Bu çalışmanın amacı, Para, Banka ve Finansın 11 yüzyıl ile 20. yüzyıllar arasındaki uygulama ve gelişmeleri ilgili devirlerde yaşanan siyasi ve askeri olaylarla ilişkili bir şekilde neden- sonuç metodolojisi içinde ortaya koymaktır. Prof. Dr. Mehmet Baha Karan tarafından yazılan "Para Banka ve Finansın Sırları: Tapınak Şövalyelerinden Modern Çağlara" adlı kitabı 473 sayfa ve 10 bölümden oluşmakta olup bölümler sırasıyla; Birinci bölüm giriş, ikinci bölüm Tapınak Şövalyeleri: Haçlı Seferlerinin Bankerleri, üçüncü bölüm Mediciler: Rönesans'ın Bankacıları, dördüncü bölüm Amsterdam Bankası: Borsa ve Anonim Şirketlerin Yükselişi, beşinci bölüm Sarraf Bankerler: Kısmi Rezerv Sisteminin Doğuşu, altıncı bölüm Law: Kağıt Paranın Kumarbaz Mucidi, yedinci bölüm Rothschidler: Küresel Finans İmparatorluğu, sekizinci bölüm JP Morgan: Amerika'yı Kurtaran Bankacı, dokuzuncu bölüm Osmanlı Bankası: İmparatorluğun Devlet Bankası ve onuncu bölüm Sonuç ve Genel Değerlendirme şeklindedir. Kitabın sonunda yazar, Kitabın sonunda yazar özellikle finansal özgürlük ile ekonomik performansın yakından ilişkili olduğunu; demokrasinin yatırımı ve ekonomik reformları teşvik edip geliştirdiğini, halkın refahını gözetmek suretiyle sosyal huzuru azalttığını ve ülke ekonomisini büyüttüğünü vurgulamaktadır.
Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin karar verme stillerinin alt boyutları olan rasyonel, sezgisel, bağımlı, kaçınma ve kendiliğinden anlık karar verme stilleri ile suçluluk utanç ilişkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın örneklemini, tüm dünyayı ele alan Covid-19 salgını nedeni ile ulaşılabilen 453 üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan üniversite öğrencilerine online iletişim kanalları arayıcılığıyla ulaşılmıştır. Katılımcıların 278'i (,4) kadın, 175'i (,6) erkek üniversite öğrencilerden oluşmaktadır. Araştırmadan elde edilen veriler, Kişisel Bilgi Formu, Karar Verme Stilleri Ölçeği (KVS), Sürekli Suçluluk ve Utanç Ölçeği (SUTÖ) kullanılarak toplanmıştır ve SPSS 22. programı kullanılarak istatistiksel analiz yapılmıştır. Elde edilen verilerin analizinde Bağımsız Ortalamalar için T testi, Tek Yönlü Anova, Pearson Korelasyon Analizi ve Çoklu Hiyerarşik Regresyon Analizi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda katılımcıların; cinsiyet, yaş, sınıf düzeyi ve kiminle yaşadıkları ile karar verme stilleri ve suçluluk utanç ölçeğinden alınan toplam puanlar arasında anlamlı farklılık olduğu ortaya çıkmıştır (p<0,05). Üniversite öğrencilerinin Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı alt boyutları ile suçluluk arasında anlamlı düzeyde pozitif ilişki bulunmuştur; Karar Verme Stilleri Ölçeği kaçınma ve kendiliğinden-anlık karar verme alt boyutları ile suçluluk arasında anlamlı düzeyde negatif ilişkiler olduğu görülmüştür. Üniversite öğrencilerinin Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı karar verme alt boyutları ile utanç arasında anlamlı düzeyde pozitif ilişki; Karar Verme Stilleri Ölçeği kaçınma ve kendiliğinden anlık karar verme alt boyutları ile utanç arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Suçluluk karşısında Karar Verme Stilleri Ölçeği; rasyonel, sezgisel, bağımlı ve kaçınma alt boyutlarının yordayıcı olduğu tespit edilmiştir. Buna ek olarak Karar Verme Stilleri Ölçeği rasyonel, sezgisel ve bağımlı karar verme alt boyutlarının utancı yordadığı tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçların alanyazın ışığında tartışma ve yorumu yapılarak önerilere yer verilmiştir. ; In this study, it is aimed to examine the relationship between rational, intuitive, dependent, avoidance and spontaneous decision-making styles and guilt shame, which are sub-dimensions of the decision-making styles of university students. The sample of the study consists of 453 university students who can be reached due to the pandemic. University students who participated in the research were accessed using online communication channels. 278 (61.4%) of the participants were female and 175 (38.6%) were male university students. The data obtained from the research were collected using personal information form, decision-making styles scale (KVS), Continuous Guilt and Shame Scale (SUTÖ) and statistical analysis was performed using SPSS 22. program. T test for Independent Averages, One-Way Anova, Pearson Correlation Analysis and Multiple Hierarchical Regression Analysis were used in the analysis of the data obtained. As a result of the research, the participants; there was a significant difference between gender, age, class level and who they lived with and their decision-making styles and total scores from the guilt shame scale (p<0.05). Significantly positive relationship between rational, intuitive and dependent sub dimensions and guilt in the scale of decision-making styles of university students; There have been significant negative relationships between the scale of decision-making styles, avoidance and self-instantaneous decision-making sub-dimensions and guilt. A significantly positive relationship between rational, intuitive and dependent decision making sub-dimensions and shame on the scale of decision-making styles of university students; There was no meaningful relationship between the scale of decision-making styles, avoidance and self-instant decision-making subdivisions and shame. The scale of decision-making styles in the face of guilt was found to be rational, intuitive, addictive and exhausting in the sub-dimensions of avoidance. In addition, the scale of decision making styles has been found to be rational, intuitive and dependent decision-making subsizes that tire shame. In the light of the field article, the results obtained were discussed and commented and suggestions were included.
