The consequences of the August 2008 Russian-Georgian War have deeply influenced not only the Caucasus but overall global stability as well. Turkey as a regional actor which claims to follow active diplomacy in her region has also been directly affected. Currently Turkey has positioned itself as a regional actor with a 'new' political perspective and has responded to developments in order to give the events shape and to ensure stability in the region. This attitude has caused controversies. The Caucasus became an interesting example to monitor Turkish foreign policy implementations with mottos such as 'zero problems with neighbors' problem-solving country' and 'rhythmic diplomacy' Turkey's policies and reactions to developments taking place in the Caucasus will help us to analyze and understand foreign policy objectives policy-making processes and the overall course of Turkish foreign policy This study makes a comprehensive assessment of Turkey's foreign policy in the Caucasus before and after August 2008.
Irak coğrafyası pek çok kişi ve devletin ilgisini çekmektedir. Medeniyetlerin doğum yeri olan Irak (Mezopotamya) bölgesi geçmişte olduğu gibi günümüzde de pek çok topluma ev sahipliği yapmaktadır. Çalışmanın iyi bir şekilde anlaşılabilmesi için öncelikle Ortadoğu, Mezopotamya ve Irak kavramları anlaşılmalıdır ki çalışmada bahsedilen ülke ve ekonomik potansiyeller zihinlerde yer edinebilsin.Irak toplumu homojen bir toplum değildir. İçinde pek çok farklı etnik gruplar barındırır. Irak toplumunu oluşturan etnik gruplara örnek olarak Araplar, Kürtler, Türkmenler, Asurîler vb. verilebilir. Sayılan etnik gruplar başta Osmanlı imparatorluğu olmak üzere geçmişte bölgede hüküm süren devletlerin bakiyesidir. Irak başlı başına bir ülke veya idari bölge değil iken I. Dünya savaşı sonrasında Büyük Britanya tarafından üç Osmanlı vilayeti birleştirilerek oluşturulmuştur. Irak toplumunun bu kadar heterojen olmasının diğer bir sebebi de bu şekilde açıklanabilir.Türkiye, Irak'a yakın bir komşu olmasına rağmen, Türkiye kamuoyu Irak'a çoğunlukla güvenlik ve petrol (enerji) bakış açılarıyla bakmaktadır. Bu bakış açılarının değişebilmesi başta ekonomik olmak üzere gereken diğer adımların atılmasıyla mümkündür. Çalışma kapsamında Türkiye ve Irak Cumhuriyetleri arasındaki ekonomik potansiyellerin, Enerji, Ticari Faaliyetler, Lojistik ve Sınır Kapıları olarak incelenilmesi amaçlanmaktadır. Enerji başlığında başlıca doğal enerji kaynaklarına (petrol, doğalgaz, elektrik), ticari faaliyetler altında inşaat ve inşaat dışı ticari faaliyetlere, lojistik bölümünde karayolu, demiryolu ve limanlara ve son olarak sınır kapılarına yer verilerek çalışmanın sonuçlandırılması arzulanmaktadır.Türkiye ve Irak birbirlerine sanıldığı kadar uzak olmamakla birlikte hareket edebilecekleri alanlar sanıldığından daha fazladır. --- Iraqi geography attracts many people and states. The region of Iraq (Mesopotamia), the birthplace of civilizations, is home to many societies as it has been in the past. In order to understand the study well, firstly, the concepts of Middle East, Mesopotamia and Iraq should be understood so that the countries and economic potentials mentioned in the study can be found in minds.Iraqi society is not a homogeneous society. It contains many different ethnic groups. Examples of ethnic groups that make up Iraqi society are Arabs, Kurds, Turkmens, Assyrians etc. may give.The ethnic groups are mostly the balance of the Ottoman Empire and the states that ruled in region in the past. While Iraq was not a country or administrative region in its own right, it was formed by Great Britain after the First World War by combining three Ottoman provinces. Another reason why Iraqi society is so heterogeneous can be explained in this way.Although Turkey is a close neighbor to Iraq, Turkey public opinion mostly overlook to Iraq, security and oil (energy) perspectives. The change of these perspectives is possible by taking other necessary steps, especially economic. Scope of the study, the economic potentials between Turkey and Iraq Republic are Energy, Commercial Operations, Logistics, and the border gates is aimed to examination.Under the heading of energy, the main natural resources (oil, natural gas and electricity), construction and non-construction commercial activities under the commercial activities, the highways, railways and ports in the logistics section and finally with the border gates, so that the study desires to reach a conclusion.Turkey and Iraq is not far from each other within as expected, the areas that they can move away in common it is more than it seems.
