Ankara Torn Apart: Arab Spring Turns into Turkey's Autumn
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 42, Heft 0, S. 1-25
90 Ergebnisse
Sortierung:
In: The Turkish yearbook of international relations, Band 42, Heft 0, S. 1-25
In: İstanbul Bilgi Üniversitesi yayınları 348
In: İstanbul Kültür Mirası ve Kültür Ekonomisi 7
In: Ankara Üniversitesi SBF dergisi, Band 65, Heft 2, S. 271-293
ISSN: 1309-1034
In: Kaldıraç Yayınevi 32
ÖZETAB günümüzde dünya ekonomisinde önemli bir yeri olan bölgesel güçlerden biridir. Giderek çok kutuplu hale gelen dünyada yeni bloklar ve güç odakları oluşmaktadır. Bu durumda eski dönemin başat aktörleri olan ABD ve AB'nin konumlarının devamı giderek zorlaşmaktadır. Ekonomik gücü elinde tutabilmenin en önemli şartının enerji kaynaklarından ucuz bir şekilde istifade edebilmek olduğu günümüzde petrol ve gaz rezervlerinin önemli bir kısmını elinde bulunduran ülkelerin stratejik önemi giderek artmaktadır.İran şu anda dünyanın ikinci en büyük petrol rezervine ve aynı zamanda dünyanın ikinci en büyük doğal gaz rezervine sahiptir. Dünya petrol rezervlerinin azaldığı ve doğal gaz kullanımının yaygınlaştığı bir dönemde İran'ın bu doğal kaynakları AB'nin dikkatini çekmektedir. Küreselleştikçe enerji açlığı çeken bir dünyada İran'ın sahip olduğu enerji rezervleri hiçbir ülke ve teşkilat tarafından özellikle AB açısından göz ardı edilemez. İran-AB ekonomik ilişkilerinin arz ettiği bu önemden dolayı bu tez konusu üzerinde sayın hocam Gülfettin Çelik'in yönlendirmeleriyle çalışmaya karar verdik.Avrupa Birliği İran Ekonomik İlişkileri konulu tezimiz üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde İran'ın altyapısı; karayolları, demiryolları, havayolları, denizyolları, telekomünikasyon sistemi ve onu etkiyen doğal yapı ayrıca İran'ın gelişmişlik düzeyi hakkında bilgi verilmektedir.Tezimizin ikinci bölümünde İran'ın para, enerji ve teknoloji politikaları anlatılmaktadır. Ayrıca ikinci bölümde İran'ın Avrupa Birliği ile olan ekonomik ilişkileri, başta ticaret olmak üzere üretim, sermaye hareketleri ve ortak proje ve yatırımlar anlatılmakta ve Almanya, İtalya, Fransa ve İspanya gibi İran'la ekonomik ilişkilerde ön plana çıkan AB üyesi devletler ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.Son bölümde ise Avrupa Birliği ve İran ilişkilerini ekonomik yönden etkileyen siyasal, kültürel, güvenlik vb. faktörler ele alınmıştır. Ayrıca küreselleşmenin AB İran ekonomik ilişkilerine etkisi son bölümde ele alınan konulardandır. Bu konular ekler bölümündeki kronoloji ile desteklenmiştir. Bu üç bölümde anlatılanlar ile tezin savı olan "AB niçin istikrarlı bir İran istediği" kanıtlanmaya çalışılmıştır.Anahtar Kelimeler: AB, İran, Ekonomik İlişkileri; Üretim, Ticaret, Sermaye Hareketleri, Ortak Proje ve Yatırımlar, Almanya-İran, Fransa-İran, İtalya-İran, İspanya-İran, İran; Altyapısı, Coğrafyası, GSMH, Parası, Enerjisi, Teknolojisi, Güvenlik, Siyaset, Küreselleşme ve Kronoloji. ABSTRACTThe EU is one of the regional powers which has an important place in today's world economy. The new blocks and the power focuses are created in the world that becomes increasingly multi-polar. In this case, the continuity of the position of former principal actors; The United States and the EU; is becoming more difficult. Today in which the most important condition of being able to keep economic power in the hands is to take advantage of the energy sources in an inexpensive way; the strategic importance of the countries that retain the most significant part of oil and gas reserves is gradually increasing. Currently; Iran has the world's second largest oil and natural gas reserves. At the time in which the world's oil and natural gas reserves are decreased and the use of natural gas is become widespread; Iran's these resources have attracted the attention of the EU. In the world that goes hungry of energy as become global; the energy reserves of Iran can not be ignored by any country or organization especially by the EU. Because of the significance of Iran-EU economic