Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile birlikte Yugoslavya Sosyalist Federe Cumhuriyeti bir İç Savaş'a sürüklenerek parçalanmıştır. Sırbistan'a bağlı Kosova özerk bölgesinde yaşanan etnik savaş ve bu savaşın 1999 yılında NATO müdahalesi sonrasında sona ermesi Avrupa Birliği'nin ortak dış politika, güvenlik ve savunma politikaları geliştirme çabalarının yetersiz kaldığını göstermiştir. Soğuk Savaş dönemi sonrasında bütünleşme hareketlerine hız veren Avrupa Birliği, ekonomi alanında olduğu kadar dış politika, güvenlik ve savunma alanlarında da dünyada önemli bir güç haline gelme çabasına girmiş; ancak dış politikada üye Devletler arasında yaşanan ayrışmalar ve ortak bir çıkar tanımından yoksunluk, egemenlik yetkilerinden feragatte bulunmak istememeleri başarılı dış politika ve güvenlik politikası oluşturulmasının önündeki engeller olmuştur. Bu tez çalışmasının amacı Ortak Dış Politika Güvenlik ve Savunma Politikası'nın oluşum sürecini Kosova örneğinde incelemek ve egemenlik teorileri çerçevesinde neden Avrupa Birliği üye Devletleri arasında dış politika, güvenlik ve savunma alanlarında tam bir uzlaşmanın sağlanamadığını analiz etmektir. ; Together with the end of the Cold War and the collapse of the Soviet Union, Socialist Federal Republic of Yugoslavia faced the interior war and then was disintegrated. The ethnic war in the Kosovo -as the autonomous province within Serbia- was ended by NATO intervention in 1999. It has shown that the establishment of the Common Foreign Policy, Security and Defence Policy and its efficiencies were insufficient. After the Cold War, integration process of the EU is accelerated and EU struggled to become an important power around the world on foreign security and defence areas as much as economy. However the differences between states in foreign policy, lack of `common interest and not to renounce their sovereignty were obstacles for a succsessful foreign security and defence policy. The aim of this thesis is to analyze the establishment process of Common Foreign Security and Defence Policy on the case of Kosovo and this thesis will also analyze in the framework of Theory of Sovereignty why there is not full compromise among the Member States of EU on common foreign policy, security and defence areas.
Avrupa Birliği, ekonomik bütünleşme alanında başarılı olup şimdiye kadar görülen en başarılı birlik olmuştur. Ekonomik alanın aksine güvenlik ve savunma alanı ise Birliğin epeyce zorlandığı, tartışıldığı ve çekinceli bir alan olmuştur. Soğuk Savaş döneminde, güvenlik ve savunma alanında önemli bir çaba harcanmış; Batı Avrupa Birliği kurulmuş, Avrupa Savunma Topluluğu kurma girişiminde bulunulmuş ancak hedeflenen sonuçlara tam anlamıyla ulaşılamamıştır. Soğuk Savaş dönemi güvenlik ve savunma konuları bakımından AB için NATO gölgesinde geçmiştir. Fakat asıl önemli olan gelişmeler Soğuk Savaş'ın bitimi ile yaşanmaya başlamıştır. 1992 Maastricht Antlaşması ile Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikasında (ODGP) çok önemli bir adım atılmış ve siyasi bütünleşme sürecine gidilmeye başlanmıştır. Bu aşamada, güvenlik ve savunma politikaları hükümetlerarası düzeyde de olsa AB'nin ikinci sütununu oluşturmuştur. Devam eden süreçte ise Avrupa Güvenlik Savunma Politikası (AGSP) ve NATO ile işbirligi içinde oluşturulan Avrupa Guvenlik Savunma Kimliği (AGSK) oluşturulmuştur. Ayrıca yapılan çeşitli Zirvelerle bu süreçler hızlı bir biçimde gelişmiştir. 2009 yılında Lizbon Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi ile de birliğin hem anayasal hem de hukuki olarak Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasının (OGSP) temel dayanakları ve kuruluşu tamamlanmıştır. Son dönem gelişmesi olarak da yine Lizbon Antlaşmasında yer alan "kalıcı yapısal işbirliği" ilkesinden yine aynı isimle yola çıkılarak "Kalıcı Yapısal İşbirliği" (PESCO) yapısı oluşturulmuştur. Avrupa Birliği'nin ortak bir güvenlik ve savunma politikası oluşturması süreci incelenirken, AB'nin NATO ile olan ilişkilerinin de göz önünde bulundurulması zorunludur. Bu nedenle, NATO'nun bu savunma ve güvenlik sürecine olan etkisi ve Avrupa Birliği'nin savunma ve güvenlik politikası oluşturma sürecinde meydana gelen politikaların NATO'ya yansımaları ve etkileri de irdelenmek durumundadır. Bu bağlamda çalışmada genel olarak güvenlik kavramından başlanarak uluslararası, toplumsal ve küresel anlamda güvenlik ve güvenliğe etki eden faktörler ele alınmış, AB Güvenlik ve Savunma Politikasının oluşum süreci ile günümüze kadar yaşadığı belli başlı önemli gelişmelere değinilmiş; NATO ile olan ilişkileri üzerinde durulmuş ve günümüzde gelinen aşama incelenmiştir. Ayrıca bu politika çerçevesinde yapılan bazı ortak operasyonlara da değinilmiştir. ; The European Union, has become