Suchergebnisse
Filter
30 Ergebnisse
Sortierung:
Liberal/Demokratik Barış, Rusya-Ukrayna Savaşı ve Küresel Şirketler; Liberal/Democratic Peace, Russia-Ukraine War and Global Corporations
In: Liberal Düşünce Dergisi, Heft 111, S. 257-280
Bir Uluslararası İlişkiler kuramı olarak liberalizmin en önemli savlarını Liberal/Demokratik Barış Tezleri (LDBT) oluşturmaktadır. LDBT, bugünkü uluslararası hukuk ve küresel organizasyonların da felsefi temelini oluşturur. LDBT üzerine yazan teorisyenler, yönetenlerin halka karşı sorumluluğunun daha fazla olduğu cumhuriyetçi anayasalara sahip yönetimlerin -ya da LDBT'nin modern yorumlarında demokrasilerin- savaşmak konusunda daha az istekli olduğunu, uluslararası hukuk ve kurumların güçlendiği bir dünyada devletlerin savaşa eğiliminin azalacağını ve serbest ticaret ile ulus-ötesi ilişkilerin artmasıyla savaşların
son bulacağını varsayarlar. Bu çalışma spesifik olarak söz konusu üç önemli unsurdan biri olan serbest ticaret ve ulus-ötesi ilişkiler konusunun Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmada oynadığı role odaklanmaktadır. Çalışma Rusya-Ukrayna çatışmasını LDBT perspektifinden değerlendirirken Rusya'da faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin olası bir barış doğrultusunda oynayabilecekleri rolü irdeleme gayesindedir. Çalışmanın amacı ayrıca hükümetlerarası örgütlerin ve uluslararası hukukun savaşı önleyemediği bir uluslararası sistemde küreselleşmenin güçlendirdiği devlet dışı aktörlerden olan çok uluslu şirketlerin otoriter rejimleri müeyyidelendirmede olası etkisini normatif olarak değerlendirmek olacaktır.
Renewal Of İnternational Tax Rules And İmplementation Of Global Minimum Corporate Tax On Earnings Of Some Multinational Corporations
In: Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi
ISSN: 1309-9302
This study is descriptive research conducted in scanning model. The aim of this study is to analyze the general principles of the "global minimum corporate tax", the reasons for its implementation and its possible effects. Thus, on the one hand, it contributes to the understanding of this new tax application, and on the other hand, it lays the groundwork for the evaluation of how much it will provide a solution to international taxation problems. Based on the recent theoretical international taxation literature, firstly, in a comprehensive and systematic way; The developments in the taxation of MNCs in the context of MNCs and their reasons for existence, international tax problems and tax rules are discussed. Then, the global minimum corporate tax was examined around the OECD's "Brochure: Two-Pillar (the two-legged) Solution to Adress The Tax Challenges Arising From The Digitalisation of The Economy", which came to the fore.
Çok uluslu şirketlerin işleyişinde sivil toplum kuruluşlarının yeri ve bu ilişkide küreselleşmenin rolü ; The place of non-governmental organizations on the process of the multi-national corporations and the role of globalization in this relationship
Yerel kuruluş ya da örgütlenmeler küreselleşme süreciyle beraber hızlı bir şekilde kendi sınırlarının dışına çıkarak küresel boyuta ulaşmaktadır. Çok uluslu şirketler ve sivil toplum kuruluşları da çoğunlukla karşıtlık içinde olsalar da küresel düzeyde örgütlenme biçimi bağlamında benzer süreçler yaşamaktadır. Küresel düzeye ulaşması neticesinde ulus – üstü nitelik kazanmaları da uluslararası ilişkiler alanının çalışma nesnesi olmalarına neden olmaktadır. Kazandıkları ulus – üstü niteliğin oluşum sürecinde merkez – çevre ilişkisi belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Zira merkez ülkelerde yerel ya da ulusal olarak oluşmuş kuruluşlar, çevre ülkelerle olan diyalogları neticesinde küresel düzeye ulaşmaktadır. Çok uluslu şirketler, çevre ülkeleri hammadde ve/veya pazar olarak görürken; sivil toplum kuruluşları, genellikle çevre ülkelere dair farkındalık kampanyaları yürütmektedirler. Yaşanılan çağda en belirgin küresel sorunlar arasında, ülkeler arası gelişmişlik düzeylerinin belirgin oranlarda farklılıklar oluşturması ve fırsat eşitsizliği, yoksulluk ve canlı yaşamını tehdit eden çevre tahribatlarıdır. Bu sorunların sorumlusu olarak da kapitalist sistemin yeniden üretimini sağlayan çok uluslu şirketler bulunmaktadır. Sorunlara karşı kampanyalar geliştirip eylemler yaparak kamuoyu oluşturan, lobicilik faaliyeti yürüten kuruluşlar da kâr amacı gütmeyen ve yaşanılabilir bir dünya için çalışan sivil toplum kuruluşlarıdır. Bunların yanında, devletler de kendi ulusal sınırları dışında anlaşmalar ve oturumlar yoluyla küreselleşme sürecine dahil olmaktadır. Sivil toplum kuruluşları, çok uluslu şirketlere uyguladıkları baskıya benzer bir baskıyı devletlere de uygulayabilmektedir. ; The local institutions or organizations, with the globalization process, quickly go beyond their own limits and reach the global extent. Multi-national corporations and non-governmental organizations, although often in opposition, have similar processes in the context of organizing at the global level. Also, as result of reaching the global level with their achievement of transnational qualifiation causes to become a working object on the field of international relations. In the process of formation of the transnational qualities they earn, the center-periphery relation is emerging as evident. Forasmuch as, local or national organizations in central countries have reached the global level as a result of their dialogue with the peripheral countries. While multi-national companies see peripheral countries as raw materials and / or markets; non-governmental organizations generally run awareness campaigns about the peripheral countries. Among the most prominent global problems in the present era are the continual increase in the level of development between countries and the inequality of opportunity, poverty and environmental destruction that threatens the life of all living creatures. The multi-national corporations reproducing the capitalist system are responsible for these problems. Organizations creating public opinion by developing campaigns against the problems and conducting lobbying activities are non-govermental organizations working for a profit-free and livable world. In addition to these, states are involved in the globalization process through agreements and sessions outside their national borders. Non-governmental organizations can apply similar pressures to the states they are applying to multi-national corporations.