Bu çalışmanın amacı, değişik düzeylerde cereyan eden devlet içi ve uluslararası çatışmalara üçüncü taraflarca müdahale edilmesi ve ihtilaf giderme-azaltma süreçlerinin yürütülmesi açısından önemli bir yere sahip olduğu varsayılan arabuluculuk mekanizmasını kavramsal ve teorik düzeyde tahlil etmektir. Makale, arabuluculuğun temel bazı varsayımlarına değindikten sonra kimlerin ya da hangi kurumların arabuluculuk faaliyeti yürütme kapasitesine sahip oldukları tartışmasını yapmaktadır. Müteakiben, arabuluculuğa neden ihtiyaç duyulduğu konusu çatışmaların içeriği ve özgün koşulları göz önünde bulundurularak "çıkmaz yol" kavramı aracılığıyla incelenmektedir. Arabuluculuk faaliyetinin çatışan tarafların hangi temel ihtiyaçlarını giderdiği, çatışmaların hangi aşamasında gerekli olduğu ve taraflarca neden kabul edildiği gibi hususlar ise "koşulların olgunlaşması" ve "müzakere öncesi dönem" ekseni etrafında ele alınmaktadır. Öte yandan, tarafsız, güce dayalı, dahili/harici ve kolaylaştırıcı gibi arabuluculuk modelleri bazı vakalar eşliğinde tahlil edilmektedir. Çalışmanın son kısmında ise arabuluculuğun hangi durumlarda başarılı olabileceği konusu bazı öneriler ışığında normatif bir bakış açısı ile ele alınmaktadır. Çalışmada, bilhassa uzun süreli çatışmalar sonucunda taraflar arasında oluşan güvensizliğin yarattığı çıkmazın aşılması ve diyalog-müzakere ortamı yaratılması bakımından arabuluculuğun fonksiyonel olduğu sonucuna varılmaktadır. Doğru zaman ve doğru yöntem tatbik edildiği takdirde, arabuluculuk mekanizması yalnızca arızi çözümlerin üretilmesine yönelik değil, tarafların çatışmanın belirleyici nedenlerini bizatihi kendi perspektifleriyle bertaraf ederek uzun vadede ulaşacakları adil ve sürdürülebilir bir barışa katkı sunma işlevi görebilmektedir. ; This study aims to examine mediation as a conflict resolution tool at a conceptual and theoretical level. After making some basic assumptions about mediation, it discusses who or which organizations can mediate between the parties to a conflict. Subsequently, it seeks an answer to the question of why mediation is a particularly suitable method in conflict transformation and peace building. To do so, it uses Zartman"s concept of "mutually hurting stalemate" taking into consideration the nature and content of the conflict. The questions of what basic needs are met through mediation mechanism, at what stage of conflicts it might be effective and under what conditions it is accepted by the parties will be reviewed around the notions "ripe moment" and "pre-negotiation phase". In the study, some mediation models such as neutral/impartial, mediators with muscle, internal-external and facilitation will also be analysed in the context of the conflict to which they are related. In the last part, the extent to which mediation can be considered successful will be studied from a normative perspective. The study basically argues that mediation is effective in order to overcome the impasse created by the deep distrust between the parties and create a constructive dialogue. When applied with right method in "ripe moment", mediation not only produces provisional solutions, but also contribute to a sustainable peace that the parties to the conflict will be able to achieve by eliminating root causes of the conflict with their own efforts.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, 1959 yılında Türkiye"nin gerçekleştirmiş olduğu ortaklık başvurusu ile Soğuk Savaş dönemi içerisinde başlamıştır. "Güvenlik kaygısının" hakim olduğu bu dönemde taraflar arasındaki ilişkilerin olumlu bir çerçevede ilerlediği görülmektedir. Ancak, Soğuk Savaş dönemi tehditlerinin ortadan kalkması ve bütünleşme hareketi içerisinde "Avrupa kimliği" inşasının başlaması ile tarafların birbirini tekrar tanımladığı ilişkilerin ilk dönemindeki olumlu atmosferin ortadan kalktığı görülmektedir. Ortaya çıkan bu yeni bağlamda, Türkiye"nin Avrupa Birliğine üyeliği hususunda "kimlik" temelli tartışmalar gündeme gelmeye başlamıştır. Soğuk Savaş sonrası uluslararası ortamda değişen güvenlik anlayışı ve 11 Eylül ile oluşan "İslami terör" algısı Avrupa"da Müslümanları ötekileştirmiştir. Sonuç olarak "kimlik" temelli tartışmalar artmış ve bu da Türkiye ve AB arasındaki ilişkileri etkilemiştir. Buradan yola çıkarak, bu tez çalışmasında AB içerisinde Avrupa kimliği inşası ile