Oynak Ekonomik Koşullar Altında Döviz Kuru Oynaklığının Modellenmesi: Türkiye İç
In: International journal of academic value studies, Volume 3, Issue 14, p. 39-47
ISSN: 2149-8598
59 results
Sort by:
In: International journal of academic value studies, Volume 3, Issue 14, p. 39-47
ISSN: 2149-8598
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 8-Kapalıçarşı ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
BASE
In: Fiscaoeconomia: FSECON : international journal of political economics, Volume 3, Issue 3, p. 152-168
ISSN: 2564-7504
Küreselleşmenin etkisi ile birlikte birçok sektörde hız kazanan rekabet, sağlık hizmetlerini de etkilemiştir. Sağlıkta yeni ve daha kapsamlı tedavi yöntemlerinin ortaya çıkması ve teknolojik gelişmeler ile birlikte maliyetler artmaktadır. Değişen koşullar ile birlikte sağlık hizmeti sunucularının finansal sürdürülebilirliklerini sağlayabilmeleri için maliyet analizleri önem kazanmıştır.
Ekonomik değerlendirme yöntemleri sınırlı kaynakların tahsisinde rasyonel kararlar sağlayan araçlardır. Yeni tedaviler, ilaçlar ve tıbbi malzemeler hakkında maliyet ve fayda karşılaştırmaları yapmakta ve politika yapıcı ve karar vericilere en etkili alternatifin seçiminde yardımcı olmaktadır. Sağlık hizmetlerine ayrılan kaynakların kısıtlı olması sebebi ile birçok karar verme sürecinde ekonomik değerlendirme yöntemlerinin kullanımının gerekli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada daha önceki çalışmalarda kullanılan ekonomik değerlendirme yöntemleri incelenmiştir. Araştırma sonucunda maliyet etkililik yönteminin sıkça kullanıldığı, maliyet hesaplarında hizmet maliyetlerinin daha çok incelendiği, hastalık maliyetine yönelik çalışmaların sınırlı olduğu tespit edilmiştir. Özellikle hastalık maliyetinde hastalığın sosyal maliyetinin ele alındığı çalışmalar yetersiz kalmaktadır.
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 8-Kapalıçarşı ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
BASE
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 8-Kapalıçarşı ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
BASE
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 8-Kapalıçarşı ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
BASE
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 8-Kapalıçarşı ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
BASE
Taha Toros Arşivi, Dosya No: 8-Kapalıçarşı ; İstanbul Kalkınma Ajansı (TR10/14/YEN/0033) İstanbul Development Agency (TR10/14/YEN/0033)
BASE
In: The journal of social science: (TJSS) : uluslararası bilimsel hakemli sosyal bilimler dergisi, Volume 2, Issue 3, p. 95-107
ISSN: 2587-0807
Spor bir ülkenin sosyo-ekonomik
kalkınmasının önemli bir unsurudur. Spor günümüzde toplumlarda var olan sosyal,
politik ve ekonomik koşullar altında birbirleriyle etkileşim içinde olan
insanlar tarafından oluşturulan sosyal dünyanın bir yönü olarak kabul
edilmektedir. Mega spor organizasyonlarının yürütülmesi altyapıyı geliştirmeye
yardımcı olur, istihdam yaratır, yabancı sermayenin güvenli girişini sağlar,
yeni sporcular yaratır ve ülkenin ekonomik gelişimine önemli ölçüde katkıda
bulunur. Alan yazınında büyük ölçekli spor etkinlikleri "Hallmark","Mega","Major"
olmak üzere farklı kavramlar ile tanımlanmaktadır. Ekonomi ile bu tür
organizasyonların gerçekleştirildiği şehir ya da ülkenin birbirinden ayrı
düşünülmesi imkânsızdır. Mega spor etkinlikleri uluslararası düzeyde katılımın
olduğu, ancak organizasyonun düzenlendiği şehir ya da ülkenin her bir
etkinlikte değiştiği Dünya Kupası ya da Olimpiyat oyunları gibi organizasyonlardır.
