Ulusun inşaası ve resmî edebiyat kanonu
In: Libra kitap 38
In: Kültür incelemeleri 9
92 Ergebnisse
Sortierung:
In: Libra kitap 38
In: Kültür incelemeleri 9
World Affairs Online
World Affairs Online
Vorwort/Önsöz. Dank/Teşekkür. Sönke Neitzel: "Die Große Politik" Deutschland und das Osmanische Reich um 1900. - Klaus Kreiser: Deutsch-Türkisches im alten Istanbul ein Spaziergang. - Selçuk Akşin Somel: Die Deutschen an der "Pforte der Glückseligkeit": kulturelle und soziale Begegnungen mit Istanbuler Türken zwischen 1870 und 1918. - Barbara Schwantes: Das Palais der Kaiserlich-Deutschen Botschaft zu seiner Entstehungszeit. - Orhan Esen: Das Palais der Kaiserlich-Deutschen Botschaft im Kontext urbaner Transformationen. - Martin Bachmann: Epochenwandel am Bosporus. Die bauliche Entwicklung auf dem Gelände der deutschen Sommerresidenz in Tarabya. - Ceren Göğüş: Sommer am Bosporus. - Tilman Lüdke: Colmar Freiherr von der Goltz eine dreiunddreißigjährige Liebesaffäre mit der Türkei. - Gül Tokay: Marschall Freiherr von Bieberstein in osmanischen Akten. Cemil Koçak: Bemerkungen zu den Berichten, Memoiren und Erinnerungen von Deutschen in der Türkei von 1918 bis 1835. - Erol Köroğlu: Können nationalistische Ideologien miteinander befreundet sein? Das türkisch-deutsche Bündnis in der osmanischen Literatur zu Beginn des 20. Jahrhunderts. - Eberhard Demm: Deutsche Offiziere in Istanbul. Tobias Heinzelmann: Deutschlands "reisender Kaiser" in der osmanischen Karikatur. - Malte Fuhrmann: Das Deutsche Krankenhaus. - Sabine Böhme: Deutsche Kulturmission während des Ersten Weltkriegs am Divan Yolu: das deutsch-türkische Haus der Freundschaft. - Günther Seufert: Deutscher Dirigismus und osmanischer Unternehmergeist: Anmerkungen zur Rolle Deutschlands bei der Entstehung einer türkischen Bourgeoisie. - Liste der Botschafter und Generalkonsuln. - Autorenverzeichnis. - Abbildungsverzeichnis
In: Libra kitap 92
In: Tarih 78
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi Kemalizm, kuşkusuz Türk siyasal düşünce tarihinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada Nazi perspektifinden Kemalizm'in nasıl görüldüğü ve söz konusu olan süreçte Kemalizm'e doktriner bir kimlik kazandırma çabasındaki iktidar elitleri tarafından Nasyonal Sosyalizm'in nasıl algılandığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çalışma genel olarak nasyonal sosyalistlerin, yeni Türkiye ve Kemalizm algısı ile 1930'lu yıllarda Türkiye'deki iktidar elitinin Hitler Almanyası ve Nasyonal Sosyalizm algısını karşılaştırmaktadır. Nasyonal sosyalist basında; Türkiye'de millî birliğin sağlanmasında gösterilen başarılar, parti-devlet bütünlüğü, liderlik prensibi ve Türkiye'nin Avrupalılaşması yönünde uygulanan reformlar takdir edilmekte, Kemalizm'in Nasyonal Sosyalizm ile taşıdığı paralelliklerin öne çıkarıldığı göze çarpmaktadır. Türk basınında ise yukarıdaki başlıkların yanı sıra gençlik ve spor, disiplin, işçi örgütleri ile führerlik gibi nasyonal sosyalist ideolojinin temel unsurlarına yönelik yoğun bir ilgi göze çarpmakla beraber Nasyonal Sosyalizm'in ırkçı ve emperyalist politikalarına yönelik daha mesafeli bir tavır kendini göstermektedir.
