Türkiye ve İran Ortadoğu Bölgesi'nin önemli ve büyük iki devletidir. Türkiye ile İran'ın ilişkileri uzun yıllara dayanmaktadır. İki ülke arasındaki ilişkiler Osmanlı Devleti'nin son bulmasından sonra Türkiye'de Cumhuriyet'in kurulması ve İran'da Kaçar Hanedanlığı'nın yıkılarak yerine Pehlevi Hanedanlığı'nın kurulması ile ilişkiler gelişerek devam etmiştir. Yeni kurulan bu ülke ilişkilerini olumsuz etkileyen en önemli konu ise ayrılıkçı Kürt isyanları olmuştur. Bu soruna iki ortak hareket ederek işbirliği içerisinde olmuşlardır. İlki ilişkileri uluslararası sistem ve yabancı aktörlerin politikalarından da etkilenmiştir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sürecinde İran'ın işgal edilmesi sürecinde Türkiye'nin İran ile ilişkilerinde İngiltere ve Rusya etkili olmuştur. Soğuk Savaş sürecinde de Sovyet Rusya etkisi nedeniyle Türkiye ve İran ABD ile yakın politika izlemiştir. İran'da Devrim ile yeni bir dönem başlamıştır. Her ne kadar Türkiye ile İran arasında bu dönemde gerginlikler yaşanmışsa da ticari ve ekonomik ilişkiler gelişerek devam etmiştir. Devrimden sonraki süreçte en önemli problem ise güvenlik ve PKK konusu olmuştur. Ancak iki ülke uzlaşı ve işbirliğini ön planda tutarak hareket etmeye devam etmiştir. ; Turkey and Iran are two important and large states in the Middle East. The relationship between Turkey and Iran goes back to many years.After end of Ottoman Empire, tehe relations between then two countries continued to develop with the establishment of the Republic in Turkey and with the establishment of Pahlavi Dynasty instead of the Qajar Dynasty in Iran. The most important issue that negatively affected the relations of these newly established countries was the separatist Kurdish revolts. The two countries cooperated jointly to this problem. The relations of the two countries are influenced by the international system and the policies of foreign actors. England and Russia have been effective in Turkey's relations with Iran in the process of the invasion of Iran in the Second World War. Turkey and Iran followed a close policy with Amerika because of Russia during the Cold War. A new era has begun with the revolution in Iran. Although Turkey experienced tensions with Iran during this period, trade and economic relations continued to develeop between two countries. The most important problem after the revolution was the issue of security and PKK. However, the two countries have continued to act by prioritizing reconciliationand cooperation.
The geopolitical interests of Great Britain in Azerbaijan, as well as the policy of the Caucasus in general, are considered an integral part of the historical Eastern question. It is an undeniable fact that historically every great power has used various pretexts and factors to maintain its own imperialist policy. These factors can be observed in the geopolitical interests of the great powers in current events in the world. XX. at the beginning of the XIX century, Armenians were one of the main factors in the pursuit of Britain's geopolitical interests both in the Ottoman geography and in the South Caucasus. The priority of the UK was to decipher which nation among the various ethnic and religious groups in the Caucasus could seriously resist the Turks. They did not trust the Azerbaijani Turks, who sympathized with the Ottomans because they were Turks. In turn, the Azerbaijani Turks were very worried about the British assistance to the Armenians. This aid was even used by the Armenians to annoy the Azerbaijanis. These actions of the Armenians have created public opinion that the British government is pursuing an openly anti-Islamic policy. In this study, information is discussed that the UK plays a key role in the emergence of the Armenian problem and its transnational problems, including its expansionism, and uses Armenians as the main tool in its geopolitical interests in the South Caucasus.
