Askeri darbelerin sık rastlandığı Batı Afrika alt bölgesinde, bu darbelerin açıklanmasına dair pek çok iç siyasal faktör öne çıkarılmıştır. Bununla birlikte, eski sömürge ülkelerin siyasi, askeri ve ekonomik olarak dışa bağımlılıkları bu ülkeleri dış nüfuza da açık hale getirmektedir. Nitekim eski sömürgeci güçler veya güçlü devletlerin, gelişmekte olan ülkelerle kurdukları eşitsiz ilişki bilerek veya bilmeyerek istikrarsızlığa neden olabilmektedir. Rejimin durumu, etnik mücadele, pretoryanizm, ordunun iç güvenlik konularında görevlendirilmesi ve kaynakların dengesiz dağılımı gibi sivil-asker ilişkilerini etkileyen faktörlere dış etkenlerin de dahil edilmesi söz konusu ilişki dikkate alındığında elzem görünmektedir. İç dinamiklerin dış etkilere karşı savunmasız hale getirdiği bir ülkede dış aktörler siyasal krizlerde etkili şekilde rol alabilmektedirler. Ordunun eğitimi, yabancı askeri danışmanlar, dış yardımlar, yabancı askeri üs ve yatırım gibi araçlar, ordunun siyasete yönelik müdahalesine destek veya engel teşkil edebilecek bir dış nüfuzu üretmektedir. Dolayısıyla ordu mensuplarının dış sosyalizasyonu, sivil-asker ilişkileri analizlerinde dikkate alınması gereken bir unsur olarak belirmektedir. Bu çalışmada Liberya'da 1980 yılında gerçekleşen askeri darbe örneği üzerinden dış aktör olarak ABD'nin rolü ve etkisi sorgulanacaktır. ; In the sub-region of West Africa, where military coups are common, many domestic political factors have been brought forward to explain these coups. However, the political, military and economic dependence of the former colonial countries on the outside makes them vulnerable to external influence. As a matter of fact, the unequal relationship established by the former colonial powers or powerful states with the developing countries can cause instability deliberately or unknowingly. The inclusion of external factors in the factors affecting civil-military relations, such as the state of the regime, ethnic struggle, preterianism, the deployment of the army on internal security issues and the unbalanced distribution of resources, is essential when considering this relationship. In a country where internal dynamics make it vulnerable to external influences, external actors can play an active role in political crises. The training of the military, foreign military advisers, foreign aid, foreign military base and investment instruments produce an external influence that may constitute support or obstacle to the military's intervention in politics. Therefore, the external socialization of the members of the army appears to be a factor to be considered in the analysis of civil-military relations. In this study, the role and impact of the US as an external actor will be questioned through the example of military coup in 1980 in Liberia.
Darbe geçirmezlik, demokratik rejimler ve alternatiflerinin devamlılığını sağlamaya yönelik bir stratejiler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Demokratik sistemlerin de darbe riskiyle karşılaşabildikleri savı kabul görse de, irdelenen önlemler çoğunlukla zayıf demokratik karnelere sahip sistemlerin uygulayabilecekleri türdendir. Demokrasiye geçiş ve pekişme dönemlerindeki darbe girişimleri ve bu girişimlerin tekrarının önünü almak için atılan adımlar seyrek olarak mercek altına alınmaktadır. Çalışmanın başlıca hedefi, demokratikleşen sistemlerde darbe geçirmezlik stratejilerinin izlerini aramaktır. İspanya'nın serüveni, darbe girişimlerinden demokrasinin gelişimine katkı yapacak dersler çıkarılabileceği ve tekrarlanma ihtimalinin önünün alınabileceğine işaret etmektedir. Demokrasiye geçişte örnek teşkil ettiğine inanılan İspanya'nın adımları, demokratik rejimin kalitesini zedelemeden uygulanabilecek önlemlere ilişkin fikir vermektedir. Siyasal liberalleşme, atamalarla kadro yapısını dönüştürme, yatıştırma, sınırlı cezalandırma, birleştirerek yönetme yollarıyla darbe geçirmezlik hedeflenirken, uluslararası ittifak arayışları süreçteki riskleri yönetmek için başvurulan yöntem olarak öne çıkmaktadır. Temel bulgu, darbe