Alman vakıfları ve dış politika "Tarihi, etkisi ve gücü"
In: Yayın no.1994
In: Uluslararası ilişkiler no. 75
17 Ergebnisse
Sortierung:
In: Yayın no.1994
In: Uluslararası ilişkiler no. 75
World Affairs Online
World Affairs Online
Historically, the United States-Turkey relations followed a checkered pattern notably in the aftermath of the World War II when direct political inter courses commenced in earnest. Throughout the Cold War, Turkey implicitly acted as the outpost of American-led Western World against the then omnipresent threat of Soviet expansion, thereby pursuing a foreign policy concurrent with US expectations. Though Turkey was highly regarded as an ally, it was left in the lurch on many occasions by American policymakers, which bruised the spirit of the alliance and generated an atmosphere of mistrust in bilateral relations. Likewise, the bilateral relations in the wake of the Cold War era might be characterized with consecutive thaws and tensions as the demise of the Soviet threat paved way for more independent Turkish foreign policy. Toward and after the turn of the millenium, the bilateral relations were identified with more conceptual terms like "strategic partnership". However, from the very inception of the AK Party tenure hitherto, the trajectory of relations has taken on a new and unprecedented dimension as Turkey has become a regional power of greater potency and been in search of a more ranking position on the global and regional scale.
BASE
Amerika Birleşik Devletlerinin dışpolitikasının belirlenmesinde etkili olan Yeni Muhafazakarların dışpolitika anlayışları, yalnızca ABD'nin içinde merak konusu olmayıp diğer bir çok ülkedede ilgiyle izlenmektedir. Özellikle 11 Eylül saldırısından sonra yeni bir dönemin mimarı olarak görülen Yeni Muhafazakarlar saldırgan amerikan dışpolitikası paraleleinde ve onunla ilişkilendirilerek tahlil edilmeye çalışılmıştır. ABD' nin dışpolitikasını tanımlamak için kullnılan ,,Kovboy Kapitalizmi", ,,Saldırgan Dışpolitika" vb. Olumsuz kavramlar bir biçimde Yeni Muhafazakarların anlaşıylarıyla bütünleştirilmeye çalışılarak onlara mal edilmiştir. Yeni Muhafazakarlara atfedilen kimi kavramlar iç politikada da siyasi malzeme olarak kullanılmış ve bu sayede rakipler zayıflatılmak istenmiştir. Bu gibi kavramların kullanılması aslında Yeni Muhafazakarların dışpolitika anlayşılarıyla çoğu zaman örtüşmemektedir. Öne sürülen olumsuz çağrışımlar ve eleştiriler yeni muhafazakarların politik anlayışlarının içeriğini yansıtmamaktadır. Bundan dolayı bu çalışmada Yeni Muhafazakarların dış politika anlayışlarının içeriği objektif olarak tartışılmaya çalışılmıştır. ; Amerika Birleşik Devletlerinin dışpolitikasının belirlenmesinde etkili olan Yeni Muhafazakarların dışpolitika anlayışları, yalnızca ABD'nin içinde merak konusu olmayıp diğer bir çok ülkedede ilgiyle izlenmektedir. Özellikle 11 Eylül saldırısından sonra yeni bir dönemin mimarı olarak görülen Yeni Muhafazakarlar saldırgan amerikan dışpolitikası paraleleinde ve onunla ilişkilendirilerek tahlil edilmeye çalışılmıştır. ABD' nin dışpolitikasını tanımlamak için kullnılan "Kovboy Kapitalizmi", "Saldırgan Dışpolitika" vb. Olumsuz kavramlar bir biçimde Yeni Muhafazakarların anlaşıylarıyla bütünleştirilmeye çalışılarak onlara mal edilmiştir. Yeni Muhafazakarlara atfedilen kimi kavramlar iç politikada da siyasi malzeme olarak kullanılmış ve bu sayede rakipler zayıflatılmak istenmiştir. Bu gibi kavramların kullanılması aslında Yeni Muhafazakarların dışpolitika anlayşılarıyla çoğu zaman örtüşmemektedir. Öne sürülen olumsuz çağrışımlar ve eleştiriler yeni muhafazakarların politik anlayışlarının içeriğini yansıtmamaktadır. Bundan dolayı bu çalışmada Yeni Muhafazakarların dış politika anlayışlarının içeriği objektif olarak tartışılmaya çalışılmıştır.