the most successful union ever seen achieving economic integration. Contrary to the field of economy, the field of security and defence, has been a highly challenging, controversial and risky area the Union struggles with. Much effort had been spent in the field of security and defence during the Cold War period, West European Union had been established; attempts to establish European Defence Community had been made however targeted results could not be obtained in the fullest sense. For EU, the Cold War period, had been overshadowed by NATO in terms of security and defence issues. However, major developments began to be experienced subsequent to the end of the Cold War. A considerable step in Common Foreign and Security Policy (CFSP), was taken by Maastricht Treaty of 1992 and the process of political integration, thus, was initiated. At this stage, although the security and defence policies have been at intergovernmental level, they constituted the second pillar of EU. In the ongoing process, the European Security Defence Policy Identity (ESDI) has been established in accordance with European Security Defence Policy (ESDP) and NATO. Additionally,through various summits held, these processess have been rapidly improved. As Lisbon Treaty entered into effect in 2009, the basic foundation and establishment of EU's Common Security and Defence Policy (EU CSDP) has been set both constitutionally and legally. As a recent development, based upon the principle of "Permanent Structured Cooperation" which is included in Lisbon Treaty, once again, the Permanent Structured Cooperation (PESCO) structure has been established. Taking the relations between European Union and NATO, as well, into consideration is obligatory for the establishment procedure of European Union's common security and defence policy to be examined. For this reason, NATO's effect over the mentioned defence and security process, and the reflections and effects of policies brought up during EU's defence and security policy formation process on NATO, are to be studied as well. In this context, within the scope of this study, starting from the concept of security in general, the aspect of security and factors influencing it in international, social and global terms are taken into consideration; the formation process of EU Security and Defence Policy and the concerning main developments occurring until today, are mentioned; its relations with NATO are accentuated and the final stage reached today is analysed. In addition to this, some of the common operations executed within the frame of this policy are also considered.
Ülke sınırlarının ulusal güvenlik politikası açısından taşıdığı önem, son yıllarda giderek hızlanan küreselleşme süreci ile birlikte azalmaya başlamıştır. Küreselleşme ile birlikte dünyada, ülkelerin güç dağılım kanalları yeniden şekillenmiş, asimetrik güç ilişkileri ortaya çıkmış ve ulusal güvenlik ihtiyaçları yeniden tanımlanmıştır. Son yıllarda yaşanan teknolojik gelişmeler siber güvenlik kavramını ortaya çıkarmış ve siber güvenlik, ulusal güvenliğin önemli bir unsuru haline gelmiştir. İnternetin, ülkelerin sınırlarını aşan yapısı, internet ağlarının bireysel hizmetlerin ve amaçların ötesinde devletin kritik altyapılarında ve kamu hizmetlerinin yürütülmesinde kullanılması, gün geçtikçe gelişen e-devlet uygulamaları, siber güvenliğin ulusal güvenlik içerisindeki önemini daha da pekiştirmiştir. Bu bağlamda, çalışmada ABD, Rusya ve Çin'in siber güvenlik politikaları, özellikle bu üç ülkede yayınlanan resmi politika belgeleri temelinde incelenmekte ve karşılaştırmalı bir analiz yapılmaktadır. ; The importance of country borders within the national security policy has begun to diminish continuously with the acceleration of the globalization process in recent years. With globalization, the power distribution channels of the countries have been reshaped; asymmetrical power relations have emerged and the needs for national security of countries have been redefined. Technological developments in recent years have disclosed the concept of cyber security and cyber security has become an important element of the national security of countries. The structure of the Internet that exceeds the borders of countries, the use of internet networks in the critical infrastructures of the state and in the execution of public services beyond the individual services and objectives, and the increasing e-government applications have further reinforced the importance of cyber security in national security. In this context, the study comparatively examined the cyber security policies of the USA, Russia and China particularly on the basis of official policy documents published in these three countries and such an analysis is presented.
