Türkiye'deki terörizm çalışmaları, terörist özneyi tarihsel olarak sabitlenmiş biçimde ele alarak, onun tarihsel ve mekânsal olarak inşa edilme süreçlerini es geçmektedir. Halbuki, terörist özne tüm tarihsel dönemlere aşkın bir konumda değildir, toplumdaki iktidar ilişkileri ve mücadeleleri neticesinde inşa edilmiştir. Bu makale, eleştirel terörizm çalışmalarının post-pozitivist ontolojik ve epistemolojik katkılarından faydalanarak, Türkiye'deki terörist öznenin inşasını 1970'lerdeki iktidar mücadeleleri ve toplumsal gelişmeler ışığında analiz etmektedir. Buna göre, Türkiye'deki hegemonik terörist öznenin inşası sürecinde 1970'lerde Türkiye sağı ile CHP arasındaki iktidar mücadelesi çerçevesinde iki temel anlatının bulunduğu iddia edilecektir. Dahası, Maraş Katliamı ertesinde ilan edilen sıkıyönetim ve ardından gelen 12 Eylül Darbesi'nin terörist özneyi tarihte sabitleyerek Türkiye sağının anlatısını hegemonikleştirmesi süreci analiz edilecektir. Analiz için gerekli veriler TBMM Tutanaklarından elde edilmiştir.
05.01.2019 tarihine kadar kullanımı yazar tarafından kısıtlanmıştır. Danışman: Ebru Nergiz ; Günümüzde dış ticaret işlemleri ülke ekonomileri açısından önemli bir yer tutmakta ve bu durum her geçen gün ülkemiz açısından da daha önemli bir hale gelmektedir. Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrası başlayıp özellikle 1980 sonrası hızlanan küreselleşme sürecine kayıtsız kalmamış ve dışa açık bir ekonomi politikası izlemeye başlamıştır. Türkiye küreselleşme yolunda Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Gümrük Örgütü gibi kuruluşlara üye olup önemli adımlar atarken bir yandan da Avrupa Birliği gibi bölgeselleşme hareketlerine katılmaya çalışarak dünya ekonomisindeki yerini yukarılara taşımayı hedeflemektedir. Dünya ekonomisinde önemli yerlere gelmek dış ticarette rekabet edebilirlikle paralel ilerlemektedir. Bunu sağlayacak unsurlardan biri ise ticaretin kolaylaştırılmasıdır. Bu çalışmanın amacı; Avrupa Birliği'ne üyelik süreci kapsamında Yeni Bilgisayarlı Transit Sistemi (NCTS) uygulamasının transit ticarete etkilerini İpsala Sınır Kapısı Örneği kapsamında yarı biçimsel mülakat yöntemi yardımıyla incelemektir. Çalışmada öncelikle transit rejiminin tanımı ve kapsamına yer verilmiş, ardından Türkiye'de uygulanmakta olan transit rejimi ayrıntılarıyla ortaya konmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde Gümrük Birliği ve dış ticaret konuları mevzuatları uyarınca ele alınmıştır. Üçüncü, Avrupa Birliği'nin (AB) ortak ulaştırma politikası, NCTS kapsamında değerlendirilmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise NCTS uygulamaları hakkında mülakatlar gerçekleştirilmiştir. ; Nowadays foreign trading operations are important part of the economy of countries and this case becomes more important for our country every day.Turkey, has not remained indifferent to the process of globalization which started after The World War II and especially increased after 1980. Turkey started to follow an outward economy policy. In terms of globalization, Turkey has become a member of organizations such as World Trade Organization and World Customs Organization. Turkey is attempting to increase it's position in the world economy by joining European Union's regionalization movements. Being competitive in international trade allows the country to become an important factor in world economy and facilitates the trade. The purpose of this study, is to examine the effects and implementation of New Computerised Transit System (NCTS) at İpsala Border Gate in the European Union accession process with semi structured interview process. In the study first the definition and scope of the transit regime have been explained, then the details of the transit regime that is being implemented in Turkey have been revealed. In the second part customs union and trade issues have been dealt with in accordance with the legislation. Thirdly, the European Union's (EU) common transport policy has been explained. In the last part of the study, interviews have been carried out on the implementation of the NCTS. As the final step in this study, a series of interviews have been conducted regarding the NCTS application.
