Bu çalışmada Kırgız Cumhuriyeti'nin güvenlik alanında uluslararası örgütlerle olan işbirliği ve bu işbirliğinin pespektifleri ele alınmıştır. Kırgız Cumhuriyeti, bağımsızlığını elde etmesiyle beraber acil ve etkili bir çözüm gerektiren bir takım sorunla karşı karşıya kalmıştır. Bağımsızlığını yeni kazanmış olan Kırgız Cumhuriyeti'nin gündemindeki en önemli sorunlardan biri de ülkenin güvenlik sorunu olmuştur. Bunun da nedeni, SSCB'nin dağılmasından önce var olan uluslararası, bölgesel ve iç güvenlik mekanizmalarının ve sistemlerinin, ulusal çıkarlarını koruma konusunda zengin bir tecrübeye sahip olmayan Kırgızistan gibi yeni uluslararası aktörleri tehdit eden çağdaş sorunların çözümünde etkisiz kalmasıdır. Böyle bir durumda Kırgız Cumhuriyeti kendi ulusal güvenliğinin korunmasını sağlayabilmek için yeni mekanizmalar aramak zorunda kalmıştır. Bu bağlamda, Kırgızistan için ulusal güvenliğin korunmasını amaçlayan kendi sisteminin oluşturulmasına yönelik ana mekanizmalardan biri, güvenlik alanında çeşitli uluslararası ve bölgesel örgütle yapılan işbirliği olmuştur. Uluslararası ilişkilerin ve uluslararası hukukun gelişiminin bugünkü aşamasında uluslararası örgütlerin rolünün önemli ölçüde arttığını ve güçlü bir işbirliği merkezi haline geldiğini söylemek mümkündür. Hükümetler arası ve uluslararası birçok sivil toplum kuruluşu, resmi ve gayri resmi kuruluşun Orta Asya bölgesinde ve Kırgızistan'daki güvenlik, barış ve istikrar konularında Kırgız Cumhuriyeti ile işbirliğinin gelişmesine ciddi bir önem gösterdiğini de belirtmek gerekmektedir. Bu da büyük ölçüde, Kırgızistan'ın bölgedeki istikrarsızlık merkezlerinin (örneğin Afganistan) ve bunun yanı sıra Rusya ve Çin gibi büyük uluslararası oyuncuların yakınında yer alan jeopolitik konumundan kaynaklanmaktadır. Kırgızistan da, dünya topluluğunun pek çok ülkesi ile yakınlaşmaya, karşılıklı fayda çerçevesinde işbirliği yapmaya ve kurmuş olduğu kapsamlı ve adil ilişkileri geliştirmeye çalışmaktadır. Böylece, uluslararası işbirliği ve güvenlik konusuyla alakalı olarak uluslararası kuruluşlara olan aktif katılım Kırgızistan'ın yeni jeopolitik stratejisi haline gelmiştir. Bu bağlamda, çalışmanın ana amacı çeşitli uluslararası örgütlerin Kırgız Cumhuriyeti'nin ulusal güvenliğini oluşturma süreci üzerindeki etkisini incelemek, bu işbirliğinin etkinliğini değerlendirmek ve Kırgızistan'ın çeşitli uluslararası örgütlerle güvenlik alanında işbirliğinin geliştirilmesine yönelik beklentileri değerlendirmektir. ; This paper is devoted to the analysis of cooperation and its perspectives established by Kyrgyz Republic with international organizations in the field of security. Since declaring independence, Kyrgyz Republic has been faced with a myriad of problems that require urgent and effective solutions. One of the main issues on the agenda of the new independent state was the problem of security. The reason lied in the fact that the international, regional and internal security mechanisms, which existed before the collapse of the USSR system, became ineffective in dealing with the current problems that threatened new international actors such as Kyrgyzstan, which did not have enough experience in protecting their national interests. Thus, Kyrgyz Republic needed to establish new mechanisms with the purpose of protecting its national security. In this respect, cooperation with various international and regional organizations in the field of security has become one of the main strategies for the formation of a new system in protecting national security for sovereign Kyrgyzstan. Indeed, at the present stage as far as the development of international relations and international law is concerned, the role of international organizations has significantly increased, and they have become centers of cooperation on many global and regional issues. It is also worth noting that many international, governmental and non-governmental organizations have shown significant interest and displayed initiative in the development of cooperation with Kyrgyz Republic on the issues of security, peace and stability in the country and in the Central Asian region. This is largely due to the geopolitical position of Kyrgyzstan, which is located near precarious regions (for example, Afghanistan), as well as major international players as Russian Federation and China. Kyrgyz Republic, in turn, strives for closer and mutually beneficial cooperation with most countries of the world with a view to establish comprehensive and equitable relations with them. Thus, international cooperation, active participation in international security organizations became the new geopolitical strategy of Kyrgyzstan. In this context, the aim of this study is to investigate the influence of various international organizations in the process of forming national security for Kyrgyz Republic at different levels, to evaluate the effectiveness of this cooperation as well as to consider the prospects of further development.
ÖZETİRAN'A İNGİLİZ-SOVYET MÜDAHALESİ: İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ESNASINDA DÜNYA EMPERYALİZMİNDE İRANİkinci Dünya Savaşı dünya küresel sisteminde aktif merkezlerin kaymasında çok önemli bir rol oynamıştır. Dünya sistemi kapsamında, bir taraftan eskiden oluşmuş, diğer taraftan da yeni oluşan ve ortaya çıkan merkezler arasındaki mücadele, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında gerçekleşme imkanı bulmuştur. Bu dönemde dünya aktif bir sürece girmiştir. Bu dönem aynı zamanda yüksek dinamik seviyesi ve merkez-kenar dengesinde kaymalar ve değişmeler dönemidir. İran, bu dönemde bölge olarak çok büyük bir öneme sahip olmuştur; zira içerisinde bulunduğu bölge dünya emperyalizminin buluşma ve kesişme noktası olmuştur. Böylelikle, jeopolitik oyunların tam ortasında bulunan ve bütün dünya-sistemi hareketlerinde yer alan İran, net bir şekilde bütün bu hareketleri yansıtmaktadır. Yüzyıllarca merkez güçlerinin emperyalist mücadele için odaklama noktalarından biri olup, İkinci Dünya savaşı esnasında bu bölge aynı şekilde dünya güçlülerinin stratejik ayrılık ve ilgi savaşımı noktasını oluşturmuştur. Ayrıca İran, uzun zaman sürecek olan, bütün dünya kapsamına dağıtılmış, dünya-sistemi bünyesini ve uluslararası ilişkiler prensiplerini önemli derecede etkilemiş ve "Soğuk Savaş" dönemini başlatan Batı-Sovyet mücadelesinin de başlangıcına sebep olmuştur.Bu çalışma 4 bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, çalışmada analiz temeli olarak kullanılan dünya-sistemi yaklaşımı tanıtılmış ve yapılacak analiz için teorik çerçeve anlatılmıştır. İkinci bölümde, emperyalizmin İran coğrafyasındaki seyrine değinilerek İran'a İngiliz-Sovyet müdahalesinin sebepleri üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde, müdahalenin gelişimi ve sonuçları incelenmiştir. Çalışmanın dördüncü ve son bölümünde ise krizin çözümü ele alınmıştır: müdahale sonrasında dünya sisteminin İran'a yaklaşımına değinilerek İran'ın büyük güçler karşısındaki uluslararası politikası, İran'ın küresel dünya sistemi bünyesindeki konumu ve İran'ın modern dünya sistemine etkisi incelenmiştir.Anahtar Kelimeler: İran, Emperyalizm, Dünya Sistemi Teorisi, Neo-Emperyalizm, II. Dünya Savaşı, İngiliz-Sovyet Askerî Müdahalesi.ABSTRACTBRITISH-SOVIET INTERVENTION IN PERSIA: IRAN IN THE CONTEXT OF WORLD IMPERIALISM IN WORLD WAR IIWorld War II is a very significant period, which resulted in substantial global changes and a shift of the centers of the world-systems. Based on the rivalry between firmly established cores and newly-emerging ones, World War II, as a sequel of World War I, presents us with the clash of major powers in context of global power structures or "world-systems". In the period of global conflict, the world enters an active phase of dynamics and shift in power balance between the 'core' and the 'periphery'. Persia as a region plays a very significant role, since it constitutes a place where the imperial powers confront each other. As a center of geopolitical games, the region reflects all the conflicts of the 'world-systems' converging around it. Having been a focal point in the imperialistic rivalry of the major or 'core' powers for centuries, it presented a flashpoint for their conflict during World War II, when the region saw the beginning of what was to be a long-standing Western-Soviet rivalry, which marked the dawn of the Cold War, spread all over the globe, and significantly changed the 'world-systems structure' and brought into being the principles of new international relations for the next half of the century.The research consists of four chapters. Chapter I introduces the world-systems analysis approach as an analytical basis for the following study and outlines the theoretical framework in which the study is conducted. The following chapter presents the historical background of imperialism in Persia and describes the reasons for Anglo-Russian intervention. Chapter III describes the intervention itself, analyzing its progress and consequences. The last chapter deals with the resolution of the crisis and provides an overview according to world-systems theory on post-intervention Iran, observing its foreign policy towards the great powers, and its position and influence on the world stage in terms of world-systems structure.Keywords: Persia, Iran, World-systems Analysis, World Imperialism, World War II, Neo-Imperialism, British-Soviet Intervention.