1917 Ekim Devrimi, Rus tarihi açısından önemli dönüm noktalarından biridir. Bu süreçte yaşanan gelişmelerden etkilenen birçok Rus yazar, Ekim Devrimi ve onun sonuçları üzerine eserler kaleme almıştır. Maksim Gorkiy ise devrimin nedenlerini ve olası sonuçlarını 1900'lü yılların hemen başlarında kâğıda dökmeye başlamış, yaşanacak gelişmeler üzerinde etki bırakmaya çalışmıştır. Yazarın söz konusu çalışmalarından en önemlisi, devrimin başucu eserlerinden sayılan Ana adlı romanıdır. Gorkiy, romanında yaklaşan fırtınanın sesinin duyulmasına yardım etmekle kalmaz, bizzat fırtınayı çağırır. Ancak devrimin gerçekleşmesinin ardından Rusya'da yaşanan gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Gorkiy'in romanında yer verdiği görüşlerinin gerçeklerle çeliştiği ortaya çıkar ve halk için zorlu günler kaçınılmaz olur. Bir devrim propagandacısı olarak ünlenen yazar dahi, 1917 yılından sonra devrimi ciddi bir biçimde eleştirmeye başlar. Yalnızca Gorkiy değil diğer Rus yazarlar arasında da nerede yanlış yapıldığı sorusuna sessizce yanıt aranır. Çalışmamız kapsamında bu arayışlara farklı bir bakış açısı geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Gorkiy'in Ana romanında yer verdiği devrim düşünceleriyle, Atatürk'ün halkçılık görüşleri karşılaştırmalı inceleme yöntemiyle ve eleştirel yaklaşımla ele alınmıştır. Sınıfsızlık, eşitlik ve dayanışma ile halkın yönetime ve denetime katılması olarak sayılan Atatürk'ün halkçılık anlayışının üç önemli sacayağına Ekim Devrimi sürecinde yeterince önem verilmediği tespit edilmiştir. Ana romanındaki devrim çağrısı ve 1917 sonrasında yaşananlar düşünüldüğünde Atatürk halkçılığının evrenselliğinin önemi ve Gorki'nin romanında çizdiği ideal Rus devrimi portresi ile olan benzerlikleri ortaya çıkarılmıştır. Yapılan inceleme ışığında Gorkiy'in Ana romanının 1917 Ekim Devrimi'nin değil ideal Rus devriminin başucu eserlerinden biri, devrimin ideal felsefesinin de Atatürk halkçılığının ilkeleri olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Çarlık rejimi altında ezilen Türkler, siyasi faaliyetlere 1905 Devrimi sürecinde ağırlık vermeye başlamıştır. 1905 Devrimi'nin ardından çözülme sürecine giren Çarlık düzeni, 1917 Şubat'ında iflas etmiştir. 1917 Şubat Devrimi ile son derece güçlü biçimde esmeye başlayan hürriyet rüzgarları, Rusya baskısı altındaki diğer tüm milletler gibi Türkleri de, etkisi altına almıştır. Bu süreçte Türkler; ait oldukları boylara, inançlara ve benimsemiş oldukları farklı ideolojilere göre hassasiyet göstermiş ve çoklu biçimde kutuplaşmıştır. Sultan Galiyev, bu bol ideolojili ve kutuplu ortamda, Bolşeviklerin safında yer almayı tercih etmiştir. Sultan Galiyev gibi samimi biçimde Bolşevik safları tercih eden Türklerin seçiminde, Bolşeviklerin "ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi" ve bu ilke kapsamında Rus olmayan milletlere yönelik –dini özgürlükleri de kapsayan- özgürlük içeren vaatleri son derece etkili olmuştur. Sultan Galiyev, iç savaş sürerken Doğu Cephesi'nde Kızıl Ordu'nun, Beyaz Ordu'ya karşı başarı kazanmasında büyük pay sahibidir ve Kazan'da tehlike geçene kadar Bolşevik liderler, onun taleplerine ve siyasi hamlelerine hoşgörü ile yaklaşmıştır. Kazan'da gelen askeri başarı, devrimi güçlendirdiği gibi Moskova'daki Bolşevik liderlerin, Galiyev'in başını çektiği yerli Tatar komünistlerine olan ihtiyacını da son derece azaltmış ve hoşgörü yerini, yaptırımlara bırakmıştır. Bu noktada da hareket alanı kısıtlanan Galiyev ile Milliyetler Halk Komiseri olan Stalin arasında çekişmeler başlamıştır. Bu çalışmada, yukarıda değinmiş olduğumuz konular detaylı biçimde ele alınmaya çabalanmıştır. Bunların haricinde; Sultan Galiyev'in yaşamı ve mücadelesi üzerinde durularak, sömürgeler enternasyonali ve proleter millet gibi Galiyev'e özgü fikirler ve bu fikirlerin dönemini aşarak zamana meydan okuyabilme kabiliyetine de yer verilmiştir. ; The Turks, who were oppressed by the Tsarist regime, started to increase their political activities during the 1905 Revolution. The Tsarist order, which weakened after the 1905 Revolution, ended in February 1917. The idea of independence began to spread after the February 1917 revolution. These ideas have effected Turks like all the other nations under Russian pressure. In this process, the Turks were were polarized according to their tribes, beliefs and different ideologies they had. Sultan Galiyev preferred to be with the Bolsheviks during this period which included many groups of different ideologies. Two words promised by the Bolsheviks; -the principle of giving nations the right to self-determination and freedom towards non-Russian nations- was extremely effective in this election. Sultan Galiyev had the biggest impact in the success of the Red Army against the White Army on the Eastern Front while the civil war was going on, because of this reason until the end of the danger in Kazan, the Bolshevik leaders tolerated his demands and political moves. After the military success in Kazan, the Bolsheviks didn't need local Tatarist communists led by Galiyev muchdue to thisreason tolerance has been replaced by sanctions. At this point, conflicts began between Galiyev and Stalin. In this study, the topics that we have mentioned above have been tried to be discussed in detail. With an emphasis on the life and struggle of Sultan Galiyev, Ideas specific to Galiev, such as sömürgeler enternasyonali and proleter millet, It includes ideas specific to Galiyev and the ability to challenge time by overcoming these ideas.