DOI:10.17336/igusbd.409435 ; Batı Trakya Müslüman Türkleri, 1923'ten günümüze kadar pek çok sorunla ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalmış, özelikle Türk-Yunan ilişkilerinin Kıbrıs Sorunu sebebiyle bozulduğu 1970li yıllar sonrasında ayrımcılığın ve sorunların şiddeti artarak devam etmiştir. Bu sorunların başında, etnik kimliğin reddi, eğitim, vatandaşlıktan ıskat, din ve vicdan hürriyeti ve buna bağlı müftülük sorunu, kurumların kontrolü sorunu, demografik yapının değiştirilmesi, ifade özgürlüğüne sınırlamalar gelmektedir. Ancak, 1990'ların son yarısında ve 2000'li yıllarda Yunanistan'da azınlık hakları konusunda olumlu gelişmeler meydana gelmiştir. Bu bağlamda, azınlığı mağdur eden tüm sorunların çözümü sağlanmasa bile bazı alanlardaki gelişmeler incelemeye değerdir. Bu çalışmanın amacı 1990'lardan itibaren Yunanistan'daki azınlık hakları konusunda Avrupalılaşma ve Avrupa kurumlarının etkisini analiz etmektir. ; The Turkish Muslim Minority in Western Thrace has been subject to discriminative practices and human right violations since 1923. Especially after the 1970s, when the Turkish-Greek relations deteriorated due to the Cyprus Problem, the situation for the Minority worsened dramatically. The most significant problems of the Minority are; the denial of ethnic identity, education, de-nationalization of the minority members, freedom of religion and the election of Muftis, the problem concerning the control of the Minority institutions, demographic changes, and the freedom of expression. Since the late 1990s and throughout the 2000s, considerable positive developments in minority rights have been taking place in Greece. Despite the liberalization of minority rights and softening of the discriminative measures and repressive policies, as the fundamental problems of Western Thrace Turks still persist, this process is worth examining. The aim of this study is to examine the role of Europeanization and European Institutions on the minority rights in Greece starting with the 1990s.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin kapsamlı ve özgün bir ilkesi olan ve ulusal ve uluslararası mahkemeler tarafından sıklıkla atıfta bulunulan 'çocuğun yüksek yararı' ilkesi tüm çocuklara koruma sağlamakla birlikte sınırdışı prosedürüne tabi tutulan çocuklara "yüksek" bir koruma sağlamaktadır. Çalışmanın amacı, özellikle sınırdışı prosedürüne tabi tutulan göçmen, mülteci ya da sığınmacı çocukların söz konusu olduğu başvurularda çocuğun yüksek yararı ilkesinin içeriğini ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi'nin bu ilkeyi hangi standartlarla ve nasıl uygulandığını göstermektir. Bu amaçla önce teorik çerçevede sını dışı prosedürlerine dahil olan çocuklar için yüksek yarar ilkesinin çocuğun hakları bağlamında gerçekleşmesini sağlayan maddi ve usulî standartlar daha sonra usulî standartların yargı kararlarında nasıl ele alındığı incelenmiştir.
DOI:10.17336/igusbd.431020 ; Kurumsal kuram, örgütlerin, kurumsal çevre baskıları nedeniyle birbirlerine zaman içerisinde benzeştiğini iddia etmektedir. Kurumsal kurama göre, örgütler, meşruiyet sağlamak ve belirsizliği gidermek adına kurumsal çevreden gelen baskılara uyum sağlayıp eş biçimli hale gelirler. Örgütsel alan içerisinde kurumlardan oluşan çevreyi; yasalar, meslekî kalıplar, belirsizliği gidermeye yönelik meşruiyet davranışları ve model olarak görülen büyük örgütler oluşturmaktadır. Kurumsal baskıya verilen yanıtlar bazen benzeşmeden farklı olabilir. Örgütler, kurumsal çevreden gelen baskılara farklı tepkiler göstererek; baskı sahipleriyle uzlaşabilir, onlardan kaçınabilir, onları reddedebilir veya dönüştürebilir. Bu çalışmada, Türkiye'deki kamu yönetimi lisans bölümlerinin kurumsal çevrelerinden gelen baskılara verdikleri tepkiler incelenmiştir. Çalışma sonuçları göstermiştir ki, Türkiye'deki kamu yönetimi lisans bölümleri, model örgütler aracılığıyla, devlet eliyle ve yasal zorunluluklar nedeniyle eş biçimli hale gelirken, Batılı öğretim modellerinden oluşan kurumsal mantıkları aracılığıyla melez ve çoğulcu bir görüntü sergilemektedir. ; The institutional theory claims that organizations are getting similar to each other over time due to the pressures of the institutional environment. According to institutional theory, organizations become uniform to adapt to the pressures coming from the institutional environment in order to provide legitimacy and eliminate uncertainty. Legislations, professional patterns, legitimacy behaviors to eliminate uncertainty and model large organizations constitutes the environment formed by the institutions within the organizational field. Responses to institutional pressure can sometimes be different from affinity. The organizations can show different reactions to the pressures coming from the institutional environment; it can be compromise, avoid, refuse or transform them. In this study, the responses to pressures coming from institutional environment of the public administration degree programs in Turkey were examined. The study results showed that the public administration undergraduate programs in Turkey are becoming uniform by model organizations and government and due to legal obligations, also they are differentiated through their institutional logic of Western teaching models and demonstrating hybrid and pluralistic image.