ÖzetBu tez, Türkiye'de 1980 sonrası bir zihniyet ve tasavvur düzeyinde şekillenmeye başlayan piyasa olgusu etrafında, liberalizm-neoliberalizm-İslamcılık-muhafazakarlık-yeni muhafazakarlık ideolojik çerçevelerinin girmiş olduğu etkileşimi zihniyet düzleminde okumak üzerine tasarlanmıştır. Tez dâhilinde, ilk iki bölümün teorik-kuramsal-tarihsel çerçevede piyasa aklı ile, onun merkezinde etkileşime girdiği ideolojik çerçevelerin hem bu olguyla hem de kendi aralarındaki ilişkiselliğinin irdelendiği; üçüncü bölümünde ise hem kuramsal hem de saha çalışmasını bu zemin üzerinden okuyan bir metodolojik yaklaşımın hâkim olduğu belirtilebilir. Türkiye'de İslamcı siyaset ile muhafazakâr siyaset arasındaki yapısal ilişkinin mahiyeti, bu ilişkinin piyasa ile etkileşimi ve 1980 sonrası yeni muhafazakârlıkla neoliberalizmin bütünleşip yeni sağ doktrinini inşa ettiği küresel siyasa'da Türkiye ölçeğinin bu sürece ne şekilde girip nasıl çıktığı, bu bölümün ilk iki alt bölümünün ana tartışma konularındandır. Bu teorik ve tarihsel zemin üzerinden ise, Türkiye'de muhafazakâr akıl çevrimiyle bir biçimde ilişkili olduğu varsayılan, ülkede önde gelen siyasal-iktisadi aktörlerle birebir niteliksel mülakatlar gerçekleştirmek suretiyle, Türkiye'de gerek siyasal, gerekse iktisadi aklın özellikle 1980 sonrasında nasıl bir zihni ve fikri ufuk tecrübesi içinden geçtiği, birebir ve önemli pratikler üzerinden analiz edilmeye çalışılmıştır.AbstractThis dissertation has been designed to read the interactional processes among the ideological frames; liberalism-neoliberalism-Islamism-conservatism-neo conservatism at the base of mentality question shaped around the market fact, dominated the post-1980 political and economic juncture in Turkey. In the context, the first two chapters are seeking to interrogate the relation and interaction between market mind and the ideological positions within the theoretical-historical frame. The third chapter has a methodology containing both theoretical facet and the field study to read and analyse the main questions on the theoretical base built within the first two chapters. The structural relation between Islamist and conservative political perspectives, the interaction of this relation with the market mind, and the effect of the New Right political sphere dominated throughout the global political-economic juncture by 1980s, to the Turkish political-economic sphere, are the main and core issues of the first two sections of the third chapter. By this theoretical and historical base, numerous face-to face qualitative interviews has been conducted with the main and effective political-economic-sociological actors which are seemed in a way to be related with the conservative sphere in Turkey, to understand and review the nature of experince faced by this political-economic mind by the post-1980s period.
ÖZETORTADOĞU ÜLKELERİNDE SAVUNMA HARCAMALARININ EKONOMİ POLİTİK ANALİZİ: KÖRFEZ ÜLKELERİ ÖRNEĞİTehdidin ortaya çıkardığı savunma olgusu insanlık tarihi kadar eski bir konudur. Onu önemli ve öncelikli kılan şüphesiz ki bireyin hayatının da içinde olduğu maddi manevi değerlerin muhafazasını doğrudan ilgilendirmesidir. İnsanlığın tarih boyunca toplumsal ve siyasal gelişimi, çeşitli formları bulunan ve devlet olarak nitelendirilen organizasyonları ortaya çıkarmıştır. Bireysel olarak giderilmesi mümkün olamayan ihtiyaçlar da devlet mekanizması ile temin edilir olmuştur. Birey hayatıyla doğrudan ilgili olan savunma ihtiyacının da devlet ölçeğinde izdüşümü bulunmaktadır. Bu izdüşümde, bir tarafın diğer tarafı tehdit ettiği, diğer tarafında kendisini savunma ihtiyacı hissettiği en az iki devlet söz konusudur. Bir tarafın diğer tarafı caydırmak veya etkisiz hale getirebilmek için güce ihtiyaç duyması ve bunu silah ile araçsallaştırması söz konusudur. Devletlerin konu olduğu tehdit, savunma, güvenlik, silah vb. etrafındaki ilişki sadece tehdit ve güvenlik boyutu ile sınırlı kalmamakta, ekonomik ve politik boyutları da bulunmaktadır. Bu çalışmada Ortadoğu Bölgesi'nde yer alan Körfez Ülkelerinin savunma ihtiyacını ortaya çıkaran tehdit- güvenlik ilişkisinin nedenleri araştırılmıştır. Bölgesel ve küresel düzeyde ortaya çıkardığı ekonomik, politik ve askeri ilişkiler ağı incelenmiştir. Bölgesel ve küresel yansımaları olan bütün bu ilişkiler, Ekonomi Politik Disiplin içerisinde ve teorik zemin üzerinde izah edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Ortadoğu, Körfez Ülkeleri, Savunma Harcamaları, Ekonomi Politik, ABSTRACTECONOMY POLITIC ANALYSIS OF DEFENCE EXPENDITURES IN THE MIDDLE EAST COUNTRIES: A CASE OF GULF COUNTRIESThe case of defense come out by threat has been a matter as old as human history. What makes it important and priority is undoubtedly that concerns directly the preservation of the individual's material and sentimental values such as right to life. Throughout history, the social and political development of humanity has revealed some organizations also described as states which have various forms. The needs impossible to be supplied individually can be also done by state practice. The need of defense directly related to the life of an individual has a place to be projected at the state scale. On this projection, there must be at least two states; of which one party threatens the other and the other feels the need of defense himself. It can be mentioned that the party needs power and instrumentalizes it with arms to deter the other or make it neutralized. The relationship of states subjected among the threat, defense, security, weapons and etc is not only limited by the size of security threats; but there are also economic and political dimensions. In this study, the causes of relationship between threat and security found out the need of defense for Gulf Countries in the Middle East region has been searched. The network of economical, political and military relations emerged at the regional and global level has been surveyed. All regional and global incidences of these relationships have been explained theoretically on the base of Economy Politics Discipline. Keywords: Middle East, Gulf Countries, Defence Expenditures, Economy Politic
Anahtar Kelimeler : Muhafazakârlık, Neoliberalizm Yeni Muhafazakârlık, Adalet ve Kalkınma PartisiÖZETFransız İhtilali sonrasında siyasal düşünceler tarihinde yer edinmeye başlayan muhafazakârlık, Aydınlanma ve Fransız Devrimi'nin ortaya çıkardığı rasyonel düşünce biçimi eksenindeki köklü değişim hamlelerine karşıt bir tutum almıştır. Edmund Burke'ün Fransız Devrimi'ne getirdiği eleştiriler, muhafazakâr düşünce geleneği açısından en temel referans noktasını oluşturmuştur. Üzerinde kesin bir görüş birliği sağlanamayan muhafazakârlık kavramı, süreç içerisinde Anglo- Amerikan muhafazakârlığı ve Kıta Avrupası muhafazakârlığı olma üzere iki ana koldan ilerlemiştir.Dergâh Dergisi etrafında başlangıç evresini yasayan Türk muhafazakârlığı, önceleri Bergson felsefesinin etkisi altında kalmıştır. Türk muhafazakârlığı, cumhuriyet inkılâpları ile gelen aşırılığı eleştirirken, rejimle çatışmamış, gelenek, tarih, din gibi alanlarda kendi hassasiyetini kültürel muhafazakârlık zemininde savunmuştur. Çok partili yasama geçişle birlikte, siyasal muhafazakârlığın etkileri de ortaya çıkmıştır.Sosyo-ekonomik açıdan ilerlerken geleneğin, ahlaki ve manevi değerlerin korunması gerektiği