Kamusal otoritelere yönelik tabandan yükselen düzenli baskılar, şikayetler, gerginlikler ve talepler modern siyasetin şekillenmesinde etkili olmuşlardır. Bu tarz mücadeleler, monarşilerden cumhuriyete ve demokrasilere geçişte tarihsel öneme sahiptir. Günümüzde bu dönüştürücülük devrimci nitelikte olmasa da önemini kaybetmiş sayılmaz. Demokrasilerin göstergeleri bağlamında bu yönde çekişmelerin varlığı her zaman temel kriterler arasındadır. Toplumsal muhalefetin demokrasiyi daha iyi hale getirme yolunda yeni mekanizma ve süreçleri geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye'nin sorunlu demokrasi tarihindeki en önemli eksikliklerden birinin, kurumsal siyasetin toplumsal hareketlerin kolektif eylemleri tarafından yönlendirilememesi olduğu söylenebilir. Çoğunlukla odaklanılan karar vericiler ve güç odakları dışında, bir siyasal sistemin analizi muhalefet güçleriyle de alakalıdır. Çalışma "Türkiye'nin güçlü toplumsal muhalefeti ve onun içinde beslenen etkili toplumsal hareketleri var mı?" sorusu etrafında, toplumsal hareketlerin belirleyici gücünün eksikliği ile Türkiye demokrasisi arasında bağı analiz etmektedir. Mevcut hegemonyanın kurduğu sosyo-ekonomik ağ kadar, demokratik güçlerin kur(a)madığı ağlar da sistemin gelişiminde üzerinde etkili olmuştur. Çalışmada hareketlerle demokratik sistem arasındaki bağlantılar genel hatlarıyla ortaya konduktan sonra, Türkiye özelinde dinamik çekişmeci aktörlerin eksikliği nedeniyle hareketlerin sistemi dönüştürmekte zorlandığı vurgulanmıştır.
Suriye'de sürdürülebilir kalıcı bir uzlaşıya kısa vadede ulaşılabileceğine dair somut işaretler görülmezken mevcut kriz, Suriye'nin komşularını farklı yönleriyle derinden etkilemeye devam etmektedir. Bu minvalde Suriye İç Savaşı'nın hem bölge hem uluslararası düzeyde en önemli sonuçlarından biri mülteci krizidir. Coğrafi yakınlığı ve Suriye ile derin sosyo-tarihsel ilişkileri nedeniyle Lübnan, bu konuda Türkiye'den sonra en büyük yüklerden birini üstlenmiş olup dünya genelinde kişi başına en yüksek mülteci yoğunluğuna sahip ülke haline gelmiştir. Bu makale, Lübnan'daki Suriyeli mültecilerin mevcut durumunu, Lübnan'ın buna yönelik geliştirdiği siyaseti ve Lübnan'ın kendine özgü siyasi sistemi bağlamında ülkedeki Suriyelilerin varlığının toplumsal ve siyasi sonuçlarını incelemektedir. Bu makale, Lübnan'ın kendisine ait iç açmazlarıyla birlikte Suriye İç Savaşı'nın hâlihazırdaki Lübnan iç siyaseti ve ekonomisinde birtakım yeni gerginliklerin oluşmasına sebep olduğunu ortaya koymakta ve Lübnan'daki mezhebi toplulukların belirli kotalar çerçevesinde siyasi ve idari yapıda temsiline dayalı konfesyonel sistem nedeniyle Suriyeli mülteciler konusunun, Lübnan için diğer komşu ülkelerden daha farklı, münferit ve derin bir mesele haline geldiğini savunmaktadır.
Yüksek Lisans Tezi. YÖK Tez No: 457353 ; 1973 yılı, Afganistan'da otoriter bir kraliyet döneminin sona ermesine sebep olurken aynı anda cumhuriyetin kurulmasıyla yepyeni bir demokratikleşme dönemini de beraberine getirmiştir. SSCB'nin desteklediği eski başbakan ve kralın amcaoğlu Muhammed Davut Han ilk cumhurbaşkanı olmuş ve yeni anayasa ile ilk demokratikleşme adımlarını atmıştır. Bu çerçevede ülkede çok partili sistem egemen olmuş, sol ve sağ birçok siyasi parti kurulmuştur. Daha önce kurulmuş ve demokratik bir şekilde aktif olarak hükümette yer alamayan Halk partisi gibi partiler artık hükümeti eleştirecek ve etkileyecek duruma gelmiştir. Buna yanı sıra yeni İslami uyanış hareketleri de faaliyet göstermeye başlamış ve ancak daha sonra düzene karşı faaliyetlerinden dolayı ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştır. 1973 yılında başlayan sol görüşlü parti hükümetleri SSCB'nin bizzat maddi ve manevi desteğiyle 1992 yılına kadar devam etmiş ve bu tarihten itibaren günümüze kadar başta ABD olmak üzere batılı devletlerin desteklediği sağ görüşlü parti ve örgütler hükümeti elinde tutabilmiştir. 1992 yılında SSCB yanlısı Dr. Necibullah hükümetinin generallerinden General Dostum'un Dr. Necibullah ile saflarını ayırması İslam Devriminin gerçekleşmesinde başrolü oynamış ve Dostum'un bu hareketi Afganistan Türklerinin siyasete girmesini sağlayan Cünbiş Partisinin temellerini atmıştır. 1992 yılında kurulan bu parti kısa bir sürede kuzey Afganistan'a egemen olmuş, daha sonra yüz veren iç savaş döneminde merkezden tamamen ayrı kalarak bağımsız Cünbiş parası basılmasına kadar ileri gitmiştir. 1996 yılında çıkan Pakistan menşeli Taliban örgütüne karşı amansız mücadele veren Cünbiş partisi, 1997 yılında General Abdülmelik'in Taliban'la işbirliği yapması sonucunda parçalanmış, parti lideri General Dostum Türkiye'ye sığınmak zorunda kalmıştır. Dostum, 2001 yılında BM, ABD ve NATO'nun başlattığı Taliban'a karşı mücadeleye karadan destek vermiş ve kısa bir sürede Taliban yönetimi yok edilmiştir. Bu dönemden itibaren askeri alandan ...