1990'lu yıllarda 32 sayılı karar etkisinde, döviz kurları cari işlemler hesabındaki hareketlerden koparak, sermaye hareketlerinin etkisine girdi. Spekülatif sermaye girişleri, ekonomideki döviz arzını arttırarak Türk Lirasının yabancı paralar karşısında değer kazanmasına ve sonuçta ülkenin dış ticaret açıklarının giderek büyümesine neden oldu. Diğer yandan, kamu kesiminin artan dengesizliği iç borçlanma ile aşılmaya çalışıldı. Fakat yurtiçi tasarrufların yetersizliği ve yurtdışı maliyetlerin daha cazip olması nedeniyle dış borçlanmada da artış oldu. Türkiye, 2000'li yıllara bozuk bir kamu maliyesi, artan iç ve dış borçlar, dış dengesizlikler ve enflasyon ile girerken, IMF destekli, kur çapasına dayanan bir istikrar programını uygulamaya koydu. Fakat programın öngördüğü enflasyon tutturulamayınca Türk Lirası aşırı değerlenerek cari işlem açığı, GSHM'nin %4.8'ine ulaştı. Bu düzeyde bir cari açığın sabit kurda sürdürülemez olduğunu gören finansal yatırımcılar ülkeyi terk etmeye başladılar. Sıcak para kaçışları ile birlikte ülke Kasım 2000 ve Şubat 2001'de finansal krize girdi. Sonuçta, 22 Şubat 2001'de Türk Lirası dalgalanmaya bırakıldı. Çalışmada, 1995 Tekila, 1997 Güneydoğu Asya ve 2000 Arjantin Krizleri de irdelenmiştir. Tüm finansal krizlerin ortak yapısı, bu ülkelerin, sıcak paraya, düşük kur artış oranı - yüksek faiz politikasıyla sürdürülemeyecek düzeyde yüksek arbitraj kârı sunmaya çalışmalarıdır. Sonuçta aşırı değerlenen ulusal para yüzünden cari açıkları yükselen ülkelerden kaçmaya başlayan spekülatif sermaye, ülkelerin krize girmelerine yol açmakta ve dahası krizlerin ülkelerarası yayılmasına neden olmaktadır. Sermaye hareketlerinin istikrarsızlık yaratıcı etkisini bile bile IMF, hâlâ ülkeleri finansal serbestleşmeye teşvik etmektedir. Çalışmada IMF, bu yanlış tutumu nedeniyle eleştirilmektedir ve bunun dayanakları ülke örnekleri ve ekonomik göstergelerle ortaya konmaya çalışılmaktadır.GENERAL KNOWLEDGEName and Surname : Ayhan UçakField : EconomicsProgramme : Economic TheorySupervisor : Prof. Dr. Kıvanç ERTOPDegree Awarded and Date : Master - February 2003Keywords :IMF, Financial Crises, Stabilization Policies, Short Term Capital FlowsABSTRACTTURKEY'S 2000 ECONOMIC STABILIZATION POLICY AND ECONOMIC CRISEUnder the Decree Number 32 implemented in 1989, foreign exchange has no direct ties with the current account balances but has the relation with the capital account balances. Speculative capital inflows increased the foreign currency supply in Turkey and caused the value of TL to revalue. At the end, the foreign trade deficit started to increase. In addition, the public sector's borrowing requirement was financed through the domestic debt. The shortage of domestic sources and cheaper external sources caused the foreign debt to soar. Printing the money for public finance was the main cause of the high inflation rates.Turkey entered 2000s with a worsened public finance, increased foreign and domestic debt, external imbalances and high inflation rates. Turkey implemented a stabilization program with an exchange anchor. The targeted inflation rates were not achieved and TL started to revaluate. At the end of 2000, current account deficit reached at 4.8 percent of GNP, which was impressively high figure. The financial investors started to transfer their money abroad since they noticed that such an account deficit could not be managed with the fixed exchange rate. The outflow of the sources was the main reason of November 2000 and February 2001 crises. At the end, Turkey allowed Lira to float freely at February 22, 2001.In the study, the Tequila crisis of Mexico in 1995, Southeast Asian crisis of 1997 and Argentinean crisis of 2000 were examined. The common structure of these crises is the revaluation of the domestic currencies due to the foreign currency inflows, which entered to the country as a result of financial liberalization policies. As a result, the countries cannot continue with the increased current account deficits. The foreign capital, which notices this negative outcome, starts to leave the country to cause the financial crisis. IMF still advices the countries for more financial liberalization. In the study, IMF was criticized for the wrong policies.
