesinde yoğun olarak tartışılan kavramların (kurumsal yoğunluk, yerel yerleşiklik, ağlar, yönetişim, yerel beceriler) yerel ekonomik kalkınma sürecinde önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir. Bölgeler bu yeni kapitalist gelişme çizgisinde mekânsal organizasyon ve üretimde temel birimler olarak görülmekte ve bölgesel düzenleme, ekonomik gelişmenin devam ettirilmesinde kritik bir rol üstlenmektedir.Bu çalışmada, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yerel/bölgesel ekonomik kalkınmanın teorik temelleri, üretim ve düzenleme mekanizmalarındaki dönüşümler ve bölgesel kalkınmada etkili olduğu düşünülen kurumsal unsurlar incelenmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise Kırklareli ilinin gelişiminde kurumsal unsurların etkinliği, bölgede faaliyet gösteren imalat sanayi firmalarında anket çalışması yapılarak değerlendirilmiştir. Anket çalışmasının sonuçlarına göre kurumsal atmosferin iktisadi kümelenmelerin yaratılması ve devamlılığından etkin birincil faktör olmadığı, gelişmede bölgenin İstanbul ard bölgesinde yer alması başta olmak üzere, iktisadi ve fiziki unsurların etkili olduğunu anlaşılmıştır. ; Institutional approaches emphasize institutional factors in shaping in regional economic development trajectories. The concepts which has been introduced within the context of institutional turn in economic geography and discussed intensively in local economic development context (institutional thickness, embeddedness, networks, governance, local competence ) are claimed that has important implications in local economic development. In this capitalist development trajectory regions are seen the primary unit of spatial organization and production and regional regulation has a critical role to maintain economic development in the new global competition.In this thesis, since Second World War foundations of regional economic development, transformations in production and regulation mechanisms, institutional factors which are claimed to have a direct impact on regions competitive potential have been examined. After this theoretical perspectives, finally, for the importance of on institutional atmosphere a survey have been performed with in the regions manufacturing industry through the case of Kırklareli. Survey results showed that in the creation and maintenance of an agglomeration, economic and physical conditions are more effective rather than institutional factors. The fast industrialization is related to the spatial distrubition of industry around İstanbul.
Öz: Bölgesel gelişme farklılıklarını gidermek amacıyla, kamu yönetim i alanında getirdikleri yeni yaklaşımların küreselleşme ve yerelleşmenin etkisiyle kalkınma anlayışında değişim gerçekleşmiş ve yönetişim esaslı kalkınma ajansları ülkede kurulmuştur. Söz konusu ajansların temel amacı, bulundukları bölgede hizmet vererek e konomiyi canlandırma, yatırımları artırma ve yöre halkının katılım düzeyini artırmaktadır. Bu doğrultuda kalkınmada önemli olan hızlı karar alma ve uygulama; yeniliklere, değişimlere açık olma ve uyum sağlama; etkileşim ve işbirliğine önem verme ve çok yön lü düşünebilme esaslarına göre ajansların yapısı oluşturulmaktadır. Bu çalışma ile bölgeselleşme, yerelleşme ve yerel özerklik kavramları doğrultusunda şekillenen ve bölgesel kalkınmada merkez ile yerel arasında aracı kurumlar olarak nitelendirilen kalkınm a ajanslarının yönetişim esaslı yapılar olarak Türk İdari Teşkilatı içerisindeki konumunun incelenmesi amaçlanmaktadır. ; A change have occurred in understanding of development of new approaches in public administration with the effect of globalization and decentralization, and go vernance based development agencies were established in Turkey. The main purpose of these agencies is to speed up the regional economic activities, incentive regional investments, and encourage public participation of community by providing their services in their region. Accordingly, the structure of these agencies are formed by that of the principles of quick decision -making and implementation of these decisions, openness and adaptation to innovations and changes, paying attention to interaction and colla boration, and having sophisticated thought. The main purpose of this study is to analyze the status of the development agencies which are described as intermediaries between local and central government for regional development and are shaped in accordance with localization and local autonomy concepts, and as governance based structures within the Turkish Administrative Organization.