BASE
Avrupa Birliği Hukuku ve Avrupa Birliği Adalet Divanı içtihatları ışığında ticari şirketlerin yerleşme ve serbest dolaşım özgürlüğü ; The freedom of establishment and mobility of corporations in consideration of European Union Law and European Court of Justice's awards
Avrupa Birliği Ortaklık Mevzuatı'nda gerçek kişilere tanınan serbest dolaşım özgürlüğü, Kurucu Andlaşma'da yer alan hükümler gereğince tüzel kişilere de uygulanabilir niteliktedir. Bu durumun sonucu olarak herhangi bir Birlik üyesi devlette kurulan bir ticari şirket, Birlik'e üye diğer devletlerde, herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmaksızın ticari faaliyette bulunabilecektir. Serbest dolaşım ve yerleşme özgürlüğü tüzel kişilerde, şirket merkezinin bir ülkeden diğerine taşınması; ya da diğer ülkelerde şube veya bağlı şirket açılması yoluyla sağlanmaktadır. Üye devletler, serbest dolaşım ve yerleşme özgürlüğü ilkesi uyarınca yabancı şirketlerin, ülkelerinde ticari faaliyette bulunmasına kısıtlama getiren iç hukuk hükümlerinden kaçınmak durumundadır. Tüzel kişilere tanınan bu iki hakkın altında yatan temel gaye ise yerli-yabancı şirket ayrımının ortadan kaldırılması suretiyle sermaye akışının hızlandırılması ve ortak pazar ekonomisinin sağlanmasıdır. Ancak üye devletlerin iç hukuk hükümleri ve kanunlar ihtilafı mevzuatlarındaki farklılıklar, uygulamada büyük sorunlara yol açmaktadır. Çalışmanın konusunu da; uygulamada karşılaşılan bu sorunların Ortaklık Mevzuatı ve Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları ışığında incelenmesi oluşturmaktadır. ; The freedom of mobility granted to natural persons in the European Union Association Legislation is also applicable to the member state legal persons as per the provisions in the Founding Treaty. As a result, a commercial established in an EU member state can conduct commercial activities without any limitations in other EU member states. Freedom of mobility and establishment in legal persons is realized through the relocation of the corporation headquarters from one country to the other or through establishment of branches or affiliated corporations in other countries. Member states are obliged to refrain from legislating national legal provisions which restrict the commercial operations of foreign corporations in their country pursuant to the principle of freedom of movement and establishment. The main purpose of these two rights granted to the legal persons is to increase capital flow and promote common market economy through the ablosihment of foreign – domestic corporation distinction. However, the differences between member states' national legislation and the legislation regarding the conflict of laws lead to crucial problems in practice. This study focuses on the examination of these problems in the light of Association Legislation and the decisions of the European Union Court of Justice.
BASE
Çok uluslu şirketlerin yaptığı sosyal yardımların gelişmekte olan ülkelere etkisi
1980'li yıllardan itibaren küreselleşmenin etkinliklerini zirvelerde gerçekleştirdiği görülmektedir. Bu süreçle paralel olarak uluslararası etkileşimlerde büyük artışlar yaşanarak, çok uluslu şirketlerin aktörleştiği ve diğer aktörler ile (sivil toplum örgütü, devlet ve uluslararası örgütler) bağımlılık ve güç ilişkisi kurduğu bir sistem var olmaktadır. Serbest piyasanın tüm dünyada yaygınlaşması ulus devletin etkinlikleri azaltarak yönetim tekelini kırmış ve çok uluslu şirketlerin hakimiyetinin genişlediği bir yapı oluşturmuştur. Finans piyasalarının dönüşüme dahil olması ile sermayenin uluslararası dolaşımı artmıştır. Bu durum çok uluslu şirketlerin yabancı yatırımları, küresel piyasada faaliyetleri sürdürebilmenin en önemli aracı olarak görmelerine neden olmuştur. Özellikle sermaye birikiminin yetersiz kaldığı gelişmekte olan ülkelerin kalkınması adına önemli olan doğrudan yabancı yatırımlar alternatif dış finansman kaynağı olarak görülerek, sorun çözümünde en değerli yol olmaktadır. Doğrudan yabancı yatırımların etkilerinin ülkeden ülkeye veya şirketten şirkete değiştiği görülmektedir. Her koşulda doğrudan yabancı yatırım gelişmekte olan ülke için önemli bir kaynak artışı sağlamaktadır. Gelişmekte olan ülkeler beklenilen etkin sanayinin kurulamaması üzerine çok uluslu şirketlerin bu ilişkide köprü görevini üstlenmesini olumlu bularak şirket faaliyetlerini teşvik etmektedirler. Yaşanılan bu ilişkide gelişmekte olan ülkelerin yapılarında büyük değişimler yaşanmakta ve ülke üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu durumda çok uluslu şirketler siyasal yapılar haline bürünerek devlet ile sermaye arasındaki ilişkilerin azalmasına neden olmuştur. Piyasada aktörlerin ulus devletin etkilerini negatif şekilde hissetmesi aktörlerin sivil toplum örgütleriyle işbirliklerini arttırmıştır. Bu işbirliğinin oluşmasının nedeni, devletin sosyal uygulamalarını azaltması ve şirketlerin sadece ekonomik faydayı değil sosyal faydayı da benimseme mecburiyetidir. Bu süreç bağlı kapitalizm kavramını oluşturmuş çok uluslu şirketler ile sivil toplum örgütlerinin birbirine bağımlı olduğu, birbirini etkilediği ve sistem içerisinde güç oluşturduğu ilişki bütünü var olmuştur. Kurulan işbirliği piyasa içi ve piyasa dışı pek çok avantajı taraflara sunmaktadır. Bu ilişkinin giderek güçlenmesi sosyal yardımların melez kurum (sivil toplum örgütü ile çok uluslu şirket bileşimi) üzerinden yapılmasına neden olmaktadır. Bağlı kapitalizmin daha çok gelişmekte olan ülkelerde var olma nedeni, sivil toplum anlayışının gelişmediği, demokrasinin içselleştirilemediği