Milyonlarca kişinin aynı zaman diliminde bir araya geldiği ve dinlediği düşünüldüğünde cuma hutbelerinin önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Cuma hutbesinin amacına ulaşmasında konu seçimi ve hutbede gerçekleştirilen söylemlerin önemli bir rol oynadığı açıktır. Bu çalışmada; Ocak 2014-Temmuz 2022 yılları arasında yayımlanan 451 Cuma hutbesinde toplumun tamamını ilgilendiren ticari hayat ve finansal durum ile ilgili söylemlerin hangi aralıklarla kendisine yer bulduğu analiz edilmektedir. Finansal durum ve ticari hayatı daha fazla açıklayacağı düşünülen faiz, ticaret, alışveriş, borç-alacak ilişkisi, vergi, rüşvet, hırsızlık, hile, tüketim kelimelerinin yıllar itibari ile frekans analizleri yapılmış ve Cuma hutbelerindeki yer alan söylemler incelenmiştir. Elde edilen bulgular ışığında faiz, ticaret, alışveriş, borç-alacak ilişkisi, vergi, rüşvet, hırsızlık, hile, tüketim kelimelerinin toplamda 61 farklı hutbede 96 kez geçtiği tespit edilmiştir. Ancak bu kelimelerin en sık bahsedildiği yılların 2018 ve 2019 olduğu görülmektedir. Bu iki yılda toplam 42 kez bu kavramlar geçmektedir. Bahsi geçen yılların neredeyse yarısını (%44) bu iki yıl oluşturmaktadır. Finansal durum ve ticari hayat ile ilgili kelimelerden ticaret kelimesi 22 kez, alışveriş 14 kez, tüketim ve hile kelimeleri ise 13'er kez Cuma hutbesinde geçmektedir. En az bahsedilenlere bakıldığında rüşvet ve vergi kelimelerinin yer aldığı görülmektedir. Finansal durumu en iyi açıklayacak sözcük olan ve dinimizce yasaklanan faiz kelimesinin 2017 ve 2020 yıllarındaki hutbelerde toplamda 10 kez geçtiği tespit edilmiştir. Bu hutbelerden yalnızca üçünde ana konu faizdir. Benzer şekilde 451 adet hutbenin yalnızca ikisinde vergi ödevi ve vergi kaçakçılığına kısaca değinildiği tespit edilmiştir. Finansal durum ve ticari hayata dair kavramlara Cuma hutbelerinde bazı yıllarda daha fazla bahsedildiği tespit edilmekle birlikte yine de her yıl itibariyle yeterince değinilmediği görülmektedir.
Önder, Hatice Burcu (Arel Author) ; For centuries, countries have always communicated with each other, such as wars, political and economic power struggles, outbreaks, migrations, border changes, technical developments. This communication is sometimes caused by reasons such as political or economic power struggles. Today, countries have to deal with the developments, trade, social, cultural exchanges that are happening within the borders of each other. It is necessary for one country to have a good place in the international arena. Counties need to gain a positive place in international communication. Providing a positive perception in the international arena will feed countries in commercial, economic and political sense. Positive perception will lead to greater investment in the country, increased cooperation and ultimately achieving country interests at the final point.
Dünyada çevre ve iklim değişikliği konusu 20. Yüzyılın sonlarında önem kazanmış ve ülkelerin bu alandaki işbirlikleri giderek artırmıştır. Özellikle Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında imzalanan çerçeve protokoller konuya ilgiyi artırmış ve konuyu uluslararası alanda dikkat çekici bir alan haline getirmiştir. Bu süreçte, Avrupa Birliği (AB) aktif rol oynamış ve Avrupa Yeşil Mutabakatı ile dünyada bu alanda somut adımlar atan ilk aktör olmuştur. Yeşil Mutabakat, AB için çok geniş bir politika alanında yeni düzenlemeler getirmiş ve konuya ilişkin tüm alanlarda standartların yeniden belirlenmesine neden olacak bir çerçeve düzenleme teşkil etmiştir. Öngörülen düzenlemeler yalnızca AB içinde değil, AB'nin tüm ticaret partnerlerinde etki doğuracak niteliktedir ve AB ile ticaret yapan tüm ülkelerin iç düzenlemelerini bu doğrultuda yapmasını gerektirmektedir. Yeşil Mutabakat ile çok sayıda ülkede söz konusu düzenlemelerin hayata geçirilmesine neden olacak olan AB, çevre ve iklim değişikliği önlemleri alanında dünya lideri olmaya adaydır. Ancak AB'nin belirlediği kriterlerin uluslararası ticaret üzerinde bozucu bir etkiye sahip olma ihtimali, konuyu tartışmalı hale getirebilir bir boyut yaratmaktadır. Konu DTÖ çerçevesinde tartışmalara neden olurken; AB'nin ticaret ortakları için de önemli sonuçları olması beklenmektedir.