World Affairs Online
World Affairs Online
World Affairs Online
İdeolojilerin, insanlar, örgütler ve hükümetlerin üzerinde etkili olması, 21. yy'a özel bir durum değildir. İdeoloji bir inanış biçimi olmakla birlikte bazen de bir yaşayış tarzıdır. Küreselliği artık durdurulamayacak seviyeye gelen dünyada her hangi bir ülkedeki seçim sonuçları, hangi grubun partisinin iktidara geleceği diğer ülkelerce izlenir. Çünkü dış politikada atılacak adımların hangi tavır içinde olacağını bu ideolojik ilkeler belirler. Bu sebeple de devletlerin birbirlerinin ideolojilerine duyarsız kalmaması kaçınılmazdır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, AK Parti iktidarının dış politikada "yeni muhafazakârlık" ideolojisi ile hareket etmesini izah etmektir. Yeni muhafazakârlığı tanımlamak; klasik muhafazakarlıktan farklarını ortaya koymak demektir. Çalışmada uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde, Türkiye'nin diğer devletlerle ve uluslararası örgütlerle olan ilişkisinde, "yeni muhafazakârlık" ideolojisinin ne şekilde etki ettiği tartışılmaktadır. Çalışmanın amacı AK Parti'nin 13 yıllık dış politikasının, kendisini seleflerinden ayıran özelliklerinin altını çizerek, Türk Dış Politikasına yeni bir pencereden bakmaya çalışmaktır. Bu bağlamda komşu ülkelerle ilişkilerin seyrine ve dış politikada konumumuzu etkileyen iç politik reformlara yer verilmiştir. Çalışmada tarihsel bağlamda ve komşularla sıfır sorun fikri üzerinden, özellikle bölgesel anlamda Türkiye'nin konumunun nerede olduğu ele alınmıştır. Bu çerçevede Ahmet Davutoğlu'nun Türk dış politikasına dair söylemlerine atıf yapılmıştır. ; It is not a special situation for 21st century that ideologies are influential on people, organisations and governments. Ideology is a way of believing and sometimes it is a way of living. In the world that globalisation of which is reached an unstoppable level; the election results, the group of which party will come to power are observed by other countries. For these ideological principles define in which attitude will the steps taken on foreign policy be. For this reason, it is inevitable for the governments to not be insensible towards ideologies of other countries. Accordingly, the aim of this study is to elucidate JDP (Justice and Development Party) Ruling's acting in accordance with ''Neo Conservatism'' on Foreign Policy. To define neo-con is to expose the differences of conservatism. Within the disciple of International Relations, it is discussed that in which ways the "Neo Conservatism'' ideology is affected Turkey's relations with other governments and international organisations. The method is try to look from a different perspective to Turkish Foreign Policy by underlining the differences between JDP's 13 years of foreign policy and its predecessors. In this context, the progress with neighbouring countries and the reforms in domestic policy which affect progress in foreign policy are included. It is discussed through historical context and zero problems with neighbours idea that where is Turkey's position especially in regional sense. Yalçın Akdoğan and Ahmet Davutoğlu's statements that have shaped JDP's foreign policy are mentioned.
BASE
In: Timaş yayınları 2719
In: Turhan Kitabevi yayınları
In: İletişim yayınları 2407
In: Politika dizisi 155
Tanil Bora discusses "currents" under the following headings: late Ottoman mindset world, westernism, Kemalism, nationalism, Turkism and criticism, conservatism, Islamism, liberalism, left, feminism and Kurdish political movement. It does not just focus on certain texts, but also on words and gestures, and focuses on "who said," not "what." Thus, it reveals the ideological content and "climate" that surrounds political thought
Çarlık rejimi altında ezilen Türkler, siyasi faaliyetlere 1905 Devrimi sürecinde ağırlık vermeye başlamıştır. 1905 Devrimi'nin ardından çözülme sürecine giren Çarlık düzeni, 1917 Şubat'ında iflas etmiştir. 1917 Şubat Devrimi ile son derece güçlü biçimde esmeye başlayan hürriyet rüzgarları, Rusya baskısı altındaki diğer tüm milletler gibi Türkleri de, etkisi altına almıştır. Bu süreçte Türkler; ait oldukları boylara, inançlara ve benimsemiş oldukları farklı ideolojilere göre hassasiyet göstermiş ve çoklu biçimde kutuplaşmıştır. Sultan Galiyev, bu bol ideolojili ve kutuplu ortamda, Bolşeviklerin safında yer almayı tercih etmiştir. Sultan Galiyev gibi samimi biçimde Bolşevik safları tercih eden Türklerin seçiminde, Bolşeviklerin "ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi" ve bu ilke kapsamında Rus olmayan milletlere yönelik –dini özgürlükleri de kapsayan- özgürlük içeren vaatleri son derece etkili olmuştur. Sultan Galiyev, iç savaş sürerken Doğu Cephesi'nde Kızıl Ordu'nun, Beyaz Ordu'ya karşı başarı kazanmasında büyük pay sahibidir ve Kazan'da tehlike geçene kadar Bolşevik liderler, onun taleplerine ve siyasi hamlelerine hoşgörü ile yaklaşmıştır. Kazan'da gelen askeri başarı, devrimi güçlendirdiği gibi Moskova'daki Bolşevik liderlerin, Galiyev'in başını çektiği yerli Tatar komünistlerine olan ihtiyacını da son derece azaltmış ve hoşgörü yerini, yaptırımlara bırakmıştır. Bu noktada da hareket alanı kısıtlanan Galiyev ile Milliyetler Halk Komiseri olan Stalin arasında çekişmeler başlamıştır. Bu çalışmada, yukarıda değinmiş olduğumuz konular detaylı biçimde ele alınmaya çabalanmıştır. Bunların haricinde; Sultan Galiyev'in yaşamı ve mücadelesi üzerinde durularak, sömürgeler enternasyonali ve proleter millet gibi Galiyev'e özgü fikirler ve bu fikirlerin dönemini aşarak zamana meydan okuyabilme kabiliyetine de yer verilmiştir. ; The Turks, who were oppressed by the Tsarist regime, started to increase