birlikte ortaya çıkan "kimlik" temelli tartışmaların Türkiye - AB ilişkilerine yansımaları incelenmiştir. "Kimlik" temelli tartışmalar Türkiye"nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin önünde bir engel teşkil etse de söz konusu bu engellerin, ilişkilerin karşılıklı olarak tekrar inşa edilmesi ile birlikte aşılabileceği vurgulanmıştır. The relations between Turkey and the European Economic Community started with Turkey's membership application in the Cold War era in 1959. Throughout the Cold War period, when security concerns were the main factors determining the nature of the relationships, the relations between the parties had progressed in a rather positive framework. But, after the Cold War, when threats were off the table and the process of reconstructing the "European Identity" has started, Turkey and the EU re-identified each other, and the previous positive framework disappeared. In this new context, identity-based discussions have developed in relation to Turkey's possible membership. With a new understanding of security in the international context after the Cold War, and a perception of "Islamic terror" after the 9/11 have marginalized Muslims in Europe. As a result, identity-based discriminatory remarks have increased and this has influenced also the relations between the EU and Turkey. Following that, this thesis analyses the ways in which the identity-based arguments resulting from the construction of European Identity is reflected in the relationships between the EU and Turkey. It is highlighted that, although the identity-based remarks provide an obstacle before the membership of Turkey, these identity-based obstacles can be removed if the relationships are mutually reconstructed.
ÖZET21. yüzyıl küreselleşme sürecinin etkisiyle dünya üzerinde şehirlerin yarıştığı, buna bağlı olarak yerel yönetimlerin güçlendiği ve işlevselliğini arttırdığı bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şehirlerarasındaki bu rekabet yerel yönetimleri uluslararası alanda faaliyet ve politika üretmeye yönlendirmiştir. Yerel yönetimlerin uluslararası faaliyetlerinin dünya üzerinde kabul görmüş en popüler hali kardeş şehir işbirlikleridir. Türkiye'nin en büyük belediyesi olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) de yarım asırdan fazla bir süredir kardeş şehir işbirlikleri kurmaktadır. İBB'nin bu ilişkilerini ulusal dış politika ile uyumlu ve dünyadaki uluslararası gelişmeler takibinde gerçekleştirdiği görülmektedir. İBB açısından 2000'lere kadar dünyadaki gelişmeleri takip eden bir görünüm gösteren kardeş şehir işbirliklerinin, özellikle 2005 sonrası dönemde ulusal dış politikayı destekleyen yerel dış politikalar üreten bir pozisyon aldığı anlaşılmaktadır. Bir taraftan Türkiye'nin Avrupa Birliği tam üyelik sürecinin etkisiyle Avrupa şehirleri ile kurulan işbirlikleri, diğer taraftan İslam ülkeleri ile sürdürülen ulusal dış politikanın takibinde kurulan işbirliklerinin, İBB'nin yerel dış politikasını şekillendirdiği anlaşılmaktadır. --- The 21st century is considered to be a period when all the cities across the world are in competition with one another as a result of globalization and accordingly, a period when the local governments have become more powerful and functional. Such competition between the cities led the local governments to play an active role in the international arena and develop policies. The most common and well accepted form of such international activities of the local governments is sister city cooperation. Istanbul Metropolitan Municipality (IMM), which is the largest municipality of Turkey, has established numerous sister city relations for more than half a century. IMM establishes such relations in line with the national foreign policy and the latest developments in the international arena. Until 2000s, the sister city cooperation that IMM developed followed the developments across the world; however, after 2005, IMM took a position where it produced local foreign policies that supported national foreign policy. In this context, IMM established cooperation with European cities as an outcome of Turkey's negotiation process for full membership to the European Union as well as with the cities from Islamic countries in parallel with the national foreign policy, which seems to have shaped the local foreign policy of IMM.