Tanzimat dönemi ile birlikte Osmanlı Devleti'nde ticari hayatta başlayan değişim ve modernleşme çalışmaları neticesinde ticari müesseselerinin değişim ve dönüşümlerine dair meydana gelen gelişmeler incelenerek hazırlanan bu çalışmada, Mustafa Şamlı Mahdumları Ticarethanesi ele alınmıştır. Haliyle Mustafa Şamlı Mahdumları Ticarethanesi çalışmanın konusunu teşkil etmiştir. Bu bağlamda çalışmanın giriş kısmında ticari hayatın düzenleyici otoritesi olan Ticaret ve Ziraat Nezâreti'nin kuruluş süreci ile Osmanlı'da şirketleşme hukukunda meydana gelen gelişmelere değinilmekle birlikte nezâretin öncülük ettiği batı kaynaklı yeni kanun ve düzenlemeler çerçevesinde şirketlerde meydana gelen anonimleşme faaliyetleri hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra 1917 yılında anonimleşecek olan Mustafa Şamlı Mahdumları Müessesât-ı Ticariyyesi hakkında bilgi verilerek ticarethanenin faaliyetleri üzerinde durulmuştur. Ticarethanenin idari yapılanmasında meydana gelen değişim sonucunda 19 Mayıs 1917 tarihinde kurulan Mustafa Şamlı Mahdumu Müessesât-ı Ticaret-i Anonim Şirket-i Osmaniyesi'nin kuruluş süreci ve faaliyetleri değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede ana kaynak olarak istifade edilen arşiv belgelerinin yanı sıra literatürde yer alan araştırma inceleme eserlerden ve basın yayın organlarından da yararlanılmıştır. Bu bağlamda Mustafa Şamlı Mahdumları Ticarethanesi'nin kuruluş süreci ve idari yapının yaşamış olduğu değişime yönelik bilgiler ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca 1850 ile 1931 yılları arasında gerek ulusal gerekse uluslararası sahada gerçekleştirilmiş olan ticari faaliyetler incelenerek ticarethane tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede yürütülen çalışma neticesinde ticarethanenin tekstil ve madencilik sektöründe faaliyet yürüttüğü saptanmıştır. Ayrıca ticarethanenin ülke içerisinde İstanbul ve çevresi ile ülke dışında Almanya, İngiltere ve Fransa gibi batılı ülkelerle ticari münasebetler içerisinde bulunduğu tespit edilmiştir.