ve politik süreçlerden bağımsız olarak düşünülemeyen kurumsal sosyal sorumluluk anlayışının var olması bağlı kapitalizmi bu ülkelerde etkin kılmaktadır. Ayrıca devletin çok uluslu şirketin aktörlüğüne müdahale etme isteğinin çıkış noktası olarak görülen bu işbirliği, bağlı kapitalizmin bu ülkelerdeki etkisini arttırmıştır. Ülkelerdeki yönetim başarısızlıkları ve yönetim boşlukları sivil toplum örgütlerine ihtiyacı arttırarak bu bölgede işlerlik kazanmasına neden olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde krizlerin olumsuz etkilerinin daha fazla olması sivil toplum örgütlerinin işbirliğini tercih etmesinin nedenini oluşturmaktadır. Çok uluslu şirket ile sivil toplum örgütü işbirliği taraflar açısından karşılıklı değer yaratma süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu değer yaratma sürecinde tarafların iki kurumdan ziyade tek bir kurum gibi hareket edildiği görülmektedir. Karşılıklı çıkarlar doğrultusunda etkinliklerini sürdüren melez kurum var olmaktadır. Bağlı kapitalizm kavramı, sivil toplum kuruluşu ve çok uluslu şirketlerin kapitalist sistem içerisinde ayakta kalabilmeleri adına karşılıklı çıkarlarının gözetildiği, güçlerin birleştirildiği sistemi ifade etmekte ve tüm dünyayı etkilemektedir. --- The impacts of globalization were observed on its peak point since 1980s. In parallel to this process, major increases were experienced in international interactions, and a system, in which multinational corporations became actors and established dependency and power relations with other actors (i.e. non-governmental organization, governmental and international organizations), came into existence. The spread of free market throughout the whole world has destroyed the monopoly in terms of management by reducing the effects of nation-state, and it generated a construct, in which the dominance of multinational corporations expanded. The circulation of the stock in international platforms has increased with the involvement of the finance market to this transformation. As a consequence of that, multinational corporations consider foreign investments as the most crucial tool to sustain transactions in the global market. First-hand foreign investments, which are important for the developing countries where the capital stock is insufficient, are seen as an alternative external financing source and become the most valuable way to the solution of the problem. It is seen that the effects of direct investments vary across different countries and corporations. In all circumstances, first-hand foreign investments provide the developing countries with a significant increase in sources. Due to not establishing an effective industry in developing countries, the bridging role undertaken by multinational corporations in this relationship is found positive and their operations are promoted. Major structural changes are experienced in the developing countries in this relationship and this condition generates a pressure on these countries. In this case, multinational corporations disguise in political structures and cause a decrease in the relationship between the government and the capital. Feeling the impacts of nation states in a negative way by actors in the market facilitates the corporation between the actors and non-governmental organizations. The reasons behind this corporation are the decrease in social execution by the government and the requirement of adopting not only an economical gain but also a social benefit. This process leads to the emergence of the term "dependent capitalism" and there exists an entirety of relation, in which multinational corporations and non-governmental organizations are dependent to each other, are affecting each other, and are generating power within the system. The cooperation provides advantages to each side in terms of external and internal market. The gradual consolidation of this relationship leads to providing the social assistance through a hybrid institution (which is the combination of a non-governmental organization and a multinational corporation). The reason why dependent capitalism mostly exists in developing countries is the institutional social responsibility perception which cannot be thought independent of political processes and in which sense of civil society does not improve, and the democracy is not internalized. Besides, this corporation, which is regarded as the starting point of the desire of interference of government to the multinational corporations, increases the effects of dependent capitalism in these countries. The administration failures and vacancies in these countries lead to the need for non-governmental organizations and to the functionality of these organizations in these regions. The dominant negative effects of crisis in the developing countries lead to the preference of non-governmental organizations for a cooperation. The cooperation between a multinational corporation and a non-governmental organization is defined as a process of creating reciprocal value in terms of each side. It is seen that these sides act as a single institution in this value-creation process rather than two different institutions. They are regarded as hybrid institutions which maintain their operations in accordance with their mutual benefits. The term "dependent capitalism" refers to a system, in which the non-governmental organizations and the multinational corporations look after their mutual benefits to maintain their existence and in which theyunify their strengths, influences the whole world.