düşüncesi, Türk muhafazakârlığının en önemli özelliklerindendir. Türkiye'de muhafazakârlığın toplumsal tabanı 1980 sonrasının iç politik ortamı ve dış etkiler ışığında genişlemiştir.Türkiye'de siyasal muhafazakârlığın gerçek adresi merkez sağ partilerdir ancak muhafazakârlık merkez sağ partilerde açık ideolojik tutum haline getirilmemiştir. Anavatan Partisi, farklı ideolojik eğilimleri tek potada eritmeye çalışırken, bu eğilimleri genellikle muhafazakârlık ortak paydasında birleştirmiştir. Doğru Yol Partisi, Demokrat Parti-Adalet Partisi geleneğinin muhafazakâr hassasiyetini korumuş ancak muhafazakâr damar Anavatan Partisi kadar belirgin olmamıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi ise, muhafazakârlık kavramını ilk defa sistematik olarak parti kimliği haline getirmeye çalışması sebebiyle muhafazakârlık açısından bir adım ileriye gitmiştir; fakat ideolojik kimliğini parti dışı çevrelere kabul ettirme açısından yapısal sorunlarından tam olarak kurtulamamıştır. Keywords : Conservatism, Neoliberalism, New Conservatism, Justice and Development PartyABSTRACTConservatism that has started to take place in history of political ideas after French Revolution, opposed radical change movements of axis of enlightenment period and French Revolution. Edmund Burke's criticisms on French Revolution, has formed the basic reference point in terms of tradition of conservatist idea. Concept of conservatism that don't bring definite agreement about, within the process has been advanced in two way named by American conservatism and Continental European concervatism.Turkish conservatism that has lived establishment period around periodical of Dergâh, has taken under the effect of Bergson Philosophy at the beginning. Turkish conservatism as criticizing excessiveness created by revolutions of Republic has not clashed with new regime and it defended its own sensitivity within the scope of cultural conservatism that contained subjects such as tradition, literature, history and religion. Along with passing the multi party system, effects of political conservatism has also appeared.One of the most important characteristic of the Turkish conservatism is the idea of the protection of traditional, moral and spiritual values along with improvements on socio-economic fields. In Turkey, social base of conservatism has enlarged in the light of ahead of 1980's internal political situation and external effects.Real addres of political conservatism in Turkey is central rightist parties but conservatism has not been clear ideological approach in central righist parties. Motherland Party, has strived to melt different ideological approaches in one crucible and generally joined together that approaches at a common point of conservatism. True Path Party, has protected the conservatist sensitivity of Democrat Party-Juctice Party tradition but conservatist tendency has not been clear as in Motherland Party. As for Justice and Development Party, it has taken one step ahead in terms of conservatism because of the reason that for the first time it has tried systematically to form concept of conservatism as a party identity but it has not gotten rid of structural problems in terms of acceptance of ideological identity to out of party circles.
ÖZETÇağlar boyu insanlar daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmek için göç etme gereksinimi duymuşlardır. Özellikle küreselleşen dünyamızda, sunduğu fırsatlardan ötürü şehirler, göçmenler için birer çekim merkezi haline gelmiştir. Her ne kadar göçmenlerin yaşadıkları ülkelere uyumu konusundaki entegrasyon politikaları hükümetler tarafından ele alınsa da, bu politikaların asıl uygulamaya koyulduğu ve etkilerinin hissedildiği şehirlerde yerel yönetimlere önemli görevler düşmektedir. Aynı derecede göçmenlerin uyumunu kolaylaştırma konusunda göçmen derneklerinin önemi göz ardı edilemez. Bu nedenlerden ötürü, bu çalışma göçmen entegrasyonunda yerel yönetimlerin ve göçmen derneklerinin rolünü anlamayı amaçlamaktadır. Bu çalışmada, göçmen entegrasyonunda yerel yönetimlerin ve göçmen derneklerinin rolü Belçika'nın Ghent şehrine odaklanarak ve orada 1960larda misafir işçi olarak giden ve daha sonra etnik azınlık haline gelen Türklerin kurdukları dernekler üzerinden incelenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede öncelikli olarak entegrasyon kavramı ve modelleri incelenmiş, daha sonra genel olarak yerel yönetimlerin göçmen entegrasyonu konusundaki politikalarına bakılmış, göçmen derneklerinin kuruluş amaçları ve faaliyetlerine bakılmıştır. Avrupa Birliği'nin göçmen entegrasyonu konusunda ortak bir çerçeve oluşturmak için attığı adımlar ve bu konudaki girişimleri ayrıca incelenmiştir. Çalışma sonucunda, göçmenlerin uyumu ve sosyal uyumun sağlanmasının yerel yönetimler ve göçmen derneklerinin birbiriyle etkileşiminden, ortak proje üretmelerinden ve bunu sadece göçmen gruplar üzerinden değil toplumun tamamını kucaklayarak yapması gereği ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: göç, entegrasyon, yerel yönetimler, göçmen dernekleriABSTRACTThroughout the ages, people have been in need of immigration in order to have better living conditions. Most particularly, in our globalised world, the cities have become the centre of attraction of migrants in regard to a range of opportunities that they have. Even though integration policies are formed by the governments, local authorities have importance in case of implementation of these policies in the cities where their effects are felt mostly. Equally, significance of migrant associations cannot be ignored in case of mitigation of integration of immigrants. Therefore, this study aims to find out the role of local authorities and migrant associations in case integration of immigrants. In this study, the role of local authorities and migrant associations has been tried to be examined by focusing on specifically local authority of Ghent, Belgium and migrant associations founded by the Turks who went as guest workers in the 1960s and then became ethnic minorities of Belgium. Within this framework, first of all, the concepts of integration and integration models have been scrutinized. Thereafter, policies of local authorities in terms of immigrant integration and objectives and activities of the migrant associations have been reviewed. Initiatives of the European Union in order to form a frame for immigrant integration have been also examined. The result of the study has revealed that integration of immigrants and ensuring social cohesion are based on interaction and producing joint projects of local authorities and migrant associations. Besides that, these initiatives should not only embracing of migrants, but also of the whole society. Thus, local authorities and migrant associations play significant role in the integration of migrants and ensuring social cohesion as a whole.Keywords: migration, integration, local authorities, migrant associations