Avrupa Bütünleşmesinin önemli boyutlarından ve tartışmalarından biri olan ortak dış politika geliştirme konusu, gerek uluslararası konjonktürden, gerekse Avrupa Birliği'nin (AB) kendi dinamiklerinden dolayı 1990'lı yıllara kadar çok sınırlı bir gelişme gösterebilmiştir. Soğuk savaş boyunca, AB pek çok alanda ortak dış politika belirlemeye çalışmış fakat üye ülkelerin dış politika konularında egemenlik haklarından feragat etmek istememeleri ve dünya sisteminde iki kutupluluğun dayattığı kısıtlamalar nedeniyle uluslararası ilişkileri etkileme kabiliyetlerini çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Ancak Soğuk Savaşın sona ermesi, AB'nin küresel rolünün yeniden tanımlaması için uygun bir zemin ortaya çıkmıştır. Nitekim AB'nin kendine münhasır özellikleriyle Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkilerde bir aktör olarak kapasitesini ve kabiliyetini artırdığı ve uluslararası politikada önemli roller oynamaya başladığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı AB gibi siyasal yapıya sahip bir aktörün uluslararası politikada nasıl bir gücü temsil ettiği, onun kapasitesinin bileşenlerinin neler olduğu, hangi ölçüde uyumlu bir politika oluşturabildiği ve oluşturulan ortak politikaların hangi düzeyde tam olarak uygulanabildiği sorularına cevap aramaktır. Bu cevaplar ışığında AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikasını oluşturulduktan sonra uluslararası ilişkilerde önemli aktör konumuna gelmiştir. Ancak üye ülkeler dış politika alanında sınırlı düzeyde işbirliğini ön planda tutmak istemesinden dolayı bu aktörlüğünü sivil ve normatif bir güç olarak sürdürebildiği gösterilecektir. ; A common foreign policy issue, one of the important dimensions and debates of European integration was able to show a very limited development due to the international conjuncture and its own dynamics. During the Cold War, the EU has tried tried to identify common foreign policy in many areas but the fact that member countries did not want to waive their sovereignty rights in foreign policy matters and there was restrictions imposed by bipolarity in the world system led to the very limited ability of the EU to influence international relations. However, the end of the Cold War created a suitable ground for redefining the global role of the EU. Indeed it appears that the EU has increased its capacity and capability as an actor in international relations in the post-Cold War era and played an important role in international politics. The aim of this study is to find answers to questions what kind of power an actor with a political structure, such as the EU represents in international politics, what the components of its capacity are, to what extent a policy can be harmonized and the extent to which common policies are implemented. In the light of this response, the EU has become an important actor in international relations after the creating of EU's Common Foreign and Security Policy. In doing so, since member countries are willing to keep a limited level of cooperation in the field of foreign policy, it will be shown that the EU's actorness could continue as a civil and normative power.
Avrupa bütünleşmesinin önemli boyutlarından ve tartışmalarından biri olan ortak dış politika geliştirme konusu, gerek uluslararası konjonktürden, gerekse Avrupa Birliği'nin (AB) kendi dinamiklerinden dolayı 1990'lı yıllara kadar çok sınırlı bir gelişme gösterebilmiştir. Soğuk Savaş boyunca, AB pek çok alanda ortak dış politika belirlemeye çalışmış , fakat üye ülkelerin dış politika konularında egemenlik haklarından feragat etmek istememeleri ve uluslararası sistemde sisteminde iki kutupluluğun dayattığı kısıtlamalar nedeniyle uluslararası ilişkileri etkileme kabiliyeti çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Ancak Soğuk Savaş 'ın sona ermesi, AB'nin küresel rolünün yeniden tanımlanması için uygun bir zemin ortaya çıkarmıştır. Nitekim AB'nin kendine münhasır özellikleriyle Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkilerde bir aktör olarak kapasitesini ve kabiliyetini art tırdığı ve uluslararası politikada önemli roller oynamaya başladığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı AB gibi siyasal yapıya sahip bir aktörün uluslararası politikada n asıl bir gücü temsil ettiği, kapasitesinin bileşenlerinin neler olduğu, hangi ölçüde uyumlu bir politika oluşturabildiği ve oluşturulan ortak politikaların hangi düzeyde tam olarak uygulanabildiği sorularına cevap aramaktır. Bu cevaplar ışığında AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) oluşturulduktan sonra uluslararası ilişkilerde önemli aktör konumuna geldiği görülmektedir. Bununla birlikte çalışmada, üye ülkelerin dış politika alanında sınırlı düzeyde işbirliğini ön planda tutmak istemesinden dolayıdır ki AB'nin bu aktörlüğünü sivil ve normatif bir güç olarak sürdürebildiği öne sürülmektedir. ; A common foreign policy is sue, one of the important dimensions and debates of European integration was able to show a very limited development due to the international conjuncture and its own dynamics. During the Cold War, the EU has tried tried to identify common foreign policy in many areas but the fact that member countries did not want to waive their sovereignty rights in foreign policy matters and there was restrictions imposed by bipolarity in the world system led to the very limited ability of the EU to influence international relations. However, the end of the Cold War created a suitable ground for redefining the global role of the EU. Indeed it appears that the EU has increased its capacity and capability as an actor in international relations in the post -Cold War era and played an important role in international politics. The aim of this study is to find answers to questions what kind of power an actor with a political structure, such as the EU represents in international politics, what the components of its capacity are, to what extent a policy can be harmonized and the extent to which common policies are implemented. In the light of this response, the EU has become an important actor in international relations after the creating of EU's Common Foreign and Security Policy. In doing so, since member countries are willing to keep a limited level of cooperation in the field of foreign policy, it will be shown that the EU's actorness could continue as a civil and normative power.