Mega etkinlikler ''kısa sürede gerçekleşen, fakat özellikle ekonomik etkileri
uzun vadeli olan etkinlikler'' olarak tanımlanmaktadır. Mega spor etkinlikleri
düzenlendiği şehrin kentsel altyapısının büyük ölçüde gelişmesi ve hatta
yenilenmesinin yanı sıra, artan uluslararası ün, buna bağlı olarak artan turist
sayısı ve bunlarla ilgili uzun vadeli sosyolojik ve ekonomik yararlar
açısından, düzenlendiği şehir ya da ülkeye ekonomik getiriler sağlamaktadır. Bu
nedenle Mega etkinliklere ev sahipliği yapabilmek için yaşanan adaylık süreci
de oldukça karmaşık ve maliyetli bir şekilde gerçekleşirken, yer yer politik
manevra ve çekişmelere da sahne olmaktadır. Mega spor etkinlikleri ülke ekonomilerine
katkı sağladığı gibi, bazen ekonomileri zorlayan bir takım zorluklar da
oluşturmaktadır. Atina Olimpiyatları örneğinde olduğu gibi 14,5 milyar dolar
zarar edilerek ekonomik yıkımlara neden olmuştur. Bu nedenle ülkeler Mega
organizasyonlara talip olduklarında ekonomik olarak karşılaşacakları
problemleri önceden iyi hesaplamalı ciddi planlamalar yapmalıdır. Ülkemizde de
yoğun bir şekilde Mega organizasyonlarının düzenlenmesi konusunda yoğun bir
çaba ve istek bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı daha önce yapılan mega spor
etkinliklerinin ekonomik etkilerini değerlendirerek, mega spor etkinliklerine
ev sahipliği yapma konusunda istekli olan ülkemizi bu tür organizasyonların
ekonomik avantajları ve dezavantajları konusunda bilgilendirmektir.
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Volume 76, Issue 1, p. 231-256
ISSN: 1309-1034
SSCB sonrası dönemde Avrupa siyasetinin temel karakteristiklerinin başında, komünist partilerin yok olması yer almaktadır. Bu süreçte Batı ve Doğu Avrupa'da yer alan birçok eski komünist parti, farklı isimler altında yeniden kurulmuş; ancak aynı zamanda farklı ideolojileri ve örgütsel modelleri benimseyen bu partilerin pek azı parti sistemlerinde istikrarlı aktörler halini almıştır. Bu bağlamda yeniden birleşen Almanya'da SED'in halefi olan PDS, radikal biçimde değişen ulusal ve uluslararası koşullara rağmen hayatta kalmayı başararak bu konuda istisnai bir örnek teşkil etmiştir. Bu çalışmada, PDS'nin evrimi, yapısal politik ekonomik koşullar, toplumsal hareketlilik ve toplumsal protesto dinamikleri ile politik kurumsal koşullar açısından analiz edilmektedir. Araştırmada, Alman birleşmesinin eşitsiz doğası ile SPD'nin Neue Mitte yaklaşımını benimseyerek sosyal adalet talebine yabancılaşmasının toplumsal memnuniyetsizliği tetiklediği ve böylecesiyasi değişime kapı araladığı savunulmaktadır. Bu koşullar altında PDS, sosyal adalet ilkesine dayanan alternatif popülist sol söylem ve programla memnuniyetsiz sosyal demokrat seçmenlerin desteğini almayı başarmış ve ardından WASG'la kurduğu sol ittifakla seçimlerde atılım dönemine girmiştir.
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Volume 79, Issue 1, p. 61-87
ISSN: 1309-1034
Teknolojinin ve internetin gelişmesi hayatımızın her alanını etkilediği gibi ürün talebini de etkilemekte ve internetten alışveriş her geçen gün artmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Bandwagon etkisi, Veblen etkisi, Snob etkisi, kıtlık algısı, indirim mesajları, sosyal medya, koronavirüs, enflasyon gibi yönlerden internetin fonksiyonel olmayan talebe etkisini analiz etmektir. Çalışmada 384 üniversite öğrencisine uygulanan veriler SPSS paket programı ile frekans analizi, ki kare testleri, faktör analizi ve regresyon analizi ile incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre koronavirüs döneminde internetten alışveriş artmış olup en fazla alınan ürün giyim/ayakkabı grubunda olmuştur. Faktör analizi ile altı faktör boyutu belirlenmiştir. Regresyon analiz sonucuna göre, ekonomi bağımlı değişkeni ile bağımlılık, bandwagon ve sosyal medya bağımsız değişkenleri arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. İnternet alışverişinde ekonomik koşullar en fazla bağımlılık durumundan etkilenmektedir. Bu sonuç bağımlılık arttığında internetten alışverişte ekonomik faktörlere duyarlılık daha fazla artmaktadır şeklinde yorumlanabilir. Regresyon analizinde kullanılan bağımlı
ve bağımsız değişkenler faktör analiziyle elde edilen ilgili değişkenlerin faktör puanlarının toplamıdır.