Danışman: Alihan Limoncuoğlu ; Çokkültürcülük, bir devletin ulaşmak istediği kültürel politikalar manzumesi anlamına gelmektedir. Devlet, inşa ettiği politik duruşta her ne kadar bir etnik unsura diğerlerinden daha fazla yer verse de çokkültürcülük kavramı, var olan tüm kültürlere yer veren normatif ilkeler toplamıdır. Çokkültürlülük ise bir politik duruştan çok mevcut durumu özetleyen tanımlayıcı bir kavramdır. Çokkültürlülük, bir toplumdaki etnik, kültürel, dilsel, ırksal, dinsel ve/veya bireysel tüm farklılıkların, siyasal ve kamusal alanda kendini özgürce ifade etmesi ve tanınması anlamına gelir. Çokkültürlülüğü çoğulculuktan ayıran temel fark, onun yirminci yüzyılın idealleştirdiği demokrasi, bireycilik ve insanların evrensel eşitliği gibi ilkelerini, bireylerin farklılığına rağmen değil, bu farklılıklar sebebiyle uygulama isteğidir. Siyasal manada politik bir duruş olan çokkültürcülük ve toplumdaki birden fazla kültürel durumu betimleyen çokkültürlülük kavramı devlet etkisini en aza indirmeyi düşünen liberal kültürün bir parçası olmasına karşın, azınlık hakları konusunda sorumluluğu yine devlete devreder. Çokkültürlü anlayışın Avrupa'ya yansıyan en büyük sorunu, yerleşik olmayan topluluklarda gözlemlenmektedir. Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı sonrası ve Soğuk Savaş boyunca ekonomilerini ve ülkelerindeki refah seviyelerini geliştirmektedirler. Çokkültürlülüğün gelişimi bağlama oturtularak, yani çokkültürlülük bilinen şekli ile içinde doğduğu Batı demokrasilerinin siyasi çerçevesi içine yeniden yerleştirilerek çokkültürlülüğün "kapsayıcı" bir tanımı yapılacaktır. Çokkültürlülük bu durumda, belirgin niteliği birlik ve çoğulculuk arasındaki gerilim olan daha genel bir sorunsalın, milli birlik sorunsalının özel bir biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çokkültürlülük söz konusu olduğunda üzerinde durulan kimlik etnik kimliktir. Bu etnik kimlik belli bir soya aidiyeti ifade eder. Ulus devlet sürecinde millet oluşumunda soy ikinci planda kalmaktadır. Günümüzde, kültürel aynilik anlayışından uzaklaşma ile birlikte etnik kimliklerin yeniden kendini tanımlaması ve otantik gerçekliğine yeniden dönmesi refleksi ortaya çıkmaktadır. Çokkültürlülük bu noktada gündeme gelmekte ve kendine meşruiyet zemini aramaktadır. Avrupa Birliği'nin bugün içinde bulunduğu refah paylaşımı ve işsizlik temelinde gerçekleşen durağan yapı, birliğin çokkültürlü sisteminin iflas etmesine sebep olmaktadır. Küreselleşme ile terörist organizasyonların propaganda imkanının gelişmesi bu durumun da ırkçılık ve yabancı düşmanlığını tetiklemesi dolayısı ile kimlik politikalarına bağlı çokkültürlülük iflası arasında güçlü bir bağ vardır. Çokkültürcülüğün iflası sadece sağ veya muhafazakar siyasetçiler tarafından değil ana akım partilerin tümü tarafından dile getirilmektedir. Bu düşünceler birleştiğinde Avrupa'da özellikle ll. Dünya savaşı sonrasından günümüze görülmemiş düzeyde yabancı düşmanlığını körüklemektedir. En azından Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri düzeyinde, Avrupalı devletler ve bu devletlerde çalışan misafir işçiler arasındaki ilişkinin, bir karşılıklı gönüllülük (arz-talep) dengesine dayandığı, çokkültürlülük tarafından ihmal edilen bir olgu olagelmiştir. ; Multiculturalism means the cultural politics that a state wants to achieve. The concept of multiculturalism is the sum of normative principles that embrace all existing cultures, although the state has more of an ethnic component in its political stalemate than any other. Multiculturalism, on the other hand, is a descriptive concept that summarizes the current state rather than a political one. Multiculturalism means that all ethnic, cultural, linguistic, racial, religious, and / or individual differences in a society are freely expressed and recognized in the political and public arena. The main distinction that distinguishes multiculturalism from pluralism is that it wants to apply the principles such as democracy, individualism and universal equality of people idealized by the twentieth century, not because of individual differences, but because of these differences. The concept of multiculturalism, which is a political stance in the political sense and multiculturalism, which describes more than one cultural situation in society, is part of a liberal culture that considers the least to be a state influence, but it also transfers responsibility for minority rights to the state. The greatest problem of multicultural understanding reflected in Europe is observed in non-resident communities. European countries are improving their economies and the prosperity of their countries throughout the post-Second World War and the Cold War. The development of multiculturalism will be restrained, that is, multiculturalism will be redefined in the political context of the Western democracies in which it is born in order to make a "covering" definition of multiculturalism. In this case, multiculturalism emerges as a specific form of the question of national unity, a more general problematic which is the tension between unity and pluralism. When it comes to multiculturalism, the identity is the ethnic identity. This ethnic identity refers to a certain soya belonging. In nation-state process, the second line remains in nation formation. Today, with the departure from the understanding of cultural identity, the reflex of ethnic identities to redefine themselves and return to their authentic reality emerges. Multiculturalism is at this point in the world and is looking for a legitimacy ground for itself. The stagnant structure of the European Union, which is based on welfare sharing and unemployment today, causes the multicultural system of the Union to go bankrupt. There is a strong link between globalization and the development of the propaganda opportunities of terrorist organizations, which in turn triggers racism and xenophobia, and therefore the multiculturalism connected with identity politics. The work of multiculturalism is not only spoken by right-wing or conservative politicians, but by all mainstream parties. When these considerations are combined, especially in Europe, It has fueled xenophobia at an unprecedented level after World War II. At least at the level of Europe's developed countries, the relationship between European states and guest workers working in these states has become a phenomenon neglected by multiculturalism, based on a mutual volatility (supply-demand) balance.