BASE
Amerikan dış politika anlayışıyla ilgili geçmişte ve günümüzde önemli tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tartışmalar yürütülen dış politika anlayışının küresel düzeyde demokrasinin ve özgürlüklerin genişlemesi ideali ile mi yürütüldüğü; yoksa bu değerleri kendi hegemonyal çıkarları için mi kullandığı yargısında toplanmaktadır. Özellikle 11 Eylül Saldırısının ardından George W. Bush'un uygulamaya koyduğu dış politika stratejileri bu bağlamda bir dönüm noktasını ve paradigma değişimini işaret etmektedir. Bu çalışmada önce ABD'nin geleneksel dış politika yönelimi üzerinde durulacaktır. Daha sonra Bush Yönetimi öncesi ve sonrası ile 11 Eylül Saldırısı dikkate alınarak ABD dış politikasındaki değişimler üzerinde durulacaktır. ; There has been a wide range of discussions on the approach to American foreign policy from past to present. The main issue is whether the foreign policy was implemented in order to expand the democracy and freedom in a global scale or to use in these concepts in the context of strengthening its hegemony. Specifically, the strategies applied after the 9/11 attack by George W. Bush were pointing out a turning point in a paradigm shift in the foreign policy. This study consists of two parts. In the first part, the general tendency of the conventional American foreign policy is presented. Then, the changes in the foreign policy will be examined in the light of the before and after Bush administration regarding to the 9/11 attack.
BASE
In: Türkisch-Deutsche Beziehungen: Perspektiven aus Vergangenheit und Gegenwart, S. 374-403
Der Autor setzt sich mit den Bedingungen und Hemmnissen für eine Mitgliedschaft der Türkei in der Europäischen Union (EU) kritisch auseinander. Er skizziert die Entscheidungen der EU über Fortschritte im Beitrittsverfahren, die Unterschiedlichkeit der christlichen und muslimischen Kultur sowie die Notwendigkeit eines interkulturellen Dialogs. Er geht außerdem näher auf die Haltung Deutschlands zum Beitritt der Türkei ein. Er stellt insgesamt fest, dass die Türkei ein muslimischer Staat ist und sich insofern von der christlichen Kultur Europas unterscheidet. Andererseits leben in Europa fast 20 Millionen Türken, die ein elementarer Bestandteil dieses Kontinents geworden sind. Es ist nach Ansicht des Autors zu bedenken, dass die Türkei als ein pro-europäischer muslimischer Staat eine Brücke zwischen diesen zwei großen Zivilisationen sein kann. Ein längeres Hinhalten der Beitrittsperspektive führt nur zu Frustration und Enttäuschung und letztlich zu einer Abneigung gegenüber der europäischen Identität. Dies wäre nicht im Sinne der Zukunft der Europäischen Union. Schon jetzt zeigt die türkische Gesellschaft eine ständig wachsende Abneigung hinsichtlich einer Integration mit Europa. Die türkische Bevölkerung hat ein eigenes Bewusstsein von ihrer wachsenden politischen und wirtschaftlichen Kraft in der Welt. Aus diesen Gründen sollte die Türkei als ernsthafter Beitrittskandidat betrachtet werden. (ICI2)
In: Die Identität Europas - Was ist "europäisch"?, S. 199-218
Der Autor versucht in seinem Aufsatz zu skizzieren, was Religion ist und wie das Verhältnis zwischen Christentum und Islam in Europa beschaffen ist. Er diskutiert drei Gründe für die Existenz der Religionen in Europa: Erstens das unterschiedliche Bedürfnis nach Religiosität als Mittel zur Daseinsbewältigung in Abhängigkeit von den materiellen und sozialen Lebensbedingungen in einer Gesellschaft; zweitens der Grad der Entzauberung, Entritualisierung und Entsinnlichung der Religion und den damit verbundenen Tendenzen zur Selbstauflösung der Religion in verschiedenen Kulturregionen; drittens das Verhältnis zwischen den religiösen Institutionen und der Bevölkerung, das abhängig von den jeweiligen historischen, kulturellen und sozialen Gegebenheiten eher konflikthaft oder eher harmonisch war und dazu führte, dass die Menschen eine engere oder distanziertere Haltung zu Kirche und Religion entwickelten. Für die europäische und speziell die deutsche Religionslandschaft bedeutet dies (1) eine striktere Trennung von Staat und Kirche bei gleichzeitiger Präsenz vieler Religionen im öffentlichen Raum; (2) die Erosion religiöser Oligopole zugunsten einer horizontalen, in der Struktur eher sektenartigen als kirchenförmigen Koexistenz von Religionsgemeinschaften; (3) mehr Volksfrömmigkeit und damit eine intensivierte Ausübung der Religionen bei gleichzeitiger Subjektivierung und Individualisierung der Religionspraxis. (ICI2)
In: Europäische Hochschulschriften
In: Reihe 31, Politikwissenschaft 543
World Affairs Online