Estonya, 2005 senesinden itibaren yasal bağlayıcılığı olan ve ülke genelinde yapılan seçimlerde elektronik seçimi kullanmaktadır. Kullanılan bu sistem ile seçmen geleneksel yöntemle kağıt tabanlı oy verme işlemini yapabildiği gibi internet üzerinden kişisel bilgisayarlarıyla oy verme işlemini de yapabilmektedir. Bu durum internet üzerinden oy vermenin kolaylığı, oy sayım süreçlerinde elektronik cihazların kullanımı, hızlı olması gibi birçok avantajı getirdi, fakat güvenlik açısından beraberinde farklı sorun uzayları da getirdi. Yeni sistemin en az geleneksel seçim sistemi kadar güvenli olması ayrıca seçmenin kullanmış olduğu oyu hiçbir şekilde başka şahıslara ıspatlayamaması ve oy gizliliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu açılardan bakıldığında yeni sistemin getirdiği problemler, yeni nesil teknolojiler ve gelişen kriptografi bilimi ile kapatılmaktadır.Zaman içerisinde çeşitli güncellemelerle birlikte geliştirilmekte olan bu sisteme, 2011 yılında yapılabilirliği gösterilen bir saldırı ve sistemde görülen bir aksaklık neticesinde, bireysel oy doğrulama opsiyonu eklenmiştir. Sisteme eklenen bu opsiyon bir zafiyeti kapatmak için getirildi fakat sisteme oy gizliliği ile ilgili yeni zafiyet getirdi. Gelen zafiyetle ilgili çözüm önerisi olmuş, fakat pratikte kullanılabilecek bir çözüm maalesef önerilmemiştir. Bu çalışmada, 2016 senesinden sonra güncellenmiş ve hali hazırda kullanılmakta olan IVXV yapısının aynı zafiyeti hala barındırdığı gösterilmekte, ayrıca bu zafiyetin giderilebilmesi için pratikte de uygulanabilecek çözümler önerilmektedir. --- Estonia has been using the Estonian Internet Voting scheme for state-wide legally binding general elections since 2005. By means of this, voters can vote not only paper-based voting by using the conventional method but also on the internet with their personal computers. This brought many advantages such as the ease of voting over the internet, the use of electronic devices in the counting processes, and its speed, but it also brought different problem spaces in terms of security. The new system must ensure vote privacy and it must be at least as safe as the conventional election system. In addition, it must not be able to prove the voting cast by other people in any way. From this point of view, the problems brought by the new system are covered with new generation technologies and developing cryptography science.Estonia Internet Voting scheme has been developed over the time with various updates. In the 2011 election period, the individual vote verification component was added to the system as a result of developing an attack against the election system and encountering invalid vote in the central server. The individual vote verification component was added to cover the weakness, but it caused a new weakness regarding vote privacy in the system. There was a solution suggestion regarding the weakness, but unfortunately, a solution that could be used in practice was not offered. In this study, the scheme labeled as IVXV, which was updated later in 2016 and is currently being used, is shown to still have the same weakness and solutions that can be applied in practice is proposed in order to eliminate this weakness.
