Tarafsızlık 17. yy'a değin hukuki bir yöntem olarak devletlerin kendilerini savaşlardan korumak için kullandıkları bir araç olarak pek bilinmese de, herhangi bir savaşa taraf olmama, siyasi nitelikte bir tarafsızlık uygulaması olarak, çağlardır uluslararası ilişkilerde uygulanmıştır. Hukuki nitelikteki tarafsızlık, tarafsız ile tarafsızlığa hedef olanlara çeşitli haklar ve yükümlülükler oluştururken, siyasi tarafsızlık inandırıcı ve istikrarlı olma durumundadır. Çağdaş uluslararası gelişmeler ve özellikle silahların giderek büyüyen vurucu güçleri, kollektif savunma gereksinimine neden olduğu gibi, uyuşmazlıkların çözümünde güç kullanımını da sınırlamaktadır. Bu gelişmeler tarafsızlığın statü olarak uygulanmasını güçleştirici özelliktedir. Ulusal dış politikalarda tarafsızlık, günümüzde belirli durum ve koşullarda uygulana bilirliğinin yanında, uluslararası işlevselliğe de sahip olabilmektedir. ; Die Neutralitaet als völkerrechtliches Mittel ist bis zum 17. th. als Faktum des Sichhera shaltens der Staaten aus dem Krieg anderer Staaten nicht bekannt, obwohl die Neutralitaet in Form von politische Orientierung der Staaten, sich uon Kriegen anderer Staaten herauszuhalten, se it Jahrhunderten praektiziert werden. Die Neutralitaet im völkerrechtlichen Sinn umfasst wechselseitinge Rechte und Pflichten von Neutralen und der Neutralitaet ausgesetzten Parteien. Waehrend politische Neutralitaet glaubwürdigkeit und Stabilitaet uoraussetzt. Diğe Entwicklungen der internationalen Beziehungen und uo rallem die Entwicklungen der Waffensysteme, die die Massengefaehrdungen ermöglicht, fiihrt im Gegenwart nicht nur zur Notwendigkeit der kollektiuen Sieherheit ein, sondem beschraenkt auch die Andwendung der militaerischen Mittels als Jnstrument der Konflikstslösung. Diese Entwicklungen wirken einer Neutralitael uölkerrecht lichen Natur, d.h. also webiger im politische Sinne, entgegegen. Im Gegenwart ist die Neutralitaet fiir die Staaten als Status oder Orierıtiurung nur unter bestimmten nationalen oder internationalen umstaenden und Gegebenheiten uon Nutzen.
Bu Tez, Türkiye Cumhuriyeti 'nin takip ettiği dış Türkler politikası konusunda yürütülen bir araştırma çalışmasını rapor etmektedir. Araştırma kapsamında temin edilen kaynaklardan faydalanılarak belirli bölgelere göre tasnif edillen dış Türklerin, genel durumları ve problemleri tarihi seyri içinde incelendikten sonra buralara yönelik Türk dış politikası analiz edilmiştir. Coğrafî ve siyasi yakınlık, tarihi ilişki ve dış politika ilişkileri gibi faktörler dikkate alınarak ve önemine göre sıralanarak dünya Türklüğünün incelendiği bu tez, giriş hariç yedi bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölümde, Kıbrıs ve Yunanistan'da yaşayan Türkler incelenmiştir. Kıbrıs Türkleri; Lozan sonrası İngiliz koloni yönetimi, bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti 'nin oluşturulması ve sonrası dönem, Temmuz 1974 darbesi, Türk Banş Harekatları ile adanın taksimi ve sonrası dönemleri içermektedir. Yunanistan - Batı Trakya - Türkleri; II. Dünya Savaşı sonrası, Kıbrıs'ın taksimi, 1982 İnhanlı olayları ve sonrası dönemler olarak ele alınmaktadır. Balkanların incelendiği İkinci Bölümde, Bulgaristan ile Yugoslavya, Makedonya ve Romanya Türkleri yer almaktadır. Bulgaristan Türkleri; Osmanlı dönemi, Neuilly Antlaşması sonrası (Çiftçi Partisi, Faşist, Birinci ve İkinci sosyalist dönemler) ve 1989 sonrası demokratik dönemler olarak incelenmektedir. Ayrıca burada Yugoslavya (Kosova), Makedonya ve Romanya Türklerinin genel durumu ve karşılaştıkları sorunlar da tanıtılmaktadır. Irak ve Suriye'de yaşayan Türkmenler, bir sonraki bölümde ele alınmaktadır. Irak Türkleri; I. Dünya Savaşı sonrası bölgenin Türkiye'den koparılması ve İngiliz koloni yönetimi, yapay Irak devletinin oluşturulması ve bölgede yaşayan Türklerin bu devrelerde maruz kaldıkları olaylar şeklinde düzenlenmiştir. Suriye Türkleri; I. Dünya Savaşı akabinde buranm da Türkiye'den ayrılması ve Fransız koloni yönetimi, bağımsızlık, Hatay'ın Türkiye'ye yeniden katılması ve sonrası dönemleri içermektedir. Dördüncü Bölümde; Sovyetler Birliği'nin 1991 'de dağılması sonrası bağımsız olan beş Orta Asya Türk Cumhuriyeti: Azebaycan, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Kırgızistan ile Türkiye ve bu ülkeler arası ilişkiler incelenmektedir. Rusya Federasyonu içi ve etrafinda bulunan otonom Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları, beşinci Bölümde tanıtılmaktadır. Altıncı Bölümde ise, diğer Türkistan Türkleri; Çin esareti altında yaşayan Doğu Türkistan Türkleri ve Güney Türkistan - Afganistan - Türkleri tanıtılmakta ve bunlara yönelik "olmayan" Türk dış politikası vurgulanmıştır. ; This thesis reports a research work conducted on the field of Turkish foreign policies upon Turks living apart from the Republic of Turkey. Considering the literature, that are collected during the research work, Turkish groups are classified into some regions. Their general situations and problems have been examined with respect to important historical affairs. Then, Turkish foreign policies upon them have been analyzed. This thesis includes seven chapters, excluding the Introduction chapter. The thesis covers all Turkish communities living over the world, by giving special attention to the factors of geographical and political closeness, historical and foreign political relations and by ordering based on importance. Chapter One deals with Turks living in Cyprus Island and Greece. The section devoted for Cyprus Turks contains the periods of: the administration of English colony following the Treaty of Laussanne, the establishment of the Republic of Cyprus and affairs occurred in the Island during the administration of Cyprus state, the 1974 Greek military coup, Turkish military peace actions and division of the Island between two communities as well as affairs occurred in the following years. The Greece - Western Thrace - Turks section includes subsections or periods of: the situation after the Second World War, the division of Cyprus Ireland between Turk and Greek communities, the 1982 Inhanli affairs and the other affairs occurred in the region in recent years. Second Chapter investigates the situations and general problems of Turkish people living in Balkans, that are existing in the borders of Bulgaria, Yugoslavia, Macedonia and Romania. The section of Bulgarian Turks consists of three main ? subsections which are: the period of Ottomans, the period after the Treaty of Neuilly (the administrations of Farmer