TANİN'DEKİ YAZILARI ÇERÇEVESİNDE BABANZÂDE İSMAİL HAKKI'NIN MEŞRUTİYET DÜŞÜNCESİÖZETBabanzâde İsmail Hakkı Bey; etkili bir aydın, politikacı, gazeteci ve yazar olarak II. Meşrutiyet döneminin önemli isimlerinden biri olmuştur. Kökü 16. yüzyıla uzanan, Süleymaniye şehrinin kurucusu ünlü Kürt aşireti Baban ailesine mensuptur. İslamcılık düşüncesinin güçlü temsilcilerinden Babanzâde Ahmed Naim'in kardeşidir. Hukuk Mektebi'ni bitirdikten sonra Mülkiye ve Mühendis Mektepleri'nde hocalık; İkdam, Tanin, Şura-yı Ümmet gibi gazetelerde köşe yazarlığı yapmıştır. Hukukla ilgili eserlerinin yanı sıra Bismarc biyografisi ve Dreyfus Meselesini anlattığı kitapları da bulunmaktadır.Meclis-i Mebusan'da Bağdat (1908) ve Divaniye (1912) mebusu olarak yer almış, İbrahim Hakkı Paşa Kabinesi'nde Maarif Vekilliği (1911) siyasi kariyerinin en üst noktası olmuştur. 26 Aralık 1913'te, henüz 37 yaşında iken ders verdiği sırada vefat etmiştir.Meşrutiyet düşüncesini resmetmeye çalıştığım bu tezde onu tanımlayabilecek temel kavramlar; itidal, tedrici tekâmül, meşruiyet,parlamenter sisteme bağlılık, teamül , uzlaşma kültürüdür.Babanzâde, Meşrutiyet'i demokrasi ile eşanlamlı bir yönetim olarak gördüğü için yazılarını, demokrasiyi oluşturan temel unsurları (çoğunluk, çoğulculuk, yasama, yürütme, yargı, güçler ayrılığı, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü vb.) esas alarak sınıflandırdım.Nitekim 1909 Ağustos'unda yayınlanan Şeyhülislamlık Beyannamesi'ni değerlendirdiği yazılarında; hâkimiyet-i milliye, iktidarın denetlenmesi, güçler ayrılığı, müsavat kavramlarını vurguladığı görülmektedir.Yaşanan olaylara sosyolojik izahlar getirmesi, akademik kimliğinin yazılarına akseden önemli bir parçasıdır. Etki-tepki kanunu, değişimin kaçınılmazlığı, parça-bütün ilişkisi, evrimci yaklaşım, bazı sorunların ancak toplumsal olgunlaşma ile çözülebileceği, yeniliklerin somut ihtiyaçlardan başlaması gerektiği bunlardan birkaçıdır. İttihad ve Terakki Partisi'nin güçlü olduğu dönemde, siyasi rakiplerinin kürsü dokunulmazlığı ve emeklilik haklarını savunması demokrasiye olan bağlılığındaki samimiyeti gösterir.Sultan Reşad'ın cülus yıldönümlerinde kaleme aldığı yazılar, Meclis'te hanedanın damatlarının -onurlarının korunabilmesi için- ödeneklerinin artırılması teklifini desteklemesi onun saltanata karşı olduğu iddiasını çürütmektedir. Ancak sistem içerisinde padişaha biçtiği rol de oldukça sınırlıdır: Milletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü temsil eden, siyasi yetkileri azaltılmış sembolik bir makam.Ona göre; halk Meşrutiyet yönetimiyle beraber iktidara ortak olmuştur. Ancak sınırsız bir özgürlük elde etmemiştir. Hakkını kurallar içerisinde aramalıdır. Rüşvet, tembellik, düzensizlik gibi toplumsal hastalıkların tedavisi için siyasi ve medeni terbiyenin yükselmesi gereklidir.Çoğulculuk kavramına çok erken sayılabilecek bir dönemde vurgu yapması onun demokrasi çıtasının yüksekliğini göstermektedir. Ona göre azınlıkta kalan siyasi hareketler ancak sağlam ve tutarlı fikirlerle hayatta kalabilirler.Karmaşık seçim sisteminde en iyi sonucu alabilmek için İttihad ve Terakki'nin hem seçmenlerine hem adaylarına hem de parti yöneticilerine tavsiyelerde bulunur. Bu tavsiyeler günümüzde dahi yerleşmemiş olan parti içi demokrasi anlayışı açısından oldukça önemlidir.Dini inançların seçim malzemesi yapılmasına karşı çıkar. Siyasi cinayetlere şiddetle karşıdır. Partisinin seçim başarısını açıklarken güçlü bir analizci olduğu görülmektedir.Basının halkın sesi olduğuna dair iyimserliği siyasi rekabetin labirentlerinde kaybolur. Bu alandaki düzensizliğin önlenmesi için bir Matbuat Cemiyeti kurulmasını ve bir Matbuat Nizamnamesi hazırlanmasını önemsemiştir. Yabancı basının iç politikada taraf olmasına karşı çıkar.Osmanlı Devleti'nin azınlıkları Türkleştirmeye çalıştığı ithamını bir iftira olarak görür. Ancak herkesi ortak vatan ve ortak vatandaşlık çatısı altında bir araya getirecek Osmanlıcılık politikasının da gerekli olduğunu savunur. Eşitlik talep eden azınlıkların eski ayrıcalıklarının devam etmesini istemelerini ise bir çelişki olarak görür. Kültürel amaçla kurulan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti'ne (1908) üye olması ve bu Cemiyet'in gazetesinde yazı yazması, azınlıkları Türkleştirmenin yanlış olacağını savunması kendisinin Türkleşmiş Kürt olduğu iddiasını çürütür; Osmanlıcılık idealine samimiyetle bağlı Kürt kökenli bir aydın olduğunu gösterir.Arnavutluk'un Osmanlı Devleti'nden ayrılış süreci tam bir travma etkisi doğurur. Çünkü bu ayrılış "ümmet" anlayışına vurulan ilk darbedir. Arap siyasi hareketlerine, bu süreçte yaşananları bir ibret olarak hatırlatır.Devleti oluşturan unsurlardan başta yasamayı (Meclis) öne çıkarırken daha sonra yürütmeyi ilk sıraya geçirmiştir. Bir hükümet kurulurken padişah-sadrazam-Meclis arasında güvenoyu alınmasını sağlayacak bir işbirliğini gerekli görür. Bugünkü tabirle teknokrat bir koalisyon hükümeti kurulmasına, yürütmeyi zayıflatacağı için karşı çıkar.Örfi İdarenin hatalarının üstünü örtme çabası ve muhalefetin sesini daha gür duyurabileceği açık alan mitinglerine karşı çıkması onun demokrasi anlayışında tespit edebildiğimiz nadir kırılmalardır. Halaskarân Zabitan tehdidi karşısındaki dik duruşu ise takdire şayandır.Ona göre, yasama organının diğer parçası olan Ayan Meclisi'nin varlığı -aristokratik bir geçmişe dayanmadığı için- sadece bir sebeple anlamlıdır: Kanunların hazırlanması sürecinde ihtiyaç duyulan teenniyi sağlaması. Buna rağmen zaten Meclis'in feshinde onay hakkına sahip olan Ayan Meclisi'nin bir de hükümeti düşürebilecek istizah (gensoru), kendi üyelerini seçme gibi haklara sahip olursa sistemdeki tek güç olacağı uyarısını yapar. Meclis müzakerelerinin uzamaması için yaptığı teklifler tam bir uzman görüşüdür. Muhalefet milletvekillerinin iktidarın istediği kanunları engellemek için başvurduğu obstrüksiyon (engelleme) yöntemlerini demokrasi dışı uygulamalar olarak tanımlar.Ocak 1912'de Meclis'in ilk feshinin ardından aynı yıl Ahmet Muhtar Paşa Kabinesi döneminde yeniden feshedilmesi çabasına şiddetle karşı çıkar. Bu amaçla dile getirilen Meclis'in ömrüne dair fikirleri ustaca çürütür.Güçler dengesi bağlamında Meclis'in istizah hakkına karşılık hükümetin cevabın ertelenmesi hakkının hangi dengede olması gerektiğini izah eder. İstizah, güven oylaması ile sonuçlanan bir yöntem olarak kullanıldığı için iktidarın denetlenmesinde daha hafif bir yöntem olarak sual yöntemini teklif eder. Meclis'in adem-i itimad oyuna karşılık Hükümet'in Meclis'i feshetme hakkını düzenleyen 35. maddenin değiştirilmesi meselesi, güçler dengesi başlığının en önemli konusudur. Anayasa'da yapılan 1909 tadilatıyla bu denge İttihad ve Terakki tarafından Meclis lehine bozulmuştur. 