BASE
Çok uluslu şirketlerin yaptığı sosyal yardımların gelişmekte olan ülkelere etkisi
1980'li yıllardan itibaren küreselleşmenin etkinliklerini zirvelerdegerçekleştirdiği görülmektedir. Bu süreçle paralel olarak uluslararası etkileşimlerde büyük artışlar yaşanarak, çok uluslu şirketlerin aktörleştiği ve diğer aktörler ile (sivil toplum örgütü, devlet ve uluslararası örgütler) bağımlılık ve güç ilişkisi kurduğu bir sistem var olmaktadır. Serbest piyasanın tüm dünyada yaygınlaşması ulus devletin etkinlikleri azaltarak yönetim tekelini kırmış ve çok uluslu şirketlerin hakimiyetinin genişlediği bir yapı oluşturmuştur.Finans piyasalarının dönüşüme dahil olması ile sermayenin uluslararası dolaşımıartmıştır. Bu durum çok uluslu şirketlerin yabancı yatırımları, küresel piyasadafaaliyetleri sürdürebilmenin en önemli aracı olarak görmelerine neden olmuştur. Özellikle sermaye birikiminin yetersiz kaldığı gelişmekte olan ülkelerin kalkınması adına önemli olan doğrudan yabancı yatırımlar alternatif dış finansman kaynağı olarak görülerek, sorun çözümünde en değerli yol olmaktadır. Doğrudan yabancı yatırımların etkilerinin ülkeden ülkeye veya şirketten şirkete değiştiği görülmektedir. Her koşulda doğrudan yabancı yatırım gelişmekte olan ülke için önemli bir kaynak artışı sağlamaktadır.Gelişmekte olan ülkeler beklenilen etkin sanayinin kurulamaması üzerine çok uluslu şirketlerin bu ilişkide köprü görevini üstlenmesini olumlu bularak şirket faaliyetlerini teşvik etmektedirler.Yaşanılan bu ilişkide gelişmekte olan ülkelerin yapılarında büyük değişimleryaşanmakta ve ülke üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu durumda çok uluslu şirketler siyasal yapılar haline bürünerek devlet ile sermaye arasındaki ilişkilerin azalmasına neden olmuştur. Piyasada aktörlerin ulus devletin etkilerini negatif şekilde hissetmesi aktörlerin sivil toplum örgütleriyle işbirliklerini arttırmıştır. Bu işbirliğinin oluşmasının nedeni, devletin sosyal uygulamalarını azaltması ve şirketlerin sadece ekonomik faydayı değil sosyal faydayı da benimseme mecburiyetidir. Bu süreç bağlı kapitalizm kavramını oluşturmuş çok uluslu şirketler ile sivil toplum örgütlerinin birbirine bağımlı olduğu, birbirini etkilediği ve sistem içerisinde güç oluşturduğu ilişki bütünü var olmuştur.Kurulan işbirliği piyasa içi ve piyasa dışı pek çok avantajı taraflara sunmaktadır. Builişkinin giderek güçlenmesi sosyal yardımların melez kurum (sivil toplum örgütü ile çok uluslu şirket bileşimi) üzerinden yapılmasına neden olmaktadır. Bağlı kapitalizmin daha çok gelişmekte olan ülkelerde var olma nedeni, sivil toplum anlayışının gelişmediği, demokrasinin içselleştirilemediği ve politik süreçlerden bağımsız olarak düşünülemeyen kurumsal sosyal sorumluluk anlayışının var olması bağlı kapitalizmi bu ülkelerde etkin kılmaktadır. Ayrıca devletin çok uluslu şirketin aktörlüğüne müdahale etme isteğinin çıkış noktası olarak görülen bu işbirliği, bağlı kapitalizmin bu ülkelerdeki etkisini arttırmıştır. Ülkelerdeki yönetim başarısızlıkları ve yönetim boşlukları sivil toplum örgütlerine ihtiyacı arttırarak bu bölgede işlerlik kazanmasına neden olmuştur.Gelişmekte olan ülkelerde krizlerin olumsuz etkilerinin daha fazla olması sivil toplum örgütlerinin işbirliğini tercih etmesinin nedenini oluşturmaktadır.Çok uluslu şirket ile sivil toplum örgütü işbirliği taraflar açısından karşılıklıdeğer yaratma süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu değer yaratma sürecinde tarafların iki kurumdan ziyade tek bir kurum gibi hareket edildiği görülmektedir. Karşılıklı çıkarlar doğrultusunda etkinliklerini sürdüren melez kurum var olmaktadır. Bağlı kapitalizm kavramı, sivil toplum kuruluşu ve çok uluslu şirketlerin kapitalist sistem içerisinde ayakta kalabilmeleri adına karşılıklı çıkarlarının gözetildiği, güçlerin birleştirildiği sistemi ifade etmekte ve tüm dünyayı etkilemektedir. --- The impacts of globalization were observed on its peak point since 1980s. Inparallel to this process, major increases were experienced in international interactions, and a system, in which multinational corporations became actors and established dependency and power relations with other actors (i.e. non-governmental organization, governmental and international organizations), came into existence. The spread of free market throughout the whole world has destroyed the monopoly in terms of management by reducing the effects of nation-state, and it generated a construct, in which the dominance of multinational corporations expanded. The circulation of the stock in international platforms has increased with the involvement of the finance market to this transformation. As a consequence of that, multinational corporations consider foreign investments as the most crucial tool to sustain transactions in the global market. First-hand foreign investments, which are important forthe developing countries where the capital stock is insufficient, are seen as an alternative external financing source and become the most valuable way to the solution of the problem.It is seen that the effects of direct investments vary across different countries andcorporations. In all circumstances, first-hand foreign investments provide the developing countries with a significant increase in sources. Due to not establishing an effective industry in developing countries, the bridging role undertaken by multinational corporations in this relationship is found positive and their operations are promoted. Major structural changes are experienced in the developing countries in this relationship and this condition generates a pressure on these countries. In this case, multinational corporations disguise in political structures and cause a decrease in the relationship between the government and the capital. Feeling the impacts of nation states in a negative way by actors in the market facilitates the corporation between the actors and non-governmental organizations. The reasons behind this corporation are the decrease in social execution by the government and the requirement of adopting not only an economical gain but also a social benefit. This process leads to the emergence of the term "dependent capitalism" and there exists an entirety of relation,in which