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) dağılması sonrasında, eski SSCB hinterlandında uluslararası örgüt sayısında artış yaşanmıştır: Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Orta Asya İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Kalkınma Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü ve Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova'nın dayanışmasını ifade eden GUAM vs. Bütün bu örgütler aslında SSCB'nin yıkılışı sonrasında bölgede oluşan siyasî boşluğun (bir kısmının) doldurulması ve bu coğrafyanın yeraltı kaynakları ile ticaret potansiyelinden faydalanmak amacıyla kurulmuşlardır. Bu örgütler arasında ŞİÖ diğerlerinden amaçları ve etkinlikleri bağlamında ayrılmaktadır. Bu çalışmada, bir bölgesel örgüt olan ŞİÖ'nün Deutschyen ?güvenlik topluluğu? kavramı bağlamında analizi yapılmıştır. ?Güvenlik arayışı? Karl Deutsch'un tüm bütünleşme girişimlerinin temel dinamiğidir. Bu arayış aynı zamanda ŞİÖ'nün de temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda ŞİÖ, Deutschyen bir güvenlik topluluğu olmaya en yakın örnek olmaktadır. ; After the collopse of the Union of Soviet Socialist Republics (USSR), there has been increase in the number of international organizations in the former USSR hinterland such as Commonwealth of Independent States (CIS), Shanghai Cooperation Organization (SCO), Central Asian Cooperation Organization, Eurasian Economic Cooperation Organization, Economic Cooperation Organization, GUAM etc. In fact, all these organizations are established to fill the gap (at least partially) in the region and to benefit natural resources and the commercial potential of the region. Among these organisations, SCO has differentiated from its counterparts in terms of aims and activities. This study, analyzes will referance to Deutschian ?Security Community?. ?Searcing of Security? is the basic dynamics of Karl Deutsch?s all integration initiations. At the same time, this search forms the basics of the SCO. Hence, SCO has been the best example towards Deutschian security community.
Bölgesel Kalkınma Ajansları, bölgesel politikalar geliştirerek, bölgelerin kalkınmasını, geri kalmış bölgelerin iyileştirilmesini ve dolayısıyla birbirleriyle rekabet edebilir hale gelmelerine yardım etmeyi amaçlayan kuruluşlardır. Avrupa Birliği de bölgesel politikalara önem vermekte ve yeni katılan ülkelerin de bölgesel yapılanmalarını uyumlaştırmaları gerektiği düşüncesini savunmaktadır. Bölgesel Kalkınma Ajansları, Maastricht Antlaşması ile oluşturulan Bölgeler Komitesi çerçevesinde işleyişlerini sürdürmektedir. Ancak, Avrupa Birliği'nin üye ülkelerde uyumlu ve ortak bir bölgesel politikaya geçiş aşamasında ne kadar başarılı olduğu tartışma konusu olmaktadır. Bu çalışma çerçevesinde, Birliğe üye olan ülkelerin ortak bir bölgeselleşme süreci yaşayıp yaşamadıkları tartışılacaktır. Bunun için öncelikle bölge ve bölgeselleşme konuları ele alınacak ve bölgesel kalkınma ajansları değerlendirilecektir. Daha sonra Fransa, İngiltere, Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ndeki bölgeselleşme hareketlerinin işleyişi incelenecektir. Böylece, adı geçen ülkelerin bölgesel kalkınma ajanslarına geçiş süreçleri karşılaştırılmaya çalışılacaktır. ; Regional Development Agencies are organizations which are aiming to help the development of the regions, the improvement of the underdeveloped regions, and thus to be able to compete with each other, via developing regional policies. The European Union gives importance to regional politics and advocates that the new participating countries should harmonize their regional structures. Regional Development Agencies continue to operate within the framework of the European Committee of the Regions that established by the Maastricht Treaty. However, there is a debate about how successful the European Union is in the transition to a coherant and common regional policy in the member countries. Within the framework of this study, it will be discussed whether the countries that are members of the Union have lived in a common regionalization process. First of all, region and regionalization issues will be determined, and regional development agencies will be evaluated. Then, the functioning of the regionalization movements in France, United Kingdom, Poland and the Czech Republic will be examined. Thus, the transition processes of the mentioned countries to regional development agencies will be tried to be compared.