Avrupa'da yükselişe geçen popülist ve otoriter siyasi dönüş, göçmen gruplarını hedef alan hem söylemler hem politikalar üzerinde etkili olmuştur. Bu çalışma, popülist bir dönüşüm yaşayan Macaristan'daki Türk göçmenlerin deneyimlerini incelemektedir. Avrupa'daki Türk göçmenler kapsamlı bir şekilde incelenmiş olsa da Macaristan'daki küçük ama artan Türk göçmen nüfusu çok az gözlemlenmiştir. Macaristan, liberal Avrupa değerleri ve yükselen popülist söylem arasında gidip gelmektedir. Macaristan'da özellikle Müslümanları hedef alan dışlayıcı söylemin, Türklerin göçmen olarak gündelik deneyimlerini nasıl değerlendirdiklerine yansıması beklenmektedir. Araştırma, Macaristan'daki Türklerle yapılan 20 yarı yapılandırılmış, derinlemesine görüşmeye dayanmaktadır. Katılımcılar kartopu yöntemine göre seçilmiştir. Bulgular, olumsuz deneyimlerden ziyade olumlu deneyimlere işaret etmektedir. Görüştüğümüz Türk göçmenlere göre bunun bir nedeni, Macaristan'daki Türklerin profilleri ve diğer göçmen gruplarına göre nispeten az sayıda olmaları ve bu nedenle daha az hedef haline gelmeleridir. İkincisi, Macarlar ve Türkler arasındaki sosyal ve kültürel benzerlikler, genel olarak olumlu tutumları desteklemektedir. Üçüncüsü, Türkiye ile Macaristan arasındaki yakın siyasi ilişkiler, Türkler ve Macarlar arasında uzlaşmacı ilişkilere yol açmaktadır. Bu bulgular, Macaristan'daki Türklerin, Orbán'ın otoriter ve popülist söyleminden olumsuz etkilenmediklerini iddia eden, diğer göçmen gruplarından ayrışan bir grup olduğuna işaret etmektedir.
Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası Ticaret ve Pazarlama Ana Bilim Dalı ; Bu çalışmanın temel amacı, ticareti kolaylaştırma endeksi ile dış ticaret hacmi arasındaki ilişkide lojistik performans endeksinin aracı etkisinin tespit edilmesidir. Bu amaç doğrultusunda çalışmada, Dünya Ekonomik Formu tarafından yayınlanan ticareti kolaylaştırma endeksi, Dünya Bankası tarafından yayınlanan lojistik performans endeksi ve ülkelerin dış ticaret hacmi verileri kullanılarak basit aracılık modeli oluşturulmuştur. Araştırmada ilk olarak modele dahil edilen değişkenlerin verilerinin bulunduğu ülkeler ve ortak zaman dilimleri belirlenmiştir. Bu doğrultuda çalışmada 94 ülkeye ait veriler kullanılmış ve toplamda 282 örneklem derlenmiştir. Analize dahil edilen değişkenler 2012, 2014 ve 2016 yıllarını kapsamaktadır. Araştırmanın uygulama kısmında IBM SPSS 20 Paket Programı ile değişkenler arasındaki korelasyon katsayıları belirlenmiş ardından Andrew F. Hayes tarafından geliştirilen, SPSS programına eklenen PROCESS 3.5 makrosu kullanılarak basit aracılık analizi yapılmıştır. Uygulanan analizler ile elde edilen bulgulara göre, lojistik performans endeksinin, ticareti kolaylaştırma endeksi ile dış ticaret hacmi arasındaki ilişkiye aracılık ettiği tespit edilmiştir. Aracılık etkisinin tam standardize etki büyüklüğü (K2) .5564 olarak tespit edilmiş, aracılık rolünün yüksek etki seviyesinde olduğu ortaya konulmuştur. Son olarak araştırmanın bulgularından yola çıkarak politika yapıcılara ve akademisyenlere önerilerde bulunarak araştırma tamamlanmıştır. ; The main purpose of this study is to identify the mediation impact of logistic performance in the relationship between the trade facilitation index and the foreign trade volume. Fort this purpose, the simple mediation model was created by using the trade facilitation index published by World Economic Forum, the logistics performance index published by the World Bank and the foreign trade volume data of the countries. In the study, firstly, the countries and common time zones with the data of the variables included in the model were determined. In this direction, data from 94 countries were used in the study and a total of 282 samples were collected. The variables included in the analysis cover the years 2012, 2014 and 2016. In the application part of the study, the correlation coefficients between variables were determined with IBM SPSS 20 Package Program, and then simple mediation analysis was performed using PROCESS 3.5 macro developed by Andrew F. Hayes and added to the SPSS program. According to the findings obtained as a result of the analysis, it has been determined that the logistics performance index mediates the relationship between the trade facilitation index and the foreign trade volume. The fully standardized effect size of the mediation effect (K2) was determined as .5564, and it was revealed that the mediating role was at a high effect level. Finally, the research was completed by making recommendations to policy makers and academics based on the findings of the research.