ÖZETII. Dünya Savaşı'ndan sonra çok sayıda işbirliği hareketinin meydana geldiği görülmektedir. Bu hareketlerin gelişmesinde, Avrupa Topluluğu'nun başarısı ve 1980'li yıllardaki büyük değişimler etkili olmuştur. Sovyet Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinde ekonomik, politik, sosyal ve kültürel alanlardaki köklü değişmeler, gelişmiş ülkelerin sanayi ve teknoloji toplumundan bilgi toplumuna yönelmeleri, savaştan sonraki dengeleri değiştirmiş ve dünyada yeniden yapılanma süreci başlamıştır. Değişen dünya düzenindeki yeni oluşumların dışında kalmamak için Türkiye, kendi girişimi ile 1990 yılı Ocak ayında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi Projesi'ni ortaya atmıştır. 3 Şubat 1992 tarihinde Türkiye, Romanya, Bulgaristan, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Moldova, Ukrayna ve Rusya Federasyonu olmak üzere dokuz ülkenin katılımı ile parafe edilen KEİB Anlaşması, 25 Haziran 1992'de Yunanistan ve Arnavutluk'unda kurucu üye olarak katılımlarıyla on bir ülkenin devlet ve hükümet başkanları düzeyinde imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Uluslararası bir ekonomik bütünleşme girişimi olan KEİB, Türkiye'yi bölgede önemli bir konuma getirmiş ve özel bir sorumluluk yüklemiştir. KEİB Projesi ile üye ülkelerin coğrafi yakınlıklarından ve ekonomilerinin birbirlerini tamamlayıcı özelliğinden yararlanarak, aralarındaki ticari, ekonomik, bilimsel ve teknolojik işbirliğini geliştirmeleri ve bölgenin barış ve refah bölgesi haline gelmesi öngörülmektedir. Bu temel ilke doğrultusunda KEİB'nin amacı; kısa dönemde bölge ülkelerinin işbirliğine gidebilmeleri için uygun ortamın yaratılması ve taraflar arasında mal ve hizmet ticaretinin arttırılması, uzun dönemde ise, üye ülkeler arasında ekonomik ilişkileri daha fazla geliştirebilmek maksadıyla kişilerin, malların, sermayenin ve hizmetlerin serbestçe dolaşımını sağlayarak, aşamalı olarak bir serbest ticaret bölgesi kurulmasıdır. KEİB Projesi'nin, üye ülkelerin üretim, tüketim, istihdam ve yatırım düzeylerinin olumlu yönde değişmesine ve kalkınma çabalarına büyük katkısı olacaktır. Bölgedeki ekonomik potansiyelin harekete geçirilmesiyle, ülkeler arasındaki ticari ve ekonomik işbirliği artabileceği gibi, Batı açısından da önemli bir pazar ortaya çıkacaktır. Ayrıca, bölgede ekonomik ve sosyal patlamaları önleyerek barış ve güvenliğin oluşturulmasına katkı sağlayabilir. Ancak, üye ülkelerin içinde bulundukları koşullar itibarı ile kısa zamanda giderilmesi gereken birçok sorunlarla karşı karşıya bulunulduğu unutulmamalıdır. KEİB'nin gelişmesi ve başarılı bir bütünleşme modeli oluşturulması her şeyden önce üye ülkelerin girişime inanmaları, geçici olarak bakmamaları ve mevcut sorunların çözümlenmesine bağlıdır. Sonuç olarak, KEİB'nin sadece Türkiye için değil tüm üye ülkeler için yeni bir ufuk açarak dünya ülkeleriyle entegrasyonu kolaylaştırıcı nitelikte bölgesel bir işbirliği hareketi olduğu söylenebilir. ABSTRACTIt can be observed that numerous cooperation movements occured after the World War II. In the development of such movements the success of the European Community and the big changes in the 1980's played an important role. Radical changes in economical, political, social and cultural areas in the Soviet Union and Eastern Europe, and the trend of developed countries from an industrial and technological community towards an information community changed the post-war balances; thus a re¬structuring process launched on the World. Turkey introduced the Black Sea Economical Cooperation Project, in January 1990 with its own efforts, in order to catch the new changes in the changing world order. The BSEC Agreement was initialed by nine participant countries including Turkey, Romania, Bulgaria, Azerbaijan, Georgia, Armenia, Moldavia, Ukraine and Russian Federation in 3 February 1992, and was signed by Presidents and Prime-ministers of eleven member countries, with the participation of Greece and Albania as founding members, and came into force in 25 June 1992. BSEC, as an international integration enterprise, brought