Diese Studie analysiert das dialogische Zusammenspiel zwischen den europäischen und türkischen Diskursen um den möglichen EU-Beitritt der Türkei. Die Differenzen stellen in der Perspektive postkolonialer Theorien ein ambivalentes und formatives Moment für die Bildung einer europäischen Identität dar: Die Europäer nehmen die Beitrittsverhandlungen zum Anlass, über ihr Selbstverständnis zu reflektieren, wobei diverse Ost-West-Repräsentationen kommuniziert und strukturiert werden. Die muslimischen Migranten in Europa und die Minderheiten in der Türkei fungieren dabei als interne Symptome, die die Unvollständigkeit der europäischen bzw. türkischen Identitäten sichtbar machen.
In: Rethinking marxism: RM ; a journal of economics, culture, and society ; official journal of the Association for Economic and Social Analysis, Band 35, Heft 3, S. 404-414
Türkiye Türkçesi ağızlarının ses, şekil bilgisi, söz dizimi özelliklerini ve söz varlığını derlemek, tespit etmek amacıyla hazırlanmış yüksek lisans ile doktora tezlerinde genellikle sözlüğe yer verilmektedir. Uzmanlaşmaya dayanan doktora tezlerinde sözlük kısımları belli bir ciddiyetle ele alınırken yüksek lisans tezlerinde çoğunlukla özensizlik, dikkatsizlik, bir sözlüğün taşıması gereken hususları göz ardı etme, geçiştirme gibi durumlarla da karşılaşılabilmektedir.
Ağız sözlükçülüğünde önemli bir eksiklik de isim, sıfat, zarf, zamir, edat, bağlaç, ünlem, fiil gibi kelime türlerinin sözlük kısmında yay ayraç içerisinde belirtilmemesi ve bunlara hangi ölçüte göre ne kadar yer verileceği meselesidir. Bu konuda kesin bir ölçüt bulunmamakla birlikte uygulamada bu daha çok derlenen metinlere, inceleme kısmındaki ses, şekil, kelime bilgisi ve danışman ile yazarın tercihine göre şekillenmektedir. Mevcut tezlerde sözlük kısmında ağırlıklı olarak isim soylu kelimelere yer verilirken diğer kelime türlerinin çoğu kere ihmal edildiği görülmektedir. Bu kelime türlerinden biri de birleşik fiillerdir. Yapılan yüksek lisans tez çalışmalarında adayların birleşik fiillere daha az yer verdikleri görülmektedir.
Bu çalışmada durumsal tasvir yöntemi kullanılarak 2012-2022 yılları arasında çeşitli üniversitelerde ağızlar sahasında yapılmış 20 adet yüksek lisans tezinin sözlük kısmı birleşik fiillerin ele alınışı yönünden incelenmiş ve sayısal olarak değerlendirilmiştir.
Öz: Diller sahip olduğu söz varlığını geliştirmek ve yeni kavramları karşılamak için kendi dil işleyişine göre birtakım yollara başvurmaktadır. Türkçe gibi eklemeli dillerde sözcük yapımı için sıklıkla kullanılan araç, türetme ekleridir. Bununla birlikte sözcük yapımında türetme eklerinin yanı sıra çekim eklerinin de sözlükbirimlerin kuruluşunda etkin rolü olduğu görülmektedir. Türkçede, cümle kuruluşunda rol alan yani dil bilgisel kategoriler oluşturan çekim ekleri aynı zamanda yeni kavramları karşılayacak sözcükler üretmiş ve bu sözcükler Türkçe Sözlük'te madde başı veya iç madde durumuna gelerek Türkçenin söz varlığında kendilerine yer edinmiştir. Böylece Türkçenin söz varlığı zenginleşerek yeni anlam ve biçimler kazanmıştır. Bu makalede Türkçenin söz varlığını oluşturan önemli dil birimlerinden biri olan ikilemelerin, çekim ekleri alarak kalıplaşma ya da sözlükselleşme yoluyla anlam ve biçim yönünden Türkçenin söz varlığına ve dolayısıyla anlatım gücüne ne şekilde katkıda bulunduğu incelenmiştir.
Adorno and Bourdieu share the same interest in developing theoretical and methodological tools of a sociology of cultural forms. In this article, I argue that the main goal of both thinkers is to investigate ways to overcome internal and purely formal interpretations without falling into vulgar sociological explanations that reduce cultural forms to external social context. In line with the thesis of "priority of mediation" of his negative dialectics, Adorno develops a meta-critical style of interpretation based on establishing formal analogies between different fields which abolishes the illusion of absolute autonomy of cultural forms while acknowledging their truth contents. In his reflexive sociological critique, Bourdieu aims to reveal social and political implications of cultural forms without reducing them to external social context by building homologies between different fields. I try to reveal the common aspects of these critical methods through the Heidegger critiques of two thinkers. I also try to show that the dialectical critiques of rationality of them echo each other in aiming to reach an understanding of reason free from domination and symbolic violence by revealing the social mediations of reason that embodied in cultural fields.