multinational corporations and non-governmental organizations are dependent to each other, are affecting each other, and are generating power within the system. The cooperation provides advantages to each side in terms of external and internal market. The gradual consolidation of this relationship leads to providing the social assistance through a hybrid institution (which is the combination of a non-governmental organization and a multinational corporation). The reason why dependent capitalism mostly exists in developing countries is the institutional social responsibility perception which cannot be thought independent of political processes and in which sense of civil society does not improve, and the democracy is not internalized. Besides, this corporation,which is regarded as the starting point of the desire of interference of government to the multinational corporations, increases the effects of dependent capitalism in these countries. The administration failures and vacancies in these countries lead to the need for non-governmental organizations and to the functionality of these organizations in these regions. The dominant negative effects of crisis in the developing countries lead to the preference of non-governmental organizations for a cooperation. The cooperation between a multinational corporation and a non-governmentalorganization is defined as a process of creating reciprocal value in terms of each side. It is seen that these sides act as a single institution in this value-creation process rather than two different institutions. They are regarded as hybrid institutions which maintain their operations in accordance with their mutual benefits. The term "dependent capitalism" refers to a system, in which the non-governmental organizations and the multinational corporations look after their mutual benefits to maintain their existence and in which theyunify their strengths, influences the whole world.
BASE
Türk belediyeciliğinin modernleşme sürecinde Osmanlı tecrübesi
Osmanlı Devletinde, klasik dönemden devletin yıkılışına kadar geçen süre içerisinde yerel hizmetlerin sunumuna önem verilmiştir. Klasik dönemde yerel hizmetler kamu otoriteleri ve kamu dışı otoriteler ile gerçekleştirilirken özellikle Tanzimat'ın ilanında sonra modernleşmeye gidilerek yeni kurumlar oluşturulmuştur. Özellikle 19. yüzyıl Osmanlı Devleti için oldukça önemlidir. Birçok düzenleme, nizamname, talimatname ve yönetmelikler bu dönemde yayınlanmıştır. Bu düzenlemeler ile amaçlanan hususlardan birisi de vilayet idaresinin özümsenmesinde yaşanan sorunların giderilmesiydi.Osmanlı Devletinin son döneminde modern yönetim anlayışına uygun olarak devletin yeniden yapılanmasına yönelik gerçekleştirilen reform hareketleriyle taşra teşkilatının ve yerel kamusal mal ve hizmetlerin sunumunun yeniden düzenlenmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Gerçekleştirilen reform hareketlerinin yeterli olmaması, reform hareketlerinde istenilen başarının gerçekleşmemesi ve bazı olumsuz siyasi gelişmeler nedeniyle taşra idaresinde ve yerel yönetim yapılanmasında yeniden kapsamlı bir dönüşüm zorunlu hale gelmiştir. Bu bağlamda bu çalışmada ilk olarak Osmanlı Devletinin modernleşme gayretleri içerisine girmeden önce yerel hizmetlerin nasıl sağlandığı üzerinde durulmuştur. Akabinde modernleşme dalgası ve bu dalgayı oluşturan etmenler ile ilk olarak modernleşmeye ilişkin atılan adımlar üzerinde durulmuştur. Son olarak Tanzimat'tan sonraki modernleşme çabaları içerisinde gerçekleştirilen düzenlemelerle ortaya çıkan yeni yönetim anlayışının neleri değiştirdiğine, hangi kurumların işlevini yitirdiğine ve işlevini yitiren kurumların yerlerine hangi kurumların oluşturulduğuna değinilmiştir.Arşiv araştırması, içerik ve literatür analizi yapılarak hazırlanan bu çalışmada Batı'da sosyolojik ve siyasal düzlemde ortaya çıkan gelişmeler ışığında gelişen yerel yönetim anlayışının, Osmanlı Devletinde reformcu bir anlayış ile hukuki yol güdülerek çözülmeye çalışılmasının, yapılan reformlardan beklenilen sonuçların alınmasını engellediği sonucuna ulaşılmıştır. --- Local governments were given importance from the classical period to the collapse of the state in the Ottoman State. In the classical period, especially with the declaration of Tanzimat, new institutions were developed and created with modernization. while local government services were being carried out with public and non-public authorities. Mainly, the 19th century is so crucial for Ottoman State. Many regulations, the document of constitution, ordinance, and standing orders were published in this period. One of the issues that were aimed at these arrangements was to eliminate the problems which were experienced in the administration. İt was attempted to reorganize the provincial organization and the presentation of local public goods and services with the reform movements that carried out for the restructuring of the state by the modern administration approach in the last period of the Ottoman State. Due to the inadequate reform movements that were realized, the desired success in reform movements, and particular adverse political developments, a comprehensive transformation has become imperative in the provincial administration and the local government structure. In this context, this research first focused on how local services were provided before the modernization efforts of the Ottoman Empire. Subsequently, the wave of modernization and the factors that make up this wave and the steps taken towards modernization were firstly emphasized.Finally, the new management approach that emerged with the modernization arrangements after Tanzimat has changed what changed, which institutions have lost their functions, and which institutions have been created in places of the institutions that have lost their function. In this study, which was prepared by conducting archive research, content and literature analysis, it was concluded that attempting to solve the understanding of local government, which developed in the light of the developments occurring in the sociological and political plane in the West, by pursuing a legal way with a reformist approach in the Ottoman State, prevented the expected results from being achieved.