1912'de dengenin yeniden kurulması için yapılan teklifin de İttihadçılardan gelmesi muhalifler tarafından şiddetle eleştirilmiştir.Babanzâde, yargı alanında reform ihtiyacını kabul etmektedir. Ancak bunun da tedrici bir şekilde olması gerektiğini savunur. Mahkemelerin tekliği esas olmasına rağmen bir süre daha memurların yargılanması için idari mahkemelerin varlığını sürdürmesi gereklidir. Gezici sulh mahkemelerinin kurulması adi suçların çözümünü hızlandıracaktır. Hâkimlerin ilmi yeterliliklerini artırmak için hukuk mekteplerinin sayısı artırılmalı, gayret eksikliğini gidermek için görevde yükselme şartlarını belirleyen objektif kriterler getirilmelidir.Ordu ve adliye mensubu memurların politikadan uzak durması şarttır. Ancak bu sayede saygınlıklarını koruyabilirler. Küçük düzeydeki memurların halkı bilgilendirmek amacıyla politikayla ilgilenmesi yanlış olmaz, aksi takdirde siyasi güç kısa zamanda yerel zorbaların eline geçer. Memurların sendikal haklara sahip olmaması fikri ise bugün geçerliliğini yitirmiştir.BABANZÂDE İSMAİL HAKKI'S CONSTİTUTİONALİZM İDEA İN THE VİEW OF HİS WRİTİNGS İN TANİNBabanzâde İsmail Hakkı Bey: He is one of the important names of II. Constitutionalizm as an effective intellectual, politician, journalist and an auther.He is a member of Baban Family which is a famous Kurdish tribe in 16. Cc. The founder of Suleymaniye city. He is the brother of Babanzâde Ahmet Naim who is the most powerful represantative of Pan-İslam. After graduation from law school,he worked at Mülkiye and Engineering Schools and wrote articles to İkdam, Tanin, Şura-yı Ümmet newspapers. In addition to his Works about law, he wrote Bismarc biography and the book which he told about Dreyfus matter.He worked as a representative of Bağdat and Divaniye in Grand National Assembly (Mebusan Meclisi). He worked as an Education Minister with İbrahim Hakkı's Goverment. This position was his top career. While he was teaching ,26 th December 1913 at 37 years old he died.When I want to describe his constitutionalism with this thesis, I can say these terms: moderate, improving step by step, legitimacy, devotion on the system of parliament, customs, culture of reconcile.As Babanzâde has seen constitutinalism and democracy the same, I classified his writings as the basic items: majority, pluralism, legislation, propulsion, judgement the diversity of powers, the freedom of press and dominiant of law.In his writings which criticized Şeyhülislam Declaration in 1909 August, it is seen that he focused on soverignity, inspecting the power goverment, the diversity of power and equality.His sociological way of describing the events is important part of his career. Effect and cause, inevitable change, the relation of part and whole, evolutionist approach, the thing that some problems can only be solved by the maturity of the society and the necessity that the innovation must started by the concrete need are some of them.When İttihad and Terakki Party was powerful, his defensing the rivals seat untouchable position of its and the rights of being retired shows his dependancy on democracy.In Sultan Reşat's ascending the throne anniversary writings his supporting increasing the subsidy of sons in law on the behalf of protecting their honour in the assembly refutes the idea of opposition against the throne. But the role of the Sultan is very limited in his system it is a symbolic stage which represents the unity of the nation and the unity of whole country.According to him the people participated in the political power with constitutinaolism. However,they couldn't get endless freedom. They have to look for their right according to the rules and law. The social disorders like bribery, laziness, untidiness can be solved by increasing the level of political and civilized understanding of society.His focusing the concept of pluralism at early period shows his improving the idea of democracy for him weak political movements can only stay alive by strong and coherent ideas.He has some suggestions both to the candidates and voters of İttihad and Terakki in order to be succesful on the complicated voting system. These suggestions are very important for the today's changeable party and democracy understanding.He is opposed to misusing of religious beliefs. He is strongly object to political murders. While he is describing his party's voting success, he is seen to be a strong analisist.The optimism of the press about being the voice of the nation disappears in the labyrinth of political competition. He gave importance to the foundation of press and to the event of preparing a press declaration in order to prevent the disorders in this field. He opposes to foreign press's side in inside policy.The minorities of Ottoman Empire sees the accusation of making them Turkish as a slander. On the other hand,he thinks that the Ottoman policy which will make all the natives and non-natives United is a most that the minorities who demands equality and also demanding their old privilages is seen as a contradiction by him. The event of being a member of the Kurdish Teavün and Terakki Association founded with the aim of culture (1908) and writing many articles in this association's newspaper and defending that it would be wrong to make Kurdish people Turkish refutes that he is a Kurdish. It shows that he is a Kurdish-rooted, intellectual person who is strongly devoted himself to Ottoman idealism.The period in which Albania seperated from Ottoman Empaire reveals a real travma. Because this parting is a real blow for the Muslim Community. He sees it as a sample for the Arabic political movements.He gives importance to legislation but then he finds carrying a law more important than legislation. He thinks a cooperation providing with winning a vote of confidence among Sultan-Grand Vizier and Assembly is necessary. He objects to today's technocrat coalition goverment, because of its dangerous effects on carrying out the law.His effors to conceal the faults of cencorship and his objections to opposition party's demonstrations are his defects of his democracy understanding. However,his standing upwright against the threat of Halaskarân is worth to appreciating.In his opinion, existing Ayan Assembly another part of legislation is only meaningful -because of not depending on the aristocratic past- while laws being pirepared the needed calmness is because provided. Neverthless he warns that if Ayan Assembly has the right to select its own members and to give interpellation in Parliment, it will be the unique power.His suggestions not to last the parliment discussions are totally expert ideas. He identifies the methods which the opposition party's members applied for preventing the power's laws are out of democracy.He is strongly against to the efforts of repealing during Ahmet Muhtar Paşa Kabinet period again after the first repealing of parliment in January 1912. He eliminates the ideas of the life-span of the Assembly.He explains the necessary balance between assembly's interpellation right and goverments delaying right to answer. As interpellation is a method used for voting for trust he proposes as a light method "questioning method" to inspect the goverment.The problem which is about the changing of the 35. Matter the right of repealing the goverment is the most important subject of the power balance. The change in 1909 constitution ,this balance was ruined against the Parliment by İttihad and Terakki. In 1912 the proposal by İttihad and Terakki to rebuild this balance was strongly criticized by the opponents.Babanzâde accepts the need for a change in judgement. But he defends that is should be step by step. Although the courts are the only way to judge, managerial courts must exist to judge the officers for a while. Founding portable peace courts will make the solution the vulgar crimes faster. The number of law schools should be more in order to develop the judge's careers and there should be some objective criteria to improve on their careers and to prevent the effort deficiency.It is a condition for army and judge staff to be away from the policy. Providing that they can protect their esteem. Low-level officers' dealing with the policy is not wrong, otherwise political-power can be subsituted with local tyrants. The officer's union rights have disappeared today.