geçirmezlik üzerine süregelen kuramsal tartışmalardan ayrışacak şekilde, asgari cezalandırma ile tek çatı altında toplamaya yönelik adımlarla demokratik pekişmenin güvence altına alınabildiğidir. ; Coup-proofing is defined as the entire set of strategies intended to ensure the continuity of democratic regimes and their alternatives. Even though the claim that democratic political systems can encounter coup risks is acknowledged by studies on coup-proofing, the precautions placed under analysis have predominantly been of the type that political systems with a poor democratic record can implement. The experiences of political systems undergoing democratic transition and consolidation when confronted by coup attempts and the steps they take to prevent the repetition of these attempts have rarely been scrutinized. The principal aim of this study is to trace the coup-proofing strategies in political systems that are democratizing. Spain's journey points out how lessons contributing to the advance of democracy can be learnt from coup attempts and the possibility of repetition can be contained. The steps taken by Spain, which is considered to constitute an example and a model in transitioning to democracy, suggests what measures can be put into practice without eroding the quality of the democratic regime. While coup-proofing was aimed through political liberalization, transformation of the composition of the military cadres via appointments, appeasement, limited resort to punitive measures, and rule through assembling, the search for international alliances was the method resorted to in managing risks involved in the process. The main finding is that, in a manner that diverges from the theoretical discussion on coup-proofing, it is possible to safeguard democratic consolidation in the company of steps geared towards observing a minimal degree of punitive measures and assembling under one roof.
DOI:10.17336/igusbd.305500 ; 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'de gerçekleştirilen başarısız darbe girişimi, medya yayınlarında AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) ile Gülencilerin güç mücadelesi çerçevesinde geniş bir şekilde tartışılmış olmakla birlikte, konuyla ilgili yeterli akademik çalışma vak'anın yeniliği sebebiyle henüz mevcut değildir. Bu nedenle, akademik çalışmalardaki bu eksikliğin giderilmesine katkıda bulunmak ve "güç mücadelesi" anlatısını aşarak, darbenin esaslarını ortaya koymak önem arz etmektedir. Bu çalışmada, anılan darbe girişiminin neden(ler)inin ve amaç(lar)ının, Sivil-Asker İlişkileri teorileri ve Türkiye'deki geçmiş darbeler ışığında açıklanması amaçlanmıştır. Bu bağlamda; askerin siyasete müdahalesini teşvik eden ulusal ve uluslararası dinamiklerin analizi neticesinde, 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirenleri cesaretlendiren en belirleyici faktör olarak uluslararası yapının altı çizilmiştir. Bunun yanında, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki benzersizliği açısından darbenin amacı da özellikle vurgulanmıştır. ; Failed coup attempt on July 15, 2016 in Turkey has been largely debated in media releases within the framework of the "power struggle" between the AKP (Justice and Development Party) government and the Gulenists, whereas very few academic studies are available yet on it because of the novelty of the event. Therefore, it is important to make contribution to reduce the lack of academic studies and to identify the bases of the coup by transcending the "power struggle" narrative. This paper aims to explain the reason(s) and aim(s) of the coup attempt in light of the Civil-Military Relations theories and former military interventions in Turkey. In this context, the international structure is highlighted as the most decisive factor encouraging the plotters for the coup on July, 15, after analyzing domestic and international dynamics inciting the military intervention into the politics. Besides, the aim of the coup is emphasized especially in terms of its uniqueness in the history of the Turkish Republic.