relations; I decided to study on the subject of this thesis, with the orientations of my dear theacher Prof. Dr. Gülfettin Çelik.Our thesis on Iran-European Union Economic Relations is composed of three parts: In the first part; Iran's infrastructure, i.e. roads, railways, airlines, maritime, telecommunications system, and the natural structures that affect this infrastructure besides the Iran's level of development is described.In the second part of the thesis, Iran's policy of currency, energy and technology is desribed. Besides, in the second part; Iran-European Union economic relations; i.e. trade, production, capital movements and joint projects; and investments are discussed. The EU member states that are prominent in the EU-Iran economic relations sucs as Germany, Italy, France and Spain are discussed in detail. In the last part; the factors that affect in economic aspects, such as political, cultural, security, etc. are discussed. Moreover, the effect of globalization on EU-Iran economic relations, is one of the topics discussed in the final part. These issues were supported by the chronology in the appendix. With the arguments in the three parts of this thesis, the main assertion of the thesis which is "why the EU wants a stable Iran," was to be proved.Keywords: EU, Iran, Economic Relations, Production, Trade, Capital Flows, Joint Projects and Investments, Germany-Iran, France and Iran, Italy and Iran, Spain and Iran, Iran; Infrastructure, Geography, GNP, Money, Energy, Technology, Security, Politics, Globalization and Chronology
BASE
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 18.06.2018 tarihli "Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge" gereğince tam metin erişime açılmıştır. ; 1924 yılında etnik temele dayalı bir kimliğin kabul edilmesiyle birlikte başlayan Kürt sorunu, uzun bir zaman ?etnik ayrılıkçı eylemler? olarak tanımlanmış ve ?Kürt kimliği?, ?Kürt sorunu? gibi kavramlar ise kullanılmamıştır. 2010 Türkiyesi'nde, çözümün halen bulunamamış olması, kuşkusuz bu gecikme ile yakından ilişkilidir.Cumhuriyet Yönetimi ve Tek Parti Hükümeti, o dönemde çıkan Kürt isyanlarını, ?eşkıya direnci? olarak tanımlamış ve sert tedbirlerle Kürtlerin direnişini bastırmıştır. Adnan Menderes'in başbakanlığı döneminde, Kürtler ve Güneydoğu Bölgesi hakkında, sosyo-ekonomik ve demokratik bir politikadan söz edilse de, Kürt kimliğinin ve Kürt sorunun inkarı, 1990'lı yıllara kadar devam etmiştir. 1960'tan itibaren yükselen Kürt hareketi ve PKK terörü, yine bu çerçevede değerlendirilmiştir. Aslında bu dönemde Kürt grupları da, bir yandan kendi kimliklerinin tanınmasını isterken, diğer yandan özerklik talep etmişlerdir. Sol Kürt grupların ortaya çıkmasıyla birlikte, Kürtlerin taleplerinde sosyalist eğilimler belirmeye başlamıştır. 1984 yılında Kürt hareketlerini bünyesinde barındıran PKK ise, Türkiye, İran, Irak ve Suriye'deki Kürtleri tek çatı altında birleştiren bağımsız Kürdistan anlayışını benimsemiştir. Günümüze kadar, PKK'nın silahlı eylemleri devam etmiştir. Hatta PKK, Avrupa ülkelerinde de örgütlenerek, bu ülkelerden siyasi destek sağlamaya çalışmıştır.1990'lı yıllar, diğer bir ifadeyle Soğuk Savaş'ın bitimi, Kürt sorununun mahiyetinde önemli değişikliklere sahne olmuştur. Bu dönemde Kürt sorunu, başta dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal olmak üzere, siyasal aktörler tarafından kabul edilmiş ve soruna yönelik demokratik çözüm arayışları başlamıştır. Ancak yine de, Kürt sorunu konusundaki geleneksel yaklaşımları kırmak mümkün olmadığından, çözüm arayışları söylem olarak kalmıştır.2000'li yıllarda ise, önceki dönemin söylemlerinin somut adımlara dönüştüğü görülmektedir. Bunun en önemli nedeni, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile başlayan, ?insan hakları? ve ?demokrasi? kavramlarının yükselişidir. Türkiye, uluslararası liberal sisteme uyum sağlayabilmek için, tüm demokrasi sorunlarını çözme zarureti ile karşı karşıya kalmıştır. Bu anlamda, Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefi itici güç olarak