Bu çalışma, Avrupalı seçkinlerin, yani Avrupa Parlamentosu'ndaki (AP) sağ siyasi grup üyelerinin kamusal söylemi, dolayısıyla kamusal aklı kontrol altına almanın bir aracı olarak söylemleri nasıl kullandığını anlamayı ve ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Söylemler, söz konusu siyasi grupların ideoloji, değer ve normlarının toplumda meşrulaştırılması amacıyla kullanılmaktadır. Bu durum, toplumsal gücün kötüye kullanılması, egemenlik veya eşitsizlik ile sonuçlanabilmektedir. Çalışma, esas olarak, bu siyasi grupların AP görüşmeleri sırasında üç ana söylem konusu çerçevesinde söylemsel olarak göç karşıtı Avrupa inşa ettiğini savunmaktadır: güvenlik tehdidi, ekonomik tehdit ve kültürel tehdit olarak göç. Bu çalışma, savlarını temellendirmek amacıyla, göçün güvenlikleştirilmesi bağlamında Kopenhag Okulu'nun yanı sıra Norman Fairclough ve Ruth Wodak'a yapılan bazı atıflar ile birlikte, çoğunlukla Teun A. van Dijk'ın eleştirel söylem çözümlemesi toplum-bilişsel yaklaşımı sayıltılarına ve stratejilerine dayanmaktadır. Sağ siyasi grup üyelerinin Öteki'ne, yani sığınmacı, mülteci ya da göçmenlere olumsuz imalar, önvarsayımlar, adlandırma veya yüklemleme ile atıfta bulunurken Öz'ü, yani Avrupa'yı ve bazen kendi ülkelerini çeşitli olumlu atıflarla yücelttiği görülmektedir. Bu durum, göç karşıtı siyasetçilerin yaygın bir tutumudur ve göç karşıtı Avrupa inşasına zemin hazırlamaktadır. Son ama oldukça önemli olarak, 'mülteci krizi' varsa, o halde, diyalektik olarak zıttı da mümkündür: 'mülteci farkındalığı'. Bu çalışma, aynı zamanda, 'mülteci farkındalığı' oluşumuna katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. --- This study is aimed at understanding and exposing how the European elites, i.e. the members of the right-wing political groups in the European Parliament (EP), use discourses as a means of controlling public discourse, and hence, the public mind. Discourses are used to legitimate the ideology, values and norms of the relevant political groups in the society, which may result in social power abuse, dominance or inequality. The study mainly argues that these political groups discursively construct an anti-immigration Europe during the EP debates within three main discourse topics: immigration as a security threat, as an economic threat and as a cultural threat. Along with some references to Norman Fairclough and Ruth Wodak as well as the Copenhagen School in terms of the securitisation of migration, this study mostly draws on the premises and strategies of Teun A. van Dijk's socio-cognitive approach of critical discourse analysis to base its arguments. It is seen that the members of the right-wing political groups tend to glorify the Self, i.e. Europe and sometimes their own country, with various positive attributions to them whereas they mostly refer to the Other, i.e. asylum seekers, refugees or migrants, through negative implications, presuppositions, denomination or predication, which is a common attitude of anti-immigration politicians and paves the way for the construction of an anti-immigration Europe. Last but not least, if there is a 'refugee crisis', then, dialectically, the opposite is also possible: 'refugee awareness'. This study also aspires to contribute to the formation of 'refugee awareness'.
Demokratik sistemlerde, halkın seçimiyle kurulan hükümetler, sadece siyaseti değil, aynı zamanda ülke ekonomisini de yönlendirmektedir. Bu bağlamda, Türkiye'deki yönlendirmelere açıklık getirmesi düşüncesiyle, 1990-2012 döneminde yapılan seçimler ve sonrasında kurulan hükümetlerin ekonomik göstergelerle olan ilişkisi ele alınmıştır. Çalışmanın amacı, 1990-2012 yılları arasında Türkiye'deki hükümetler ile ekonomik göstergeler arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Hükümetlerin yapılarına göre tek parti hükümetleri mi ya da koalisyon hükümetleri mi ekonomi alanında istikrar sağlamışlardır sorusuna yanıt aranmıştır. Bu konu üzerinde yazılmış mevcut çalışmalar göz önünde bulundurulduğunda, genellikle hükümetlerin ya siyasi yönleri ya da ekonomiye olan katkılarının incelendiği görülmüştür. Ancak bu çalışmada hükümetlerin hem siyasi hem de ekonomik yönleri birleştirilerek önemle vurgulanmıştır. Türkiye'de 1990-2012 dönemindeki hükümetlerin ekonomi ile ilişkisi incelenmiştir. Öncelikle belirli kavramlar açıklanmış ve sonrasında ekonomik göstergeler belirtilmiştir. Daha sonra bu kavramlar çerçevesinde ekonomik göstergeler değerlendirilmiştir. Değerlendirmelerin sonucunda ise siyasi istikrarsızlığın olduğu dönemde ekonomik istikrarsızlık ve ekonomik krizler meydana gelmiştir. Siyasi istikrarın oluşmasıyla birlikte ekonomik istikrar da beraberinde gelmiştir. ; In democratic systems, governments, which are founded with public elections, direct not only politics but also country's economy. In this context with the thing of throwing light on directions in Turkey, elections, which were made in the area of 1990-2012, were considered with the interaction with economic indicators of governments which were founded after these elections. The aim of this study is that evaluates interaction between economic indicators with governments in Turkey among 1990-2012. With respect to governments' frameworks, it is searched for an answer that whether single-party governments or coalition governments assure stability on economy. Available thesis and articles which are writter on this subject, are considered. Generally, it is shown that governments study whether political directions of contributions on economy. However, in this thesis, it is momentously emphasized that governments are incorporated both politics and economic aspects. Interaction with economy of governments in the area 1990-2012 are considered in Turkey. Initially, spesific consepts are explained and then, the indicators of economy are stated. There after, in the frame of these concepts, economic indictors are evoluated. In the conclusion of these evaluations, economic instabilitiy and economic crisis occur when political instability happens. With the consisting of political stability, economic stability is accompanied by it, as well.