Günümüzde Sivil Toplum Kuruluşları, demokratikleşmenin başlıca sebebi olmasa da, demokrasinin temel taşı olarak görülmektedir. STK'ların, devlet ile arasında çift taraflı bir ilişki bulunması, başka bir deyişle, STK'lar, devletin demokrasisini daha şeffaf bir hale getirirken devletin de sivil toplum alanındaki örgütler arası güç dengesini koruması beklenmektedir. STK'lar, devlet ve toplum arasında çok yönlü bir köprü görevi görmektedir. Yurttaşların STK'lar aracılığıyla, savunuculuk faaliyetlerine ve dolayısıyla, demokratik yönetim sürecine katılmalarının toplumsal dengeye katkısı yadsınamaz. Özellikle savunu yapan sivil toplum kuruluşlarının, Doğası gereği toplumu sosyal refah açısından dönüştürme ve politika etkileme faaliyetlerine katılmaları söz konusudur. Bu noktada, sivil toplum kuruluşlarının da hak temelli savunuculuk kavramı hakkındaki anlayışları ve toplumdaki görev ve sorulumlulukları hakkındaki yaklaşımları önem kazanmaktadır. Bu nedenle, STK'ların, karar mekanizmasının en önemli bileşenlerinden biri olan yöneticilerin, hak temelli savunuculuk perspektifinden halkla ilişkiler algısının ne olduğu, iletişim politikasını doğrudan etkileyeceği için son derece önemlidir. Çalışmada, çocuk hakları alanında savunuculuk yapan yerel STK'ların yöneticilerinin, hak temellilik ve halkla ilişkiler algıları, derinlemesine görüşme yöntemiyle ölçülmüş ve betimsel olarak analiz edilmiştir. ; Today, non-governmental organizations are seen as the cornerstone of democracy, though not a leading cause of democratization. NGOs are expected to have a bilateral relationship with the state. in other words, they are expected to make the state's democracy more transparent, while the state is expected to maintain a balance of inter-organizational power in the field of civil society. NGOs act as a multidimensional bridge between the state and society. The social balance and transformation power cannot be denied. When advocacy activities are considered as the participation of citizens in the democratic management process through CSOs. Particularly the rights-based non-governmental organizations, by their nature, have the need to transform the society in favor of social welfare and influence policy. At this point, the perceptions of civil society organizations about rights-based advocacy and their duties and responsibilities in society gains importance. Therefore, the public relations perception from the perspective of rigts-based advocacy of the NGO managers, which is one of the most important component of the decision-making mechanism of the NGO, will directly affect the communication policy of the NGO. In this study, the perceptions of rights and public relations of the executives of local NGOs advocating in the field of children's rights were measured and analyzed descriptively through in-depth interviews.
Sivil Toplum, sivil toplum kuruluşları, Sivil toplum kuruluşlarının devlet içerisindeki yeri, demokrasi, devlet, devlet kurumları, emniyet teşkilatı, Polisin Sivil Toplum kuruluşlarına bakış açısı, özgürlükler, Avrupa birliği kavramları dünyanın olduğu gibi ülkemizin gündemini de uzun süre meşgul etmiştir. Küreselleşen dünyada devletler etkisini kaybetmekte, özgürlükler alanı genişlemektedir. Toplulukların devlet gibi düşünmediği veya devletin düşünmediği konularda bir araya gelerek organize oldukları, devletin boş bıraktığı alanlarda faaliyet gösterdikleri, devletin bazı yetkilerini kullandıklarını görmekteyiz. Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının gelişme dönemi 1980 yılından sonra olduğu görülmekle birlikte, topluma hizmeti görev kabul etmiş bir sivil toplum kuruluşu olan vakıfların kuruluş tarihinin asırlar öncesine dayandığını söyleyebiliriz. Türkiye'de 1995 yılında çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları arasındaki ilişkilerin serbest bırakılması önemli bir karar olmakla birlikte 2004 yılında dernekler kanununda yapılan değişiklik ve emniyet teşkilatından bağımsız yapılanma imkânı tanınması, sivil toplum kuruluşlarının gelişmesi ve faaliyetlerinin çeşitliliğinin artması bakımından önemlidir. Bu çalışmamızda sivil toplum, sivil toplum kuruluşları ve bağlantılı terimlerin açıklanmasının yanında görevi sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini yasalar çerçevesinde güvenli bir şekilde yapmasını sağlamak, yasa dışı söylem ve hareketleri yargıya intikal ettirmek olan Polisin sivil toplum kuruluşlarına bakışını ele alacağız. Emniyet Müdürlüğü bünyelerinde kuruluşu bulunan Güvenlik Şube Müdürlüğü Sivil Toplum Kuruluşları ile yasalardan kaynaklanan ilişkiler kurmak zorundadır. Aynı ilişki kurma zorunluluğu sivil toplum kuruluşları içinde geçerlidir. Polis ilişkilerini kurarken sivil toplum kuruluşlarını kategorize eder ve yasaların izin verdiği ölçüde görev niteliğine bakılarak iletişim içine girer. Bu iletişim ve ilişki sınırlı ve ölçülüdür. Bu çalışmamızda sivil toplum kuruluşları ile Polis ilişkisini incelerken ilgili yasaların neler olduğunu bu yasaların güncelliği ile birlikte eksiklerini, yasalardan kaynaklanan ilişki bozukluklarını inceleyeceğiz Sivil Toplum Kuruluşları demokrasi hayatı ve kültürü için ne kadar önemli olursa olsun faaliyetlerinin belli ölçüde sınırlandırılmasının gerektiği bunun demokrasinin gerekliliği olduğu ve demokrasi hayatının gelişmesinde Polisin davranışı ve yasaların özelliğinin ne kadar önemli olduğudur. Ülkemizdeki Sivil toplum kuruluşları ile Dünya'daki sivil toplum kuruluşları arasında büyük farklılıklar vardır. Bunun çok yönlü sebepleri olsa da demokrasi kültürünün tam anlamıyla yerleşmemiş olması en büyük sebeptir. Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü bu eksikliğin farkında olarak hareket etmekte, sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinde davranışları ve iletişimiyle örnek olmaya çalışmaktadır. Bu davranışlar başkente özel ve kişilere bağlı olsa da Türkiye'de uygulanması gereken davranış özelliğini kazanması açısından önemlidir. Çalışmamızda polis teşkilatının tamamının görüşünü yansıtmasa da resmi ve sivil çalışan polislere uyguladığımız ankette; Türkiye'de Polisin ilişki kurduğu sivil toplum kuruluşlarına nasıl baktığı, onları nasıl değerlendirdiği, faaliyetlerdeki tutumu yasaların sivil toplum kuruluşlarına tanıdığı özgürlükler polisin bu konudaki düşünceleri incelenmeye ve bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Sivil toplum kuruluşları denince polisin aklına ilk gelen düşüncenin sokaklarda eylem yapan, kaldırım taşlarını söküp kendisine taş atan öğrenci grupları, illegal söylemleri dile getiren, polis ile çatışmaktan çekinmeyen öğrenci platformları ve sendikalar gelir. İllegal örgütlere altyapı sağlayan dernekler, vakıflar, devlet değerlerini ve sistemini tanımayan, yazılı olarak kanuna uygun parti kabul edilen ama söylemlerinde devlete karşı tavır alan veya bölücü, irticai faaliyetleri bulunan siyasi partilerin de bulunduğunu unutmamak gerekir. Her Sivil toplum kuruluşu göründüğü kadar masum değildir. Bu masumiyet halkımız tarafından zamanla anlaşılmakta ve tepkisini yeri geldiğinde ortaya koymaktadır. Kuruluş amacı doğrultusunda hareket eden yasalara saygılı, dürüst, topluma hizmet eden Sivil Toplum Kuruluşlarının polis ile olan ilişkisi sadece evrak üzerinde kalmakta veya güvenlik talebi şeklinde kalmakta ve sorun yaşanmamaktadır. Türkiye'nin küreselleşen dünyanın saygın bir üyesi olabilmesi için, STK'larının çok sayıda, değişik türde ve ölçekte, yüksek potansiyeli, dünyaya açık, işlevlerini başarıyla yerine getirebilen, kendilerine güven duyulan bir biçimde gelişmesini sağlayabilmesi gerekir.Bu çalışma sonucunda elde edilecek verilerle demokrasi kültürüne katkı sağlayacağımızı düşünerek sivil toplum kuruluşlarının polis ile ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu, faaliyet istatistikleri ve Emniyet verileri kullanılarak açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu ilişkilerin geliştirilmesinin demokrasinin gelişimi, demokrasi kültürünün topluma ve kurumlara hakim olması için şart olduğu değerlendirilmeleri yapılacaktır ; Civil Societies, Civil Society Institutions, place of the Civil Society Organizations within the State, democracy, state, state institutions, Police Organization, point of view of the Police organization Civil Societies, liberties, and European concept employed our country agenda as well of the world for a long time. States are loosing their effectiveness and widening liberties field in the globalize world. We begin to recognize that Civil Societies are performing their activities within the field?s state desolated and they are not thinking like the state. Progression period of the Civil Society?s Institutions in our country is after 1980?s. However, we can mention the history of the foundations that are accepted serving to society are based to centuries ago. While the important decision has been taking during the year 1995 on the release of relations between the various civil societies Institutions, changes made on the club law at 2004 it also important regarding to structuring independently from the police, given also self developing possibility to civil society organizations and in increasing variety of activities. In this study, we will undertake point of view of the police forces which are in obligation to provide to civil societies organizations to perform their activities safely within the legal frame work, beside to explain affiliated terms, civil society?s organizations and civil society . Security Department Directorate of the Police organization is obliged to establish relation with the Civil Society Organizations sourced from the laws. Same obligation is stand still for the Civil Society Organizations. Police, while establishing relation categorizes Civil Society organizations and enters in to the communication according to the nature of the duty and the laws are allowed. This communication is limited and moderate. In this study, while examining relation between the Police organization and Civil Society Organization, we will also study up to datedness these laws together with relation failures sourced from the