Party, Fascist, First Socialist and Second Socialist) and the period of democratization after 1989. Additionally, within the context of this chapter, the general conditions of Turks living in Yugoslavia (Kosova), Macedonia and Romania are being presented. IV The following chapter involves Turkish communities that are in Iraq and Syria. The organization of Iraqian Turks section are in the order of: the separation of this district from Turkey and administration of English colony, the establishment of an artificial Iraq state in the region and the situations of Turkish community living in the region during that periods and following years. The section of Syria Turks includes: ' the separation of this district from Turkey after the First World War too and administration of French colony, gaining independence (Syria), the reunification of Turkey and Hatay province as well as affairs occurred in the region after that. Chapter Four examines five Turkish Republics of Middle Asia that, are Azerbaijan, Uzbekistan, Kazakhstan, Turkmenistan and Kyrgystan, were gained independence following to collapse of Soviet Union in 1991. This chapter also investigates various relationships between Turkey and those republics. Turks living in Russian Federation and neighboring regions as autonomous republics or communities are presented in the Fifth Chapter. The other Turkestan Turks that are: living in the Eastern.Turkestan, their homeland invaded by China, and in the Southern Turkestan, Afghanistan, are being covered in Chapter Six. The chapter also states that there has been no any Turkish foreign policy towards those Turks. Finally, Chapter Seven evaluates the work and findings of the research conducted in this thesis and makes suggestions for further research directions.
ÖZET Türkiye'nin askeri, iktisadi, bilim ve teknoloji, insan gücü açısından denizcilik konjonktüründeki konumunun tespit edilerek denizcilik stratejisinin zorunluluğunun belirlenmesine yönelik bir çalışmanın yapılmasına gayret edilmiştir.Bu amaçla soğuk savaş sonrası oluşan yeni dünya düzeninin uluslar arası siyasi çerçevesi çizilmiştir. Siyasi çerçevenin coğrafi faktörler kapsamında incelenmesi sonucunda, Türkiye'nin soğuk savaş sonrası jeopolitiği belirlenmiştir. Global güçlerin yeni jeopolitik konumda Türkiye'ye etkileri değerlendirilerek Türkiye'nin deniz havzaları incelenmeye alınmıştır.Türkiye'nin çevre deniz havzalarının gerektirdiği denizcilik stratejisinin kavramsal çerçevesi çizilmeye ve Türkiye'nin denizlerle ilgili alanlardaki konumu veriler ışığında belirlenmeye çalışılmıştır. Askeri ve ekonomik tablonun çıkarılması gayretiyle genel bir çerçevede denizcilik sektörünün durumu ve Deniz Kuvvetlerinin mevcut stratejisi anlatılmıştır.Denizciliğin iktisadi yapımıza etkisi, denizcilik açısından ticaret filosu ve istifade ettiğimiz tersane ve liman işletmeciliği gibi sektörlerin konumu incelenerek Türk Denizciliğinin konumu tespit edilmeye çalışılmıştır.Siyasi çerçeve realist bakış açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu maksatla global güçlerin mevcut jeopolitiğimize etkilerini tespit ederken, Orta Asya, Uzakdoğu veya Pasifik havzasının kilit devleti Çin, her yöndeki hareketimizi etkilemesi açısından Avrupa Birliği ve Amerika Global Güçler olarak ele alınmıştır.Avrupa Birliğinin mevcut konumu itibarıyle Fransa-Almanya eksenli ve Almanya etkenli gücü global bir güç olarak değerlendirilmiştir. NATO'nun farklı bir yapısının bulunması ve uluslar arası bir güç olmasına rağmen güvenlik açısından üslendiği fonksiyon nedeniyle global bir güç olarak incelemeye alınmıştır.Türkiye jeopolitiğinin uygulama ve kazanım alanının denizler olduğu, iyi bir politikanın oluşturulmasının denizcilik stratejisine bağlı olduğu değerlendirilmiştir. Soğuk savaş sonrası belirlenen yüksek ideallerin başarılması temel stratejilerdeki tutarlılığa bağlı olduğundan, denizcilik stratejisinin doğru belirlenmesi ve uluslar arası fonksiyonlarımızı işletirken azami istifade edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.Denizcilik stratejisinin uluslar arası ilişkiler açısından çok önemli bir araç olması nedeniyle dünyadaki değişimlerle paralel olarak farklı boyutlarda yeniden ele alınması gerektiği ifade edilmeye çalışılmıştırABSTRACT In this study Turkey's military, economical, scientifically and technological maritime power evaluated and than emphasized making of maritime strategy.For this aim, new world order international politics that established after cold war criticized. Changing international politics and geographical factors detailed so the picture of the Turkey's new position viewed at the crossroads of world affairs. Turkey's new geopolitics, which should affect the maritime strategy assessed and tried to provide global powers intentions towards this geography. Global powers political and economical precision inspected and looked for affects upon Turkey's position after cold war strategically. Transition areas of changing geopolitical conditions through these perspectives are seas. Lines of communications over seas, which surround Anatolia have responsibilities, because of carrying on Caspian energy sources.Turkey's sea areas conducting all important energy sources from east to the west are more important after cold war. Static conditions during the cold war period changed and dynamic environment requires also changes through the new energy geopolitics. All changes in international politics affects, are Turkey sea areas. This means Turkey needs to search a new maritime strategy, which corresponds all new conditions.Turkey's maritime institutions values show that conditions related to new NATO concept emerged in system and important for the the region following the Cold War will not adequately meet Turkey's aim. Turkey's approach contains a series of mistakes involving arrangements that only related Aegean section. But Turkey's new role in the Eurasian region needs to make wide openings towards Karadeniz and Akdeniz even though Caspian Sea. By ignoring the important role of maritime strategy Turkey can play an important role for international politics. Turkey can play in contributing to security and stability in a wider context if develop maritime strategy and applies which correspond the positions in new world conditions.Undoubtedly, in the face of all international politics, Turkey will continue to expend every effort to optimize its own maritime interests and security requirements with or without the support of allied countries or global powers.