Danışman: Alihan Limoncuoğlu ; Modernleşme kavramına yönelik gelişmeler, 17. yüzyılda başlamış, 18. ve 19. yüzyıl ile devamlılık kazanmıştır. Dünya genelinde söz konusu gelişmeler, Osmanlı Devleti'ni de etkilemiş ve özellikle de orduda Batı'nın gücünü yansıtabilme eğilimli çalışmalar geliştirilmiştir. Osmanlı Devleti'nde bu durum, Tanzimat Dönemi ile beraber etkin bir şekilde değerlendirilmiş ve sonraki süreçte de etkin bir mekanizmayı yansıtmıştır. Türkiye'de, Cumhuriyet'in kurulması ile beraber modernleşmeye yönelik çalışmaların gelişmesi, öncelikli olarak halk üzerinde çağdaşlaşma adı altında gelişmeleri kapsamıştır. Bu durumda belirgin olan faktörler arasında, halkın geleneksellik yapısından uzaklaştırılması ve özellikle de din ile araya mesafe koyma eğilimli çalışmaları içermektedir. Halk tarafından onaylanmayan ve tepkiyle karşılaşılan unsurlar arasında, muhafazakârlık olgusunun uzaklaştırılması durumu önemli bir sorunsallık taşımaktadır. Türkiye'de Özal dönemi ile beraber gelişme gösteren anlayışlar arasında muhafazakâr kesimin düşüncelerine yönelik unsurlar önemli bir pozisyon kazanmıştır. Bu anlayışı geliştirmede Özal, liberalizm ve muhafazakârlık olgusunu önemli bir düzeyde irdeleyen ve geliştiren çalışmalar arasında yer almıştır. Özal'ın yeni-sağ yaklaşımı ile beraber liberalizm ve muhafazakârlık anlayışının yansıtıcıları değerlendirildiğinde, bu anlayışların siyasal hayat yapısını göstermesinde etkili olduğu belirtilebilmektedir. Aynı zamanda ifade edilen anlayışların geliştirilmesi sağlandığında, ekonomik temelde kalkınmayı sağlama hedefi ve dış ilişkilere yönelik politikaları önemli bir nitelik taşımaktadır. Özal'ın anlayışı içerisinde, demokratik anlayış yapısının üç hürriyet anlayış kapsamında şekillenmesi, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunması, din ve vicdan özgürlüğünü geliştirmesi ve teşebbüs özgürlüğü ile beraber ekonomik anlayışta insanların girişimcilik çalışmalarına bağlı eğilimlerini savunması, önemli bir yeni-sağ yaklaşım anlayışını kapsamaktadır. Diğer yandan Özal'ın Türkiye'de, yeni-sağ yaklaşımında, Batı'da söz konusu olan anlayışlardan farklı şekillerde değerlendirilmesi, çalışmaların farklı süreçleri kapsamasını oluşturmaktadır. Özal'ın anlayışları arasında en önemli etmenler arasında, Türkiye'yi diğer ülkeler arasında önemli bir konuma taşıma ve bu durumu sağlayabilmek için de Avrupa Ekonomi Topluluğu gibi yerlerde üyeliklerini gerçekleştirmeye yönelik çalışmaları önem taşımaktadır. Bu kapsamda araştırma çerçevesinde Turgut Özal'ın liberalizm ve muhafazakârlık anlayışlarının değerlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda devamlılık kazanan siyasal hayatı, çeşitli süreçlerden etkilenme göstermiştir. Araştırma kapsamında gerçekleştirilen literatür taraması ile beraber, dış politikalara bağlı işlevsellik anlayışı, gelişme gösteren süreçlere bağlı olarak devamlılık kazanmıştır. Aynı zamanda Türkiye'de etkinliği artırma, Türkiye'nin gelişmesini sağlama ve bu durumu da öncelikli olarak demokratikleşme eğilimli çalışmalar ile gerçekleştirme süreci önemli bir pozisyon şeklinde değerlendirilmiştir. Özal'ın bu yönde çalışmalara eğilim göstermesi, yeni-sağ yaklaşımının bir ürünü şeklinde ifade edilebilmektedir. ; The developments towards the concept of modernization, which began in the 17th century, continued with the 18th and 19th centuries. Developments in the world in general have also affected the Ottoman Empire, and in particular the army has developed studies that tend to reflect the strength of the West. In the Ottoman Empire this situation was evaluated effectively together with the Tanzimat Period and reflected an effective mechanism in the next period. In Turkey, the development of efforts to modernize with the establishment of the Republic, has been primarily covers developments over the people under the name of modernization. Among the factors that are evident in this case are the removal of the people from the tradition and, in particular, the inclination to distance themselves from religion. Among the elements that are not endorsed by the public and which are encountered with reaction, the situation of the elimination of the phenomenon of conservatism carries a serious problem. Elements for thought among conservative sectors showing improvement with insights gained an important position in Turkey Özal period. Without developing this understanding, Özal was among the studies that examined and developed the phenomenon of liberalism and conservatism at a significant level. It can be stated that when the reflectors of liberalism and conservatism are evaluated together with Özal's new-right approach, these understandings are effective in showing the political life structure. At the same time, when the development of the expressed understandings is provided, the policy of aiming at economic development on the economic basis and the policy of external relations are important. Within the understanding of Özal, the concept of democratic understanding includes three important concepts of freedom and freedom of thought, freedom of thought and expression, freedom of religion and freedom of conscience, and defense of trends in entrepreneurship in economic understanding. On the other hand Özal in Turkey, in the new-right approach, evaluating different ways of understanding that are involved in the West, is the coverage of the different processes work. Among the most important factors in understanding Ozal, Turkey is in a prime position to provide transport and the situation in other countries is also important to work towards the realization of membership in places such as the European Economic Community. In this context, the evaluation of Turgut Özal's understanding of liberalism and conservatism was carried out within the framework of the research. The political life that has been continuing in this direction has been affected by various processes. Along with the literature review carried out within the scope of the research, understanding of functionality linked to foreign politics has gained continuity depending on the developing processes. At the same time raising activities in Turkey, Turkey's development and ensure that this situation also inclined to work primarily in the process of achieving democratization is rated important position. Ozal's tendency to work in this direction can be expressed as a product of a new-right approach.