Turkey to an important situation in the Area, and gave it a special responsibility. It is planned by the BSEC Project, to develop the commercial, economical, scientific and technological cooperation between member states and to create a region of wealth in the Area, by making use of their geographical relationship and the integrational feature of their economies. The main objective of BSEC, considering this essential principle is; in short term to create an appropriate climate for cooperation among member states and to increase the volume of goods and service trade among them, and in long term to build a free trade region, by providing free circulation of people, goods, capital and services, in order to develop the economical relation among these countries. The BSEC Project will play an important role in development efforts and provide a positive change in the production, consumption, employment and investment levels of the member states. By stimulating the economical potential of the region, an important market will come into existence for the West, as well as an increase in the commercial and economical cooperation among countries. The BSEC can also contribute the peace and security in the region, by preventing economical and social explosions. However, it has to be taken into consideration that the member states are faced with many problems, which have to be solved in the shortest time, because of the conditions. The development of BSEC and the creation of an integration model depends first on the belief of the states in this subject, on consideration of the project as a long term project and solving the present problems. As a result, the BSEC can be observed as a regional cooperation movement, facilitating the integration with other countries, by creating a new horizon for all members, including Turkey.
BASE
Even though there is an agreement on the relationship between institutional quality and economic growth, the re-designing of institutions due to balance of payments and debt crises in some countries in the last 30 years has brought about a discussion of effects of crises on economic growth through changes in institutional quality. This study investigates whether economic crises have an effect on economic growth through changes in institutional quality by employing the Mankiw, Romer and Weil model. Employing panel data methodologies for Argentina, Mexico, Brazil, Thailand, Malaysia, Philippines, Indonesia, South Korea and Turkey, this study finds that changes due to economic crisis in bureaucratic quality, socioeconomic conditions, investment profile, religious tensions and democratic accountability amount to significant variables and, except for religious tensions, they have positive effects on economic growth. Thus, economic crises do change the level of institutional quality and this change, in turn, positively affects economic growth. ; Kurumsal kalite ve ekonomik büyüme ilişkisi konusunda uzlaşma olmasına rağmen, son 30 yılda meydana gelen ekonomik krizler, ülkelerin kurumlarının yeniden dizaynı ile sonuçlanmıştır. Bu çalışmada krizlerin, kurumsal kalite aracılığıyla ülkelerin iktisadi büyümeleri üzerinde etkili olup olmadığı Mankiw, Romer ve Weil (MRW) büyüme modeli ile incelenmiştir. Panel veri tahmin yöntemi kullanılarak araştırılan çalışm, Arjantin, Meksika ve Brezilya, Tayland, Malezya, Filipinler, Endonezya, Güney Kore ve Türkiye'nin hukuk ve düzen, dinsel çatışmalar, politikada askeri müdahale düzeyi, demokratik katılım düzeyi, içsel ve dışsal çatışmalar değişkenlerinin iktisadi büyümeyi pozitif yönde etkileyen önemli kurumsal değişkenler olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca kurumsal kalite göstergeleri krizin etkisi ile birlikte değerlendirildiğinde; iktisadi büyüme düzeyini pozitif yönde etkileyen kurumsal değişkenlerin; bürokratik kalite, sosyoekonomik koşullar, yatırım profili ve demokratik katılım olduğu tahmin edilmiştir. Sonuç olarak; krizler, kurumsal kalite düzeyini değiştirmektedir ve bu değişim iktisadi büyümeyi pozitif yönde etkilemektedir.
