CAPACITY OF THE ENERGY SOURCES TO STEER GLOBAL POLICY AND TURKEY S ENERGY STRATEGY
In: The journal of international social research: Uluslararası sosyal araştirmalar dergisi, Band 9, Heft 42, S. 1439-1439
ISSN: 1307-9581
5 Ergebnisse
Sortierung:
In: The journal of international social research: Uluslararası sosyal araştirmalar dergisi, Band 9, Heft 42, S. 1439-1439
ISSN: 1307-9581
In: İnsan & toplum: Human & society, Band 12, Heft 2, S. 140-172
ISSN: 2602-2745
Bilişim teknolojilerinin endüstriyel üretim ile bütünleşmesiyle Sanayi Devrimi'nin dördüncü fazı olarak adlandırılan yeni bir dönemece girilmiştir. Başta ulus devletler olmak üzere uluslararası sistemde yer alan diğer tüm aktörler de bu süreçte yeni sosyalleşme alanı olan internet ve sosyal medyayı kendi çıkarları için kullanmaya başlamıştır. Görsel ve yazılı medya üzerinden halklar nezdinde algı yaratma süreci olarak tanımlanabilecek kamu diplomasisi bu noktada devreye girmektedir. Hamas, İslami Cihat Örgütü ve Hizbullah ile sürekli mücadele içinde bulunan İsrail Savunma Güçleri (İSG), terörle mücadele adı altında orantısız güç uygulamaktadır. Bu nedenle uluslararası toplumda İsrail'e ve İSG'ye karşı tepki oluşmaya başlamıştır. İsrail militarist bir devlet olarak etiketlenmekte, İSG askerleri ise acımasız olarak görülmektedir. Yumuşak ve akıllı güç uygulamaları ve kamu diplomasisi hem İsrail hem de İSG için bu nedenle önem kazanmaktadır. Bu çalışma, akıllı güç stratejisi ve bir kamu diplomasisi olarak İSG'nin 2000'li yıllarda nasıl bir imaj düzeltme ve marka yaratma stratejisi izlediğini analiz etmektedir. Bu amaçla çalışmada içerik analizi tekniği kullanılarak 2018-2020 yılları arasında İSG'nin resmî Twitter hesabından atılan tweetler incelenmiştir. İSG'nin Nicholas Cull'un tarif ettiği şekilde kamu diplomasisi uygulamaları yaptığı ve bir yandan da Twitter üzerinden hem hakkında oluşan negatif söylemlerden kurtulmaya çalıştığı hem de kriz anlarında olayları maniple etmeye çalıştığı sonucuna ulaşılmıştır.
In: Ortadoğu etütleri: siyaset ve uluslararası ilişkiler dergisi = Middle Eastern studies : journal of politics and international relations, Band 13, Heft 4, S. 493-536
Amerikan tipi başkanlık sistemi kendine özgü özelliklere sahiptir. Ülkede dış politika yapım sürecine etki eden pek çok faktör bulunmaktadır. Barack Obama göreve başladığında Filistin-İsrail sorununu Filistinlilerin haklarını göz önünde bulundurarak çözmek istediği şeklinde bir izlenim uyandırmıştır. Bu nedenle Filistinli bürokratlar Başkan Obama döneminde iki devletli çözümün sağlanacağını sanmıştır. Ancak İsrail uzun müzakere sürecinde bir yandan yeni yerleşim yerleri açmaya devam etmiş, bir yandan da Gazze'ye askeri operasyonlar düzenlemiştir. Başkan Obama ve Başbakan Netanyahu arası ilişkiler de özellikle İran meselesi yüzünden gerilimli devam etmiştir. Başkan Obama'nın İran politikası ABD-İsrail ilişkilerini etkilemiştir. Başkan Obama İsrail'i geri planda tutuyor gibi görünmek istemediğinden aslında bir yandan da İsrail'in çıkarlarını gözeten eylemlerde ve açıklamalarda bulunmuştur. Dolayısıyla Başkan Obama başlangıçta Filistin yanlısı gibi görülse de, ABD uluslararası kuruluşlarda İsrail lehine oy vermeye devam etmiştir. Başkan Trump döneminde ise ABD-İsrail ilişkileri güncellenmiştir. Daha seçim kampanyası esnasında Donald Trump İsrail ile ilişkilere verdiği öneme dikkat çekmiştir. Seçildikten sonra ise Trump, İsrail'e verdiği sözleri tutmaya başlamış, Filistinlilerin barış umudunu söndürmüştür. Ortaya atılan "Yüzyılın Antlaşması" isimli barış planı Filistinli bürokratlar tarafından kınanmıştır. Trump'ın özellikle Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması İsrail'i en memnun eden gelişmedir. Başbakan Netanyahu'nun siyasal krize sürüklendiği anlarda Başkan Trump'ın önemli adımlar attığı görülmüştür. Dolayısıyla bu çalışmada Demokrat Partili Obama'nın, Cumhuriyetçi Partili Trump'tan farklı bir Filistin-İsrail politikası izleyip, izlemediği araştırılmıştır. Aslında Filistinlilerin iki başkan döneminde de bir kazanç elde etmediği, Başkan Obama'nın Filistin yanlısı olmadığı ve onun sadece sorunu daha adilane bir şekilde çözmek istediği sonucuna ulaşılmıştır.