Küresel rekabet ve küresel entegrasyon süreci pek çok ülkenin ekonomik kalkınma politikaları konusundaki paradigmalarında değişime yol açmıştır. Ülkelerin uluslar arası ekonomiye katılımı ve dünya ekonomisine açılımı, rekabet üstünlüğü geliştirecek işbirliği sistemlerine gidişi hızlandırırken, bu gelişimde en fazla odaklanılan olgu yabancı sermaye olmuştur. Türkiye'nin uluslararası platformlardaki avantajlarına rağmen, ülkeye çektiği yabancı sermayenin çok alt düzeylerde kaldığı da bir gerçektir. Halbuki Türkiye'nin dünyada büyük miktarlara ulaşan doğrudan yabancı yatırımlar açısından avantajlı konumunu değerlendirebilmesi, ülkenin geleneksel kalkınma engellerini de aşmasında yardımcı olacaktır. Bu makale, son yıllarda önemli gelişmeler gösteren illerde yapılan ampirik bir çalışma aracılığıyla, yabancı sermayenin büyük potansiyelinden yararlanma konusundaki engelleri iller bazında ortaya koymayı amaçlamıştır. Varılan sonuç, doğrudan yabancı sermaye yatırımları konusundaki çekinme ve çekincelerin büyük oranda yanlış anlama ve bilgi eksikliğinden kaynaklandığı yönündedir. Türkiye'nin ve Türkiye'deki KOBİ'lerin mevcut yapısal özelliklerinden kaynaklanan engelleri aşması durumunda, dünyadaki pek çok ülkenin yabancı sermayeden sağladığı yarardan ülkemizin de pay alması mümkün olacaktır. ; The process of global competition and global integration has changed paradigms about economic development policies of many countries. As involvement of countries into the international economy and openness of their economies accelerate movement towards co-operation systems, which improves competitive advantage vis-à vis other countries, foreign capital has become the most important fact in this development. Despite Turkey's advantages in the international platforms, the level of foreign capital attracted to the country has been so low and unsatisfactory. Whereas, Turkey's success in using her advantages and attracting foreign investment can help Turkey to overcome her longstanding development problems. The purpose of this article, based on empirical study is to reveal the obstacles in front of selected cities which have the desire to benefit from foreign capital. The result shows that refraining from, or being hesitant/apprehensive about direct foreign investment is due to misunderstanding and lack of information. If Turkey and SME (KOBI) can overcome obstacles that are caused by structural reasons, then it will be possible for Turkey to benefit from direct foreign investment.
Küresel rekabet ve küresel entegrasyon süreci pek çok ülkenin ekonomik kalkınma politikaları konusundaki paradigmalarında değişime yol açmıştır. Ülkelerin uluslar arası ekonomiye katılımı ve dünya ekonomisine açılımı, rekabet üstünlüğü geliştirecek işbirliği sistemlerine gidişi hızlandırırken, bu gelişimde en fazla odaklanılan olgu yabancı sermaye olmuştur. Türkiye'nin uluslararası platformlardaki avantajlarına rağmen, ülkeye çektiği yabancı sermayenin çok alt düzeylerde kaldığı da bir gerçektir. Halbuki Türkiye'nin dünyada büyük miktarlara ulaşan doğrudan yabancı yatırımlar açısından avantajlı konumunu değerlendirebilmesi, ülkenin geleneksel kalkınma engellerini de aşmasında yardımcı olacaktır. Bu makale, son yıllarda önemli gelişmeler gösteren illerde yapılan ampirik bir çalışma aracılığıyla, yabancı sermayenin büyük potansiyelinden yararlanma konusundaki engelleri iller bazında ortaya koymayı amaçlamıştır. Varılan sonuç, doğrudan yabancı sermaye yatırımları konusundaki çekinme ve çekincelerin büyük oranda yanlış anlama ve bilgi eksikliğinden kaynaklandığı yönündedir. Türkiye'nin ve Türkiye'deki KOBİ'lerin mevcut yapısal özelliklerinden kaynaklanan engelleri aşması durumunda, dünyadaki pek çok ülkenin yabancı sermayeden sağladığı yarardan ülkemizin de pay alması mümkün olacaktır. ; The process of global competition and global integration has changed paradigms about economic development policies of many countries. As involvement of countries into the international economy and openness of their economies accelerate movement towards co-operation systems, which improves competitive advantage vis-à vis other countries, foreign capital has become the most important fact in this development. Despite Turkey's advantages in the international platforms, the level of foreign capital attracted to the country has been so low and unsatisfactory. Whereas, Turkey's success in using her advantages and attracting foreign investment can help Turkey to overcome her longstanding development problems. The purpose of this article, based on empirical study is to reveal the obstacles in front of selected cities which have the desire to benefit from foreign capital. The result shows that refraining from, or being hesitant/apprehensive about direct foreign investment is due to misunderstanding and lack of information. If Turkey and SME (KOBI) can overcome obstacles that are caused by structural reasons, then it will be possible for Turkey to benefit from direct foreign investment.