TEZ6710 ; Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2007. ; Kaynakça (s.97-101) var. ; v, 102 s. ; 29 cm. ; One of the main contraversial issues in economics is whether financial aids given to Turkey by the European Union (EU) is adequate and in what degree Turkey can benefit from these aids. As a result of the survey concerning the issue, it is indicated that in a time period from Ankara Treaty (1963) until now, the structure and the ways of using the aids given by the EU have been shifted in the parallellism with the relationship betwen parties. It is also higlighted that in comparasion with the aids given to other countries, the amaount of the EU aids granted to Turkey is not equal and adequate. By moving from this conclusion, in this study, the EU aids given to Turkey and to what extent Turkey has been benefited from these aids are examined from a historical perspective. In what degree Turkey can use these financial aids and what the ongoing organizational structure in Turkey is about the using of financial aids are also discussed. ; Ekonomi literatüründe tartışılan konulardan biri, Avrupa Birliği' nden Türkiye' ye sağlanan mali yardımların yeterli düzeyde olup olmadığı ve sağlanan bu mali yardımlardan Türkiye' nin ne derecede yararlanabildiğidir. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar neticesinde, AB' den sağlanan mali yardımların Ankara Anlaşması (1963)' nın yürürlüğe girdiği tarihten günümüze kadar geçen süre içerisinde yapısının ve kullanım şeklinin taraflar arasındaki ilişkiye paralel olarak değişme gösterdiği ve söz konusu yardımların diğer ülkelere yapılan yardımlarla karşılaştırıldığında eşit ve yeterli düzeyde olmadığı saptanmıştır. Buradan hareketle ülkemizin AB' den geçmişten günümüze kadarki süreçte sağladığı mali destek, Türkiye' nin bu mali desteklerden ne ölçüde yaralandığı ve yaralanabileceği, güncel kaynakları ve mali desteklerin kullanımı ile ilgili Türkiye' de nasıl bir yapılanmanın oluşturulduğu incelenmiş ve çıkan sonuç yorumlanmıştır. ; Bu çalışma Ç.Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi Tarafından Desteklenmiştir. Proje No:
Url: http://josc.selcuk.edu.tr/article/view/1075000289 ; Bu araştırmada öncelikli olarak medya ve demokrasi arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Demokrasinin temel niteliklerinden hareketle liberal-demokrat bir sistemde, medyanın konum, rol, önem ve işlevlerinin ne olması gerektiği sorgulanmıştır. Bu bağlamda medyanın demokrasinin temel evrensel değerlerine hizmet edebilmesi için özgür olması gerektiği noktasından hareket edilmiştir. Ancak söz konusu özgürlüğün salt "negatif özgürlük anlayışı" ekseninde değil, "hem negatif hem de pozitif özgürlük anlayışları" çerçevesinde kurgulanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Diğer yandan "medya bağımsızlığının" ve "medya çeşitliliğinin" sağlanamadığı bir ortamda, medyanın demokratik değerlere ve demokrasiye hizmet etmek bir yana; işlevlerinden sapmak suretiyle demokratik değerleri ve demokrasiyi tehdit eder hale geldiği vurgulanmıştır. Sonuç olarak medyanın demokrasiye hizmet edebilmesi için öncelikli olarak medyanın kendisinin demokratikleştirilmesi gerektiği belirtilerek, önerilerde bulunulmuştur. ; Prior object of this study were the relations between the media and democracy. Starting from the fundamental attributes of democracy, what should the status, role, significance and functions of the media be in a liberal-democratic system? Our starting context was the premise that the media had to be free if it should and could serve the universal fundamental values of democracy. Nevertheless, this freedom was not to be built solely upon a "negative freedom approach", it had to regard both aspects of "negative" and "positive" freedom. Further, it is pointed out that in an environment where "media independence" and "media diversity" could not be provided, the media, besides not serving the democratic values and the democracy, by straying away from it's functions, it becomes itself a threat to the democratic values and the democratic system. As a result, it is concluded that the media, to be able to serve the democracy, had to democratize itself first and suggestions have been made for this objective.