Hüsna Taş Yetim tarafından yazılan ve 2023 yılında Lejand Kitap Yayın tarafından yayınlanan "ABD Hegemonyasına Meydan Okuma: Türk Dış Politikasında Otonomi Arayışı (1964-75)" başlıklı kitap, Türkiye-ABD arasında İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet tehdidi etrafında kurulan ve 1950'li yıllarda güçlü bir müttefiklik formu oluşturan ikili ilişkilerin, 1964-75 döneminde neden bir kriz evresine girdiğine ve Türkiye'nin bu kriz evresinde dış politikada otonomisini artırma yönündeki motivasyonlarının ne olduğuna yeni bir teorik bakış açısıyla açıklama sunar. 1950'lerde bir nevi zirve yapan Türkiye-ABD ilişkileri, 1964 ve 1974'teki Kıbrıs Sorunları, 1967'deki haşhaş ekimi meselesi ve 1975'te ABD'nin silah ambargosu gibi olaylar sebebiyle 1964-75 döneminde bir dizi krizle karşı karşıya kaldı. Bu krizlerin hem bir nedeni hem de bir sonucu olarak Türkiye, 1975-78 yılları arasında ABD'nin üslerini kullanmasına kısıtlama getirdi ve dış politikasında otonomisini artıracak bazı kararlar aldı. Taş Yetim'in temel hedefi, ilgili tarih aralığında Türkiye-ABD ikili ilişkilerinde yaşanan krizlerin ve Türkiye'nin dış politika otonomisini arttırmaya yönelik girişimlerinin nedenlerini, hâkim literatüre göre yeni bir teorik bakış açısıyla analiz etmektir. Bu amaçla yazar, yakın zamanda uluslararası ilişkiler disiplinine dahil olan hiyerarşi teorisini temel alır ve bu teoriyi ittifak teorileri, dış politika analizi ve birey, devlet ve sistem düzeylerine odaklanan farklı teoriler ile destekler. Bu noktada odağına aldığı soru "Hiyerarşik bir düzenin muktedi devleti (subordinate state) neden dış politika otonomisini artırmaya yönelir?" (s.15) sorusudur. Soruyu Türkiye özelinde yeniden ifade etmek gerekirse, yazarın deyişiyle "1950'ler boyunca dış politika otonomisinin bir kısmını ABD'ye devreden Ankara, 1964-75 döneminde neden otonomisini artırmaya yöneldi? (s.25). Dolayısıyla Taş Yetim, teorileri harmanlayarak oluşturduğu üç ana hipotez ve dokuz alt hipotezle, hem 1950'lerde sıkı bir müttefiklik ilişkisi sergileyen Türkiye-ABD ilişkilerinin, 1960'lardan itibaren neden bir kriz döngüsüne girdiğini hem de Türkiye'nin dış politikada özerklik kazanmaya yönelik adımları neden attığını açıklar.
Büyük bir markanın yan kuruluşu olan ve çok fazla mal çeşidinin bulunduğu bir sistemde - FORD OTOSAN Yedek Parça Dağıtım Merkezi Deposu gibi - optimal stok seviyelerinin belirlenmesi önemli bir problem teşkil etmektedir. Bu tezin amacı da bu probleme bir çözüm getirmektir.Bu amaçla yapılan ilk şey yeni bir talep tahmin sistemi geliştirmek olmuştur. Visual Basic 4.0 da en sık kullanılan talep tahmin yöntemleri modellenmiştir.Daha sonra pek çok parçanın bulunduğu bu sisteme en iyi uyacak bir stok kontrol politikası seçildi: Periyodik Gözden Geçirme Stok kontrol Politikası. Hem zaman hem de para açısından bu sistemin binlerce parçanın bulunduğu bu sistemde etkin bir çözüm olacağına karar verilmiştir. Bu çalışmalarda temel amaç envanter taşıma seviyelerini belirlemek olmuştur. Kesikli çözüm yaklaşımları, bu tür sürekli sistemlerde sağlıklı bir çözüm olmayacağından dinamik çözümler bulunmaya çalışılmıştır. Maximum envanter seviyesi ve optimal gözden geçirme süresi Sistem Dinamiği Yaklaşımı ile bulunmaya çalışılmıştır. Bu Stella 5.1.1 software ortamında gerçekleştirilmiştir.Yeni sistem tahmini toplam maliyeti ve gelir ile sunulmuştur. Ve sonuç olarak eski ve yeni sistemler envanter maliyetleri açısından kıyaslanmıştır.Bütün bu çalışmaların detayları bu tezin ilgili bölümlerinde sunulmuştur. Determining optimal stock levels constitutes a considerable problem in a system where there are lots of part types, such as FORD OTOSAN Spare Parts Distribution Centre's Warehouse as the distributor and partner of Ford which is one of the major brands in automotive sector. Thus, the aim of this thesis is to bring a solution to this problem.The first thing that was done in this thesis was to develop a new demand forecasting system. To bring a generic solution to this forecasting problem, a forecasting program is designed in Visual Basic 4.0 with widely used forecasting techniques in today' s industry.Then a stock control policy that suits best to such a situation has been chosen (Periodic Review Inventory Control Policy) for its effectiveness in both time and money concerns in such a system of thousands of parts. The main purpose in doing this is to decide the inventory carrying level of thousands of parts that could be classified in identified groups. Since discrete solution approaches would not give realistic results in such a continuous system, dynamic property of the system is tried to be evaluated. To solve the stock problem appropriate maximum inventory levels and optimum review periods tried to be identified by using System Dynamics Approach as an effective system used in modelling dynamic systems. This is done in Stella 5.1.1 environment.The new system is presented with its expected total cost and profit values and the results of designed system is compared with the previous system by taking into consideration the total amount of inventory that is carried in both system - because only total inventory carried figures are available.Details of all these studies are presented in relevant sections of this thesis.