Engelbert Kaempfer, 1681 yılında, bilimsel çalışmalarını sürdürmek amacıyla İsveç'e göç etmiş ve oradan Kral XI. Karl'ın talimatıyla İran'a gönderilmek üzere oluşturulan heyette, heyetin sekreteri ve doktoru olarak görevlendirilmiş, tıp alanında uzman bir Alman araştırmacıdır. İsveç Kralı'nın amacı ve heyete vermiş olduğu görev, İran ile yeni ticaret yolları geliştirmek ve Şah'ı Osmanlı'ya karşı birlikte hareket etmeye ikna ederek anlaşma sağlamaktır. Heyet 29 Mart 1684 tarihinde İsfahan'a ulaşır. Kaempfer buradaki görevinde 20 ay kadar kalır, Farsça ve Türkçe öğrenir, çevresine, saraya, topluma dair gözlemlediği ve öğrendiği her ayrıntıyı yazar. İran Şahı'nın Sarayı başlığı altında derlenmiş yazılarını, dolaysız olarak sarayı ve İran'ı tanıtmaya yönelik metinler olarak kaleme almıştır. Kaempfer'in, Alman Edebiyatına dahil olan seyahatname türündeki bu eseri Almanya'da, Türk Tarihine ilişkin önemli bir başvuru eseridir. Yürütülecek bu çalışmayla, Alman seyyah Engelbert Kaempfer'in kendisinin ve seyyah yönünün, İran seyahatinin ve seyahatnamesinin özellik ve içeriğinin ele alınarak hem Alman Dili ve Edebiyatı alanında hem de Türk Tarihi alanında Türkiye'de yürütülecek çalışmalara katkı sağlanması amaçlanmıştır. Çalışmanın sınırlandırılması bağlamında, Kaempfer'in anlatım ve görüşünü sunmaya yönelik seyahatnameden seçilen kısımlar Şah Süleyman'ın kişilik özellikleri ve saray işleyişine dair anlatımlarıdır. Böylelikle, bu çalışmada Türkiye'de çevirisi bulunmayan, bu önemli eseri Almanca aslından inceleyerek, Kaempfer'in aktarımlarından örnekler sunmak suretiyle, Türk Tarihi literatürüne ve ilgili alanlarda yürütülecek yeni çalışmalara da katkı sağlanması amaçlanmıştır. ; Engelbert Kaempfer is a German researcher and scientist and his field of expertise is medicine. In 1681, he migrated to Sweden because of hisstudies, where he was appointed asthe secretary and doctor of the travel committee to Iran with the order of King Karl XI. The King's aim and mission he granted to the committee was to develop new trade routes with Iran, and sign a pact with the Iran Shah against the Turks by persuading him to cooperate. The committee arrived at Isfahan in 1684. Kaempfer lived there for 20 months, learned Turkish and Persian languages and wrote every detail about his environment, the palace, and the society in his diaries. His work is published as a travelbook with the title The Palace of İran Shah and they can be described as texts to promote the palace and Iran. This travelbook which is still an important source in Germany, is qualified enough to be a source for researchers in Turkey as well. The book, which has not been translated to Turkish, is studied in its original language, and by conveying Kaempfer's narration, we aim to contribute to the new studiesthat will take place in the literature of history and related fields. In this work, we aim to give information about this German traveler and his travelbook about Iran. But the main subject will be discussed in the chapter about the personality of Shah and information about the Safawid Palace.