Danışman: Alihan Limoncuoğlu ; Türkiye, Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte milli çıkarlarını üst seviyeye çıkarmak için, genel olarak 1923-1983 yılları arasında Batı odaklı, statükonun korunması güdümlü, çevre ve bağımsız ülkelerle dost ilişkiler kurmayı hedefleyen bir dış politika izlemiştir. Batı odaklı dış politika uygulanmasının başlıca sebepleri arasında, Atatürk'ün muasır medeniyetler seviyesine ulaşacak uygun bir devlet yaratma amacı bulunmaktadır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle beraber, uluslararası dengeler değişmiştir. Bu değişimle beraber, Turgut Özal, Türkiye'nin geleneksel statükocu dış politikasını eleştirmiş, çok yönlü ve Balkanlardan Orta Asya'ya kadar nüfuz kurmayı hedefleyen dış politika uygulamaya koymuştur. Bu strateji çerçevesinde Türkiye, ticaret, sanat, eğitim ve iletişim gibi birçok kanaldan yeni bağımsızlıklarını kazanan Türk cumhuriyetlerine yönelik politikalar geliştirmiştir. Fakat Türk Cumhuriyetlerine yönelik bu dış politika, Turgut Özal'ın beklediği gibi sonuç vermemiş ve başarılı olamamıştır. Bu başarısızlığın öncelikli sebeplerinden ilki; bu ülkelerin sosyal ve ekonomik gerçeklikleri daha çok Rusya ile yakın ilişkiler kurmaya itmesi olmuştur. İkinci sebep ise Türkiye'nin bu ülkelerin modeli ve lideri olması için gerekli kaynakları ve yapıyı bünyesinde bulundurmamasıdır. ; Turkey generally pursued a role and a foreign policy aimed at establishing friendly relations with the periphery and independent countries, guided by the statusquo, between the years 1923 and 1983, in order to bring the national interests to a highest level with the establishment of the Republic. The reasons of Western-oriented foreign policy is Atatürk's aim to create a suitable state to reach the level of contemporary civilizations. With the end of the Cold War, international balances changed. At that time, Turgut Özal criticized Turkey's foreign policy of the traditional statusquo. He tried to acquire lidership role for Turkey in the reagion and put his strategy in a multi-faceted foreign policy that aims to establish influence policy over the Balkans and Central Asia. Within this strategy, Turkey developed policies for the newly independent Turkish republics in Central Asia from many channels such as trade, arts, education and communication. But this foreign policy towards Turkish republics was not successful as Turgut Özal had expected. One of the primary causes of this failure is; The social and economic realities of these countries have been a push for closer relations with Russia Federation. The second reason is that Turkey does not have the necessary resources to be the model and leader of these countries. KeyWords: Turgut Özal, Turkish Foreign Policy, Turkish Republics
Danışman: Yavuz Çilliler ; Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinden, günümüz Türkiye Cumhuriyetine kadar uzanan süreçte, Türk Siyasal Hayatını meşgul eden en önemli konulardan birisi, şüphesiz Kıbrıs Sorunu olmuştur. Adada yerleşik Türk ve Rum topluluklarının barış içinde bir arada yaşayabilmesi için garantör devletlerin teminatı ile 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Ortaklıkçı demokratik model mekanizmaları ile donatılmış ve bu mekanizmaların çatışmasız bir ortamı sağlayacağı düşünülmüştür. Ancak, farklı kültürler ve ülkelerde sorunsuz bir siyasal yönetimin sürmesine zemin hazırlayan Ortaklıkçı demokratik model, Kıbrıs'ta kalıcı barışa katkıda bulunamamış, kısa süre içerisinde gelişen anlaşmazlıklar yerini yeni çatışmalara bırakmışlardır. Bu çalışmada "Kıbrıs'ta Türk ve Rum topluluklarının tek bir siyasal çatı altında, Ortaklıkçı demokratik bir model ile barış içinde yaşamaları mümkün müdür?" sorusuna cevap aranmıştır. Bu kapsamda; öncelikle demokrasi kavramı, demokratik yönetim modelleri, Ortaklıkçı demokrasi olgusu ve mekanizmaları teorik olarak incelenerek, örnek uygulamalar gözden geçirilmiştir. Daha sonra Kıbrıs sorunu ve bu soruna yönelik geliştirilen çözüm önerileri tarihsel perspektiften ele alınmıştır. Çözüm önerilerinin başarısızlıkları ve nedenlerinin incelendiği son bölümde, Kıbrıs'a yönelik sürdürülebilir bir Ortaklıkçı demokrasi modeli önerilmiş ve ayrıca, bu çalışmanın tamamlandığı sıralarda yürütülmeye başlanan 2016-2017 müzakerelerine de yer verilmiştir. Çalışma neticesinde; 1960 yılında uygulanmaya başlanan