their political activities during the 1905 Revolution. The Tsarist order, which weakened after the 1905 Revolution, ended in February 1917. The idea of independence began to spread after the February 1917 revolution. These ideas have effected Turks like all the other nations under Russian pressure. In this process, the Turks were were polarized according to their tribes, beliefs and different ideologies they had. Sultan Galiyev preferred to be with the Bolsheviks during this period which included many groups of different ideologies. Two words promised by the Bolsheviks; -the principle of giving nations the right to self-determination and freedom towards non-Russian nations- was extremely effective in this election. Sultan Galiyev had the biggest impact in the success of the Red Army against the White Army on the Eastern Front while the civil war was going on, because of this reason until the end of the danger in Kazan, the Bolshevik leaders tolerated his demands and political moves. After the military success in Kazan, the Bolsheviks didn't need local Tatarist communists led by Galiyev muchdue to thisreason tolerance has been replaced by sanctions. At this point, conflicts began between Galiyev and Stalin. In this study, the topics that we have mentioned above have been tried to be discussed in detail. With an emphasis on the life and struggle of Sultan Galiyev, Ideas specific to Galiev, such as sömürgeler enternasyonali and proleter millet, It includes ideas specific to Galiyev and the ability to challenge time by overcoming these ideas.
BASE
In: http://hdl.handle.net/11499/3071
Türkiye ve Amerika arasındaki iliskiler 1960?larda solcu yazarlar tarafından sorgulanmaya baslamıstır. Bu elestirilerin baslamasında Türk Amerikan iliskilerinde yasanan olumsuzluklar kadar olusan yeni politik kültürün de etkisi olmustur. 1961 Anayasasının getirdigi kısmi özgürlükler sayesinde, Türkiye?nin iç siyasi hayatında yeni bir dönemi açılırken, Türk dıs politikası da sorgulanmaya baslamıstır. Bu elestirilerin baslamasında olusan yeni politik kültürün yanında Türk-Amerikan iliskilerinde yasanan olumsuzlukların da payı olmustur. Sol basında yapılan tartısmalar, genelde Türkiye?nin dıs politikası özelde Türkiye- Amerikan iliskileri konusuna farklı bir bakıs açısı getirmistir. Öyle ki, 10 yıl öncesinde Türkiye-Amerikan iliskilerinin bilinmeyen bir çok yönü açıklıga kavusmus ve geleneksel Türk dıs politikası tartısmaya açılmıstır. Bu dönemde sol akımların gelismesi, Türkiye-Amerika ilisiklerinin sorgulanmasının baslatırken, bu tartısmalar sol grupların iç politikada seslerini daha fazla duyurmalarını saglamıstır. Çünkü sol basında ele alınan konulardan bir çogu Kıbrıs meselesi?nde oldugu gibi Türk halkının milli hassasiyetinin en yogun oldugu konulardı. Bu gruplar Türkiye?nin Amerika?dan baglarını koparmadıkça hiçbir ulusal davasında basarılı olamayacagını savunmuslardır. Solcu yazarlara göre, ikili anlasmalar ve askeri, ekonomik yardımlar Türkiye?nin dıs politikasında hareket özgürlügünü engelliyordu. Askeri üsler ise, Türkiye?yi beklenmedik bir savasın içine sokma tehlikesini tasıyordu. Solcu yazarlar yazılarında, Türk hükümetlerini bu tehlikelere karsı uyarmıslardır. Asırı sol yazarların incelemelerinde Sovyetler Birligi, ABD?ye alternatif olarak görülürken, ılımlı sol yazarlar, Atatürkçü dıs politika yani bütün devletlerle esit mesafede iliskiler kurulması üzerinde yogunlasmıslardır. ; The beginning of very serious critical analysis in various aspects on relations between Turkey and the US was initiated in 1960?s. Thanks to freedoms which 1961 Constitution brought about, a new chapter in Turkish domestic political life has begun and in parallel of this development, Turkish foreign policy has been scrutinized carefully. In this respect, it could be argued that Turkish leftist writers and intellectuals have begun to analyze Turkish stance and her foreign policy regarding the US critically in this period. In the early stage of critically analyzing Turkish-American relations, some negative developments and relatively newly experienced political culture in this relationship had also played very substantial role in the beginning of discussion. The discussion made by the leftist media has led to different point of view on Turkish foreign policy in general and also Turkish-American relations in particular. In such that the some dimensions of Turkish-American relations, which has not been known publicly in that time, have been noticed and in this respect traditional Turkish foreign policy has been debated. In this period, while the development of left currents has initiated the critically study of Turkish-American relations, the discussions on Turkish-American relations has led to greater voice and role by left groups in domestic politics. Because many of the topics such as Cypriot issue, discussed by the left media were top sensitive issues in which Turkish people followed closely. The leftist groups claimed that Turkey could not be successful in any of her national matters as long as she would break off her relations with the U.S. According to leftist writers, mutual agreements and military, economic assistances have hindered Turkey?s freedom of action in her foreign policy. On the other hand American military bases have potentially risked Turkey to take part in any unexpected war. Therefore, leftist writers had warned Turkish government this potential threat in their columns. While ultra leftist writers have had considered SSCB as an alternative power against the U.S in their studies, moderate leftist writers focused on Kemalist foreign policy, which required equal distance to all countries.