Çalışma 21 Aralık 2018 tarihinden sonraki gelişmeleri kapsamamaktadır. ; Balkanların merkezinde bulunan Makedonya tarihte birçok millete ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bundan dolayı komşuları Makedonya Bölgesi hakkında çeşitli iddialarda bulunmaktadır. Makedonya Cumhuriyeti'nin eski Yugoslavya'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinden itibaren geçen 27 yılda komşularıyla farklı düzeylerde sürekli sorunlar yaşadığı görülmektedir. Bu sorunlar arasında temeli tarihsel iddialara dayandırılan Yunanistan ile Makedonya arasındaki isim sorunu ön plana çıkmaktadır. Sorun bağlamında Yunanistan, Makedonya'nın Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Örgütü (NATO) üyelik süreçlerini engelleyen bir dış politika izlemiştir. Batı dünyası ise bu sorununun Makedonya'yı ABD ve AB'den uzaklaştırıp Çin, Rusya ve Türkiye gibi aktörlere yakınlaştırmasından endişe duymaktadır. Bu yüzden 2018 yılı ABD ve AB öncülüğünde Prespa Anlaşması bağlamında Yunanistan ve Makedonya açısından müzakere ve anlaşma yılı olmuştur. Çalışmada isim sorununun tarihsel kökeninden yola çıkarak bu sorunun günümüzde bölgesel ve küresel politikaya ne denli etki ettiği analiz edilmektedir. ; Situated in the center of the Balkans, Macedonia has served as home to many nations and civilizations througout history. Therefore, neighbours tent to make various claims about the Macedonian Region. Since the Republic of Macedonia declared its independence from Yugoslavia, in the past 27 years, it has been seen that it has experienced constant problems at different levels with its neighbours. The most important issue among all these problems is the one between Greece and Macedonia about the country's name, and it is based on historical claims. In the context of this problem, Greece pursued a foreign policy that hampered Macedonia's European Union (EU) and North Atlantic Treaty Organization (NATO) membership processes. As for the Western World, it is concerned that this issue will draw away Macedonia from EU and the USA, while it will get closer relations with actors such as China, Russia and Turkey. For this reason, under the leadership of the US and EU and along with Prespa Agreement, 2018 has been the year of negotiations and agreement between Greece and Macedonia. Based on the historical origin of the name issue, this study examines the impact of regional and global politics.
Avrupa Senedi ile telaffuz edilmeye baslayan Avrupa Birligi içinde ortak bir dıs politika gelistirme iradesi, 1990'lı yıllarda hem uluslararası sistemde hem de Avrupa Birligi sisteminde ortaya çıkan yeni olgular temelinde hızlanarak, Maastricht Antlasması'nın imzalanmasının ardından Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikasının olusturulmasının kabul edilmesiyle, somut bir görünüm kazanmıstır. Avrupa Birligi, Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikası'nın dogal bir uzantısı olarak, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının gelistirilmesini de burada kabul etmislerdir. Bu dogrultuda, çalısmalar hızlandırılmıs, Amsterdam ve Nice Antlasmaları ile AGSP'na iliskin sistemin gerekli araç ve yeteneklere kavusturulması saglanmaya çalısılmıstır. Bu süreç devam ederken Avrupa Birligi içerisinde, Türkiye'nin 1987'de tam üyelik basvurusuyla yeni bir görünüme kavusan iliskiler, 1990'lı ve 2000'li yıllarda ortaya çıkan gelismeler ısıgında Avrupa Birligi'nin Genisleme Politikası, ODGP ve AGSP ile de baglantılı hale gelmistir. Son dönemde Türkiye ve Avrupa Birligi arasındaki iliskileri etkileyen en önemli konulardan birisi olan AGSP, kültür ve kimlik açılımları da içermektedir. Türkiye'nin gelistirilmeye çalısılan AGSP'na olan yaklasımı, kaygıları ve bu politikaya getirecegi açılımlar, hem uluslararası etkenler hem bölgesel dinamikler hem de tarafların dıs politik çıkarları ve güvenlik algılamaları dogrultusunda islenecektir. Ulusüstü bir deger dagıtım sistemi olarak, siyasal bütünlesme sürecini tamamlama yolundaki Avrupa