"Avrupa güvenlik ve savunma politikası ve Türkiye" başlıklı bu tez çalışması, üç bölümden oluşmaktadır. Tezin ilk bölümünde, çalışmaya kuramsal bir çerçeve kazandırabilmek için baz alman "egemenlik teorileri" ve bu bağlamda "Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası"nın hali hazırdaki yapısında büyük bir rol oynadığmı düşündüğümüz Avrupa'da egemenlik kavramının gelişimi ile Avrupa Birliği (ve dolayısıyla Avrupa Toplulukları) örneğinde egemenlik kavramı analiz edilmiştir. Çalışmamızın bütünlüğü dikkate alınarak, bu bölümde ayrıca, Türk hukuk sisteminde "millî egemenlik ilkesi"nin tarihsel gelişimi ve önemi ile 1982 Anayasası'nm ilgili düzenlemeleri itibarıyla egemenlik yetkilerimizin Avrupa Birliği'ne (ve dolayısıyla Avrupa Topluluklarına) devri sorunu da irdelenmeye çalışılmıştır. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın oluşum süreci iki alt kısım dahilinde incelenmiştir. Bu kısımların ilkinde, Avrupa'da güvenlik, savunma ve dış politika alanlarında işbirliği oluşturma çabalarının tarihsel gelişimi ele alınırken, ikinci kısımda da Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikası'nın ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın IIyapısı, Avrupa Birliği Kurucu Andlaşması'nın ilgili düzenlemeleri dikkate alınarak aktarılmaya çalışılmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise Türkiye-Avrupa Toplulukları ve dolayısıyla Avrupa Birliği ilişkilerinin tarihsel gelişimi ana hatlarıyla aktarıldıktan sonra, Türkiye'nin güvenlik ve savunma stratejilerinde Avrupa Birliği'nin konumu ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerine etkileri araştırılmaya çalışılmıştır. Ana hatlarıyla yukarıda belirttiğimiz bu plan kapsamında çalışmamızda temel tez olarak ise, birinci bölümünde değinilen egemenlik teorileri ile ikinci ve üçüncü bölümlerde aktarılan tarihsel süreçler ışığında Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın, Avrupa Birliği üyesi Devletler arasında bir uzlaşma olmamasından dolayı yakın bir gelecekte, etkin bir biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı savunulurken, bu politikanın, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yarattığı / yaratabileceği sonuçlar da irdelenmiştir. ; This Ph.D thesis, named "The European security and defence policy and Turkey", has been consisted of three chapters. In first chapter, because of playing an important role in Europe and creating great effects on the European Security and Defence Policy; concept of sovereignty and sovereignty theories have been examined in the example of the European Union (European Communities). Also, the concept and the relevant theories provide a theoritical framework in order to explain and analyse this political and juristical process. Historical improvement and importance of "national sovereignty" and issue of to transfer some of sovereignty powers from Turkey to the Union according to Turkish Constitution (1982), have been discussed in the first chapter. In the second chapter, progress of the European Security and Defence Policy has been discussed in two subchapters. In the first of the subchapters, historical developments and engagements considering to built a cooperation in the fields of security, defence and foreign policies in Europe, have been analysed. In the second subchapter; structures of the Common Foreign and Security Policy and also the European Security and Defence Policy have been studied in the perspective of regulations of the European Union Treaty. IVIn the third chapter, historical process of Turkey and the European Union relations have been examined. Finally effects of the Europen Security and Defence Policy on relations between Turkey and the European Union have been analysed by searching the positon of the European Union and its policies in Turkey's security and defence strategies. According to this scheme in the perspective of sovereignty theories and historical processes, it has been basic assertion in the thesis that due to there is no full comprimise among member states of the European Union, the European Security and Defence Policy can not be executed effectively in near future.