Ortaklıkçı demokratik modelin, etnik gruplar arası izolasyonu, güç dengesini ve işbirliğini sağlayamadığı, Uluslar arası aktörlerin de adadaki barış ortamına olumsuz etkilerinin olduğu değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda; anılan yetersizliklerin giderilebildiği, federal yapıya sahip ve gevşek bir birliktelikten, gelecekte istendiği takdirde daha sıkı siyasi birliğe yönelen bir ortak siyasal çatı önerilmiştir. ; From the last period of the Ottoman Empire to the present day Republic of Turkey, one of the most important issues that occupied the Turkish political life has undoubtedly been the Cyprus problem. The Republic of Cyprus, which was established in 1960 with the assurance of guarantor states for the peaceful coexistence of the Turkish and Greek communities in the island, was equipped with the consociational democratic model mechanisms, and these mechanisms were thought to provide a non-conflict environment. However, the consociational democratic model, which sets the stage for a smooth political governance in different cultures and countries, has not contributed to permanent peace in Cyprus and the disputes that have developed in a short time have been replaced by new conflicts. In this study, it was searched for the question "Is it possible for Turkish and Greek Cypriot communities in Cyprus to live in peace under a single political roof through a consociational democratic model?" Within this scope; initially, the concept of democracy, the democratic governance models, the phenomenon of consociational democracy and its mechanisms have been examined theoretically and its example-applications have been reviewed. Then the Cyprus problem and the solution proposed for this problem were discussed from a historical point of view. In the last chapter examining the failures of the solution proposals and its causes, a sustainable consociational democratic model for Cyprus was proposed and the 2016-2017 negotiation started to be carried out prior to the completion of this study was also included. As a result of the study; its concluded that the consociational democratic model, which started to be implemented in 1960, was not able to provide isolation, power balance and co-operation among ethnic groups and that the international actors had negative effects on the peace environment. In this context; a common political system being able to eliminate the mentioned deficiencies, having federal structure and heading from a loose union to a tighter one if desired in the future has been proposed.
Danışman: Alihan Limoncuoğlu ; İşadamı derneklerinden, siyasal otoritede belirleyici rol oynadığını belirtmek gerekir. Bunun en önemli nedeni işadamlarının siyasi iktidar ile olan ilişkilerinde işadamı ve siyaset ilişkisinin çoğunlukla belirleyici olmuştur. Her ne denli, işadamları üzerinde siyasi iktidarın yönlendirici ve belirleyici rolüne dikkate alınsa da MÜSİAD ve TÜSİAD örneklerinde görüldüğü gibi işadamı derneklerinin kimliklerinin, siyasal yönelimlerinden ayrı bir şekilde belirleyici olduğunu söylemek mümkündür. Bu çalışmada TÜSİAD ve MÜSAİD ilişkisi ele alınmıştır ; It is important to note that business associations play a decisive role in political authority. The most important reason for this wasthe determinants of business men and political affiliations in the political power of the businessmen and their relations. Whilst the political power on businessmen is abletotake a directand decisive role, the identities of businessman associations, as seen in the examples of MUSIAD and TÜSİAD aredecisive apart from their political orientations. MUSIAD, from the time of its establishment, sees that it choose stoact in accordance with its relations with the governments. Sometimes it is not very successful. Altered with his government, the activities and discourses of the association have changed. When it was established, the statebe came a passive position in front of bureaucratic and politicalunits. It should be noted that it took place together with the AK Party government. It goes beyond just being an institution that is influenced by developments; social and political life as an actor who affects himself. Inshort, MUSIAD has been an importantact or in the politics of the government, influenced by the government. TÜSİAD and MUSIAD government policies were discussed.