BASE
TEZ12617 ; Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2019. ; Kaynakça (s. 88-111) var. ; XIV, 112 s. ;_29 cm. ; Bu çalışmada etkileşim halinde olduğu ideolojilere eklemlenebilen bir söylem ve eylem bütünü olan popülizm incelenmiştir. Farklı ideoloji ve hareketlerle bütünleşebilen popülizm için ortak bir tanım oluşturmak oldukça zordur. Popülizm her aktör ve harekete uygun özellikler barındırabilmektedir. Popülizm biz ve onlar, gerçek ve halk, yozlaşmış ve seçkinler gibi ayrımlar yaparak liderlere kitleleri kendi yanına çekebilme gücü vermektedir. 1990 sonrası aşırı sağ popülizmin yükselişinin temelinde, 1980'den itibaren kapitalist ekonominin üretim tarzının devamlılığını sağlamak için neoliberal ekonomi politikalarının sebebiyet verdiği yoksullaşma, işsizlik gibi olumsuz ve toplumu ayrıştırmaya doğru giden eğilimlerin olduğu görülmektedir. Bu çalışma Avrupa'da ve Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD)'de yükselen sağ popülizmin neoliberal politikalar ile olan ilişkilerini ele alacaktır. Son zamanlarda Avrupa siyaseti, hızla artan ırkçılık ve göçmen karşıtı popülist söylemlere sahne olmaktadır. Bu popülizmin tipik birer örneğini Polonya'da iktidarda bulunan Hukuk ve Adalet Partisi'nin (PiS) ve Macaristan'da FIDESZ'in eylemlerinde görmek mümkündür. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump'ın popülist söylemleri bu partilerin motivasyonunu daha da arttırmıştır. Bu partiler, kamuoyu nezdinde "halkı temsil" iddiası ile ortaya çıkarak halkı mobilize etmekte ve başarılı da olmaktadırlar. Burada en önemli ve tehlike içeren kısım ise 20. yüzyıl içerisinde artan küreselleşme ile giderek daha da yayılan aşırı sağ popülizminin liberal dünya düzenine ve evrensel değerlere zarar vereceğinin düşünülmesidir. Bu bağlamda, bu tez çalışmasında.Avrupa'da ve ABD'de yükselen popülist söylem ve pratikleri incelenerek bunların var olan liberal değerleri aşındırdığı ve 1950'lerde oluşan liberal dünya düzenini tehdit ettiği savunulmaktadır. ; This thesis focuses on populism, a set of discourses and practices, which is articulated with different ideologies and movements it interacts with. As populism can be accommodated and employed by different ideologies, movements and actors, it is very difficult to establish a common definition. Populism gives leaders the power to attract the masses by employing distinctions like us and them, corrupt elites and pure people. The roots of political, social and economic reasons behind the rise of extreme right wing populism since the 1990s can be found in neoliberal economic policies, introduced in the 1980s to maintain capitalist mode of production, which resulted in poverty and unemployment which, in turn, led to divisions within society. This study examines the relationship between rising populism and neoliberal policies in Europe and the USA within the context of the liberal world order. Of late, Europe has witnessed the rise of racist and anti-immigrant populist discourses. Typical examples of these can be found in the discourses and practices employed by the Law and Justice Party (PiS) in power in Poland and FIDESZ in Hungary. In the United States, Donald Trump's populist rhetoric and practices have further motivated these parties. These populist parties and leaders claim to represent "the people" and thus are able to successfully mobilize the people. Lately, it is argued that the extreme right-wing populism challenges and damages the liberal world order and universal values. Within this context, this study analyzes populist discourses and practices in the cases of Hungray, Poland, and the United States and it argues that populism erodes the existing liberal values and, thus, poses a threat to the liberal order.
BASE