Ülkelerin ekonomik başarıya ulaşmalarında diyalog ve işbirliği büyük önem taşır. Sosyal diyalog, ortak hedeflere ulaşmak için politik ve ekonomik önem taşıyan sosyal grupların hareket biçimlerini, hükümetinkilerle uyumlu kıldığı bir koordinasyondur. Bu ilişkilerdeki uyum, kalkınmada çok hızlı bir itici güç sağlamakta, toplumun ekonomik ve sosyal gelişimini etkilemektedir. Uzlaşma olmadan, ayrı ayrı ortaya atılacak çözüm yollarının başarılı olması beklenemez. Değişen global ekonomik koşullarla bağlantılı olarak hükümetlerin rolleri de değişmiştir. Hükümetlerin yeni rolü, barışçı bir endüstri ilişkiler sisteminin oluşması için sosyal taraflarla "işbirliğine dayalı" bir yapıyı geliştirmek ve uygulamak olmalıdır. Bugün Uluslararası Çalışma Örgütü 'nün öncülüğünü yaptığı sosyal diyalog sistemli bir biçimde gelişmekte ve Avrupa 'nın sosyal politika alanındaki sorunlarına yanıt aramaktadır. Türkiye de gelişen koşullara uygun olarak hareket etmeye çalışsa da, sosyal diyalog alanında Avrupa'nın gerisinde kalmıştır. Bunun altında yatan nedenleri bulmak ve çözmek gereklidir. ; Dialogue and cooperation is very important for the countries to achieve economic success. Social dialogue is a coordination which harmonizes the government's and the politically and economically important social groups' acts to reach the main goals. The harmonization of these relations accelerates the development and affects the society's economic and social progress. It cannot be expected that different points of views can be successful without any consensus. Related to the changing global economic conditions the roles of the governments have changed, too. The governments' new role must be to develop and confirm a cooperation method with the social partners in order to form a peaceful endustrial relationship system. Today the social dialogue pioneered by the International Labour Organization is advances systematically and searches for solutions to Europe's social policy problems. Although Turkey tries to act according to the changing conditions, she is still behind Europe in the field of social dialogue. It is important to find out and solve the problems of this subject.
Birleşmiş Milletler (BM)'in barışı koruma misyonu kuruluşundan itibaren günümüze kadar gelen süreçte uluslararası barış ve istikrarın sağlanması konusundaki en önemli araçların başında gelmiştir. 1950'li yıllarda ilk örneklerinin görüldüğü barışı koruma misyonları Soğuk Savaş sonrası dönemde değişime uğramıştır. İnsani müdahale ve devlet egemenliği kavramları çerçevesinde yeniden değerlendirilen barışı koruma misyonları uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasındaki en önemli araçlardır. Bu çalışmada BM'nin geleneksel barışı koruma misyonu yapısı koruma sorumluluğu normu çerçevesinde incelenecektir. Koruma sorumluluğunun uygulama alanı olarak Sudan incelenecektir. ; The United Nations (UN) peacekeeping mission since its establish has been one of the most important tools for achieving international peace and stability. In the 1950s the first examples of peacekeeping missions were seen and have been transformed in post Cold War era. After re-evaluated through humanitarian intervention and state sovereignty the peacekeeping missions are the most important instruments in ensuring international peace and security. This study will examine traditional UN peacekeeping missions within the framework of responsibility to protect norm. As case study Sudan will examine through responsibility to protect.
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Ticaret Üniversitesi -- Kaynakça var. ; Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki görüşmeler, 3 Ekim 2005 tarihinden sonra, devam eden bir müzakere sürecidir. Müzakereleri iki taraflı bir süreç olarak ele almak üçüncü tarafları göz önüne almamak eğilimine işaret eder. Üçüncü taraflar, sadece sürece katılmakla kalmayıp, aynı zamanda dikkatli bir şekilde yönetilmesi gereken süreci daha karmaşık hale getirirler. Bu yaklaşım ışığında, müzakereler çok taraflı olarak ve Türkiye ve Avrupa Birliğindeki kurumlar tarafından, çok taraflılığın doğasından kaynaklanan istikrar ve sınırlılıklara uygun olarak gerçekleştirilmelidir. ; Turkey and European Union accession talks process is an ongoing negotiation process after the 3rd Oct, 2005 decision. Taking the negotiations as a bilateral process has a tendency which ignores the third parties. Third parties are not only involving the process, but also making more complex that needs to be held negotiations carefully managed. In the light of this approach, negotiations should be held as a multilateral process and its nature of stability and limitations in which determined by the institutions of Turkey and the European Union.