Bir süreç olarak ele alınan güvenlik, algılarda şekillenen bir olgu olarak, içinde bulunulan konjektürde yer alan tehditlere göre şekillenen bir kavramdır. Bu çerçevede Türk Siyasi Hayatı'nda yer alan siyasi liderlerle birlikte, oluşan yeni tehdit olgularına göre ülkenin güvenlik politikası şekillenmiştir. Öncelikle tarihsel arka plan ve coğrafi konum içerisinde şekillenen güvenlik anlayışı, özellikle Soğuk Savaş Sonrası Dönem'den sonra, dönemin getirmiş olduğu yeni tehdit olguları olarak analiz edilen terörizm, yasadışı göçler, insan kaçakçılığı, kitle imha silahlarının yayılması, uyuşturucu ticareti gibi algılarla şekillenmiştir. Bu bağlamda Türkiye'nin güvenlik anlayışı, bu yeni tehdit algıları çerçevesinde güvenlik alanının kapsamını genişletilerek değişmiştir. Bundan ziyade Ak Parti dış politikasında güvenlik algısını konu alan bu çalışma, Ak Parti Dönemi'nde Türkiye'nin değişen güvenlik anlayışını ve bu değişimin ülkenin dış ve güvenlik politikalarına nasıl yansıdığını ortaya koymak amacıyla oluşturulmuştur. Bu kapsamda, yapılan kaynak taramaları ve arşiv araştırmaları çerçevesinde güvenliğin uluslararası konjektürde oluşan yeni koşullara göre değişimi ve Türkiye'nin de bu değişimler çerçevesinde dış ve güvenlik politikalarına nasıl yön verdiği sorusuna cevap aranmıştır. ; Security, treated as a process, is a phenomenon that is shaped by perceptions and by the threats, presented in the conjuncture. In this framework, along with the political leaders of Turkish Political Life, the security policy of the country has been shaped according to the new threat situations. Firstly, security concept, which shaped by historical background and geographical position, has consisted of perceptions such as terrorism, illegal immigration, human trafficking, proliferation of weapons of mass destruction, drug trafficking, which are analyzed as new threat cases, espessialy after Second World War. Accordingly, the scope of security concept of Turkey has been expanded within the framework of these new threat perceptions. This study, which focuses on the perception of security in Ak Party foreign policy, is aimed at revealing the changing security concept of Turkey in the Ak Party period and how this change is reflected in the foreign and security policies of the country.In this context, this work has tried to find out answers of two questions: how security has been changed according to the new conditions in the international conjuncture and how Turkey is guiding foreign and security policies in the frame of these changes.
Güvenlik kavramı günümüzde önemini koruyan en önemli kavramlar arasında yer almaktadır. Soğuk Savaş döneminde var olan güvenlik algılamaları ile günümüzdeki güvenlik algılamaları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu çerçevede, Soğuk Savaş döneminde ön planda olan askerî güvenlik algılamalarına ilave olarak siyasî, iktisadi, sosyal ve çevresel güvenlik algılamalarına daha fazla önem ve öncelik verilmektedir. Ayrıca, Soğuk Savaş sonrası güvenlik kavramı hem çok boyutlu bir niteliğe bürünmüş hem de çok karmaşıklaşmıştır.Soğuk Savaş döneminde NATO şemsiyesi altında güvenliğini tesis eden Avrupa, Soğuk Savaş sonrasında kendi güvenliğinde daha fazla rol almaya çalışmakta, NATO dışında özerk yapılanmalar oluşturmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politika (AGSP)'nın alt bileşeni olan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ön plana çıkmaktadır.Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası 1999'dan sonra gelişmeye başlamış ve önemli bir mesafe kaydetmiştir. AGSP, 2001 yılında operasyonel hâle gelmiş ve NATO unsurlarının kullanımına ilişkin varılan anlaşma çerçevesinde 2003'te AB yönetimindeki sivil ve askerî kriz harekâtlarını icra etmeye başlamıştır.Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Avrupa güvenliğinde etkin rol oynamıştır. Soğuk Savaş sonrasında ise Türkiye'nin dünya ve Avrupa güvenliğine yapabileceği katkılar azalmamış tam tersine artmıştır. Türkiye, BM ve NATO denetimde icra edilen harekâtlarda her yönüyle kendini ispatlamış ve dünya güvenliğine önemli katkılar yapmıştır. Türkiye'nin Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Soğuk Savaş sonrasında da Avrupa güvenliğine önemli katkılar yapacak imkan ve kabiliyete sahip olduğu, Türkiye'nin aktif desteği olmaksızın Avrupa güvenliğinin tam anlamıyla tesis edilemeyeceği düşünülmektedir. ; The concept of security is one of the most important issues which maintains its importance today. There are significant differences regarding security perceptions from the Cold War era and the post Cold War era. In this respect, nowadays, more and more importance and priority is given to political, economic, social and environmental security perceptions, besides military security perceptions. Furthermore, security is turned into more complex and multi-faceted concept after the Cold War period.European Security was established under the NATO?s umbrella until the end of the Cold War. But today, European States are focusing on their own security and making autonomous exercises not only in NATO organizations, but also in other international initiatives. Additionally, these countries are establishing new security telationships with each other but NATO. In this context, the European Security and Defense Policy (ESDP) stands in the forefront, which is organized under the EU?s Common Foreign and Security Policy (CFSP).European Security and Defense Policy has started to develop from 1999 and made significant progress. ESDP became operational in 2001. Later, after the agreement between NATO and the EU regarding the usage of NATO?s components by the EU, EU-led civilian and military crisis operations had started in 2003.Turkey played an effective role in the European Security during the Cold War. Turkey?s contribution to the world and European security has not decreased after the Cold War. Turkey has proved herself under the NATO and UN led operations. Turkey has great power and ability to contribute European security like the Cold War period. To me, European Security can not be established entirely without Turkey?s contribution.