Gelişmekte olan ülkelerin kalkınmalarını sağlayacak yatırımlar gerçekleştirebilmelerini tasarruf yetersizliği sınırlamaktadır. Tasarruf, planlanan yatırımların kaynağını oluştururken, yurt içinde üretilemeyen makine, donanım ile hammaddenin ithali, kaynağı bulunan yatırımların gerçekleştirilebilmesini kolaylaştırır. Yapılan yatırımlar, yatırım malları ve hammadde ithalatını artırırken, yükselen gelir düzeyi de dış tüketim mallarına olan talebi uyarmaktadır. Artan ithal talebini karşılamak için gerekli olan dövizi sağlamanın yolu ise ya ihracatı artırarak ülkeye döviz girişini sağlamak ya da dış borçlanmaya giderek gerekli olan finansmanı sağlamaktır. Dış borçlanma, bir yandan tasarruf yetersizliğini giderirken diğer yandan kalkınma için gerekli ithalatın yapılabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu çalışmada; Devletin dış borçlanmasının Türkiye ekonomisi üzerine etkileri incelenmiştir. ; In this paper, the state external debt will be analyzed in the context of the Turkish economy, an economy which had been undergoing a process of liberalization since the first half of the 1980s. Turkey was one of the heavy debtor countries in the beginning of 1980s. However, Turkey had two important advantages: First, when the debt crises hit, Turkey could reschedule her debt and get a breathing time. Second, Turkey could obtain access to new funds from the international financial organizations. After 1985, to cope with the internal debt problem, Turkey at first chose to restrict its public expenditures especially personnel and transfer expenditures. At the limit of restricting expenditures, government began to make domestic borrowing. ; In this paper, the state external debt will be analyzed in the context of the Turkish economy, an economy which had been undergoing a process of liberalization since the first half of the 1980s. Turkey was one of the heavy debtor countries in the beginning of 1980s. However, Turkey had two important advantages: First, when the debt crises hit, Turkey could reschedule her debt and get a breathing time. Second, Turkey could obtain access to new funds from the international financial organizations. After 1985, to cope with the internal debt problem, Turkey at first chose to restrict its public expenditures especially personnel and transfer expenditures. At the limit of restricting expenditures, government began to make domestic borrowing.
Bu makalede; genel olarak jeopolitiğin anlamı, tarihçesi ve teorileri özetlendikten sonra, Türkiye'nin jeopolitik önemi vurgulanmıştır. Jeopolitik görüş ve teoriler, Sanayi Devrindeki (1950 sonlarına kadar) ve Bilgi Çağındaki teorileri içerecek şekilde ele alınmıştır. Avrupa Birliğine giriş sürecinde Türkiye'nin karşılaştığı ve karşılaşabileceği sorunlar jeopolitik ilminin nüfus unsuru açısından irdelenmiştir ; In this article, first the meaning of history and theories of geopolitics are summarized, secondly the importance of geopolitics is stated. Geopolitics is a study or application of the influence of political and economics geography on the national and international power and foreign policy of a state. Geopolitics theories and ideas are studied including the industrial period (until the end of 1950s) and the information era. In the process of entering the European Union, the problems with which Turkey has been faced and will face in the future have been examined in the framework of population of geopolitics science.
A.B.D'nin 1945 yılında Japonya'nın iki kentine atom bombası atması sonucunda, Sovyetler Birliği, bir silâh yarışını ateşleyerek, atom silâhlarını geliştiren ve nükleer bölünmede küresel bir menfaati olan ikinci devlet olmuştur. Geleneksel nükleer silâhlar, tek tehdit değildir. 11 Eylül olayları da, teröristlerin, dünyanın nükleer güç istasyonları ve araçlarını hedef alabileceğine dair endişeleri arttırmıştır .İkinci Dünya Savaşı sonrasında nükleer silâhların giderek yayılma eğiliminin görülmesi üzerine, bu silâhların kontrolüne ve sınırlandırılmasına dair yapılan müzakereler, sayı olarak azalmalarına yol açmıştır. Nükleer caydırıcılık hususunun, oldukça uzun bir süredir barışın sürdürülmesine katkıda bulunduğuna dair yaygın bir kanı vardır. Ayrıca, nükleer silâh kullanımı, en azından bazı nükleer güçlerce sadece son çare olarak değil, aynı zamanda dünyanın herhangi bir noktasında kimyasal, biyolojik veya hatta konvansiyonel silâhlarla yapılan bir saldırıya karşılık vermenin bir yolu olarak da dikkate alınmıştır. Nükleer silâh kullanımının, herhangi bir çekince ileri sürülmeden yasaklanmaması durumunda, dünyanın nükleer tehlikelerden tam anlamıyla arındırılması mümkün olamayacaktır. Bu yazıyla, silâh kullanımına dair mevcut sınırlama ve uygulanabilecek hukuk gözönüne alınarak, söz konusu nihai amaca ulaşmak için gelecekte neler yapılabileceğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. ; As a result of United States' bombing of two Japanese cities in 1945, the Soviet Union, by setting fire of a weapon competition, became the second State which has developed nuclear weapons and has global interest in the nuclear division. The general nuclear weapons are not the only risk. The September 11th incident has been increased concerns about the world's nuclear power stations and means that could be target of the terrorists. After the Second World War, an increasing trend of proliferation of nuclear weapons have led to negotiations on the control and restrictions that would be concluded with reduction of these weapons as number. There is a fairly widespread belief that nuclear deterrence helped to maintain peace over several decades. Moreover, the employment of nuclear weapons is now envisaged - at least by some nuclear powers - not only as a last resort, but also as a way to react to any attacks committed with chemical or biological or even conventional weapons. As long as the use of nuclear weapons has not been unreservedly prohibited, the efforts to create a nuclear-weapon-free world will remain useless. This article, considering existing restrictions and applicable law on the use of weapons, intends to determine what the future works are, in order to reach this aim eventually.