BASE
Savunma sanayi ve Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu MKEK
In: Petrol-İş yayını 105
Kurumsallaşmaya etki eden faktörlerin belediyeler özelinde analizi : bir belediye örneği
Kurumsallaşma, her konuda iletişim ve karşılıklı etkileşimin sağlandığı, kuralların egemen olduğu yapıları ifade etmektedir. Profesyonel yönetimin etkin olduğu, görev tanımlarının ve dağılımlarının yapıldığı, iş yapış şekilleriyle ilgili standartların belirlendiği, kurumun sürekliliğin sağlandığı ve çalışanların uyum içerisinde çalıştığı bir yapıyı ifade etmek için kurumsallaşma kavramı kullanılmaktadır. Kurumsallaşma sürecini tamamlayan kurumların daha şeffaf, hesap verebilir ve katılımcı bir anlayışla yönetileceği ifade edilebilir. Kurumsallaşma ile birlikte belediyelerde kurumsal süreklilik sağlanarak, yönetimlerin gelecek seçimden sonrada hizmete devam edebilmelerinin önü açılabilecektir.Son yıllarda özel veya kamu farketmeksizin kurumların birçoğu kurumsallaşmaya önem vermeye başlamışlardır. Ancak Türkiye'deki literatür incelendiğinde belediyelerde kurumsallaşmaya yönelik yeterli çalışma olmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle belediyelerde kurumsallaşmaya etki eden faktörlere alan araştırması kapsamında değinilerek bu konudaki çalışma eksikliğini gidermek için bu tür bir çalışmaya gereksinim duyulmuştur. Bu tez, kurumsallaşmaya etki eden faktörlerin belediyelerdeki durumunu ve uygulanabilirliğini belirlemeye yönelik teorik ve ampirik bir araştırmadır.Tezin amacı, belediyelerde kurumsallaşmaya etki eden faktörleri ortaya koyarak, bu faktörlerin belediyelerde ne ölçüde uygulandığını tespit etmektir. Tezin kapsamında kurumsallaşmaya etki eden gerek özel gerekse kamuda genel olarak kabul edilen faktörler açıklanarak bu faktörler belediyeler özelinde incelenmiştir. Teorik açıklamaların uygulamadaki yansımalarını analiz edebilmek amacıyla da alan araştırması yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini İstanbul Avrupa Yakası sınırları içerisinde bulunan bir ilçe belediyesinde çalışan; memur, sözleşmeli personel, iştirak personeli ve işçiler oluşturmaktadır. Araştırmanın ve modellemenin bu ilçe belediyesi özelinde gerçekleştirilmesiyle köklü geçmişinin ve aynı siyasi parti tarafından çok uzun süredir yönetiliyor olmasının kurumsallaşmasına olumlu yansıyıp yansımadığının tespit edilmesi de hedeflenmiştir. Araştırmada yöntem olarak anket kullanılmıştır.Araştırmanın bulgularından, kurumsallaşmanın belediyeler için kritik önem arz ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcılardan alınan verilere göre çalışanların kurumun denetim ve mali sistemi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları ve bu konular hakkında daha fazla bilgilendirilmeleri gerektiği görülmüştür. Ayrıca çalışanların iç denetim ve bütçe hazırlama süreçlerinde daha aktif rol almaları gerekliliği de tespit edilmiştir. Liyakatsizliğin kurumda aşılması gereken en önemli sorunlardan olduğu görülmüş, işe alımlarda ve terfilerde yazılı sınav usulünün şeffaf, tarafsız ve hesap verebilir çerçevede yapılması ve sözlü mülakat usulünden vazgeçilmesi bu sorunun çözümüne öneri olarak sunulmuştur. Çalışmanın belediyelerde kurumsallaşma konusunu derinlemesine bir bakış açısıyla irdelemesi çalışmayı önemli kılan bir unsurdur. Tezde son olarak, kurumsallaşma konusunda gelecekte çalışma yapacak araştırmacılar için bir takım önerilere yer verilmiştir. --- Institutionalization refers to the structures in which communication and mutual interaction are provided and rules are dominant. It refers to the structure in which professional management is effective, job descriptions and distributions are made, standards regarding the way of doing business are determined, the institution is maintained and its employees work in harmony. It can be stated that the institutions that have completed the institutionalization process will be managed with a more transparent, accountable and participatory approach. Along with institutionalization, institutional continuity will be provided in municipalities, and it will be possible for administrations to continue to serve after the next election.In recent years, many institutions have started to attach importance to institutionalization regardless of whether they are private or public. However, it was determined that not enough efforts to institutionalize the municipality reviewing the literature in Turkey. For this reason, such a study was needed to address the lack of work on this issue by addressing the factors affecting institutionalization in the municipalities. This thesis is a theoretical and empirical research aimed at determining the situation and applicability of factors affecting institutionalization in municipalities.The aim of the thesis is to identify the factors that affect institutionalization in municipalities and to determine to what extent these factors are applied in municipalities. Within the scope of the thesis, the factors that affect institutionalization, both private and publicly accepted, have been explained and these factors have been analyzed by municipalities. Field research was also conducted to analyze the reflections of theoretical explanations in practice. The sample of the research is working in a district municipality within the borders of Istanbul European Side; civil servants, contracted personnel, participation personnel and workers. It is also aimed to determine whether the rooted past and the fact that the long-run ruling by the same political party has had a positive effect on the institutionalization by conducting the research and modeling for this district municipality. The survey was used as a method in the research.From the findings of the research, it was concluded that institutionalization is critical for municipalities. According to the data to be taken, the employees should be sufficient about the audit and financial system of the institution and they should be informed about these issues. In addition, it was determined that employees should take a more active role in internal audit and budget preparation processes. Injustice appears to be one of the most important problems to be overcome in the institution, and in recruitment and promotion, the written examination procedure should be carried out in a transparent, impartial and accountable framework, and the oral examination should be abandoned. Studying the issue of institutionalization in the municipalities from an in-depth perspective is an important factor for the study. Finally, there are some suggestions for future researchers on institutionalization.