Ö Z E TÇalışmamızın konusu, " Özel Güvenlik Kurumlarında Kooperatifleşme Modeline Geçiş ve Uygulama Esasları" dır. Bu konu, toplumun gelişmesiyle beraber artan güvenlik hizmetlerini, yasal prosedürü olmadan yerine getirmeye çalışan Anonim Şirket ve Limited Şirket şeklinde örgütlenmiş olan güvenlik sektöründeki kurumların, ülkemizde kökü 1863 yıllarına dayanan kooperatif işletmelerine entegre edilmesi gerektiğini ve muhasebe kayıtlarının nasıl tutulacağını göstermektedir.Tezimiz giriş ve dört ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde genel olarak özel güvenlik kavramının ne olduğu, özel güvenlik şirketlerinin ve sektörün sorunları ile bu sorunlara getirilen çözüm önerileri anlatılmaktadır.İkinci bölümde; Türkiye ve Avrupa'daki Özel güvenlik anlayışı sektörle ilgili dernek ve kuruluşlar, bu dernek ve kuruluşların faaliyetleri, denetleme mekanizmaları, denetlemeler sonucunda alınacak önlemler ile Özel Güvenlik Kurumlarının Türkiye'deki bazı zaafları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde; Kooperatif kavramı açıklanmış, kooperatif işletmelerin Türkiye ve Dünya' daki tarihsel gelişiminden bahsedilmiş, kooperatif çeşitleri belirtilerek her bir kooperatif türü hakkında bilgi verilmiştir. Bu bölümde ayrıca kooperatiflerin kuruluş safhasında yapması gereken işlemler hakkında bilgi verilmiştir.Dördüncü bölümde ise Özel Güvenlik Kurumlarının kooperatif işletme şeklinde örgütlenmesi, Özel Güvenlik Kooperatiflerinin tutması gereken defter ve belgeler, işlemlerinin muhasebeleştirilmesi, vergilendirilmesi ve vergiler karşısındaki muafiyet ve istisnalardan hangi şartlarda yararlanabileceği ayrıntılı olarak anlatılmıştır. SUMMARYThe subject of our paper is "Cooperatives at Private Security Institutions and Application Principles". This paper shows; how the institutions that are organized as Limited Company or Incorporation which give security services without any legal procedure should be integrated with the cooperative system that used in Turkey since 1863.Our paper contains an introduction and four main chapters. First chapter explains the concept of private security, the problems of private security institutions and the sector and the solutions that are proposed to these problems.The second chapter deals with how the concept of private security is comprehended in Turkey and European Union, the institutions and associations related to the sector, the activities of these institutions and associations, control mechanisms, the measures should be taken and the weaknesses of private security institutions in Turkey.At the third chapter, the concept of cooperative, the historical development of cooperative enterprises in Turkey and the world and different types of cooperatives are explained. The process of establishing a cooperative also explained at this chapter.At the fourth chapter; organization of private security institutions in the form of cooperative, the account books and documents used by Private Security Cooperatives, accountancy of the transactions, taxation and the conditions of tax immunity are explained.
Sosyalizmde yönetim sorunu, sınıfsız toplumu gerçekleştirmeyi hedefleyen siyasi örgütlenmelerin siyasetyönetim ilişkileriyle ilgilidir. Marksizm, sınıflı toplumların gelişimini çözümleyerek sınıfsız toplumun siyasal olarak gerçekleştirilebileceğini öngörmüştür. Ancak Marksizm"in yapısalcı ve tarihselci yorumlanmasına bağlı olarak siyaset-yönetim ilişkisine farklı yaklaşımlar gelişmektedir. Bu yaklaşımlar sınıflar mücadelesine bakıştaki öznelliknesnellik ilişkisiyle ilgilidir ve sosyalizmde yönetim sorunu tartışmasını etkilemiştir. 1871 Paris Komünü deneyiminde bürokrasinin ilgasıyla yönetim sorunu çözümlenirken 1917 Bolşevik Devrimi siyasi iktidar sorununu açığa çıkarmıştır. Parti siyaseti ile Sovyet yönetimi, sosyalist iktidarın iki ayağını oluşturmaktadır. Sovyetler Birliği deneyiminde, yönetimin toplumsallaşma sürecinde siyasi iktidar ile yönetsel organlar arasında nasıl bir ilişki kurulması gerektiği tartışılmıştır. 1930"lu yıllara Beş Yıllık Planlar ile 1936 Sovyet Anayasası, 1960"lı yıllara Liberman Reformları ve ademi merkezileşme tartışmaları damga vurmuştur. Siyaset-yönetim ilişkileri ilk dönem sanayileşme ve demokratikleşmede siyasi öncülüğe, ikinci dönem yönetsel örgütlenmelerde reforma dayanmaktadır. Bu iki dönem arasındaki fark, sosyalist iktidarın geçirdiği uluslararası reel politik evrelerle ilgili olduğu gibi sınıfsız topluma gidişte siyaset-yönetim ilişkilerine yöntemsel yaklaşımdan da kaynaklanmaktadır ; The problem of administration in socialism is related to the relations between politics and administration in political organizations that aimed at a classless society. Through analysis of the development of class societies, Marxism came to the conclusion that the classless society was politically feasible. However, structuralist and historicist interpretations of Marxism generated different approaches towards the relations between politics and administration. These approaches are related with the subjectivity-objectivity relation in the approach on class struggles and they have influenced the ...