law.Their activities necessary to be limited within the certain measures no matter how much important the Civil Society Organizations for democratic life and culture, and this limitation is also necessity of democracy and importance of the Police behavior and the characteristics of the laws. There is a large difference between Civil Society Organizations of our country and the Civil Society Organizations of the world. Notwithstanding multi-dimensional reasons, main reason is, democracy culture is not established in a proper sense. Ankara Directorate of Police, Security Department Directorate is acting well aware of this absence and runs to set a good example with his behavior and communication during the activities of the Civil Society Organizations. However, these behaviors in the Capital city, special and linked to the persons, it is important that behaviors gains necessary characteristics to apply in Turkey. In this study, even not reflecting the entire point of view of the Police Organization, we tried to draw an outline, on the police opinion and their evaluation on the liberty has been granted to the Civil Society Organizations the laws ad they are communicating with. We must not forget that when we speak about the Civil Society organizations, first thing considered by the police, are the students groups throwing pavement stones, students platforms with illegal pronunciations, syndicates not hesitating to clash with the police, clubs providing substructure to the illegal organizations, and the political parties considered legal according to laws, but not recognizing state values and system and with an attitude and pronunciations against the state in their speeches. Each Civil Society Organizations are that innocent as we are seen fro outside. However, this innocence understands by our public within the time and they betray their response in time. Relation of the Civil Society Organizations acting toward their constitutional aims, respecting laws, honest, and giving their services to the society with the police is only on the paper works such demand of security and posing no problems. For the Turkey becomes a respectful member of the global world, Civil Society organizations must provide progress in a manner of different kind and size, with his high potential and fulfill his functions with success within the trust. With the Data will be obtained at the result of this study, is trying to explain the importance of the relation between the police and Civil Society Organizations for to providecontribution to the democracy by using activity statistics together with security data?s. In this study evaluation on the progress of these relations which is a requirement for the progress of the democracy.
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; İran ve Rusya arasında ideolojik farklılıklara, gerek ilişkilerin tarihi gerekse İran İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bugüne kadar iki ülke arasında ortaya çıkan engellere rağmen son dönemlerde ilişkilerinde dikkat çekici bir yakınlaşma kaydedilmiştir. Vladimir Putin 2000 yılında iktidara geldiğinde, Tahran ile Moskova arasındaki askeri ilişkileri kısıtlayan "Gore-Çernomırdin" anlaşmasını tek taraflı feshederek iki ülke arasındaki askeri ilişkiler yeniden gelişme sürecine girmiştir. Böylece sonraki dönemler için askeri işbirliği bu iki ülke arasındaki ilişkilerin en önemli alanlarından biri haline gelmiştir. Nitekim 2000'li yılların sonrasındaki dönemlerde askeri işbirliği konusunda Tahran'ın en büyük silah kaynağı olan Moskova ile aralarında çeşitli silahların tedariki söz konusu olmuştur. İran-Rusya askeri ilişkileri İsrail, ABD gibi devletlerin tedirginliğinin artmasına sebep olan başlıca konulardan olmuştur. Öyle ki Tahran ile Moskova arasındaki askeri ilişkiler 21. yüzyıl uluslararası sisteminin en tartışmalı meseleleri arasında yer almaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, 2000 yılından sonraki dönemde İran İslam Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasındaki askeri ilişkilerini incelemek, tanımlamak ve Moskova ile Tahran arasındaki askeri ilişkilerine etkileyen faktörleri belirtmektir. Bu çerçevede dört bölümden oluşan bu çalışmada ilk bölümde Rusya ve İran'ın dış politikalarını ve ikili arasındaki diplomatik ilişkilerinin seyri incelenmiştir. İkinci bölümde Rusya ve İran'ın askeri yapısı, savunma politikaları, ulusal savunma güçleri ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü ise Moskova ile Tahran arasındaki askeri ilişkilerin tarihsel arka planının bakıldıktan sonra Putin döneminde nasıl olduğu ve bu ilişkilerin hangi alanları kapsadığına değinilmiştir. Moskova ve Tahran askeri ilişkilerini etkileyen ABD, İsrail, İran Nükleer Çalışmaları ve bazı iç dinamikler gibi faktörlerden ise dördüncü bölümde bahsedilmiştir. ; Despite ideological and political differences, Iran and Russia have continued to keep good track of relationship throughout their history. The relations became even better since the establishment of the Islamic Republic