Filistin, sadece bir toprak savaşımı değildir. Aynı zamanda Filistin halkı yaşamsal varlık mücadelesi vermektedir. Her yitirilen toprak, binlerce ailenin yurtsuz kalması demektir. Oysa Batılı devletler meseleye, bir insani dramdan ziyade politik bir sorun olarak bakmaktadır. İsrail hakkında alınmış Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) kararları olmasına rağmen, bunları göz ardı etmektedir. Filistinliler zorlu yaşam koşulları ve fiziksel bölünmenin yanı sıra, bir de siyasal açıdan iki farklı örgüt arasında bölünmüştür; Hamas ve El Fetih. El-Fetih, Batılı devletler ile kurduğu ilişkiler neticesinde bazı Filistinliler tarafından eleştirilmektedir. Hamas ise silahlı mücadeleyi bırakmaması nedeniyle meşruiyet krizi geçirmektedir. Hamas, Batılı devletlerin ve İsrail'in gözünde bir terör örgütü olarak görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, bu iki örgüt arasındaki farklardan ve rekabetten söz ederek, iki aktör arasında bölünmüş olmanın Filistin direnişine olan etkisini ortaya koymaktır. Çalışmada örgüt liderlerinin ve Filistinli bürokratların resmi açıklamalarına da yer verilmektedir. ; Palestine is not only a struggle for land but it's also Palestinian people's fight for a vital being. Every land that has been losing means that thousands of families become homeless. But Western states view it as a political problem rather than a humanitarian drama. Even though there are decisions taken by the United Nations Israel ignores them all. In addition to physical division and a difficult life standard the Palestinians are divided between two different organizations politically; Hamas and Fatah. Fatah has been criticized by some Palestinians because of its relations with Western states. Hamas is experiencing a crisis of legitimacy because of not abandoning the armed struggle. Hamas has been seen as a terrorist organization in the eyes of Western states and Israel. The aim of this study is to reveal the effect of the split between the two actors on the Palestinian resistance by mentioning the differences and competition between these two organizations. The study will also include official statements of the leaders of the organization and Palestinian bureaucrats.
BASE
Bir uluslararası sistem içinde varlık gösteren devletler güvenliği sağlamak için dost-düşman ayrımı yaparlar. Sistemde yer alan tek aktör devletler olmadığı için, güvenliğin oluşturulması zorlaşmaktadır. Müslüman Kardeşler Örgütü hem uluslararası sistemde, hem de Mısır iç siyasetinde, barışı savunduğu halde, adı "terör örgütü" ifadesi ile eşleştirilmeye çalışılan önemli bir aktördür. 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından İslam dininin adını terör ile birlikte kullanmaya başlayan ABD, uluslararası literatüre "İslamofobi" kavramını hediye etmiştir. Bu noktadan sonra da ABD dış politikasında önceliği, radikal İslamcı örgütlerle mücadeleye vermiştir. Şüphesiz El-Kaide ya da IŞİD gibi örgütler, sivil yaşama kast eden terör eylemleri organize etmektedir. Ancak tüm İslami örgütleri aynı kefeye koymak adil olmamaktadır. Savunmacı İslami örgütler, bir sivil toplum örgütü gibi hareket ederek, fikirsel mücadele vermektedirler. Ancak daha ortak bir terör örgütü tanımı yapamayan devletler, İslami örgütlere nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda da, ortak bir davranış sergileyememektedir. Terör kavramı siyasallaşmıştır. Müslüman Kardeşler Örgütü de bu durumdan etkilenen örgütlerden birisidir. Bu çalışmanın amacı, Müslüman Kardeşler Örgütü"nün kimliğini ve siyasal duruşunu analiz ederek, uluslararası sistemdeki önemli aktörlerin onu nasıl algıladıklarını ortaya koymaktır. ; Being a part of the international system states have to make enemy-friend distinction in order to ensure the security. Since states are not the only single actor in the system, it becomes difficult to establish the security. Although The Muslim Brotherhood Organization defends peace, it has been labeling as a "terrorist organization" both in the international system and the Egyptian domestic policy. Following the terrorist attacks happened at September 11, 2001, the US started to use the term of Islam with terrorism and presented "Islamophobia" into the international literature. Certainly, organizations such as al-Qaeda or ISIS have been organizing terrorist acts that threats civilian life. However, it is not fair to put all Islamic organizations in the same pot. Defensive Islamic organizations act as a non-governmental organization and provide an intellectual struggle. However, states which cannot use a common definition of terrorist organization also do not have a common attitude about how they should approach the Islamic organizations. The concept of terrorism is politicized. The Muslim Brotherhood Organization is one of the organizations affected by this situation. The aim of this study is to analyze the identity and political stance of the Muslim Brotherhood Organization and to point how important actors in the international system perceive it.
BASE