The Mujahedeen, who had received military training in Afghanistan and Pakistan against Soviets and fought against that force, steered to new objectives or they were directed to do so after the dissolution of the USSR. The Mujahedeen received training in accordance with the Salafist-Wahabi faith in general. They sometimes operate peacefully in an impolitic manner but they also operate politically and act as a member of an armed organization at times. Their aforementioned field of activity is focused on regions, where a power vacuum occurred as the result of the dissolution of the USSR and the subsequent decline in the state authority. The attempts of Selefi organizations such as ISIS and Al-Qaeda to infiltrate into the Caucasian region are common. It should be noted that the indicated organizations house a large number of terrorists from this region within their own structure and that they also receive external aid and assistance. In this article, the actions of the fundamentalist groups to settle into the Northern Caucasian Region and their activities shall be analyzed within the historical context. Afterwards, ; 1979 yılında SSCB'nin Afganistan'a askeri müdahalesiyle birlikte radikal İslamcılık Doğu Asya ve Ortadoğu'yu etkileyen en önemli siyasal akım olarak ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte Afganistan ve Pakistan'da Sovyetlere karşı askeri eğitim alan ve mücadele veren mücahitler yeni hedeflere doğru yönelmiş veya yönlendirilmişlerdir. Mücahitler genel olarak Selefi-Vahabi inancına uygun olarak eğitilmişlerdir. Bunlar kimi zaman barışçıl ve siyasetten uzak kimi zaman da siyasi ve silahlı örgüt üyesi olarak faaliyet göstermektedirler. Bu faaliyet alanları genel olarak SSCB'nin ortadan kalması ve devlet otoritesinin zayıflamasının sonucu güç boşluğunun meydana geldiği bölgelerde yoğunlaşmaktadır. İŞID, El Kaide ve benzer Selefi örgütlerin Kafkasya bölgesine sızma girişimlerine sıklıkla rastlanmaktadır. Örgütlerin bünyelerinde, bu coğrafyadan gelen birçok teröristi barındırdığı ve dışsal yardımlar aldığı gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu makalede aşırı dinci grupların tarihsel süreçte Kuzey Kafkasya bölgesine yerleşmeleri ve faaliyeleri analiz edilecektir.
BASE
Avrupa Birliği (AB) üzerine yapılan tartışmaların önemli bir bölümünü, AB'nin mevcut bir dış politikasının olup olmadığı, bu dış politikanın öngörülebilirliği ve bu dış politikanın hangi gücün üzerine inşa edildiği oluşturmaktadır. Bu tartışmaların paralelinde AB'nin bir uluslararası aktör olma bağlamında sivil, askeri ve normatif güce dayalı dış politika araçlarını geliştirerek kendisine strateji oluşturduğu görülmektedir. Bu stratejinin parametrelerini sivil, askeri ve normatif dış politika araçları oluşturmaktadır. AB, bu araçları uluslararası sistemde kullanarak etkili bir aktör görünümü sergilemeye çalışmaktadır. Buna karşın, AB üyesi devletler ulusal çıkarlarından dolayı ortak dış politika konusunda farklı görüşlere sahiptirler ve ortak bir uzlaşı sağlayamamaktadırlar. Bu nedenle AB'nin oluşturmaya çalıştığı bu dış politika araçlarının kapasitelerinin/kabiliyetlerinin etkin biçimde kullanılması da mümkün olmamaktadır. ; An important part of the debate on the European Union (EU) is whether the EU has an existing foreign policy, the predictability of the foreign policy and to built on what constitutes the power of its foreign policy. In parallel with these discussions, the EU as an international actor has developed foreign policy based on civil, military and normative power. Accordingly, the EU has created it strategies. This strategy parameters constitutes economic/civilians, normative and military tools. The EU is trying to indicate its effectiveness and enhance its actorness in the international system by using these tools. However, it is argued that since EU member states do not share long standing and extensive common interest, this leads to not only block agreement on creating suprenational foreign policy in the EU level, but also prevent to create collective capabilities by using these tools.
BASE
This article focuses on diplomacy and argues that conventional interpretations of diplomacyhave fallen behind the dizzying developments of contemporary international relations. And anew account of diplomacy should be given by developing, first and foremost, a morecomprehensive, inclusive, and up-to-date definition of the phenomenon. Understanding thetransformation that diplomacy has undergone in the historical cycle and exploring theexigencies of its modern incarnation is worthy of more focus in order to grasp a betterunderstanding of world politics. To this end, this contribution primarily tackles "track one" or"traditional" diplomacy and highlights a new and in-depth perspective by scrutinizingdiplomacy as the art of conducting various relations between global political actors andexamining the characteristics of an ideal diplomat. The grievous and destructive disastersexperienced throughout history have revealed that career diplomacy, i.e. the carrying out ofdiplomacy by professionals, is a unique occupation that requires tactful delicacy and expertise.Accordingly, one side of this study explores the evolution of diplomacy, examining thephenomenon along with the postmodern political environment, which corresponds to adiversification of issues in international politics especially since the 1980s. The other sideanalyzes the characteristics of an ideal diplomat in order to offer a better insight into the optimalfunctioning of this essential field.
BASE