Birligi'nin, ortak yarar temelinde, ortak degerler ve normlar dogrultusunda gelistirmeye çalıstıgı AGSP'nın, bölgesel ve küresel etkileri ile Türkiye'nin buradaki konumu, kamuoyu destegi, siyasi irade ve dıs politika gelismeleri ele alınarak incelenecektir. ; Development of a common foreign and security policy in the EU, was emphasized with the Single European Act in1986. Process of development a common foreign policy accelerated in 1990's. In this era, some radical changes occurred in international system, such as declining Soviet power and communist system, existing new independent states, transformation process of Central European countries. The EU, as a supranational system and as a global actor, was affected from all these developments and started rethinking its strategic interests and security aims. With signing Maastricht Treaty, Europeans accepted to designing a Common Foreign and Security Policy (CFSP) and also, to took responsibilities of creating a credible European Security and Defense Policy (ESDP). ESDP is being created as a dimension of the Union's Common Foreign and Security Policy. Relevant with these developments, the EU began strengthening its identity and own statue at global and regional level. Arrangements of Amsterdam and Nice Treaties, aimed to provide assets and capabilities which are necessary to development a credible Foreign and Security policy in the EU. The EU is eager to be part of the picture whenever security problems arise in Europe. Since the Turkish full membership application to the EC in 1987, relations between two parties gained a new phase. Turkey and the European Union relations were affected by European Union Enlargement Policy, CFSP and ESDP. These there policy areas of the EU have strong cultural roots and identity dimensions. So, the Turkish concerns and opinions according to integration, enlargement process of EU and its position according to ESDP were examined in the basis of international effects, regional dynamics, political interests and security perceptions.
Bu çalışmada, 20 yy son çeyreğinde uygulanmaya başlayan Neo-Liberal politikaların, Devlete biçtiği yeni yönetim biçimi olan Yönetişim Modeli incelendi. Yönetişim Modeli incelenirken öncelikle kavramın kökeni açıklandı. Modelin gündeme gelmesinde, gelişmesinde ve meşruiyet kazanıp uygulanmasında etkileri olan Dünya Bankası, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi Uluslararası Kuruluşların modeli nasıl biçimlendirdiği anlatıldı. Süreç içinde "İyi Yönetişim" olarak anılmaya başlanan modelin ilkeleri ortaya kondu. Bu ilkelerin, Türkiye'de ki resmi kurumların metinlerine de atıf yapılarak, Türk yönetim biçimine nasıl yansıdığına bakıldı. Yönetişim Modelinin Türkiye özelindeki uygulaması, Yerel, Bölgesel ve Ulusal ölçekte kurulan yeni yapılanmalar çerçevesinde pratik örnekler olarak incelendi. Son olarak da Yönetişim Modeli'nin iddia ettiği bazı temel argümanlar çerçevesinde Yönetişim Modeline yöneltilen eleştirilere yer verildi. ; In this study, the model of governance which has been assigned to the state as a new method of administration by the neo-liberal politics is analyzed. In the evaluation of the model, primarily the root of the concept is defined. On the development, legitimization and implementation of the model, the effects of international organizations such as; World Bank (WB), Organization for Economic Cooperation and Development (OECD), United Nations (UN) and the European Union (EU) are observed. The principles of the model which are started to be named as "good governance" within the process are outlined. By referring to the legal documents of the Turkish institutions, the reflection of these principles to the Turkish governance system is examined. The implication of the model in Turkey is explained through the practices under the frameworks of local, regional and national restructurings. Finally, the paper ends by exploring the critics against the fundamental arguments of the model.