1917'de Lenin liderliğinde oluşan Ekim Devrimi dünya tarihinde önemli bir dönem olarak kayda geçmiştir. Akabinde Çarlık Rusya'sı yıkılmış ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği (SSCB) kurulmuştur. İlk sosyalist devletin olan SSCB kurulmasında ana etken olan Ekim Devrimi incelenirken, SSCB tarihsel süreci geniş bir perspektif açıdan ortaya konulacaktır. Bu çalışmada SSCB kuruluşunda etkin olan liderler dönemindeki uygulanan ekonomik politikalara değinilmiş ve ayrıca ülkenin sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasi yapısı analiz edilmiştir. Özbekistan'ın SSCB hakimiyeti altındaki kaldığı süreçteki siyasi, sosyal, ekonomik konumu incelenmektedir. Orta Asya'nın kalbi olarak bilinen Özbekistan bağımsızlığına kavuştuktan sonra geçen 28 yıl içerisinde siyasi, sosyal ve ekonomik ve diğer alanlarda sürekli olarak büyük çapta reformlar yürütmüştür. Bu reformlar, dünyada Özbek modeli olarak kabul edilen kendi uzun vadeli kalkınma stratejisine dayanmaktadır. Bağımsızlıktan sonraki döneminde Özbekistan ekonomisi her şeye sıfırdan başlayan istikraklı ve sürdürebilir bir ekonomiyi amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda ülkenin sürekli ve istikrarlı ekonomik kalkınmasının açık kanıtı, Özbekistan'ın devam eden küresel mali ve ekonomik krizin olumsuz etkisine rağmen, istikrarlı bir gelişme hızını ve ekonomik büyüme trendini sağlamıştır. Çalışmada Özbekistan'ın ekonomik büyümesinin kaynakları ve ekonominin genişlemesini destekleyecek politika önerileri olan bir analiz bilgilerine yer verilmiştir. Sonuç olarak baktığımızda Orta Asya'nın önemli ülkelerinden biri olan Özbekistan, BDT ülkelerine karşılaştırdığımızda sosyalist tipi ekonomiden serbest piyasa ekonomisine dönüşümünün entegre sürecini geç tamamlanmışsa da, son dönemde gösterdiği ekonomik performansındaki pozitif yöndeki gelişmeler ülkenin kendini göstermeye başlamıştır. Mevcut hammadde ve yeraltı kaynaklarını ekonomiye dahil ederek yurt dışına gaz, pamuk, altın, petrol ve uranyum gibi yatırımlardaki artış bunun açıkça göstergesidir. Bunların yanı sıra Özbekistan ekonomisinde gıda mamullerinin, tekstil ürünlerinin, hizmet sektörlerinde yatırım eksiklikleri bulunmaktadır.Bu olumlu gelişmelere rağmen ülke ekonomisinde siyasi sistemden kaynaklanan sorunlar yaşamaktadır. ; The October Revolution which had been occurred by Lenin's leadership in 1917 has been recorded as significant ere in word history. Subsesently tsarisd Rusia had been founded overthrown and The Union of Soviet Socialist Republies had been founded while The october reviltion is being examiend as the main factor of fouding USSR will be set fourt with a wide perspective. This study refers to economic policies that corried out the era of founder learders of USSR, and besides socia-culturel, economic and political structure of conrty has been analyzed. Uzebekistan political, social and economic structure which was is custady of USSR, has been examied. Uzbekistan known as heart of Middle Asia corried out political, social, economic reforms and other reforms in the different fields withing 28 right ofter it gained its independence. And these reforms which is known as Uzbek model in the word, depends on their own long-lasting development strategy. After the era of independence, Uzbek economy aims a steady and sustainable economy which comes from noting. On the purposeof this aim, the clear evidence of sustainable and steady development is to provide an economic growth trend despite the negative effects of global financal an economic crisis going on in Uzbekistan. IN this study there is on analyze about political sugguestions to support Uzbekistan's source of economic growth and development. As a conclusion, Uzbekistan as significant country of Middle Asia, even they completed their engtergration process from socialist economy to free market slowly when we compore Uzbekistan with Commonweath of İndependent States (CIS) lately, the postive developmonts in economic performance has begun to indicate itself positively. The rise in investments of gas, coton, gold, perol, and uranium with entegration of raw meterials an underground sourrces is clearly indicator of this. In addition to these there has been lack of food suppliment textile products in service industry in Uzbekistan economy. Despite the positıve development, there has been problems about political system of contry economy.