ÖZET Bu tez ; Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde Ege Sorununu ele almaktadır. Birinci bölümde Yunan milli hedefi olan Megali İdea incelenmiş, Ege Sorunu ile ilgili yönleri ortaya konmuş ve son olarak da Türk Ulusal Hedefi ile Yunan Milli Hedefi (Megali İdea) karşılaştırılmıştır. İkinci bölümde deniz alanına ilişkin sorunlar kıta sahanlığı ve karasuları olarak ikiye ayrılarak incelenmiş her iki ihtilafında tarihsel gelişimi anlatılmış, tarafların tezleri ele alınmış ve tarafların tezlerinin uluslararası hukuka uygunluğu tartışılmıştır. Üçüncü bölümde adalara ilişkin sorunlardan ilk olarak egemenliği tartışmalı adalar sorunu ele alınmış ve Kardak Kayalıkları'nın aidiyeti ile ortaya çıkan egemenliği tartışmalı adalar meselesinin karasuları sorununun çözülmesi üzerindeki etkileri ortaya konmuştur. İkinci olarak adaların silahsızlandırılması meselesi ele alınmış ve Türkiye'nin güvenliği üzerindeki olası olumsuz etkileri ele alınmıştır.Dördüncü bölümde hava sahasına ilişkin sorunlar hava sahası meselesi ve flight information regions (uçuş bilgi bölgeleri) olarak ikiye ayrılarak incelenmiştir. Yunanistan'ın hava sahasını genişletme çabalarının uluslararası hukuka uygunluğu tartışılmıştır. Beşinci bölümde Ege'de NATO komuta kontrol sorumluluklarının paylaşılmasına ilişkin sorunlar (Rogers Andlaşması) ele alınmıştır.Sonuç bölümünde genel bir değerlendirme yapılarak Ege sorununun gerek günümüzde gerekse de gelecekte ülkemiz üzerinde etkileri incelenmiştir.ABSTRACTThis present thesis deals with Aegean Problem existing between relations of Turkey and Greece.In first chapter, Megali Idea that is Greek National Target was studied and examined. And in this chapter aspects related to Aegean Problem were put forth and finnally, Turkish National Target and Greek National Target (Megali Idea) has been compared.In second chapter, problems related to sea field have been divided into two sections, namely as continental shelf and territorial waters and studied and examined and thesises of concern parties have been dealt and thesises of concern parties have been discussed about being in compliance with international laws.In third chapter, problem of islands of which domain and sovereignty of islands being primary problem related to islands has been dealt and sovereignty emerged with belonging state of Kardak rocks has been put forth about disarmament of islands have been discussed as well as possible adverse effects on security of Turkey has been dealt.In fourth chapter, problems related to air field have been studied and examined by dividing into two sections as Air field and Flight information regions respectively. Attempts about extension of air field by Greece have been discussed whether being in compliance with international law or not.In fifth chapter, problems related to sharing command control responsibility of NATO in Aegean region (Rogers Convention) have been dealt.In conclusion chapter, general assessment has been made and effects of Aegean problem on our present time and also in future or our country have been studied and examined.
KÜRESELLEŞME VE BÖLGESELLEŞMEHAREKETLERİNİN SERBEST DIŞ TİCARET ÜZERİNEETKİLERİÖZETAvrupa Topluluğu'na tarihi perspektifle bakıldığında 'modernize merkantilizm' in en ileri temsilcisi olduğu görülür. Bu ilk bakışta şaşırtıcı ve inanılmaz gelebilir. Çünkü bu uluslar topluluğu tarihi merkantilizmin düşünce planında yıkımını gerçekleştirmişlerdi. Ne var ki tek tek ulus devletlerin kurulması için Avrupa'daki siyasi ve ideolojik birliği parçalayan Avrupa uluslarının, 20.yüzyılın ikinci yarısında aralarındaki ekonomik işbirliğini siyasi ve kültürel bakımdan tek devlete ( Avrupa Birleşik Devletleri ) dönüştürmede oldukça kararlı olmaları, Avrupa medeniyetini ( Akdeniz'le beraber ) gözünü Pasifikte odaklanan yeni gelişmelere çevirdiğini ve yeniden dünyanın cazibe merkezi olmaya yöneldiğini göstermektedir.Bilindiği üzere GATT ( General Agreement on Tariffs and Trade ), uluslararası ticarette serbestliği ve şeffaflığı savunmak ve meydana gelebilecek anlaşmazlıkları en seri bir şekilde çözebilmek amacıyla 1947 yılında 24 ülkenin katılımıyla kurulan uluslararası bir anlaşmadır. Halen üye sayısı 100'ü aşmıştır. GATT küresel anlamda serbest ticarete ilk ivmeyi vermesi bakımından önemlidir. Ancak tezat olan durum Gelişmiş ülkelerin bir yandan GATT 'a imza atarken bir yandan da kendi aralarında ekonomik bloklar oluşturmalarıdır. Zira kurulan bu bloklar blok dışındaki ülkelere uyguladıkları ayrıcalıklarla serbest ticaret ilkesine aykırı davranmaktadırlar.GATT 'ın ruhu, bir ülkenin herhangi bir ticaret partnerine tanıdığı imtiyazları diğer tüm ülkelere de tanımasıdır. Eğer bunu GATT 'in esas ilkesi olarak kabul ediyorsak, ki öyledir, o zaman GATT diye bir anlaşmanın olmadığını söyleyebiliriz. Zira AB ve NAFTA gibi bloklar GATT 'in ruhunu ihlal etmektedir. Şu anda çevremize baktığımızda esas itibariyle serbest piyasa anlayışının geçerli olmadığı bloklar ticaret bloklarını görüyoruz. THE IMPACTS OF THE GLOBALISATION AND REGIONALISATION MOVEMENTS ON THE FREE TRADEWhen European Union(EU) is observed from historical point of view we can see that it is the most advanced representative of modernize mercantilism. It may be surprising and unbelivible at the first sight. Because these nations of unions have demolished the idea of mercantilism. European Nations which smached the political and idaological union of Europe want to transform the economic cooperation to single nation.As known, General Agreement on Tariffs And Trade (GATT) is an international agreement and is established in 1947 with 24 nations participation to defend the international free trade and its transperancy and to solve disagreements among the nations. GATT is importnat for the first step of global free tradeBut contrasting issue is; while advaced nations sign for GATT on the other hand they build up economic blocks among themselves. Because these created blocks are breaking the free trade principle by discriminating the nations which is out of the blocks.The main principles of GATT are non-discrimination and the application of the Most-Favored Nation principle to all signatories. If this is so, we can say that there is no GATT. Because blocks, like EU and North American Free trade Agreement(NAFTA), is breaking the main principle of GATT. At this time, when we look around the world we will see the blocks which invalidating free market idea.