Sovyetler Birliğinin 1991 yılında dağılmasından sonra ardılı olarak ortaya çıkan Rusya ilk dönemlerde güvenliğini iç meseleleri ve ekonomik konularla tanımlamıştır. Bu güvenlik sorunlarının da ABD ve Batıyla hareket ederek çözülebileceği öngörülmüştür. Ancak daha sonra ABD ve Batı'nın öncülüğünde gerçekleşen Yugoslavya'nın dağılma süreci ve 1999 Kosova Müdahalesi gibi olaylar Rusya'nın güvenliğin Batıyla birlikte hareket ederek çözülemeyeceğini göstermiş ve Rusya'nın güvenliğini korumak için Batı ve ABD ile birlikte olmak yerine onları dengeleyerek olacağına karar vermiştir. Bu bağlamda kendisi ve güvenliği için önem arzeden bir devlet olan Suriye'de yaşananlarda Rusya'nın güvenliğini pek çok yönden etkilemektedir. Tezde Suriye'nin, Rusya'nın güvenlik çıkarlarını nasıl etkilediği araştırılmıştır. Rusya'nın güvenlik çıkarları bağlamında Rusya'nın Suriye politikasını analiz etmek için tezde güç dengesi modelleri içinden Stephan Walt'ın Tehdit Dengesi Modeli seçilmiştir. Birinci bölümde teori açıklanmıştır. İkinci bölümde Rusya'nın güvenlik politikası ana hatlarıyla incelenmiştir. Rusya'nın güvenlik kültürünü oluşturan faktörler ve güvenlik algısının değişimi açıklanmıştır. Üçüncü bölümde ise iki ülkenin birbiriyle olan güvenlik ilişkisi bakımından müttefikliği ele alınmıştır. Dördüncü bölümde de 2011-2016 arasında ortaya çıkan Suriye Krizi; Rusya'nın algıladığı tehditler bağlamında incelenmiştir. ; Russia, which emerged as the successor of the Soviet Union after its dissolution in 1991, initially defined its security with internal and economic issues. It is envisaged that these security problems can be solved by acting with the USA and the West. However, events such as the disintegration of Yugoslavia and the 1999 Kosovo Intervention, which took place later under the leadership of the USA and the West, showed that Russia could not be resolved by acting with the West, and decided that it would be balancing them rather than with the West and the US to protect Russia's security. In this context, it affects the security of Russia in many ways in what is happening in Syria, a state that is important for itself and its security. In the thesis, how Syria affects Russia's security interests is investigated. In order to analyze Russia's Syria policy in the context of Russia's security interests, the threat balance model of Stephan Walt was chosen among the power balance models in the thesis. The theory is explained in the first part. In the second part, the security policy of Russia is analyzed. Factors forming the security culture of Russia and the change of security perception are explained. In the third part, the alliance of the two countries in terms of their security relationship is discussed. In the fourth part, the Syrian Crisis that emerged between 2011-2016; It has been studied in the context of threats perceived by Russia.
Bu çalışmanın konusunu İran İslam Devrimi'nin bölgesel güvenliğe yansımaları oluşturmaktadır. Bu çerçevede öncelikle Devrime giden süreç ile İran İslam Devrimi ele alınacaktır. Daha sonra güvenliğe yönelik farklı teorik yaklaşımlar analiz edilecek, güvenlik kavramının gelişimi, tanımı ve içeriği ele alınacaktır. Sonrasında Humeyni'nin düşünceleri ile oluşan İran Dış Politikasının bölgesel güvenliğe etkileri incelenecektir. Humeyni sonrası dönemde İran dış politika vizyonu analiz edilerek, meydana gelen değişim ve dönüşümler karşılaştırılacaktır. 1979 İran İslam Devrimi sonrası, İran dış politikasının bölgesel güvenliğe yansımaları, uluslararası aktörler dikkate alınarak değerlendirilecektir. Bu çalışma İran dış politikası ve bölgesel güvenlik arasındaki yansımaları açıklama amacı gütmektedir. ; The subject of this study is the reflection of the Iran Islamic Revolution on regional security. In this framework, firstly the process leading to revolution and the Islamic Revolution in Iran will be discussed. Then, different theoretical approaches to security will be analyzed, the development, definition and content of security concept will be discussed. Afterwards, the effects of Iranian Foreign Policy, which was formed by the ideas of Khomeini, on regional security will be examined. In the post-Khomeini period, the Iranian foreign policy vision will be analyzed and the changes and transformations that have occurred will be compared. After 1979 Iran Islamic Revolution, the reflection of Iran's foreign policy on regional security will be evaluated by taking into account international actors. This study aims to explain the reflections between Iranian foreign policy and regional security.