ÖZETKarşılaştırmalı siyasal yaklaşımlar bağlamında ele aldığımızda 21. yüzyıl ekonomik, siyasal ve toplumsal açıdan önceki yüzyıllara nazaran önemli farklılıklar göstermektedir. Yirminci yüzyıldan devralınan uluslararası sistem yeni yüzyılda ciddi dönüşümler geçirerek kendine has bir eksen kazanmıştır. Yeni dönemde siyasal ve ekonomik parametrelere paralel olarak değişen en önemli algı ise 'güvenlik' kavramının yeni formudur. Terör, etnik ve radikal dini çatışmalar ve nükleer silahların yaygınlaşması gibi yeni tehdit unsurları küresel, bölgesel ve ulusal güvenlik algısını daha karmaşık bir boyuta taşımaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (Ak Parti) 3 Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidar olmasının ardından siyasi ve ekonomik istikrarında belirli oranda iyileşme sağlansa da, iç ve dış tehditler nedeniyle güvenlik politikalarında restorasyona ihtiyaç duyulmuştur. Bu çalışma Türkiye'de değişen güvenlik paradigmasını uluslararası ekonomi politik perspektiften değerlendirmeyi amaçlamaktadır.Anahtar Kelimeler: Ekonomi Politik, Uluslararası Ekonomi Politik, Güvenlik, Ulusal Güvenlik, 21.Yüzyılda Türkiye'nin Ulusal Güvenliği.ABSTRACTCovering the 21st century from a comparative political approach, it is easy to observe economic, political and social differences than the previous centuries. The international political system that is inhereted from the 20th century has seriously transformed and gained a special characteristic axis. In the new period, the perception of "security" has changed and transformed into a new form, parallel to the changes in political and social parameters. The new forms of threats like terrorism, ethnic and religious conflicts and the proliferation of nuclear weapons, has transformed the perception of global, regional and national security into a new and more complex dimension. After Justice and Development Party (Ak Parti) has formed a majority government in Turkey following the parliamentary elections in November 3rd, 2002, the country has witnessed an economic and political stability into a certain extent. But due to the threats coming from outside and within the country, Turkey needed to renew it's security policies. This study aims to evaluate the security paradigm of Turkey, from an international economic and political perpective.Key Words: Political Economy, International Political Economy, Security, National Security, Turkey's National Security
1950 genel seçimleriyle iktidara gelen DP, 1954 ve 1957 seçimlerini de kazanmıştı. Ancak 1957 seçimlerinden sonra DP ile muhalefet partileri arasında ciddi krizler ortaya çıktı. Başta CHP olmak üzere DP'ye karşı mücadele başlatan muhalefet partileri, aralarında "Güç Birliği" adında bir siyasi yapı oluşturdular. Muhalefet kanadında bunlar yaşanırken, Başbakan Adnan Menderes 12 Ekim 1958'de Manisa'daki konuşmasında Güç Birliği'ne karşı bütün vatandaşların yer alabileceği bir Vatan Cephesi'nin kurulduğunu ilan etti. Tüm yurtta olduğu gibi Vatan Cephesi Çanakkale'de de büyük ilgi gördü. Başbakan'ın çağrısı üzerine çok sayıda Çanakkaleli Vatan Cephesi'ne bağlı ocaklara üye olmaya başladı. Bu durum iktidar partisinin politikalarının Çanakkale'de kamuoyu tarafından beğenildiği anlamına da gelmekteydi. Çanakkale yerel basını, vilâyetlerinden Vatan Cephesi'ne dolayısıyla da DP ocaklarına büyük iltihakların olduğunu bildirdi. Buna mukabil DP'den ayrılarak CHP'ye katılanlar da oldu. ; The ruling Democratic Party in 1950 elections also won the 1954 and 1957 elections. But after the 1957 elections, serious crises arose between the Democratic Party and the opposition parties. The opposition parties, in particular the People's Republican Party, which started the struggle against the Democratic Party, formed a political structure called the Power Union. While these are happening in the opposition bloc, Prime Minister Adnan Menderes declared in October 12, 1958 in Manisa that the establishment of a Homeland Front, where all the citizens could take part in the Power Union. Like the whole country, the Homeland Front attracted great attention in çanakkale. Upon the call of the Prime Minister, he began to become a member of the quarries belonging to numerous çanakkale Homeland Fronts. This also meant that the politics of the ruling party were liked in çanakkale. The çanakkale local press reported that there were great affiliations from the provinces to the Homeland Front and therefore to the Democratic Party quarters. Apart from this, there were also those who joined the People's Republican Party from the Democratic Party. This study was prepared by taking documents of the Prime Minister's Republican Archives in çanakkale, the local press in the period, examination and research works related to the subject.