İhtiyaçların sağlanması, imal edilen ürün ve hizmetlerin yeni pazarlara sevkiyatı nedeniyle, insanlar, toplumlar arasında tarihin her döneminde devamlı olarak münasebetler tesis edilmiştir. İpek Yolu Çin'den başlayarak, Avrupa'ya uzanan tarihin en kadim, etkin, kapsamlı ulaşım rotası olmuştur. Yalnız ticari irtibatlar değil, medeniyetler, dinler, düşünceler bu güzergahtan yayılmıştır, bir hakikattir. Zaman zaman farklı hegemonik kuvvetlerin kontrolünde olan İpek Yolu, emniyetin temin edildiği devirlerde tarafların menfaatlerini korumuş, aktif, fonksiyonel bir güce sahip olmuştur. Hususiyetle İslam'ı kabul ettikten sonra Türkler her devirde bu yolun en mühim aktörü, Müslüman Türk Devletleri de huzur ve emniyetin teminatı olmuşlardır. Oysa, Haçlı ve Moğol işgalleri döneminde menfaatçi, baskın ve sömürgeci bir düzenin varlığını göstermiştir.
Deniz yolları açılarak aktif kullanması, ulus devletler kurulması, daha sonra sınırların çizilmesiyle İpek Yolu ehemmiyetini kaybetmiştir. "Bir Kuşak, Bir Yol Projesi" ile (bundan sonra BRI olarak kullanılacak) Çin kadim İpek Yolu üzerinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Yüzyıllar boyunca kuşatılmış, içe kapanmış Çin BRI ile adeta "kuşatma" stratejisi geliştirmiştir. Bu açılım başka ülkeler bakımından alaka, merak yanında, cazibe ve kaygıyı birlikte getirmektedir. Birçok devlet bu projede bulunmayı kabul etmiştir. Anlaşmalar imza altına alınmıştır. Çin'in, diğer devletlerle rekabeti bazı yararlar ortaya koyacak gibi görülmekte ise de birçok ülke için bu proje, bağımlılığı, hegemonyayı, sömürüyü çağrıştıran endişeler içermektedir. Müslüman Türk ve diğer İslam Devletleri açısından bu gelişme daha derin bir duyarlılığı taşımaktadır.
Sınırlar globalleşme sürecinde göreceli bir şekilde kalkmıştır. Tarihin en fazla yaygın, geniş, ürün, bilgi, insan, ilim, kültür, bilgi, teknoloji, sermaye hareketi bu devirde ve çok hızlı görülmektedir. İnsanlar ve kültürler arasında yoğun, akışkan, bağımlı bir yapı oluşmuştur. Bu gelişmeler iki mühim neticeyi ortaya çıkarmıştır. İlki, yeryüzünün birçok kaynağı, varlığı, imalat ve satış ağları, teknoloji, sermaye gücünü elinde bulunduran küresel egemen sisteme ait şirketlerin kontrolünde olmasıdır. Yeryüzü varlıkları üzerinde adaletli, eşit paylaşım yoktur, yeni emperyal bir sistem ortaya çıkmıştır. Ekonomi, sermaye, teknoloji üzerinde hakim olan Amerika, Avrupa Ülkeleri, Hindistan ve Çin etkinlik sahalarını genişletmektedirler. İkincisine gelince ise, dijital kanallar yoluyla iktisadi, kültürel, siyasal bağlantılar, tanıma, tanışma, bilişme insanlar, ülkeler arasında akışkanlığı artırmıştır. Çok kültürlü, çok hukuklu, bir arada yaşama ortamı yeryüzünün her tarafında adeta zorunlu, gerekli duruma gelmiştir. Küresel yolların işlerlik kazanması, küresel iş birliğinin sağlanması insanlık için önem kazanmaktadır.
İnsanlığın müşterek menfaatinin, kaderinin, değerlerinin, yapılarının hakka, insafa, adalete, ahlaka ve hukuka uygun düzenlenmesi, katılımcılığa, çoğulculuğa dayalı eşit bir anlayışın küresel tarzda inşaası lüzumludur. Esasen bu açıdan insanlığın yeni ve küresel yol aradığı anlaşılmaktadır. Kadim İpek Yolu gibi BRI projesinde en merkezi güzergahlar Türk ve İslam Ülkelerinden geçmektedir. Bu vech ile Türk Devletleri "İnsanlığın Küresel Yol Arayışı"nda öncü olabilirler, başat bir rol üstlenebilirler. Mazinin, günümüzün gerçekleri dikkatle irdelendiğinde, bu anlayışın, görevin yerine getirilmesi mümkün olabilir.
Bu çalışma ile küreselleşme kapsamında kadim İpek Yolu, Çin'in BRI projesi, Türklerin tarihi, güncel etkisi, gücü değerlendirilecektir. Böylece, insanlığın ortak menfaatlerine, kaderine, istikbaline yönelen, güveni, istikrarı temin edecek, insaf merkezli, küresel, evrensel bir yolun gereksinimi tartışılacaktır. Bu yolun tesisinde Türklerin vazifeleri, mesuliyetleri, çeşitli halklarla, devletlerle kuracakları münasebetler, sağlayacakları iş birlikleri, insanlar, İslam, Türk Dünyası için faydaları, düşünülenlerin mümkün olup olmayacağı bazı makale ve araştırmalar incelenerek ortaya konulacaktır.