Soğuk savaş sonrası dönemde dünya, kendisini istikrarsızlıklar ve belirsizliklerle dolu yepyeni bir uluslararası ortamda, yeni sorunlar ve tehditlerle karşı karşıya bulmuştur. Bu sorunlu bölgelerin tam ortasında yer alan Türkiye, bu durumdan en çok etkilenen ülkelerden biridir. Soğuk Savaş şartlarının ortadan kalkması, ülkemizin ilgi ve etki alanlarını genişletirken, güvenlik riskleri ve tehdit algılamalarında da önemli değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Ancak bu değişiklikler ülkemize yönelik tehditleri ortadan kaldırmamış, bilakis çeşitlendirmiş ve daha karmaşık hale getirmiştir. Türkiye, bölgesel olayları yönlendirme potansiyeline sahip olmasına rağmen, bu güne kadar bu potansiyelini dış politikasına yansıtamamış ve bu nedenle uluslararası politikada kendisini yeterince anlatamamıştır. Türkiye'nin kendisine yönelik tehditleri barışçıl yöntemle bertaraf ederken, yeni dünya düzeninin kendisine sunduğu açılım noktalarını iyi değerlendirerek hem bulunduğu bölgedeki gelişmeleri yönlendirme, hem de uluslararası kamuoyunda kendisini daha iyi tanıtma fırsatlarını değerlendirmelidir. ; In the post-Cold War era, the world has found itself in a newly international conjuncture full of instabilities and ambiguities and faced serious problems and threats. Turkey which locates in the core of the problematic regions is one of the most affected countries in the world. Even though the end of the Cold War enhanced Turkey's interest and sphere of influence, the process also transformed the old security risks and threat perceptions. Rather these changes gave an end to the threats; it diversified and made them more complex. However Turkey has the potential to affect the regional issues, it couldn't use this potential effectively in foreign policy and also couldn't introduce itself in international politics. Turkey should evaluate the opportunities emerged with the new world order by influencing the regional developments as well as introducing itself in world public opinion while averting the threats with peaceful means.
Bu makale ile cumhuriyetin ilk yıllarında izlenen güvenlik politikasının analiz edilerek, bugünkü politikalara yol göstermesi amaçlanmıştır. Konuyla ilgili literatürün taranmasıyla elde edilen veriler, dönemin dış politikasının özellikle üzerinde durulmayan güvenlik boyutuyla değerlendirilmiştir. Araştırma, dönemin dış politikasıyla sınırlı tutulmuş, günümüzde izlenen politikanın ayrıntısına girilmemiştir. Çalışmada önce dönemin uluslararası ortamının genel çerçevesi çizilerek, ülkenin durumu ve bu dönemde yapılan önemli antlaşmalar ortaya konmuş, sonrasında Türkiye'nin diğer ülkelerle olan ilişkileri ve bölgesel ittifakları açıklanmıştır. Sonuçta, Atatürk dönemi dış politikasının günümüz dış politikasının esasları mukayese edilerek bir analiz yapılmıştır. Bu çalışma, dış politikada izlenen denge ve bölgesel ittifak politikalarının ulusal güvenliğin sağlanmasında temel bir rol oynadığını ortaya koymaktadır ; It has been aspired to analyze security policies in the period of building The Republic of Turkey and to make an example for today's policies by this paper. The literature has been scanned for the same period and the data has been considered especially about the security framework. The research has been delimited by the period's international policies and does not have detailed information about today's policies. In this study, while the general framework of the international environment has been explained, the situation of the country and important treaties within this period has been told. Then, Turkey's relations with other countries and regional alliances have been described. After all, the foreign policy principles of Atatürk's period and the present foreign policy have been compared. It is determined that the stability security policy is very important at the national and regional security
Avrupa Senedi ile telaffuz edilmeye baslayan Avrupa Birligi içinde ortak bir dıs politika gelistirme iradesi, 1990'lı yıllarda hem uluslararası sistemde hem de Avrupa Birligi sisteminde ortaya çıkan yeni olgular temelinde hızlanarak, Maastricht Antlasması'nın imzalanmasının ardından Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikasının olusturulmasının kabul edilmesiyle, somut bir görünüm kazanmıstır. Avrupa Birligi, Ortak Dıs Politika ve Güvenlik Politikası'nın dogal bir uzantısı olarak, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının gelistirilmesini de burada kabul etmislerdir. Bu dogrultuda, çalısmalar hızlandırılmıs, Amsterdam ve Nice Antlasmaları ile AGSP'na iliskin sistemin gerekli araç ve yeteneklere kavusturulması saglanmaya çalısılmıstır. Bu süreç devam ederken Avrupa Birligi içerisinde, Türkiye'nin 1987'de tam üyelik basvurusuyla yeni bir görünüme kavusan iliskiler, 1990'lı ve 2000'li yıllarda ortaya çıkan gelismeler ısıgında Avrupa Birligi'nin Genisleme Politikası, ODGP ve AGSP ile de baglantılı hale gelmistir. Son dönemde Türkiye ve Avrupa Birligi arasındaki iliskileri etkileyen en önemli konulardan birisi olan AGSP, kültür ve kimlik açılımları da içermektedir. Türkiye'nin