Danışman: Alihan Limoncuoğlu ; SSCB'nin dağılmasıyla Soğuk Savaş sona erdi ve Doğu Bloku çöktü. SSCB bünyesindeki birçok ülke bağımsızlığını ilan etti. SSCB'den ayrılan birçok ülke AB üyesi olurken Rusya Federasyonu'nun arka bahçesi olarak gördüğü Orta Asya ülkelerinde ise ABD etkisi giderek artmaya başladı. Rusya Federasyonu yeniden kalkınmak ve ABD hegemonyasına karşı koyabilmek için Çin ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme yoluna gitti. Süper güç olma yolunda hızla ilerleyen Çin ile bağımsızlığını yeni kazanan Orta Asya devletleri ile sınır sorunları ortaya çıktı. Bu süreçte Çin için hem sınır sorunlarının çözümü hem de enerji tedarikçisi olan Orta Asya ülkeleri ile ilişkileri geliştirmek büyük önem arz etmektedir. Şangay Beşlisi bu uluslararası konjonktürde 1996 yılında Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan'ın katılımıyla 'Sınır bölgelerinde askeri güvenin arttırılmasına dair antlaşmanın' imzalanması ile kuruldu. 2001 yılında örgüte Özbekistan da dâhil edilerek oluşum, Şangay İşbirliği Örgütü adını aldı. Kuruluşunda, 'ayrılıkçılık, dini radikalizm ve terör'e karşı işbirliği amacıyla kurulan ŞİÖ, ABD'deki 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrası ABD'nin Afganistan'a girmesi ile üyeler arasındaki işbirliği alanlarını genişletti. 2004 yılı itibarıyla gözlemci ve diyalog ortağı ülkeleri bünyesine katarak genişlemeye devam etti. Üye ülkeler enerji, ekonomi, askeri, kültürel ve siyasi alanda ilişkilerini geliştirerek devam etmektedirler. 2017 yılında Hindistan ve Pakistan'ın ŞİÖ üyesi olması ŞİÖ'yü yeni bir boyuta taşımıştır. Son yıllarda ABD ve AB ile sürekli gerilimler yaşayan Türkiye çok yönlü bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu nedenle ŞİÖ'ye üye olmak için başvuruda bulunmuş ve 2012 yılında ŞİÖ'ye diyalog ortağı olarak katılmıştır. ; With the disintegration of the USSR, the Cold War was over, and the Eastern Bloc collapsed. Many countries within the USSR have declared their independence. Many Eastern European countries that separated from the USSR became members of the EU. The USA' s influence began to increase in Central Asian countries, the Russian Federation has gone to be superpower again and its aim to compete with the USA and continue relations with China and Central Asian countries reemerged. China has been moved rapidly to become a superpower. But China had border issues with Central Asian countries. China wanted to solve border problems with Central Asian countries. China also wanted to take advantage of the energy resources of Central Asian countries with rich energy resources. For this reason, The Shanghai Five grouping was created 26 April 1996 with the signing of the Treaty on Deepening Military Trust in Border Regions in Shanghai. The head states were China, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Russia and Tajikistan. The five-member nations admitted Uzbekistan in the Shanghai Five mechanism (thus transforming it into the Shanghai Six). Then all six heads of state signed on 15 June 2001 the Declaration of Shanghai Cooperation Organization. Its role played is praised in the Shanghai Five mechanism and its aim to transform its working to a higher level of cooperation. Founded purpose is the 'separatism, religious radicalism and cooperation' and against terrorism' and the SCO has expanded cooperation with the members of the SCO. After the occupation, The USA entered Afghanistan. After 2004 years, the observer and dialogue partner countries continued to expand by taking. SCO Member States continue to develop energy, economy, military, cultural and political relationships. India and Pakistan became SCO members in 2017, SCO has moved to a new dimension. In recent years, in constant tension with the USA and the EU are living in Turkey and have also began a multifaceted foreign policy. For this reason, Turkey has applied for become a member of the SCO and participated as a dialogue partner in the SCO in 2012.
DOI:10.17336/igusbd.305639 ; 26 Nisan 1986'da Çernobil nükleer enerji santralinde meydana gelen kaza sonucunda oluşan nükleer serpinti, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu pek çok ülkeyi etkilemiştir. Sonuçları itibariyle çevresel problemlerin sınır aşan niteliğini gösteren bir örnek olan Çernobil kazası, ağırlıklı olarak insan sağlığı ve çevreyle ilgili problemlere yol açmıştır. Ekonomik ve dış politikaya dair yansımalarıyla birlikte uluslararası bir sorun halini alan bu kaza, kısa sürede siyasi bir krize dönüşmüştür. Kazanın öğrenilmesinden sonra etki altında kalan ülkelerin birbirinden farklı acil durum ve kriz yönetimi süreçleri söz konusu olmuştur. Bu makale, söz konusu krizde Türkiye'nin tutumunu, acil durum ve kriz yönetim süreçlerini ve kazanın Türk dış politikasına yansımalarını analiz etmektedir. ; Many countries including Turkey were affected by the nuclear accident that took place at the the Chernobyl nuclear power plant on April 26, 1986. Regarding its consequences, Chernobyl accident, which was an example of the transboundary nature of environmental problems, have mainly caused human health and environmental problems. This accident, which became an international problem with its economic and foreign policy reflections, soon turned into a political crisis. After learning the accident, the affected countries went through different emergency and crisis management processes. This article analizes Turkey's attitude, emergency and crisis management processes, and the reflections of this accident on Turkish foreign policy.