Kimlik kavramının, sınıf tartışmalarıyla başlayan 20. yüzyılın son çeyreğine doğru yeni bir analiz birimi olarak öne çıktığı iddia edilmektedir. Her iki tartışmanın siyasi oluşumları açıklamada ve yönlendirmede son derece önemli rol oynadığı düşünülür. Günümüz modern toplumlarında ?kimlik? giderek önem kazanan olgular arasında yer almaktadır. Özellikle siyasal kimliklerin devlet ve egemen kimlikle olan ilişkileri, siyasal rejime etkileri bakımından da önemlidir. Bir ülkede siyasal kimliklerin doğru analiz edilmesi söz konusu ülkenin gerek sosyo-ekonomik gerekse de sosyo-kültürel göstergeleri ile ilgili ciddiye alınması gereken veriler ortaya koyar. Siyasal kimlikleri anlama, o ülkede yapılan siyasetin niteliğini belirlemede önemli bilgilere ulaşılmasını sağlar. Bu amaçla; bu çalışmada kimlik kavramı irdelenmiş, kimlik türleri ve siyasal kimlik tanımlanmış ve açıklanmıştır. Dünyada ve Türkiye'de siyasal kimliğin oluşum sürecine açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Türkiye'de toplum ve siyaset ilişkisi irdelenerek önce Cumhuriyet öncesi siyasal kimlikler kısaca betimlenmiş daha sonra Cumhuriyet dönemi ve özellikle 1980 sonrası Türkiye'de etkin olan siyasal kimlikler tarihlerine de kısaca değinilerek ?sağ? ve ?sol? üst başlıklarında incelenmiştir. Ardından kentsel kimlik ve kentin siyasal kimliği gibi kavramlar ortaya konulmuş, daha sonra siyasal kimliğin somutlaşarak davranışa dönüştüğü durumun seçimler olduğu düşüncesinden yola çıkılarak Konya ilinde 1980 sonrası genel ve yerel seçimler mercek altına alınmış, çıkan sonuçlardan Konya için bir siyasal kimlik analizi yapılmaya çalışılmıştır. ; The notion of identity is alleged to become prominent as being a new analyze unit through 20. Century last quarter began with class argumentations. Both of the argumentations are considered to be a significant role to defining and directing political composition. ?Identity? appears in cases getting importance in modern-day societies. Especially the political identities? relations with government and dominant identity are also significant in recognition of effects on political regime. True analyzing of political identities in a country manifests data that requires to be taken seriously related with both socio-economic and socio-cultural demonstrations. Comprehending the political identities enables arriving significant acquaintance of determining the politic quality performed in that country. For that purpose; in this study, the notion of identity is scrutinized; identity types and political identity are identified and defined. The composition of political identity process in Turkey and World is tried to be clarified. While the relation between society and politic is scrutinized, firstly pre-republican politic identities are described shortly then political identities histories which were determinant in Turkey in republic period and especially after 1980 are referred shortly and analyzed with ?right? and ?left? upper headlines. Right after, notions like civic identity and urban political identity are manifested, then considering the situation that political identity was concretized and turned to be behaviour was because of the elections, general and local elections after 1980 were scrutinized in Konya and after the results, a political identity analyse for Konya is tried to be presented.
ÖZETULUSLARARARASI FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI KAPSAMINDA İRAN MUHASEBE STANDARTLARININ İNCELENMESİ: İRAN'DA BİR UYGULAMAEkonomik yapı hem iç hem de dış sahada geliştikçe, gereklilikler de buna bağlı olarak gelişip yenilenmek ihtiyacı hissetmektedir. Sermayenin uluslararası dolaşımdaki hareketliliği, gelişen sektörel yapılar ve sistematik bir yapıya duyulan ihtiyaç muhasebe uygulamalarında da bir standartlaşmanın gerekliliğini gündeme getirmiştir. Her ülkenin kendi iç düzenlemeleri doğrultusunda şekillendirdiği bu uygulamalar, küreselleşmenin etkisini göstermeye ve sermaye sınırlarının kalkmaya başlaması itibariyle ülkeler arasında da şekillenme ihtiyacı hissettirmiştir. Bu ihtiyaç uluslar arası muhasebe standartlarını gündeme getirmiş ve 1970'ler itibariyle ülkeler arasında yapılan anlaşmalarla ilk adımlar atılmıştır. 1972'de 10'uncu Dünya Muhasebeciler Kongresi'nde alınan karar neticesinde 1973 yılında IASC kurulmuş ve bu komite Uluslar arası Muhasebe Standartlarını oluşturarak günümüzde halen geçerliliği olan bir yapıyı tesis etmiştir. Türkiye'nin bu yapıya dahil olması gerek ABD ile olan ticari ilişkileri gerekse AB'ye uyum çalışmaları doğrultusunda şekillenmiştir. 2000'li yıllar itibariyle bu alanda SPK, BDDK, TMSK gibi kurumlar aracılığıyla yürütülen bu çalışmalar, 2011 itibariyle KGMDSK çatısı altında toplanmış ve bu kurum aracılığıyla devam ettirilmektedir. İran Cumhuriyeti ise bu anlamda oldukça geç sürece dahil olmuştur. 1980'lerde kurumsal alt yapısı oluşmaya başlayan muhasebe standartlarının hayat geçirilmesi 1990'lara denk gelmektedir. 