Modern dünyanın yoğun olarak kullandığı sosyolojik terimlerin başında mülteci kavramı gelir. Mülteci kavramı, dairesine giren milletler arasında Ruslar da yer aldılar. Rusların büyük göç dalgalarıyla ülkelerinden ayrılmaları I. Dünya Savaşı'nın hemen ardından gerçekleşti. I. Dünya Savaşı yıllarında patlak veren Ekim 1917 Devrimi ile Rus tarihinin en önemli kırılmalarından biri yaşandı. Beyaz Ordu ve Kızıl Ordu arasındaki mücadelenin Kızıl Ordu lehine sonuçlanması, Rusya topraklarından dışarıya doğru büyük kitlelerin göç etmeleri sonucunu doğurdu. Mülteci Ruslar, Osmanlı topraklarının yanı sıra Avrupa'daki pek çok ülkeye sığınmak zorunda kaldılar. Sığınılan ülkeler arasında dünya savaşından henüz çıkmış olmasına rağmen sanayi başta olmak üzere her yıl bir sene öncekine oranla ekonomik verileri sürekli yukarı doğru yenilenen Fransa da yer almaktaydı. Fransa'nın ekonomi alanındaki gelişimi beraberinde işgücü ihtiyacını ortaya çıkardı. Mevcut insan kaynağının gereksinim duyduğu işgücünü karşılamakta yetersiz kalması dış göçlere ihtiyaç duymasına ve göç edenleri de ülkesine kabul etmesine neden oldu. Genç nüfus ağırlıklı Rus göçleri, Fransa'da bazı önemli hadiselerin yaşandığı ve yabancı düşmanlığının izlerinin görüldüğü bir atmosferde gerçekleşti. Ruslar, ülkeye farklı şehirlerden giriş yaptılar. 'Veritable bidonville (Gerçek bir gecekondu)' kümesi olarak nitelendirilen Victor Hugo Kampı'nın yer aldığı Marsilya şehri de Rus mültecilerin göç ettikleri kentlerdendi. I. Dünya Savaşı yıllarında askeri bir kamp olarak kullanılan, sürekli bir yerleşim alanı olmayan, nüfusu değişken ve az olan Victor Hugo Kampı, Ruslardan bazılarının yaşamlarının göz önüne serilmesi için önemli bir örnek teşkil edecek niteliklere sahiptir. Bu kapsamda çalışmamızla mülteci Rusların detayları ile ilgili sınırlı bilgiye sahip olunan Victor Hugo Kampı'ndaki hayatları ana hatlarıyla ortaya konulacaktır. Rusların Victor Hugo Kampı'na gelmelerine yol açan sürecin anlaşılması için Fransa'ya yoğun mülteci göçlerinden ve Rus mültecilerin ülkeye girişlerinden bahsedilecektir. Fransa'nın Rus göçmenleri kabulleri ve yaklaşımlarının nasıl olduğu sorusunun cevabı aranacaktır.
Bu çalışmada Orta Asya'da meydana gelen Modernleşme süresi kapsamında bölgede ve Özbekistan'da yaşanan Modernleşme süreci, bu sürecin sebep ve sonuçları incelenmektedir. Bu kapsamda Çarlık Rusyası tarafından bölgeye taşınan Batı tarzı Modernleşmenin Orta Asya/Özbekistan'daki gelişimi, Modernleşmeye verilen tepkiler ve cevaplar, bölgenin Modernleşmeye verdiği cevaplardan birisi olan Ceditçilik Hareketi temel alınarak analiz edilmektedir. Bunu yaparken dönemselleştirmeye gidilmiştir. Orta Asya bölgesi ile Özbekistan'ın ve Modernleşme sürecinin izlediği tarihi seyir Çarlık Rusyası İdaresi, Sovyetler Birliği Dönemi, Bağımsızlık Sonrası Yeni Bağımsız Özbekistan olarak dönemlere ayrılmış ve bu dönemleri incelemek için Ruslaşmak, Sovyetleşmek, Özbekleşmek ve İslamlaşmak isimli dört ana başlık kullanılmıştır. Ancak bu konu başlıkları açıklanmaya çalışılan süreçler tarihi seyir içinde bir arada bulunabildiği için Sovyetleşmek-Özbekleşmek, Özbekleşmek-İslamlaşmak gibi kavram çiftleri türetilmiş ve kullanılma yoluna gidilmiştir. Orta Asya ve Özbekistan'a Batı tarzı Modernleşme Çarlık Rusyası tarafından bu bölgedeki mevcudiyetini desteklemek için getirilmiş ve yönetiminin kalıcı olmasına yardımcı bir araç olarak görülmüştür. Bu yönetimin Orta Asya toplumunun bir kesiminde yarattığı etki Ceditçilik Hareketini ortaya çıkarmıştır. Bölgede modernizmin kendisi ve sebep olduğu etkilerle başa çıkabilmek için onun usul ve yöntemlerini kullanmayı ve Modernizmle uyumlu olmayı savunan Ceditçilere tepki gelişmiştir. Bu tepkinin kaynağı olan Muhafazakâr grup-Kadimciler ise çözümün korumacı ve muhafazakâr bir tutum geliştirmekte yattığını savunmuşlardır. Sırasıyla Ceditçilere ve Modernleşmeye ayrıca Çarlık Rusyası ve Sovyet İdaresine tepki olarak Modern olan her şeyin reddini savunmuşlardır. Ancak bu tutumu istikrarlı bir şekilde sürdürmemişler karşı oldukları bu sisteminin sağladığı faydaları kullanma konusunda pragmatik bir tutum takınmışlardır. Buna en güzel örnek II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki dönemde parti kadrolarında oluşan boşlukların muhafazakârların yoğun olduğu kırsal kesimden gelen gençlere açılmasıdır.Modernleşme taraftarları Ceditçiler arasındaki önemli isimlerden birisi olan İsmail Gaspıralı ve ilk kuşak Ceditçiler Çarlık Rusya'sının bir gün