Her yüzyılda varlığını gösteren terörizm 21. yüzyılın en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Önceki yüzyıllardaki varlığına göre etki alanını, kapsamını ve etkinliğini gelişen teknoloji ve silahların yanında ideoloji faktörü ile oldukça arttırmıştır. Önceleri yerel ve bölgesel düzeyde karakter gösteren terörizm, zamanla uluslararası bir niteliğe bürünmüştür. Kökleri bir önceki yüzyılda atılan ve gittikçe etkisi artan din eksenli terörizm ise 21. yüzyıla damgasını vurmuştur. Bu yüzyılda din eksenli terörizm söz konusu olduğunda El Kaide ve IŞİD hem ideolojileri hem de örgüt varlıkları bakımından dikkat çekmektedir. Afgan direnişiyle temelleri atılan El Kaide yüzyılın en büyük saldırısını gerçekleştirerek dünyada bilinir hale gelmiştir. 11 Eylül saldırıları olarak dünya tarihinde büyük yer sahibi olan bu saldırılar din eksenli terörizmin ne kadar güçlendiğini de ortaya koymuştur. Liderleri Usame bin Ladin'in ABD tarafından öldürülmesiyle eski gücünü kaybeden örgüt neredeyse yerini bölgede yaşanan gelişmelerle bir başka din eksenli terör örgütü olan IŞİD'e bırakmıştır. El Kaide'den farklı olarak IŞİD, bir devlet olma yolunda ilerlemek istemiş ve bir noktaya kadar başarı göstermiştir. Bölgede başlayan Arap Baharı süreci ise IŞİD için kolaylaştırıcı bir etken olmuştur. Ancak zamanla uluslararası mücadelenin etkinliği sonucunda IŞİD bölgesel varlığını kısmen yitirmiştir. Bu tezin amacı; El Kaide ve IŞİD gibi din eksenli terörist grupların Ortadoğu coğrafyasında varlık göstermelerinin nedenlerini bölgenin karakteristiği ve yeni uluslararası sistemin temel özellikleri çerçevesinde tartışarak aralarındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Bu çerçevede meşruluğunu bölgeden alan bu terör örgütlerinin, bir bölgeye ait olmaktan çıkıp uluslararası terörizmin konusu haline dönüşmesinde dünyanın başat aktörleri ile olan ilişkileri de ayrıca analiz edilmiştir. ; Terrorism, which exists in every century, is one of the most important problems of the 21st century. Compared to its existence in previous centuries, it has increased its scope, area of effect and effectiveness considerably due to developing technology and weapons and ideologies. Terrorism, which previously had character at the local and regional level, has acquired an international character over time. Religion-based terrorism, which has its roots in the previous century and has an increasing influence, marked on the 21st century. Al-Qaeda and ISIS draw attention both in terms of their ideologies and organizational presence. Al-Qaeda, the foundations of which were laid with the Afghan resistance, became known throughout the world by carrying out the biggest attack of the century. These attacks, which have a great place in the history of the world as the attacks of September 11, also revealed how strong religion-based terrorism has become. The organization, whose leaders lost their former power with the killing of Osama bin Laden by the USA, has almost been replaced by ISIS, another religiousbased terrorist organization with the developments in the region. Unlike al-Qaeda, ISIS wanted to progress towards becoming a state and has achieved success to a certain extent. The Arab Spring process, which started in the region, has been a facilitating factor for ISIS. However, as a result of the effectiveness of the international struggle over time, ISIS has partially lost its regional presence. The purpose of this thesis is; To reveal the relationship between the religion-based terrorist groups such as Al-Qaeda and ISIS in the Middle East geography within the framework of the characteristics of the region and the basic features of the new international system. In this context, the relations of these iii terrorist organizations, which have taken their legitimacy from the region, with the world's leading actors in the transformation of belonging to a region and becoming a subject of international terrorism, were also analyzed.