kabul edilebilir. Diğer yandan, Dağlıca ve Aktütün saldırıları, terörün bitirilmesi konusunda Hükümet'i baskı altına almış ve çözüm arayışlarını hızlandırmıştır.Nihayetinde Hükümet, Kürt sorununun çözümü için, Demokratik Açılım Projesi'ni önermiştir. Demokratik Açılım Projesi bugün, hararetle tartışılmaktadır. Ancak, gerek Kürtlerin talepleri, gerekse siyasal aktörlerin görüşleri incelendiğinde, projenin işlerliğinin olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Özellikle, Kürtlerin genel af, anadilde eğitim, ayrı bir ulus olarak tanınma ve bölgesel özerklik talepleri, siyasal aktörler tarafından ?bölücü emeller? olarak görülmektedir. Askeri kesim ve muhalefet partileri, bireysel hak ve özgürlüklerin tanınması dışındaki girişimlere şimdilik onay vermemektedir. ; By accepting the ethnic-based national identity in 1924, the Kurdish issue emerged. But for along time that issue was seen as the ethnic separatist movement by the state authorities. Not finding a final solution to the question until today has a direct link to that official approach.The Republican period and single-party government described the Kurdish rebellions as ?eşkıya resistance? and took strong measures in order to suppress them. In the Adnan Menderes Period, socio-economic and democratic policies for Kurdish and Southeastern Anatolia were expressed by the state officials, the Kurdish identity and question was rejected until 1990s. Since 1960 growing Kurdish movement and PKK terorism has been evaluated within the framework of that perspective. In reality in this period the Kurdish groups demanded the reception of their own national identity by the state officials and regional autonomy. With the emergence of leftist Kurdish groups, Kurdish people asked for some Marxist desires. In 1984 PKK, uniting other Kurdish movements under its administrative roof, envisaged establishment of in independent Kurdish state, including the Kurds living in Iran, Iraq, Syria and Turkey. Until today it used the force against the Turkish civilians and army. Even by opening its officies in some European countries, it tried to get their political support.End of the Cold War led to emergence of serious changes in the nature of the Kurdish question. In other words, 1990s one the years where the state officials began to change their perceptions about the issue. In this period the Kurdish issue was accepted by the state official, especially including former President Turgut Özal. They made attempts to find democratic solutions to it. But still they did not put aside their traditional approaches to it; therefore, they did not take some concrete attempts.In 2000s, it is seen that some concrete attempts were taken, because after the end of the Cold War human rights and democracy concepts began to dominate the world politics. In order to adapt itself to the liberal international system, Turkey has been faced with the question of finding solutions to its democratic issues deficiencies. In the meantime it can be accepted that ?the full membership to the European Union? subject is also play a pushing power. On the other hand, PKK?s Dağlıca and Aktütün attacks put the goverment under the suppression in order to stop the PKK terorism and speed up the solution attempts.Concequently the goverment has proposed the ?Democratic Openness Project? in order to find a solution to the Kurdish issue. Today there is a warming debate about the project. But when not only Kurdish demands, but also opinions of the political actors have been analyzed, it can be assumed that within a very short the project cannot be brought into life. Especially Kurdish demands, such as general pardon, education at Kurdish language, necognition of the Kurds as a separate nation, regional autonomy, have still be described by the state actors as the separatist objectives. Military elites and opposition parties do not approve any kind of attempts rather than accepting invidual rights and freedoms.
BASE
In: The Turkish yearbook of international relations, S. 107-123