BASE
In: Turkish journal of Middle Eastern studies: Türkiye ortadoğu çalışmaları dergisi, Volume 9, Issue 1, p. 217-256
ISSN: 2147-7523
Son zamanlarda İranlılar Türkiye'ye hatırı sayılır bir biçimde ilgi göstermişler ve bunların bir bölümü de bu ilgiyi konut alımıyla bir göç sürecine dönüştürmüşlerdir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'ye konut alımıyla göç eden İranlı göçmenlerin itme-çekme ve ilişkiler ağı teorileri başta olmak üzere, göç teorileri ışığında göç etme nedenlerini analiz etmektir. Bu nedenle, göç süreçlerinde İran'ın itici faktörleri ve Türkiye'nin çekici faktörlerine odaklanılmış ve ilişkiler ağının önemi anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın konusuna uygun olarak 22 katılımcıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Katılımcılara kartopu örnekleme yöntemiyle ulaşılmış, COVID-19 salgını nedeniyle görüşme formları kendilerine dijital yollarla iletilmiştir. Yapılan görüşmeler göstermiştir ki İranlı göçmenler için İran'ın yarı açık bir toplum özelliği sergilemesi, dengesiz ekonomik koşullar sunması ve eğitim sisteminde gözlemlenen aksaklıklar birer itici faktör olarak göçü tetikleyen etmenler olmuştur. Buna karşın Türkiye'nin açık toplum olarak nitelendirilmesi, daha dengeli ekonomi, taleplere daha çok cevap veren eğitim sistemi ve medyanın yumuşak güç işlevi gibi faktörler İranlılar için çekici etmenler olmuştur.
Batı Akdeniz Bölgesi ülkemizin diğer bölgelerine göre turfanda sebze, narenciye, tahıl, meyve vb. farklı ürün çeşitleri yetiştirebilmek için sahip olduğu elverişli iklim ve coğrafi koşullar açısından bitkisel üretimde önemli bir yere sahiptir. Bölgenin kırsal nüfusu bitkisel üretimfaaliyetlerine ek olarak hayvancılık ekonomisiyle idame olmaktadır. Bölgenin diğer bir karakteristik özelliği ise çok uzun yıllardır kışlak ve yaylaklarında hayvancılık yanında bitkisel üretim yapan konargöçer Yörük nüfusunu barındırmasıdır. Yörükler Osmanlı Devletinin 16. yüzyıldan sonra sistemli olarak uygulamaya koyduğu iskân politikaları çerçevesinde hayvancılığın yanında bitkisel üretime ağırlık vermeye başlamışlardır. Cumhuriyet sonrası uygulanan iskân politikaları ve sosyo-ekonomik koşullar konargöçer nüfusun sayısını her geçen gün azaltmıştır. Batı Akdeniz Bölgesinde konargöçer yaşayan Yörüklerin de sayıları azalmakla birlikte mevcudiyetleri 1980'lere kadar devametmiştir. İskân politikaları çerçevesinde meskûn olan Yörüklerde temel iktisadi faaliyet bitkisel üretime dönüşürken hayvancılık giderek azalmış ve şekil değiştirmeye başlamıştır. Yaylak-kışlak hareketliliği gerektiren küçükbaş hayvanların yerine, Yörükler, yerleştikleri evlerinin yanına yaptıkları ahırlarda/besihanelerde birkaç ya da daha fazla büyükbaş hayvan beslemeye başlamışlardır. Yörükler yerleşik hayata geçtikleri ilk yıllarda yeni öğrenmeye başladıkları bitkisel üretim faaliyetlerinde bazı sorunlar yaşamış olsalar da daha sonra bu sorunları kolayca aşıp yerleşik civar köylüler seviyesinde bitkisel üretim yapmaya başlamışlardır. Günümüz Batı Akdeniz Yörükleri çoğunlukla meskûn bir yaşam sürmekle birlikte aralarında hayvancılık yapmaya devam edenler yarı konargöçer olarak yaşamaktadırlar. Yayladan asıl ikametgâhlarına/kışlaya göçtüklerinde ise bitkisel üretim faaliyetini de sürdürmektedirler. Bu çalışmada Batı Akdeniz Bölgesinde kırsal yaşam süren ve şehirde yaşayan Yörüklerin bitkisel ve hayvansal üretim faaliyetleri irdelenmiştir.
BASE