Günümüzde uluslararası ekonomik birleşme hareketleri önem kazanmaya başlamıştır. Uluslararası ekonomik birleşmeler üye ülkeler arasındaki tüm ticaret engellerinin kaldırılması ve belirli alanlardaki işbirliğinin kurulması ile ilgilenir. Başlıca ekonomik entegrasyon türlerini şöyle sıralayabiliriz: Serbest ticaret bölgeleri, gümrük birlikleri, ortak pazar, parasal birlik, ekonomik birlik, ve tam entegrasyondur.Cumhuriyetin ilanından sonra tüm alanlarda yönünü batıya çeviren Türkiye, özellikle ekonomik alanda AB ülkelerinin önemli partneri olmuş ve bu ülkelerin oluşturdukları organizasyonlar içinde yer almak istemiştir. Türkiye'nin 1963 yılında başlayan birlik macerası 1996 yılında GB'nin kabul edilmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır.Tam üyelik esasına göre kurulmuş olan AB sisteminde, ülkeler önce tam üye statüsüne sahip olurlar ve daha sonra siyasal, ticari, mali ortak yükümlülükler altına girerler. 6 Mart 1995'de Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararı olarak kabul edilen ve 1 Ocak 1996'da yürürlüğe giren Gümrük Birliği ile Türkiye'nin AB'ne tam üye olmadan, tam üye ülkelerin altına girdiği yükümlülükleri üstlenmiştir.Gümrük Birliği ile birlikte Türkiye , AB mallarının sıfır gümrükle ithaline ve AB'nin belirlediği üçüncü ülkelere karşı uygulanacak Ortak Gümrük Tarifesine uyma yükümlülüğüne girerek; AB lehine Türkiye aleyhine ticaretin gelişmesine olanak tanımış ve aynı zamanda sıfırlanan gümrük vergileri ile birlikte, kamu gelirleri içerisinde önemli yeri olan gümrük vergi gelirleri kaybına uğramıştır.Türkiye, dış ticareti yönünden önemli partneri olan AB ile oluşturduğu GB sürecini tekrar gözden geçirecek mekanizmalar geliştirilmelidir. Tam üye yapılmadan gümrük birliğini sürdürerek ticari, siyasi kayıplarının uzun vadede daha da ciddi zararları doğurmasına meydan vermemek için; AB ile karşılıklı menfaatleri gözeten bir serbest ticaret bölgesi antlaşması yapılmalı ve ekonomik, siyasi ve ticari işbirliği bu doğrultuda geliştirilmelidir. SUMMER OF THESİSNowadays, international economical union movement become more important. International economic union is interested in to cancel all commercial handicap between the countries which are member of union and to establish cooperation in certain area. Main economical entegrations are; free commercial zone, customs union, shared market, financial union, economical union and exact entegration.After declaration of republic, Turkey rotateol the direction to the west in all fields. Especially, Turkey become a partner in economical field to EU countries. Turkey wanted to be in all organization in EU. Union advanture started in 1963 for Turkey and it changed in 1996 to end with accepted.In EU system, which is established according to exact membership, first countries have exact member statute and then they shared obligation of political, commercial, financial. In 6 March 1995, Turkey - EU assouote council accepted and in 1996, 1sh january Turkey accepted the all obligation without membership to EU called custom associations.One of the obligation of custom association for Turkey was zero custom to all EU proper ties and to fit shared custom price list that applicated to third countries. These obligations have benefits for EU. However, they affected Turkey economically. Commercial developed against to Turkey. At the same time custom tax which was get zero, and public in come decreased slowly.Turkey should control foreing commercial, which shared with EU. and developed mechanism to check custom union process. Turkey should make a new deal with EU. this should be about free commercial zone. Then, economy, politics and commercial union should developed in this direction. Otherwise, Turkey gets serious harm to the economy.