1999'yılında hazırlanan muhasebe kılavuzu ilgili kurumlarca iki yıl süre ile denetime tabi tutulmuş ve bu yöndeki görüş ve değerlendirmelerin akabinde 2001 yılında UMS koordineli olarak 22 standart düzenlenip yayınlanmıştır. Ayrıca 2005 yılında yapılan yenileştirmeler neticesinde iki standart ve 2007 yılında bir standart onaylanmış olup toplamda 33 Muhasebe Standardı düzenlenerek uygulamaya sokulmuştur. Uluslararası standartlarla daha iyi uyum sağlamak için, 2005 yılında 4, 5, 18 ve 19 no'lu standartları içeren 4 standart ila 2007 yılı 11 ve 12. Standartlar yeniden düzenlenip değerlendirmeye konulmuştur.Anahtar Kelimeler: Muhasebe Standartları, Uluslararası Muhasebe Standartları, İran Finansal Raporlama Standartları.ABSTRACTAN EVALUATION OF IRANIAN ACCOUNTING STANDARDS BASED ON INTERNATIONAL FINANCE REPORTING SATANDARDS:AN APPLICATION IN IRANAs the economic structure develops in both domestic and foreign realms, requirements feel the need to develop and renew accordingly, as well. The mobility of the capital in international circulation, developing sectorial structures and the need for a systematic structure has brought the necessity of standardization also in accounting practices into question. These practices shaped by all countries in parallel with its own internal regulations have evoked the need to take shape among the countries, as well, as of the fact that globalization started to take effect and the borders of the capital started to be removed. This need has brought the international accounting standards into question, and the first steps have been taken with the agreements concluded between countries as of the 1970s. As a result of the resolution taken in 10th World Congress of Accountants in 1972, IASC was founded in 1973, and this committee constituted a structure that still has validity today by establishing International Accounting Standards.Turkey's inclusion in this structure has taken shape in accordance with its commercial relationships with the USA as well as with EU harmonization works. These works carried out through the institutions such as SPK, BDDK, TMSK in this field by 2000s have gathered under the same roof of KGMDSK by 2011 and are continued through this institution.On the other hand, Republic of Iran got involved in the process rather late in this sense. Implementation of accounting standards, institutional infrastructure of which started to be formed in the 1980s, coincides with 1990s. Manual of accounting prepared in 1999 was subjected to supervision for a period of two years and immediately after the opinions and evaluations in this aspect, 22 standards were set and published in a coordinated manner with IAS. Furthermore, two standards were approved as a result of the renewals made in 2005, and one standard was approved in 2007, and 33 Accounting Standards in total were set and put into practice.In order to harmonize with international standards better, 4 standards including standards no 4, 5, 18 and 19 were set again and put under evaluation in 2005 and Standards no 11 and 12 in 2007. Key Words: Accounting Standards, International Accounting Standards, Iran Financial Reporting Standards.
Bu çalışmanın amacı ilkokul öğretmenlerinin kullandıkları mikropolitik stratejileri ve öğrencilere etkilerini uzaktan ve yüzyüze eğitim bağlamında belirlemektir. Araştırma nitel araştırma yönteminde desenlenmiştir. Fenomenolojik desende tasarlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 20 ilkokul öğretmeni oluşturmaktadır. Kolay ulaşılabilir durum örneklemesi kullanılmıştır. Görüşmeler araştırmanın veri kaynaklarıdır. Görüşme verilerinin toplanmasında araştırmacılar tarafından hazırlanan veri toplama formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde içerik analizinden faydalanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre ilkokul öğretmenleri tarafından sınıf yönetiminde yüzyüze eğitimde en çok tercih edilen mikropolitik; olumlu pekiştireçlerdir. Uzaktan eğitimde en çok tercih edilen mikropolitik; olumlu pekiştireç ve model olmadır. İlkokul öğretmenlerinin uzaktan eğitimde kullandıkları sınıf yönetimi mikropolitikleri öğrencilerde uzaktan (çevrimiçi) etki bırakırken yüzyüze eğitimde olumlu etki bırakmaktadır. Bu olumlu etkiler kuralların benimsenmesini kolaylaştırma, kalıcı davranış değişikliğinde yoğunlaşmıştır. Uzaktan eğitimde öğretmen-öğrenci sosyal etkileşiminin azalması ve göz temasının sınırlanması öğretmenin sınıf yönetiminde otorite ve etki kurmada kullandığı mikropolitikaların etkilerini sınırlandırmaktadır. Uzaktan eğitim sürecinde yüzyüze eğitim sürecine göre öğretmen-öğrenci etkileşimi sınırlanmaktadır. Yapılan bu çalışma ilkokulda kullanılan mikropolitikaların uzaktan ve yüzyüze eğitimde öğrencilere etkilerini gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. Çalışmanın örgün eğitimin diğer kademelerinde tekrarlanarak sonuçlarının karşılaştırılması önerilebilir. Çalışma alanda öğretmen – öğrenci ilişkisinde yapılan ilk mikropolitik çalışmalardan olması nedeniyle araştırmacılara konu ile ilgili yapılabilecek araştırmalarda yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Beliren yetişkinlik dönemi 18 ile 20'li yaşların sonu arasında tanımlanan bir gelişim dönemidir ve gelişim bilimi konusunda çalışan bazı uzmanlar bu kavramın yeterliliğini sorgulamaktadır. Benzer şekilde, eğitimde ve istihdamda yer almayan (NEET) kavramı da alan yazında eleştirildiği görülen bir kavramdır. Beliren yetişkinlik döneminde yer alan ve eğitimine devam etme durumu ile çalışma yaşamında aktif olma durumu ile ilgili nitelikleri kendilerine sorulan çalışma grubunun stres verici yaşam olayı yaşama durumları ile ilgili bilgi toplanmış; ayrıca stresle başa çıkma ve kendini toparlama gücü düzeyleri geçerli-güvenilir ölçme araçları ile incelenmiştir. Çalışma grubunu, 18-29 yaş arasında ve stres verici yaşam olayı deneyimlemiş 375 kişi oluşturmuştur. Çalışma grubu, eğitimde ve istihdamda yer almayan grup (NEET) ile eğitimden veya istihdamdan en az birisine dahil olan grup olarak iki grupta incelenmiş ve tek faktörlü MANOVA (çok değişkenli varyans analizi) ile analiz edilerek karşılaştırılmıştır. Bulgulara göre, eğitimde ve istihdamda yer almayan grup (NEET) ile eğitimden veya istihdamdan en az birisine dahil olan grubun stresle başa çıkma ve kendini toparlama gücü düzeyleri anlamlı biçimde farklılaşmamıştır. Araştırmanın bulguları, alan yazında geçerlilikleri sorgulanan beliren yetişkinlik ve NEET kavramları eşliğinde tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur.