Demokrasi tarihten günümüze farklı şekillerde ve farklı biçimlerde uygulana gelen bir kavram olmuştur. Demokratik yönetimin vazgeçilmez bir unsuru olan demokrasinin, 21.yy'a geldiğimizde gelişen iletişim teknolojileriyle birlikte önemi daha da artmıştır. Yeni iletişim teknolojilerinin toplumun her kesiminde her alanında kullanılması bu teknolojilerin yönetsel süreçlere, devlet mekanizmalarına yansımalarını da kaçınılmaz kılmıştır. Katılım olgusunun dijital platformlara yansıması aktif katılımı kolaylaştırdığı gibi devletin en küçük yapılarından olan yerel yönetimlere bu açıdan bakıldığında çift yönlü etkileşim imkânı sağlayan iletişim teknolojilerinin kullanılması, e-demokrasi ve e-katılım kavramlarını ortaya çıkarmıştır. Böylece vatandaşın daha kolay, daha hızlı ve daha düşük maliyetlerle yönetsel süreçlere katılımı yönetenlerinde aynı anda çok sayıda kişiye daha hızlı yoldan ulaştığı bir yönetim sürecini gündeme getirmiştir. Vatandaşın devletiyle aktif iletişimini sağlayan bu süreçler yerel nitelikteki demokrasi uygulamaları için de son derece önemli olmuştur. Böylece yöneten ve yönetilen arasında aktif bir etkileşimin olduğu siyasal katılım süreci ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada demokrasinin bir uygulama alanı olan yerel yönetimler ile e-katılım, e-demokrasi kavramları irdelenerek yerel yönetimlerde e-katılım ve e-demokrasi kavramlarının işleyişine yer verilmiştir. ; The democracy has become a term that is being applied in different forms and manners from the past to present. The importance of the democracy what is the unique factor of the democratic governance enhanced further by developing technologies in the 21st century. Being used to these new communication techniques in each part of the society made the reflection of these technologies to executive processes and government mechanisms unavoidable. Reflecting the participation fact to the digital platforms eases the active participation. When considered from this point of view to the local administrations, using the communication technologies which provide the opportunity for bidirectional interaction created the concepts of e-democracy and e-participation. Thus, a management process is generated where the citizens participate in the executive processes by easier, faster and lower costs and the rulers reach rapidly to a large group of people at thesame time. These processes that ensure the active communication of citizens with the government became highly significant for the democracy applications in local qualification. By this way, the political participation duration includes an active interaction between ruler and ruled is revealed. In this study, the local administrations what is the application area of the democracy and the terms of e-participation and e-democracy are analyzed. The working of the terms of e-participation and e-democracy are also presented.
DOI:10.17336/igusbd.305500 ; 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'de gerçekleştirilen başarısız darbe girişimi, medya yayınlarında AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) ile Gülencilerin güç mücadelesi çerçevesinde geniş bir şekilde tartışılmış olmakla birlikte, konuyla ilgili yeterli akademik çalışma vak'anın yeniliği sebebiyle henüz mevcut değildir. Bu nedenle, akademik çalışmalardaki bu eksikliğin giderilmesine katkıda bulunmak ve "güç mücadelesi" anlatısını aşarak, darbenin esaslarını ortaya koymak önem arz etmektedir. Bu çalışmada, anılan darbe girişiminin neden(ler)inin ve amaç(lar)ının, Sivil-Asker İlişkileri teorileri ve Türkiye'deki geçmiş darbeler ışığında açıklanması amaçlanmıştır. Bu bağlamda; askerin siyasete müdahalesini teşvik eden ulusal ve uluslararası dinamiklerin analizi neticesinde, 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirenleri cesaretlendiren en belirleyici faktör olarak uluslararası yapının altı çizilmiştir. Bunun yanında, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki benzersizliği açısından darbenin amacı da özellikle vurgulanmıştır. ; Failed coup attempt on July 15, 2016 in Turkey has been largely debated in media releases within the framework of the "power struggle" between the AKP (Justice and Development Party) government and the Gulenists, whereas very few academic studies are available yet on it because of the novelty of the event. Therefore, it is important to make contribution to reduce the lack of academic studies and to identify the bases of the coup by transcending the "power struggle" narrative. This paper aims to explain the reason(s) and aim(s) of the coup attempt in light of the Civil-Military Relations theories and former military interventions in Turkey. In this context, the international structure is highlighted as the most decisive factor encouraging the plotters for the coup on July, 15, after analyzing domestic and international dynamics inciting the military intervention into the politics. Besides, the aim of the coup is emphasized especially in terms of its uniqueness in the history of the Turkish Republic.
DOI:10.17336/igusbd.14844 ; Kamu yönetiminde 1980 sonrasında paradigma düzeyinde büyük değişim ve dönüşümler gerçekleşmiş ve bunlar asıl olarak postmodern kamu yönetiminin felsefi, sosyolojik ve siyasal zemini üzerine kurulmuştur. Postmodern kamu yönetimi anlayışı ile yeni kamu yönetimi, yönetişim gibi önemli yönetsel teori ve kavramlar ortaya çıkmış, bu süreçte yerel yönetimlerin önemi ve etkisi artmıştır. Ayrıca yerel yönetişim anlayışı ile yerel yönetimlerin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün siyasal karar alma sürecindeki gücü öne çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı, postmodern kamu yönetimi çerçevesinde yerel yönetişim ve yerel yönetimler arasında katılımcılık ve demokrasi odaklı bir ilişki kurulmasını ve yerelde bunu güçlendiren olanakların ve modellerin analiz edilmesini kapsamaktadır. ; Big changes and transformations have taken place in public administration in paradigm level after the year 1980 and they have essentially been established on philosophical, sociological and political base of postmodern public administration. New managerial theories and concepts such as new public management and governance emerged with postmodern understanding of public administration, The importance and impact of local governments increased in this process. Furthermore, with local government understanding; as well as power of local governments, power of non-governmental organizations and private sector in political decision-making stood out. The purpose of this study is to analyze the establishment of a relationship among local governments and local governance focused on participation and democracy within the scope of postmodern public administration and the opportunities and models locally strengthening this case.