TEZ ÖZETİSivil toplum kavramı, "sivil toplum kuruluşları (STK)" nın kalkınmanın aktörleri olarak gündeme getirilmeye başlandığı son yıllarda üzerinde yoğun bir biçimde tartışılmaktadır. Bu tartışmalar, baskı grubu olarak toplumsal mücadelelere katılma işlevini üstlenmiş olanlar ile neoliberal yaklaşımların tümüyle içinde yeraldıkları için birer ajan olarak görülenler arasındaki ayrımın giderek belirginleşmesi ile birlikte kendini göstermektedir. Bu bağlamda STK' larının özellikle, 2.Dünya Savaşı' nı izleyen yıllarda yaşanan gelişmeler doğrultusunda farklı bir işlev üstlendiği görülmektedir. STK' larının söz konusu konjonktürdeki yer ve işlevleri, kalkınma yaklaşımlarının öngördüğü devlet müdahaleleriyle aynı doğrultuda oluşmaktadır. Uluslararası sistemin 1960' lı yıllardan itibaren krize girmesiyle birlikte STK' larının daha çok "baskı grupları" şeklinde bir işlev üstlenmeye başladıkları görülmektedir. Az Gelişmiş Ülkelerde yaşanan kriz, STK' ları devlet ile karşı karşıya getirmiş; bu kuruluşlar toplumsal mücadelelerde önemli bir işlev üstlemeye başlamışlardır. 1980' li yılların ikinci yarısından itibaren soğuk savaşın son bulması ve yeni dünya konjonktürünün oluşması ile kalkınma yaklaşımları yerini neoliberal yaklaşıma bırakmıştır. Büyüme merkezli kalkınma yaklaşımları yerine insanı merkeze alan yeni kalkınma yaklaşımları STK' larını, "kalkınmanın yeni aktörleri" olarak tanımlamışlardır. Bu tanımlama, neoliberal yaklaşımların, "minimal", devlet anlayışı ile uyum göstermektedir. Küreselleşme adı verilen bu süreçte STK' lar yeni ajanlar olarak değerlendirilmektedir. Kavram, uluslararası çevreler tarafından kalkınmacı STK' lar olarak tanımlanmaktadır. "Hükümet-dışı", "özel kar amacı gütmeyen", gibi çok çeşitli açılardan tanımlanan kavram tam bir netlik taşımamaktadır. Bu durum, STK' larının içinde bulunduğumuz dönemde, neoliberal yaklaşımın gerektirdiği düzenleme araçlarından biri olarak ajan işlevi üstlendikleri yargısını kuvvetlendirmektedir.SUMMARY OF THE THESISThe concept of civil society has been intensively discussed in the recent years when "civil society organizations (CSO)" were started to be brought into agendas as actors of development. These discussions arise with clarification of the difference between those that have assumed the function of participating in social struggles as a group of pressure and those that are considered as an agent each as they take part in neo-liberal approaches in full. In this context, it is seen that CSO's assume a different function in the direction of the developments experienced following the 2nd World War in particular. CSO's position and functions in the conjuncture in question form in the same direction as the government interventions that development approaches stipulate.Along with the international system's entering into a crisis again in the 1960's, it is seen that CSO's have started to assume a function in the form of "pressure groups" rather. The crisis experienced in Less Developed Countries, brought CSO's in opposition to the state; these establishments have started to assume an important function in social struggles. As of the second half of the 1980's, along with that the cold war ended and that the new world conjuncture formed, the development approaches left their place to the neo-liberal approach. The new human-centered development approaches unlike the growth-centered development approaches have defined their CSO's as "the new actors of development." This definition demonstrates compliance with the "minimal" state understanding of the neo-liberal approaches. In this process named globalization, CSO's are considered as the new agents. The concept is defined by the international community as development-oriented CSO's. The concept defined from a large variety of views, such as "non-governmental," "nonprofit" does not bear complete clarity. This situation strengthens the judgment that CSO's assume the function of an agent as one of the regulating instruments required by the neo-liberal approach within the period that we are in.
"Avrupa Birliği Bünyesinde Yerel Yönetim Politikaları ve Türkiye" başlıklı bu çalışmanın amacı, 1950'li yıllarda daha çok ekonomik ve ortak savunma kaygıları ile yola çıkan, 1992'de Maastricht Antlaşması ile bir siyasal birliğe dönüşen AB'nin yerel yönetim konusundaki politikaları ve Birliğe üyelik sürecinde olan Türkiye yerel yönetimlerinin bunlardan nasıl etkileneceğinin ortaya konmasıdır. Birinci bölümde Birliğe üye ülkelerde görülen yerel yönetim modelleri, belli başlı özellikleri ve bu modellerin uygulandığı birer örnek ülke ele alınmaktadır. İkinci bölümde yerel yönetimleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen uluslararası metinler irdelenmektedir. Çalışmanın üçüncü bölümünde AB'nin yerel yönetim konusuna yaklaşımı ve bu konudaki politikaları ele alınmaktadır. Son bölümde ise AB'nin üyelik sürecinde olan Türkiye yerel yönetimlerinin Birlik bünyesinde uygulanmakta olan yerel yönetim modelleri ve politikaları karşısındaki durumu incelenmektedir. Bu çalışmada geniş bir literatür taraması ile yola çıkılmış, yerel yönetimlerle ilgili uluslararası metinlere ulaşılmış ve internet kaynaklarından geniş ölçüde yararlanılmaya çalışılmıştır. Birlik bünyesinde uygulanmakta olan yerel yönetim modelleri ülkelerin genel yönetim yapılarına bağlı olarak farklılık göstermektedir. Ancak bunları üç kümede toplamak mümkündür. Bunlar; Napolyon modeli, Anglo-Sakson ikili sistemi ve İskandinav Kurul Sistemdir.AB siyasal bir birlik olmaya doğru yol aldıkça Birlik, üye devletler ve devlet-altı yönetsel ve siyasal birimler arasında yetki bölüşümü önem kazanmaya başlamıştır. Bunların etkisi ile Maastricht Antlaşması'nda subsidiarite (yerellik) ilkesine yer verilmiş ve Bölgeler Komitesi oluşturulmuştur.Avrupa Konseyi üyesi olarak Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı imzalayıp onaylayan Türkiye'nin daha demokratik bir ortamda daha etkin yerel yönetimlere sahip olmak için, Birliğe üye olmanın gereğinin ötesinde, yapılması gerekenleri yapması her koşulda ülke yararına olacaktır. The purpose of this study entitled "European Union Local Government Policies and Turkey" is to analyse the local government policies of the EU, which emerged during 1950s for common economic and security aims, and which than became almost a political union after 1992 Maastricht Treaty, as well as to identify the impacts of these policies on the local governments in Turkey as a country in the process towards the EU membership. The first chapter gives an account of local government models seen in the EU member states with their major characteristics, referring to the countries that adapt these models respectively. The second chapter deals with an analysis of existing international texts and regulations that may directly or indirectly effect local governments. In the third chapter of this study, the EU approach and its policies towards the local governments are considered. In the final chapter, local governments in Turkey are examined in terms of change and development towards the EU membership.As a research method for this study, the existing literature in the field was widely reviewed, the international texts and regulations concerning local governments were searched, and the way of researching through internet was widely used.The local government policies within the EU differ depending on the administrative systems of member states. They may, however, be sum up into three groups. These are; the Napolionic Model, the Anglo-Saxon Dual System, and the Scandinavian Council System.As the European Union proceeds towards a political union, the distribution of powers between the Union, member states, and sub-national administrative and political units gradually becomes important. For this reason, the Maastricht Treaty brought about the principle of subsidiarity and set up the Committee of Regions. Turkey, which is a member of the European Council and also a signatory of the European Charter of Local Self-Government, should do whatever is needed for having more democratic and effective local governments, not just because it is necessary for the EU membership, but also because it is beneficial for its own in any case.