Neoliberal Kurumsalcılık, uluslararası ilişkiler teorisinde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra liberal-idealist politik paradigma fikirlerini geliştiren bir okuldur, uluslararası siyasi kurumların, devletlerin uluslararası ilişkilerde başarılı bir şekilde işbirliği yapmalarına izin verebileceğini savunmaktadır. Neoliberal Kurumsalcılık yaklaşımı özellikle Batı Avrupa ülkeleri arasında gerçekleşen işbirliğini ve bütünleşme sürecini açıklayıcı bir niteliğe sahiptir. Fakat bölgesel kurumsallaşma dinamiklerinin zayıf olduğu bir bölge olan Orta Asya'nın istikrarsız bölgelere yakınlığı ve bölge içinde süregiden çatışmalar hem Orta Asya devletleri için hem de bölgeye komşu devletler için bir tehdit oluşturmaktadır. Bu bakımdan, tezin temel amacı, Neoliberal Kurumsalcılık yaklaşımını kullanarak iki farklı örgütün ŞİÖ ve BRICS'in örneklerinde önemini açıklamaya çalışmaktır. ; Neoliberal institutionalism is a school in international relations theory that develops liberal-idealist political paradigm ideas after the Second World War, arguing that international political institutions can allow states to cooperate successfully in international relations. The approach of Neoliberal institutionalism is particularly descriptive of the cooperation and integration process between Western European countries. However, as a region where regional institutionalization dynamics are weak, the proximity of Central Asia to unstable regions and ongoing conflicts within the region pose a threat to both Central Asian states and neighboring states. In this respect, the main purpose of thesis is to explain the importance of two different organizations in the examples of SCO and BRICS by using Neoliberal Institutionalism approach.
Regional Development Agency (RDA) is an organization established to contribute to regional development. RDAs are started to be established since the 1930s in the World and since the 1950s in Europe. EU has "recommendation" to establish the RDA to member and candidate countries. On top of RDAs they were established in England 1999-2000; between 2006-2009 in Turkey. The main purpose of the RDAs is to accelerate regional development. They are managed in collaboration with public, private and civilian actors. They have prepared plans for regional development; they have implemented clustering and innovation policies. The effectiveness of the activity was measured by a variety of approaches. In this study, RDAs experiences in UK and Turkey analyzed and compared with document analysis technique; it demonstrated similar and different aspects. One of the most important differences between experiences as a result of the analysis is that the RDAs in UK have been strictly controlled. ; Bölgesel Kalkınma Ajansı (BKA), bölgesel kalkınmaya katkıda bulunmak üzere kurulan bir örgüttür. BKA'lar, dünyada 1930'lardan; Avrupa'da ise, 1950'lerden itibaren kurulmaya başlanmıştır. AB, üye ve aday ülkelere BKA kurmalarını "tavsiye" etmiştir. Bunun üzerine BKA'lar, İngiltere'de 1999-2000; Türkiye'de ise, 2006-2009 yılları arasında kurulmuştur. BKA'ların temel amacı, bölgesel kalkınmayı hızlandırmaktır. BKA'lar, kamu-özel-sivil kesim aktörlerinin işbirliğinde yönetilmiştir. Bölgesel kalkınmaya yönelik planlar hazırlamışlar; kümelenme ve yenilik politikalarını uygulamışlar. Faaliyetlerinin etkinliği, çeşitli yaklaşımlarla ölçülmüştür. Bu çalışmada, BKA'ların İngiltere ve Türkiye deneyimleri, doküman analizi tekniği ile karşılaştırmalı olarak analiz edilerek; benzer ve farklı yönleri ortaya konmuştur. Analiz sonucunda deneyimler arasında tespit edilen en önemli farklılıklardan biri, İngiltere'de BKA'ların sıkı bir şekilde denetlenmesidir