Bu çalışma, Avrupalı seçkinlerin, yani Avrupa Parlamentosu'ndaki (AP) sağ siyasi grup üyelerinin kamusal söylemi, dolayısıyla kamusal aklı kontrol altına almanın bir aracı olarak söylemleri nasıl kullandığını anlamayı ve ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Söylemler, söz konusu siyasi grupların ideoloji, değer ve normlarının toplumda meşrulaştırılması amacıyla kullanılmaktadır. Bu durum, toplumsal gücün kötüye kullanılması, egemenlik veya eşitsizlik ile sonuçlanabilmektedir. Çalışma, esas olarak, bu siyasi grupların AP görüşmeleri sırasında üç ana söylem konusu çerçevesinde söylemsel olarak göç karşıtı Avrupa inşa ettiğini savunmaktadır: güvenlik tehdidi, ekonomik tehdit ve kültürel tehdit olarak göç. Bu çalışma, savlarını temellendirmek amacıyla, göçün güvenlikleştirilmesi bağlamında Kopenhag Okulu'nun yanı sıra Norman Fairclough ve Ruth Wodak'a yapılan bazı atıflar ile birlikte, çoğunlukla Teun A. van Dijk'ın eleştirel söylem çözümlemesi toplum-bilişsel yaklaşımı sayıltılarına ve stratejilerine dayanmaktadır. Sağ siyasi grup üyelerinin Öteki'ne, yani sığınmacı, mülteci ya da göçmenlere olumsuz imalar, önvarsayımlar, adlandırma veya yüklemleme ile atıfta bulunurken Öz'ü, yani Avrupa'yı ve bazen kendi ülkelerini çeşitli olumlu atıflarla yücelttiği görülmektedir. Bu durum, göç karşıtı siyasetçilerin yaygın bir tutumudur ve göç karşıtı Avrupa inşasına zemin hazırlamaktadır. Son ama oldukça önemli olarak, 'mülteci krizi' varsa, o halde, diyalektik olarak zıttı da mümkündür: 'mülteci farkındalığı'. Bu çalışma, aynı zamanda, 'mülteci farkındalığı' oluşumuna katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. --- This study is aimed at understanding and exposing how the European elites, i.e. the members of the right-wing political groups in the European Parliament (EP), use discourses as a means of controlling public discourse, and hence, the public mind. Discourses are used to legitimate the ideology, values and norms of the relevant political groups in the society, which may result in social power abuse, dominance or inequality. The study mainly argues that these political groups discursively construct an anti-immigration Europe during the EP debates within three main discourse topics: immigration as a security threat, as an economic threat and as a cultural threat. Along with some references to Norman Fairclough and Ruth Wodak as well as the Copenhagen School in terms of the securitisation of migration, this study mostly draws on the premises and strategies of Teun A. van Dijk's socio-cognitive approach of critical discourse analysis to base its arguments. It is seen that the members of the right-wing political groups tend to glorify the Self, i.e. Europe and sometimes their own country, with various positive attributions to them whereas they mostly refer to the Other, i.e. asylum seekers, refugees or migrants, through negative implications, presuppositions, denomination or predication, which is a common attitude of anti-immigration politicians and paves the way for the construction of an anti-immigration Europe. Last but not least, if there is a 'refugee crisis', then, dialectically, the opposite is also possible: 'refugee awareness'. This study also aspires to contribute to the formation of 'refugee awareness'.
Ortadoğu'nun kadim iki devleti, Türkiye ve İran arasındaki ilişkiler işbirliği ve rekabet perspektiflerine göre değerlendirilebilir. Bu bağlamda ilişkiler uluslararası sistemin, bölgesel durumun seyrine göre şekillenmektedir. İki ülke arasındaki özellikle yakın dönem siyasi ilişkiler, rekabet ve güvensizlik ağırlıklı olmuş, ekonomik ilişkiler ise -uluslararası politik/ekonomik gelişmelerin de zorlamasıyla- işbirliği yönünde gelişmiştir. İlişkilerin bu iki veçhesinden siyasal bağlamda, taraflar arasında, bölgelerinde dış politik etki kurma ve bunu artırma hususunda bir mücadele genel görünüme hâkim olsa da ekonomik ilişkilerin performansı son on yılda yükselen bir grafik izlemiştir. Taraflar arasında gelişecek siyasi-ekonomik-kültürel yakınlaşma ve iki ülkenin rekabet yerine işbirliği üzerinden hareket etmeleri, başta Ortadoğu olmak üzere bölgesel meselelerin çözümündeki anahtar olarak düşünülebilir. Çalışmada yöntem olarak her iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin yakın dönem tarihi seyri üzerinden bir kurgu gerçekleştirilmiştir. Sonuç kısmında ilişkilerin zayıf ve güçlü yönleri açısından çıkarımlar yapılmıştır. Bu bağlamda ekonomik düzlemin tarafların işbirliğinin kolaylaştırıcı etmeni ve güçlü yönü olduğu; iki ülke rekabetinin ise dış politik alanlarda yaşandığı söylenebilir. ; Turkey and Iran, two ancient states of the Middle East, relations between them can be evaluated form the perspective of cooperation and competition. In this context relationships are shaped according to the status of international and regional system. Particularly in recent political relations between two countries have been weighted with mistrust and competition but economic relations have developed in the direction of cooperation with the enforcement of international political/economic developments. In political context of bilateral relations, despite the obvious image that there is a struggle about creating and enhancing a strong external political impact in their regions, performance of economic relations has followed an upward trend in the last decade. Political-economic and cultural rapprochement between two countries can be thought as a key for moving through cooperation instead of competition especially in the solution of regional issues in the Middle East. As a method of this study we conducted a fiction through the recent political and economic relations between two countries. In the conclusion, some inferences have been made in terms of the strengths and weaknesses of the relations. In this context, economic aspect of the relations can be evaluated as a facilitator of cooperation but it can be said that competition have been experiencing in external political areas.
In the post-Cold War era, with democratic peace theory on the rise, efforts to promote democracy around the world have flourished. Western and Western democratic values-oriented states in particular have acted on the belief that democracy promotion would contribute to world peace. Yet this process is not as utopian as described; it is also highly contingent, with no single prescription for success nor common idea of what the end result should look like. This study elaborates the problematic aspects of democracy promotion by examining the case of US and EU democracy promotion in the Western Balkans. The problems uncovered in this analysis fall into three categories: 1) those stemming from the very nature of democracy promotion as an exercise, 2) those specific to the promoters of democracy and 3) those relating to the particular characteristics or circumstances of the target state or region. Based on the analysis, this study concludes that such problems will continue to arise so long as the promoters of democracy continue to approach the process monolithically, without sensitivity to, and synchronization with, the cultural and political realities on the ground in target states. ; Soğuk Savaş sonrası dönemde, demokratik barış teorisinin yükselişe geçişiyle birlikte tüm dünyada demokrasiyi teşvik çabaları hız kazanmıştır. Demokrasinin dünya barışına katkıda bulunacağı dü-şüncesiyle hareket eden Batılı ve Batılı demokratik değerleri benimsemiş devletlerin bu tasavvurları, ütopyacı olmamakla beraber kalıcı barış için ne tek bir reçete ne de sonuçlara dair ortak bir fikir birliği mevcuttur. Bu çalışmada, demokrasiyi teşvik siyasetinin sorunlu yönleri, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Batı Balkanlardaki demokrasiyi teşvik siyasetinin karşılaştırmalı analizi üze-rinden ortaya konulmaya çalışılmıştır. Makalede demokrasiyi teşvik siyasetinin sorunlu yönleri; de-mokrasiyi teşvik uygulamasının doğası kaynaklı, demokrasiyi teşvik süreçlerini yürüten dış aktörlere özgün, ve demokrasinin teşvikinin hedef ülke ve bölgelerin nitelikleri veya koşulları kaynaklı olmak üzere üç kategoride değerlendirilmiştir. . Çalışmada, demokrasiyi teşvik eden dış aktörlerin, monolitik bakış açılarını devam ettirdikleri, sahadaki hassasiyetlere dikkat etmeksizin hareket ettikleri, demokra-siyi teşvik çabalarını senkronize etmedikleri ve sahadaki kültürel ve siyasi gerçekleri göz ardı ettikleri sürece problemlerin devam edeceği sonucuna varılmıştır.