of Iran in 1979. Following Vladimir Putin's rise to power in 2000, Russia unilaterally withdrew from the "Gore-Chernomyrdin" agreement, which has restricted military relations between Tehran and Moscow for many years. Thus, military cooperation for later periods has become one of the most important fields of cooperation between Moscow and Tehran. After the 2000s, Moscow provided significant amount of military equipment to Iranian regime in order to advance its regional influence. Iranian-Russian military relations have been among the main issues that have led to an increase in the anxiety of countries such as Israel and the USA. Thus, the military relations between Tehran and Moscow are among the most controversial issues of the 21st century's international system. In this context, the aim of this study is to examine and define the military relations between the Islamic Republic of Iran and the Russian Federation in the period after 2000 and to explain the factors that have affected such relations. In this context, the foreign policy of Russia and Iran and the course of diplomatic relations between the two countries are examined in the first chapter. The second chapter discusses the military structure of Russia and Iran, their defense policies and national defense forces. In the third chapter, after examining the historical background of the military relations between Moscow and Tehran, the nature of these relations and the areas that they cover in the Putin era are investigated. Factors such as USA, Israel, Iranian Nuclear Studies and some internal dynamics affecting the military relations between Moscow and Tehran are looked at in the fourth chapter.
Bu tezde, 2000 yılından başlayarak 2019 yılına kadar süregelen Türk-Amerikan ilişkilerine yansıyan ve son zamanlarda başrol üstlenen Suriye'nin etkisini analiz etmek amaçlanmıştır. Osmanlı döneminde başlayan Türk-Amerikan ilişkileri uzun yıllar boyunca iniş çıkışlar yaşamış ancak birbirlerine olan bağlılıkları hiç bitmemiştir. 2001 yılında İkiz Kulelere yapılan saldırı ile beraber Amerika, Ortadoğu'daki politikasını değiştirmeye yönelmiştir. Türkiye ise yanı başındaki Ortadoğu'da yaşanan değişmelere kimi zaman çekincelerle yaklaşmıştır. İki ülkenin de ilgi odağı olan Ortadoğu'da özellikle de Suriye'de yaşananlar, Türkiye ve ABD'nin ilişkilerini şekillendiren temel odak noktası olmuştur. İki ülke arasında 2009 yılından itibaren "stratejik ortaklık" yerine daha ileri düzeyde olan "model ortaklık" geliştirilmiştir. 2010 yılında Arap Baharı ile başlayan ve Suriye'de iç savaşa dönüşen kriz ile birlikte Türkiye-ABD ilişkisi bu kavramların boyut değiştirdiği bir sürece girmiştir. ABD'nin Türkiye ile olan ilişkisi ise terör örgütü PKK/PYD'ye vermiş olduğu destek yüzünden sorgulanmasına neden olmuştur. Türkiye hem kendi sınırları içerisinde hem de sınır komşusu olduğu Suriye'de yaşanan terör olaylarından dolayı icra etmekte olduğu operasyonlarla barış ve güvenliği sağlamak için adımlar atmaktadır. Bu bağlamda, Suriye iç savaşında şekillenen Türk Amerikan ilişkileri incelenmiştir. Türkiye'nin bölgesel güvenliğini tehdit eden terör olaylarında ise müttefiki olan ABD'den destek göremediği tespit edilmiş ve bu durumun ikili ilişkilere negatif yansıdığı görülmüştür. Türkiye'nin askeri operasyonlarında kimi zaman Rusya ile yakınlaşması da ABD ile olan ikili ilişkilerinde gerilimlerin yaşanmasına neden olmuştur. ; In this thesis, it is aimed to analyze the impact of Syria which is reflected in Turkish-American relations by starting from 2000 to 2019 and which has recently taken the lead role. However, Turkish-American relations, which has been started in Ottoman area, has been experienced ups and downs for many years, their devotions to each other has never ceased. In 2001, with September 11 attacks, USA has turned to change their policy in the middle East. Turkey has sometimes approach with reservations to changes of the side of Turkey in the Middle East. In the middle East, which is the focus of attention of both countries, especially experiences in Syria has become principal focal point that shaped Turkey and USA relations. Since 2009, between these countries, "Model partnership" has been developed which is advanced instead of "Strategic partnership". With the Crisis that began with Arab Spring in 2010 and turned into a civil war in Syria. Turkey-USA relationship has entered a period in which these notions change dimension. Relationship of USA with Turkey has been questioned because of USA's supports to terrorist organization PKK/PYD. Turkey has taken steps for ensuring peace and security operations. In this context, Turkish-American relations which is shaped within Syrian crisis has examined. It is detected that Turkey didn't get any support from Ally USA in terrorist incidents which is threating the regional security and seemed that this situation is reflecting negatively to bilateral relations. It is sometimes caused to experience tensions because of Turkey's convergence policy with Russia in military operations.