devrini tamamlayıp dağılacağını, bu yüzden de o güne eğitim faaliyetleri yoluyla hazırlanılması gerektiğini savunurken, onlardan sonraki kuşak Ceditçiler ise bu amaçtan uzaklaşmaya ve Çarlık İdaresi içinde hak sahibi olmaya sıcak bakmaya başlamıştır. Bu durum 1917 Ekim Devriminden sonra daha da aleni bir hal alacak, Ceditçilerin bağımsızlık talepleri yerini yeni sistem içinde bir mevki işgal çabalarına bırakacaktır. Ancak bu kuşak daha sonraki yıllarda Sovyet idaresi tarafından yeteri kadar sadık bulunmadıkları için toptan tasfiye edilecektir. Bu tasfiye hareketine devam edilmesine Avrupa'da patlak veren II. Dünya Savaşı engel olmuş, Sovyetler Birliğini Orta Asya ile ilgili planlarını değiştirmeye mecbur bırakmıştır. Sovyetler Birliği kendini Nazi Almanya'sının saldırısından koruyabilmek için Sovyet sistemi yanlısı kadroları savaş meydanında kullanmıştır. Orta Asya ve Özbekistan'da onlardan boşalan kadrolara ise kırsal kesimden gelen eğitimsiz gençleri istihdam etmeye mecbur kalmıştır. İşte bu sayede kırsal bölgeye çekilen ve daha sonraki dönemlerde radikal hareketlerin de temelini oluşturacak olan Kadimci-radikal düşünce ve onun yansımaları devlet bürokrasisi içinde kendine yer bulabilmiştir. İlk olarak Brejnev dönemindeki kısmı gevşemeden yararlanarak varlığını hissettiren radikal hareketler 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra yeniden gündelik ve siyasi hayatta söz sahibi olmaya çalışacaktır. Ancak bu girişimleri Sovyet Döneminde yetişen ve bağımsızlık sonrasındaki dönemde iktidarda kalmayı başaran Sovyet dönemi bakiyesi yönetici eliti endişelendirmiştir. Bunun sonucunda Özbekistan yönetimi kendisine muhalif gördüğü her şeyi önce baskı altına almayı denemiş daha sonra da ezmeye çalışmış, bunda da büyük oranda başarılı olmuştur. Özbek Devleti ve yönetiminin bu sert ve müsamahasız tutumu ülkedeki ılımlı ve barışçı kanat da dâhil olmak üzere muhalefetin tüm unsurlarının zamanla marjinalleşmesi ve radikalleşmesini beraberinde getirmiştir. Özellikle muhafazakâr gruplar içindeki radikal unsurlar Modernizmin ürünü ve yansıması olarak kabul ettikleri ülke yönetimi ve otoriter siyasi sisteme karşı sert bir tutum geliştirme yoluna gitmişlerdir. Gördükleri siyasi-psikolojik şiddetin de etkisi ile ülke muhalefeti ve bunun içindeki radikal unsurlar kendilerinin de Özbekistan'da yaşanan Modernleşme sürecinin bir sonucu olduklarını gözden kaçırır hale gelmiştir.Sonuç olarak birbirlerinden çok farklı gözükseler de, 20. Yüzyıl Orta Asya'sının Modernleşme yanlıları olan Ceditçiler ve onların muhalifi Kadimciler ve bağımsızlık sonrası dönemin radikalleri de dâhil olmak üzere, bahsedilen grupların hepsi Modernleşme sürecinin bir sonucudurlar. İşte bu çalışmada siyasi denklemin farklı taraflarında yer alan bu aktörlerin birbirlerini besleyen ve üreten, değiştirip, dönüştüren bir süreç ortaya çıkardıklarına ve bu sürecin sonucu olduklarına vurgu yapılmaktadır. --- In this doctoral dissertation, the modernization process which Central Asian region and Uzbekistan experienced in the late 19th and early 20th centuries will be discussed under the title of Uzbek Modernization. Tsarist Russia was the agent of Modernization and carried out Western style Modernization version to Central Asia. While Central Asia's indigenous population's response to Modernization occurred as a Jadidism (Usul-u Cedit) movement, which is one of the main components of that Modernization effort, will also be included and examined under the title. The unique Central Asian-Uzbek Modernization experience divided into 4 periods. Those periods are named as follows: Tsarist Russia Administration, Soviet Era, Construction of Uzbek ethnicity and Re-Islamization. But in order to explain the periods, dual concepts like Sovietness-Uzbekness, Uzbekness-Islamizaiton created and used together. Because those social and cultural evaluations can be found together in the same period.Western style Modernization perception was brought to Central Asia by Tsarist Russia to strengthen its presence in that region, and it was accepted as a necessity for the permanent rule in Central Asia. But because of that mandatory regulations opposition to Modernization process starts quickly. Inconvenience from the Modernization led disadvantaged ones look for a possible solution. In search for the possible options there has raised questions about how to recover the lost superiority in the Central Asian region. As in other parts of the world, the effects