Bu makalede, nitel araştırma yöntemi uygulanarak, hermaneutik yaklaşımla Elveda Gülsarı romanının kahramanı yoldaş Tanabay'ın birincil ilişkileri üzerinden, Cengiz Aytmatov'un Sovyet sistemine yönelik eleştirileri sistematik ve bütünlüklü olarak analiz edilmektedir. Hermaneutik yaklaşım, metindeki sembolik ifadeler ile ekonomik ilişkilere bağlı olarak kişilerin tutum, davranış ve düşüncelerinde meydana gelen değişimleri yorumlayarak yazarın sosyalist sistem içindeki insan algısını anlama imkânı vermektedir. Romanda rahvan at Gülsarı'nın trajedisi ön plana çıkarılmış ve tüm detaylarıyla anlatılmıştır. Emekçi Tanabay'ın ve Kolhoz halklarının trajedisi ise örtük biçimde ve fragmanlar hâlinde verilmiştir. Kişilere ilişkin fragmanlar ilişkisel olarak birleştirildiğinde, Elveda Gülsarı büyük bir sosyolojik değeri haiz bir metne dönüşür. Romanın sembolik çözümlemesi yapıldığında Aytmatov'un esas olarak Tanabay'ın ve Kolhoz halklarının trajedisini anlatmak istediği görülür. Roman, Sovyet yönetimine içeriden yapılan edebî eleştirilerin ilk örneklerinden birini oluşturur. Bu eserle Aytmatov, Sovyetler Birliği'nde sosyalist gerçekçiliğin sınırlarını aşıp, eleştirel gerçekçiliğe yönelmiştir. Özgürleşme ve eşitlik idealiyle kurulan "yeni toplum"da kamusal alana, muhalefete, aracı kurumlara/sivil toplum kuruluşlarına yer verilmemesi, aile ve arkadaşlık ilişkileri üzerinde ideolojik devletin olumsuz etkisini artırmıştır. Sistemin yabancılaşmasına ve Tanabay gibi emekçilerin yalnızlaşmasına ontolojik birer sorun olarak bakan Aytmatov, Sovyet sisteminin mevcut hâliyle sürdürülebilirliğine ilişkin güçlü eleştirel bir bakış ortaya koyar.
Bu çalışmada, Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu'nun işgal edilmesiyle tetiklenen Rehineler Krizi incelenmektedir. Bu krizde Türkiye'nin hasmı bir silahlı devlet dışı aktördür ve olay komşu Irak topraklarında gerçekleşmiştir. Irak topraklarının bir bölümünün IŞİD tarafından işgal edilmesi hem bu coğrafi alan özelinde hem de bölge genelinde devlet olgusunun temel niteliklerine bir meydan okuma yaratmıştır. Bu meydan okuma, sadece toprağı işgal edilen devletle sınırlı kalmamıştır. Türkiye ile silahlı devlet dışı aktör (IŞİD) arasında da yeni bir dış politika krizi doğurmuştur. Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu'nun IŞİD militanları tarafından işgal edilmesi ve kırk dokuz personelinin rehin alınması sürecinde Türkiye kriz yönetiminde farklı yöntem ve araçlar kullanarak krizi yönetmiş ve rehinelerin kurtarılmasını sağlamıştır. Türkiye, bu krizin yönetim sürecinde IŞİD'i doğrudan muhatap almak istememiş ve geleneksel diplomatik-siyasi araç ve yöntemlere başvurmaktan kaçınmıştır. Bu nedenle Türkiye, kriz sürecini Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) aracılığıyla yönetmiştir. Bu süreçte bir ad hoc mekanizma olarak Milli İstihbarat Teşkilatı'nın öne çıktığı görülmüştür. Bu çalışmada uluslararası sistem ve bölgesel alt sistemin gündeminin yaratmış olduğu baskılar, bölgedeki mekân-iktidar mücadelesi, Türkiye'deki iktidar-muhalefet ilişkisi, ülke sınırları içinde bulunan IŞİD militanlarının varlığı ve etkisi Musul Rehineler Krizi'ne ilişkin kriz yönetimi ve karar sürecinin analizinde göz önünde bulundurulmuştur.
Soğuk Savaş'ın sona ermesini takiben Yugoslavya topraklarında meydana gelen etnik çatışmaların, çok geçmeden tarihin en kanlı iç savaşlarından birine dönüşmesi, Bosna Hersek'te ciddi bir 'kimlik sorunu'nun da su yüzüne çıkmasına sebep olmuştur. 1995 yılında Bosna Hersek'te barışı sağlamak amacıyla imzalanan Dayton Barış Anlaşması, üç etnik grubu (Sırplar, Hırvatlar ve Bosnalı Müslümanlar) devletin kurucu unsuru kabul ederek bölgede yeni bir sistem kurmuştur. Bu çalışmada Dayton Barış Anlaşması sonrası, AB'nin bölgede Avrupalılaşma sürecini gerçekleştirerek, sürdürülebilir bir barış inşa etme çalışmalarını, Sosyal İnşacılık perspektifinden incelenmek suretiyle, AB'nin bu süreçteki çabalarının bir değerlendirmesini sunacağız. --- Following the end of the Cold War, the ethnic conflicts in Yugoslavia became one of the most bloody civil wars in the history, causing a serious 'identity problem' in Bosnia and Herzegovina. Dayton Peace Accord which was signed in 1995 with the aim of ensuring peace in Bosnia and Herzegovina, established a new system in the region by identifying three main enthnic groups (Serbs, Croats and Bosnian Muslims) as the constituent element of the state. With the perspective of social constructivism, an evaluation of the EU's efforts in this process, will be presented by examining the EU's Europeanization process in the region during the peacebuilding period in Bosnia and Herzegovina.