BASE
Radyolu yıllar
In: Geniş Kitaplık 9
Memoires of Gülben Dinçmen at the Turkish Radio and Television Corporation when he was a head of Broadcasting Supervisory Presidency
Türk demir çelik sanayii için strateji önerileri: bütünleşme ve ortak girdi temini
In: Yayın 2785
In: DPT-Uzmanlık Tezleri
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e belediyeciliğin kuruluşu ve gelişimi : 1963 değişikliklerine kadar
Osmanlı Devleti'nde belediye kurumunun temelleri, Tanzimat döneminde modernleşmeyle birlikte atılmıştır. Modernleşmeyle birlikte idari açıdan merkezîleşme sürecine giren imparatorluk, bazı kamusal hizmetlerin yerine getirilmesinde yerel yönetimlere ihtiyaç duymuştur. Belediye kurumu, önce İstanbul'da, daha sonra İstanbul örnek alınarak taşrada kurulmuştur. Belediyenin kurulmasında karar mercii merkezî hükümet olsa da iç ve dış etkenler de bu süreçte etkili olmuştur. Osmanlı belediyesi, toplumsal ve siyasal bir kurum olarak değil daha çok hizmete yönelik bir kurum olarak varlık göstermiştir. Merkezî hükümetin vesayetinde, merkeziyetçi bir yönetim anlayışıyla yönetilen belediyeler, tek parti döneminde de aynı anlayışla idare edilmiştir. Çok partili hayata geçişle birlikte belediyelerin görev ve yetkileri artırılmış, seçim yöntemleri demokratikleştirilmişse de merkezî yönetimin idari ve mali açıdan vesayeti devam etmiştir. Bu çalışmada, Osmanlı Devleti'nin son yıllarından Cumhuriyet döneminde 1963 değişikliklerine kadar belediyelerin kuruluş ve gelişim süreci, bu sürece etki eden dinamikler ve belediyecilik anlayışının gelişimi üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda; Osmanlı belediyeciliği, erken Cumhuriyet dönemi belediyeciliği, tek parti dönemi belediyeciliği ve çok partili dönemde belediyecilik siyasal-toplumsal gelişmeler, hukuki ve idari düzenlemeler çerçevesinde ele alınmıştır. --- The foundations for municipalities were laid as part of the modernization attempts during the Tanzimat Era. With modernization, the Empire underwent a process of administrative centralization and needed local governments for the performance of certain public services. Municipalities as an institution were first created in Istanbul and later in the provinces by following the example of the capital. Although the central government was the key decision maker in the formation of municipalities, internal and external factors also played a role in the process. Ottoman municipalities mainly functioned as service-providing institutions rather than social and political institutions. They were subject to a centralist notion of administration under the tutelage of the central government, an understanding that continued into the single-party era. Transition to the multi-party system resulted in increased duties and authorities for municipalities and despite democratization of the election processes, the central government continued its administrative and financial tutelage over the municipalities. From a historical and comparative perspective, this study examines the founding process of municipalities, the dynamics involved in this process, and the development of the notion of urban governance from the Ottoman Empire until the amendments of 1963 during the Republican Era. In this context, it analyzes municipal government in the Ottoman, early Republican, single-party, and multi-party periods within the framework of political-social developments and legal and administrative arrangements.