Bu makale, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarlarının Batı Balkanlara yönelik dış politikasını irdelemektedir. Uzman mülakatı ile toplanan veriler, Türkiye'nin güçlü ve zayıf yönleri ile bölgede sahip olduğu fırsatları ve karşılaştığı tehditleri sıralamak için kullanılmıştır. 'Türk dış politikası ve Batı Balkanlar' konusunda uzman 15 akademisyen/araştırmacı ile gerçekleştirilen yapılandırılmış mülakatlar için – Güçlü yönler (Strength), Zayıf yönler (Weakness), Fırsatlar (Opportunities) ve Tehditler (Threat) kelimelerinin baş harflerinden oluşan SWOT analizi yapılmıştır. Türkiye'nin bölge ile olan tarihsel-sosyolojik bağları, yumuşak güç ve kamu diplomasisi, ekonomik ve ticari gündemi de dâhil dış politika aktivizmi 'güçlü' yönleri; bölgedeki olumsuz algısı, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı, uluslararası rekabet ve Batı ile yaşanan sorunlar ve son olarak bürokratik problemler, 'zayıf' yönleri olarak karşımıza çıkmaktadır. İktisadi-ticari potansiyel ve kimlik temelli fırsatlar, alternatif güçlerin kapasite ve etkinlikleri ile Türkiye'nin Euro-Atlantik ağı, bölgede sahip olduğu 'fırsatlar'; alternatif güçler ve artan rekabet, iktidarın mevcut dış politikasından kaynaklanan sorunlar ve bölgenin kendi dinamiklerinin yarattığı belirsizlikler, bölgede karşılaştığı 'tehditler' olarak sıralanmaktadır. Türkiye'nin bölgede sürdürülebilir bir dış politika izleyebilmesi için kurumsallaşma kapasitesini ve inisiyatiflerini güçlendirmesi, daha da önemlisi bölgeye ilişkin kapsayıcı yeni bir yaklaşım benimsemesiönerilmektedir.
ÖZETKÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİN (KOBİ) YETKİNLİĞİNİN ÖLÇÜLMESİ: DİNAMİK BİR MODEL Küçük ve Orta ölçekli işletmeler (KOBİ) ülkeler için büyük önem arz etmekte ve dünya ekonomisinin bel kemiğini oluşturmaktadırlar. KOBİ'lerin güçlü hale gelmesi ülke gelişimi içinde çok önemlidir. Her ülke kendi işletmelerini geliştirmek, işletmelerin hem kendilerine hem de devlete olan faydasını arttırabilmek için çeşitli şekillerde destek programları oluşturmaktadır. Bu destek programlarının en verimli şekilde kullanılabilmesi ve hedeflenen faydayı oluşturması, doğru işletmelerin desteklenmesi ve doğru desteklerin verilmesine bağlıdır. Dolayısı ile, destek almak isteyen KOBİ'leri belirli özelliklerine göre değerlendirecek, doğru şekilde seçilmelerine rehberlik edecek modellere ihtiyaç bulunmaktadır.Bu gereksinime bağlı olarak farklı ülkeler kendi siyasi ve ekonomik şartlarına göre oluşturdukları bazı değerlendirme yöntemlerini kullanarak destek talep eden işletmeleri belirlemektedirler. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin çok fazla olması ve büyük çoğunluğunun destek almak istemesi hem kısıtlı olan kaynakların dağıtımını daha zorlaştırmakta hem de değerlendirme sürecinin adil olmasını gerekli kılmaktadır. Desteğe ihtiyacı olan en uygun işletmelerin belirlenebilmesi için etkin bir değerlendirme sisteminin kurulması gerekmektedir. Devletin sağladığı desteklerin bir çoğu geri ödemesiz ve hibe şeklinde olduğundan doğru işletmenin belirlenmesi ülke ekonomisi açısından büyük önem arz etmektedir. Benzer şekilde özelikle bankalar kredi verecekleri işletmeleri belirli kriterler ve yöntemler kullanarak değerlendirebilmekte ve işletmelerin alacağı krediyi geri ödeyip ödeyemeyeceğini tahmin etmeye çalışmaktadırlar. Ancak uygulanan yaklaşımların çoğu işletmelerdeki finansal yapıyı temel aldığından, firmaların geleceğe yönelik durumları için yapılan değerlendirmeler yeterli olmamaktadır.Bu araştırma ile Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin belirli açılardan değerlendirilmesini sağlayacak ve KOBİ yetkinliklerinin ölçülmesine olanak verecek bir çerçeve model geliştirilmesi amaçlanmıştır. İşletmelerin değerlendirilmesinde kullanılacak model genel olarak beş yetkinliğin ölçülmesini hedeflemektedir. Bu yetkinlikler; "Teknolojik Yetkinlik", "Stratejik Yetkinlik", "Finansal Yetkinlik", Entelektüel Yetkinlik" ve "Arge & İnovasyon Yetkinliği" dir. Etmen tabanlı bir yapı önerilerek hem dinamik ve esnek hem de uyarlanabilir zeki bir sisteme dönüştürülmesine yönelik yeni bir yaklaşım sunulmaktadır.Measurıng the competency of small and medıum enterprıses (sme): a dynamıc modelSmall and Medium Sized Enterprises (SMEs) are of major importance to countries and form the backbone of the world economy. Strengthening the SMEs are also important for the development of the countries. Due to this fact, every country provides various support programs to improve its local enterprises and to increase the number of those in order to create benefit for both industry and the government. To use such support programs in the most efficient way and to achieve the respective objectives, the enterprises must be assessed and the right ones are to be selected for the sake of right supports to be provided. Therefore, SMEs applying for particular support program must be assessed in terms of certain scientific criteria.Countries already employ certain assessment methods. They developed those models in accordance with their respective political and economic conditions in order to identify the enterprises to be supported. Since there are too many SMEs, especially in the developing countries and since most of them require the governmental support, it is important to find out a just distribution scheme for the national benefit an efficient assessment system must therefore be introduced to determine the most appropriate enterprises eligible to deserve governmental support. Since most of the supports provided by the governments are no-payback funds, selecting the right enterprises is of major importance for the national economy as well. Similarly, banks use such a certain criteria and employ various methods to determine credit worthiness of the enterprises, and aim to estimate whether or not they are capable of repaying the loans provided. However, most of the methods employed in this way focus on the financial structures of the enterprises making the real assessment insufficient and narrow scoped.This study aims to generate a general framework for generating an assessment model for SME evaluation through certain measures regarding their competencies. The provided model aims to measure five general competencies that are so called as; "Technological Competency", "Strategic Competency", "Financial Competency", "Intellectual Competency", "R&D and Innovation Competency". This study presents a new approach to facilitate the proposed model in order to generate an agent-based structure and a dynamic, flexible and adaptable intelligent system.
Makale, bir geçiş ülkesi olarak Bulgaristan'da sosyalizm sonrası dönemde, devletin yeniden inşa sürecini ve idari yapının gelişimini, siyasal ve anayasal yönleri ile birlikte incelemektedir. Bulgaristan, barış içerisinde ve iç savaş olmaksızın yaşanan bir rejim değişikliğinin siyasi ve idari neden ve sonuçlarının incelenmesi bakımından uygun bir örnek olaydır. Çoğulcu bir anlayışla ve barışçıl bir biçimde Bulgaristan'da kurulan anayasal düzen, toplumun beklediği daha iyi yaşam ve özgürlük ortamını tesis etmek için yeterli olmamıştır. Makale bunun nedenlerini, anayasa gibi birinci el ve ikinci el metinler üzerinden incelemektedir. Makalede, Bulgaristan'da demokratik ve liberal bir sistemin kurulamamasının geçiş sürecinde idari sistemin dikkate alınmaması ve birbirinden farklı kamu yönetimi anlayışlarının aynı anda uygulanmaya çalışılmasıylailgili olduğu sonucuna ulaşmıştır.