Soğuk Savaş'ın sona ermesini takiben Yugoslavya topraklarında meydana gelen etnik çatışmaların, çok geçmeden tarihin en kanlı iç savaşlarından birine dönüşmesi, Bosna Hersek'te ciddi bir 'kimlik sorunu'nun da su yüzüne çıkmasına sebep olmuştur. 1995 yılında Bosna Hersek'te barışı sağlamak amacıyla imzalanan Dayton Barış Anlaşması, üç etnik grubu (Sırplar, Hırvatlar ve Bosnalı Müslümanlar) devletin kurucu unsuru kabul ederek bölgede yeni bir sistem kurmuştur. Bu çalışmada Dayton Barış Anlaşması sonrası, AB'nin bölgede Avrupalılaşma sürecini gerçekleştirerek, sürdürülebilir bir barış inşa etme çalışmalarını, Sosyal İnşacılık perspektifinden incelenmek suretiyle, AB'nin bu süreçteki çabalarının bir değerlendirmesini sunacağız. --- Following the end of the Cold War, the ethnic conflicts in Yugoslavia became one of the most bloody civil wars in the history, causing a serious 'identity problem' in Bosnia and Herzegovina. Dayton Peace Accord which was signed in 1995 with the aim of ensuring peace in Bosnia and Herzegovina, established a new system in the region by identifying three main enthnic groups (Serbs, Croats and Bosnian Muslims) as the constituent element of the state. With the perspective of social constructivism, an evaluation of the EU's efforts in this process, will be presented by examining the EU's Europeanization process in the region during the peacebuilding period in Bosnia and Herzegovina.
Daftar IsiPelaksanaan Praktik Bimbingan Konseling Layanan Orientasi dan Informasi Berdasarkan Manajemen Mutu Iso 9001:2008 Heri Rini Fatmawati 95-100 Pelaksanaan Pendidikan Sistem Ganda Bersertifikat ISO di SMK Negeri 1 Malang Mokhamad Mahmudi 101-111Pendidikan Inklusif di SMK Negeri 2 Malang Yachya Hasyim 112-121Implementasi Kebijakan Manajemen Berbasis Sekolah Melalui Pendekatan Entrepre-neurial Government SD Negeri Di Malang Puji Sumarsono 122-132Implementasi Program Fullday School Sebagai Usaha Mendorong Perkembangan Sosial Peserta Didik TK Unggulan Al-Ya'lu Kota Malang Marfiah Astuti 133-140Pengembangan Model Pembelajaran Fisika Melalui Pendekatan Kooperatif Tipe TGT dengan Gerakan Brain Gym Di SMA Nahdlatul Ulama 1 Gresik Haniatun Masluroh 141-149Implementasi Kebijakan Sekolah dalam Upaya Pengembangan Pendidikan Karakter melalui Program Pembiasaan Membaca Al-Qur'an Faridatul Mardlotillah 150-155Implementasi Bahasa Mandarin sebagai Bahasa Asing di SMA Nahdlatul Ulama 1 Gresik Rodia Rohmatillah 156-165Implementasi Kebijakan Sekolah Peduli dan Berbudaya Lingkungan di SMP Negeri 3 Gresik Yeni Isnaeni 166-172Pengaruh Pendidikan & Pelatihan, Prestasi Belajar Kewirausahaan terhadap Sikap Kewirausahaan Peserta didik SMK N 1 Cerme Furi Asfiatul Ain 173-184Budaya Sekolah Pada Sekolah Menengah Pertama di Indonesia Mohammad Mustari 185-193 Hubungan Kinerja Supervisor dengan Tingkat Kompetensi Guru Sekolah Dasar di Kota Malang Siti Nurhayati 194-202
Medical tourism provides essential advantages for destinations. On the other hand, the knowledge of developing competitive medical tourism destinations is still limited. This study proposes a conceptual framework on novel ways of sustaining the United Arab Emirates (UAE) Vision 2020 concerning the existing models on behavior. In the current study, the Theory of Planned Behavior (TPB) is utilized along with the Finance, System, and Connection (FSC) model. The data was collected with the aid of a questionnaire. As such, the study employs finance, system, and connections variables that are commonly adopted in testing medical tourism development. The designed model incorporates three critical factors that have remained the focal points in the world of medical tourism. Hence, the results reveal the empirical evidence that the finance, system, and the connection factors significantly foster the growth of tourist arrivals in Dubai. Moreover, the medical tourism infrastructure is expected to bring significant improvement in the economy of Dubai. By employing the SMART PLS (partial least square) software package, the structural analysis model affirms the robustness of the results. Besides, the thesis presents the policy implications for the stakeholders in