Ülkelerin ekonomik başarıya ulaşmalarında diyalog ve işbirliği büyük önem taşır. Sosyal diyalog, ortak hedeflere ulaşmak için politik ve ekonomik önem taşıyan sosyal grupların hareket biçimlerini, hükümetinkilerle uyumlu kıldığı bir koordinasyondur. Bu ilişkilerdeki uyum, kalkınmada çok hızlı bir itici güç sağlamakta, toplumun ekonomik ve sosyal gelişimini etkilemektedir. Uzlaşma olmadan, ayrı ayrı ortaya atılacak çözüm yollarının başarılı olması beklenemez. Değişen global ekonomik koşullarla bağlantılı olarak hükümetlerin rolleri de değişmiştir. Hükümetlerin yeni rolü, barışçı bir endüstri ilişkiler sisteminin oluşması için sosyal taraflarla "işbirliğine dayalı" bir yapıyı geliştirmek ve uygulamak olmalıdır. Bugün Uluslararası Çalışma Örgütü 'nün öncülüğünü yaptığı sosyal diyalog sistemli bir biçimde gelişmekte ve Avrupa 'nın sosyal politika alanındaki sorunlarına yanıt aramaktadır. Türkiye de gelişen koşullara uygun olarak hareket etmeye çalışsa da, sosyal diyalog alanında Avrupa'nın gerisinde kalmıştır. Bunun altında yatan nedenleri bulmak ve çözmek gereklidir. ; Dialogue and cooperation is very important for the countries to achieve economic success. Social dialogue is a coordination which harmonizes the government's and the politically and economically important social groups' acts to reach the main goals. The harmonization of these relations accelerates the development and affects the society's economic and social progress. It cannot be expected that different points of views can be successful without any consensus. Related to the changing global economic conditions the roles of the governments have changed, too. The governments' new role must be to develop and confirm a cooperation method with the social partners in order to form a peaceful endustrial relationship system. Today the social dialogue pioneered by the International Labour Organization is advances systematically and searches for solutions to Europe's social policy problems. Although Turkey tries to act according to the changing conditions, she is still behind Europe in the field of social dialogue. It is important to find out and solve the problems of this subject.
Türkiye-AB ilişkilerinin devam ettiği 44 yıl boyunca dünya bir çok değişikliklere sahne olmuş, dünya haritası tekrar tekrar yeniden çizilmiştir. Dolayısıyla ilişkiler dünyada yaşanan bu değişiklikler doğrultusunda şekillenmiş, tarafların talepleri yeni koşullar doğrultusunda tekrardan belirlenmiştir. Elbette en az dış dinamiklerin olduğu kadar iç dinamikler de ilişkide belirleyici olmuştur.Çalışmamda yukarıda saydığım unsurları göz önünde bulundurarak, öncelikle Avrupa Topluluklarını, ortaya çıkışlarını, nedenlerini, Avrupa Birliği'nin günümüzde sahip olduğu hukuki yapıyı ve bu hukuki yapının temel özelliklerini, Avrupa Birliği'ne hareket imkanı sağlayan organlarını ele aldım.Türkiye-AB ilişkilerinin bu gününü doğru yorumlayabilmemiz için başlangıcını ve gelişimimi bilmemiz gerektiğinden yola çıkarak 3.bölümün ilk kısmında Türkiye-AET, ikinci kısmında Türkiye-AT, üçüncü kısmındaysa 1990'larda Türkiye-AB ilişkilerinin ana hatlarını inceledim.Dördüncü bölümdeyse Türkiye ile ilgili önemli kararların alındığı, ilişkilerimizin geleceğimizibelirleyenABzirvelerini ele aldım.Beşinci bölümde medyanın konuya yaklaşımını tasvir etmek amacıyla Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinde BrükselveKopenhag Zirveleri öncesinde, sırasında ve sonrasında yayınlanan tüm haberleri, Türkiye-AB ilişkilerini kapsayan 44 yıl boyunca meydana gelmiş olayların ışığı altında değerlendirdim.Throughout the 44 years of Turkey-EU relationship, the world has witnessed numerous changes; causing the world map to be rearranged over and over. As a result, the international relations have been reshaped by these changes and the demands of the parties have been renewed accordingly. Certainly, the internal dynamics have been as influential as the external dynamics in determining the new demands.In my study, considering the factors I have listed above,I primarily focused on European Communities, their emerge, causes, the legal structure that the EU has today, the fundamentals of this legal structure, andthebodies/institutions that furnish the movement towards the European Union.Setting out from the idea that we need to know the starting and development of the Turkey-EU relationship in order to interpret the relationship today; I analyzedtherelationship among Turkey-EEC in the first part; Turkey-EC in the second part; and Turkey-EU in the third part of Chapter III.In the fourth chapter, I have analyzed the EU summits in which important decisions about Turkey were taken, and had a dominant role in determining the future of Turkey's relationships.In the light of the 44 years history of events in TurkeyEU relationship, in the fifth chapter, I inferred all the reports that have been published in Hürriyet and Cumhuriyet newspapers before, during and after the Brussels and Copenhagen summits, in order to depict the Media's approach to the subject.