İnsanoğlu geçmişten beri güçlerini birleştirmek için örgütlenme yoluna gitmiştir. Amaç meşru olduğu sürece herkes örgütlenme hakkına sahiptir. Örgütlenme bu anlamda doğal bir ihtiyaç olup, gerek ulusal ve gerekse uluslararası hukukta temel bir hak olarak güvence altına alınmıştır. Ancak çalışmamızın konusu olan örgütler, amacı meşru olan örgütler değil; suç işlemek amacıyla kurulan, kamu barışı ve güvenliği üzerinde ciddi bir tehlike oluşturan suç örgütleridir. İki bölümden oluşan çalışmamızın ilk bölümünde suç örgütleri, kavramsal ve tarihsel olarak ele alınmış, akabinde benzer kavramlarla ilişkisine yer verilerek, özellikleri ve ayırıcı kriterleri ayrı ayrı açıklanmıştır. İkinci bölümde ise suçun maddi ve manevi unsurları ile özel görünüş biçimleri açıklanarak, cezayı kaldıran veya azaltan bir sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerine yer verilmiştir. ; Mankind has resorted to be organized to join forces since old times. Everyone has the right to organize as long as the purpose is legitimate. Organization is a natural need in this sense and it is guaranteed as a fundamental right in both national and international law. However, organizations that are the subject of our study are not legitimate organizations. They are criminal organizations established for felon intent and constitute a serious danger to public peace and security. In the first part of our work, which is composed of two parts, the criminal organizations are discussed conceptually and historically, then their relation with similar concepts is given and their characteristics and distinctive criteria are explained individually. In the second part, the material and spiritual elements of the crime and special appearance forms are explained, and effective remorse provisions are included as a reason for removing or reducing the penalty.
Anahtar Kelimeler : Uluslararası İşletmeler, İkna, Kültürlerarası İletişim, Yüz Yüze İletişim, Sunexpress A.Ş. ÖZETULUSLARARASI İŞLETMELERDE YÜZ YÜZE İLETİŞİM VE İKNASon yıllarda, işletmeler uluslararası bir kimliğe bürünerek yapısal değişikliğe uğramış ve böylece dünya ticareti de şekil değiştirmiştir. Dünyanın ekonomik ve sosyal gelişiminde önemli bir rol oynayan uluslararası işletmeler, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından büyük önem taşımaktadırlar. Bunun yanı sıra, uluslararası işletmeler, kültürel gelişim sürecinde de önemli bir yere sahiptirler. Küreselleşmenin vazgeçilemez bir hal aldığı ve sınırların ortadan kalktığı bu ortamda işletmelerin uluslararasılaşması kaçınılmaz bir hal almaktadır. Fakat bu durum beraberinde birçok kültürlerarası iletişim sorununu da getirmektedir. Bu çalışma ile uluslararası işletmelerin karşılaştığı kültürlerarası iletişim sorunlarının çözümünde yüz yüze iletişim ve iknanın oynadığı rol ele alınarak, Sunexpress A.Ş. örneği yapılan görüşme sonuçlarına göre değerlendirilmiştir. Keywords :International Organizations, Persuasion, Intercultural Communication, Face-to-face Communication, Sunexpress Inc. ABSTRACTFACE-TO-FACE COMMUNICATION AND PERSUASION IN INTERNATIONAL ORGANIZATIONSIn the latest years, the organizations have been having the identity an international identity and have a structural change and therefore, world trade has also changed itself. The international organizations that have been playing a significant role in the world's social and economic development have also have an importance for developed and developing countries. Furthermore, the international organizations have a significant role in the cultural development process. The organizations shoul be internationalized in that era in which globalization is an unavoidable item and the limits have been disappearing. However, that situation brings many intercultural problems along. With this study, example of Sunexpress Inc. interview results have been evaluated by addressing the role play of face-to-face communication and persuasion while solving the problems of intercultural problems of international organizations.