the health sector, the tourism sector, and the government. ; ÖZ: Medikal turizm destinasyonlar için önemli avantajlar sağlar. Öte yandan, rekabetçi medikal turizm destinasyon geliştirmeye dair bilgi birikimi halen sınırlıdır. Bu çalışma, mevcut davranış modellerine atıfta bulunarak Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Vizyonu 2020'yi sürdürmenin yeni yolları üzerine kavramsal bir çerçeve önermektedir. Bu çalışmada, Planlı Davranış Teorisi (TPB), Finans, Sistem ve Bağlantı (FSC) modeli ile birlikte kullanılmıştır. Veriler bir anket yardımıyla toplanmıştır. Bu nedenle, araştırmada medikal turizm gelişiminin test edilmesinde sıkça benimsenen finans, sistem ve bağlantı değişkenleri kullanılmıştır. Tasarlanan model, medikal turizm dünyasında odak noktaları olmaya devam eden bu üç önemli faktörü içermektedir. Bu doğrultuda, sonuçlar finans, sistem ve bağlantı faktörlerinin Dubai'ye gelen turistlerin gelişimini önemli ölçüde artırdığına dair ampirik kanıtları ortaya koymaktadır. Ayrıca, medikal turizm altyapısının Dubai ekonomisinde önemli gelişmeler getirmesi beklenmektedir. SMART PLS (kısmi en küçük kare) yazılım paketini kullanılarak yapısal analiz modeli sonuçlarının geçerliliği onaylanmıştır. Buna ek olarak, tez sağlık sektöründeki, turizm sektöründeki ve hükümetteki paydaşlara yönelik politika tavsiyeleri sunmaktadır. ; Doctor of Philosophy in Tourism Management. Thesis (Ph.D.)--Eastern Mediterranean University, Faculty of Tourism, 2018. Co-Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Ali Öztüren and Supervisor: Prof. Dr. Hasan Kılıç.
Abdul Azis Dahlan, Ensiklopedi Hukum Islam, cet-1(Jakarta: Ichtiar Baru van Hoeve, 1996). Abdul Ghofur Anshori, Hukum Perjanjian Islam Di Indonesia, Konsep Regulasi Dan Implementasi, (Yogyakarta: IKAPI, 2010). Abdullah Jayadi, Beberapa Aspek Tentang Perbankan Syariah, ( Yogyakarta: mitrapustaka, 2011). Ahmad Wardi Muslich, Fiqh Muamalat, (Jakarta: Bumi Aksara, 2010). Ahmadi Miru, Sistem Transaksi Syariah, Konsep Ganti Rugi Dalam Hukum Bisnis Syariah, (Yogyakarta: IKAPI, 2015). Burhani MS, Referensi Ilmiah-Politik Kamus Ilmiah Populer Edisi Millenium (Jombang: Lintas Media, tt). Burhanuddin, Hukum Bisnis Syariah, Cet. 1 (Yogyakarta: UII Press, 2011). Departemen Pendidikan Nasional, Kamus Besar Bahasa Indonesia, edisi ke-3. (Jakarta: Balai Pustaka, 2002). Gemala Dewi, Wirdyaningsih, dan yeni Salma Barlinti, Hukum Perikatan Islam di Indonesia, Ed. 1, Cet. 2 (Jakarta: Kencana, 2006). H.M. Hasballah Thaib, Hukum Aqad (Kontrak) alam Fiqih Islam dan Praktek di Bank Sistem Syariah, Konsentrasi Hukum Islam, Program Pasca Sarjana USU, Medan, 2005. Hasbi Ash-Shiddieqy, Pengantar Fiqh Muamalah, Cet. 1 (Jakarta: Bulan Bintang, 1974). Hendi Suhendi, Fiqh Mumalah: Membahas Ekonomi Islam Kedudukan Harta, Hak Milik, Jual Beli, Bunga Bank dan Riba, Musyara'kah, Ijarah, Mudayanah, Koperasi, Asuransi, Etika Bisnis dan lain-lain, cet. ke-5, (Jakarta: PT. RajaGrafindo Persada, 2007). Kasmir, Manajemen Perbankan, (Jakarta: PT Raja Grafindo Persada, 2001) Mas'adi Ghufron A. Fiqih Muamalah Kontekstual, (Jakarta: RajaGrafindo Persada, 2002). Muhammad, Model-Model Akad Pembiayaan di Bank SyariahPanduan Teknis Pembuatan Akad/Perjanjian Pembiayaan Pada Bank Syariah (Yogyakarta: UII Press, 2003). Oni Sahroni dan Hasanuddin, Fikih Muamalah Dinamika Teori Akad dan Implementasinya dalam Ekonomi Syariah, ( Jakarta: Raja Grafindo Persada, 2016). Qamarul Huda, M.Ag, Fiqih Muamalah, Cet. 1 (Yogyakarta: Teras, 2011).Syamsul Anwar, Hukum Perjanjian Syari'ah (studi tentang teori akad dalm fikih muamalat), cet. ke-2, (Jakarta: Raja grafindo persada, 2010). Titik Triwulan Tutik, Hukum Perdata Dalam Sistem Hukum Nasional, (Jakarta: Kencana, 2008).Undang-Undang Nomor 10 Tahun 1998 Tentang Perbankan. Undang-Undang Nomor 21 Tahun 2008 Pasal 1 Angka 25 tentang Perbankan Syariah.Veithzal Rivai, dkk, Islamic Financial Management, (Jakarta: PT. Raja Grafindo Persada, 2008). Wahbah az-Zuhaili, Fiqh islam Waadillatuhu, cet IV(Darul Fikr: Gema Insani, 2007) Yazid Afandi, Fiqh Muamalah dan Implikasinya dalam Lembaga Keuangan Syariah, Cetakan Pertama (Yogyakarta: Logung Pustaka, 2009).