and reflections of the Modernization process have been experienced in Central Asia and Uzbekistan. The best solution to that unwanted situation, which failed to combat this new political and cultural structure that formed a new world order and reshaped the international space according to its own understanding, was the adoption of the ideas, discourses and methods of Modernization. This process worked similarly also in Central Asia, and a Modernization movement emerged among the Muslims of Russia in order to counter the threat from the Western Civilization and Tsarist Russia, regarded itself as the representative of Modernism in Asia. That unique Muslim modernization movement was called Jadidism.Although there has been a reaction to Jadits-Progressives. The Conservative ones-Kadimciler, argued that in order to avoid the possible damages of the Modernization a protectionist and conservative attitudes must be developed. Central Asian community must be sealed itself from the Modern world and lay in a perfect isolation. Within that context Conservative group advocated a rejection of all the notions of Modernization as a response to Jadids, as well as Tsarist Russia and Soviet Union, respectively. However, the did not maintain this attitude constantly, and they choose to took pragmatic attitude while gathering the benefits of the system, which they opposed.While İsmail Gaspıralı and the first generation of Jadits argued that one day the tsarist Russia would complete its life cycle and fall, so that Muslim Population of Tsarist Russia should be prepared to that situation through educational activities. But the following generations of Jadits began to move away from this aim and choose to have a post in Tsarist Administration bureaucracy. This situation will become more common after the October Revolution of 1917, and Jadits demands of self-determination and autonomy will be abandoned. However, this generation will be liquidated by the Soviet administration in the following years because they were not considered sufficiently loyal enough. That liquidation or Purges interrupted because of the II. World War II in Europe. That Purges forced the Soviet Union to change its plans for Central Asia. In order to protect itself from the attack of Nazi Germany and overcome uneasy situations in the battlefields the Soviet Union wasted its pro-Soviet cadres on the battlefield. The vacant positions form that enlisted cadres were filled with uneducated young people from rural areas in Central Asia and Uzbekistan in order to continue to governmental activities. That's the turning point for the radical thought that were retreat to the countryside and forced to go underground in order to survive. Thus, those radical thoughts which would later become the basis of radical movements, could sweep into state bureaucracy. The intransigent radical thoughts first express their presence during the Brezhnev era, because of the loosening state control and after the independence 1991, they did express their presence in daily life and in political stage more fearlessly and aggressively. However, the remaining Soviet-era ruling elite, that experienced Soviet style state bureaucracy and managed to stay in power in the post-independence period, panicked with the opposition actions. As a result, the Uzbek State administration first tried to suppress the opposition normally, and then crushed them bitterly. This harsh and intolerant attitude of the Uzbek State forced and marginalized the opposing parties. Because of the marginalization some of the strict elements of the opposition, those elements became radicalized. Those radicalized elements adopted a Post Modern attitude towards the authoritarian political system, which they regard it as the product and reflection of Modernism. With the effect of the political-psychological violence, Uzbek opposition groups and its radical elements have missed the point that they're also components and results of the Modernization process in Uzbekistan.As a result, although they appear to be very different from each other, Jadits and Conservatives and the radicals of the post-independence period are all the result of the Modernization process in the region. In this dissertation, it is emphasized that those actors on different sides of the political equilibrium generate a process that feeds and produces, changes and transforms each other and that they are the products of the Modernization epoch.