gelistirilmeye çalısılan AGSP'na olan yaklasımı, kaygıları ve bu politikaya getirecegi açılımlar, hem uluslararası etkenler hem bölgesel dinamikler hem de tarafların dıs politik çıkarları ve güvenlik algılamaları dogrultusunda islenecektir. Ulusüstü bir deger dagıtım sistemi olarak, siyasal bütünlesme sürecini tamamlama yolundaki Avrupa Birligi'nin, ortak yarar temelinde, ortak degerler ve normlar dogrultusunda gelistirmeye çalıstıgı AGSP'nın, bölgesel ve küresel etkileri ile Türkiye'nin buradaki konumu, kamuoyu destegi, siyasi irade ve dıs politika gelismeleri ele alınarak incelenecektir. ; Development of a common foreign and security policy in the EU, was emphasized with the Single European Act in1986. Process of development a common foreign policy accelerated in 1990's. In this era, some radical changes occurred in international system, such as declining Soviet power and communist system, existing new independent states, transformation process of Central European countries. The EU, as a supranational system and as a global actor, affected from all these developments and started improving its strategic interests and security aims. With signing Maastricht Treaty, Europeans began to work on design a Common Foreign and Security Policy (CFSP) and also, they took responsibilities of creating a credible European Security and Defense Policy (ESDP). ESDP is being created as a dimension of the Union's Common Foreign and Security Policy. Relevant with these developments, the EU began strengthening its identity and own statue at global and regional level. Arrangements of Amsterdam and Nice Treaties are known as important developments because of aiming to provide assets and capabilities which are necessary to development a credible Foreign and Security policy in the EU. The EU is eager to be part of the picture whenever security problems arise in Europe. Since the Turkish full membership application to the EC in 1987, relations between two parties gained a new phase. Turkey and the European Union relations were affected by European Union Enlargement Policy, CFSP and ESDP. These there policy areas of the EU have strong cultural roots and identity dimensions. So, the Turkish concerns and opinions according to integration, enlargement process of EU and its position according to ESDP were examined in the basis of international effects, regional dynamics, political interests and security perceptions.
Enerjinin kullanımı, insanlık tarihi kadar eskidir. Geçmişten günümüze insanlık, enerjiyi ısınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını gidermek için kullanmıştır. Daha sonraki dönemlerde enerji, birtakım sınai denebilecek faaliyetlerde de kullanılmaya başlandı. Sanayi Devrimi'yle birlikte üretim sürecinde yaşanan dönüşüm, enerjiyi uluslar için en stratejik gereksinimlerden biri hâline getirmiştir. 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT)'nun kurulması, ardından 1957 yılında Roma Antlaşması bağlamında Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)'nun kurulması ile Avrupa Birliği (AB)'nin temelleri atılmıştır. AB'yi kuran 3 kuruluştan 2'sinin enerji odaklı olması, Birliğin kurulmasında enerji paylaşım sorunlarının ne denli önemli olduğunu göstermektedir. 1951 yılında temelleri atılmış olan AB'nin enerji politikalarının,enerji arz güvenliği bağlamında ele alınmaya çalışıldığı bu makalede, öncelikle AB'nin enerji profili genel hatları ile güçlü ve zayıf yanlarıyla birlikte gözler önüne serilecek; ardından tarihsel süreç içerisinde Birliğin enerji politikaları tespit edilecektir. Takip eden bölümde ise AB'de enerji arz güvenliğinin derecesi tespit edilmeye çalışılacak ve Birliğin, enerji arz güvenliğini artırma bağlamında politikaları incelenerektir. ; The usage of energy is as old as humanity itself. From past to present, humans has used energy to sat isfy their most basic needs like providing themselves heat and for nutrition.Thereafter, energy started to be used for industrial activities. With the transition in the production process after the Industrial Revolution, energy became one of the most strategic requirements for nations. The foundation of the European Coal and Steel Community (ECSC) in 1951 and the establishment of the European Atomic Energy Community (Euratom) stemming from the Treaty of Rome in 1957, and the European Economic Community (EEC) laid the foundations of the European Union (EU). Two thirds of the organizations which founded the EU have focused on energy which shows the importance of issues related to energy sharing in the establishment of the Union. In this article, EU energy policies are discussed within the context of energy supply security, focusing firstly on how the general lines of the EU's energy profile will unfold along with their strengths and weaknesses. It will then continue by discussing the historical process energy policies of the Union will be determined. In the following section, this article will attempt to ascertain the degree of energy supply security in the EU as well as examine the policies of the Union within the context of increasing security in energy supply.