ÖZETBu tezde 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tarihsel süreci incelenmiştir.Bu sürecin incelenmesinde toplumlar arasındaki olaylar kadar ikiAnavatan Türkiye ve Yunanistan'ın birbirleriyle,uluslararasıkamuoyuyla ve iki toplumla olan ilişkileri de dikkate alınmıştır."Etnik kökenli sürecin ve uluslararası faktörlerin oluşturduğufederasyon öncesi koşullar" kısmında 1959 Londra Konferansına kadarolan süreç anlatılmıştır. Bu süreç anlatılırken hem Kıbrıs'ın durumuhem de II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni sistem 'İkiKutuplu Dünya'daki gelişmeler bağlamında Türkiye ve Yunanistan'ındurumu dikkate alınmıştır. Bu bölümde Türkiye'nin kendi içindekisiyasi sorunlarına da yer verilmiş bunu yaparken Türkiye'nin Kıbrıs'adair bakış açısı ve tutumu kavranmaya çalışılmıştır.Kıbrıs tarihindeönemli bir yere sahip olan AKEL ve KATAK'ın tarihsel bütünlük içindefikirlerine yer verilmiştir.1950 plebisiti ve sonuçları anlatılmışRum toplumunun beklentileri netleştirilmeye çalışılmıştır.Burayakadar olan süreçte gerek toplumlararası çatışmalar gerek iki Anavatanarasındaki soğuk rüzgarlar, Rum toplumunun gerçekleştirmek istediğiEnosis düşüncesinden kaynaklanmıştır. Bu yüzden birinci kısımdaEnosis fikrinin nasıl ortaya çıktığı ve milli karakterlerin oluşumununasıl etkilediği üzerinde de durulmuştur.Londra Konferansı ve Radcliffe anayasa taslağı, tarafların uzlaşıarayan çabalarının ürünleri olarak kayda değer gelişmelerdir. Federalbir çözümün temeli olan Londra ve Zürih antlaşmalarına da bu kısımdayerverilmiştir.İkinci kısımda iki tarafın bakış açısı ve ortaya koydukları tepkilerüzerinde durulmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kuran antlaşmalar;İttifak ve Garanti antlaşmalarına değinilmiş ayrıca Rum kesimininGaranti antlaşmasına olan itirazları da ele alınmıştır. FederalKıbrıs Cumhuriyeti anayasasının yetki ve organ dağılımı yanındafederal yapıya getirilen çeşitli eleştirilere yer verilmiştir.Federasyonun daha genel bir değerlendirmesi son bölümde yapılmış vediğer federasyon örneklerine bakış açıları incelenmiş, çeşitliyaklaşımlara değinilmiştir. İsviçre ve A.B.D.'deki federal yapılarada örnek olarak yer verilmiştir. Sonuç bölümünde KıbrısCumhuriyeti'nin sahip olduğu kriterler tarihsel perspektif içerisindeyorumlanmıştır.ABSTRACTIn this thesis, the historical process of the Republic of Cyprus 1960 is examined. Throughout this examination, as well as the events happened between the two communities, the relations of the mother countries, Turkey and Greece, with each other and with international publicity and the two communities were taken into consideration. In the part "The conditions, which were created by ethnical and international factors prior to federation", the process until the 1959 London Conference is described. While this matter was being discussed, the conditions in Cyprus, Greece and Turkey after the II. World War which caused a new system to come into being under the name of 'two-poled world" (i.e. West Block and East Block) was taken into consideration. In this part the political struggle within the borders of Turkey was illustrated and besides, the attitude of Turkey towards Cyprus was tried to be understood. The aims of AKEL and KATAK (Which had important roles in the history of Cyprus) took place in this thesis. The plebiscite of 1950, its consequences and the expectation of the Greek Cypriots have been explained. Until this period, either the conflicts between the nations, or uneasiness between the two mother countries was because of the aim of the Greek Cypriot Community, Enosis. For this reason, in the first section, how the claim of Enosis first came into being, and how this had an effect on the formation of their national characters was discussed. The London Conference and the "Radcliffe Constitution outline" were important steps for both sides in order to reach an agreement. London and Zurich Agreements, which were the basis' for a federal solution, took place in the 3rd part. Both sides' opinions and their reactions were discussed. The agreements, which established the Republic of Cyprus - the treaty of Alliance and the treaty of guarantee- were touched on, and the Greek Community's rejection of the treaty of guarantee was explained. Beside the distribution of authority of the constitution of the federal Republic of Cyprus, the criticism about the federal structure was illustrated. A more general evaluation for the federal system is given in the last part, and their opinion about other federations throughout the world and their approaches are also mentioned. USA and Switzerland are given as examples. In the conclusion part, the criteria of the Republic of Cyprus were illustrated with historical perspective.