BASE
NATO'nun Enerji Güvenliği Yaklaşımı: Stratejik Çözümlemeler Çerçevesinde Geleceğe Dair Seçenekler, Yönelimler ve İkilemler ; NATO Approach to Energy Security: Future Options, Directions and Dilemmas in the Framework of Strategic Implications
1973 Petrol krizinden sonra Rusya'n›n Ocak 2006 tarihinde Ukrayna'n›n do¤al gaz›n› kesmesiyle birlikte enerji güvenli¤i sorunu; uluslararas› gündemde ve özellikle a¤›rl›kl› olarak Avrupa-Atlantik dünyas›nda tart›fl›lmaya bafllanm›flt›r. Bu makale, öncelikle küresel e¤ilimler ve dinamiklerle uluslararas› güvenli¤in de¤iflen boyutu çerçevesinde küresel enerji güvenli¤inin uluslararas› güvenli¤e eklemlenmesi ve uluslararas› güvenli¤in bozucu bir bilefleni olarak yeniden infla edilmesi üzerine analitik bir tart›flma sunmay› amaçlamaktad›r. Bu ba¤lamda, NATO'nun küresel ölçekte bir güvenlik sistemi ve toplulu¤u olma aflamas›nda kurumsal bir aktör olarak devlet ve flirket gibi çok çeflitli aktörlerden oluflan enerji jeopoliti¤inde küresel güvenlik ekseninde enerji güvenli¤i sorununda oynayabilece¤i roller üzerinde durulmufltur. Ayr›ca flirketlerin, üretici, tüketici ve transit ülkelerin farkl› enerji güvenli¤i tan›mlamalar›, alg›lamalar› ve ç›karlar›n›n kurumsal perspektifte nas›l bütüncül bir konsept çerçevesinde dengelenece¤i, ortak yaklafl›m ve stratejilerin ne flekilde belirlenebilece¤i sorgulanmaktad›r ; Debates on energy security in the Euro-Atlantic World has initially commenced with the 1973 petroleum crisis and reached climax especially after the RussiaUkraine natural gas dispute of January 2006. This paper primarily aims to present a critical and structural analysis upon the engagement of global energy security into the contemporary international security and its re-building as a component which is undermining international security system, in the framework of global trends and dynamics. In this context, NATO's role is underlined as; a security provider and an institutional actor at global scale as well as NATO's functions in energy geopolitics which is consisting of states and corporations in the axis of global energy security. Finally, it is questioned how the definitions, perceptions and interests of states and corporations will counterbalance in an institutional perspective and how will their joint approaches and strategies be determined in a collective concept.
BASE
Amerika Birleşik Devletlerinin Irak politikası bağlamında Türkiye ile ilişkileri (1990-2006) ; U.S.A.'s relations with Turkey in context Iraq Policy of U.S.A
Yüksek Lisans Tezi ; Soğuk Savaş yıllarında ortak güvenlik politikalarının uyuşması sonucu iki yakın müttefik olan Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki ilişkiler, Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından da karşılıklı güvene dayalı olarak devam etmiştir. İran-Irak savaşı ve Körfez Savaşı sırasında da bu karşılıklı güven devam etmiş ve meyvesini Clinton döneminde (1992-2000) vermiştir. Clinton dönemine kadar Geliştirilmiş Ortaklık olarak adlandırılan ilişkiler Stratejik Ortaklığa yükselmiştir. 11 Eylül saldırılarının ardından ABD'nin dünyaya bakışı değişmiştir. ABD'nin dış politikasındaki önceliğini terörizmle savaş kavramı almış ve hedef ülkeler listelenmiştir. ABD için bu noktada Türkiye en önemli ülkelerden biriydi çünkü; Türkiye bölgedeki zengin petrol yatakları üzerinde oturan Arap ülkelerine karşı demokrasisi, serbest piyasa ekonomisi ve laikliği ile model ülke olarak görülmekteydi. Ayrıca Türkiye bu bölgenin iç dinamiklerini belirleyen ülkelerden biri konumundaydı. Türkiye'nin ABD'ye destek vermesi, ABD açısından bu mücadelenin İslam dünyası ile olmadığının bir kanıtı olarak sembolik bir önem taşımaktaydı. TBMM'nin 1 Mart 2003'te almış olduğu "tezkere" kararı, ABD Silahlı Kuvvetlerinin Irak'a Türk topraklarından geçiş izni çıkmaması ve ertesinde yaşanan Süleymaniye Baskını, Amerika ile Türkiye arasında süregelen "stratejik ortaklık" ilişkisinin de sorgulanmasına neden olmuştur. Tezkere krizi ile Türk-Amerikan ilişkileri onarılması güç bir darbe almıştır. 2004 yılında, önce ikili ziyaretler, ardından Türkiye'nin "demokratik ortak" sıfatıyla ABD'deki G-8 zirvesine katılması, aynı yıl Türkiye'de gerçekleşen NATO zirvesine ABD Başkanı George Bush'un gelişi Türkiye ve Amerika arasındaki buzların yavaş yavaş çözülmesi şeklinde yorumlanmıştır. Her ne kadar bu durum düzeltilmeye çalışılsa da Başkan Clinton zamanında Stratejik Ortaklık'a yükselen ilişkiler Başkan Bush zamanında sekteye uğramıştır. ; At the time of cold war, as common security policies agreed with eachother, the relations between Turkey and U.S.A. that were close allies went on with mutual confidence after the falling of Berlin Wall and the diffusing of Soviet Union. At the time of Iran - Iraq War and Gulf War, this mutual confidence went on and it beared at the period of "Clinton" (1992-2000). The relations developed with the name of corporation to the period of "Clinton" ascended the "strategic corporation". U.S.A.'s glance to the World changed after the attacks on September, 11. The priority at U.S.A.'s foreign policy was related to fight with the terrorism and the target countries were listed. At this point, Turkey was an important country for U.S.A. because Turkey was seen as a model country with its democracy, free market economy and secularism against arabic countries stayed on the rich petrol veins in the area. Moreover, Turkey was in a position that modified this area's internal Dynamics. Turkey's support to U.S.A. had got a symbolic importance as a prove that this struggle wasn't with Islam World. The decision of letter taken by Turkish Grand National Assembly (TGNA) on 2003, March 1, not giving a permission for U.S.A. Armed Force entrance to Iraq from Turkish territory and "Sulamaniya Descent" caused to interrogate the relation of strategic corporation between Turkey and U.S.A. . Turkey - U.S.A. relations took on the chin with the letter crisis. In 2004, firstly binary visitation, then Turkey's taking part in G-8 in U.S.A. with name of "democratic copartner", at the same time George Bush "The President of U.S.A." atttending to NATO congress in Turkey were commented as the relations were corrected at the period of "Bush".
BASE