Türkiye Türkçesi ağızlarının ses, şekil bilgisi, söz dizimi özelliklerini ve söz varlığını derlemek, tespit etmek amacıyla hazırlanmış yüksek lisans ile doktora tezlerinde genellikle sözlüğe yer verilmektedir. Uzmanlaşmaya dayanan doktora tezlerinde sözlük kısımları belli bir ciddiyetle ele alınırken yüksek lisans tezlerinde çoğunlukla özensizlik, dikkatsizlik, bir sözlüğün taşıması gereken hususları göz ardı etme, geçiştirme gibi durumlarla da karşılaşılabilmektedir.
Ağız sözlükçülüğünde önemli bir eksiklik de isim, sıfat, zarf, zamir, edat, bağlaç, ünlem, fiil gibi kelime türlerinin sözlük kısmında yay ayraç içerisinde belirtilmemesi ve bunlara hangi ölçüte göre ne kadar yer verileceği meselesidir. Bu konuda kesin bir ölçüt bulunmamakla birlikte uygulamada bu daha çok derlenen metinlere, inceleme kısmındaki ses, şekil, kelime bilgisi ve danışman ile yazarın tercihine göre şekillenmektedir. Mevcut tezlerde sözlük kısmında ağırlıklı olarak isim soylu kelimelere yer verilirken diğer kelime türlerinin çoğu kere ihmal edildiği görülmektedir. Bu kelime türlerinden biri de birleşik fiillerdir. Yapılan yüksek lisans tez çalışmalarında adayların birleşik fiillere daha az yer verdikleri görülmektedir.
Bu çalışmada durumsal tasvir yöntemi kullanılarak 2012-2022 yılları arasında çeşitli üniversitelerde ağızlar sahasında yapılmış 20 adet yüksek lisans tezinin sözlük kısmı birleşik fiillerin ele alınışı yönünden incelenmiş ve sayısal olarak değerlendirilmiştir.
Türk resim sanatı, Cumhuriyet'in ilanından sonra dinamik bir gelişim evresine girer. Sanatsal tartışmalar ve eleştirel yaklaşımlar bu gelişim doğrultusunda yeni boyutlar kazanır. Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal sanat yaratma çabaları ve cumhuriyet ideolojisini destekleyici mahiyetteki etkinlikler üzerine yapılan tartışmalar, dönemin sanatsal perspektifini açıklar niteliktedir. Öte yandan, 20.yy başlarında Avrupa'da doğan yeni akımlar da bu tartışmalar içerisinde sıkça konu edinilir. Türkiye'de modern sanata ilişkin düşünsel tartışmaların ivme kazanması ise 1930'lu yıllarda başlar. Bu dönemde, Türk resim sanatı tarihi içerisinde öncü roller üstlenmiş iki sanatçı topluluğu, Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği ve d Grubu, Cumhuriyet ilke ve devrimleri paralelinde önemli faaliyetlerde bulunur. Batılı biçimleri deneme ve yayma anlayışı bu sürecin doğal bir sonucu olarak sanatçıların tuvallerinde hissedilir. Sanatçılar, biçimsel açıdan yeni ve zengin denemelerinde, modern sanatın yapısal boyutlarını keşfeder. Kamuoyunda modern sanat algısı, bu süreci yönlendiren başat etkendir. Dolayısıyla, Türk resim sanatı ile ilişkili gelişmelerin kavranması açısından, 1930'lu yıllarda modernizme ilişkin eleştirel yaklaşımların değerlendirilmesi büyük bir öneme sahiptir. Türk kamuoyunda modernizm olgusunun ele alınışı, resim sanatında günümüze kadar gelen başat tartışmalara ışık tutmaktadır. Bu değerlendirme kapsamında dönemin düşünsel boyutu ve sanatsal etkinliklere karşı yöneltilen eleştiriler, süreci okumamız noktasında birincil kaynak durumundadır.