Tarihsel süreç içerisinde devletle özdeşleştirilen sivil toplum kavramı, Avrupa'da yaşanan birtakım ekonomik, siyasal, kültürel süreçlerden geçerek devletten özerk bir alan olarak algılanmaya başlanmıştır. Avrupa kökenli olan bu kavram zamanla tüm dünyayı etkilemiş ve günümüzde hemen hemen tüm siyasal iktidarlar tarafından kendilerini meşrulaştırmada bir araç olarak kullanılmıştır. Bu çalışmada, öncelikle sivil toplum kavramından ne anlamamız gerektiğine, tarihsel süreç içerisinde sivil toplum kuramcılarının kavrama yükledikleri anlamlara, kavramın demokrasi, kamusal alan vb. kavramlarla arasındaki ilişkilere, sivil toplum kuruluşlarının niteliklerine ve işlevlerine değinilmiştir. Ayrıca Avrupa'da filizlenen sivil toplumun Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti'ndeki durumu ifade edilip, günümüzde geldiği aşama incelenmiştir. Daha sonra ise sivil toplumun nasıl bir devlet yapısıyla ya da siyasal iktidarla birlikte mümkün olabileceği tartışılmıştır. Bunun için liberal değerler ile şekillenen, sosyal, siyasal, ekonomik yaşamın geniş bir kısmını toplumsal dinamiklere bırakan İngiltere, Fransa gibi Batı Avrupa ülkeleri ile sosyalist değerlerle şekillenen, aynı konularda inisiyatifi topluma bırakmadan kendi elinde toplayan, daha sonraki bir takım devrimlerle liberal değerleri benimsemeye çalışan Polonya gibi Doğu Avrupa ülkeleri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Diğer taraftan çalışmada, Orta Doğu'da sivil toplumun bulunup bulunmadığı konusu Mısır özelinde ele alınmıştır. Mısırdaki sivil toplumun zayıf olduğu ve bu zayıflığının sebebi olarak da ülkedeki sivil toplumun ekonomik olarak kendi kendini finanse etmede yetersiz kaldığı, dolayısıyla da devlete ve cemaatlere bağımlılığı nedeniyle özerk bir yapı sergileyemediği sonucuna varılmıştır. ; The notion of civil society, which is identified with the states throughout the history, went through economical, political and cultural processes that took place in Europe and it has been realized as an autonomous field outside of the states. This notion, which originated in Europe, has affected the whole world and in the era that we live in, almost all of the political powers use it as a means of justifying themselves. This study starts with establishing what we are supposed to understand from the notion of civil society, the meanings attributed to the notion by the theoreticians through history, the relations between it and other terms like democracy, public space etc. and the function and qualifications of civil society organizations. Moreover, the place of civil society in Ottoman Empire and Turkish Republic is defined and the current phase of the notion is studied. Furthermore, the kinds of government structures and political power that can work with civil society is discussed. In order to discuss these topics, Western European countries like England and France, which are molded with liberal values leaving a large portion of the social, political and economical realms mostly to the social dynamics, and Eastern European Countries like Poland, which tried to adopt liberal values later on but was essentially molded by socialist values holding onto power and not giving initiative to the public regarding the same matters, are examined comparatively. On the other hand, the subject of whether or not the civil society exists in the Middle East is examined through the example of Egypt. It is seen that the civil society in Egypt is weak and this is caused by the inability of the civil society in this country to finance itself, ending up in dependence to the government and the congregations, resulting in failure to be self-reliant.